ser[bes]ce

ALI25

Kıdemli Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
7,509
Tepkime puanı
106
Puanları
0
Konum
Almanya
O aynayi ayna yapan onun arkasindaki kagit degil mi veya alifolye degil mi buda bir alimiyon gibi bir sey olur.
 

ALI25

Kıdemli Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
7,509
Tepkime puanı
106
Puanları
0
Konum
Almanya
Ah%C5%9Fap-Boyama-Ayna-3.jpg
 

Yüzde bir

Doçent
Katılım
18 Haz 2011
Mesajlar
711
Tepkime puanı
356
Puanları
63

BENİM GÜZEL MANOLYAM

Sevgili Arkadaşlar! Bugün paylaşmak istediğim konu gezide bana anlatılan bir şarkının hikayesi. Zeki Müren'in " Benim güzel manolyam" şarkısını çoğunuz bilirdir. Bu şarkıyı hep sevgiliye yazılmış bir aşk şarkısı diye düşünür öyle dinlerdim. Hikayesini dinleyince hem şaşırdım, hem de anlatanın güzelliğinden olacak etkilendim. Hikaye şöyle:

Zeki Müren'i İstanbul'da bir arkadaşı yemeğe davet eder. Yemeği balkonda çiçekler içinde harika bir ortamda yerler. Sanat güneşimiz bahçede şimdiye kadar hiç görmediği bir ağacı farkeder. O kadar güzel bir ağaç ki çiçekleri görülmeye değer; hele kokusu yok mu rüzgârın her esişinde bu koku etrafa yayılırken insanı kendinden geçirir . Ertesi gün bahçıvanına ve ziraat mühendislerine haber verip derhal o ağacın fidesinin bulunup kendi bahçesine de dikilmesini ister. Manolya ağacı da öyle narin bir ağaç ki her yerde yetişmez. İyi bakılması gerekir.Havası nemli, ılıman iklimi severmiş. Kocaman çiçekleri varmış diyorum çünkü görmek nasip olmadı. Ama internetten araştırınca hakikaten şarkı yazılacak kadar varmış diyorum. Bir de şu özelliğini okudum, kokladığın zaman soluverirmiş. Ama etrafa yaydığı koku ise dillere destan aşk şarkıları yazdıracak kadar insanı kendinde yok edip yeniden var edecek kadar da etkiliymiş.

Neyse bahçenin en uygun yerine manolya ağacı dikilir.Çiçek açması için en az beş yıl gerekiyordur. Zeki Müren o beş yılı sabırla bekler. Bu süre içinde çok iyi bakar ağaca. Ne gerekiyorsa zamanında yapılır. Sulaması, budaması, gübresi her şeyiyle bizzat ilgilenir. Beş yıl olur, sabırla ağacın çiçek açmasını bekler. Amaç ağaç bir türlü çiçek açmaz. Hayal kırıklığına uğrar. Derhâl mühendislerini çağırır. "Neden manolyam çiçek açmadı?" diye sorar. Mühendisler manolyanın tozlaşma yapamadığını, iklimin biraz sert gittiğini bahane ederek neden yaratmaya çalışırlar. Bu kez de "Yedi - sekiz yaşına gelince boyu iyice uzayınca açar. Birkaç yıl daha bekleyip görelim." derler. Yine sabırla beklemeye, bu sürede ağacın neye ihtiyacı varsa özenle bakmaya ve ilgilenmeye devam eder.

Ağaç yedi yılını tamamladığında yine çiçek açmaz. Zeki Müren bir kez daha hayal kırıklığına uğramıştır. Tekrar mühendislerini çağırır. Sebebini sorar. "Neyi bilemedik? Ağacın hangi ihtiyacı olan besini veremedik? Bu sefer mühendisler ne diyeceklerini şaşırırlar. Ellerinden geleni yapmışlardır.Yapacak bir şey yoktur. Ağaç bir türlü çiçek açmamıştır. Yapılacak tek şey vardır o da ağacı kesmek. " Keselim ağacı, o kadar bakım yaptıktan sonra açmıyorsa bu bölgede yetişmeyecek demektir." şeklinde düşüncelerini ifade ederler. Zeki Müren ağacın kesilmesine kıyamaz ve kestirmez. Yine sabırla beklemeye ve aynı itinayla bakmaya devam eder. Sekizinci yıl olur, ağaç çiçek açmaz; dokuzuncu yıl olur, ağaç yine çiçek açmaz; Bekler sabırla, sabrı tatlı tatlı gülbeşeker gibi emerek bekler. Onunucu yıl olur yine yok manolyası çiçek açmaz; içinde isyanlar biriktirir ama yinede sabreder. On birinci yıl, on ikinci yıl, on üçüncü yıl ve nihayet on dördüncü yıl manolyasının dallarında tomurcuklar belirir. Sonra diğer dallarda derken manolya ağacının her yeri çiçekle donanır. Bu ne muhteşem bir ağaçtır böyle görülmeye değer. Kokusu anlatılmaz ancak içine çekince bıraktığı hissi anlatmaya cümle sözcükler birleşse tarif edemez. Zeki Müren'in yıllarca açmasını beklediği manolya ağacına beslediği aşkı; ancak kadife sesiyle söyleyeceği, ruhumuzu okşayan dinlerken bizi başka diyarlara alıp götüren bir şarkıyla anlatabilecektir.

"Uzun yıllar bekledim, hakikat oldu rüyam.
Koklamaya kıyamam, benim güzel manolyam.
Nazlı çiçeğimsin sen, sevdana dayanamam.
Koklamaya kıyamam, benim güzel manolyam."

İşte şarkının doğuş hikayesi böyle.. Anlatan da coşkuyla anlatınca insanı başka bir aleme götürüyor. Dinlerken sevgiliye yazılmış bir aşk şarkısı gibi gelse de bu şarkı manolya ağacına yazılmış bir aşk şarkısı. Bu hikayeden sonra hanginiz manolya ağacının yerinde olmak istemezsiniz ki. Vay be... Ne büyük şans bir ağaca aşkla bağlı olmak. Her şeye rağmen vazgeçmemek. Onca yıla ona hayal kırıklığına rağmen..

Aşkı hep karşı cinse duyulan cinsel haz ile karıştırırız çoğu zaman. Halbuki bu aşkın sadece bir boyutu. Aşkı denizde kumsala benzetirsek, karşı cinse duyulan şehvet ise sadece bir kum tanesi kadardır ancak. O halde aşk öyle bir duygu ki sanki gök kuşağı gibi bütün duyguları içinde barındırır ve hakim olmak ister. Eğer pişer, olgunlaşırsa işte o zaman tadına doyum olmaz. Sevginin en yoğun en uçlarda yaşandığı şeklidir aşk. Tek farkı duygularını uçlarda yaşamasıdır. Sevgi engin, sakin ve güvenli bir deniz ise aşk içinde fırtınaların ve dev dalgaların olduğu koca bir okyanustur. O yüzdendir ki insanı kendinden eder. Yarı sarhoşluk, kendinden geçme, dolup taşma halidir. Aşk acı verir ancak acısı ne kadar derinse verdiği hazda o kadar derindir. İşte bu hazzı bilenler çıkmak istemezler bu duygu durumundan. Çünkü yaşattığı haz, tattırdığı mutluluk hiç bir şeyle tarif edilemez. Zeki Müren'inde manolya ağacından vazgeçmemesinin ardında yatan gerçek neden budur bence. Yaşadığı her hayal kırıklığı ağaca beslediği duyguyu derinleştirdi. Yaşattığı hüzün ne kadar yoğun ise verdiği hazda o kadar yoğundu. Sabırla beklemeye ve bakmaya devam etmesi vazgeçmemesi işte bu yüzdendi. Vuslat kaçınılmazdı.

Bu noktada beni düşündüren şu oldu. Aşk dediğimiz aslında hayata tutkuyla, coşkuyla, büyük bir hevesle bağlı olmaktı. İşini , eşini, aşını, yaptığı yapacağı her şeyi kendini vererek yapmaktı. Vazgeçmemekti, ısrarcı olmaktı, inat etmekti, asla yılmamaktı. Sabırla beklemekti. İyi yada kötü, doğru yada yanlış, başkaları beğensin ya da beğenmesin sadece "ol"maktı. Kendin "ol"maktı. Neysen ne "ol"maktı.

Hayatı manolya ağacına duyulan aşk gibi yaşamasını becerebilirsek şayet vuslat kaçınılmazdır. Gerçekte aradığımız aşk da sevgi de bu yoldan geçer.Sonrasında aşk pişer, olgunlaşır ve engin derin sonsuz "sevgi"nin yerine bırakır kendini.

Her gününüz her anınız aşkla sevgiyle dolsun. Bana bu hikayeyi yazdıran Bayram Ali Uçkun Bey'e selam olsun.

H. UYAR

18.04.2014
 

Yüzde bir

Doçent
Katılım
18 Haz 2011
Mesajlar
711
Tepkime puanı
356
Puanları
63
Destim bigre !

Bir an olsun,
bizim olsun ...
Bir tek elimi tut ne olur ...

18210798-lg.jpg


Tamam O zaman,
Ayrılalım ..
İmkansızı sevip, sevip ağlayalım ...

Peki O zaman,
Anlaşalım ...
Gözden gizli, gizli âşığınım ...

:gl​
 

ALI25

Kıdemli Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
7,509
Tepkime puanı
106
Puanları
0
Konum
Almanya
00f9b887420c490d3acdb62584d8eb28.jpg

http://www.biyografya.com/biyografi/11413
Su son zaman icin de tek sunu söyleyim ve iki alimi gibi baska alim sahsiyet bilmiyorum ve bunlar ilmi ile birer amil ediler alim kisiyi alimler bilir ve birde bilen insanlar da bilir. Evet nureddin yildiz sadreddin yüksel hoca hakkinda bir söz söylemisti bu dogru ve güzel bir söz idi Sadreddin yüksel seyhilislamlarla ve seyhulislam mustafa sabri efendi gibi kisiler ile mukayese edilebilir.
 

ALI25

Kıdemli Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
7,509
Tepkime puanı
106
Puanları
0
Konum
Almanya
iki ayri mesele nasil bir araya geldi bu birinci soru ve onlarin arasinda fark var idi bu da ikinci soru oldu ve ayni zamanda bir cevap gibi oldu ve cünkü onlarin arasindaki fark olarak gündeme geldi bunlarinda birbirinden ayri olduklarida ortaya cikti.
 

ALI25

Kıdemli Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
7,509
Tepkime puanı
106
Puanları
0
Konum
Almanya
Aklimda iken bir taraf dan da akaid okuyayim diyorum ve pek kitab bulamiyorum ulemadan birinin yazmis o oldugu bir tane eser olarak diyorum.
 

Ecrin

'Bâd-ı Sabâ..'
Katılım
16 Ara 2009
Mesajlar
0
Tepkime puanı
2,484
Puanları
0

CfSDHP8WwAAUmnn.jpg



Canım..

Nereye gitsem hatıran var

Tutup Beni Acıya Katar

Yalan Değil Delice Sevdim
Anlamadım iyi Mi Kötü Mü Ettim
Sevdiğim Film Çıkar Televizyonda
İkimizin Şarkısı Yakalar Radyoda
Kaçmak Ne Mümkün Her yerde Sen Varsın
Kokun Sinmiş Yatağıma Odama
O Kadar Sevme
Bu Kadar Yansın Canım
Çıksa Da Kalsa Da
Yine Sensin Canım Canım

 

ALI25

Kıdemli Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
7,509
Tepkime puanı
106
Puanları
0
Konum
Almanya
ilim iki kisi arasinda olur vereceksin ve alacaksin bir sen söyleyeceksin birde o karsindaki muhatabin söyler ve vakia da gündeme geldi mi ne ala olur.
 

ALI25

Kıdemli Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
7,509
Tepkime puanı
106
Puanları
0
Konum
Almanya
Kim olursan ol o bilgiyi oldugu gibi ortaya koy ve koymaya calis bu insana ve müslümana yakisir.
 

ALI25

Kıdemli Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
7,509
Tepkime puanı
106
Puanları
0
Konum
Almanya
Sözleri veya kelimeleri birbirinden ayirabilmen ve anlayip kavrayabilmek icin de onun aralarindaki o farki bilmen gerekir.
 

Yüzde bir

Doçent
Katılım
18 Haz 2011
Mesajlar
711
Tepkime puanı
356
Puanları
63
Ateş de hak, serinlik de hak.

3838660-lg.jpg


"Sözler hep hak, yanlış yok, manaya dahlimiz çok."
Diyecek olsa birimiz,
"sözler nasıl hak olur, nasıl yanlış yok?"
Diye cevabeder anladığı manada diğerimiz.

At elindekini bana dayan, buyurdu oysa rabbi. Dayandığını nasıl bırakabilirdi ki, zor mesele. Atsan yandın, atmasan dayandın sandın ki ne yandın. Akıl hiç atar mı kendini ateşe, bak İbrahim peygamber aklını ayak edip attı kendini ateşe. Berden ve selamen oldu ateş İbrahim aleyhisselamı görünce. Ee bizde milleti ibrahimdeniz deriz ya öylece, ol vakit halilzadeliğimizi de göstermeliyiz böylece. Ateş berden ve selamen olur elbet milleti ibrahimi de görünce. Ateş gene de yakıyor mu, bırak yanacak varsa yaksın. Dayan taa ki orada yanacak bir şey kalmasın.

“Ateş de hak, serinlik de hak.”
Diyecek olsa birimiz,
“öyleyse kendi işine bak.”
Diye cevabeder diğerimiz.
 
Son düzenleme:

ALI25

Kıdemli Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
7,509
Tepkime puanı
106
Puanları
0
Konum
Almanya
Her hangi bir konuda insani böyle ugrasitip dururlarsa ve ne yapsak her seferinde yeni meseleler icinde bir sey mi hazirlayim ve risale gibi bu mahihiyette bir ince kitab misalinden.
 

Yüzde bir

Doçent
Katılım
18 Haz 2011
Mesajlar
711
Tepkime puanı
356
Puanları
63
HUVİYYET OLMADAN EHLİYYET OLUR MU ?

Ehliyyet kişinin liyakat, maharet ve mensubiyetinin bir belgesidir. Eğitim olmadan bir biliş neticesinde yola çıkanların, ehil olmayanların; menzilline ulaşabilmeleri mümkün müdür? Elbette ki trafik de gerek kendi gerek başkaları ve gerekse de araçlarına verecekleri zarar kaçınılmaz olacaktır.

Ehliyyet, islamiyyette önemli bir hususdur. Malum her işin ehli vardır. Ehlullah, ehl-i ahiret, ehl-i cennet, ehl-i cehennem, ehl-i beyt, ehl-i batın, ehl-i bid’at, ehl-i dalalet, ehl-i sünnet, ehl-i kitap vs. diye uzar gider. Ehliyyet söz ile olmaz maharet ve liyakat ile olur. Hani bir söz vardır, Amr’ın tarlasını ekip, biçip Zeyd’den ücretini istemek olmaz. Hakikatten kimin tarlasını ekip, biçip de kimden ne fayda bekliyoruz. Öyle kuru bir söz ile maharet ve liyakat göstermeden mensubiyyet olur mu?

Peki, huviyyet olmadan ehliyyet olur mu ? Olursa eğer, ehliyyet mi huviyyet olur?
 

Yüzde bir

Doçent
Katılım
18 Haz 2011
Mesajlar
711
Tepkime puanı
356
Puanları
63
KAHRI LÜTFU BİR BİLMEYEN ÇEKTİ AZAB

Sultanın çok sevdiği bir kölesi varmış. Bir gün hizmetinden çok memnun olduğu kölesini ödüllendirmek için "bunca zaman bana hizmet ettin şu kavunu kes ve şöyle bir karşımda ye de seni seyredeyim" demiş. Kölesi de kavunu kesip oldukça büyük bir iştahla yemeye başlamış. Kölenin kavun yemesinden iştahlanan padişah da "şu son dilimi de ver ben yiyeyim" demiş. Fakat ağzına almasıyla tükürmesi bir olmuş. "Bu kadar acı bir kavunu karşımda böyle iştahla nasıl yedin ve şikayet etmedin" diye köleye sual edince, köle; "bunca yıldır sizin lutf ve kereminizi gördük tüm ihtiyaçlarımızı giderdiniz, ihsan buyurdunuz bizim gibi bir köleyi huzurunuza aldınız ve ikram ettiniz. Bunca merhametinize karşı; huzurunuzda bu ikramınızdan dolayı yüzümüzü ekşitmek hiç layık olur muydu? Hem benim için Sultan’ın elinden tüm yiyecekler çok lezzetlidir. Bu ikramınızın büyüklüğü karşısında acıyı fark bile etmedim ki şikâyet edeyim" der.

Evet bu bir hikaye yahut kıssa, hayat gibi.“Elestü bi Rabbiküm” hitabına verilen “Belâ” cevabı gibi bir söze adanan veya adanamayıp da yanan, hayat gibi bir hikâye yahut kıssa.
 
Son düzenleme:

Yüzde bir

Doçent
Katılım
18 Haz 2011
Mesajlar
711
Tepkime puanı
356
Puanları
63
MADDE BAĞIMLISI BİR DÜNYA

Duyularımız ile algılayabildiğimiz nesnelere madde diyoruz. Bu maddeleri hava, su, ateş, toprak vs. gibi kelimeler ile isimlendiriyoruz. Maddeyi temsil ediyor gibi görünen kelimelerin aslında manaya delâlet ettiği aşikardır. Kişinin bulunduğu hal ve anlayış üzere mana değişebilmektedir. Ateş; kimi için yakıcı ve sakınılması gereken bir mana teşkil ederken karanlıkta kalan için aydınlanmak veya üşüyen için ısınmak vb. gibi manalara da delalet etmektedir.

Maddeden oluşana, madde ile ilgili olana maddi, manaya ait olana da manevi diyoruz. Bu bağlamda mananın amaç, maddenin ise bu manaya ulaşmak için bir araç olduğu fark edilebilecektir.

Aceb manadan bağımsız bir madde olur mu? Peki maddeden bağımsız bir mana var m’ola? Her ne ise söz orada değil.

Bir kelime gibi maddi olarak temsili olan insanın da elbette işaret ettiği bir manasının olması gerektir. Bu babdan insan, manevi olarak bir amaca ulaşmak için araçtır dersek yanlış olmaz, yeter ki araçlar amaç olmasın.

Hiç araçlar amaç olur mu? Olur, olur; bu gülşende yanar olmaz belki de amacı budur.
 

ALI25

Kıdemli Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
7,509
Tepkime puanı
106
Puanları
0
Konum
Almanya
is olsun torba yada sise dolsun misali konusmamak ve bir söz de etmemeye dikkat etmek gerekir.
 
Üst