Sema Maraşlı / Feminist kadın kaybedilmiş kadındır

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Kadına Şiddet 2 (Kadından Kadına Şiddet)
Kadınların üzerinde ciddi bir psikolojik baskı var fakat erkekler tarafından değil; kadınlar tarafından. Kadınların kadınlara yaptığı kötülüğü erkeklerin yapmaya gücü yetmez. Erkek şiddeti açık ve nettir. Bir kadın erkekten gelecek fiziksel ve psikolojik şiddeti tahmin edebilir, az buçuk ne geleceğini bilir.Oysa kadın şiddeti öyle değildir, çoğu zaman. Beklemediğin zamanda beklemediğin kişiden gelebilir. Ya da kimden ne geleceğini bilirsin de neler yapabileceğini tahmin edemezsin genellikle.Mesela iş dünyasındaki kadınların iş yerinden pek arkadaşları yoktur. Çünkü erkeklerle değil birbirleri ile rekabet ederler çoğunlukla ve birbirlerinin kuyusunu kazarlar. Röportaj okumayı seven biri olarak çok okumuşumdur, ünlü kadınlarla yapılan röportajlarda ” Pek kadın arkadaşım yoktur, erkeklerle arkadaşlık etmeyi daha çok seviyor onlara daha çok güveniyorum.” diye.Kayınvalidelerin gelinlerine yaptıkları şiddeti de görmek gerek. Oğlunu gelininden kıskanan, oğlunun karısını çok sevmesinden korkan ve oğlunu karısının aleyhinde dolduran anneler var. Kayınvalidesi yüzünden boşanan ya da evliliği bozulan kadınlar var. Bir de işin içine görümce ve elti kıskançlığı girdiğinde şeytana pabucunu ters giydirecek hikayeler çıkıyor ortaya.Gelinden kayınvalideye şiddet meselesi ise zamanımızda daha revaçta. Kadınların çoğu kocalarının anneleri ve ailesi ile görüşmesini pek istemiyorlar, görüşmemeleri için engeller çıkartıyorlar. Erkeklerin çoğu da de karısı ile arasını bozmamak için ailesi ile ilgisini azaltıyor hatta neredeyse kesiyor.Bir hanım aynı şehirde yaşayıp üç ayda bir onu görmeye gelen oğluna “Yavrum ben anneyim, seni özlüyorum.” dediğini anlatmıştı.” Sadece bu kadar, daha fazlasını söylemiyor, güzel huylu anneler. Biliyor ki oğlu her hafta kayınvalidesinde. Aman karısı ile kötü olup da yuvası yıkılmasın diye susuyor anneler. Anneyi evladından uzaklaştırmak kadından kadına ağır bir şiddet değil mi?Erkek evladına daha çok değer verip, kızlarına pek de önem vermeyen anne sayısı çoktu eskiden. Şimdi işler tersine döndü. Kadınlar baktılar gelinlerden hayır yok, oğlanlar evlenince gidiyor, kızlarına sardılar. Hele kızı çalışıyorsa kızının kocası ile arasını bozan, boşanmasını destekleyen, kızının ana kucağına dönmesinden mutlu olan anneler var. Hele kızı bir de torunla geliyorsa, oh ne âlâ. Kendi torun bakar, kızı da çalışır kazanır; kızının kazancını eller yemez, gününü kendi görür.Konu komşu, arkadaşlardan da az çekmez kadınlar. Mesela kadınlarımız ev temizliğine pek bir düşkündürler. Niye? Kocaları için mi? Hayır. Hatta tam aksine erkeklerin çoğu fazla temizlikten rahatsız olur. Erkekler her gün karısını yorgun görmekten de, çamaşır suyu lekeli kıyafetle karşılanmaktan da, karısından deterjan kokusu yayılmasından da hoşlanmaz. Ayrıca karısının ev kirlenecek kaygısı ile onu tedirgin etmesinden de rahatsız olur.Ortalık derli toplu olsun, bu pek çok erkeğe yeter. Camlar kaç günde bir silinmiş, halılar ne kadar temiz, ocağın arkası siliniyor mu, lavabolar çamaşır suyu ile ovuluyor mu, ilgilenen erkek sayısı çok azdır. Oysa kadınların çoğunun işi gücü ev temizliği yapmaktır. Niye? Komşu pis diye kınamasın, kaynanası laf söylemesin, annesi temizlik yap diye kızmasın diye. Ya da eltisinden daha temiz olduğunu ya da çok iyi ev hanımı olduğunu ispatlamak için.Anneliği bile çoğu zaman diğer kadınlardan laf duymamak için abartarak yapmaya çalışıyor kadınlar. Anne çocuğuna daha fazla yemek yedirmeye çalışıyor ki filancanın çocuğu yanında zayıf kalmasın “annesi iyi bakamıyor” demesinler diye. Çocuğuna sınav baskısı yapıyor ki arkadaşının çocuğu beş yüz soru çözerken onunki üç yüz soruda kalarak onu mahcup etmesin diye.Anne oğlunun çalışmayan kızla evlenmek istemesini kabul etmiyor, ona çalışan kız arıyor ki ele güne karşı tahsilli gelin almış olmak için. Kızının sevdiği ile evlenmesini istemiyor, damadın mesleğini yeterince havalı ve paralı bulmadığı için. Bütün bunları niye yapıyor kadınlar? Diğer kadınlar ne diyecek diye. Erkeklerin ne dedikleri pek umurlarında olmaz kadınların.Şimdi bunlar şiddet değil mi? Kadınlar, kadınlardan gelen psikolojik şiddeti önlemek için hem kendilerine hem çocuklarına hem kocalarına zulmedebiliyorlar.Hele stil programı adı altında daha çok kadın bedenini teşhir etmek amaçlı programlarda kazanmak uğruna birbirini aşağılayan, en ağır hakaretleri yapan, birbirinin ardından dolap çeviren kızlar ya da evlilik programlarında koca adayları yüzünden birbirini kıskanan ve olmadık sözler söyleyen kadınları göz önüne aldığımızda kadınların birbirlerine yaptığı kötülükleri erkeklerin yapmadığını açık seçik görüyoruz.Peki bütün bunları neden yazdım? Kadınlar kötü demek için değil elbette. Bütün bunların yanında güzel huylu, fedakar, vefakar, çalışkan, şefkat timsali de çok kadın var. Fakat her yerde kadına şiddet bu kadar konuşulurken, kadınların birbirlerine yaptıkları şiddet göz ardı edilip, kadınların mutsuzluklarını erkeklerin üzerine atmak da konuya çok eksik ve kötü niyetli bakmak olur.Yaşadığımız problemlerin temel nedeni İslam ahlakını kadın-erkek olarak içselleştiremeyişimiz ve yaşayarak çocuklarımıza örnek olamayışımızdır. Bunun yanında kadınların bu kadar birbirlerinden etkilenmeleri, birbirlerine zarar vermelerinin altında duygularını kontrol edememeleri olduğunu da düşünüyorum. Kadınların duygu durumu çok yüksek, bu duygularını baskı altında değil, kontrol altında tutmaları gerekiyor. Duyguları kontrol edebilmek için duyguları tanımak gerekiyor. Kadınlara duygu eğitimi verilebilir.Kadınların “el ne der?” (diğer kadınlar ne der?) baskısından kurtulmaları çok önemli. Sonrasında ise medyadaki oyunların tuzağına düşüp kendilerini akıntıya bırakmamaları, toplumu yetiştirdiklerinin farkında olup bilinçlenmeleri lazım. Kadın ayağa kalkmadıkça bir toplum ayağa kalkamaz.
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Nasıl Hitap Ediyorsunuz?Bir mikrop gibi nasıl geldi yerleşti dilimize, bilmiyorum. Çocuklara, gençlere hitaplarımız bozuldu. Neredeyse kimse çocuğuna “Oğlum, kızım, yavrucuğum, evladım, çocuğum…” demiyor. Anne-babalar çocuklarına “anneciğim, babacığım” diyor, halalar çocuğa “halacığım” teyzeler” teyzeciğim” dayılar “dayıcığım” diyor.
Bu hitapları çocuğun büyüğe kullanması lazım. Resmen çocukların dilinden hitaplar çalınmış. Korkarım bundan sonrasında da çocuklar anne-babalarına “çocuğum”, halalarına “evladım”, amcalarına “oğlum” diyecekler.
Bu tuhaf hitaplar televizyon vasıtasıyla mı topluma yayıldı, yoksa toplumda çocuklarla anne-babaların rol değişiminden mi kaynaklandı, bilmiyorum. Zira günümüzde çocuklar özsaygı patlamasından anne-baba gibi davranıyorlar, anne-babalar ise çocukların emrine amade yaşıyorlar.
Pek hayra alamet gelmiyor bana bu hitaplar. Pek çok açıdan mahzurlu. Hem hitabın verdiği mesaj sebebi ile hem de cinsiyet sebebi ile. Baba kızına “babacığım” ağabeyi kız kardeşine “ağabeyciğim” diyor; ablası erkek kardeşine “ablacığım” diyor. Kim kimin babası, kim kimin abisi kim kimin ablası belli değil! Sadece akraba ilişkilerinde değil yabancılarla iletişimde bile kullanılıyor. Lokantada müşteri olan hanım garsona “Ablacığım şunları şunları istiyorum” diye sipariş veriyor. Bir erkeğe “ablacığım” bir kadına “ağabeyciğim” diye hitap çok rahatsız edici.
Allah Rasulu, karısından bahsederken “bacım” diyen birine “O senin kız kardeşin mi?” diye soruyor ve bu hitabı hoş görmüyor. Maalesef pek çok kadın kocasından bahsederken “babamız” diyor. Bu da çok mahzurlu bir hitap. O çocuklarının babası, kadının değil. Aslında kadının bilinçaltında kocasını sadece çocuklarının babası olarak gördüğünü de gösteriyor bu hitap. Eşler hitaplara bakarak birbirlerine karşı durumlarını anlayabilirler.
Ya da anne-babalar evlatları ile ilişkilerini gözden geçirebilirler. Mesela bazı anneler çocukları ile ilgili bir şey anlatırken de “hastalandık, dersimiz vardı,..” diye konuşuyorlar. Yani, çocuğu ile kendini ayıramıyor bilinçaltında. Çocukla hastalıklı bir bağ kurmuş olduğunu gösteriyor bu cümleler. Anne-babanın çocuğuna “Anneciğim, babacığım” demesi de böyle tersine dönmüş bir bağa sebep olabilir. Bağlanmayı bağımlılığa çevirebilir.
Hitap çok önemlidir. İletişim, öncelikle hitapla başlar. Hitap, sözün başladığı yerdir; sözün gidişatını belirler, çoğu zaman.
Rabbimiz Yüce Kitabında: “Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.” (İsra sûresi 53. âyet-i kerîme) buyuruyor. Kur’an-ı Kerîm’de Lokman Aleyhisselemın oğluna “Oğulcuğum” hitabı bizler için en iyi örnek.
Allah Resulü: “Güzel söz sadakadır.” ve “Sözlerde büyü etkisi vardır.” buyuruyor. Kötü sözler insanları birbirinden soğutur, tatlı sözler ise sımsıkı bağlar.
Peygamber efendimiz isim ve hitaba çok önem vermiştir; devesine, kılıcına bile isim vermiştir. Anlamı güzel olmayan isimleri değiştirmiştir. Sevdiklerine isim dışında tatlı hitaplar bulmuştur. Hz. Aişe’ye Hümeyra (pembe yanaklı), Ya Uveyş (Aişecik) gibi hoş hitaplarda bulunurmuş. Kızı Fatıma’ya, Hz. Ali’ye ve sahabeden sevdiklerine onların güzel özelliklerini vurgulayan sıfatlarla hitap etmiş. Toprak babası, Kedicik babası, Allah’ın aslanı, Allah’ın kılıcı… Süt annesi Halime’ ye ve çocukken evinde kaldığı amcasının hanımı Fatıma Hanıma “anneciğim” diye hitap edermiş.
Özellikle Sevgili Peygamberimizin yaptığı gibi güzel vasıflara vurgu yapan hitaplar, kişinin o vasıfları korumak istemesine ve geliştirmesine sebep olur. Hataya dikkat çeken kötü hitaplarda o hatanın kalıcı olmasına sebep olabilir. Kullanılan kelimeler hipnoz gibi etkiler.
Sıfatlarla hitabı biz genellikle karşımızdakini yermek için, bir eksiğini göstermek için kullanırız. Kilosunu fazla bulduğunuz karınıza ya da kızınıza “tombişim” diye hitap etmeniz kalbini kırıp size karşı kırgınlık duymasından başka bir işe yaramaz. Karısına “Fındık akıllım” diyen birini duymuştum. Ya da karısına ya da kocasına hitap ederken kızı ya da oğlu kelimelerine memleketi ya da doğduğu mahallenin adını ekleyerek onu küçümseyenler, ya da ailesinden dolayı hitapla aşağılayanlar da var. Kişinin arkasından bile olsa hitap çok önemlidir. Mesela kayınvalidesine “o kadın” diyen gelin ya da damat, eşinin kalbine bir çizik atar.
Kişinin ismi de onun için güzel bir hitaptır. İsmi güzel söylememeniz de karşınızdaki için kıymetli. Bir evlilik bozulmaya başladığında ilk kaybedilen isimdir. Önce karı-koca birbirinin isimlerini söylemeyi bırakır “baksana, alo, bizimki, babamız, anneniz…” gibi tuhaf şeyler söylemeye başlarlar. Başkalarının yanında eşine hitap etmesi gerektiğinde “bu” demeye başlarlar.
Geçmiş yıllarda bir hanım “Akşam misafirimiz vardı; kocam benden bahsederken yaklaşık yirmiden fazla “bu” dedi. ‘Bu dedi ki, geçen gün bununla gitmiştik…gibi’” Kadın çok üzülmüş. Konunun önemine binaen “Eşimle Tanışmayı Unutmuşuz” kitabımda “Bu” diye bir hikaye yazmıştım.
Tabii eşlerin birbirine hitabında da cinsiyete uygunluğuna dikkat edilmesi gerekir. Bir erkeğe “bebeğim, tatlım, yavrum” demek ya da erkeğin isminde kısaltma yapıp “cik” ekleri getirmek pek hoş etki bırakmasa gerek. Ya da bir kadına “yiğidim, aslanım, oğlum…” gibi hitaplar da kişiye pek doğru mesajlar vermez.
Şimdiki gençlerin sevimli olmak adına eşlerine kullandığı tuhaf hitaplar da var. “Minnoşum, böcüğüm, danam, ********im, tosbağam, tombişim…” gibi. Bu hitapların sevgiyi ne kadar beslediği günümüz aşklarının halinden belli.
Hitap, deyip geçmeyelim, sözün başı sözün gidişatını, söz de yakınlarınızla ilişkinizi, kısacası hayatınızı etkiler.
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Gönül Kabı Nasıl Dolar?
“İyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz. Şâyet kötülük ederseniz o da kendinizedir.” (İsra suresi; 7. Âyet-i Kerîme)“Sabret. Çünkü Allah, iyilik yapan, iyi harekette bulunanların mükâfatını zâyi etmez.” (Hud suresi; 115. Âyet-i Kerîme )Dervişe bir gün sormuşlar:“Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?”Derviş “Size farkı gösteriyim.” deyip, önce sevgiyi dilden kalbine indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi sofrada yerlerini almışlar. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar getirilmiş.Derviş şöyle bir şart koymuş:“Bu kaşıkların sapının ucundan tutup öyle yiyeceksiniz.”“Peki” deyip çorbalarını içmeyi denemişler.Fakat kaşıklar uzun geldiğinden sıcak çorbayı döküp saçmaktan hem kendilerini yakmışlar hem de ağızlarına bir damla bile götürememişler. En sonunda bakmışlar olacak gibi değil sofradan aç kalkmışlar.Daha sonra derviş, bu defa sevgiyi gerçekten bilenleri yemeğe çağırmış. Onlara da aynı şartı dile getirmiş.Her biri uzun kaşığını çorbaya daldırmış, sonra karşısındakine uzatarak çorbalarını içmişler. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve sofradan afiyetle, şükrederek kalkmışlar.Derviş sevgiyi gerçekten yaşayanların farkını soranlara:“Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim karşısındakini düşünür de doyurursa o da onun tarafından doyurulacaktır. Şüphesiz şunu da unutmayın. Hayat pazarında her zaman alan değil, veren kazançlıdır.”Hikaye, dinimizin iyilik ve güzel ahlakla ilgili emirlerinin hikmetini güzel anlatıyor. Nefsimizi terbiye edip açgözlülükten kurtulur, başkalarını düşünürsek gönül kabımız da ahiret azığımız da o zaman dolacak. Yoksa bedenimiz doyarken gönlümüz hep aç kalacak.Bekarlar kendilerini mutlu edecek eş adayını bekliyorlar, nişanlılar nişanlısından dertli, “beni mutlu etmiyor” diye, evlilerin gözü eşinin yaptıklarında ya da yapmadıklarında. Kimsenin kendini gördüğü yok. Erkekler “İyi bir kavvam olmak için ne yapmalıyım?” kadınlar ise “Saliha bir eş olmak için ne yapmalıyım?” sorularını kendilerine pek sormuyorlar.Rabbimiz, bizi iyilik ettiğimizde mutlu olacak şekilde dizayn etmiş. Fakat maalesef son elli yıldan beri ortaya çıkan özgürlük salgını, bencillik mikrobu ile kitlelere bulaştırıldığı için elimizdeki kaşıklar uzadıkça uzadı, önümüzdeki yemekler çeşitlendikçe çeşitlendi; fakat genel bir açlık hali var. Tüm dünyada depresyon oranları yüzde yüz artarken mutluluk sonuçları da gittikçe aşağı düşüyor. Avrupa genelinde intihar oranları son on beş yılda iki kat artmış.Eskiden insanlar bir odaya sığıp bir ömür geçirmişler; şimdi ise birkaç odalı evlere sığamıyorlar. Neredeyse her şey varken birkaç eksik yüzünden birbirlerini yiyorlar.Sevmek en çok ihtiyacımız olan şey; fakat sevmekten çok sevilme derdindeyiz. Elbette sevilmeyi istemek de doğal fakat sevilmek için gayret göstermek gerek; fakat biz direktifler veriyoruz. Zorla ve cepren sevgi almaya çalışıyoruz. Oysa sevgiyi ancak iyilik ederek elde edebiliriz.“İyilik de eşit değildir, kötülük de. Sen kötülüğü en güzel olan hareketle sav. O zaman görürsün ki seninle kendisi arasında bir düşmanlık olan kimse, sanki yakın/candan bir dost oluvermiştir.” (Fussilet suresi; 34. Âyet-i Kerîme)Oysa bizler, kötülük edenlere iyilik yapıp sevgi oluşturmayı bırakın, bencilliğimiz ve iyilik beklentimiz yüzünden sevgiyi öldürüyoruz ve en sevdiklerimizle hasım oluyoruz. Büyük aşklarla evlenenler kısa sürede birbirlerine düşman oluyorlar.“Ben takıntısı” yüzünden bitiyor evliliklerin pek çoğu. “Beni ihmal ediyor, ben böyle bir evlilik istememiştim, ben mutsuzum, ben daha iyisine layığım, ben daha iyisini hak ediyorum…”Gönül alırken değil, verirken mutlu olmaya programlanmışken eşini sadece onun ihtiyaçlarını karşılayacak bir araç olarak görenlerin gönül kabı nasıl dolar ki?http://m.gazetevahdet.com/gonul-kabi-nasil-dolar-2591yy.htm
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Çilesini Çeken Kıymetini Daha İyi Bilebilir
AK Parti’nin ilk defa Aile Bakanlığı’nda iyi bir tercih yaptığını düşünüyorum. Prof. Ayşen Gürcan’ın Aile Bakanlığı’na seçilmesine sevindim. Şimdilik geçici hükümette fakat inşallah yeni hükümette de görevine devam eder. Ayşen Hanımı tanırım ve onun Aile Bakanlığı’na seçilmesi Ak Parti için umudumu artırdı. Demek ki artık Aile Bakanlığı gibi önemli bir görevde sadece Avrupa Birliği kararlarını uygulamaktan başka bir şey yapmayan, aileyi korumayı erkeklere ceza yağdırmak zanneden sakat zihniyetlerden vazgeçilip, onun yerine kafasını kullanmayı bilen dini ve beşeri ilimlere vâkıf birine görev verilmesini Ak Parti için çok olumlu bir değişimin habercisi olarak görüyorum, inşallah yanılmam.

Ayşen Gürcan’ın eşinden ayrılmış olmasını Aile Bakanlığı için olumsuz bir şeymiş gibi sunanlara ise şunu hatırlatmak isterim. İnsanlar genellikle kaybettikleri şeyin kıymetini, sahip olanlardan çok daha iyi bilirler. Bunu eski eşi kaybetme anlamında söylemiyorum, evliliğin kıymetini bilmek anlamında söylüyorum. Belki o kişi gerçekten onun için olmayacak kişiydi ve o evlilik bitmeliydi. Bu, o kişinin özel hayatı bizi ilgilendiren bir tarafı yok. Yalnızlığın çilesini çeken, evliliğin kıymetini daha iyi bilebilir. Yani kişinin boşanmış olması evlilik hayatının değerini bilmediğini, evli olması da aile hayatına çok önem verdiğini göstermez. Zira bundan önceki Aile Bakanlarımız evliydi ve aileye en büyük darbeyi onlar vurdular.
Konuyu özelden genele açarsak pek çok evli çift maalesef evliliğin kıymetini bilmiyor. Sahip olduğumuz şeylerin kıymetini çoğunlukla bilmediğimiz gibi. Bir kolunu kaybeden insan, iki kola sahip olmanın ne kadar kıymetli bir şey olduğunu daha iyi bilir. Bugün eşinizden şikayet ettiğiniz pek çok şey yarın onu kaybedeceğinizi bilseniz önemsiz kalır.
Kadın ve erkek birbirlerinin tamamlayıcısıdır. Bir taraf olmadığında diğer taraf yarım kalır. Ve eksikliğin yerini hiçbir şey dolduramaz. Ancak gerçekten kötü bir evlilikse ve düzelecek tarafı yoksa, kangren olan kolu kesmek nasıl gerekliyse, o evliliği de bitirmek gerekir. Fakat kolun hasta olduğu için kesilmesi, kişinin bir yanının eksik kaldığı gerçeğini değiştirmez.
Bir kolu olmayan kişi, parmağındaki çıban yüzünden kolunu kestirmek isteyen kişiye, iki kolu olandan daha çok üzülür, çünkü onun yaşayacağı zorlukları bilir, ona engel olmaya çalışır. Tabii ki iyi kalpliyse notunu da düşmek lazım. Zira kendi mutsuz olduğunda başkalarının mutluluğunu kıskanan ve onların da mutsuz olmasını isteyen hasta tipler de var. “Tek kollu olmak çok rahat, sen de kestir kurtul.” diyenler de çıkıyor ve onlara inanıp çıban yüzünden kolunu kestirenler de çok oluyor maalesef.
Ki günümüz boşanmalarının pek çoğu çıban yüzünden kolunu kestirmek gibi küçük problemlerin büyütülmesi yüzünden oluyor. Boşandığı için pişman olan pek çok kişiden mesajlar geliyor. Hele sevdiklerinden ayrılanların pişmanlıkları daha büyük oluyor. Tencere tabak kavgası yüzünden ayrılanlar bile var.
Kısacası “aile problemleri ve boşanmalar” ülke olarak en büyük derdimiz ve ben Ayşen Hanımdan umutluyum. Aileye değer verenler olarak bizler takipçisi olacağız ve faydalı işlere imza attığında takdir edip, hataları olduğunda da uyaracağız. Tabii öncelikle onun için çok dua edelim, Rabbim yardımcısı olsun, çok faydalı, hayırlı hizmetlere imza atsın inşallah.
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Ayşe Askere Git Ali Sofra Kur
Yeni okul dönemi açıldı, Allah sonumuzu hayreylesin. Özellikle “okul dönemi” dedim, “Eğitim ve öğretim dönemi” demedim çünkü okullarda doğru düzgün bir eğitim ve öğretim yapıldığına inanmıyorum. Ak Parti, milli eğitimde ve aile bakanlığında çok hatalar yaptı ve yapmaya da devam ediyor. Seçim hükümetinde bile hatalara devam ediliyor.
Mis gibi bir ETCEP projemiz olmuş, tek eksiğimiz buydu zaten! Projenin tam adı “Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi” Milli Eğitim Bakanlığı, kız ve erkek çocuklar arasında cinsiyet eşitliğinin sağlanması için hemen harekete geçmiş ve bir kamu spotu hazırlatmış. RTÜK de filmin televizyonlarda yayınlanması yönündeki talebe onay vermiş. Gazeteler haberi “Ayşe Sofra Kurmasın” diye verdiler. Yakında televizyonlarda da gösterimi başlar herhalde. Kamu spotu otuz sene öncesinin fişlerine atıfta bulunarak Cin Ali çizimleri ile hazırlanmış.Filmde “Ali topu at, Ayşe topu tut. Ali ata bin, Ayşe ata bak. Ali ekmek al, Ayşe sofra kur. Ali babana yardım et, Ayşe annene yardım et. Ali adam ol. Ayşe, Ayşe… Bunları yeniden yazmaya var mısın? ” diyorlar.RTÜK üyesi Esat Çıplak, konu ile ilgili şöyle bir açıklama yapmış “Ekmek almak sadece erkek işi ya da sofra kurmak sadece kadın işi değil. Cinsiyet ayrımı çocukluktan başlıyor. Maalesef okullarda da yapılıyor. Bunu engellemek için güzel bir kamu spotu hazırlanmış. Biz de onay verdik.”Ak Partili Milli Eğitim Bakanı, dindar kimlikle çıkıp nasıl oluyor da cinsiyet eşitliği gibi fıtrata ve tabii ki dinimize de ters bir şey için çalışma yaptırıyor, RTÜK de bunu onaylayabiliyor. Cinsiyet eşitliği dedikleri şey yaratılışı bozmaktır. Kadınları erkekleştirmek, erkekleri de kadınlaştırmaktan başka bir şey değildir. Allah iki cinsi birbirinden farklı yaratmıştır, eşit değil. Bununla ilgili âyet-i kerimeler de var, karşı cinse benzemeye çalışanlara lanet eden hadis-i şerifler de var.Zaten feminizm gibi dış destekli projelerden dolayı kadınlarda erkekleşme var; erkeklerde de kadınlaşmaya doğru bir gidişat var. Milli Eğitim Bakanlığı bunu durdurmak için çalışma yapacağına, tam aksi küçücük çocukların zihnine fıtratların bozmak için zehir ekilmesine ön ayak oluyor. Yazıklar olsun!Kadın ve erkek farklı yaratılmıştır ve bu farklılığı korumak iki cins için de gereklidir. Farklılığı yok etmeye çalışmak insanlığa ihanettir. Zaten ihtiyaç olduğunda iki taraf da birbirine yardımcı olur. Erkeğin kazancı yetmiyorsa kadın da çalışır ya da kadın yorgun ya da hasta ise erkek eşine yardımcı olmak için yemek yapar, sofra kurar, bunda bir problem yok, merhamet sahibi pek çok erkek de bunu yapıyor zaten.Fakat burada yapılmak istenen bambaşka bir şey. Kadınlara, sofra kurmak sizin göreviniz değil, deyip kadınları iyice evden uzaklaştırmak. Kızlar annelerine yardım etmesinler, sofra kurmasınlar, ev işlerinden uzak dursunlar…Ki sınav sistemi yüzünden zaten kızların çoğu ev işinden uzak büyüyor. Evlilikler de en büyük problem kadın ve erkeğin rol karmaşası zaten. Bu, bir nesli bozma projesinden başka bir şey olamaz ve bunu Milli Eğitim Bakanlığı yapıyor.Ayrıca Milli Eğitim Bakanlığı’mızın icraatları bununla da bitmiyor. MEB yetkilileri, 24 ay sürecek bir proje çerçevesinde 10 ders programının ve 80 ders kitabının da elden geçirileceğini belirtmişler. Ders kitaplarından cinsiyet eşitliğine aykırı bölümler çıkartılacakmış. Toplumsal cinsiyet eşitliği, ders konusu olarak okutulmayacak fakat müfredatın içinde eritilerek verilecekmiş. Ders kitabı yazarları bu kriterler doğrultusunda eğitimden geçirilecekmiş. Yani konu o kadar acil ve elzem ki kızları erkekleri birbirine benzetmek için ders kitapları gözden geçirilecek hatta ders kitabı yazanlara eğitimler verilecekmiş. Meğerse eğitimle ilgili tek eksiğimiz buymuş! Teşekkür ederiz Nabi bey!Filmde ne diyordu: “Bunları yeniden yazmaya var mısın?” Bu şekilde izleyici eski cümlelerin tam tersini söylemeye yönlendiriliyor. “Ayşe ekmek al, Ali sofra kur…” gibi . Fakat öyle kadının işini erkeğe, erkeğin işini kadına vererek cinsiyet eşitliği sağlanamaz.Bu proje sahipleri iddialarında samimi iseler daha yapacak çok işleri var. Mesela; kadınları askere alarak işe başlayabilirler. Kadınlar da erkekler kadar şehit olmadıkça eşitlik olmaz. Ayrıca inşaatlarda, ağır işlerde kadınlar da çalışmadıkça eşitlikten bahsedilemez. Kamyon şoförlerinin en az yarısı da kadın olmalı. Mümkün değil ama hadi diyelim bunları yaptılar fakat erkekler de çocuk doğurmadıkça gerçek bir eşitlikten bahsedemezler!Ayrıca bir de küçük gibi görünen önemli mevzular var. Onlarla ilgili yetkililere örnek olsun diye birkaç cümle kurdum ben. Bunları da gözardı etmesinler bunlar da önemli. Yeni kamu spotunda bunları da kullansınlar:Şeyda düğün masraflarını öde. Mehmet çeyizini al.Belgin faturaları ve kirayı öde, Veysel ütü yap.Fatma kocana gül al, Ferhat gül gelmezse trip at.Emine eski kocana nafaka, tazminat öde. Kaya çocuklarını bak.Hadi bakalım bunları da yapın. Bu proje güya kadınlar düşünülerek yapılmış gibi duruyor fakat aslında kadınların zararına bir çalışma.Nasıl olsa erkeklerin beden güçleri de kadınlardan fazla, ev işleri onları çok da yormaz, çabucak yapar bitirirler.Kadınlar da ekmek parası peşinde koşup, fatura, düğün masrafı, nafaka, tazminat gibi ödemelerle uğraşıp dursunlar.Cinsiyet eşitliği zırvası erkeklerden çok kadınları yorar. Çalışma hayatı kadınlar için çok yorucu. Bütün kadınları evin dışına ittiğinizde toplumun tüm düzeni bozulur.Ayrıca fıtrat bozulduğunda kişilerin duygu durumları da bozulur. İlgi duydukları cins de değişir. Ondan sonra huzurdan, evlilikten, aileden bahsedemeyiz. Hepsi bir varmış bir yokmuş olur. Bu kamu spotu yayınlandığında bütün okuyucularıma protesto yapmaları için çağrıda bulunacağım. İnşallah yetkililer akıllarını başlarına toplarlar da hiç yayınlanmaz.http://www.gazetevahdet.com/ayse-askere-git-ali-sofra-kur-3688yy.htm
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Genel Kültürün Evliliğe Katkısı
Okumuş; gerek dini tahsil almış, gerek üniversite eğitimi görmüş dindar kızlara karşılık; onların kültürel anlamda dengi olacak sayıda dindar erkek olmaması konusu yıllardır dile gelir.Özellikle evlilik konusunda.Bence de böyle bir gerçeğimiz var. Geçen aylarda da bu konu bazı gazetecilerin köşelerinde tartışma konusu oldu.Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı Kur’an Kurslarında ve özel Kur’an kurslarında yüz binlerce genç kız eğitim gördü ve görmeye devam ediyor. Dindar ailelerin lise ya da üniversite eğitimi almayan kızları bir kurs hayatı görür genellikle. Kimi kısa süreli kimi uzun yıllar ciddi dini eğitim alırlar.Buna karşı kurs eğitimi alan erkek sayısı azdır. Erkekler ya okul hayatında olurlar yada okumayacaksa da bir işe başlarlar. Bu yüzden dini eğitim alan kız ve erkek sayılarında ciddi bir fark ortaya çıkar. Bu da elbette evlilik zamanı kendini gösterir.Yalnız dini eğitim alan kızların ve erkeklerin hepsi şuurlu olmuyor. Bir kısmı “şu kurs hayatından kurtulsam da bir cozutsam” diye dört gözle beklerler ve buldukları ilk fırsatta da aldıkları eğitimin tam tersi bir hayat yaşarlar. Aldıkları eğitim istikametinde yaşamayı tercih eden kızlar; kurs, vakıf, dernek, parti, hayır çalışmalarında hizmete adarlar kendilerini. Aynı eğitimi almış erkekler ise ilerde ev geçindirme mecburiyetleri yüzünden kurs hayatından sonra çalışma hayatına geçerler.Üniversite eğitimi alan dindar gençlere gelince burada da kız-erkek farklılığı yine ortaya çıkar. Kızlar kitap okumaya daha çok vakit ayırırlar, seminer, panel kültürel faaliyetleri daha çok takip ederler.Erkekler de ise; okuyan, ilme değer veren, kültürel faaliyetleri takip edenler var elbette fakat sayıca kızlara göre daha az görünüyor. Erkekler memleket meseleleri ve siyasetle ilgilenmeyi tercih ediyorlar. Gündemi takip etmek onlar için daha öncelikli olabiliyor. Bu yüzden de kültürel anlamda kızlardan biraz daha geride kalabiliyorlar. Kızlarda siyasi konularda erkeklerden geride kalıyorlar. Bunda da abartılmadığı sürece bir anormallik yok. Herkes fıtratına uygun olana meylediyor.Kızların erkeklerden daha çok okuması, daha çok kültürel faaliyet takip etmeleri onlara bir üstünlük sağlamıyor. Esas mesele kızların kendilerini bilgi olarak geliştirmelerinin ilme dönüşüp dönüşmediği. Öğrendikleri bilgilerin hava atıp, ukalalık etmek dışında bir işe yarayıp yaramadığı. Peygamber efendimiz: “Faydasız bilgiden Allah’a sığınmıştır.” Öğrendiklerimizin toplum ve aile hayatında ne kadar işe yaradığı önemlidir.Maalesef ki Kur’an kurslarımızın çoğunda kızlar da erkeklerde evlilik hayatına hazırlanmıyor. Gençlere evlenmeyeceklermiş gibi bir eğitim sunuluyor. Üniversite eğitiminin de evlilik hayatına bir faydası yok. Dindarlığı sadece ibadet ya da tesettür zanneden ve eş adayında kültürü önceleyen ve işin ahlaki boyutunu göz ardı eden bir zihniyete sahip olunca okumuş dindar gençler, evlilik hayatında daha çok problem yaşıyor. Bilginin afeti de kibir olunca işler daha da içinden çıkılmaz hale geliyor.Sonuçta evlilik hayatı, bir kültür yarışma programı değil.Evlilik hayatı içinde; eşin genel kültürünün, süper bilgilerinin, zekasının iyi anlaşmaya, mutlu olmaya bir katkısı olmuyor. Tak aksi bazen her şeyi düşünüyor da beni neden düşünmüyor gibi bir fazladan bir sinir olmaya bile sebep olabiliyor.Son dönemde dindar gençler daha zor evleniyor. Evlenmek isteyen pek çok dindar kız ve erkek olmasına rağmen birbirine benzer sebeplerden evlenemiyorlar: Kızlar, evlenecek kültürlü erkek yok diye şikayet ederken, erkekler de kızların ukalalığında, maddi külfetlerinden, hiç bir şey beğenmeyen tavırlarından şikayetçi.Bir de bekarların evlilikle ilgili düşüncelerini etkileyen evlenmiş arkadaşları oluyor. Kafelerde neşeli kahkaha atan kültürlü kızlarımızın evlendiklerinde kocayı ve hayatı kontrol etmeye kafayı takmış bir cadıya dönüştüğünü gören erkekler, doğal olarak evlenmekten kaçıyorlar. Aynı şekilde evlendikten sonra kocasının sorumluluktan kaçtığını, evliliği için hiç bir çaba göstermeyen mızmız bir adama dönüştüğünün şikayetini arkadaşlarından duyan kızlar da evlenmekten korkuyorlar.Velhasıl durum iki taraf içinde zor. Diploma, kurs eğitimi, genel kültür ve bilgi evlilik hayatında işe yaramıyor, kimse bununla övünmesin. Bizim bir evlilik kültürü oluşturmamız lazım. Eş adayının evlilik ile ilgili bilgisine, inançlarına bakmak lazım
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Kendinizi Eş Olarak Alır mıydınız?
Kadınsanız,Eğer erkek olsaydınız kendinizi eş olarak alır mıydınız?Şu anki eş halinizi göz önüne alarak cevaplayın. Eşinizle ev haliniz; iletişiminiz, konuşmanız, yürüyüşünüz, bakışınız, güler yüzünüz, ev içi giyiminiz, kuşamınız, harcamalarınız, kendi öz bakımınız, eşinize sunduğunuz görsellik ve cinsel hayatınıza verdiğiniz değer yani kadınlık yönleriniz ve bir problem çıktığında tavrınız, kocanıza karşı tutumunuz, gösterdiğiniz saygı, insanlık yönleriniz; yani ona ve ailesine verdiğiniz değerle hepsini bir arada kendinizi bir gözden geçirerek cevap verirseniz kendinizle ilgili daha doğru değerlendirme yapmış olursunuz. Erkek olsaydınız, karşınızda da şu anki halinizle kadın olarak siz duruyor olsaydınız kendinizi eş olarak ister miydiniz?Eksiklerinizin farkında mısınız, farkındaysanız düzeltmek için neler yapıyorsunuz?Erkekseniz,Eğer kadın olsaydınız kendinizi eş olarak alır mıydınız?Şu anki eş halinizi göz önüne alarak cevaplayın. Eşinizle iletişiminiz, ona karşı tavırlarınız, kendinize ve eşinize verdiğiniz değer, kendi öz bakım ve ev içi giyiminiz ve tavırlarınız, cinsel hayatınızda ona verdiğiniz değer, erkek olarak duruşunuz, ailenin sorumluluğunu üstlenişiniz, eşinizin ailesi ile ilişkileriniz, eşinizin maddi ihtiyaçlarını karşılamada tutumunuz, onun beklentilerine karşı tavrınız, onun sevgi ve şefkat isteğine verdiğiniz cevap, erkek olarak ona verdiğiniz güven…hepsi bir arada kendinizi bir gözden geçirerek cevap verirseniz kendinizle ilgili daha doğru değerlendirme yapmış olursunuz. Kadın olsaydınız, karşınızda da şu anki halinizle koca olarak siz duruyor olsaydınız, kendinizi eş olarak ister miydiniz?Eksiklerinizin farkında mısınız, farkındaysanız düzeltmek için neler yapıyorsunuz?Bekarlar ise şöyle sorayım.Siz karşı cins olsaydınız kendinizle evlenmek ister miydiniz?Cevabı evlendiğinizde eşinizi nasıl bir kadın ya da erkek bekliyor onu düşünerek verebilirsiniz. Bir kadın ya da erkek olarak ona nasıl bir eş olacağınızı düşünüyorsunuz? O sizde neleri bulacak? Sizi neden alsın ya da istesin? Ona nasıl bir eş olacaksınız? Karşıya geçip kendinize bakın. Hangi yönlerinizle kendinizi almak hangi yönlerinizden kaçmak isterdiniz?İnsan hep beklentilere odaklanıyor, bulamayınca hayal kırıklığı ile öfke biriktiriyor. Oysa beklentiler bir tarafa bırakılıp herkes eşine ne verdiğine, ona nasıl bir eş olduğuna ya da olacağına odaklansa çok daha mutlu yuvalar olur diye düşünüyorum.

sema maraşlı
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Hadi Evi Yıktık Duygular Ne Olacak?

Kadınlar çok güçlü. Kadınlar çok güçlü. Kadınlar çok güçlü. Kadınlar çok güçlü. Kadınlar çok güçlü. Kadınlar çok güçlü. Kadınlar çok güçlü. Kadınlar çok güçlü. Kadınlar çok güçlü. Kadınlar çok güçlü. Kadınlar çok güçlü. Kadınlar çok güçlü…Ay fenalık geldi. Nedir bu kompleks? 8 Mart Dünya Kadınlar Günü yaklaşırken nereye dönsek kadınların gücünden bahsediliyor. Toplantılar yapılıyor, yürüyüşler yapılıyor, gazetede haberler, yazılar yayınlanıyor.Güç dedikleri nedir? Meslek, para, başarı, rekabet, hırs… Başka bir şey yok.“Kadınlar da erkeklerin yapabildiği her şeyi yapabilir” i ispatlamak. Yapabilir elbette. Fakat erkeğin rahatça yaptığı işleri kadın ailesinden koparak, kendini tüketerek, kadınlığından vazgeçerek, hayatın güzelliklerini göz ardı ederek yapıyorsa buna başarı denemez. Ne denir? İçimden geçen kelimeyi yazmıyorum.Yıllardır kadınlar evden koparılmaya çalışılıyor ve kadınlara sürekli hırs aşılanıyor. Bu hırs kadını da kadınlığı da tüketiyor. Bu yüzden kadınlar iyi niyetle yola çıkamıyorlar.Zira işin sonucunu niyet belirler.İhtiyaçtan çalışanın ihtiyacı giderilir.Hırs için çalışan tükenir.Allah rızası için çalışan kazanır. Üretenler, niyeti temiz olanlardır. Kazananlar kendinden başkasını düşünenlerdir.Kadınlara bencillik aşısı yapmaya çalışılıyor. Özgürlük vurgusu ile aileden koparılmaya çalışılıyor.Nike firması bu yıl “Bizi Böyle Bilin” diye bir reklam çekmiş, pek bir beğenilmiş hiç eleştiri yazısı görmedim.Reklamda genç kızlara bir mesajlar bir mesajlar…Reklam bir genç kızın aile fotoğrafından kaçıp boks yapması ile başlıyor, başka bir genç kızın evin üzerine basarak evi yıkıp dışarıya koşması ile bitiyor. (Giy nike ayakkabıyı koş dışarı)Reklamda kadınların sevdiği şeyler aşağılanmış.Aileni bırak, boks yap,Yemek yapma, halter kaldır,Altın takı takma, madalya tak,Büyüklerle vakit geçirip hanım hanımcık onları dinleme, git tenis oyna,Evini toplayıp etrafı çekip çevirme hele kitap eline bile alma, kitaplığa bırak koş basket oyna,Elbise etek giyen, kız gibi kızlarla sıkıcı vakit geçirme, git dans salonuna haya duygusu kalmamış kızlarla seksi danslar yap, sahte kahkahalar at,Sonra evin üstüne bas sokağa koş, peşine de hemcinslerini düşür. Güya o zaman güçlü olacaksın.Kadının gücü; yumuşaklığında, letâfetinde, zarifliğinde, duygusallığında, sevecenliğinde, kadınlığında, anneliğinde…Kadına erkeklerin yaptığı ağır sporları yaptırarak ya da kadını erkek gücüyle yarıştırarak güçlü yapamazsın. Sadece esas güçlerini alırsın elinden.Bu arada spora karşı değilim, kadınların kendine bakması evde ya da uygun ortamlarda spor yapmasını kast etmiyorum elbette, hatta yapmaları lazım.JUST DO İT (SADECE YAP) Sadece yap, diye bitiyor reklam. Ya sonra? Sonrası yok. Bu yaşın ellisi var, atmışı var, yetmişi var, sekseni var. Onları nasıl geçireceksin? Boks yaparak, halter kaldırarak mı? Yoksa torunlarına gözleme yaparak bir kahvaltı masasında gülüşerek mi? Yetmiş yaşındaki kadını hangisi mutlu eder?Güya dışarısı özgürlük. Serseri atlar gibi kaç bakalım, dışarısı güvenli mi?Ayrıca senin koşmanı istedikleri yer neresi? Dışarıda nereye gidebilirsin? Avm, cafe, restoran… Kazan- harca, kapitalist sisteme hizmet et, ama ailene sakın hizmet etmeyesin. Elinden bir bardak çay bile içmesinler sen ezik misin, mesajı vermeye çalışıyorlar. Kurtul ailenden, koş dışarı, mekanlar seni bekliyor!Geçenlerde gazetede okudum, bir köşe yazarı özetle diyor ki “Eskiden kadınlar arkadaşları ile öğleden sonra buluşurlardı. Son dönemde ise akşam üstü ve akşamları buluşuyorlar. Her mekanda kadınlar var, verdikleri bir kilonun bile kutlama bahanesi ile bir araya geliyorlar.”Neden acaba? Bu kadınları bekar ya da boşanmış oldukları için olabilir mi? Evde eşi ve çocukları olmadığı için olabilir mi? Buyrunuz bu kadınlar mesleği olan, başarılı, güzel kadınlar. Fakat yalnız ve mutsuzlar. Hepsi mi böyle olsun istiyorsunuz!Kadın dışarıda mutlu mu? Arada bir birkaç saat dışarıda gezmek kadını mutlu edebilir; fakat sonra kadın evini özler. Kadın aile olmak ister. Kadın sizin aşağılamaya çalıştığınız o güzel değerlerle mutludur.Reklam filmine baştan bakalım.Gerçekte kadın anne- babası, ailesi ile mutludur, o gülücük sahte değildir. Aile kıymetlidir. (Boks yapmak değil)Kadın hamur açarken, yemek yaparken mutludur, zira kadında besleme büyütme güdüsü vardır. (Halter kaldırmak değil)Kadında süslenme arzusu vardır. Altın olması gerekmez fakat takmak takıştırmak, kendini kadın hissetmek iyi gelir. (Madalya takmak kendini kadın hissettirmez)Kadın onunla dertleşen bir büyükten kaçtığında değil, şefkatle onun elini tuttuğunda, onun yüzünü güldürdüğünde mutlu olur. (Tenis sahasında değil)Kadın evini çekip çevirdiğinde, temiz düzenli bir evde mutlu olur. Hele okumayı seviyorsa evinde en mutlu olduğu yerlerden biri kitaplığın önüdür. (Basket sahası değil)Kadınlar, arkadaşları ile mutludur, onlarla dertlerini paylaşmak, birlikte vakit geçirmek, kız kıza takılıp gülüşmek rahatlatır onları. (Dans salonlarında seksi danslar yapıp, zorlama kahkahalar atmak değil)Kadın evinde kendini güvende hisseder. O evin üzerine bastığında, dışarı koştuğunda mutlu olamaz.Reklamda koca, çocuk hiç yok. Zira bunları terk ediyor gibi gösterselerdi tepki alırdı. Kurnazlık etmişler. En sonunda kadın evi çiğnediğinde aslında hepsini çiğnemiş oluyor.Pek çok genç kıza ne kötü mesajlar gidiyor bu reklamla. Tabii ki reklamı izleyen her genç kız sporcu olmaya heveslenecek değil fakat “ailenden kurtul, kadınlığın asli özelliklerini çiğne, dışarı koş” mesajını alacak yapacağı iş ne olursa olsun.Tamam, diyelim ki kadın evi aileyi çiğnedi, ya sonra? Kadın duygularını ne yapacak? Kadın hayvan mı ki dışarıda koşarak mutlu olsun. Ki hayvanlar bile sevilmek ister.Kadının sevme ve sevilme, aile olma güdüsü ne olacak? Yaradan’ın genetik kodlamaları yaratılış özellikleri yok olacak mı? Yoksa biraz yaş geçince büyük pişmanlıklarla mı kendini gösterecek?Bakınız Ajda Pekkan. Kadın 72 yaşında “anne olmak istiyorum” diye tutturdu. Buyrunuz, şan şöhret, ses, güzellik, dans, mal mülk, para, özgürlük, dünyaya ait her şey var. Bir kadına yetiyor mu? Kadın anne olmak, aile olmak istiyor.Reklam “Sadece Yap” diyor. Sonunu düşünme demek istiyor. Zira kadın sonunu düşünürse yapamaz. Yaşlılığı bırak gençliğinde bir sakatlansa o burnun kıvırdığı aileye dönmek zorunda kalır.Kadınlar! Uyanık olun, dolduruşa gelmeyin. Kapitalist sistemin sizi kullanmasına izin vermeyin.Kadınlar! Uyanık olun, dolduruşa gelmeyin. Ev güzeldir, ev güvenlidir, aile değerlidir. Kıymetini bilin.
 
Son düzenleme:

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Şu yazıyı biraz büyüt Büşra

Hem renk bir de küçük okuması zorlaşıyor :)
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
'Feminist kadın kaybedilmiş kadındır'

KADIN HAKKINI DEĞİL, AKLINI KULLANMALI
Kocasıyla sorunlarını anlatan bir hanıma “Eşinizle çok inatlaşmışsınız, biraz alttan alsaydınız, tamam deyiverseydiniz duruma göre” demiştim de o da “Aaa biz cumhuriyetten beri bu kadar kadın hakkını erkeklerin karşısında susalım diye almadık.” demişti. Şimdi boşandı, tek yaşıyor, kedi sesinden bile korkuyor. Pek kıymetli kadın hakları onu korumuyor!
Sahi, cumhuriyetten beri bu kadar “kadın haklarını” bize niye verdiler ki? Erkeklerle mücadele edelim diye mi? Ortalık haklarını bilen yalnız ve mutsuz kadınlarla dolu. Tabii bir de eşiyle hak mücadelesi yapmaktan yorulmuş bezgin kadınlarla.
Haklar konusu konuşuldukça kışkırtıcı bir etki yapıyor. Hakkım var o zaman almalıyım. Kimden ne alıyoruz? Sevgi ilişkisi olan yerde hak çetelesi tutulur mu? Hak davasının sonu ya mezarda biter ya da mahkemede.
Oğlum bir gün okuldan geldi “Anne bugün okulda çocuk haklarını anlattılar, çok hakkım varmış ona göre” dedi.
Tam da hak konusunun konuşulduğu bu günlerde kadınların uğradığı şiddette kışkırtıcı medyanın ne kadar etkisi var sosyologlar incelemeliler bence.
Cezaevlerinde yapılan bir araştırmaya göre mahkumlara suç işleme sebepleri sorulmuş. Pek çoğunun cevabı “Haksızlığa uğramıştım” olmuş.
Hak davası güdülünce kadınlarda bir ezilme korkusu yaşanıyor. Bu yüzdendir ki “Muhabbet Olsun” kitabımda, ailede muhabbet için kadınların atması gereken ilk adım “Kadın Haklarını Unut” tur.
“Muhabbet Olsun” kitabımdan küçük bir bölüm “Bunca zaman sonra gelinin sonuca bakalım. Kadınlar haklarını kullanınca mutlu oldular mı? Hayır. Kadın hakkını değil, aklını kullandığı zaman ancak mutlu olabilir. Kadınlar “aman kocamız bizi ezmesin” diye korkularından eşleriyle sürekli mücadele ediyorlar. Bunun sonucunda da kadınları, kocalarının ezmesine gerek kalmıyor, kadınlar kendi kendilerini gayet güzel eziyorlar.”
Allah kadına iletişimle donanımlı müthiş bir zeka vermiş. Kadının hakkını değil, aklını kullanarak gayet güzel mutlu olabilir.
Konuşulması gereken haklar değil, sorumluluklar ve vazifeler olmalı. Kadınların eşlerine karşı vazifeleri nedir? Erkeklerin eşlerine karşı vazifeleri nedir? Herkes kendi üzerine düşeni yapmak için gayret göstermeli.
Ve bir de sorunlar teşhis edilmeli. Hastalık belli olmadan tedavi yapılmaz. Kadın erkek ilişkilerinde en büyük sorun bence kadınlar üzerinde oynanan oyunlar. Kadınlar hem saftır hem kurnazdır. Hem kolay kanarlar hem de kolay kandırırlar. Medyanın büyük bir bölümü kadınları kandırmaya uğraşmakta. Diziler, filmler, programlar…
Dizi ve filmlerin çoğu, gerçek hayatta aradıkları erkekleri bulamamış, yalnız kadınların bilgisayarında şekillenmiş, kamerayla canlanmış hayâli erkekler ve süper aşklarla gidiyor. Son dönemde ihanetler de ağırlıkta. Fakat her dizide genellikle bir mükemmel erkek var.
Bir mükemmel erkeğe karşı bolca da kötü erkek var. Başrollerdeki mükemmel erkek modeli, zihinde gerçekle karıştırılabiliyor bu da ailelerde ciddi sorunlara sebep oluyor. Artık psikologlara gidip “Kocam bana filanca dizideki adam gibi davranmıyor” diyen kadınlar var.
Türk dizileri Arap ülkelerinde yayınlanmaya başlayınca, boşanma oranlarının fazlasıyla arttığı görülmüş. Bir hanım anlatmıştı. “Umre yapıyordum, bir Arap hanım kolumdan tuttu, durdum bana
‘ Türk erkekleri, dizilerdeki gibi siz kadınları kucaklarında taşıyorlar mı?’ diye sordu” demişti.
O çok izlenen diziden dolayı mı türedi bilmiyorum ama hayatımıza taşıma kelimesi farklı bir kullanımla girdi. Artık moda sözcük bu. Evlendirme programında ya da herhangi bir yerde her an duyabilirsiniz. “Beni taşıyacak bir erkek istiyorum.”
Geçenlerde bir genç kız anlattı, eş adayıyla görüşmeye gitmiş. Delikanlıya evlilikle alakalı epeyce bir soru sormuş. Kabirdeki melekler bile topu topu beş soru soruyorlar, bu nedir yahu? En son delikanlı “Kusura bakmayın ben sizi taşıyamam” demiş.
Velhasıl bir taşama mevzu var. Bu kadar eşitlikten bahsediliyor fakat yine taşıma görevi erkeklerin üzerinde kalıyor. Kadınlar erkekleri taşısın, desen suç oluyor, erkekler kadınları taşımalı, deyince modernlik oluyor. Bir hamal arayışıdır gidiyor.
Oysa yâr olup, bâr olmamak gerekmez mi? Yâr olmak ama sevdiğine yük olmamak en doğrusu değil mi?
Kadınların ellerine “kadın hakları” verip “kadın olma hakkı” nı aldılar. Kadın olmayı unutturdular. Hak hukuk davasına düşen kadın, erkekle mücadeleye girdi. Feminizmin eşitlik davası da alttan alta gaz verince işler iyice çığırından çıktı. Eşit olmak için benzemek gerekir. Eşit yapıda olmayanları eşitlemeye çalışmak en büyük eşitsizliktir.
Feminizm duyguda kadın, davranışta erkek yeni bir tip ortaya çıkardı. Bu yüzden feminist kadın farkında olmadan hem kendiyle hem erkekle mücadele halindedir. Bir türlü sukuna kavuşamaz.
Sevgili peygamberimiz rahmet peygamberidir. Çok az lanet etmiştir. Lanet ettiği şeylerden birisi de bu konu ile alakalıdır.“Kadınlaşan erkeklere ve erkekleşen kadınlara lanet olsun.” buyurmuştur.
Kadın erkekleştiğinde ya da erkek kadınlaştığında Allah’ın yarattığı sistemdeki düzen bozulur.
Kadın erkek arasındaki çekiciliği sağlayan şey zıtlıktır. Yaratılan her şey zıddı ile kaimdir. Güçler karşıtı olan güçlerle eşlenip bütünleşirler. Ateş ve su, gök ve yer, güneş ve ay, nefes almak ve nefes vermek, itmek ve çekmek, kadın ve erkek, karşıt güçler bütünlüğü oluşturan parçalardır.
Kadın yumuşak yaratılmış, erkek sert. Güce karşı teslimiyet, iddiaya karşı şefkat birbirini tamamlar ve bütünler. Yaratılışın aksine giderek mutlu olmak diye bir şey yoktur.
Bu yüzden kadın haklarını değil, kadın olmalıyı, konuşmalıyız. Feminist kadın kaybedilmiş kadındır. Bu yüzden biz kadınlar birbirimize destek olmalı ve kurulan tuzaklara düşmemek için çalışmalıyız. Bize öğretilen bütün yanlışları unutup, fıtratımızda var olan fakat üzerine toprak atılan kadını ayağa kaldırmalıyız. Modernlik çukurunda boğulmayalım diye.

sema maraşlı
 

Hakperest

Kıdemli Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
10,139
Tepkime puanı
3,184
Puanları
113
Konum
:::::YerKüre:::::
Kadın neden feminist olur?
feminist olmak kadın hakkını savunmaksa islam dininden daha büyük feminist yok
ama ne yazık ki feminizm üzerinden fesat çıkarılıyor daha çok
kadına özgürlük adı altında kadın daha çok köle yapılıyor malesef
aile kurumundan koparılıp zevk nesnesi yapılıyor
 

Cenan

Ordinaryus
Katılım
13 Eyl 2007
Mesajlar
3,059
Tepkime puanı
1,751
Puanları
113
Sorum " kadin neden feminist olur?"

Marjinal guruplari saymazsak Anadolu kadinının derdi ne ki "ben feministim." diye ortaya çıkıyor? İslam'da ki yerini, kıymetini bilen kadin da bu yola tevessül ediyor. Kaynağında ne gibi etkenler var? Bunun sorumlusu tek başına kadin midir?
 

Hakperest

Kıdemli Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
10,139
Tepkime puanı
3,184
Puanları
113
Konum
:::::YerKüre:::::
Sorum " kadin neden feminist olur?"

Marjinal guruplari saymazsak Anadolu kadinının derdi ne ki "ben feministim." diye ortaya çıkıyor? İslam'da ki yerini, kıymetini bilen kadin da bu yola tevessül ediyor. Kaynağında ne gibi etkenler var? Bunun sorumlusu tek başına kadin midir?
art niyetli olmadıktan sonra feminist olmada sorun yok bence
çünkü kadınlar savunulmaya layıktırlar
ama kadın ve erkek kamplaşmasına sebep olacaksa
fitne fesada sebep olacaksa o zaman sorun olur

yani teorik olarak sorun yok
ama iş pratiğe gelince bazı problemlere yada sapmalara sebep oluyor

ama bu demek değildir ki kadın savunulmasın
bence kadınların en büyük düşmanı yine kadınlardır
onları fesada uğratan kadınlardır

Bu yüzden bence feminisliği kadınlar değil erkekler yapmalı
kadınlar yapınca, çirkinleşiyorlar ve kadını fesada çekiyorlar daha çok .
bilmiyorum bana öyle geliyor daha çok.

Abla sen herkesi kendin gibi biliyorsun bu yüzden feminizme gerek yok diyorsun.
Bence kadının çok hakkı ellerinden alınmış.
Mesela doğuda mülkiyet hakları yok genelde.
Mirastan hakları yeniyor çok yerde.
Batıda taciz falan haksızlıklara uğruyor. Gerçi kendileri de farklı şekilde taciz ediyorlar.
çok karışık bir konu kıymetli abla
 

Cenan

Ordinaryus
Katılım
13 Eyl 2007
Mesajlar
3,059
Tepkime puanı
1,751
Puanları
113
Abla sen herkesi kendin gibi biliyorsun bu yüzden feminizme gerek yok diyorsun.
Bence kadının çok hakkı ellerinden alınmış.
Mesela doğuda mülkiyet hakları yok genelde.
Mirastan hakları yeniyor çok yerde.
Batıda taciz falan haksızlıklara uğruyor. Gerçi kendileri de farklı şekilde taciz ediyorlar.
çok karışık bir konu kıymetli abla

Ben direk konuya gireyim. Bundan bir kac ay evel esimi bir arkadaşı aramıstı. Sağlik sorunlarından dolayi hoperlörü acik konusur tel de. Konu ilahiyat mezunu ve Kur'an kursu hocalarınin bir kac yil icinde eslerinden bosanmaları. Esimle ikimiz karşilikli anlasmazlik diye duşünürken arkadasi sorun erkekler dedi. Saşırdık. Soramadikta "niye" diye?

Gecmiste ve simdiki zamanda gelip dertlesen hanimlari düşününce, bu kadinlarin feminist düşüncelere sahip olmasinin baslica sebeplerinden biri ya babasi yada kocasi. Kadinlari degilde, kendinelerini kadına emanet görmüsler. "Emanet" in ne manaya geldigini kavrayamamıslar yada görmezden gelmisler.
 

Hakperest

Kıdemli Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
10,139
Tepkime puanı
3,184
Puanları
113
Konum
:::::YerKüre:::::
Ben direk konuya gireyim. Bundan bir kac ay evel esimi bir arkadaşı aramıstı. Sağlik sorunlarından dolayi hoperlörü acik konusur tel de. Konu ilahiyat mezunu ve Kur'an kursu hocalarınin bir kac yil icinde eslerinden bosanmaları. Esimle ikimiz karşilikli anlasmazlik diye duşünürken arkadasi sorun erkekler dedi. Saşırdık. Soramadikta "niye" diye?

Gecmiste ve simdiki zamanda gelip dertlesen hanimlari düşününce, bu kadinlarin feminist düşüncelere sahip olmasinin baslica sebeplerinden biri ya babasi yada kocasi. Kadinlari degilde, kendinelerini kadına emanet görmüsler. "Emanet" in ne manaya geldigini kavrayamamıslar yada görmezden gelmisler.

bu söylediğiniz feminizmden başka bir şey abla

feminizm kadın haklarını evlilik içinde ve dışında koruma çabasıdır
sizin dediğiniz şey ise evlilik içinde davranış biçiminin ve hakların ne olması gerektiği konusundadır

sanırım sizin demek istediğiniz şey müslümanların islami aile anlayışından uzaklaştığıdır
aslında bir çok konuda islami anlayıştan uzaklaştık
buna en tutucu, köktenci cemaatler de dahil

bana kalsa müslümanların feminizme saldırmaları yerine
islami bir feminist anlayışı geliştirmeleri lazım
yoksa feministler kadın hakları diye kadını daha çok nesneleştirip, köleleştirir
 

Cenan

Ordinaryus
Katılım
13 Eyl 2007
Mesajlar
3,059
Tepkime puanı
1,751
Puanları
113
bu söylediğiniz feminizmden başka bir şey abla

feminizm kadın haklarını evlilik içinde ve dışında koruma çabasıdır.
Bunlardan hic bahsetmiyorum. Basrolde yine erkekler. Uzun konu. Uzerinde cok durulmayan mesele, görmezden gelinen aile içi esitsizlik, kadına bicilen rol ve ve erkek tahakkümü. Bunlarida sıniflandirmaya kalkarsak yukarida saydiklarinizda siraya konur.

Evlilik imtihandır, Cennet vesilesidir. Dört dörtlük evlilik yoktur. Çifler üzerlerine dusen görevi yerine getirdikleri muddetce o hane Cennet bahçesine dönebilir.
 
Üst