seyri sülukun sonu

cemaliii

Kıdemli Üye
Katılım
24 Ağu 2009
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
982
Puanları
113
Yalnız hala bir soru var. tamam sonsuzun sonuna ulaşılmaz. tamam Vuslat hem sonda hem bastadir. lakin tasavvuf okulundan illa mezun olunması gerek. Mezun olunmayan okul olmaz. bu işte nerede nasıl mezun olunur? yani o sınır nedir?
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Seni muhatap almayacadim ama hadi yine iyi tarafima denk geldin.

Allah'a ve peygambere hergün iftira atanların bizleri yermesi harbiden çok komik.

Hem senin gibi tasavvuf şirkine bulaşmış kimselerin müslümanlar hakkındaki sözlerinin hiçbir kıymeti harbiyesinin olmadığını duymadın mı?

Yani halen cevap yok. Utanman da yok. Bana kişisel olarak saldırmanın bir manası yok, laf arada kaynamayacak. Tabi ki seni muhatap almam dersin, çünkü veremeyeceğin bir cevap var. Bu senin nasıl bir müfteri olduğunu göz önüne koydu. Bundan sonra nasıl utanmadan devam edebileceksin bakalım. Desene, utanacak olsam, neden durmadan iftiralar ortaya koyayım. Sen de haklısın!

İşte durmadan iftiralar ile aynı konuları açıp duranların hali pür melali. Kendi kafana göre salla dur, sonra kendi kendine gelin güvey ol.
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Yalnız hala bir soru var. tamam sonsuzun sonuna ulaşılmaz. tamam Vuslat hem sonda hem bastadir. lakin tasavvuf okulundan illa mezun olunması gerek. Mezun olunmayan okul olmaz. bu işte nerede nasıl mezun olunur? yani o sınır nedir?

Bu okulun kitabı Kur'an'ı Kerim, öğretmeni ise Hz. Peygamber. Asistanları ise mürşidi kamiller ve ulema. Bu okuldan mezuniyet olmaz. Çünkü kulluk son nefese kadardır. Son nefeste herkes diplomasını alır, sonra perdeler açılır. Sana yakin gelinceye kadar ibadet et denilmiş.

Zahiren verilen evradı ezkarın sonuna gelinebilir. Belki herşey ondan sonra başlıyordur.

Merhum Tahir Büyükkörükçü Hocaefendi, Sami Efendi hazretleri için Peygamber demedikten sonra ne derseniz deyin buyurmuşlar. Nihayeti yok yani. Tek paygamber derecesine erişemez bu zamanın insanı, o kapı kapalı sadece.

İlk dersi incitmemek, son dersi ise kimseden incinmemek derler.
 

İlim Talebesi

Yasaklı
Katılım
18 Ağu 2014
Mesajlar
1,630
Tepkime puanı
28
Puanları
0
bu okulun kitabı Kuran değil tasavvuf kitapları
öğretmeni Hz.Peygamber değil hatasız saydıkları şeyhleri
asistanlarıysa asla Ulema değil kendi heva ve hevesleri



 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Al birini vur ötekine :) Bunların yaşam amacı müslümanlara saldırı. "Herkes kafir, cehennemlik, kaptan ile sen cenettesin." Nasıl, mutlu oldun mu? Bunlar geceleri bile rüyalarında zikr yapanları görüp, sabaha delirip, dellenerek uyanıyorlar herhalde. Sizin çevrenize Allah yardımcı olsun, nasıl tiplersiniz acaba... Hep kötü bakan, kötü gören, kapkara bir kalp ve zihniyet. Bunun yanında boş bir kafa. Ne ilim, ne irfan, ne ahlak, ne utanma. Kaç defa cevaplarını aldılar, sonra kişisel sataşma ile kaçma yoluna başvurdular.
 

İlim Talebesi

Yasaklı
Katılım
18 Ağu 2014
Mesajlar
1,630
Tepkime puanı
28
Puanları
0
Ulemanın görüşlerini taassubla inkar edip -Ulemanın yolundayız- demek..

ne garip





 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
biraz daha açar mısınız?
Seyri süluk, yolcunun seyri demektir. Bu yol hakikate gider, amaç rızaullahtır. Bu yola rızaullahı talep etmekle çıkılır. Bu yüzden denir ki, seyri süluk tarikata girmek istemekle başlar. Aslında o arzu kalpte oluştuğu an kişi yola girmiştir. Derece farkları yolda hangi hızla ilerlediğiyle alâkalı. Kimisi yola girmiştir ama kenarda durur, kimisi adım hızıyla gider, kimi şimşek gibi.. Her sâlik azim ve kâbiliyetine göre farklılık gösterir. Bu yüzden azmetmek lazım. Seyri sülûkun sonu yoktur çünkü Allah'ı hakkıyle bilmek mümkün değildir. Amaç zaten Allah'ı çepeçevre bilip elde etmek değil, bilakis rızasını kazananlar içinde yüksek mertebelere ulaşanlardan olmaktır. Sevilen olmak var, çok sevilen olmak, bir de en çok sevilen olmak vardır. Aslında dereceler bile sonsuzdur. Şöyle düşünmeli bu seyri: Bir veli, seyrinde öyle makamlara ulaşır ki ondan evvel hiç kimse o makamlara ulaşmamıştır. Orada çeşitli sırlar ve hikmetler keşfeder, bunları usûllendirir. Artık o makâma ulaşmanın usûlü vardır ve o yoldan gidildiği vakit oralara ulaşmak kolaylaşır. Aradan bir zaman geçer başka bir veli o kilometre taşlarını takip ederek ulaşılan son noktaya gelir, gayretle daha ilerisine gider. Bu sefer o velinin yol haritası daha muteber olur. Metafor olarak dünyayı keşfeden kaşifleri verebiliriz. Kuzey Kutbu'na giden ilk insan, Everest Tepesi'ne ilk çıkan insan, Amazon Ormanları, Nil'in kaynağı, Antartika, Avusturalya ve Amerika kıtaları'nın keşfi ve haritalandırılmasını düşün! Dünya tamamen haritalandırılınca bu sefer uzaya sıra geldi ve Mars gibi gezegenler haritalandırılmaya başlandı. Mânâ âleminin yol haritalarını çizen velileri de böyle düşünebiliriz. Zira bâtında ne varsa zahirde Allah bir misalini yaratmış. Dolayısıyla Seyri Sülukun sonu denilebilecek bir nokta yoktur.

Üstünlük dereceleri bile görecelidir ve kimin kimden üstün olduğunu Allah bilir. Mesela soralım, Antartika'yı ilk keşfeden mi, haritalandıran mı, yoksa oraya tatile gidenler mi üstündür? Mesele tamamen çıtayı biraz daha ileri taşımaktır. Allah katında şan ve şeref gayret sahiplerine aittir. Bu yüzden gayret etmek lazım güzel kardeşim.. :flw

Nasıl ki Dünya haritalandıktan sonra uzaya sıra geldi, keşifler arttıkça hayretimiz arttı; mesela Uzayı bir düşün, Galaksiler ve ötelerin ötesi, bitmiyor dimi; mânâ âleminde yapılan seyir ve keşiflerde böyledir işte. Dereceler ve keşifler arttıkça hayret artıyor, bu işin sonu olmadığı daha sağlıklı idrak ediliyor. Zıt orantılı bir denklem bu! Bildikçe ne kadar bilmediğini idrak ediyor insan. Bu işin güzel tarafı, belki neş'esi; ilerledikçe insana tevazu kazandırması. Başka bir deyişle ''acziyeti idrak'' meselesi yol katettikçe pekişiyor. Dünya âlemi mânâ âleminin zıddı olduğu için kazandırdığı ahlâk da birbirine zıt oluyor; zahir keşfedildikçe insanın kibri, batın keşfedildikçe tevazusu artar. Birisi insanı tanrılaştırmak üzerinden ölümsüzlüğe koşar, diğeri ölümsüzlüğün sahibinde bekâ bulur. Birisi hayal, diğeri hakikat. Bu iki alemi birbirine çatışır düşünmemek lazımdır. Sırt sırta ayrılmaz bir biçimde bağlıdırlar. Bütün mesele istikameti nereden başlattığınla alâkalı bir durum. Zahirden batına yolculuk zulmet, batından zahire yolculuk ise selamet üretir. Burada bulduklarımızı bâtına değil, orada bulduklarımızı zahire taşıyarak üretirsek selâmet buluruz. İnsanlığın çıkmazı işte bu noktada düğümlü Allahu âlem..
 
Son düzenleme:

İlim Talebesi

Yasaklı
Katılım
18 Ağu 2014
Mesajlar
1,630
Tepkime puanı
28
Puanları
0
yaslılıktan deil
seyri sümük makamına ulastı o
ondandır
 

Yüzde bir

Doçent
Katılım
18 Haz 2011
Mesajlar
711
Tepkime puanı
356
Puanları
63
yunus-7.jpg

Maşallah be @cemaliii; ne güzel, neş’eniz daim olsun. @yusufsaid ne de hoş gelmişsin be güzel.

Hani bilirsiniz dere yatağı çakıllı olur, zümrüt ile yakut dere yatağında hep çakıl taşları ile birlikte bulunur. Ama zümrüt ile yakutun hali bir başka olur. Çakıl taşının kesretinden zümrüt ile yakutun nedretinden olsa gerek yakut ile zümrüde baha biçilmez olur. Çakıl taşı olmaz da dere yatağı ne zaman ki zümrüt ile yakut dolu olur ol vakit tüm mevzu bahis mücevheratın anca çakıl taşı kadar değeri olur. Sözün kıssası hepimizin değeri bir birimiz ile olur. Tüm bu değer hoşgörü, hüsnü zann, tahammül ve sabır ile olur.

Hususen vuslat; ulaşmadır, kavuşmadır, bir likadır. La teşbih ve la timsal; sanki bir akar suyun denize kavuşması, ulaşması, sevenin sevdiğine, dostun dosta kavuşması gibi vs.
Ayet açıktır, rabbimizin likasını murad etmek; rabbimize kavuşmayı ulaşmayı istemek gerektir. Öyle ya da böyle lika, vuslat zaten kaçınılmazdır; O ndan geldik dönüşümüz gene O na olacaktır.

Vuslat derken; aynı deniz de iki farklı su ama birbirine kavuşamıyorlar ki, sübhanallah ...
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
Bak talip efendi biz ne demişiz;

Neymiş ibadetler ve bütün sorumlulukları düşermiş. Peygamber peygamberken düşmüyor da size noluyo? tü sizin sifatiniza.

Bir müslümana yaraşır şekilde kaynağını sorsaydin verirdik ve hiçbir mesele kalmazdı. Ama sen bunun yerine hakaret etmeyi tercih ettin.

Alıntıda kırmızı gösterdiğim yeri, herhangi bir tasavvuf büyüğünün bir eserinden bize göstersin Kaptan. Eğer gösteremezse bu kaptanın müfterinin teki olmaktan başka nasibi yoktur demekten bizi ne alıkoyabilir? Buyur bakalım, nereden yumurtladın bunu?

Ne oldu kaptan, iftiranı temizleyecektin ama dediğim gibi değişik konular açar orada pislemeye devam ederiz diyorsunuz. Forumda binlerce konu açıp pisleyip kaçabilirsiniz ama pisleyeceğiniz hayat bir tane, ikinci şans olmayacak.

Sen bize hakaret edeceksin sonra da utanmadan bir de cevap vermenizi isteyeceksin öyle mi ?? Oldu görürsem söylerim.

Şimdi, edepli ol bizden özür dile kaynağını verelim.
 

İlim Talebesi

Yasaklı
Katılım
18 Ağu 2014
Mesajlar
1,630
Tepkime puanı
28
Puanları
0
hayır diğerlerini anladım da
bu cılgın sinbat otuz şubat niye sülük gibi heryere saldırıyo
kimsenin bunu kaale aldıgı yok garibim
öyle kendi kendine konusuyo zavallım
galiba bu da sülük makamına ulastı


 

ukubat

Profesör
Katılım
9 May 2007
Mesajlar
1,942
Tepkime puanı
103
Puanları
0
Konum
istanbul,fatih
Web sitesi
www.ismailaga.org.tr
hayır diğerlerini anladım da
bu cılgın sinbat otuz şubat niye sülük gibi heryere saldırıyo
kimsenin bunu kaale aldıgı yok garibim
öyle kendi kendine konusuyo zavallım
galiba bu da sülük makamına ulastı



Hadi şimdi bir kemik atacam taa google'a gidecek..Hadi ordan onu tut getir tmm mı :))
Google talebesi bidatçı seni :)
 
Üst