Semavi Dinlerin Tarihi Uydurma mı..?

Katılım
14 Eki 2006
Mesajlar
1,777
Tepkime puanı
67
Puanları
0
Çin ulusunun tarihin en eski yazılı uygarlıklarından birisi malumunuz..

Yazdıkları parşömenlerde neden Allah tan Peygamberlerden Dahası Peygamber efendimizden bahsetmemişlerdir..

Hatta Mısır hiyerogliflerinin hiçbirinde İsrailoğullarından ve Hz.Musa dan bahsedilmediği iddiası da var..


Acaba gerçekten öylemi..

Buyrun imanımızı tazeleyelim biraz...
 

|SEÇKiN|

Profesör
Katılım
25 May 2010
Mesajlar
812
Tepkime puanı
133
Puanları
0
Konum
İstanbuL
sevgili mihrali, çin parşömenlerinin de, mısır hiyerogliflerinin de canı cehenneme...
kur'an-ı azimüşsan'ın bahsediyor olması yeterli bir varoluş nedeni değil midir?
yeterli bir tarihi vesika değil midir? daha ne?
budur!
 
Katılım
14 Eki 2006
Mesajlar
1,777
Tepkime puanı
67
Puanları
0
Bazı soruların cevabı yok mu demek istiyorsunuz mübarek.. Anlamadım..
 

Luha

Üye
Katılım
6 Ağu 2010
Mesajlar
95
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
34
Konum
sirişk-i medine
sevgili mihrali, çin parşömenlerinin de, mısır hiyerogliflerinin de canı cehenneme...
kur'an-ı azimüşsan'ın bahsediyor olması yeterli bir varoluş nedeni değil midir?
yeterli bir tarihi vesika değil midir? daha ne?
budur!


niye kızıyorsunuz ki guzel bi konu bence...kuranı kerim arastırmayada tesvik etmiyor mu...bunları arastırmak güzel olur bence..
 
Katılım
14 Eki 2006
Mesajlar
1,777
Tepkime puanı
67
Puanları
0
Neden kimse bu konu ile ilgilenmiyor.. benim imanım o kadar sağlam değil bir cevap bulmam gerek..
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Şuradaki bilgilere bakabilirsiniz:

http://www.kurannesli.info/bilgibankasi/yazi.asp?id=724

http://www.oocities.com/ftppage/msrvekur.htm

http://www.kuranbilgisi.com/kuran-mucizeleri/gecmisleilgiliolaylar/1571-haman-ve-eski-msr-yaztlar

Bir alıntı:

Eski Mısır'da Teb'in Tanrısı Amon idi. Onun tekliği ise şöyle anlatılır:

"Annesi yok ki ismi sonradan verilmiş olsun,
Babası yoktur ki ona sebep olsun, O Tektir.
Kimse O'nu görebilmiş değildir."

(J.B.Pritchard,Ancient Near Eastern Texts relating to Old Testament,s.368)
 
Katılım
19 Ocak 2011
Mesajlar
440
Tepkime puanı
17
Puanları
0
Yaş
35
Güzel bir konuya değinmişsiniz, Ipuwer Papirüsü çok iyi bir kaynak olabilir bu konuda;

"Andolsun ki, biz de Firavun'a uyanlari ders alsinlar diye yillarca kuraklik ve mahsül kitligi ile cezalandirdik.
"(Araf Suresi 130)
"Biz de ayri ayri mucizeler olarak onlarin üzerine tufan, çekirge, hasere, kurbagalar ve kan gönderdik; yine de büyüklük tasladilar ve günahkâr bir kavim oldular.
"(Araf Suresi 133)

"Böylelikle biz onlari (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pinarlardan sürüp çikardik. Hazinelerden ve soylu makam(lar)dan da. Iste böyle; bunlara Israilogullarini mirasçi kildik"
(Şuara Suresi 56-58)


  • Felaketler tüm memleketi sarmıştı. Her yerde kan vardı. (The Plagues of Egypt; Admonitions of Ipuwer 2:5–6.)
  • Nehir kan oldu. ((The Plagues of Egypt; Admonitions of Ipuwer 2:10.)
  • Böyle, dün gördüğüm herşey helak oldu. Biçilmiş gibi her toprak çırılçıplak...
    Mısır'ın aşağısı mahvoldu... Tüm saray ıssız kaldı. Sahip olunan herşey: buğday ve arpa, kazlar ve balıklar...
  • Topraklar- tüm kargaşaya ve gürültüye rağmen- Dokuz gün boyunca saraydan hiçbir çıkış yoktu ve kimse o şahsın yüzünü göremedi... Şehirler kuvvetli akıntılar tarafından yerle bir oldu... Yukarı Mısır harap olmuştu, her yerde kan vardı, ülkede salgın hastalıklar baş gösterdi. Bugün gerçekten kimse kuzeye Byblos'a gidemiyor. Mumyalarımız için ne yapacağız? Altın azalıyor. (The Plagues of Egypt; Admonitions of Ipuwer.)
  • İnsanlar sudan korkar oldu. Su içtikten sonra bile susadılar.
  • Şehirler yıkıldı. Yukarı Mısır kurudu. (The Papyrus Ipuwer; Admonitions of Ipuwer 2:11.)
ipuwer_papyrus.jpg
 
Katılım
14 Eki 2006
Mesajlar
1,777
Tepkime puanı
67
Puanları
0
talip tam olarak okuyamadım bakacağım oc ye ulaşınca inşaallah. Papirüse gelince neden orada musa isminde bir peygamberden bahsetmiyor. Bahsetmesi gerekmez miydi. Zira bu felaketler ne için gelmiş.
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Konuya vukufiyetim yoktur. Diyebileceklerim tahmini olur. Mısır hakkında elimizde ne kadar kaynak vardır, haberdar değilim. Şöyle bir bilgi var Adnan Oktar'ın sayfalarında:

KUR'AN'DA GEÇEN 'HAMAN' KELİMESİNİN ESKİ MISIR YAZITLARINDAKİ KARŞILIĞI

Kuran'da Eski Mısır hakkında verilen bilgilerin bazıları yakın zamana kadar gizli kalmış tarihsel bilgileri açığa çıkarmaktadır. Bu bilgiler, Kuran'daki her kelimenin belirli bir hikmete göre kullanıldığını da bize göstermektedir.

Kuran'da Firavun'la birlikte adı geçen kişilerden birisi "Haman"dır. Haman, Kuran'ın 6 ayrı ayetinde, Firavun'un en yakın adamlarından biri olarak zikredilir.

Buna karşılık Tevrat'ta Hz.Musa'nın hayatını anlatan bölümde, Haman'ın adı geçmez. Fakat Haman ismi Ezki Ahit'in sonraki bölümlerinde, Hz.Musa'dan yaklaşık 1100 sene sonra yaşamış ve Yahudilere zulmetmiş bir Babil kralının yardımcısı olarak geçmektedir.

İşte Kur'an'ı Peygamberimiz Hz.Muhammed'in Tevrat ve İncil'den bakarak yazdığını iddia eden gayrı müslim bazı kişiler, güya Peygamberimizin bu kitaplarda anlatılan bazı konuları Kur'an'a yanlış aktardığı gibi bir safsatayı ortaya atarlar. Oysa bu iddianın tümüyle dayanaksız olduğu Mısır hiyeroglifinin bundan yaklaşık 200 yıl önce çözülüp, eski Mısır yazıtlarında "Haman" isminin bulunmasıyla ortaya çıktı.

O zamana kadar Eski Mısır dilinde yazılmış kitabeler ve yazılar okunamıyordu. Eski Mısır dili hiyeroglifti ve çağlar boyunca bu dil varlığını sürdürdü. Fakat MS 2. Ve MS 3. Yüzyılda Hristiyanlığın yayılması ve kültürel etkisiyle Mısır, dinini olduğu gibi dilini de unuttu, yazılarda hiyeroglif kullanımı azaldı ve sona erdi. Hiyeroglif yazısının kullanıldığı bilinen en son tarih MS 394 yılına ait bir kitabedir. Bundan sonra bu dil unutuldu öi bu dilde yazılmış yazıları okuyabilen ve anlayabilen kimse kalmadı. Ta ki bundan yaklaşık iki yüzyıl öncesine dek...

Eski Mısır hiyeroglifi 1799 yılında, Rosetta Stone adı verilen ve MÖ 196 tarihine ait bir kitabenin bulunmasıyla çözüldü. Bu tabletin özelliği üç farklı yazıyla yazılmış olmasıydı: Hiyeroglif, demotik (hiyeroglifin el yazısı şekli) ve Yunanca. Yunanca metinin de yardımıyla tabletteki eski Mısır yazısı çözülmeye çalışıldı. Tabletin tüm çözümü, Jean-Françoise Champollion adlı bir Fransız tarafından tamamlandı. Böylece unutulan bir dil ve bu dilin anlattığı tarih aydınlanmış oldu. Bu sayede eski Mısır uygarlığı, onların dinleri ve sosyal yaşantıları hakkında birçok şey öğrenildi.

Hiyeroglifin çözümüyle konumuzu da ilgilendiren çok önemli bir bilgiye daha erişmiş oldu: "Haman"ismi gerçekten de Mısır yazıtlarında geçiyordu. Viyana'daki Hof Müzesi'nde bulunan bir anıt üzerinde bu isimden söz ediliyordu. Aynı yazıtta Haman'ın Firavun'a olan yakınlığı da vurgulanıyordu.22 Tüm yazıtlara dayanılarak hazırlanan "Yeni Krallıktaki Kişiler" sözlüğünde ise, Haman'dan "Taş ocaklarında çalışanların başı " olarak bahsediliyordu.23

Ortaya çıkan sonuç önemli bir gerçeği ifade ediyordu. Haman, Kur'an'a karşı çıkanların iddiasının aksine, aynen Kur'an'da geçtiği gibi Hz.Musa zamanında Mısır'da yaşayan bir kişiydi ve Kur'an'da bahsedildiği gibi o, Firavun'a yakın ve inşaat işleriyle ilgili bir kişiydi.

Nitekim Kur'an'da, Firavun'un kule yapma işini Haman'dan istemesini aktaran ayet de bu arkeolojik bulguyla tam bir mutabakat içindedir.

Firavun dedi ki: "Ey önde gelenler, sizin için benden başka ilah olduğunu bilmiyorum. Ey Haman, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa'nın ilahına çıkarım çünkü gerçekten ben onu yalancılardan (biri) sanıyorum." (Kasas Suresi, 38)

Sonuçta, Eski Mısır yazıtlarında Haman'ın adının bulunması Kur'an aleyhinde bir takım zorlama iddialar getirenlerin bir iddiasını daha boşa çıkarmakla kalmayıp, Kur'an'ın gerçekten Allah katından olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Zira Kur'an'da Peygamber devrinde ulaşılması ve çözülmesi mümkün olmayan bir tarihi bilgi mucizevi şekilde bizlere aktarılmıştı.
 
Katılım
19 Ocak 2011
Mesajlar
440
Tepkime puanı
17
Puanları
0
Yaş
35
talip tam olarak okuyamadım bakacağım oc ye ulaşınca inşaallah. Papirüse gelince neden orada musa isminde bir peygamberden bahsetmiyor. Bahsetmesi gerekmez miydi. Zira bu felaketler ne için gelmiş.
Şu ana kadar öyle bir papirüs, kitabe ya da belgeye rastlamadım ki Allah'ın hikmeti geniştir, sebepler dairesinde, irade hükmü kırılabilecekti belki de...

Ancak Kur'an'da Bahsedilen bir kişiden "Haman" (Firavun'un yakınındaki bir inşaat ustası) Rosetta Stone isimli yazıt belge niteliğindedir, ve Rosetta Stone 1799 yılında bulunmuştur...

Yazıtlardan hazırlanan sözlüklerde Haman'dan "Taş ocaklarında çalışanların başı" olarak bahsediliyor...


"Firavun dedi ki: "Ey önde gelenler, sizin için benden başka İlah olduğunu bilmiyorum. Ey Haman, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa'nın İlahına çıkarım çünkü gerçekten ben onu yalancılardan (biri) sanıyorum." (Kasas Suresi, 38)
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Olaya şüphe noktasından bakarsak hata ederiz. Bizim elimize o günlerden neler ulaşabilmiştir bunu bilemiyorum. Ne kadarı doğru olarak bize takdim edilmiştir o da ayrı bir bahis. Daha cumhuriyet tarihini doğru okuyabilmek kabiliyetine erişmiş değil iken, Mısır'ı iman şartı kabul etmeye gerek yok diye düşünüyorum acizane. Bediüzzaman hz.leri bir benzetme yapar. Saraya açılan bin kapı var iken oradan girmeyip, kapalı gibi görünen bir iki kapının başında beklemeye lüzum yok. İş Mısır olunca, bacadan girmeye çalışıyor gibi oluyoruz :) Bacadan da girilebilir ama belki şu an için zor bir iş. Çıkacaksın taaa sarayın tepesine..
 

serkan..

Profesör
Katılım
5 Eyl 2009
Mesajlar
1,305
Tepkime puanı
169
Puanları
0
Donanımsız kefere sitelerine gitmeyin hata eder 3 kuruşluk inancınınızıda kaybedersiniz (imanı küçümsemiyorum )

Aklınızı basınıza alın :)
 
Katılım
19 Ocak 2011
Mesajlar
440
Tepkime puanı
17
Puanları
0
Yaş
35
Donanımsız kefere sitelerine gitmeyin hata eder 3 kuruşluk inancınınızıda kaybedersiniz (imanı küçümsemiyorum )

Aklınızı basınıza alın :)
Ateistlerin hemen hemen hepsi zan'larına göre hareket ediyorlar, imanı zayıf bir kimse onlarla tartışsa şüpheye düşer...

İslamiyete değil müslümanlara bakarak öğreniyorlar İslamiyet'i, onun için yanlış zanna kapılıyorlar...


"Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan şaşırtıp saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak 'zan ve tahminle yalan söylerler."(En'am Suresi 116)
 

EHLİ-SUNNET

Paylaşımcı
Katılım
10 Eki 2006
Mesajlar
384
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Konum
Dünya
Web sitesi
www.islamlehrer.de
Tek semavi Din İslam'dır. tek doğru olan dini, çoğul olarak kullanmak doğru değildir. Kuran-ı kerime hadise icmaa aykırıdır.

Allah’in Razı Olduğu Hak Din, İlahi Ve Semavi Olan Tek Din İslam'dır



Bize iman etmeyi nasip eden ve islam diniyle şereflendiren, hiçbir şeye benzemeyen, zamandan ve mekandan münezzeh olan eşi benzeri ve ortağı olmayan, alemlerin Rabbi olan, Allah Teâla’ya hamd olsun. İslam dininin çağrısını yenilemeye gelen ve alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber efendimiz Muhammed’e(aleyhis selatu vesselama) âline ashabına ve ehlibeytine salat ve selam olsun.​

Rabbimiz bizi hakkı hak olarak gören ve ona uyanlardan, batılıda batıl olarak gören ve ondan sakınanlardan eylesin.

Allâh-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:​



تَعَاوَنُواعَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوَى وَلاَ تَعَاوَنُوا عَلَى الإثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَاتَّقُوا اللّٰهَ اِنَّ اللّٰهَ شَدِيدُ الْعِقَاب



“Hayırlı amellerde birbirlerinize yardım ediniz, kötülük ve haramlarda birbirlerinize yardım etmeyiniz.”(El-Mâideh /2)​

Başka bir ayette, Allâhu Teãlâ şöyle buyuruyor:​



كنتم خيرَ أُمَّةٍ أُخرِجَتْ للنَّاسَِ تأمُرونَ بالمعروفِ وتَنْهَوْنَ عنِ المُنْكَرِ وتُؤْمِنونَ بِاللهِ



Manası: Ümmetlerin içinde en hayırlı ümmet Peygamber Efendimiz’in sallallâhu aleyhi ve sellemin ümmetidir. O iyiliği emreder ve kötülüğü nehyeder yasaklar.​

Peygamber Efendimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:​



حتى متى ترعُون عن ذكرِ الفاجِرِ اذكرُوهُ بما فيهِ حتَّى يحذَرَه النَّاسُ




Manası: “Ne zamana kadar facirin fasığı hakkında konuşmaya korkacaksınız. Yaptıklarını insanlara anlatınız ki, ondan sakınsınlar.”​


Bu ayetlerden yola çıkarak ve Peygamber Efendimizin hadisi şerifleri doğrultusunda, Din nasihattir, ilkesine bağlı kalarak Emri bil mââruf ve nehyânil münkeri yani, iyiliği emretmek kötülükten sakındırmak için Ehlisünnet inancına tabi olan bütün kardeşlerimizi tek , ilahi semavi ve hak din olan İslam dini hakkında asılsız ve mesnetsiz ve sakıncalı sözlerden dolayı uyarmayı kendimize bir vazife bilerek bu küçük risaleyi hazırlamayı uygun gördük.​

Değerli Müslüman kardeşim ; şüphesiz ki her bir Müslüman için ilk vacip olan husus Allah’ı, Rasulünü ve İslam dinini tanımaktır. Çünki bunlardan önce yapılacak daha önemli bir şey yoktur. Unutmayalım ki; Allah’ı ,resulunü ve İslam dinini tanımakta sadece ayet ve hadislerde varid olanlara ve onlara açıklık getiren ehli sünnet ulemalarınının görüşlerine itibar edilir. Onlarla çelişen kişilerin görüşlerine itibar edilmez onların iddia ve düşünceleri kabul edilmez.​

Bilmemiz gereken şudur ki; İman ve İslam, dinimizin sebat ve selameti bakımından kur’an ve iman esaslarına aykırı olan her söz ve düşüncelerde bulunmaktan sakınmamız ve kaçınmamız gerekmektedir. Zira dine uygun olmayan bir söz ve düşüncede bulunmak, imanın yok olmasına sebep olur. Günümüzde, ne yazık ki minberlerin üzerindeki bazı hocalar bile, Musa ve İsa aleyhisselamın Yahudilik ve Hıristiyanlık dinlerine çağırdıklarını düşünerek aslı olmayan ve batıl olan yahudi ve hıristiyanlık dinlerine ; hak dinler ilahi dinler ve semavi dinler şeklinde bahsedip, onlarında hak din olduğunu düşünüp, anlatmaktadırlar.​

Ve neredeyse her münasebette bu, hak dinler ilahi dinler ve semavi dinler ibaresini telafuz etmektedirler. Halbuki bu sözler kur’anda ve hadislerde geçmemiş hiçbir sahabe veya tabiinlerden biri bu şekilde konuşmamış ve hak mezhep imamlarının kitaplarında ve eserlerinde yer almamış olmasına rağmen en önemliside kur’an ve iman esaslarına aykırı olmasına rağmen bir çok kimselerin dillerinde alışkanlık haline gelmiştir. Musa ve İsa aleyhisselam başta olmak üzere Adem aleyhisselamdan Muhammed aleyhisselama kadar bütün peygamberler müslümandır ve hepsi insanları İslam dinine çağırdıklarını açıkça ifade den birçok ayet kur’anda geçmektedir. Bazıları bu çalışmamızda yer alacaktır ve mümkün olduğu kadar açıklanıp izah edilecektir. Çünki görülen o ki; bu söz ve düşüncelerde bulunanlar ya bu ayet ve hadislerden hiçbir haberleri yoktur yada onları gerçekten anlamak istememektedirler. Çünki onları anlamış olsalar bu tür hatalı söz ve düşüncelerde bulunmazlardı.​

Hak, ilahi ve semavi olan yegâne din İslam dinidir. İslamın dışındaki bütün dinler batıl dinlerdir.​

Allah Teâla Kur‘ani Kerimde Âli İmran suresinin19. ayetinde;​



اِنَّ الدِّينَ عِنْدَ اللهِ الاِسْلاَمُ



Meâlen ; Allah’ın razı olduğu tek din İslamdır.​


Bu ayette hak olan aynı zamanda ilahi ve semavide olan yegane din İslam dini olduğu açıkça ifade edilmektedir. Bu ayet hem islamdan başka hak ilahi ve semavi bir dinin var olmadığını hemde İslamın dışındaki dinlerin (Yahudilik ve hıristiyanlıkta dahil) batıl ve Allaha şirk koştuklarını açıkça ifade etmektedir.​


Şayet, herhangi bir peygamberin döneminde İslam’dan başka hak din var olsaydı (HAŞA) ve yeryüzünde birden fazla hak din bulunsaydı, Allahu Teala bu ayette tek din İslamdır yerine hak olan dinlerden biri islam’dır veya İslam dini hak olan dinlerin sonuncusudur diye buyuracaktı. Fakat ayette açıkça tek dinin hak olan dinin İslam olduğunu bildirilmektedir . Kur’an’da İslam dininin hak, ilahi ve semavi tek din olduğunu bildiren bir çok ayet bulunmaktadır.​

Allah Teâla, Âli-İmran süresinin 83. ayetinde İslam’dan tereddüd edenlere şöyle buyurmaktadır;​


أَفَغَيْرَ دِينِ اللهِ يَبْغُونَ



Meâlen; Yoksa Allah’ın dininden başkasınımı arıyorlar?​


Yine aynı sürenin 85. ayetinde de İslam’dan başka din seçenlere;​



وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الاِسْلاَمِ دينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِي الاَخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرينَ



Meâlen; Kim ki; İslamdan başka bir din seçerse ondan kabul edilmeyecektir ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır diye buyuruyor.​


Bu ayetlerden açıkca anlaşıldığı gibi, şu anda İslam’dan başka hak, ilahi ve semavi bir din var olmadığı gibi geçmiş peygamber dönemlerinde de varolmadığını, İslam dininden başka bir inanç seçenlerin kafir olduklarını ifade etmektedir. Bundan dolayı Yahudi ve hiristiyanlar’da kafirdir’ler. Şahedet getirip İslama girmeden ölürlerse ebediyen cehennemde azap göreceklerdir.​

Batıl olan Yahudi ve hiristiyanlık dinlerine hak dinler, semavi dinler ve ilahi dinler demekle Musa aleyhisselamın Yahudi ve İsa aleyhisselamın hiristiyan olduğunu söyleyenler ve düşünenler bu ayetleri görmezliktenmi geliyorlar? Yoksa bu ayetlerden başka bir manamı anlıyorlar? Onlar bu iddia, inanç ve düşünceleriyle bu ayetleri inkar ettikleri ortaya çıkmazmı ve bu kur’ani kerimi yalanlamak değilmidir? İşte bu inanç ; hakkı batıldan ayırt edememek , hakkı hak olarak , batılıda batıl olarak görememek anlamına gelir.​

İşte bu konuda , dinimiz’de ki öğrenilmesi farz-i âyn olan ilmi öğrenmenin ne kadar önemli olduğunu ortaya koyar. Dinini öğrenmeyen bir Müslüman , İslamı gerçekten tanıyamayan bir kişi imanını korumasını bilemez ve çok büyük bir ihmalin ve gafletin içinde olduğundan dolayı inancını kaybedebilir. İslam dini, hakkaniyeti aydınlığın ışığı gibi parlayıp insanları kurtuluşa erdiren, Adem Aleyhisselam’dan Muhammed Aleyh isselatu vesselama kadar gelen tek dindir. İslamın dışındakı dinlerin batılıyetide gecenin karanlıkları gibi insanları saptıran batıl dinlerdir.​

İslam dininin temel ilkesi , Allah’ı tevhid (birlemek) etmektir. İslam dininde ; Allah’tan başkasına ibadet etmemek Allahtan başka Halik (yaratıcı) olmadığına, Ondan başka hak bir ilah olmadığı ibadete layık ve mustehâk olanın ancak Allah olduğuna iman etmek esastır. Ayrıca İslam inancında Allah Teâlayı zamandan, mekandan, yönlerden, keyfiyetten, kemmiyetten , madde olmaktan,hacim ve cisimlerden, şekil ve şemallerden yaradılmışların (mahlukatların) sıfatlarıyla vasıflandırmaktan tenzih eden bir inanç vardır. Allah Teâla’nın hiçbir şeye benzemediği mekansız olarak var olduğuna inancı esastır.​

İslam dışın’da kı batıl dinlerde ise yukarıda yazılan inanca tamamen aykırı inançlar vardır. Yahudi ve hırıstiyanlık dinleri başta olmak üzere bu dinlerin hepsi baştan batıl olup Allah’a şirk koşmaktadırlar. Bu dinlerin tamamı insanlar tarafından uydurulmuştur.
Allah melekleri insanları ve cinleri kendisine yalnızca İslam diniyle ibadet etmelerini emretti. İslam dini göklerde ve yeryüzünde hak olan tek dindir. Allah’ın bütün peygamberlerine emrettiği tek din İslamdır.​

Bazıları , Yahudilik ve hiristiyanlık dinlerinin ilk başta hak din olduklarını fakat daha sonradan tahrif edilip bozulduklarını düşünmektedirler. Bu düşünce kesinlikle çok yanlış ve gerçeği yansıtmayan bir düşüncedir. Yahudiler ve hiristiyanlar, Musa ve İsa aleyhisselamın insanlara öğrettikleri İslam dinini tahrif ettiler. Bu peygamberlere indirilen Tevrat ve İncildeki İslam diniyle ilgili ayetleri kaldırıp, yerlerine kendi düşünce ve inançlarını yazdılar. İnsanlarada, kendi uydurmuş oldukları bu dinleri İsa ve Musa aleyhisselamın anlattığı dinler’dir, dediler.​

Ne yazıkki gerçekleri bilemeyenler, kalp gözleri kararanlar ve kalplerinde eğrilik olanlar, sonradan uydurulan dinlere semavi dinler, hak dinler dediler. Cahil olan ve din ilmini doğru kaynaktan öğrenmeyenler sohbetlerinde, vaazların’da ve camii minberlerinde 3 tane semavi dinin (Yahudilik, hırıstıyanlık ve İslam) var olduğunu söylemeye başladılar.​


Çünki peygamberlerin kitap ve şeriatleri farklıdır fakat onların dini (İslam) tekdir.


Çünki peygamberlerin kitap ve şeriatleri farklıdır fakat onların dini (İslam) tekdir.​



Allah Teâla, El-Maide süresinin 48.ayetinde şöyle buyuruyor;​




لِكُلٍّ جَعَلْنَا مِنْكُمْ شِرْعَةً وَمِنْهَاجًا





Meâlen; Sizden her biriniz için, bir şeriat ve bir yol kıldık.​



Yani, Allah Teâla peygamberlerine , dönemlerindeki insanların ihtiyaç duyduğu şeriat ve hükümleri indirmiştir. Örneğin Adem aleyhisselamın döneminde bir kişi kız kardeşiyle evlenebilirdi. Onun şeriatında bu durum caiz idi Fakat Muhammed Aleyhisselatu vesselamın ümmetinde bu haramdır. İsa Aleyhisselam zamanında namaz , sabah ve akşam olmak üzere iki vakit idi Namazları mescidte kılmak farz idi. Muhammed Aleyhisselatu vesselamın ümmetin’de ise namaz beş vakittir ve temiz olan her yerde kılınabılır hükmü vardır. İsa aleyhisselamın döneminde bir kişinin elbisesine necis (pis) olan bir şey bulaşırsa, o necisli olan yer kesilip atılırdı. Yanı kur’an şeraitinde olduğu gibi necis olan yerin yıkanması yeterli değildi. İşte bu gibi şer-i muamelat ve hükümlerde farklıklar vardı. Ama bütün şeraitlerde ve semavı kıtaplarda ortak olan nokta iman esasları hepsinde aynı idi. Hepsinin ortak adı İslam’dı.​
 

EHLİ-SUNNET

Paylaşımcı
Katılım
10 Eki 2006
Mesajlar
384
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Konum
Dünya
Web sitesi
www.islamlehrer.de
İslam Dini Muhammed Aleyhisselama Mahsus Bir Din Değildir.


İslam dininin Peygamber efendimize mahsus olan bir din olduğunu ve yalnızca Peygamber Efendimiz İslam diniyle gönderilip ona çağırdığını iddia etmek , yanlış bir iddia ve düşüncedir. Böyle bir iddia ve düşüncede hem kur’an-i Kerime hemde hadisi şeriflere aykırıdır. Zira bütün peygamberler İslam diniyle gönderilip İslam dinine çağırdıklarına dair kuranda ve hadislerde ifade edilmektedir.

Kaldı ki, İslam dini insanlara ve cinlere mahsus olan bir din değildir. Çünki insanlardan önce meleklerin dinidir. Meleklerde İslam diniyle Allah’a ibadet etmektedirler. Melekler ve cinler insanlardan önce yaratıldılar. İblis bile lanetullahi aleyhi önceden Müslüman iken semada melekler arasında İslam diniyle Allah’a ibadet ediyordu. Burada yeri gelmişken çok önemli bir uyarıyı sizlere aktarmak istiyorum. Halk arasında bilinen ve ne yazıkkı bazı kişilerinde camii minberlerinde sohbet anlatırken düşmüş oldukları önemli bir hata vardır. Diyorlar ki; iblis bir melekti ve meleklerinde en bilgilisi ve önderiydi. Bu inanç kesinlikle batıldır ve uydurmadır. İblis cinlerin babasıdır ve kendisi cin taifesindendir.

Peygamber efendimiz son peygamber olduğu için, İslam dininin son çağrısını yeryüzünde yaymak için gönderildi. Fakat el-Enam Süresinin 163.ayetindeki;



وَأَنَا اَوَّلُ الْمُسْلِمينَ



Meâlen: Ben Müslümanların ilkiyim diye buyrulmakta. Bunun anlamı yani peygamber efendimizin zamanındakı ve dönemindeki insanlar içersinde Müslümanların ilkiyim demektir. Peygamber efendimizin gönderildiği dönemde yeryüzünde ondan başka Müslüman bir kimse olmadığı için “ben Müslümanların ilkiyim “ dedi.


İslam dini, Allah’ın peygamberlerine indirdiği bütün semavi kitaplarda geçmektedir. İman, İslam dininin esasları olarak kur’anda olduğu gibi Tevrat, Zebur, İncil ve diğer suhuflarda da vardı. Allah’ın indirdiği hiçbir kitap yoktur ki onda İslam dini geçmesin ve emredilmesin. Bütün semavi kitaplarda İslam dininin adı İslam’dır ve bu isimden başka bir isimle adlandırılmamıştır.


Allah Teâla El-Hac süresinin 78. ayetinde şöyle buyurmaktadır; ;



هُوَ سَمَّاكُمُ الْمُسْلِمينَ مِنْ قَبْلُ



Meâlen; Sizi önceden’de (kur’andan önceki kitaplarda, şeriatlerde) ve bundada ( kur’anda da) Müslümanlar olarak adlandırdı diye buyuruyor.

Abdullah İbn-u Abbas radiyallahu anhu bu ayeti tefsir ederken dediki; İşte bu ayet bütün peygamberlerin Müslüman olup İslam diniyle gönderildiklerini ve İslam’ı tebliğ ettiklerini ifade eder.

Allah Teâla, Kur’ani Kerimde âli-imran süresinin 84. ayetinde şöyle buyuruyor;

قُلْ آمَنَّا بِاللهِ وَمَا اُنْزِلَ عَلَيْنَا وَمَا اُنْزِلَ عَلٰى اِبْرٰهيمَ وَاِسْمٰعيلَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَالاَسْبَاطِ وَمَا أُوتِىَ مُوسٰى وَعيسٰى وَالنَّبِيُّونَ مِنْ رَبِّهِمْ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِنْهُمْ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ

Meâlen: (Ey Rasûlüm), de ki: “- Biz Allah’a iman ettik; bize indirilen Kur’ân-ı Kerim de; İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve oğullarına indirilenlere de; Musâ’ya, Îsa’ya ve peygamberlere Rablerın’den verilenlere de... Peygamberlerden hiç biri arasında (hak peygamber olduklarında) din ayırımı gözetmeyiz. Biz Allah’ın emirlerine boyun eğen müslümanlarız.”

Allah Teâla ,Kur’ani Kerimde El-Bakarah süresinin 136. ayetinde şöyle buyuruyor


قُلْ آمَنَّا بِاللهِ وَمَا اُنْزِلَ عَلَيْنَا وَمَا اُنْزِلَ عَلٰى اِبْرٰهيمَ وَاِسْمٰعيلَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَالاَسْبَاطِ وَمَا أُوتِىَ مُوسٰى وَعيسٰى وَمَا أُوتِىَ النَّبِيُّونَ مِنْ رَبِّهِمْ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِنْهُمْ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ

Meâlen: Ve deyiniz ki biz Allaha iman ettiğimiz gibi bize ne indirildiyse, İbrahime ve İsmail’e ve İshak’a ve Yakub’a ve Esbata ne indirildi ise, Musa’ya ve İsa’ya ne verildiyse ve bütün Peygamberlere rablerınden olarak ne verildiyse hepsine iman ettik, onun Resullerinden birinin arasını ayırmayız ve biz ancak onun için boyun eğen Müslümanlarız.


Bu ayetin meâli’de tıpkı yukarıda kı (âli-imran süresinin 84) gibidir. Ancak bunun başında de ki yerine deyinizki olarak geçmektedir.


Ve yine El Bakara süresinin 285. ayetinde ;

لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِنْهُمْ


Meâlen; O ‘un(Allah’ın) rasulleri (bütün peygamberleri) aralarında dinde ayırım yapmayız diye buyrulmaktadır.
 

EHLİ-SUNNET

Paylaşımcı
Katılım
10 Eki 2006
Mesajlar
384
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Konum
Dünya
Web sitesi
www.islamlehrer.de
Ve Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vessellem bir hadisi şerifinde meâlen şöyle buyuruyor;

Peygamberler üvey kardeşlerdir. Onların dini tekdir anaları ayrıdır. Bu hadis-i şerifte; bütün peygamberlerinin dininin İslam olduğu şeriatlarının ise ayrı olduğu bildirilmiştir. Bütün peygamberler aynı iman esaslarını anlattı fakat muamelat ve ameli konularda peygamberlerin şeriatları arasında farklılık olabılıyordu.

Göründüğü gibi bu ayetler ve hadislerden anlaşılan bütün peygamberler müslümandır ve hepside İslam dinini tebliğ etmek için gönderilmişlerdir. İster Âli İmran süresi’nin 84.ayetinde olsun, isterse El Bakara suresinin 136. ayetinde olsun özellikle peygamberlerden yalnızca İbrahim, İsmail, İshak, Yakup, Musa, İsa ve esbatlar geçiyor olması sadece bu peygamberlerin İslam’a çağırdıkları manasına gelmez. Zaten bu ayetlerin siyaklarında (öncesi) ve sibaklarında (sonrası) da bu anlama gelmediğini göstermektedir. Çünki ayetlerin sonunda; ve bütün peygamberlerin Rablerinden verilene (indirilene) diye geçmektedir. yani bütün peygamberlere indirilip emredilen İslam dinine inandık deyiniz, diye emredilmektedir.

Ancak özellikle bu Peygamberlerin, her iki ayettede aynı sıralamayla geçmelerinin sebebi; hem Yahudiler hemde hiristiyanlar onların bu batıl dinlerinin, Musa ve İsa aleyhisselamın dinleri olduğunu ve aynı zamanda İbrahim, İsmail, İshak, Yakup peygamberlerin dini olduğunu söylemekteydiler. Allah Teâla onların bu iddialarını yalanlamıştır. Bunlar ve bütün Peygamberlerinde tek dinin İslam olduğunu bildirmekle Yahudi ve hırıstıyanların iddialarını tekzib etmek için bu peygamberler zikredilmiştir.

El Bakara suresinin 140. ayetinde şöyle buyrulmaktadır;

اَمْ تَقُولُونَ اِنَّ اِبْرٰهيمَ وَاِسْمٰعِيلَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَالاَسْبَاطَ كَانُوا هُودًا اَوْ نَصَارٰى قُلْ ءَأَنْتُمْ اَعْلَمُ أَمِ اللهُ وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ كَتَمَ شَهَادَةً عِنْدَهُ مِنَ اللهِ وَمَا اللهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ

Meâlen: Yoksa siz şöyle mi diyorsunuz?: “-İbrahim, İsmail, İshak, Yakub Peygamberler ve torunları Yahûdî veya Hristiyandırlar “ Ey Habibim, onlara söyle: “- Peygamberlerin dinini siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı? Allah tarafından gelen kitap vasıtasıyla bildiği ve kendince sabit gördüğü şeyin şâhitliğini gizliyenden daha zalim kim olabilir? Allah yaptıklarınızdan habersiz değil.”
 

EHLİ-SUNNET

Paylaşımcı
Katılım
10 Eki 2006
Mesajlar
384
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Konum
Dünya
Web sitesi
www.islamlehrer.de
İslam Dinini yeryüzünde İlk Yaşayan İnsan ve Peygamber.

Adem aleyhisselâm yeryüzüne indirildiğinde oğullarına İslam dinini öğretmek üzere peygamber olarak gönderildi ve ona ilk şeriat indirildi. Dolayısıyla yeryüzünde yaşayan ilk kişi süphesiz ki ilk insan ilk peygamber ve insanların babası Adem aleyhisselamdır. Adem aleyhisselamdan sonra onun öz oğullarından Şis(Şit değil) aleyhisselamda ikinci peygamber olarak yeryüzüne gönderildi. Şis aleyhisselamda Müslümanlara İslam dininin emir ve yasaklarını öğretmek için görevlendirildi.

Şis aleyhisselamdan sonra üçüncü peygamber olarak İdris aleyhisselam gönderildi. İdris aleyhisselamda aynen Adem ve Şis aleyhisselam gibi Müslümanlara İslam dininin emir ve yasaklarını anlattı. Çünki onun döneminde de Adem ve Şis aleyhisselam dönemlerindeki gibi bütün insanlar Müslüman idiler. Henüz Allah’a şirk koşan ve küfre düşen hiç kimse yoktu. Yani bu üç peygamber dönemlerinde yeryüzündeki bütün insanlar Müslüman olup Allah’ı tevhid edip ona ibadet etmekteydiler.


Allah Teâla Kur’ani Kerimde El Bakara süresinin 213. Ayetinde;


كَانَ النَّاسُ اُمَّةً وَاحِدَةً


Meâlen: Yeryüzündeki bütün insanlar bir tek ümmet ve tek bir din üzereydiler diye buyrulmaktadır.


İnsanlar Allah’a şirk koşmaya, İdris aleyhisselamın vefatından bir iki asır sonra başladılar. Yeryüzündeki Müslümanlar tükendiler taki Allah’ı tevhid (birleyen) eden bir tek Müslüman kalmayıncaya kadar yeryüzündeki bütün insanlar putperestliğe döndüler. İdris aleyhisselamın vefatından sonra bin yıl yeryüzüne hiç peygamber gönderilmedi. İdris aleyhisselamıdan bin yıl sonra Nuh aleyhisselam gönderildi. Yani İdris aleyhisselamla Nuh aleyhisselam arasında geçen bin yıla cahiliyenin birinci dönemi denir. Çünki o dönemde cahillik hat safhaya ulaşmıştı.​
 

EHLİ-SUNNET

Paylaşımcı
Katılım
10 Eki 2006
Mesajlar
384
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Konum
Dünya
Web sitesi
www.islamlehrer.de
İslam Dinine Çağıran Dördüncü Peygamber.

Nuh Aleyhisselam kavmini dokuzyüzelli sene İslama çağırdı. Ona inanlar seksen kişi civarındaydı. Nuh Aleyhisselam yeryüzündeki ilk putperest kavme gönderilen ve onları İslam dinine davet eden ilk peygamberdir ve rasuldur. Adem, Şis ve İdris aleyhisselamdan sonra gönderilen dördüncü peygamberdir.


İdris aleyhisselam’dan bin yıl sonra gönderildi ve o dönemde yeryüzünde kendisinden başka Allah’a iman eden hiç kimse yoktu. Bütün insanlar putperest olmuştu.

Allah Teâla Kur’ani Kerimde Yunus Suresinin 72. ayetinde şöyle buyuruyor;

فَإِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَمَا سَأَلْتُكُمْ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلاَّ عَلَى اللَّهِ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُسْلِمِينَ


Meâlen; Artık siz yüz çeviriyorsanız,öğütlerimin karşılığında ben sizden bir ücret istemedim. Benim mükafatımı (ecir ve sevabımı) verecek olan Allah’tır. Bana Müslümanlardan olmam emredildi diye buyrulmaktadır.

Allah Teâla Nuh’a, İbrahime, Musa’ya ve İsa’ya din olarak neyi emredip tavsiye ettiyse, Peygamber efendimize de aynısını emredip tavsiye ettiğini bildirerek Eş-Şura süresinin 13.ayetinde şöyle buyuruyor;

شَرَعَ لَكُمْ مِنَ الدِّينِ مَا وَصّٰى بِهِ نُوحًا وَالَّذِي اَوْحَيْنَا اِلَيْكَ وَمَا وَصَّيْنَا بِهِ اِبْرٰهِيمَ وَمُوسٰى وَعِيسٰى أَنْ اَقيمُوا الدِّينَ وَلاَ تَتَفَرَّقُوا فِيهِ كَبُرَ عَلَى الْمُشْرِكِينَ مَا تَدْعُوهُمْ اِلَيْهِ اَللهُ يَجْتَبِي اِلَيْهِ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدي اِلَيْهِ مَنْ يُنيبُ


Meâlen; Dini(İslam’ı) dosdoğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin!” diye Nûh’a emrettiğini, sana vahyettiğini, İbrâhim’e, Mûsâ’ya ve İsâ’ya emrettiğini size de din kıldı. Fakat senin kendilerini çağırdığın şey (İslâm dini), Allah’a ortak koşanlara ağır geldi.


Allah bütün peygamberlere İslam dinine çağırmaya emretti. Yanlızca bu dört peygamber ve peygamber efendimiz(aleyhisselatu vesselam) değil. Ayette bizzat bu beş peygamberin adlarının geçmesindeki sebebler şunlardır.


Birincisi; adı geçen bu peygamberler Ulûl-âzım rasuller oldukları için (beş büyük peygamber).

İkincisi; Peygamber efendimize, bu dört büyük peygamberlerin (Nuh, İbrahim, Musa, İsa Aleyhisselam).
İnsanları İslam’a davet ederken karşılaştıkları sıkıntılar ve zorluklar örnek gösterilerek Peygamber efendimizin karşılaşmış olduğu zorluklara dayanıp sabretmesi teselli edilmiştir.


Tıpkı, El Ahkaf suresinin 35.ayetindeki;



فَاصْبِرْ كَمَا صَبَرَ اُولُوا الْعَزْمِ مِنَ الرُّسُلِ



Meâlen; O halde, (Ey Rasûlüm, kâfirlerin eziyetlerine karşı) azim sahibleri olan peygamberlerin sabrettiği gibi sabret.


Bu beş büyük ulûl azim peygamberleri, dünyaya geliş sıralamasına göre 1- Nuh Aleyhisselam 2-İbrahim Aleyhisselam, 3-Musa Aleyhisselam 4-İsa Aleyhisselam 5-Muhammed Aleyhisselam’dır. Mertebe ve üstünlük derecesine göre ise; 1-Muhammed Aleyhisselam 2- İbrahim Aleyhisselam 3- Nuh Aleyhisselam 4- Musa Aleyhisselam 5- İsa Aleyhisselam şeklindedir.

Neden İslam dinine davet eden peygamberlerin ilki olan Adem Aleyhisselam değilde Nuh Aleyhisselam örnek gösterildi?

Bu ayetin başında (Eş-Şura süresinin 13.ayeti) İslam dinine çağırmakta, bizzat Nuh Aleyhisselamın örnek gösterilmesinde alimler üç sebeb’den bahsetmişlerdir.

Birincisi; yeryüzünde kafirleri İslam dinine davet etmek için gönderilen ilk peygamber olduğu için Çünki ondan önce gönderilen üç peygamber (Adem, İdris ve Şis) aleyhisselam insanları İslam dinine davet etmek için değil İslam dinini öğretmeye ve yaşatmaya gönderilmişlerdi. Çünki bu üç peygamberlerin dönemlerinde yeryüzünde yaşayan insanların tamamı müslümandı ve yeryüzünde Allah’a şirk koşan kimse yoktu ki onları İslam’a davet etsinler. Nuh Aleyhisselam gönderildiğinde ise yeryüzündeki İnsanların tamamı Allah’a şirk koşan insanlardı.

İkincisi; Nuh Aleyhisselam tufandan sonra insanların İkinci babası sayılır. Çünki tufandan sonra dünyaya gelen bütün insanlar onun üç oğlu Sem, Hem ve Yefis’in zürriyetindendirler (neslinden).

Üçüncü hikmet ise; Nuh Aleyhisselam İslam dinini en uzun sure tebliğ eden peygamberdir. Bu daveti yaparkende en fazla sıkıntı ve cefa çeken kişilerdendir. Cahillikte hat safhaya ulaşan bir kavmi yaklaşık on asır İslam’a davet ederken, Nuh aleyhisselam’a yapmadıkları eziyeti bırakmadılar.Bazen onu bayılıncaya kadar döverlerdi. Eşi ve oğlu Kenan bile ona inanmadılar ve küfür üzere öldüler. Bunca asır kavmini İslam’a çağırmasına rağmen inananların sayısı yüzü bulmadı. Ayrıca Nuh Aleyhisselam’ın yaşadığı önemli olaylar’dan biriside Nuh tufanıdır.

Bir rivayete göre Nuh Aleyhisselam dörtyüz seksen yaşında iken peygamber oldu. Tufan olayından sonra üçyüz elli yıl yaşadı. Kavminide İslam’a dokuz yüz elli yıl davet ettiği düşünülürse Nuh Aleyhisselamın yaşı yaklaşık olarak bin yedi yüz seksen yıldır.​
 

EHLİ-SUNNET

Paylaşımcı
Katılım
10 Eki 2006
Mesajlar
384
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Konum
Dünya
Web sitesi
www.islamlehrer.de
İbrahim Aleyhisselam Rabbini Tanıyan, Müslüman Bir Peygamberdi.

İbrahim Aleyhisselam , yeryüzünde ilah olduğunu iddia eden nemrut ve onun putperest kavmini Allah’ın varlığına ve birliğine inanmaya ve İslam dinine davet etmek için gönderildi.


Allah Teâla Kur’an-i Kerimde Eli-İmran suresinin 67. ayetinde şöyle buyuruyor;

مَا كَانَ اِبْرٰهِيمُ يَهُودِيًّا وَلاَ نَصْرَانِيًّا وَلٰـكِنْ كَانَ حَنيفًا مُسْلِمًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ


Meâlen; İbrahim ne bir Yahudî, ne de bir Hristiyandı. Fakat O, Allah’ı tanıyan bir müslümandı, müşriklerden de değildi, diye buyuruyor.

Ve yine El-Bakarah suresinin 128.ayetindede;



رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِنْ ذُرِّيَّتِنَا اُمَّةً مُسْلِمَةً لَكَ


Meâlen; Ey bizim Rabbımız hem bizi yalnız senin için boyun eğen müslüman kıl ve zürriyetimizden yalnız senin için boyun eğen bir ümmeti müslüman eyle.

El-Bakara suresinin 132 ayetinde de;

وَوَصّٰى بِهَا اِبْرٰهِيمُ بَنِيهِ وَيَعْقُوبُ يَا بَنِىَّ اِنَّ اللهَ اصْطَفٰى لَكُمُ الدِّينَ فَلاَ تَمُوتُنَّ إِلاَّ وَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَ


Meâlen; İbrahim, bunu(İslam dinini) kendi oğullarına da vasiyet etti, Yakub da öyle: “Oğullarım! Allah, sizin için bu dini (İslâm’ı) seçti. Siz de ancak müslümanlar olarak ölün ve İslam dininden başka bir inanç üzerinde ölmeyin” diye emredilmektedir.

Peygamberler mal, mülk ve miras bırakmazlar. Miras olarak ilim bırakırlar ve vasiyet olarakta İslam dininde sabit kalmayı tavsiye ederler. Bu ayetin siyakında geçtiği gibi özellikle İslam üzere ölmeyi tavsiye ederler.
َ

İşte İbrahim Aleyhisselam gibi Yakup Aleyhisselamda vefat etmek üzereyken, oğullarına yaptığı vasiyetin’de; onlara İslam dinine sıkıca sarılıp onda sabit kalacaklarına dair kendisine söz vermelerini ve bu sözü’de kendilerinden duymak istediği şu ayette geçmektedir.


El-Bakarah suresinin 133.ayetinde;

اَمْ كُنْتُمْ شُهَدَاءَ اِذْ حَضَرَ يَعْقُوبَ الْمَوْتُ اِذْ قَالَ لِبَنِيهِ مَا تَعْبُدُونَ مِنْ بَعْدِي قَالُوا نَعْبُدُ اِلٰـهَكَ وَاِلٰـهَ اٰبَائِكَ اِبْرٰهيمَ وَاِسْمٰعيلَ وَاِسْحٰقَ اِلٰـهًا وَاحِدًا وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ


Meâlen; Yoksa siz Yakub’un, ölüm döşeğinde iken çocuklarına, “Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?” dediği, onların da, “Senin ilâhına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilâhı olan tek bir ilâh olan Allah’a ibadet edeceğiz; bizler O’na boyun eğmiş müslümanlarız.” dedikleri zaman orada hazır mı bulunuyordunuz?


İbrahim Aleyhisselamın, İslam dinine çağırmakla vazifeli olduğu kavmi aya, güneşe yıldızlara tapan, Allah’a şirk koşan bir kavimdiler. Efendimiz İbrahim hakkında uydurulan en meşhur kıssa da şudur: Güya "Efendimiz İbrahim, önceleri ilahını ararmış. Önce Yıldızlara 'bu benim Rabbim', sonra Ay'a 'bu benim Rabbim', sonra da Güneş'e 'bu benim Rabbim' demiş ve güneş de, ay ve yıldızlar gibi batınca 'bu da Rabbim olamaz' demiş ve Rabbini aramaya devam etmiş" diye hadsiz bir iftira uydurulmuştur.

Bu mesele kesinlikle peygamberlerin sıfatlarına ters olan ve haklarında imkansız olan bir iftiradır.

Burada, İbrahim Peygamberin başka varlıklara taptığı iddiası ayrı bir küfür, Rabbini aradı iddiası ayrı bir küfürdür. Çünkü Allah-u Teala, Kur'an-ı -Kerim'de El-Enbiya suresi 51. ayette Efendimiz İbrahim Aleyhisselam hakkında şöyle buyurmuştur:


وَلَقَدْ اٰتَيْنَا اِبْرٰهِيمَ رُشْدَهُ مِنْ قَبْلُ وَكُنَّا بِه عَالِمِينَ


Anlamı: Biz daha önce İbrahime rüştünü (Allah’ı tanımasını) vermişizdir. Ve biz onun (Allahtan başka hak bir ilah olmadığının bilincinde olduğunu) bilenlerdeniz.



Yani İbrahim Aleyhisselam yıldızların, ayın ve güneş’in ilah olmadıklarını ve bütün peygamberler gibi Allahtan başka ilah olmadığını biliyordu. Peygamberler kendilerine peygamberlik gelmeden önce dahi şirke düşmekten ve bir şeylere tapmaktan korunmuşlardır.


Allah Teâla Kur’an-i Kerimde Eli-İmran suresinin 67.ayetinde şöyle buyuruyor;


مَا كَانَ اِبْرٰهيمُ يَهُودِيًّا وَلاَ نَصْرَانِيًّا وَلٰـكِنْ كَانَ حَنِيفًا مُسْلِمًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكينَ



Meâlen; İbrahim ne bir Yahudî, ne de bir Hıristiyandı. Fakat o Allah’ı bir tanıyan gerçek bir müslümandı, ve müşriklerden de değildi diye buyuruyor.

Oysa yıldızlara, aya, güneşe tapmak şirktir. O halde bu meselede anlatılanlar Kur'an'a zıttır. İbrahim Peygamber "Bu mu benim rabbim" derken arapçadaki inkar amaçlı manasında kullanmıştır. Yani "Bu mu benim Rabbim?" (Er-Razi) ya da "Bu benim Rabbim ha?" (Elmalı) şeklindeki inkar mahiyetli bir cümle ve ifadedir. Yani reddedici bir söylemdir. İbrahim Aleyhisselam yıldızlara, aya ve güneşe ayrı ayrı bakarak bumudur benim Rabbim? demesi kavmine inkar edici bir soru anlamındaydı.


Yani kavmine bunlarının hiçbirinin ilah olamayacağını söyleyerek kavmini bunlardan uzaklaştırmaya ve tek olan Allah’a iman etmeye davet ediyordu. Bu meselenin aksini anlayıpta; İbrahim aleyhisselam için önceleri Rabbini tanımazdı. Önce yıldızlara taptı, sonra aya taptı sonrada güneşin onun ilahı olduğunu söyleyenler ve düşünenler hem bir peygambere küfür isnat etmiş olurlar dolayısıyla hemde Kur’anı yalanlamış olacaklarından dolayı İslam dininin dışında kalmış olurlar.

Bu inancı taşıyan kişilerin bir an önce Kelime-i Şahadeti söyleyip yeniden İslam dinine girmeleri gerekir. Tövbe estağfurullah demekle İslam dinine girilemeyeceğinden dolayı şahadet kelimesi hata’dan dönme niyeti ile, getirmek gerekir.

Ayrıca İbrahim Peygamber ile ilgili başka bir iftira da şu şekilde uydurulmuştur: "İbrahim Peygamberin küçük yaşta iken ay, güneş ve yıldızlara taptığını söylemeleridir." Bu iddia İslam inancındaki peygamberlerin sıfatlarına ters düşer. Çünkü Kur'an-ı Kerim'in birçok yerinde İbrahim Peygamberin (diğer peygamberler gibi) küçüklüğünden itibaren doğru inanç üzerinde olduğu ve Allah’a iman ettiklerini belirtilmiştir.​
 

EHLİ-SUNNET

Paylaşımcı
Katılım
10 Eki 2006
Mesajlar
384
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Konum
Dünya
Web sitesi
www.islamlehrer.de
Lut ve Yusuf Aleyhisselamda İslam’a Çağırdılar.


Lut Aleyhisselamın bütün peygamberler gibi Müslüman olup İslam dinine davet ettiğine delil olan ayet şudur;

Allah Teâla El Zariyat süresinin 35.ayetinde;



فَأَخْرَجْنَا مَنْ كَانَ فيهَا مِنَ الْمُؤْمِنينَ



Meâlen; Nihayet Lût’un memleketinde bulunan müminleri oradan) çıkardık ki kalan kâfirleri helâk edelim. Zaten orada bir ev halkından başka müslüman da bulunmuyordu.

Buradaki Müslümanlardan bir ev, Lut Aleyhisselamın evidir. ve bu evdekilerde onun aile efradlarıdır. Kavminden kimse onun çağrısına uymadı ve yüz çevirdiler. O kavim helâk edilmeye mahkum olduklarında Lut Aleyhisselam ve onun ailesi tahliye edildiler. Bu şehirlerdekilerin hepsi (Lut Aleyhisselamın eşide dahil) helâk oldular. Görüldüğü gibi bu ayette Lut Aleyhisselamın Müslüman olduğu ve İslam dinine çağırdığı açıkca ifade edilmektedir. Lut Aleyhisselam İbrahim Aleyhisselamın yeğenidir ve onun peygamberliğine ilk inanan kişidir.


Yusuf Aleyhisselamda bütün peygamberler gibi müslüman olup İslam dini ile gönderildiğinin ayetten delili şudur;

Allah Teâla Yusuf suresinin 101.ayetinde ;

رَبِّ قَدْ اٰتَيْتَنِي مِنَ الْمُلْكِ وَعَلَّمْتَنِي مِنْ تَاْوِيلِ الاَحَادِيثِ فَاطِرَ السَّمٰوَاتِ وَالاَرْضِ أَنْتَ وَلِيِّ فِى الدُّنْيَا وَالاٰخِرَةِ تَوَفَّنِي مُسْلِمًا وَأََلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ


Meâlen; Ey Rabbim! Sen, bana mülkten bir nasip verdin ve bana rüyaların tâbirinden bir ilim öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Sen dünyada ve ahirette bana yardım edensin; beni müslüman olarak vefat ettir ve beni sâlihler arasında olmamı nasip et”

Tabiîki ayette Yusuf Aleyhisselamın Allah Teâladan İslam dini üzere ölmeyi istemesindeki amaç haşa Yusuf Aleyhisselam İslam üzerinde ölmekten şüphe ediyordu anlamına gelmez. bir peygamber için böyle birşey düşünülmez çünki bu inanç peygamberlerin sıfatlarına ters düşer. Yusuf Aleyhisselam bunu tevazu bakımdan söylemiştir. Allahın ona verdiği nimetleri anlatmakla sankı bu nimetlerden daha büyük bir nimet olan İslam dini üzere ölmenin önemini anlatmak için söylemiştir. İşte bu ayette Yusuf Aleyhisselamın Müslüman olduğuna delildir.


Yusuf Peygamber hakkında bazı tefsirlerde anlatılan, iftira olan kıssada Mısır Kralı'nın karısının kötü niyetli teklifine karşı rıza gösterip bu haram olan şeye yeltenmesi anlatılmaktadır. Kesinlikle böyle bir şey olmamıştır Peygamberler bu tip şeylerden uzaktırlar. Yusuf Peygamberin kıssasından yanlış anlamlar çıkaran insanlar Yusuf Peygamber hakkında olmadık iftiralarda bulunmuşlar. Bu iftirada şunlar anlatılmaktadır: "Aziz'in hanımı Zeliha, O'nu (Yusufu) ilişkiye davet ettiğinde O da zinaya niyetlendi." Hatta bazı kitaplarda denilir ki, "O da elbisesini çıkarmış ve bir erkek nasıl hanımını ilişki için beklerse o şekilde beklemiş." Bu anlatılan, daha doğrusu uydurulan akla zarar uydurmalar peygamberlerin sıfatlarına aykırıdır. Peygamberler bu tip şeylerden masumdurlar. Zina yapmaya niyet etmek, çabalamak veya zinayı düşünmek namussuzluktur ve peygamberler bunlardan korunmuşlardır. Kur'an-ı Kerim'de, Yusuf Peygamberin kıssasının anlatıldığı ayetin sonunda Zeliha'nın şöyle dediği (itiraf ettiği) bildirilmiştir:


Meâlen: "Hak şimdi belli oldu. O (Yusuf), sadıklardandır ",yani o kesinlikle yanaşmadı ve böyle bir harekete girişmemiştir. (Yusuf/ 51)

Ancak Yusuf Suresinin 24. ayetinde geçen "Hemme bihe" ifadesi "Onu (Zeliha'yı) itmeye niyetlendi" anlamındadır. Yani Zeliha Yusuf Aleyhisselamı kendisiyle ilişkide bulunmaya zorlayınca , Yusuf Aleyhis-selam onun bu isteğini red edip dışarı çıkmak üzere kapıya doğru yürürken Zeliha onunla beraber olmak için arkasından gidince Yusuf Aleyhisselam dönüp onu itmeyi düşündü. Cebrail, Yusuf Peygambere işaret göstererek 'itmemesini' istemiştir. İterse ellerinin onun vücudunda iz bırakacağını ve aleyhinde delil olacağını söylemiştir. Bu yüzden Yusuf Peygamber sırtını dönerek odadan çıkmak isterken Zeliha, arkadan tutup çekmek istemiş ve Yusuf Peygamberin gömleğini yırtmıştır.

O anda kadının kocası kapıdan girince kocasına dediki; senin namusuna el uzatana hangi cezayı uygun görüyorsun şeklinde iftira atarak Yusuf Aleyhisselam’ı cezalandırmak istedi. Ancak bu yalanı ve iftirası tutmadı. Çünki henüz beşikte olan bir çocuk konuşarak dediki; ”eğerki Yusufun gömleği önden yırtıldıysa kadın doğru söylüyor ama eğer arkadan yırtıldıysa bu kadın yalancıdır “ dedi.

İmam İbnu'l Cevzi'nin Tefsiri, İmam et-Taberi'nin Tefsiri ve İbni Kesir'in bu husus hakkındaki Tefsiri Yusuf Peygamberin masum olduğunu açıklayan, izahatı hak olan tefsirlerden bir kaçıdır.​
 
Üst