Sema Maraşlı / Feminist kadın kaybedilmiş kadındır

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Allah kimseye gücünün üstünde yük yüklemesin inş
Ne kadar mide bozucu bir konu olsa da gizli nikahların hala devam ettiği bir ortamı soluyoruz ne yazık ki...
 

Ehl-i Sünnet

Kıdemli Üye
Katılım
5 Şub 2011
Mesajlar
3,061
Tepkime puanı
139
Puanları
0
Bayanların imtihanı bu konuda gerçekten büyük. Bu konuda imtihan olunmasını hiçbir bayan nefsi istemez tabi ki. İnşallah maruz da kalmazlar. Ama dünya hali sonuçta. Rabbim sadece teorikte değil, pratikte de teslim olanlardan eylesin. Amin.
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Allah kimseye gücünün üstünde yük yüklemesin inş
Ne kadar mide bozucu bir konu olsa da gizli nikahların hala devam ettiği bir ortamı soluyoruz ne yazık ki...

Sizlerin iktibasina degil...
Bizim mahallenin insanlari tarafindan, basin yoluyla, tv yoluyla, sohbet, konferans ve panel yoluyla vs...
Diyeceksiniz ki, gerekiyor, ben de özür diliyorum, konusulsun ve her daim aktüel kalsin.
Selamlar.
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Bayanların imtihanı bu konuda gerçekten büyük. Bu konuda imtihan olunmasını hiçbir bayan nefsi istemez tabi ki. İnşallah maruz da kalmazlar. Ama dünya hali sonuçta. Rabbim sadece teorikte değil, pratikte de teslim olanlardan eylesin. Amin.

Neden kadinlar pratikte teslim olanlardan olsun, biraz da erkekler pratikte teslim olanlardan olsun muhterem...
Tilsimi mi bozulur?
 

Ehl-i Sünnet

Kıdemli Üye
Katılım
5 Şub 2011
Mesajlar
3,061
Tepkime puanı
139
Puanları
0
Neden kadinlar pratikte teslim olanlardan olsun, biraz da erkekler pratikte teslim olanlardan olsun muhterem...
Tilsimi mi bozulur?

O zaten şart, adam adaleti sağlarım mı sağlayamam mı hiç düşünmek yok. (ki sadece adaleti sağlamakla da iş bitmiyor, birsürü şartı var) Afedersin sırf nefsinin arzuları için değil 2'yi elinden gelse 4'ü 5'i alacak mazallah.
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Ben daha acik bir sey söyleyeyim, yukarida kardesimiz demis ki gizli evlilikler revacta, bilemiyorum ama müslümanlarin gizli evlilikleri sorun degil sorun olacak derecede de gizli evliliklerinin olacagini düsünmüyorum, lakin, kadin olsun ve erkek olsun ve erkekler elbet ziyade, gayr-i mesru birlikteliklerinin problem oldugudur. Yani zina. Valla ben cami ile ev arasi mekik dokudugumdan isim olarak, toplumda bu anlamda neler oluyor neler olmuyor pek bilgi dahilinde degilim ama insanlarin icine bir inince, cevremizin insanlarini dinleyince bu büyük günah noktasinda müslümanlar cok da ari, nazif ve temiz degiller gibi.
Internet ortamini hic dillendirmiyorum.
Bazilarinin (ben, sen, o) ise internet ortaminda bulunusu buna havi. Aslinda erkegimiz, kadinimiz amelen salih amelli de aslinda.
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Her Yaşta Hayat Yoldaşı

“Bana ev bulacağınıza koca bulsaydınız keşke.” demiş yardım işleri ile uğraşan arkadaşıma yaşlı teyze. Kocası öldükten sonra İstanbul’da yaşayan iki evladı onu istemeyince arkadaşımın yaşadığı ilçeye bir vesile ile gelmiş teyze. Kadıncağızın halini duyan arkadaşım ilçe müftüsünün de yardımıyla hemen küçük bir ev kiralamışlar içini döşemişler. Ev hazır olunca müftü bey ve arkadaşım teyzeyi yeni evine götürüyorlarmış. Teyze arabada söylemiş bu sözleri. “Ben yalnız yaşamaya, korkarım, bir evde nasıl tek başıma yaşayayım.” demiş. Müftü bey “Öyle mi diyorsun teyze? İyi o zaman, tanıdığım bir amca var, karısı öldü evlenmek istiyordu, hemen doğru oraya gidiyoruz.” Evden önce amcayı görmeye gitmişler. İki yaşlı birbirlerini pek beğenmişler, şimdi evli ve mutlular.
Teyzenin cesaretini takdir ettik. Bizim toplumda kadınlar elli yaşından sonra kolay kolay evlenmezler. Kadınlar evlenmeyi kabul etmeyince erkekler de mecburen yalnız kalmış oluyorlar. Boşanmayla ya da eş ölümü ile pek çok insan hayat yoldaşını kaybediyor. Ülkemizde her yıl yüz bini aşan boşanma sayısını düşündüğümüz zaman bu yaklaşık iki yüz bin kişinin dul kalması demek oluyor. Bu kadar kişi hayatını elbette yalnız geçirecek değil.
Boşanmış ya da eşi vefat etmiş erkeklerin yeniden evlenmelerine toplum tarafından gayet hoşgörü ile bakılırken durum kadınlara geldiğinde aynı hoşgörüyü çoğu zaman göremiyoruz. Boşanan kadının evlenmesine biraz daha hak verilirken kocası ölmüş olanların hiç evlenmeyip ömür boyu rahmetli kocasının yasını çekmesi bekleniyor.
Oysa sebep ne olursa olsun sonuç aynı. Yalnız bir kadın var ortada. Çocuğu olması da o yalnızlığı gidermiyor. Kocası öldükten sonra aile, çocuk ve çevre baskısı ile evlenemeyen ve ömrünü yalnız geçirmek zorunda kalan çok kadın var. Bu kadınlara yeniden evlenmemeleri konusunda psikolojik baskılar yapılıyor. Çoğu zaman bu baskıları kadınlar kadınlara yapıyor. Ayıp olmasın, el gün ne der diye kızlarının tekrar evlilik yapmasına engel olmaya çalışan anneler çok. Öncelikle bu el sözüne kıymet vermemeyi öğrenmek lazım. İnsan evladının mutluluğunu elin günün sözünün üstünde tutmalı.
İkinci evlilikler konusunda okuyucularımdan çok sorular geliyor. Dul bir hanımın bekar erkekle evlenme meselesi çok soruluyor. Peygamberimizin ilk evliliğini daha önce iki kez evlenmiş dul ve üç çocuklu olan Hz. Hatice ile yaptığını düşünürsek bence hiç bir mahsuru yok. Tabii taraflardan biri bunu sonradan dert etmeyecekse. Kadın değil de bazen erkek dert edebiliyor. Bu yüzden erkeğin bu evliliği gerçekten canu gönülden istemesi gerekiyor. Baştan tereddütleri varsa, vesveseli ve kıskanç bir yapıya sahipse, kadının ilk eşi ile ilgili sorular sorup duruyorsa, gönlünün istediğini aklı kabul etmiyorsa o evlilikten uzak durmak gerek. Zaten erkeğin ailesi genellikle sorun çıkarıyor. Bekar oğullarının dul bir hanımla evlenmesini hazmedemiyorlar. Bir de karı kocanın kendi tereddütleri varsa işin içinden çıkmak çok zor olur.
Bekar erkek, dul hanım evliliği bizim toplumda çok yaygın değil, benim tanıdığım iki aile var. İkisinde de karı kocalar iyi anlaşıyorlar. İkisinde de hanımların ilk evliliklerinden çocukları da var. Eşleri çocuklara babalık yapıyorlar ve kendi içlerinde mutlular. Yalnız birinde erkeğin annesi çok problem çıkarttı. Erkek ailenin tek oğluydu ve annesi bu evliliği o kadar dert etti ki ölene kadar kabullenemedi. Oğlunun başkasının çocuklarına babalık etmesini ve dul bir hanımla evlenmesini hazmedemedi. Ara ara onlara da çok sıkıntı verdi. Ömrünün son dönemlerinde aklı da bir hoş olmuştu kadıncağızın. O istemediği gelini baktı ona.
Diğer ailede ise yine erkeğin ailesi baştan istemedi fakat fazla sorun çıkarmadılar. Gelin baştan onların isteksiz olmalarını dert etmedi hatta hak verdi, güler yüz ve kibarlığıyla kendini çabuk sevdirdi. Aile gelinlerinin önceki eşinden çocuklarını da kabullenip sevdiler. Kısacası bu durumu kabullenmede erkeğin ailesinin kindarlığı, dindarlığı, oğlunun tercihine saygı duyması oldukça önemli.
Erkek dul, kadın bekarsa daha az sorun çıkıyor. Eğer erkeğin ilk evliliğinden çocukları varsa ve annede kalan çocuklar sebebi ile erkek ilk eşle görüşmek zorunda kalıyorsa bazen bu konu problem olabiliyor. Yeni eş eski eşi kıskanıyor. Çocuklar babada kalacaksa genç kızlar genellikle bu duruma baştan razı olmuyorlar. Henüz kendi çocuğunu doğurmadan başka çocuklara annelik yapmak zor gelebiliyor. Çocuklar annede kalacaksa o zaman genç kızlar dul bir erkekle evlenmeyi kabul ediyorlar.
Evlilik kadın ve erkeğin ilk evlilikleri değilse ikisi de çocuksuzsa durum daha kolay. Fakat iki tarafında çocuğu varsa bu kez çocuklar meselesi ciddi sorun olabiliyor. Mesela adamın çocuğu annesinde kalıyorken, eski karısı rahatsızlık versin diye evlendikten sonra çocuğu babaya gönderebiliyor. Yeni eşin önceki evliliğinden çocuğu ile erkeğin çocukları anlaşamayabiliyor ya da kadın “Ben çocukların annesinde kalacak diye bu evliliği kabul ettim.” diye sonradan gelişen bu durumu kabullenemiyor.
Bizim toplumda bir üvey anne ve üvey baba ön yargısı var. Ailelerin ve eski eşlerin çocuklarını, boşandığı eşin yeni eşine karşı kışkırtması var. Çocuklar her şeye çabuk inanabiliyorlar. Üvey anne ve üvey babanın iyi davranışları anne, baba ya da anneanne gibi sevdiği yakınlar tarafından kötüleniyor: “İnanma onun davranışlarının hepsi sahte seni sevmiyor, bulduğu fırsatta zarar verir gibi.” zehirli cümlelerle sırf kıskançlık yüzünden çocuğu onları sevmesin diye kendi evladına kötülük eden pek çok anne ya da baba var.
Hatta çocuğuna onları sinir edecek şeyler yapması için yol gösterenler var. Bir aile biliyorum çocuklar babada kalıyorlardı, üvey anne çocuklara çiçek gibi bakıyordu fakat koca koca çocuklar ona eziyet etmek için yapmadıklarını bırakmadılar, dışarıdan anne dolduruşuyla. Üvey anne çocukların yaptıklarından bıktı, onları istemedi o sırada da çocukların annesi evlenmişti, çocuklarını almadı ve çocuklar perişan oldular, serseri olup çıktılar. Bu yüzden bu konuları baştan göze alıp evlenmek lazım.
Kocasının ya da karısının eski eşinden olan çocuklarını kıskanan, eşinin onlarla ilgilenmesine tahammül edemeyenler de olabiliyor. Önceki evliliğinden çocuğu olup yeniden evlilik düşünenlerin eşte aramaları gereken ilk şart merhamet olmalı herhalde. Genellikle hep kötü üvey anne konusu konuşulur ama başta karısının çocuğunu kabul edip sonradan istemeyen erkekleri de çok duyuyoruz. Bu yüzden önce merhamet olmalı.
Yeniden evlilik yapacak olan ve çocuğu kendi ile yaşayacak olan hanımların çocuklarının yaşları da onların durumu kabullenmeleri açısından önemli. On yaş altı çocuklar ya da on altı yaş üstü gençler durumu daha kolay kabullenip uyum sağlayabiliyor. Hele çocuk çok küçükse kendi babası gibi kabulleniyor. Fakat 10-15 yaş arası ergenlik dönemi çocuklarının anne ya da babanın yeni eşini kabullenmesi zor olabiliyor. Kıskançlıklar daha çok yaşanabiliyor. Bu dönem çocukları olup evlilik yapmayı düşünenler çocuklara karşı daha hassas davranmaya dikkat etmeliler.
Bazı çocuklar anne ve babanın evlenmesi meselesini pek dert etmiyor gibi duruyorlar. Hatta çocuklar kendiler teşvik edebiliyorlar. “Sen de evlensene” diye. Böyle çok örnekler görüyorum fakat çocuk kendi istese de yine de kıskanmaktan kendini alamıyor, anne ya da babasını düşünerek dilinden çıkan sözü gönlü kabul etmiyor. Bu durumda çocuğun ne kadar hassas bir yapısı olduğu çok önemli; çünkü hassas bir çocuksa akabinde ciddi hastalıklar gelebiliyor.
İlk evliliğinden çocukları olan kişilerin sonraki evliliklerinde eş adayında bakacakları ilk şey “Bana iyi eş olabilir mi?” nin yanında “çocuklarıma iyi anne ya da baba olabilir mi?” olmalı. Çünkü bu yüzden biten evlilik sayısı az değil.
Bunun yanında “Bir daha evlilik mi tövbe” deyip yeniden evlenenler ve sonraki evliliklerinde mutluluğu yakalamış, eşinin çocuklarını kendi çocukları gibi benimsemiş çok çift var. İyi niyet ve akıllıca atılacak adımlar pek çok sorunu çözer.
Kültürel farklılıklar evliliklerde kendini gösteriyor. Sahabe hanımların hayatını okuyoruz o muhterem hanımlar o kadar çok evlilik yapmışlar ki. Kiminden boşanmış kiminde eşi ölmüş on evlilik yapan hanımlar var. Biz de kadın üçüncü evliliğini yapsa dul kalsa daha dördüncüyü mahalle baskısından yapamaz. Erkekler üzerinde bile böyle bir baskı var. Kaç kadın ilk dört eşinden ayrılmış bir erkekle evlenmek ister? Ya da kaç erkek bir kadının beşinci kocası olmak ister? Erkeğin ya da kadının hangi sebeplerden ayrıldığına bile bakılmaz çoğu zaman. Kesin kötüdür diye etiketlenir. Oysa Arap toplumunda bunlar hiç mesele bile değil. Bizim toplumumuz kınamayı, kimin ne yaşadığını bilmeden suizanda bulunmayı, insanları yargılamayı maalesef ki çok seviyor. Oysa bunlar Allah indinde vebali çok olan kötü huylar.
Yalnız kaldıktan sonra yeniden evlenmemiş olan kadınlar “çocuklarımı tek başıma büyüttüm” diye övünüyorlar; fakat çoğunda da yaptığı fedakarlığın karşılığı olarak çocuklarından beklentileri çok yüksek oluyor genellikle. Her şeye alınıyorlar, kırılıyorlar, yaptığı fedakarlığın karşılığı olarak kraliçe muamelesi görmek istiyorlar o da çocukları için oldukça yıpratıcı olabiliyor. Hatta çok genç yaşta dul kalmış kadınların oğullarını hanımlarından daha çok kıskandıkları anlatılır. Hele evladı yuvasını kurarken annesini düşünmemişse yalnız kalmışsa kırgınlıkları, sitemleri pek büyük oluyor.
Tabi bir de boşanmış erkeklerin evlenebilmeleri için maddi imkanlarının iyi olması lazım. Günümüzde erkekler eski eşlerine nafaka vermekten yeniden evlenecek maddi imkanı bulamıyorlar. Dinimize göre erkeğin ilk eşinden çocukları varsa ve annede kalacaklarsa erkek çocukları için nafaka ödemek zorunda fakat karısına sadece iddet müddeti olan dört ay içinde nafaka vermek zorunda. Bunun dışında kadın kendi için eski kocasından nafaka alamıyor.
Fakat konuyu bilmeyen pek çok kadın tazminat, nafaka eski kocadan ne alsam kar diye bakıyorlar. Bazı kadınlar yeniden evlendiklerinde eski eşten gelen nafaka kesilmesin diye resmi nikahla değil, dini nikahla evleniyorlar. Haram parayı da içlerine sindirip yiyip oturuyorlar. Aile kanunu ile ilgili yazdığım dönemde bu konuda mağdur olmuş pek çok erkekten e-posta gelmişti.
Eski karısına nafaka ödemekten yeniden evlenemeyen erkekler çok olunca bekar sayımızda artıyor. Memur maaşlarını düşündüğümüzde kaç erkeğin maaşı hem eski eşe nafaka vermeye hem de yeni eşi geçindirmeye yeter. Boşanmış erkeklerle evlenecek kadınlar da bekar kalmış oluyor bu durumda. Hem kadına hem erkeğe zulüm yapılıyor. Bir kadın hak etmediği parayı yerken başka bir kadının evlenememesine sebep oluyor.
Başbakanımız nüfusu artırmak için düğünlerde üç beş çocuk tavsiye etmekle uğraşacağına çocuksuz boşanan kadınların nafaka almalarını engellese ve çocuğu olanların da sadece çocukları için alması sağlansa evlilik sayısında büyük bir artış olacaktır. O zaman da çocuk sayısı da doğal olarak artacaktır. Öteki türlü nüfusumuz azalır, toplumda zina artar. Ahlaki yapımızın çökmemesi için evliliklerin kolaylaştırılması, teşvik edilmesi gerekir.
Not: Bir önceki yazıda “bir sonraki yazı bekarların evliliği üzerine olacak” demiştim fakat bekarları iki gruba ayırınca bu yazı ancak sonradan bekar kalanlara hitap etti. İnşaallah bir sonraki yazı ilk evliliğini yapacak geçler ya da yapamayan gençler için olacak. Neden evlenemiyorlar? Evlilik görüşmelerinde neler yaşıyorlar? Onlara göre bu sorunlar nasıl çözülür? İnternetten tanışıp evlenmeye nasıl bakıyorlar? İslami evlilik siteleri diye kurulan sitelerden evlenen var mı? Düşüncelerini yaşadıklarını:
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Bekarları evlendirmek İçin Ne Yapmalı?

Sevgili peygamberimiz:“Eşi olmayan adam miskindir.” buyuruyor.

Bunun üzerine: “Ey Allah’ın Rasûlü! Mal bakımından zengin olsa da mı?” diye sorulduğunda Rasûlullah efendimiz: “Zengin olsa da” buyuruyor.

Sonra yine Rasûlullah efendimiz devam ediyor: “Eşi olmayan kadın miskindir.” buyurmuştur.

Bunun üzerine: “Ey Allâh’ın Rasûlü! Mal bakımından zengin olsa da mı?” diye sorulduğunda Rasûlullah (s.a.v): “Zengin olsa da” buyuruyor.

Allah rasûlü bekar kişiyi yoksul olarak tanımlıyor. Bu durumda eş kişinin en büyük zenginliği oluyor. Oysa çoğu zaman bu zenginliğin kıymeti bilinmiyor ve maddiyat uğruna eşler birbirini çok kırabiliyor. Ya da maddiyat yüzünden evlilikler zorlaştırılıyor ve bekarlar evlenemiyor. Hadîs-i şerîfe göre insan ne kadar zengin olsa da evli olmadığı sürece yoksul kabul ediliyor çünkü yoksul, muhtaç demektir. Kadın ve erkek de birbirine muhtaçtır. İkisi de tek başına yarımdır. Bütün olmak için tamamlanmak için birbirlerine ihtiyaçları vardır. Ayrıca evlilik dinimizi iyi yaşamamız için de gereklidir. Sevgili peygamberimiz:

“Kişi evlendiği zaman dininin yarısını korumuş olur Geriye kalan yarısı içinde Allah’a Karşı gelmekten sakınsın.” buyuruyor.

Dinimiz bu kadar evlenmeyi teşvik etmişken niye bu kadar çok bekarımız var? Geçen haftaki yazıda sormuştum bu soruyu gelen cevapları maddeledim.

Kızların Evlenememe Sebepleri ve Şikayetleri:

Görücü usulünün bitmesi ve kimsenin aracı olmaması. Aracı olabilecek kişilerin kefil olacakmış da olumsuz bir durum olursa sorumluluk altında kalacaklarmış gibi aracı olmaktan kaçınmaları.

Aracıların yanlış bilgiler vermesi

Erkeklerin çalışan eş istemeleri (Çalışmayan kızların şikayeti)

Erkeklerin kendi yaşlarında ki kızlara bakmamaları. Genellikle erkeklerin eşlerini kendilerinden beş altı yaş küçük olmalarını istemeleri.

İlk görüşmede bile erkeklerin kızların rahat olmalarını beklemeleri

İnternet tanışmalarına güvenli olmaması.

Erkeklerin bütün kızları maddiyat avcısı olarak görmeleri.

Erkeklerin Şikayetleri

Kızların maddiyata fazla değer vermeleri

Tipe fazla önem vermeleri

Çok beklentiye sahip olmaları

Kızların çok bilmiş halleri ve kendi istediklerini yaptırmak için erkeğe hükmetmeye çalışmaları.

Kızların görücü usulü görüşmelerde kendilerini ağırdan satayım derken son derece ölçüsüz bir kibre kapılmaları. Sanki erkek kızı her şeyiyle kabul etmiş yalvarıyor, hanımefendi lütfederse olacak gibi davranmaları.

Söz, nişan, kına, takı, düğün gibi masrafların gözlerini korkutması.

Boşanma korkusu

……………………………….

Rabbimiz Nur sûresi 32.âyet-i kerîme de:

“İçinizdeki bekarları evlendirin.” buyuruyor. Fakir olanları da lütfu ve keremiyle zengin edeceğini vaat ediyor.

O durumda bekarların evlendirilmesi (bekar derken sadece hiç evlenmemiş olanları değil, evlenip boşanmış olanları da düşünmek gerek) diğer müminler üzerine bir sorumluluk olarak Rabbimiz tarafından verilmiş. Bekarlara maddi manevi destek vermek gerekiyor. Bu konuda neler yapılabilir?

Öncelikle devletin yapması gerekenler var:

Toplumlar aile ile ayakta durur ve bir toplumun asayişi, huzuru, refahı aile yapısının sağlam olmasına bağlıdır.

Devletin evlilikleri teşvik etmesi evlilikleri artırır.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı evlenmekte zorlanan bekar erkeklere maddi yardım yapmalıdır. Bazı Arap ülkelerinde böyle bir uygulama var. İşi olmayan bekar erkeklere iş bulunması ve konut yardımı gibi yardımlar maddi kaygıdan dolayı evlenemeyenlerin evlenmeye teşvik ediyor.

Aile bakanlığı boşanmalarda ki tazminat ve nafakalar konusunu yeniden gözden geçirmeli. Bir önceki yazıda bu konuyu yazmıştım. Maddi geliri düşük olan boşanan erkekler eski eşlerine nafaka ödemekten yeniden evlenemiyorlar. Bu aynı zamanda bu erkeklerin evleneceği hanımların da bekar kalması demek. Boşanma sayılarındaki artışları düşünerek bu konu ile ilgili problem çözülmeli.

Âdet haline gelmiş nişan bohçası, nişan, kına, yüz görümlüğü, pahalı takılar, gösterişli düğün davetleri gibi maddi yükü çok olan adetlerin kaldırılması için medya vasıtası ile halkın bilinçlendirilmesi. Mutluluğun maddiyatta değil, muhabbette olduğunun anlatılması.

Sivil Toplum örgütlerinin yapabileceği çalışmalar var:

Üniversite öğrencilerine burs veren yüzlerce vakıf dernek var; ama bekarları evlendirmek için kurulmuş, sosyal kurumlar yok bildiğim kadarıyla. Sivil toplum örgütleri artık bu konuya ciddi ciddi el atmalı.

Cemaatlerin yapabileceği çalışmalar var:

Her cemaat kendi bünyesinde bir evlendirme ekibi kurmalı. Bekarlarına maddi manevi destek olup evlendirmeli.

Bireysel olarak yapabileceklerimiz var:

Evlenmek isteyenlere aracı olmak.

Şehirlerde görücü usulü evlilikler çok azaldı. Kimse kimseyi tanımıyor, akrabalar bile birbirini doğru düzgün göremiyor. Geriye tanıdıkların gençlere aracı olup evliliklerine vesile olması kalıyor. Günümüzde insanlar aracı olmaktan çekiniyor. Mutlu olamazlarsa bana kötü söylerler diye korkuyorlar. Hatta bu konuda bedduamız bile var. “Sebep olan olmaz olsun” diye. Bu beddua tutarsa sadece yalan söyleyen aracıları tutar. Karşı taraf kabul etsin diye olmayan iyi özellikleri varmış gibi anlatıyorsa bu vebaldir. Tam aksi evlenecek ve iş kuracakları bilenen bir tehlikeli durum varsa uyarmak gerekiyor, söylenenler gıybete de girmiyor.

Aracı olanlar yalan söylememeli ve kefil olmamalı. Sadece “ben sizdeki şu özellikler sebebi ile sizi birbirinize uygun gördüm” deyip aileler vasıtası ile görüşmeleri sağlanmalı. Niyet iyi olup dürüst de olunursa vebali değil sevabı vardır. İlerde onlar anlaşamazsa aracıyı suçlamak onların ahmaklığıdır. Sonuçta en son kararı kendiler vermişlerdir.

Aracı olmaktan çekinenler karşısında Rabbimizin “İçinizdeki bekarları evlendirin.” emri var.

Tabii bu bunlar birbirine uyar mı uymaz mı diye bakmadan uyumsuz olanları birbiri ile evlendirmeye çalışmak şeklinde olmamalı. Akıllı görücü usulü olmalı.

Ben evlilik görüşmelerinde aracı olmaktan çekinmem. Epeyce de evliliklerine sebep olduğum kişiler var. Fakat ya iki tarafı tanımalıyım ya da bir tarafı ben tanıyorsam diğer tarafı sözüne güvenebileceğim biri tanımalı. Bazen bekar ya da boşanmış kişilerden mesajlar geliyor. Evlenmek istediklerini fakat uygun kişi bulamadıklarını yardımcı olup olamayacağımı soruyorlar. Bu durumda yardımcı olamıyorum çünkü yazan kişiyi tanımıyorum. Sadece bir mesajına bakıp ona birini tavsiye etmek yanlış olur.

Bir tanıdığım aile var. Babaya bir delikanlı evlenmek istediğini ona uygun tanıdığı bir kız olup olmadığını soruyor. Beyefendi de genci tanıyor, iyi biri “Benim kızım var” diyor. Delikanlı ile kızını evlendiriyor, şimdi çiftin çok mutlu bir evliliği var. Fakat bunu pek çok kişi yapmaz. Kızını evlendirmek istediği halde “Daha düşünmüyoruz” diyen anne babalar var. Bu konuda kibirlenmeye hiç gerek yok.

Dini kanallarda evlilik programları yapılabilir:

Şu anda yapılanlardan farklı olarak bir kişiyi yüz kişi le görüştürme şeklinde değil, araştırmalar yapılarak birbirine uygun olanları karşılaştırarak evlendirilebilir. Bu programlarda yine şu anki gibi topluma kötü mesajlar vermek yerine çok güzel yol gösterilebilir evlilik üzerine eğitici program haline getirilip bir yandan da bekarlar evlendirilebilir.

İnternet üzerinden evlilikler olabilir:

Şu anki haliyle internetteki islami evlilik siteleri diye kurulan siteler pek güvenli durmuyor. Çok nadir de olsa iyi evlilikler oluyor fakat hayal kırıklığı ya da evlenip boşanmalar kendini olduğundan farklı gösterip aldatmalar çok olabiliyor. Evliler kendilerini bekar diye tanıtabiliyor. Bir evlilik sitesi iyi bir ekip tarafından idare edilmeli. Bizim sitemizdeki gibi kimse kimsenin e-posta adreslerin görmemeli ve sadece ekibin birbirlerine uygun gördükleri kişiler birbirleri ile irtibat haline geçmeli, uzmanlar aracılığı ile güvenli tanışma sağlanmalı.

Bir de evleneceklerin olanların ve ailelerinin yapması gerekenler var:

Çok yüksek beklenti içinde olmasınlar. Hayallerindeki kişiyi bulmaya çalışmasınlar, biraz gerçekçi baksınlar.

Erkekler manken gibi çok güzel kız bulmaya çalışmayın. Güzellik ilk kriteriniz olmasın.

Genç kızlar da öncelikle yakışıklılık ve maddiyat aramasınlar. Bir hayat yaşayacağınız kişinin ahlakı her şeyden daha önemlidir.

Aileler de çok hesap kitap yapmasınlar sonra ayaklarına dolanıyor. Yıllar önce öğretmen bir genç kızı mühendis iyi bir delikanlı ile evlendirmek için aracı olmuştuk. Kızın ailesi delikanlıyı beğendi ama ailesini beğenmedi.”Köyde oturuyorlar, yazın onlar tarlaya giderler kızıma da sen de yazın köye gel bize yemek pişir derler bizim kızımız bunu yapamaz” dediler. Sonra kızlarını şehirli ,çok kibar bir aileye gelin verdiler damatları akıl hastası çıktı. Kızları yıllarca çok sıkıntı çekti.

Ya da çalışan kız olsun diye evlenip hanımının maaşından hiç faydalanamayan erkekler var. Başta dindarlık olmak üzere bir kaç önemli şeye bakıp tevekkül etsinler.

Genç kızlar, erkeğin maddi imkanı iyi değilse ve ailesinin evi müsaitse erkeğin anne ve babası ile oturmayı teklif etsinler. Bekar kayınlar var, ev kalabalıksa pek uygun olmaz ama bir anne, baba ya da görümceyi problem etmesinler. Çünkü erkek memursa maaşı ile ancak ev geçindirebilir. Hem kira ödeyip hem ev geçindirmesi zor. Bekar kalıp baba evinde oturmaktansa yuvasını kurup eşinin ailesi ile yaşayabilir. Erkeğin ayrı evi olsun, arabası olsun, kazancı yüksek olsun diye bekleyen çok genç kız var fakat belli bir yaşı geçtikten sonra bunların çoğundan vazgeçtikleri halde evlenemiyorlar. Ayrıca ayrı ev insana mutluluk verse bu kadar boşanan olmazdı. Kocaman evlerde karı koca birbirlerini yiyip oturuyorlar. Aileler ile oturmanın da avantajları var.

Bir de lüzumsuz masraflardan kaçınmak gerek . Kız isteme safhasından itibaren gereksiz masraflara girmesin iki tarafta. Devletin yapacaklarında yazdığım nişan, bohça, kına gecesi gibi boş harcamalardan kaçınılmalı. Maddi imkanı olsun olmasın. Kız istendikten sonra sonuç olumlu ise erkek ve ailesi bir tepsi tatlı alıp gelip söz yüzüğü takmaları yeterli. Nişan alışverişi ve nişan töreni çok gereksiz.

Hele nişan ve düğün bohçaları denilen alışverişler ancak tatsızlıklara ve gereksiz masraflara sebep oluyor. Genellikle iki taraf da birbirlerinin aldıklarını beğenmiyorlar. Boş yere dedikodu ve iki aile arasında soğukluğa sebep oluyor. “Biz kalitelisini aldık onlar kalitesiz almışlar. ” gibi sözler çoğu ailede olmuştur. Hele nişan ya da düğünde alınanların sergilenmesi gelene giden gösterilmesi büyük bir görgüsüzlük bence. Gelinin gecelik takımlarına, damadın iç çamaşırına kadar kaliteli mi diye bakılır, bakılınca mecburen dedikodu da yapılır.

Tabi bu arada alınanlar bakanlar tarafından beğenilmiyor gibi duruyorsa diğer tarafa diş bilenir. Bizi ele güne rezil etti, diye. Çok iyi şeyler alınmışsa büyük ihtimalle karşı taraf ayıp olmasın diye bütçesini zorlayarak almıştır, acısı bir şekilde karşı taraftan çıkarılır. İki tarafın da damat ve gelin için de olsa alışveriş yapmasına gerek yok bence. Kız tarafı kızına erkek tarafı oğluna ihtiyaçlarını alsın. Çarşı çarşı gezip karşı tarafa don, gömlek aldırmanın hiç bir mantığı yok. Zaten ev döşenirken, mobilyalar alınırken yeterince masraf yapılıyor. Hiç olmazsa ıvır zıvırlar için masraf edilmesin.

Son yıllarda söz, nişan ve kına gecesi hep salonlarda yapılıyor. Eskiden kına gecesi çok sade bir şekilde yapılırdı. Evlenecek kızın arkadaşları bir akşam gelirler, arkadaşlarının son bekarlık gecesinde kendi aralarında kına yakıp, eğlenirlerdi. O da artık gösterişe döndü, salonlarda yapılmaya başlandı. Çöpe atılacak nişan ve düğün davetiyeleri en iyisinden en havalısından olsun derken dünyanın parası ödeniyor. Bunlar israftan başka bir şey değil.

Özellikle burada iş genç kız ve ailesine düşüyor. El gün ne der diye girilen bu gereksiz masrafların yapıldığı adetleri karşı taraftan talep etmesinler. Söz ve düğün yeter. Kız tarafı, erkek tarafını yolunacak kaz gibi görmemeli, dünürlerini evladını evlendirmek isteyen yuva kurmaya çalışan bir mümin kardeş olarak görmeli. Hatalara eksiklere kusurlara bakılmamalı.

Önemli olan yuva kuranların mutluluğu. Kaç genç bu gereksiz masraflar yüzünden çıkan tatsızlıklar sebebi ile nişandan ayrıldı, kaç genç yine bu masraflar yüzünden düğüne yakın birbirinden ayrılmak zorunda kaldı. Kaç evli çift de bu masraflar yüzünden aradan kaç yıl geçmesine rağmen birbirlerinin ailelerinden nefret etmekte. Yazık günah.

Benim yazacaklarım şimdilik bunlar. Sizler de yorumlarla katılıp, geliştirin.
 

mira

Asistan
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
407
Tepkime puanı
49
Puanları
0
Bekarları evlendirmek için önce "ihtiyaç" listesine giren fakat pek de 1. dereceden ihtiyaç olmayan , ancak alındığı takdirde yıllarca borç altına girilen, dolayısıyla da evlilik planları ileri bir tarihe atılmak zorunda bırakılan "el ne der" cilerin zihniyetini değiştirmek lazım ( nasıl olacaksa artık )

Buluğ çağına girmiş gençler karşı cinse olan alakayı bünyelerinde keşfediyor , Allah ile tanışmış bedenler bu alakanın sınırlarını kısmen koruyabiliyorlar ancak fıtrata kodlanmış duyguların dizginini ne kadar günahsız tutulabiliyorlar bu bir ayrıntı.. erken evlilik teşviki olmalı diyeceğim ama günümüz şartlarında evlilik hiç de sanıldığı kadar kolay olmadığı için bir adım geri duruyorum..

üstelik toplum olarak onaylanmayan bir husus erken evlilik , çocuk okulda, tv'de, internette ve arkadaş çevresinde yoğun bir cinsel eğitime ister istemez maruz kaldığı halde aile içinde konuşulması bir o kadar da ayıp karşılanan bir durum, biz evlatlarımıza çocuk gözüyle bakarken onlar , bizim o yaşlarda sahip olmadığımız bir çok cinsel bilgiye sahip oluyorlar..bu çelişkiyi de atlamamalı

Örnek davranışın teşvik edici yanını da unutmayarak , bizler kendi evlatlarımızı erken evlilik konusunda yönlendirip, "ihtiyaç" diye dayatılan her ne varsa gerçekten ihtiyaç olup olmadığı sorgusuyla birlikte yapılacak salih evlilikler, diğer gençler içinde yönlendirici olabilir

Fakat şu problemi de beraberinde getirebillir; erken evlilik , erken yaşlarda var olan bir takım duyguların helal dairede telafisiyle birlikte, zaman içerisinde , üniversite , iş hayatı derken muhatab olunan farklı seçeneklerin varlığıyla birlikte "keşke erken evlenmeseydim" sorgusunu da beraberinde getirir mi diye düşünmeden edemiyorum..
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Erkekler mi Yapmıyor Kadınlar mı Bırakmıyor?

http://www.cocukaile.net/wp-content/uploads/2012/08/foto-sema-332-120x150443.jpg
Geçenlerde notere gitmiştim; ben beklerken sırası gelen elli yaşlarında bir karı koca işlem yapan memurun yanına gittiler. Kadın yanında ayakta duran kocasını az ilerdeki koltuğu doğru iteledi ve adamın iki omzuna hızla bastırarak kocasını oradaki koltuğa zınk diye oturttu. “Sen otur Ahmedim, ben hallederim.” dedi. (İri yarı kemikli bir kadındı, gerçi kocası da onun boylarındaydı fakat gücü yetti.) Adam biraz şaşırsa da oturduğu yerden kalkmadı.
Sonra kadın elindeki evrakları memura gösterdi, işlemleri yaptırdı en son adamın imza atmasına gelince kocası imzayı attı. Şimdi bu kadına sorsan büyük ihtimal kocasını sümsük ve beceriksiz buluyordur.
Kadınlara bakarsanız erkekler sorumsuz ve tembel. Her şeye kadın yetişmek zorunda kalıyor. Sorumsuz ve tembel erkekler elbette var; genellikle anneciği tarafından el bebek gül bebek yetiştirilmiş, evlenene kadar bir tek fatura yatırmamış, mutfak alışverişi yapmamış, o bilmez o anlamaz denildiği için tembelliğe alışmış.
Fakat bütün erkekler de böyle yetişmiyor tabii ki. Sorumluluk alarak büyüyen erkeklerin karısı da şikayetçi kocasının sorumsuzluğundan. Karısına bakarsanız kocası annesinin her işine koşuyor ama kendi evinde bütün yükü karısına bırakıyor. Neden? Karısı bir türlü bir şey beğenmediği için olabilir mi?
Bir kadınla konuştuk geçenlerde; ciddi bir hastalığı varmış, her gün bir merhemin sırtına ovularak sürülmesi gerekiyormuş. “Eşim yapmıyor.” dedi nemli gözlerle. Feminist zamanlarımda olsaydım “Kaba, vicdansız, duygusuz herif…” diye söylenirdim. “Hiç mi yapmıyor? diye sordum. “Eskiden yapıyordu fakat şimdilerde hiç yapmıyor.” dedi. “Neden acaba? Yaptığı masajları beğenmiyor muydunuz? ” dedim. “Evet hiç güzel yapamıyordu, ‘Olmuyor, annem ve kız kardeşlerim çok güzel yapıyorlar onlar gibi yap’ diye kaç kez tarif ettim ama tümden yapmayı bıraktı.” dedi. “Keşke olmuyor, yapamıyorsun demek yerine ‘Ellerine sağlık canım, şu tarafı güzel ovdun, şu tarafa biraz daha merhem sürüp o güçlü ellerinle omzumu incitmeden biraz daha ovabilir misin?’ gibi onu teşvik edici cümleler kursaydınız büyük ihtimalle size her gün seve seve masaj yapacaktı.’ dedim.
Siz eşinizin yaptığı işi beğenmeyip, eleştirir, aşağılarsanız nasıl olur da onun o işi hevesle yapmasını bekleyebilirsiniz?
Kocasının mutfak alışverişi yapmadığından şikayetçi hanımlar var. Neden erkekler evi için alışverişi yapmayı sevmiyorlar? “Domates ölmüş ağlayanı yok, bu benim kullandığım deterjan değil, bu pirinç baldo değil, limonlar kuru çıktı, eti yağlı almışsın… gibi şeyler söylediğiniz için kocanız evinizin ihtiyaçlarını almaktan kaçıyor olabilir mi?
Aldıklarını beğenmiyorsanız bile belli etmeyin ki alma hevesleri kaçmasın, o domateste öyle olsun, bu kez de bu deterjanı kullanın, bırakın ortalık biraz dağılsın. Alışverişe devam ederse o da öğrenir merak etmeyin. Bir süre müdahale edip söylenmeyin yeter. Bir de aldıklarına kötü kötü bakmayın, yüzünüzü asmayın, olumsuz mesaj vermeyin.
Hanımlar genelde erkeklerin mutfakta yardımcı olmadığından şikayetçidirler fakat çoğu kocasını mutfaktan kendisi kaçırmıştır. “Bir salata yaptın her tarafı dağıttın, çorbanın suyunu fazla koymuşsun, aman aman senin yardımın eksik olsun, ben yaparım.” deyip sonra da şikayet etmenin bir mantığı yok. O bir erkek bir kadın kadar temiz ve titiz olmasını beklememek gerek.
Çocuğu babasına güvenmeyen kadınlar var. Adam çocuğu ile markete gidecek kadın on kez tembihliyor, çocuğa dikkat et. Parka götürecek yine yüz adet tembih. Sallarken yavaş salla, terlerse üzerini değiştir, acıkırsa bir şey al yedir…Ya bu adam geri zekalı değilse, çocuğunda dilsiz değilse senin bunları söylemene gerek yok. Çocuk hızlı sallandığında korktuğunu, midesi alarm verdiğinde de acıktığını babasına söyleyecektir. Kadın bu kadar tembih ettiğinde erkeğin çocukla ilgilenme isteği de azalır. Birazcık güven, rahat ol, o onun da çocuğu.
Teşvik ve takdir kadınlar için de kıymetlidir fakat erkekler için arabanın benzini gibidir, nasıl benzin olmadan araba gitmiyorsa erkekler de yaptıkları iş takdir edilmiyorsa yapmayı hemen bırakırlar. Kadınlar takdir olmasa da yapması gerekenleri yaparlar fakat erkekler genellikle bırakırlar. Kimin ne dediğini de pek umursamazlar.
Kadınlar için iltifat önemlidir, erkek için yaptığı işin takdir edilmesi daha önemlidir.
Bir kadın kocasına “çok yakışıklısın” derse mi yoksa “çok iyi bir kocasın” derse mi erkek daha mutlu olur? Kadın ise çok becerikli bir kadın olduğunu duymaktan ziyade, güzel olduğunu, kocası tarafından beğenildiğini, o elbisenin ona ne kadar çok yakıştığını, güzel gülümsediğini, gözlerinin renginin ne kadar güzel olduğunu falan duymak daha çok mutlu eder. Tabii ki kadınlar da yaptıkları işlerin takdir edilmesini beklerler o ayrı fakat tercih konusunda kendilerine yapılacak bir iltifatı, yaptıkları işe yapılacak takdire tercih ederler.
Bu yüzdendir ki erkekler hanımlarına iltifatı bolca yapsınlar, kadınlar da eşlerini çokça takdir etmeyi unutmasınlar. Takdir yerine eleştiri yapan hanımlar da boş yere kocalarının sorumsuzluğundan, yardım etmeyişinden şikayet etmesinler. Daha rahat olmayı ve takdir etmeyi denesinler.
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Görmek İstemediğimiz

Milletvekili Fatma Salman’ın kocasından şiddet görmesi üzerine kadına şiddet konusu bir kaç günden beri medyada üzerine en çok yazı yazılan konu oldu. Nihal Bengisu Karaca konu ile ilgili bir yazdı. Nihal hanımın yazısının tümüne değil ama bir cümlesindeki tespitine katılıyorum. Nihal hanım kadınların şiddete uğramalarının çok söylenen bir kaç sebebini sıraladıktan sonra bir sebebini de şöyle açıklamış:…..”Toplumsal hayattan giderek daha fazla pay ve söz hakkı talep etmeleri ve bu taleplerin erkeklerin kafasındaki kadın-erkek hiyerarşisi ile örtüşmemesi yüzünden de şiddet görüyorlar.”
Fakat bu tespitinin açıklamasını yapmamış. Ben açıklayayım: Evet şiddetin en önemli sebebi kadın-erkek arasındaki hiyerarşinin bozulması. Bu yüzden eşitlik söylemleri arttıkça şiddet de artıyor. Bu hiyerarşi gerekli ve hayatın her alanında var. Güç olan yerde mutlaka ast-üst ilişkisi ortaya çıkar. Her kurumda bir müdür olması gibi. Nihal hanımın çalıştığı gazetenin de bir patronu olmalı.
Kadınların toplumsal hayattan daha fazla pay ve söz hakkı talebinin şiddeti doğurduğu bölümüne katılmıyorum. Sadece kadın toplumsal hayattan daha fazla pay ve söz hakkı aldığında hiyerarşide erkeğin önüne geçmek için erkeğe psikolojik şiddet uyguluyor. Bu şiddet en çok evlerde yaşanıyor. Kadın iş hayatında hiyerarşiden rahatsız değil, patronunu ya da müdürünü geçmeye çalışmıyor, hırsını evde çıkarıyor.
Hiyerarşi olmadan düzen olmaz. Hiyerarşi düzen için şarttır fakat bazı üstler, elindeki imkanı astlara zulmetmek için kullanıyorsa bu problem kişilerin kişilik problemidir, düzenin değil. Hayvanlar aleminde bile kendi içlerinde hiyerarşi vardır.
Bütün herkesin yetkilerinin eşit olduğu bir kurum dünyada yok. Ailede bir kurumdur ve sağlıklı yürümesi için orada da hiyerarşi olması gerekir. Fakat bir türlü bunu görmek istemiyoruz, kabul etmiyoruz. Eşitlik söylemleri nefsimizin hoşuna gidiyor, kadınlara çok tatlı geliyor ama tam da bizi mutsuz eden şey aslında.
Hiyerarşinin ortaya çıkması için Yaradan erkeği kadına göre daha güçlü yaratmış ve evin reisi görevini erkeğe vermiş. Yani bu hiyerarşi Yaradan tarafından konulmuş. İster hoşunuza gitsin ister gitmesin. Bu hiyerarşiyi bozabilirsiniz fakat ortadan kaldıramazsınız. Kadın ve erkek eşit olamaz; çünkü eşit yaratılmamışlar. Biri diğerinin önünde olacaktır. Kadın durumu zorlarsa evde o reis olacaktır fakat yine eşit olamayacaklardır. Eşit olamayacakları gibi Yaradan’ın düzeninin tersine gitmeye çalıştıkları için mutlu da olamayacaklar.
Erkeğin evde reis olması ona sadece statü üstünlüğü sağlar; erkek insan olarak kadından daha üstün değildir. Allah yanında üstünlük ancak takva iledir. Erkeğin ailede yönetici olmasından dolayı söz hakkı üstünlüğü vardır.
Kadın ve erkeğin güçleri eşit olmadığı için eşitlik mücadelesi kadınları çok yıpratıyor. Dolayısıyla erkeği ve aile kurumunu da yıpratıyor. İş yerindeki hiyerarşiden rahatsız olmayan, patrona saygılı davranan kadınlar, eve geldiğinde eşine saygılı davranmıyor, medya kışkırtması yüzünden eşit olalım diye uğraşırken ya eziyor ya eziliyor.
Kadınlar ve erkekler arasında illa bir eşitlik isteniyorsa evden önce toplumda sağlasınlar da görelim. Bütün dünyada spor yarışmalarında neden kadınlar ve erkekler ayrı ayrı yarışıyor? Kadın ve erkeği aynı kategorilerde birlikte yarıştırsınlar da eşitlik nasılmış görelim.
Niye askere sadece erkekler gidiyorlar? Niye biz kadınlar sıcak evlerimizde otururken onlar buz gibi havada dağlarda savaşıyorlar, niye sadece erkekler şehit oluyor? Hani eşitlik nerede kaldı? Kadınlar nerede?
Ve bunun gibi ağır yüklerin erkeklere verildiği pek çok alan var. Önce bu alanlarda eşitlik sağlayın sonra evlere girmeye çalışın.
Eşitlik davası ile kadın ve erkeği birbirine düşman ettiler, şimdi de şiddet şiddet diye yaygara koparıyorlar. En büyük şiddet güçleri eşit olmayanları yarıştırmaktır. Şiddeti ortadan kaldırmak konusunda samimi olan kişiler önce hayatın gerçeklerini kabul edip zorlama fikirlerin sebep olduğu kargaşayı ortadan kaldırmalılar. Erkekle eşit olacağız diye erkekleşemeye çalışan kızgın ve ağzı bozuk kadınlar ve aşağılanan ve hakarete uğrayan, adam yerine konmayan erkekler olduğu sürece şiddeti asla bitiremeyecekler.
Uyuşturucu kullanan, alkol alan ya da ruh hastası olup cinayet işlemeye meyilli olan erkekler ve onların uyguladığı şiddet bu yazının konusu değil.
Medyada çıkan haberlere ve yazılara baktığımız zaman sanki bütün erkekler şiddet uygulamak için hazır bekliyorlarmış gibi duruyor. Bu da kadınların zihinlerinde ciddi bir erkek düşmanlığına sebep oluyor. Erkekler de artık kendilerini potansiyel suçlu olarak görmeye başlayacaklar. Şiddet iyice normalleşecek. Batı bu yoldan gittiği için ne yaparsa yapsın şiddeti çözemediği gibi gün geçtikçe batıda şiddet daha da artıyor.
Bakanlık şiddette hep erkekleri suçlayacağına bütün erkekleri şiddet yanlısı gibi göstereceğine biraz da “Bu erkeklere ne oluyor, dışarıda gayet normal olan bu adamlar evde kriz çıktığında niye çözüm olarak şiddeti seçiyor?” diye onu araştırsın. Tabii ki tek sebep kadın değil ama sebeplerden biri kadın. Ve erkeğin karısı ile iletişimde yaşadığı problemler. Şu çok açık bir gerçek ki sebebi ortadan kaldırmadan sonucu değiştiremezsiniz. Sebebi ne olursa olsun şiddet onaylanamaz ama sebebi görmezden gelmek de şiddet problemini çözümsüz bırakır.
Batının elinde İslam gibi bir nimet yok. Fakat biz müslümanız. Kul hakkından korkarız. Bizim dinimiz ailede karıkoca muhabbetini esas alır. Bir müminin karıncayı bile incitmekten korkması gerekirken bu evlerde yaşanan nedir? Sevgili bakanımız erkeklere verilecek cezaları artırmaya uğraşacağına, çözümler üzerine çalışsın. Bakanlığımız ailede mutluluğu sağlamak için neler yapılmalı onların derdine düşsün. Kadın- erkek ilişkilerinde Rabbimizin koyduğu düzeni bozmaya uğraşmak yerine o düzenin aslında evliliklerde mutluluk reçetesi olduğunu görsünler. Eğer görebilirlerse…

Sema Maraşlı
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Erkeklere Karşı Savaş Başlık bana ait değil. Amerikalı yazar Suzanne Venker geçen haftalarda Fox News’ta yayınlanan yazısına attı bu başlığı: ‘Erkeklere Karşı Savaş’ Suzanne Verker yazı ile gündeme bomba gibi düştü ve söyledikleri Amerika’nın hatırı sayılır pek çok gazetesinde ve televizyon programında hâlâ tartışılmaya devam ediyor. Suzanne Venker bu yazıyı sanki benim yazılarımı okuyup da yazmış gibi geldi bana. Neyse Amerika’dan da olsa benim gibi düşünen yazarların varlığı sevindirici. Rabbim ülkemdeki kadın yazarlara da uyanıklık versin.
Suzanne Venker yazısına Pew Araştırma Merkezi’nin 18-34 yaş arası kadın ve erkeklerle yaptığı araştırma sonuçlarını sunarak başlıyor: Başarılı bir evlilik yapmanın hayatlarındaki en önemli şey olduğunu belirten eğitimli ve çalışan kadınların oranı 1997 yılına göre, yüzde 28’den 37’ye çıkmasına rağmen aynı yaş grubundan erkeklerle yapılan anketlere göre bunu belirten erkeklerin oranı ise yüzde 35’ten 29’a gerilemiş.
Kadınların artık kadın değil
Suzanne Verker kadınların erkeklerden çok daha iyi eğitim görmesi ve toplumdaki iş gücünün büyük bir kısmını elde etmiş olmasının, kadınla erkeğin arasındaki uyumu bozduğunu kadın devriminden bu yana, erkeklerin büyük bir değişim göstermediğini kadınların ise dramatik bir şekilde farklılaştığını kadınlıklarını kaybettiğini söylüyor: “Kadınlar öfkeliler ve sebebini hiç bilmeden sürekli savunma halindeler. Çünkü iş hayatındaki rekabet erkekleri bir düşman olarak sundu. Erkekleri kendi alanlarından kovdular ve oraya yerleştiler.” Venker, yazının devamında kadınların içlerindeki teslimiyet duygusunu harekete geçirmelerini ve erkeksi hallerinden kurtulmaları gerektiğini vurguluyor.
Cinsiyetler arası doğal ilişki yıkıldı
Suzanne Venker feminist karşıtı. Feminist hareketin yayıldığı 1970 lerden beri erkeklerin kötü ilan edildiğini söylüyor. ‘Kadın iyidir, erkek kötü’ mesajının cinsiyetler arası doğal ilişkiyi yıktığını belirten yazar, kadınların konu aşk ve ilişkiler olunca tüm sorumluluğu erkeklere yüklemesini iki yüzlü bulduğunu söylüyor. “Erkeklerin artık yoruldu ve sürekli suçlanmaktan bıktı.” diyor.
Erkeklere karşı açılan savaş durmalı
Venker kadın-erkek arasındaki ilişkilerin düzelmesi için kadınların aynaya bakmalarını tavsiye ediyor. Yeniden mutlu olmanın tek yolunun kadının kendi tabiatına erkeğin de kendi tabiatına dönmesi olduğunu söyleyen yazar, her şeyden önce erkeğe karşı açılmış savaşın derhal durdurulmasını gerektiğine vurgu yapıyor.
Suzanne Venker günümüz kadınının 40 yıl önceki kadınlardan çok daha mutsuz ve yalnız olduğunu belirtiyor: “Kendi ayakları üstünde duran, güçlü ve sonunda hiçbir şeye ihtiyacı kalmamış kadınlar neden hala mutsuz?” diye soruyor.
Erkekler suçlanmaktan bıktı
Günümüzde erkekler topluca evlilikten çekiliyorlar. Kadınlar aynaya bakmalı ve ‘Erkeklerin bu dönüşümünde biz nasıl bir rol oynadık.’ diye kendilerine sormalılar.
İyi Haber
Venker umutsuz değil. “Neyse ki, iyi bir haberimiz var: Kadınlar bunları aşabilir. Kadınların yapmaları gereken tek şey kendilerini doğalarına, kadınlıklarına teslim etsinler. Böyle bir şey olursa, evlenecek erkek çıkacaktır. ”
Suzanne Venker bu yazısından sonra feministlerden büyük tepki görmüş. Kadınları 200 yıl geriye götürmeye çalışmakla suçlanmış. Fakat ona hak veren okurları da çok olmuş. Yazar bir sonraki yazısında kadın ve erkeğin faklı olduğunu ve bu faklılığı herkesin öğrenip birbirlerine ona göre davranmalarını tavsiye etmiş. “Feminizm reddedilmelidir çünkü bize ‘eşitlik aynılıktır’ diye empoze ediyor, oysa kadın erkek farklıdır.” diyor. Verker daha önce yazdığı yazılarda da kadınların çalışma hayatı yüzünden annelikten uzaklaşması ve feminizm hareketinin kadınlara yaptığı kötülükten bahsediyor.
Umarım Suzanne Venker bu yazılara devam eder ve Amerika’ da bu hususta ciddi bir uyanışa sebep olur. Çünkü biz burada söylüyoruz ama bizim okumuş kesim için bir fikir dışarıdan gelirse kıymetlidir. Fakat bu konuda umudum az; zira bu fikirler nefislerine dokunup işlerine gelmeyeceği için kabul etme ihtimalleri az görünüyor.
…………………………………………..
Not: Benden özel danışmanlık almak isteyen okurlarımdan çok mesaj geliyor. Ben özel görüşmeler yapmıyorum bunun için zamanım yok. Sadece hanımlar için grup eğitimleri olabilir diye düşündüm. Kadın doğum uzmanı Dr. Ayşe Duman’la ortak bir çalışma yapmaya karar verdik.
Eğitimde:
Kadının ruh ve beden sağlığını koruması için gerekli bilgiler verilecek. Aile hayatında mutluluk için gerekli olan iletişim metotları öğretilecek.
Kadın cinsel kimliği ile kavgalara yol açan bilinçaltı kalıplarını fark ederek cinsel kimliği ile barışacak. Cinsel kimliği ile olan sorunlarda zihinsel iyileşme tekniklerini kullanmayı öğrenecek. Evli ya da bekar hanımlar katılabilirler.

Eğitim tarihi: 14 Ocak ve 21 Ocak Pazartesi günleri
Saat 10:00 – 16:00 saatleri arasında gerçekleşecektir.
1.ve 2. Dersler 14 Ocak- 3 ve 4. Dersler 21 Ocakta yapılacak
1.Ders: Kadın Olmanın İncelikleri (Sema Maraşlı)
2.Ders: Kadın Anatomisi ve Beden Sağlığı. Kadın Sağlığını ve Cinsel Kimliğini Tehdit Eden Bilinçaltı Kalıpları. (Dr. Ayşe Duman)
3.Ders: Evlilikte Problemler ve Çözüm Metotları ( Sema Maraşlı)
4.Ders: Cinsel Eğitim. Bütüncül Sağlıkta Zihinsel İyileşme Teknikleri ile Çalışmanın Önemi. (Dr.Ayşe Duman)
KAYIT İÇİN: Eğitimimiz 15 kişi ile sınırlı olduğundan ön kayıt yaptırmanız gerekmektedir. Kontenjan dolduğu takdirde, katılımcılar bekleme listesine kaydedilecek ve bir sonraki eğitimde öncelik tanınacaktır.
Bilgi ve Kayıt İçin: 0 541 857 85 94 - 0 216- 344 13 99
Yer:Op. Dr. Ayşe Duman özel muayenehanesi
ADRES: Bulgurlu Mah. Bağcılar cad. Ekşioğlu Özyener Detay Sitesi A Blok D:6
Bulgurlu / Üsküdar / İstanbul
 

ömerusta

Kıdemli Üye
Katılım
16 Ocak 2012
Mesajlar
6,913
Tepkime puanı
239
Puanları
0
kusura bakmayın kardeşim ama başlık yanlış olunca yazdığınız çizdiğiniz boşlukta kalıyor yamurda şemsiyenizi ters tutmuş gibi oluyorsunuz
sanki su birikiyor şemsiye delinip sırıl sıklam oluyorsunuz
bu nasıl bir başlık
erkeklere karşı savaş bu başlığı atan her kimse beyni ile savaşıyor
kendi eliyle kendi yüzüne vurmak gibi birşey diyorum .

fakat o konunun altındaki yorum vede yazılara bakınca kıyamıyorum emeğine bereket betül büşra kardeşim
diyorum
 

ömerusta

Kıdemli Üye
Katılım
16 Ocak 2012
Mesajlar
6,913
Tepkime puanı
239
Puanları
0
güzel konuydu be elimi değdiğim kuruyor güncelliyelim bayri
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Babasız Türkiye’ye Doğru Geçen hafta siteden bir haber duyurmuştuk. Borusan firması, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı işbirliği ile sanayide kadın istihdamının artırılmasına yönelik “Annemin İşi Benim Geleceğim” adlı projeye imza attı. Borusan bu proje kapsamında, çocuk bakımı nedeniyle çalışamayan kadınların çocukları için kreşler inşa edecekmiş.
Projenin logo ve sloganı baştan başa problemli. Logoda mutlu bir anne ve çocuk el ele yürüyorlar. Resme tek başına bakıldığı zaman annesi çocuğu okula götürüyor gibi bir algıya sebep oluyor. Fakat sloganla tamamlandığında ortaya bambaşka bir şey çıkıyor.” Annemin İşi Benim Geleceğim”
Bu proje babası ölmüş çocuklar için bir proje mi? Hayır. Boşanmış aileler için mi? Hayır. Bu ikisi için bile olsa sonuçta çocuğun babası var. Fakat logoda babasız mutlu bir aile tablosu çizilmiş. Bu da sloganla tamamlanmış.
Bu tabloda baba neden yok? Baba nerede? Slogan iş ve gelecekle alakalı olduğuna göre o resimde babanın da olması gerek. Ailede baba güveni anne şefkati temsil eder. Anne çalışsa bile babanın da o resimde olması lazımdı. Tabi o sloganla değil. Daha uygun bir slogan seçilebilirdi.
Resim ve slogan bilinçaltına hitap eder. Çizenler de bu işlerle ilgilenenler de bunu gayet iyi bilir. Çocuklar ve yetişkinler bu logoyu gördüğünde kreşle alakalı olduğunu ile ilgilenmezler. Beyin gördüğünü anlamlandırır. İsteselerdi iş yeri ve kreşi de resmedebilirlerdi. Ya da anne baba ve çocuk evden çıkarken olabilirdi.
Slogan da zaten iyi niyet okumak mümkün değil. Tutacak tarafı yok. “Annemin işi benim geleceğim.” Biraz irdeleyelim.
Annenin işi neden çocuğun geleceği oluyor? Velev ki “Babamın işi benim geleceğim.” cümlesi bile doğru değil.
Bu slogan zihinleri nasıl etkiler?
Mesela çalışan annenin çocuğu bu sloganı bir gazete sayfasında ya da kocaman bir afişte okudu. Bir çocuk gözüyle bakalım.”Benim geleceğim annemin elinde. Benim çok da fazla bir şey yapmama gerek yok. Annem biraz daha fazla çalışsa geleceğim kurtulacak.” Bu düşünce çocuğu tembelleştirmez mi? Geleceği için yapması gereken sorumlulukları annesinin omuzlarına yıkmasına ve kendi yapması gerekenlerle ilgili gevşek davranmasına sebep olmaz mı?
Ayrıca bu çalışan anne için çok büyük bir yük değil mi? Neden çocuğun geleceğinin sorumluluğu onun omuzlarına yıkılmak isteniyor?
Bir de ev hanımı annenin çocuğunun aynı sloganı okuduğunu düşünelim. “Annemin işi benim geleceğim.” Eee benim annemin işi yok. Benim geleceğim yok o zaman. Annem neden çalışmıyor? Neden geleceğimi düşünmüyor?” İçten içe anneyi suçlamaya başlamayacak mı?
Bir ev hanımı bu sloganı okuduğunda ya da duyduğunda nasıl etkilenecektir? “Annemin işi benim geleceğim.” Bir suçluluk duymayacak mı? “Ben çocuklarıma gelecek sunamıyorum. Ben işe yaramaz bir kadınım.” demeyecek mi içten içe. Bu sloganda ev hanımlığını aşağılama var. Dışarıda çalışmıyorsan, para kazanmıyorsan çocuğunun geleceği için evde yaptıkların hiç bir işe yaramaz, mesajı var.
Bu sloganı bekar bir hanım okuduğunda “Evlenince mutlaka çalışmalıyım yoksa çocuklarıma gelecek sunamam.”
Bu sloganı bekar bir erkek okuduğunda ne hisseder? Bu eş tercihini nasıl etkiler? Evli bir erkek okuduğunda ne hisseder? İşsiz bir aile babası okuduğunda ne hisseder? Bunu en iyi erkekler anlatır. Bunu yorumlara bırakalım.
Kadının çalışmasını kadın hakları bağlamında değerlendirenler ne kadar samimi? Kadın hakları için yapılanlar genellikle kadınların yükünü artırmaya sebep oluyor. Kadın hem evde çalışsın hem dışarıda çalışsın. Sonuçta kadın hangi işi yaparsa yapsın ev işi ve anneliği de beraber götürmek zorunda . İşten dönüşte yorgun argın kapıdan girdiğinde çocuğun ve evin işleri de onu bekliyor olacak. Kadın çocuklarına göstermesi gereken sevgiden, şefkatten, ilgiden kısarak çalışma hayatına koştururken, gün sonu çoğu zaman yorgun bir anne ve sinirli eş oluyor.
Bir önceki yazıda söylediklerimi tekrar etmek istemiyorum. Kendine ihtiyaç olan alanlarda çalışan kadınlara ve kendi ihtiyacı olan kadının çalışmasına hiç kimsenin itirazı yok. Fakat işe ihtiyacı olmayan, eşinin kazancı evine yeten kadınların özendirilerek zorla çalışma hayatına itilmesini anlamak mümkün değil. Problem kadının para kazanması değil, tam gün mesai hem dışarıda hem evinde çalışıp fazladan yüklerle yorulması, çalışma şartları ve ortamları yüzünden fıtratının bozulması. Bir de ülkemiz şartlarını göz önüne alırsak çalışan bir kadının bir erkeğin işine engel olmasını da sayabiliriz.
Ülkemizde 2 milyonun üzerinde işsiz var. Bunların çoğu erkek. Çalışma hayatına giren pek çok kadın bir erkeğin işsiz kalmasına da sebep oluyor çoğu zaman.
Bir kadının işsiz olması ve bir erkeğin işsiz olması arasındaki farkı aynı mıdır? Erkek kazanır; kadın da evini çekip çevirdiği, çocuklarını büyüttüğü için dışarıda çalışmadığından dolayı kimseye karşı bir mahcubiyet duymaz. O evin içinden kocası da dış işlerinden sorumludur.
Fakat bir erkeğin çalışmaması, iş bulamaması ne demektir? Bekarsa evlenememesi demektir. Evliyse evini geçindirememesi, akşam evine ekmek götürememesi, çocuklarının ihtiyaçlarını alamaması, karısının yüzüne bakamaması demektir. Erkek için ne büyük bir utançtır. Evini geçindirmek için başkalarından borç istemesi, ödeyememesi…
Karısı çalışmıyorsa aç kalmaları demektir; çalışıyorsa da bu da ayrı bir eziyettir. Karısı sabah kalkıp erkenden yola düşerken onun evde kalması, gidecek bir işinin olmaması. Evden çıkan karısına yutkunarak “güle güle” demesi. İhtiyacı için karısından para istemesi…Sonuç: İşsiz koca cinneti ve dehşeti.
Aile bakanı Fatma Şahin kadına şiddeti bitirmek için harıl harıl boş çalışıyor. Onun şiddeti bitirmek için yaptıkları, çözüm değil. Kadının eline verilecek panik butonlar, erkeklere takılacak kelepçeler, evine yaklaşmama, hapis cezaları… Bunlar erkeklerin kızgınlığını artırmaktan başka bir işe yaramıyor. Şiddet haberlerinde bunu açık açık görüyoruz. Koruma altındaki pek çok kadın öldürülüyor.
Kadına şiddeti bitirmek isteyenler eğer samimi ise iki problemi çözmek zorundalar. Biri alkol biri de işsizlik.
İnternette arama motoruna “Alkollü koca öldürdü” yazın. Farklı farklı şehirlerden yüzlerce haber var. “İşsiz koca öldürdü” yazın durum yine aynı. İşsiz bir adamın kaybedeceği bir şeyi yoktur. İşe yaramazlık utancının üstüne açlık, manevi boşluk ve eşiyle huzursuzluk eklenince adamın cinnet geçirmesine şaşmamak gerek.
“İşsiz baba öldürdü” yazdığınızda çıkan sonuç çok daha fazla. Çocuklarını, karısını ve kendini öldüren baba sayısı çok.
Maddi imkanı iyi olan adamın karısını öldürmesi pek görülen bir durum değildir. Çünkü adamın kaybedeceği malı, mülkü onuru vardır. İşsiz adam da bunlar ayaklar altına serilmiştir.
Çalışan kadınların artması demek işsiz erkekler ordusunun artması ve bu da cinnet ve şiddet demektir, aynı zamanda. Bu sonuçlar çalışan kadınların hoşuna gitmeyebilir fakat başka bir açıdan bakıldığında durum böyle. Ayrıca çalışan bir kadın için başka çalışan bir kadın gün gelip belki kendi kocasının işsiz kalmasına sebep aynı zamanda.
Çalışan kadınların konuya şu itirazları da oluyor. “Ben çalışmayı bıraksam yerime işsiz bir erkeği alacaklarını bilmiyorum. Belki başka bir kadını alacaklar ve ben bıraktığımla kalacağım.” Bu da haklı bir itiraz sayılabilir. Bunun çözümü ise devlette.
Devlet erkek işsizliğini çözmeden neden harıl harıl kadınları iş hayatına atmak için uğraşıyor? İş var da çalışan mı bulamıyor?
Geçen hafta Borusan’ın bu babasız mutlu aile logosu ve projesi ile ilgili haberi sitede yazarak, birilerini rahatsız etmişim. Habertürk Gazetesi’nin başörtülü yazarı N.B.K hanım “Tek ümidimiz Borusan” diye bir yazı yazdı. İslamcı ve fıtratçı ağabeyler (Ali Bulaç oluyor) ve masalcı ablalar (ben oluyorum, masal kitapları da yazdığım için, daha önceki Pinokyolu yazısında masal kitaplarımın adını vererek bana kendince taş atmıştı )üzerine bir yazı yazdı. Çalışan kadın problemi yokmuş bütün problemi çıkaran aslında bizmişiz. N.B.K ya göre ben ve Ali Bulaç bu konuda yazmayı bıraksak problem falan kalmayacak. Tuhaf sosyolojik tespitler var yazıda.
İşin ironik yanı ise ”Borusan tek ümidimiz” başlığına imza atan hanımın başörtülü olması. Zira Borusan başörtüsü alerjisi olan bir firma. Borusan’ın adını geçen yıl haberlerde çokça duyduk. Borusan başörtüsü yüzünden bir sponsorluk iptal etmesi ile gündeme geldi.
Borusan firmasının distribitörü olduğu BMW için Türkiye ralli şampiyonu Burcu Çetinkaya ile yaptığı sponsorluk anlaşmasını, Burcu Çetinkaya’nın bir televizyon programını başörtülü Merve Sena Kılıçla test ettiği ve ’imajımız bozuldu’ gerekçesiyle iptal ettiği haberi çok tepkiye neden oldu.
Televizyon programı yayınlandıktan ve bir gazetede markanın “Mini’ modelinde başörtülü arkadaşı ile yaptıkları test sürüşünün fotoğrafları çıktıktan sonra ‘dinci imaj’ uyarısı almış Burcu Çetinkaya. Marka Direktörü Hakan Bayülgen, “Biz basında tesettürlü bir bayanla senin Mini’yle çekilmiş karelerini gördük ve bu da bizim için bir imaj sorunu oluşturdu.” deyip önce Burcu Çetinkaya’yı uyarıp sonra da sponsorluktan vazgeçtiklerini bildirmişler. Olayın basında yer alması ve gelen tepkiler üzerine özür dilediler.
Programda test sürüşü yapan Merve Sena Kılıç, sponsor firmanın ‘imaj’ kaygısını anlamakta güçlük çektiğini söylemişti. “Bu otomotiv grubu, türbanlı kişiler onlardan araç satın aldığında imaj kaygısı duymuyorlar, fakat araçlarını otomobil programında test ettiğimiz zaman böyle bir kaygıyı dile getiriyorlar.”
Şimdi Borusan firmasını “Annemin işi benim geleceğim” gibi tuhaf bir sloganla görüyoruz basında. Daha tuhaf olanı ise başörtülülerden haz etmeyen bir firmaya başörtülü bir yazarın ümit bağlaması. Belki Borusan firma yetkilileri başörtülü bir yazarın yazısının başlığında firmalarının ismini görmekten bile rahatsız olmuşlardır. Başörtülü yazarın onlara ümit bağlamış olmasını ise hiç anlayabildiklerini sanmıyorum.

 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Temeli Sağlam Atın

Mübarek Ramazan ayının son günlerini yaşıyoruz. Rabbim tekrarını nasip etsin, şimdiden bayramınız mübarek olsun.Geçen her saniye ömrümüzden alıp götürüyor. Ölüme bir ay daha yaklaştık. İnşallah verimli bir ay daha geçirmişizdir.Yaz ayları düğün aylarıdır. Ramazan sebebi ile ara verilen düğünler için bayramdan sonrası bekleniyor. Nişanlı okuyucularımdan düğün alışverişleri yüzünden çıkan tatsızlıklarla ilgili mesajlar geliyor. Kızlar erkek tarafının düğün alışverişlerinde onların istediğini almamalarından şikayetçiler, erkekler kız tarafının eşya beğenmemesinden şikayetçiler.Bu eşya alışverişleri, düğünle ilgili detaylar yüzünden gençler evliliğe kolu kanadı kırık kuşlar gibi başlıyorlar. İki tarafın aileleri birbirlerinden nefret ediyorlar. Gençlerin evlilikle ilgili bütün keyifleri kaçıyor. Bazıları düğün haftası ayrılıyor. Bakın gelinlere genellikle canları sıkkındır. En son düğün günü gidilecek kuaför yüzünden bir tatsızlık kesin çıkmıştır. Kızların çocukluk hayali düğünleri kabusa döner çoğu zaman. Bu yüzden hep erkek tarafı suçlanır. Bu suçlamalar bazen ömür boyu sürer.Evliliklerin temeli çarşı pazar yüzünden daha en baştan sağlam atılamıyor. Evin içi döşenirken, gençlerin gönlü boşalıyor. Maddiyata karşı muhabbet feda ediliyor. Düğün alışverişleri kız ve erkek aileleri tarafından ego savaşlarına dönüşüyor. Buna gençlerin kendi istekleri de eklenince çok fazla tatsızlık yaşanıyor. Bu yüzden evlenecek olanların uyanık olması gerekiyor.Gelin adayları! Annelerinizin ve etrafın gazına gelmeyin. Anneler genellikle sizden çok elin ne diyeceğini önemserler maalesef. Çeyizler eşyalar ele gösteriş için; biraz da eli çatlatmak için yapılır. “Aman şöyle de güzel çeyizi vardı.” desinler diye. Aynı şekilde erkek tarafına aldırılmak istenen şeyler de çoğu zaman ele hava atmak içindir. ” Anneleriniz sizi yanlış yönlendirmesin.“Bakın kızımıza değer veriyorlar şunları şunları aldılar.” diye. İnsanın değeri eşyayla altınla ölçülmez. Bu insana hakarettir. Erkek tarafının yaptığı masrafları size verdikleri değer diye algılamayın. Bu onların maddi imkanlarıyla ya da paraya verdikleri değerle alakalıdır. Size verdikleri değerle değil.Annelerin bir kaygısı da kızlarının yakın akraba kızlarından kızının geri kalmamasıdır. Görümcesinin ya da kız kardeşinin kızının eşyaları ve düğününden onun kızı geri kalmamalıdır. Annelerin gözünü bazen öyle bir hırs bürüyor ki erkek ailesi ile yapılan gereksiz inatlaşmalar sonu kızlarının mutluluğunu gölgelediğini bile bile yapıyorlar yapacaklarını.Genç kızlar da ayrı hataya düşebiliyorlar. Evini, eşyalarını, düğününü arkadaşlarının yaptıkları ve aldıkları ile kıyaslayabiliyor onlardan geri kalmak istemiyorlar, hatta hava atabilmek için daha gösterişlisini yapmak istiyorlar. Artık çocuk değilsiniz havayla civayla uğraşmayın. Büyüyün artık bir aile oluyorsunuz. Ayrıca herkesin kısmeti ayrıdır zorlamayın. Kıyas şeytanın huyudur, tuzağına düşüp onun gibi elinizdekileri de kaybetmeyin.Bir de biz de kız aileleri erkek ailelerine acımaz. “Gavur malı” diye bir deyim vardır aynen öyle görülür. Erkek tarafına ne aldırılırsa ne kadan masraf ettirilirse kar sayılır. Oysa onlar senin mümin kardeşin ve israf yapılıyorsa bunun diğer tarafta hesabı vardır.Kız anneleri erkek tarafı için “Kız alıyorlar tabii ki masraf edecekler.” derler. Annelerin göz ardı ettiği şu ki kız alma adeti eskide kaldı. Eskiden oğlan evi gelini alınca evlerine götürürler gelin onlarla oturur, bütün aileye hizmet edermiş. Kızlar annelerinin evine bayramdan bayrama ancak giderlermiş.Şimdi kaç gelin kayınvalidesi ile oturup onlara hizmet ediyor? Hizmeti bırakın gelinler kayınvalidesinin adını duymak istemiyor. Evlenen kızlar annesinin evinden çıkmıyorlar. Artık kızlar alınmıyor oğlanlar veriliyor. Evlenen oğlanlar bir süre sonra baba ocağının yolunu unutuyorlar. Gelirlerse de korka korka gizli saklı geliyorlar. Günümüz damatlarının çoğunun hayatı kayınpeder evinde kayınvalide güdümünde geçiyor. Aslında ayrı ev açarak boşa masraf yapılıyor, direk damadı iç güveysi alsalar iki tarafa da daha kolay olur. Bu durumda kız ailelerinin düğün masrafı konusunda erkek ailesine yüklenmeyi bırakın bence masrafın çoğunu kız aileleri yapmalılar.Bir de düğün eşyaları için “Eşya bir kere alınır en iyisinden olsun.” klişesi vardır. Yok öyle bir şey. O da eskidenmiş. Artık eşya değiştirmek en kolay şey.Kızlar! Asla eşya için altın, mal, mülk, takı için sevdiğinizi ve ailesini incitmeyin. Koca evin direğidir; direği daha dikmeden kazma kürek vurmayın, ailenize de vurdurmayın. Akıllı olun.Damat adayları! Siz de akıllı davranın. Nişanlınızı ve ailesini kendi ailenizle karşı karşıya getirmeyin. İki aile arasında laf götürüp getirmeyin, onları birbirine düşman etmeyin. Erkekler bu hataya çok düşüyor. “Annem diyor ki filanca yerde bu eşyalar daha ucuzmuş ya da filanca marka daha iyimiş, annem ondan kullanıyor.” gibi. Annenizin sözüne katılıyorsanız kendi sözünüzmüş gibi söyleyin, ailenizi işin içine karıştırmayın. Hele kayınvalidenizin, nişanlınızın sözlerini annenize asla söylemeyin.Maddi olarak sizi çok zorlamıyorsa eşya alınırken nişanlınızın istediklerini almaya gayret edin. Çünkü eşyaları en çok evin hanımı kullanıyor. Annenizi eşya alımında çok müdahil etmeyin, tatlılıkla onu ikna etmeye çalışın, kız tarafın isteklerini kendi isteklerinizmiş gibi gösterin. İş aileniz tarafından “Niye onların dediği olacakmış, ağırlığımızı gösterelim.” inatlaşmasına dönüşmesin. Maddi imkanınız el veriyorsa düğün masraflarını kendiniz karşılayın, zorlanacaklarsa anne babanıza yüklemeyin.Düğün tatsızlıkları pek çok aileyi ömür boyu etkileyebiliyor. Baştan kötü başlayınca sonrasında toparlayamayan çift çok var.Gelin ve damat adayları! Evliliğinizin temelini kavgayla atmayın. Temeli sağlam atın, sevgiyle atın. ” İki gönül bir olunca samanlık seyran olur.” sözüne inanın. Sevgi olmadan insan sarayda yaşasa da saray zindan gibi gelir, sevgi ile de samanlık seyran olur. Sevgi her şeyi güzelleştirir. Sevgiyi dünyalık hiç bir şeye değişmeyin. Bir eşyanın yeri başka bir eşya ile doldurulabilir fakat sevginin yerini hiç bir şey doldurulamaz.
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Duygusal Şantaj

Sevseydin yapardın!Mutsuzum umurunda değil.
Böyle yapmaya devam edeceksen ayrılalım.
Sen böyle yapınca hastalanıyorum.
Senin yüzünden öleceğim.
Eşinizden bu ve benzeri cümleler duyduğunuzda kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Ya da siz bu ve benzeri duygusal şantaj cümlelerini eşinize söylüyorsanız onun nasıl etkilediğini hiç düşündünüz mü?
Duygusal şantaj doğrudan ya da dolaylı biçimde “insan kullanma” sanatıdır.
Şantajcı kişi eşi üzerinde psikolojik baskı kurar. Eşinin fikirlerine aldırış etmez. Kendi isteklerinin eşinin isteklerinden daha önemli olduğunda ısrar eder. Evlilikte kendi üzerine düşün yükümlülükleri almaktan kaçınır. Çektiği acılardan eşini sorumlu tutar. Eşin kendini iyi ve değerli hissetmesine izin vermez. Hep kendi istekleri olsun ister; olmazsa huzursuzluk çıkarır. “Ben iyi bir eş oldum mu, üzerime düşeni yaptım mı?” diye hiç kendini sorgulamaz, kendi hatalarını görmez. Sürekli eşine onun hatalarını göstermeye çalışır.
Kısacası eşiniz sizin duygu ve düşüncelerinize kıymet vermiyor ve sadece kendini düşünüyorsa; kendi isteklerini önemsiyor sizinkini görmezden geliyorsa duygusal şantaj altındasınız. Ya da siz sevdiklerinize bunları yapıyorsanız şantajcı sizsiniz.
Duygusal şantajda üç silah kullanılır çoğunlukla.
1-Suçlu hissettirme: Karşıdakine kendini suçlu hissettirerek istediklerini yaptırmak. Bunu bir kaç şekilde yapabilirsiniz. Mutsuzluğunuzun, üzüntülerinizin, hastalıklarınızın bütün suçunu eşinize atarak yapabilirsiniz.
Ya da onu suçlamıyormuş gibi yapıp “Ben acıları çekerim sen yeter ki mutlu ol. Tamam senin istediğin olsun, ben her şeye razıyım” tarzında cümlelerle eşte suçluluk duygusu oluşturmaya çalışmak. Burada maksat acıya katlanıyormuş gibi görünüp onun vicdanını harekete geçirmek. Bazı eşler bu tuzağa düşer “Aman o üzülmesin.” diye kendi isteklerinden vazgeçerler. Evlilik hayatı içerisinde arada bir bu olabilir, olması da lazım, kişi eşinin hatırı için o mutlu olsun diye kendi isteğinden vazgeçebilir. Fakat bu sürekli oluyorsa ve eş bunu yaparken mutsuzsa problem var demektir.
Eşinize kendini suçlu hissettirerek bir şeyler yaptırmaya çalışıyorsanız; eşiniz beklentinizi gerçekleştirsin ya da gerçekleştirmesin onun sevgisini kaybedersiniz.
2-Korkutma: İçinde gizli ya da açık tehdit vardır. “Boşanırım, çocukları göstermem, süründürürüm, annene söylerim, kredi kartını elinden alırım, çocuğun senden nefret edecek, seni rezil ederim, tamam sen böyle devam et bakalım ne olacak! Hastalanırım…” Hatta sinirlendiği zaman cidden hastalanan tipler vardır, eşleri onlar hastalanmasın, üzülmesin diye ömür boyu onların her dediklerini içlerinden gelmediği halde yapmaya çalışırlar. Tabi aralarında sevgi falan kalmaz, hayat mağdur eş için eziyete dönüşür.
3-Ümit verme: Yaparsan yaparım. En basiti eşi onun istediğini yaptığı zaman güler yüz göstererek eşi ödüllendirir, yapmadığında ise surat asarak, söylenerek cezalandırır. Sevgi şarta bağlıysa zaten o sevginin samimiyetine eş inanmaz.
Eğer şantajcı sizseniz hemen bırakın. Sevdiklerinizi bu şekilde elinizde tutamazsınız, tutsanız da onlarla asla mutlu olamazsınız.
Eğer eşiniz tarafından şantaj altında olduğunuzu düşünüyorsanız, emin olmak için oturun önce evliliğinizin muhasebesini yapın. Eşinizin sözlerinde ne kadar haklılık payı var? O kendi üzerine düşenleri yaptı mı? Siz kendi üzerinize düşenleri yaptınız mı? Onu çok ihmal ettiniz mi? Gerçekten siz mi bencilce davranıyorsunuz yoksa o mu? Bu muhasebeyi iyi yapmak lazım.
Duygusal şantaj yapmayı çoğu zaman ailelerimizden öğreniriz. Bazı anne-babalar “Bizi öldüreceksin, sizleri büyütmek için ne fedakarlıklar yaptık, sizin yüzünüzden hastalandım, sizin yüzünüzden bu evliliği devam ettirdim, sizin yüzünüzden yalnız yaşadım, sizi okutmak için yemedik içmedik…”gibi cümleleri sık sık söyleyerek psikolojik baskı kurarlar. Bak biz bu kadar şey yaptık; sen de karşılığını vermek zorundasın, mecbursun anlamına gelen cümleleri duyduğunuz zaman onlara minnet duymak yerine içten içe öfkelenirsiniz.
Ve zaten onlar için yapacağınız şeyi duygusal baskı altında yaptığınızda kendinizi kötü hisseder ve istemesiniz de karşınızdakine bunu yansıtırsınız.Fakat maalesef ki ailenizde görüp hoşunuza gitmeyen bu tarz davranışları farkında olmadan modelleyip yetişkin olduğunuzda kendiniz de yapabilirsiniz.
Eş, akraba ya da arkadaş yani sevdikleriniz; en yakınlarınız oldukları için sizin en hassas noktanızı bilirler. Oradan vururlar. Mesela cömert olmakla övünüyorsanız sizi cimri olmakla suçlarlar. Düşünceli iseniz bencil olmakla suçlarlar.
Evlilik hayatı içerisinde şantaj çok yıpratıcıdır. Şantaja gelip kendinizi kötü hissetmeyin. Eşinizle sıkıntısı hakkında konuşun, onu dikkatlice dinleyin. Konu ile ilgili düşüncelerinizi, duygu ve kaygılarınızı söyleyin. İsteğinin niye olamayacağını anlatın. Problem üzerinde kendi üzerinize düşen sorumluluğu alın. Yapacağınız bir şey varsa yapın.
İstemediğiniz bir şeyi ısrarla yaptırmaya çalışıyorlarsa hemen itiraz etmeyin. “Bu konu hakkında düşünmek istiyorum. Şimdi ne hissettiğimden emin değilim. Hemen karar vermek istemiyorum…” gibi cümleler kurun. Bu sayede eşinize de düşünme fırsatı vermiş olursunuz.
Hâlâ ısrar ediyor ve sizi suçluyorsa siz de hemen onu suçlamaya geçmeyin. Sakinliğinizi koruyun. “Şu anda çok kızgın olduğun için böyle söylüyorsun. Burada suçlu yok isteklerimiz farklı. İkimiz de konuyu düşünelim, sonradan pişman olacağımız şeyler söylemeyelim.” gibi cümlelerle eşinizi yatıştırın.
En önemlisi de çocuklarımızı şantaj yaparak büyütmeyelim ki onlar da hayatlarında şantajı kullanarak hem kendilerini hem başkalarını mutsuz etmesinler.


sema maraşlı
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Erkeklerle Konuşurken (Evlilik okulu kitabından)

Kadın-erkek farklılıkları konuşma ihtiyaçlarında da görülür. Kadınların erkeklerden daha çok konuştuğu bilimsel olarak da ispat edildi. Kadınların konuşma kapasiteleri geniş. Kadın beyninin her iki tarafında konuşma merkezi var. Erkeklerin konuşma merkezi sadece sol tarafta.
Karı-koca arasındaki en büyük problemlerden biri; erkeğe göre karısının çok konuşması, kadına göre ise kocasının çok az konuşmasıdır. Karı-koca yaratılış farklılıklarına dikkat ederek birbirleri ile iletişime geçerlerse bu problemin hallolması hiç de zor değil.Hanımlar! Şunu hiç unutmayın. Tamam kocanız sizin hayat arkadaşınız; fakat o sizin cinsinizden bir arkadaş değil. O karşı cinsten yani sizden farklı. Onunla bir kız arkadaşınızla yaptığınız gibi saatlerce sohbet etmeyi beklemeyin.Her anlattığınız konuyu sorularak sorarak dikkatle dinlemesini ummayın. Çünkü onun için konuşmak sizin için olduğu kadar değerli değildir. Bir erkekle konuşurken şu ayrıntıları aklınızda tutun.

1-Erkekler için konuşmanın kadınlar gibi pek çok amacı yoktur. Erkekler daha çok iki durumda konuşmayı tercih ederler. Birincisi “Bilgi Vermek” İkincisi “Güç Göstermek” Kocanızın anlatacağı şey öncelikle herhangi bir konuda bilgi vermek içindir. Bilmeniz gereken bir şey varsa size onu söyler.
Bir de erkekler için güç gösterimi çok önemlidir. Erkekler işlerinden, arabalarından, futbol takımından, sahip olduklarından, zekalarından, bir konu hakkında üstün bilgilerinden, başarılarından konuşmayı severler. Erkek bunlardan birini konuşacaksa zevkle konuşur.

2-Kocanızı konuşturmak için zorlamayın. Siz konuşma arzunuzu söyleyin ve “Beni dinler misin?” diye konuşmasını değil, dinlemesini isteyin. Erkek kendini baskı altında hissetmezse siz konuşurken aranızda bir sohbet çoktan başlamış olur.

3-Erkeğin canı sıkkınsa konuşturmak için hiç ama hiç uğraşmayın, üzerine gitmeyin. Yine hatırlayın o sizin gibi değil, karşı cins. Kadınlar canları sıkkınken konuşunca rahatlarlar, erkekler ise bir süre konuşmayı istemezler. Önce sessiz kalıp durumu kendi içlerinde tahlil edip, çözümler bulmaya çalışırlar. O kendi içine çekildiğinde üstüne düşmeyin, neyin var deyip sıkıştırmayın, rahat bırakın.
Biliyorum siz bir kadınsınız ve kedi kadar meraklısınız, bir an önce ne olup bittiğini öğrenmek istiyorsunuz fakat böyle yaparsanız kocanızın siniri sizin üstünüzde patlayabilir. Sabır, sabır, sabır… İmtihan dünyası işte. Güzel bir sabır dileyin Allah’tan. Siz sabreder onu rahat bırakırsanız, derdini size daha çabuk anlatma ihtimali yüksektir. Fakat sıkıştırırsanız anlatacaksa da anlatmaz. Sizin konuşma isteğiniz kadar onun susma isteği olabilir, saygı duyun.

4-Eşinizi soru sorarak konuşmaya zorlamayın. Kadınlar için sorular muhabbete kapı açan anahtarlardır. Fakat erkekler soruları pek sevmezler; kendilerini sorguya çekiliyormuş gibi hissederler.

5-Eşiniz televizyon izlerken ya da bilgisayar başında iken daha doğrusu her hangi bir iş yaparken onunla konuşmaya çalışmayın, sizi dinlemesini de beklemeyin. Erkek beyni bölümlere ayrılmıştır. Erkek beyninin iki yarı küre arası bağlantısı kadınlardan daha ince olduğu için, erkekler bir anda bir kaç işi yapmakta zorlanırlar. O bir şeyle meşgulken soru sorarsanız, size cevap vermeyecektir. Bu özelliğini bilin ki boş yere “kocam bana değer vermiyor, beni dinlemiyor” diye üzülmeyin. Hele tıraş olmak gibi dikkat isteyen bir iş yapıyorsa hiç konuşmayın.

6- Bir de sesli ortamlarda konuşmaya çalışmayın. Mesela; televizyon açıkken ya da ortada çocuklarınız koştururken… Çünkü erkeklerin konuşurken dikkatleri çabuk dağılır. Eşinizle sohbet etmek istiyorsanız çocuklarınızı odasına gönderin, sessiz bir ortam sağlayın.

7- Kocanızla bir konu hakkında konuşurken konu bitmeden başka bir konuya atlamayın. Kadınlar bir şey anlatırken ya da dinlerken bambaşka bir konuya rahatlıkla giriş yapıp, az sonra da tekrar başladığı konuya dönebilir. Erkekler ise konuştukları konuyu bitirmeden başka bir konuya geçmek istemezler. Mesela eşiniz gün içinde yaşadığı bir olayı anlatırken siz patta da çocuğun okulda yaşadığı bir olayı anlatmaya başlarsanız eşiniz beni dinlemiyorsun diye kızabilir. Aynı konuda bile konuşurken sözünü kesmeyin yoksa erkek söyleyeceği sözü unutabilir.

8-Konuşurken çok detay anlatmayın. Erkek beyni sonuç odaklıdır, sonuca giderken geçirilen süreç onları pek ilgilendirmez. Bu yüzden anlattığınız konuyu çok uzatır, ayrıntılara dalarsanız kafası karışır ve sabırsızca sonuca gelmenizi bekler. Mesela bir etek mi aldınız. Söylemeniz geren bir cümle. “Hayatım bir etek aldım, nasıl beğendin mi?” Evden çıktığınız andan eteği alma sürecinde başınızdan geçenleri, eteğin diğer renklerini, gördüğünüz indirimleri bir kız arkadaşınızla konuşun.

9-Eşinizle konuşurken ses tonunuza dikkat edin. Ses tonunuz ona olumsuz mesajlar ulaştırmasın. Anne edasıyla konuşmayın. Otoriteye sahip olmak isteyen kadınlar erkeğe karşı sesini yükseltme hatası yapar. Bu da aranızda gerginliğe sebep olur.

10-Eşinizi asla azarlar gibi konuşmayın. Konuşma tarzınız kötüyse, dünya güzeli de olsanız artık onun gözüne sizin güzelliğiniz görünmez. Sizi bir cadı gibi görür. Erkeği azarlar gibi konuşursanız sizi ve ihtiyaçlarınızı bir kenara itmesini kolaylaştırmış olursunuz. Bağırıp çağırıp kavga etmeyi kestiğinizde; tatlı, normal sevimli bir kadın olduğunuzda problemleri çözmeniz kolay olur.

11- Erkeğe sürekli sorumluluklarını hatırlatmayın. Çünkü erkek tarafından bunun adı “dırdır” oluyor.Bir çak kadın dırdır ettiğini kabul etmez. Erkeğe sorumluluğunu hatırlattığı söyler. “Dırdır” kapı gıcırtısı gibi rahatsızlık verir.
Sürekli söylenerek, eşinize kendini suçlu hissettirerek, olumlu yönde harekete geçmesini teşvik ettiğinizi zannetmeyin. Dırdırın böyle bir faydası yoktur tam aksi erkeği ya öfkelendirir ya da duyarsızlaştırır. Erkek dırdır ateşinden korunmak için kendine siperler bulur. Gazete, televizyon, bilgisayar, boş yüz ifadesi…gibi.Ayrıca dırdır size de iyi gelmez; bir zaman sonra tekrardan bıkarsınız ve kendinizi tükenmiş, çaresiz hissedersiniz. Sorumluluklarını hatırlatmanız gerekiyorsa uygun zamanda hoş bir ses tonuyla hatırlatabilirsiniz.

12- Duygularınızı abartmayın. “Her zaman beni üzüyorsun.” gibi. Erkek beyni gerçekler ve veriler üzerine çalıştığı için sözcükleri de ona göre anlar. Siz her zamanı kastetmiyorsanız da o öyle anlayacağı için sizin nankör, kıymet bilmeyen bir kadın olduğunuzu düşünebilir.

13- İstediğiniz şeyi elde etmenin yolu kavga etmek değildir. Hoş bir şekilde dile getirmek ve nazikçe sormaktır. İğnelemek, laf çakmak, canını yakmak iyi bir yol değildir. Erkekten bir şey isteyeceğiniz zaman dikkat etmeniz gerekenler şunlardır:
Konuşmak için uygun zamanı bekleyin: Eşiniz yorgunken, sinirliyken, dikkatini bir işe vermiş meşgulken, ondan bir şey istemeyin. Biraz sabırlı olun bekleyin.Doğru kelimeler kullanın: Emir cümleleri kullanmayın. Mecbur yapacaksın tarzında bir konuşmayı tercih etmeyin. Nazikçe isteyin.Sözü uzatmayın: Kısa ve öz konuşun. Söz uzadıkça etkisi kaybolur. Neden o ayakkabıyı almak istediğiniz anlatmak için koca bir hikaye anlatmanıza gerek yok. Söz uzarsa itiraz etmek daha kolay olur.Dolaysız konuşun: Bir şeyler ima etmeye çalışmayın, net olun. Ne istiyorsanız onu kibarca söyleyin.

14- Kadınlar erkeklerin dolaylı konuşmalarını anlayacağını, çözebileceğini ve takip edebileceğini zannederler. Oysa erkekler bunu yapamazlar. Kocanızla konuşurken dolaylı cümlelerden ve ima dilinden mümkün olduğu kadar uzak durun. Sonra anlamadı diye boş yere üzülürsünüz. Kıyas yapmayın, hele hiç laf çakmayın. Mesela dışarıda bir yemeğe gitmeyi canınız istiyor. Bunu söylemenin yolu “Ne zamandan beri de bir dışarıda yemek yemedik.” demek; “Düşüncesiz adamın tekisin, iyi bir koca değilsin, beni düşünüp bir yemeğe götürmüyorsun” anlamına gelir. Böyle imalı ve can acıtan bir dil yerine “Kocacığım bu akşam canım dışarıda bir şeyler yemek istedi. Müsait olur musun, gidebilir miyiz?” demeniz daha iyi bir netice almanızı sağlar. O gün müsait değilse hayır derse surat asmayın, ” hayır” demesini güzellikle karşılarsanız kısa zamanda isteğinizi hatırlayıp size yemeğe götürecektir.

15-Erkekler netçe konuşur, ima dili ile pek işleri yoktur. Cümleleri kadınlara göre daha kısadır, amacını ifade eder. Sonuca varır. Erkeğin ne söylediğini ya da ne istediğini anlamak kolaydır. Siz de konuşurken çok uzun cümleler kurmayın.

16- Arabada birlikte bir yerlere giderken onu adres sormak için zorlamayın. Kadınlar için çok kolay, sıradan olan bu davranış erkeklere çok ağır gelir. Belki biraz dolanacaktır fakat merak etmeyin kaybolmazsınız. Azıcık sabredin, sakin sakin oturun, sizi gideceğiniz yere ulaştıracaktır. Aksi halde yolculuğunuza kavga ederek devam edersiniz.

17-Eşinizle alay etmeyin, dalga geçmeyin, aşağılamayın, konuşurken yüzüne bakın. Ona konuşmanızla tavrınızla değerli olduğunu hissettirin. Onu incitecek sözlerden uzak durun. Hata yaptığınızda özür dilemeyi ihmal etmeyin.
 
Üst