Şeriatsiz tasavvuf zaten olmaz-olamaz !
Arkadaşlar,
Şu hususu özellikle belirtelim ki, bazı nadânlar bir–iki kitap okumakla ve gözden geçirmekle kendilerini çok bilmiş allâme kabilinden saymakta ve hiç özüne ve esasına dahil olmadıkları tasavvuf konularında bile ileri-geri konuşarak hiç bilmedikleri bu alanda hükümler vermektedirler. Tarikat veTasavvuf’a vukufiyet ve vüsul olmak öyle lafla ve lakırdılarla olmazarkadaşlar.
“Şeriatsıztasavvuf zındıklıktır.” sözünü ağızlarında sakız ederek ve sanki bu inceliğibir tek kendilerinin bildiği zehabına kapılarak, mutasavvıflar şeyhler hakkında ileri-geri ve ulu-orta konuşmalar yapmaktadırlar. Oysa, kazın ayağının hiç de onların anladığı ve algıladığı şekilde olmadığı açıktır ve ortadadır. Yani, bu kadar açık bir hükmü ve genel kaideyi veliler bilememiş, bir kenara atmış ta velilerin ve şeyhlerin mürebbiliğine muhtaç olanlar mı bilmişler ? Esasen tarikat ve tasavvuf zaten, katıksız bir şeriat uygulamasını müteakip devreye girer. Şeriatsiz tasavvuf düşünülemez. Eğer birileri var diyorsa onun adına zaten tasavvuf veya tarikat denemez ! Bir Müslüman her şeyden önce çapını-seviyesini ve haddini bilmelidir. Nitekim, Abdulaziz Debbağ Hz.leri buyurmuşlardır ki;
“Halkın Büyük bir günâh işlediğini gördüğü bir veli-şeyh hakikatte asi değildir. O görünen ancak onun ruhudur. Zatı ise perdelenmiştir. O ruh o surette zuhur eder. Bu zahir masiyetin sebebi orada hazır bulunanların şekâvetidir. Allah korusun !..Bir büyük veli gördün ki, elinden ve sözlerinden kerametler zuhur ediyor. O zaman şehadet et ki, onun huzurunda bulunanlar iyi insanlardır. Kaside-i Raiye sahibi der ki ;
Her kim şeyhine itiraz ederse, kendi cahil olduğu halde başka bir ehl-i tarik olanbir zata da itiraz ederse, o kemâli noksan görüyor ve işleri tersine çeviriyordemektir. Bu beytin aslı Avarif sahibinindir. O demiştir ki; Bir kimse şeyhininbir halini anlayamazsa onu kötülemesin. O zaman Musa (a.s.) ile Hızır (a.s.) ınhikâyesini hatırlasın. İşite mürid de ilmi az olduğu için bu misâldeki gibidir.Şeyh için her şeyde ilim ve hikmet diliyle özür vardır. Raiye Kasidelerinde buesrar muhtasar olarak geçmiştir. Ebu Hasan El Tusteri Hz.leri demiştir ki;“Meşayihin yaptığı işlere itiraz olunamaz . Çünkü, onalr ancak izn-i ilâhi ile,basiret ile yaparlar.” Onalr hicâb aleminde olanlar cinsinden değildirler.Alem-i Melekûta geçmeyen hicâb aleminde kalan bizim gibiler ancak, zahirakıllarının erdiği kadar bilirler.
Yinekaside sahibi buyurmuş ki ; Şeyh yaptığı işte sebat eder ve yaptığı işindoğruluğuna itikad ederse ve mürid de şeyhinin yaptığı işi doğru bulursa kazanır.Fakat şeyhinin yaptığı işe muhalefet ederse, şeyhinin hata yaptığınıa itikadederse o zaman şeyhinden ayrı düşer. Mıuhiddin-i Arabi Hz.leri buyurdu ki ;“Müridliğin şartı, benim şeyhim Rabbimin şeritaı üzerinedir, itikadındablunmaktır.” Bakarsın ki, şeyhten görünüşte kötü bir iş çıkar , fakat hakikatteo güzel bir şeydir. Teslim vacibtir. Nice veliler görülmüştür ki, şarapkadehini eline almış, ağzına kaldırmış, ağzıan boşaltırken Cenab-ı hak onu balşerbetine tebdil etmiştir. Bakan onun şarap içiyor zanneder. Halbuki hakikattebal şerbeti içiyordur. Bunun emsali çoktur.
Yine kaside sahibi diyor ki; Selim bir aklı olan kimse şeyhinden başkasına razı olmaz. Ona tabidir. Her ne kadar zahirde Hak’tan uzak görünüyorsa da, buna razı olur. Mürid diyecektir ki, şeyhim görünüşte böyle ise de bunda bir hikmet vardır. İleride Cenab-ı hak bunu bana muttali kılacak ve anlayacağım deyip geçmesi lazımdır.
Ez-cümle, şeraitsiz tasavvuf zaten olmaz-olamaz…Olursa da onun adına tasavvuf denmez !
Kitabu’l İbrizden alıntı
Arkadaşlar,
Şu hususu özellikle belirtelim ki, bazı nadânlar bir–iki kitap okumakla ve gözden geçirmekle kendilerini çok bilmiş allâme kabilinden saymakta ve hiç özüne ve esasına dahil olmadıkları tasavvuf konularında bile ileri-geri konuşarak hiç bilmedikleri bu alanda hükümler vermektedirler. Tarikat veTasavvuf’a vukufiyet ve vüsul olmak öyle lafla ve lakırdılarla olmazarkadaşlar.
“Şeriatsıztasavvuf zındıklıktır.” sözünü ağızlarında sakız ederek ve sanki bu inceliğibir tek kendilerinin bildiği zehabına kapılarak, mutasavvıflar şeyhler hakkında ileri-geri ve ulu-orta konuşmalar yapmaktadırlar. Oysa, kazın ayağının hiç de onların anladığı ve algıladığı şekilde olmadığı açıktır ve ortadadır. Yani, bu kadar açık bir hükmü ve genel kaideyi veliler bilememiş, bir kenara atmış ta velilerin ve şeyhlerin mürebbiliğine muhtaç olanlar mı bilmişler ? Esasen tarikat ve tasavvuf zaten, katıksız bir şeriat uygulamasını müteakip devreye girer. Şeriatsiz tasavvuf düşünülemez. Eğer birileri var diyorsa onun adına zaten tasavvuf veya tarikat denemez ! Bir Müslüman her şeyden önce çapını-seviyesini ve haddini bilmelidir. Nitekim, Abdulaziz Debbağ Hz.leri buyurmuşlardır ki;
“Halkın Büyük bir günâh işlediğini gördüğü bir veli-şeyh hakikatte asi değildir. O görünen ancak onun ruhudur. Zatı ise perdelenmiştir. O ruh o surette zuhur eder. Bu zahir masiyetin sebebi orada hazır bulunanların şekâvetidir. Allah korusun !..Bir büyük veli gördün ki, elinden ve sözlerinden kerametler zuhur ediyor. O zaman şehadet et ki, onun huzurunda bulunanlar iyi insanlardır. Kaside-i Raiye sahibi der ki ;
Her kim şeyhine itiraz ederse, kendi cahil olduğu halde başka bir ehl-i tarik olanbir zata da itiraz ederse, o kemâli noksan görüyor ve işleri tersine çeviriyordemektir. Bu beytin aslı Avarif sahibinindir. O demiştir ki; Bir kimse şeyhininbir halini anlayamazsa onu kötülemesin. O zaman Musa (a.s.) ile Hızır (a.s.) ınhikâyesini hatırlasın. İşite mürid de ilmi az olduğu için bu misâldeki gibidir.Şeyh için her şeyde ilim ve hikmet diliyle özür vardır. Raiye Kasidelerinde buesrar muhtasar olarak geçmiştir. Ebu Hasan El Tusteri Hz.leri demiştir ki;“Meşayihin yaptığı işlere itiraz olunamaz . Çünkü, onalr ancak izn-i ilâhi ile,basiret ile yaparlar.” Onalr hicâb aleminde olanlar cinsinden değildirler.Alem-i Melekûta geçmeyen hicâb aleminde kalan bizim gibiler ancak, zahirakıllarının erdiği kadar bilirler.
Yinekaside sahibi buyurmuş ki ; Şeyh yaptığı işte sebat eder ve yaptığı işindoğruluğuna itikad ederse ve mürid de şeyhinin yaptığı işi doğru bulursa kazanır.Fakat şeyhinin yaptığı işe muhalefet ederse, şeyhinin hata yaptığınıa itikadederse o zaman şeyhinden ayrı düşer. Mıuhiddin-i Arabi Hz.leri buyurdu ki ;“Müridliğin şartı, benim şeyhim Rabbimin şeritaı üzerinedir, itikadındablunmaktır.” Bakarsın ki, şeyhten görünüşte kötü bir iş çıkar , fakat hakikatteo güzel bir şeydir. Teslim vacibtir. Nice veliler görülmüştür ki, şarapkadehini eline almış, ağzına kaldırmış, ağzıan boşaltırken Cenab-ı hak onu balşerbetine tebdil etmiştir. Bakan onun şarap içiyor zanneder. Halbuki hakikattebal şerbeti içiyordur. Bunun emsali çoktur.
Yine kaside sahibi diyor ki; Selim bir aklı olan kimse şeyhinden başkasına razı olmaz. Ona tabidir. Her ne kadar zahirde Hak’tan uzak görünüyorsa da, buna razı olur. Mürid diyecektir ki, şeyhim görünüşte böyle ise de bunda bir hikmet vardır. İleride Cenab-ı hak bunu bana muttali kılacak ve anlayacağım deyip geçmesi lazımdır.
Ez-cümle, şeraitsiz tasavvuf zaten olmaz-olamaz…Olursa da onun adına tasavvuf denmez !
Kitabu’l İbrizden alıntı