ser[bes]ce

Yüzde bir

Doçent
Katılım
18 Haz 2011
Mesajlar
711
Tepkime puanı
356
Puanları
63
KENDİNE MÜSLÜMAN

“İnanmak, din adına tebliğ ettiği konularda peygamberi doğrulamak anlamında bir terim. Sözlükte “güven içinde bulunmak, korkusuz olmak” anlamındaki emn (emân) kökünden türeyen îmân “güven duygusu içinde tasdik etmek, inanmak” demektir. “Sağlamlaştırmak, kesin karar vermek, tasdik etmek” mânasındaki akd kökünden türeyen i‘tikÄ￾d da “iman” karşılığında kullanılır. Terim olarak iman genellikle “Allah’tan alıp din adına tebliğ ettiği kesinlik kazanan hususlarda peygamberleri tasdik etmek ve onlara inanmak” diye tanımlanır. Bu inanca sahip bulunan kimseye mü’min, inancının gereğini tam bir teslimiyetle yerine getiren kişiye de müslim denir. Ayrıca Türkçe’de müslim kelimesinin Farsça kurala göre çoğulu olan müslüman da (müslimân) bu anlamda kullanılmaktadır.” TDV İslam Ansiklopedisi - Mustafa Sinanoğlu

İnancımızın gereğini teslimiyetle yerine getirmek yerine; nefsani kaynaklı heva, heves, arzu, istek ve emellerimizin gereğini yerine getirmeye bilmem ne denir ki? Hele birde bu arzu, istek ve emellerimize din adına kılıflar bulmaya yada yek diğerini ötekileştirmeye ne dersiniz?

“Kendine müslüman” ifadesi, cevap olarak tarifi veçhile suallerin üzerine nede güzel oturuyor ama değil mi?

Bu açıdan baktığımızda zaten dünyada kendine müslümanlar ile dolu gibi sanki. Öyle ki herkesin kafasında soru; ”müslüman olmaya ben müslümanım da aceb senin dinin nedir peki?” İyi de din gününün malik'i kimdi? Üzerindeki bir elbise sadece içi nedir bilmem ki, sahrada meçhul bir cihetten gelen bir seda, öylesine ses var görüntü yok ki.
 

cemaliii

Kıdemli Üye
Katılım
24 Ağu 2009
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
982
Puanları
113
bizde yazabilir miyiz bu bölüme? Müsaade varmi?
 

Yüzde bir

Doçent
Katılım
18 Haz 2011
Mesajlar
711
Tepkime puanı
356
Puanları
63
SUDA Kİ YANSIMALAR

Kumdan kaleler yapıp ne de kolay bir anda yerle bir ediyoruz üzerinden fazla zaman geçmeden emeğimizi. Suya, yazı yazmak gibi bir şey işte bizimkisi.

Yok ya hu, iş mi şimdi seninkisi; suya hiç yazı yazılır mı, nerede görülmüş böylesi.

Doğrudur, çoğumuz böyle görür hep bu işi. Gördüğü yansıma nedir, görünen kimdir bilemeden, gördüğüne yazmaya çalışır su üzerine birçok kişi. Okur bir gün yazdıklarını elbet yazar, o gün denizler hep kabarır suları taşar; kişi o an yaptığı işi anlar.

Bütün bunlar hep suda ki yansımalara kananların işi. Peki; suda ki yansımaya aldanmayıp da bu bahre dalan bir kişi, aceb nasıl olur bilmem işte O nun işi.

Kişi, hani kendinden bilir ya işi. Yazıyoruz işte n’olsun; yıktığımız kumdan kaleler hesapsız, bir de suya yazıyoruz bunları ölçüsüz, nizamsız. Bilmem ki yazılan da sanki böyle bişi; ateş ve su, diken ve gül gibi bir aşk hikâyesi işte bizimkisi.
 

Yüzde bir

Doçent
Katılım
18 Haz 2011
Mesajlar
711
Tepkime puanı
356
Puanları
63
qwmzfS7M.jpg


ALLAH İHSAN EDENLERİ SEVER

Dere kenarında gezen bir kadın, nehirde çok değerli bir taş bulmuş. O nu uzaktan izleyen bir hırsız bunu fark etmiş. Hemen kadının yanına gelmiş ve bin bir yalan ve dolan ile ihtiyaç sahibi olduğuna kadını ikna etmiş. Kadın hiç tereddüt etmeden taşı ona vermiş. Taşın, hayatının geri kalan kısmını güvence altına alacak kadar değerli bir taş olduğunu bilen hırsız hemen gözden kaybolmuş. Fakat epey bir vakit uzaklaştıktan sonra geri dönerek uzun uğraşların sonunda bulduğu kadının karşısına yeniden çıkmış. Hırsız taşı kadına geri vererek, “senden bu taşı değil, bundan daha değerli bir şeyi istiyorum. Bana onu verebilir misin?” demiş. Kadın, bundan başkaca da verecek bir şeyi olmadığı söyleyerek kendisinden ne istediğini sorunca; hırsız “Bu taşı bana vermeni sağlayan şeyi” demiş.

Padişahın çok sevdiği bir cariyesi varmış, herkes bu sevgiden ötürü o cariyeyi kıskanır bu sevgiye bir anlam veremezlermiş. Padişah bir gün tüm cariyelerini ve saray erkânını hazine dairesine toplamış. Cariyeler huzurunda iken sultan, şimdi isteyen herkes bu hazine dairesinde alabileceği kadarını alsın, aldıklarını ona ihsan edeceğim diye ferman buyurmuş. Bunu duyan cariyeler; altın, inci, kolye, bilezik vs alabileceklerini büyük bir telaş ile toplama gayretine düşmüşler. Yalnız, bu koşuşturma telaşı içerisinde huzurdan ayrılmadan bekleyen bir cariye sultanın dikkatini çekmiş. Sen beni duymadın mı, diyerek padişah cariyeye seslenmiş. İşe bakın ki o cariyede, sultanın çok sevdiği cariyesiymiş. Cariye padişaha hitaben şimdi demiş sultanım bu odanın içerisinde biz her neyi istersek alabilecek miyiz? Diyerek sormuş. Sultan celal ile ne diyorsun, bak vezirim, kadım vs. tüm saray erkanım buna şahitken bana mı itimat etmiyorsun? Diye çıkışınca, cariye usulca gelip padişahı kucaklamış ve ben bunu istiyorum demiş. Bunun üzerine huzurda bulunanlara dönen sultan şimdi onu neden çok sevdiğimi anladınız mı, demiş.

Hususen, bunlar da hayat gibi bir hikaye yahut kıssa. Elbet vardır alana hepsinden bir hisse. Eğer bir hisse almak istenirse denilebilir ki; nimet O dur ki Munim’den mahrum etmeye. Yoksa ki nimet; nimet değil bilakis külfettir, usulünce Munim’e feda etmeyince. Hele ki de farziyetine mükellef olduğumuz emrin de bu manaya tekabül edebileceğini fark edince. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi sende ihsan et. Sadakallahulazim.
 

Yüzde bir

Doçent
Katılım
18 Haz 2011
Mesajlar
711
Tepkime puanı
356
Puanları
63
KENDİNE MÜSLÜMAN II

Kendine müslümana bakıyorum da imreniyorum, ama ne güzel değil mi? Nasıl mı? Öyle bir kendine müslüman ki; atmış elinde olan her ne varsa bir asa timsali; O na dayanmış. İşte öyle bir güzel ki Halık biliyor ya onu, halk bilmese n'olur ki?

Ya dön bana artık duyuyor musun beni?
Ya çık git dünyamdan anlıyorsun değil mi?

Ne bileyim; O iyi insanlar, o güzel atlara binip gittiler. Geriye kalanlar da herhalde azık ve binit tedarik etmekteler. Azığın en hayırlısı takva, bineğinde en hayırlısı da insan olsa gerektir.

Ey kendine müslüman!, bu babdan ne kadar da güzelsin. Aceb; azığın nedir, binitin kimdir?

Bilen gelsin bilen gelsin, dermanını bilen gelsin.
Başka tabibler istemem, beni derde salan gelsin.

Bilmeyen ne bilsin bizi, bilenlere selam olsun ...
 

Yüzde bir

Doçent
Katılım
18 Haz 2011
Mesajlar
711
Tepkime puanı
356
Puanları
63
Bin merakın var, bir borcunu ödemez


İnanmak istemeyenin bütün harfler emrindedir. İnanmak isteyene tek bir harf lazım değil.
 

Yüzde bir

Doçent
Katılım
18 Haz 2011
Mesajlar
711
Tepkime puanı
356
Puanları
63
sunset-142698_960_720.jpg


Beni korkutuyorsun;

Yağmuru sevdiğini söylüyorsun,

Ama yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun.
Güneşi sevdiğini söylüyorsun,
Ama güneş açınca gölgeye kaçıyorsun.

Rüzgarı sevdiğini söylüyorsun,
Rüzgar çıkınca pencereni örtüyorsun.


İşte bundan korkuyorum, çünkü beni de sevdiğini söylüyorsun ...


[William Shakespeare]
 

Verda

Gales
Katılım
9 Nis 2010
Mesajlar
10,917
Tepkime puanı
1,010
Puanları
0
@Yüzde bir efem paylaşımlarınıza devam ederseniz seviniriz :flw
 

Yüzde bir

Doçent
Katılım
18 Haz 2011
Mesajlar
711
Tepkime puanı
356
Puanları
63
@Yüzde bir efem paylaşımlarınıza devam ederseniz seviniriz :flw

Zamanın bahrında, açtığınız bir dua bahsinde; duanın, çağırmak davet etmek manasına dikkat çekmek adına adınız ünlenmişti. Bu duaya, davete icabet buyurmanız üzere hatırlarsanız; ya rabbi kulun davete, çağrıya icabet ederde sen hiç etmez misin şeklinde duanın ne denli önemli bir iş olduğunu acizane vurgulamaya çalışmıştık. Hususen mevzu mühim idi; duamız olmasa rabbimizin katında da bir değerimiz yok ki. ilmin nihayeti de yok, şu an başka bir ilim yaptık, şöyle ki; Ya rabbi zamanın bahrında çağırdığımız davet ettiğimiz kulun tarafından adımızı çağırıp davet ediyorsun öyleyse seni çağıranın dua edenin davetine icabet etmekle kalmıyor sende kuluna dua edip onu davet edip, çağırıyorsun. Ne kadar da büyük bir şeref bilmem farkında mıyız, ama değil mi? Yok be; beni zikredin, bende sizi zikredeyim fezkuruni der Allah, sende bilmez misin arkadaş dediğinizi duyar gibiyim:). Yok yahu amerikayı yeniden keşfetmeye çalışmıyorum. Ayeti okuyoruz, biliyoruz ama söz konusu ayet şu an yaşantımızda karşımıza çıktı bir manasını kabımız ölçüsünde idrak edebilmemiz, anlayabilmemiz şu an mümkin oldu. Ümemi salife rabbimin sıfatlarına medvud iken ümmeti merhume zatına davet buyrulmuştur. Vâ esefâ, vâ hasretâ ki bu kadar büyük bir daveti önemsemeyip bizler neleri çağırıyor neleri kendimize davet ediyoruz veyahut nelerin, kimlerin dualarına iştirak ediyoruz.

Göstermiş olduğunuz inceliğe müteşekkiriz. Beli, elhamdülillah bir zamanlar iyi okuyup yazdık. Ama okuyup anlamanın, yazmaktan daha güzel olduğunu farkettik. Yoksa buralardayız çok sık olmasa da ara ara foruma bakıyoruz. Hepiniz hoşsunuz hoşça kalın ...
 

Verda

Gales
Katılım
9 Nis 2010
Mesajlar
10,917
Tepkime puanı
1,010
Puanları
0
Farkındayız güzel insan, evet bazen sözler zamanı geldiğinde değerini bulur, bunları yakalayabilmek çok önemli, huzur veren yazınız için teşekkür ederim ve tekrar hoşgeldiniz :flw
 
Üst