Sema Maraşlı / Feminist kadın kaybedilmiş kadındır

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Beklentile​r Evliliğe Zarar Verir

Ben “Romantizm hiç olmasın.” demiyorum. Sadece medyanın bize pompaladığı “Zoraki romantik olma ya da eşimizi zoraki romantik yapma çabaları” içinde olmayalım, diyorum.
http://www.haber7.com/uye-islem.php?cmd=addNews&nID=765934


Geçen hafta “Muhabbet Olsun” kitabımdan “Romantizmi Unut” adımını yanlış anlayan hanımlar olmuş.
Ben “Romantizm hiç olmasın.” demiyorum. Sadece medyanın bize pompaladığı “Zoraki romantik olma ya da eşimizi zoraki romantik yapma çabaları” içinde olmayalım, diyorum.
Eşimizi olduğu gibi sevelim. İncelikler içinden gelip yapıyorsa ne âlâ. Fakat beklenti içinde olmamak lâzım. Çünkü beklentilerimiz arttıkça mutsuzluklarımız artıyor.
Konuyu daha iyi açıklaması için bu hafta da ‘Muhabbet Olsun’ kitabımdan Şirin’in atması gereken adımlardan beklentilerle ilgili olan bölümü alıyorum.
UMMA Kİ KÜSMEYESİN
-“Umma ki küsmeyesin” Şirinciğim.
-Güzel sözmüş. Bu hafta beklentilerden konuşacağız anladığım kadarıyla.
-Evet. Evlilerin pek çoğunda beklentilerinin yerine gelmemesinden dolayı, birbirlerine karşı kırgınlık var. Beklentiler insanı yorar ve yıpratır. “Umma ki küsmeyesin.” demiş atalarımız. Kadınlar erkeklerden çok şey umuyorlar ve çokça da küsüyorlar, küsmeseler bile kırılıyorlar.
-Evlilikle ilgili hayaller, hep hayal olarak kalır, diyorsunuz yani.
-Şirinciğim, senin hayal dediğin aslında hayal falan değil. Tek adı var: “Beklenti” Evlilikle ilgili beklentiler daha bekarken başlar. Ama insan umduğunun tam aksi ile karşılaşabilir. Mesela et seven genç bir kız kasapla evlenir, adam vejetaryen çıkabilir, evine et getirmeyebilir ya da doktorla evlenir, kocası karısına ‘Derdin nedir?” diye sormayabilir ya da “görgülü, kibar adam” diye evlenir de zır cahilin yapmayacağı hareketlerle karşılaşabilir. Beklenti ile evlenen kişinin beklentilerinin karşılanmaması, onu çok fazla üzebilir. Kısaca umma ki küsmeyesin.
-Ama olmayacak büyük şeyler ummuyorum ki. Boğazda köşk, hizmetçiler, yat, kat istemiyorum. Küçük şeyler bekliyorum ondan. Biraz düşünceli olsun, tatlı dilli olsun, sürprizler yapsın, özel günlerimizi unutmasın, beni düşündüğünü ifade edecek küçük hediyeler alsın. Ne olur eşim bunları yapmak için biraz gayret saf etse? Hayatımıza renk gelse.
-Evet haklısın bu saydığın şeyler, hayatın içinde hoş güzel detaylar. Doğru küçük şeyler; ama sorun da zaten küçük şeyler olmasında. Erkekler bütüne odaklı yaratıldıkları için, küçük şeyler genellikle gözlerinden kaçar. Kadınlar ise ayrıntıları, incelikleri yani küçük şeyleri yaratılışları itibari ile kafalarını yormadan, doğal bir şekilde düşünüp fark ederler.
-Erkeğin yaratılışında küçük şeylere dikkat yok, diyorsunuz; ama evlenmeden önce bunların hepsini düşünebiliyordu.
-Doğal olarak yok; fakat dikkat eder ve özel gayret gösterirse olur. Nişanlıyken işinden çok sana odaklandığı için dikkat edebiliyordu. Evlilik içinde hayatın telaşı, iş yorgunluğu ya da evde yaşadığınız sorunlar, erkeğin bu konuda gayret etmesine engel oluyor. Doğal bir süreç olmadığı için de kadınların beklentileri hep havada kalıyor. Daha önce konuşmuştuk, diziler, filmler, reklamlar bu işten rant sağladıkları için kadınların beklentilerini körüklüyor.
-Hasta olduğum bir gün yemek yemeden erkenden yattım. Aç yattığım için Ferhat’ın gece içi rahat etmemiş, bir elma dilimleyip yatağa getirmiş; ama soymadan dilimlemiş. Ben elmayı asla kabuklu yemem. İnsan karısının elmayı nasıl yediğini bilmez mi? Beni sevseydi bana değer verseydi bilirdi. Yemedim ben de elmayı. Tartıştık ben de küstüm.
-Kadınlar, kocalarının elmayı nasıl yediğini, çayının, kahvesinin şekerinin ayarının nasıl olduğunu bilirler, bunun içinde gayret göstermeleri gerekmez. Fakat erkekler için böyle bir konu basit, dikkatini çekmeyecek bir ayrıntıdır. Karısını sevip sevmemesi ile bir alakası yoktur. Fakat pek çok kadın, erkeği kendi gibi zannettiği için böyle durumları senin gibi yorumluyor: “Beni sevseydi, bana değer verseydi, elmayı nasıl yediğimi bilirdi.” Oysa erkeğin gözünde bu konunun değer vermekle hiç alakası yoktur. Fıtratını zorlamamıştır, sadece. Doğal davranmış.
-Sadece bu değil ki. Mesela saçımı boyatıyorum fark etmiyor, kestiriyorum fark etmiyor. Bazen yeni aldığım giysinin yeni olduğunu fark etmiyor. Fark etmesini bekliyorum, fark etmeyince de surat asıyorum.
-Fark etmesini mi bekliyorsun yoksa çok yakışmış, güzel olmuş demesini mi?
-Tabi ki yakıştığını söylemesini de bekliyorum; ama fark etmeyince onu da söylemiyor. Bir demet papatya ya da bir dal olsun önemli değil, gül alıp getirmiyor. Ancak iş yerine hediye çiçek gelirse o zaman getiriyor.
-Çiçeği satın aldığını ya da iş yerine hediye geldiğini sen nereden biliyorsun?
-Gülü kim getirdi, iş yerine mi geldi, bedava mı, para verip mi aldın? diye soruyorum.
-Ferhat ne diyor?
-“Sana ne” diyor. “Nerden aldığım neden önemli? Seni düşünüp getirmişim.” Ama ben biliyorum ki bedava. Para verse söyler. Beni düşünse para verip alır.
-Kadınlar detayın ölçüsünü kaçırıyorlar. Para verip alsa neden mutlu olacaksın ki?
-Çünkü beni düşünüp çiçek almamış, çiçeği iş yerinde solmasın diye mecburen alıp bana getirmemiş.
-Bu çok doğru bir ölçü değil; çünkü iş yerine gelmiş çiçeği “Karıma götüreyim mutlu olsun.” diye seni düşünüp getirmiş olabilir ya da çiçekçinin önünden geçerken durup “Şu başımın belası kadına bir çiçek alayım, belki yüzü güler.” diye almış olabilir. Kimse kimsenin niyetini bilemeyeceği için gelen çiçeğe, gönülden teşekkür edip, kabul etmen, en mantıklısı olur. Eşin, senin çiçek gelince mutlu olduğunu görürse, başka bir zamanda satın alır getirir. Yeter ki eli çiçek getirmeye alışsın.
-Sorun sadece çiçek meselesi değil ki. Bazen özel günlerimizde hediye alıyor; ama aldıkları hiç benim zevkime hitap etmiyor. Beğenmeyip kullanmazsam da canı sıkılıyor. Benim zevkimi bilmiyorsa, beni götürsün birlikte alalım.
-Peki hiç düşündün mü erkek senin zevkine göre almıyorsa, kimin zevkine göre alıyor.
-Beğenerek aldığına göre, kendi zevkine göre alıyor olmalı.
-Aynen öyle. Erkekler bir kadının üzerinde görmeyi hayal ettiği şeyi, eşlerine alırlar. Bu bir kadının parmağına yakışacağını düşündüğü yüzük de olabilir, bir giysi de, bir çanta da. Senin zevkine uymasa da onun için, onun gördüğü zamanlarda kullanabilirsin.
-Hiç böyle düşünmemiştim.
- Belki senin zevkin giyim tarzın, eşine hitap etmiyordur. O zaman kocanın aldığı hediye çingene pembesi bir buluz, ponponlu bir terlek, fıstık yeşili bir etek de olsa eşinin yanında giy. Kocanın yanında onun zevkine göre giyinmek, seni bozmaz merak etme. Belki yavaş yavaş hoşuna gitmeye bile başlayabilir.
-Ama insan istiyor ki para verilip alınmış, her zaman kullanacağım bir şey olsun.
-Kadınların derdi bu zaten. Madem para verildi, çok işime yarasın. Arada bir tutumlulukları tutar. Yalnız bu konuda tutumluluk gerçekten gereksiz. Hediyeyi beğenmemek eşinin hediye alma isteğini kırar, ayrıca “zevkimi beğenmiyor” diye kalbini de kırar.
-Bu konuda daha dikkatli olacağım.
-Kısacası Umma. Umarsan da umduğun dışında bir şey olursa küsme. Kocasını arayıp “eve şu lazım” demeyen kadınlar var. Kocası arayıp “alınacak var mı” diye sormalıymış. Evet erkeğin arayıp bu soruyu sorması hoş olur; ama her erkek bunu düşünmeyebilir. İşi yoğundur, ailesinden öyle görmemiş alışmamıştır falan filan. Böyle şeyleri dert edip sorun etmemek lâzım.
-Yıllardır Ferhat’a “Sabah kapıdan çıkarken akşama bir şey lâzım mı diye sor.” diyorum; ama daha hiç sormadı. Alıştıramadım.
-Bir şey gerek olduğunda eşini telefonla ara. Olumsuz gibi görünen bu durumu, onu arayıp sesini duymak için bir fırsat bil. Bir fıkrayla bu haftaki görüşmemizi bitirelim.
-İyi olur, birkaç haftadır fıkra anlatmadınız.
-Yeni evli bir çift, ilk günlerini geçireceklermiş. Gelin uyanmış bakmış damat yatakta yok. Mutfağa gitmiş ki kocası kahvaltıyı hazırlamış, oturma odasında ütü yapıyor. Gelin çok sevinmiş. Beklediğim gibi iyi bir kocaya düştüm, diye sevinerek kocasına görünmeden yarım kalan uykusunu tamamlamak için yatağına gidip uyumaya devam etmiş. Kocası az sonra gelip onu uyandırmış. Söylediği ilk söz gelinin bütün sevincini alt üst etmiş. "Yaptıklarıma iyi bak, her sabah böyle isterim." demiş.
Sema Maraşlı - Haber 7
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Cennet sevmeyi bilenlerindir...

Dünyada da ahirette de cennet sevmeyi bilenlerindir... Seven çok; ama sevmeyi bilen az. Hele bu devirde sevgi enflasyonu yaşıyoruz. Sevginin adı var, kendi yok...
http://www.haber7.com/uye-islem.php?cmd=addNews&nID=768069


Bostan ve Gülistan” kitabının yazarı Sadi Şirazi’nin "Cennet sevmeyi bilenlerindir." sözünü ilk duyduğumda “ne çok şey anlatıyor” diye düşünmüş ve çok beğenmiştim. "cennet sevenlerindir" demiyor, "sevmeyi bilenlerindir." diyor. Arada çok büyük bir fark var.
"Sevmek" dilimizden düşmeyen; ama bir türlü özüne inemediğimiz kelime: Allah’ı sevmek, peygamberi sevmek, dinini sevmek, anneni sevmek, çocuğunu sevmek, eşini sevmek… Hepsi sevmeyi biliyorsan değerli ve anlamlı. Kuru boş seviyorsan bir anlamı yok. Allah(c.c)ı sevdiğimizi iddia ediyorsak; fakat Yaradan’ımızın sevmediği işleri sürekli yapıyorsak, bu sevgi gerçek olabilir mi? Bir anlamı olabilir mi?
Seven çok; ama sevmeyi bilen az. Hele bu devirde sevgi enflasyonu yaşıyoruz. Sevginin her yerde adı var, kendi yok.
Her şeyin ilmi vardır, sevmenin de. Sevmeyi tamamlayan şey sevmeyi bilmektir. Sevgi ilminin de ilk maddesi, sevgimizden bencilliği çıkarmak olmalı. Sevdiğimizi kendi canımız istediği gibi değil, sevdiğimizin hoşuna gittiği gibi sevmek. Onu hoşuna gideceği şekilde sevmek için de tanımak gerekir. Nelerden hoşlanıp nelerden hoşlanmadığını bilmek gerekir.
Sevdiğini önemsemek gerekir. Eşimizi çok seviyorsak; fakat onu düşünerek hareket etmiyorsak, bu sevginin ne kadar anlamı olabilir? Sevgi sevinç vermeli. Sevdiğimizin mutluluğu, sevinci, bizim için önemli değilse sevgiden söz edebilir miyiz? "Ben onu çok seviyorum, o ister mutlu olsun ister olmasın, önemli olan benim mutluluğum." diyen birinin sevgisine kim inanır?
"Çocuğumu çok seviyorum." deyip onunla ilgilenmiyorsak, birlikte zaman geçirmiyorsak, çocuğumuz sevgimize inanır mı?
Kadınlar ve erkekler sevgiyi farklı algılıyorlar:
Kadınlar ilgi gördüklerinde, sevildiklerine inanıyorlar: "Ne kadar ilgi, o kadar sevgi." Kocası onu gün içinde arasın, mesaj göndersin, hasta olduğunda bir bardak çay versin, keyifsizse derdini sorsun, onun anlattıklarını ilgiyle dinlesin. Bunlar hemen her kadının hoşuna gidecek genel şeyler.
Reklamlarda ve filmlerde çok kullanılan bir sahne vardır: Kadın ve erkek açık havada balkonda ya da deniz kenarındadırlar. Kadın üşür. Erkek kendi de üşüdüğü halde ceketini çıkarır ve kadına verir. O zaman anlarız ki adam kadını seviyor.
Sevmek yeri geldiğinde kendinden vazgeçmek değil midir? "Önce ben, sonra sen" diye seviyorsak; eşimiz sevildiğine ne kadar inanabilir? Bireysel hoşa gitmeyen şeyler de vardır.
Mesela bir hanım “Eşim benden bir şey isteyeceği zaman parmağıyla omzuma vurur. Ben bundan nefret ediyorum ve yıllarca ona bunu yapmamasını söyledim; ama hiç aldırış etmiyor, hâlâ yapıyor.” demişti. İşte sevmeyi bilmeyen bir koca.
Erkekler için "sevgi" fazla ilgi değildir. Hatta erkekler ilgi artınca bunalabilirler. Kadın da kocasına sevgisini, kendi hoşlandığı gibi, ilgiyle göstermeye çalışırsa; yanlış bir yöntem takip etmiş olur.
Erkekler için sevgi "kabul görmektir" genellikle. Olduğu gibi sevilmek ister erkekler. Eşlerinin onları eleştirmesine pek tahammülleri yoktur; çünkü sevilmediklerini düşünürler ve ayrıca kendilerinin değiştirilmeye uğraşılmasından hiç hoşlanmazlar. Kadınların da en büyük isteği kocasını değiştirmektir.
Erkek çok önemsediği konunun, karısı tarafından da önemsenmesini ister. Kimi kapıda karşılanıp uğurlanmayı, kimi vaktinde yemeğin hazır olmasını, kimi ailesine çok değer verilmesini ister ve bu davranışları sevgi ifadesi olarak görür. Karısı onun en çok önemsediği konuyu önemsemiyorsa, onun sevgisine inanmaz.
Bir tanıdığım karı koca, evde kavgalar artınca yazılı bir anlaşma yapmışlardı. İkisi de hoşlanıp hoşlanmadıkları şeyleri ve nasıl davranılmasını beklediklerini yazmışlar.
Kadının ilk maddesi “Benimle konuşurken bağırma.” olmuş.
Erkeğin ilk maddesi “Köyümüze asla kötü deme." (Ailesinin yaşadığı ve arada bir gittikleri köyleri için.)
Yazmak pek çok gözden kaçan şeyi hatırlamak açısından çok faydalıdır. Eşiniz ona hoşlanmadığınız bir şey söylediğinizde, sizin için ne kadar önemli olduğunu anlamayabilir; ama yazılı olduğunda ciddiyeti daha iyi kavrar. Eşiniz bazı şeyleri düşünemiyor olabilir; sevmeyi öğrenmesi için yardımcı olmanız gerekebilir.
Fakat ondan önce "sevgiyi" karşılık beklemeden vermek gerekir. Eşinin hoşuna gittiği gibi davranan kişinin sevgisi inandırıcı olur, ancak. "Ben sevdiğimi keyfime göre severim." havalarından çıkmak gerekiyor; muhabbetli bir ömür yaşamayı önemsiyorsak.
Nasıl ki yiyecek resmine bakmak, kimsenin karnını doyurmazsa, sadece "seviyorum" demek de kimsenin gönlünü doyurmaz.
"Dünyada da ahirette de cennet sevmeyi bilenlerindir.”
(Kulak Aşık Olurmuş Gözden Evvel" Kitabımdan bir bölümdür... )
Sema Maraşlı - Haber 7
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Bir fincan kahveden çok şey olur!

Eskiden evin dışı kadınlar için tehlikeliymiş; ama günümüzde erkekler için daha da tehlikeli. "Bir fincan kahveden ne çıkar?" dememek gerek çünkü 40 ton dert çıkabilir
http://www.haber7.com/uye-islem.php?cmd=addNews&nID=770635


Bir Fincan Kahvenin Kırk Ton Derdi Çıkabilir
Bu hafta "Muhabbet Olsun" kitabımdan "Ailede muhabbet için atılması gereken adımlar"da erkeklerin dikkat etmesi gereken önemli bir konuda Ferhat' la konuşuyoruz.
Mutluluğu eşinde ara.
-"Gözün karından başkasını görmesin." diyorsunuz yani.
- Konuya bir Nasreddin Hoca fıkrası ile başlamak istiyorum.
"Nasreddin Hocanın, büyük boynuzlu, koca bir öküzü varmış. Karısına dermiş ki:
'Ah hatun, şu öküzün iki boynuzunun arasına otursam da dolansam ne kadar keyifli olurdu.'
Bir gün öküzün yere eğilmesini fırsat bilen hoca, öküzün iki boynuzunun arasına oturuvermiş. Ama öküz hemen kalkıp hocayı yere vurmuş. Hocanın aklı başından gitmiş. Bir süre sonra kendine gelip, gözünü açıp bakmış ki karısı başında oturmuş ağlıyor.
-Ağlama hatun, çok zahmet çektim; ama hevesimi aldım, demiş."
-Kıssadan hisseyi anladım.
- Bazı heveslerin sonu felaketle de sonuçlanabilir. Herkes her şeyden hevesini almaya kalkarsa dünya yaşanmaz olur. Hoca yine ucuz kurtulmuş. Bu bir öküz değil de kadın meselesi olsaydı bu kadar ucuz kurtulamazdı.
-Bu konuya bir heves olarak mı bakıyorsunuz?
-Çoğu zaman öyle değil mi? Herkes yapıyor, ben niye geri kalayım, arkadaşlara anlatacak hikayem olsun gibi bir hevesle eşini aldatan erkekler olduğunu duyuyoruz. Bunlar erkeklerin itirafı.
-Aşk olamaz mı?
-Aşk olabilir tabi. Ama aşktan çok, tuzaklar var. Eskiden evin dışı kadınlar için tehlikeliymiş; ama günümüzde erkekler için daha da tehlikeli. Erkeklerin dikkatli olması lazım. Hani çocuklar evden yalnız başlarına bir yere gidecekleri zaman tembih edilir ya “Şeker veren olursa, seni annen bir yerde bekliyor, diye söyleyen olursa sakın kanma” denir ya artık erkekleri de “Her gülüşe, her bakışa aldanma, sahtesi çok, evin dışında başka yerlerde kimseyle bir şey yeme zehirlenirsin, güzele bakıp kanma, kimsenin verdiği gazozu içme” gibi sabah tembihle göndermek gerekiyor sanki.
Ferhat epeyce güldü bu esprime.
-Bence ciddiye al. Erkekler için tehlike her tarafta kol geziyor. Arkadaşım anlattı. Minibüste on yedi, on sekiz yaşlarında iki genç kız oturmuşlar konuşuyorlarmış. Kızlardan biri şöyle diyormuş: “Ay ne uğraşacağım bekar erkekle, her şeyi sorun. Bulacaksın parası çok, evli bir adam, üç gün sonra attıracaksın karısını, konacaksın hazıra. Ev hazır, iş var, para var. Atarsın önceki eşyaları, dayar döşersin evin içini keyfine bakarsın. Ayrıca adamla yaş farkın olursa daha iyi olur, karşında mum olur. Çekilmez bekar erkeğin nazı bu devirde.”
-Korkunç bir şey bu. Gencecik kızların hayallerine bakın.
-Kim bilir, kaç erkek bu tuzaklara düşüyor. Bir genç kız kendine ilgi gösterince, aklı başından gidiyor, sevindirik oluyor fakat aklı başına geldiğinde artık çok geç oluyor. Ailesi dağılmış oluyor, yeni eşi ile de mutlu olamıyor, eski eşine dönemiyor.
-Ailesi dağılmasa bile karısı ile arası bozuluyor.
-Kadınların en affedemedikleri konudur aldatılmak. Kadın ya ayrılır ya da evliliğine devam eder ama eşini affetmez. Eş ve çocuklar hevesler için risk edilmeyecek kadar değerlidir. Erkek öncelikle eşiyle mutlu olmak için uğraşmalı. Başka kadına göstereceği ilgiyi özeni, kendi karısına gösterse, büyük ihtimalle onunla da mutlu olacaktır. Erkek başka bir kadına dökeceği dili, alacağı hediyeleri, çekeceği mesajları kendi karısına yapsa, karısı etrafında pervane olur.
-İşin kötüsü söylediğim gibi dışarısı çok cazip. Kadın konusu biz erkeklerin en zayıf olduğu konu. Evin dışında, sokakta, iş yerlerinde, bakımlı ve çekici kadınlar aklımızı karıştırıyor. Açıkçası ben karımdan görmediğim ilgi ve alakayı dışarıda çok rahat görüyorum. Kadınların da evde eşlerine cazip görünmek için gayret etmeleri gerekmiyor mu?
-Haklısın ama o kadının atacağı adım. Bunları Şirin’le konuştuk. Onun bütün adımları birden atmasını beklememek lazım; ama ben onun zamanla öğrendiklerinin hepsini yapacağına, adımları tamamlayacağına inanıyorum. Şimdi biz senin adımlarını konuşuyoruz. Sen kendini tehlikeden nasıl koruyorsun, onu konuşalım.
-Ben kendime bir formül buldum. Arkadaşlarımın başına gelenlerden ders aldım. Hiç yaklaşmıyorum. Arkadaşlarımın ilişkileri “Bir kahve içmekle ne olacak, sadece bir yemek yiyeceğiz, devamını düşünmüyorum” gibi küçük adımlarla başladı. Eskiden bir kahve içmenin kırk yıl hatır olurmuş, şimdi bir kahvenin, kırk ton, derdi oluyor.
-Kendilerini kaptırıp gidiyorlar değil mi? Kadın ve erkek ateşle barut gibidir, her an alev alabilir. Tehlikeli durumları aslında iki tarafta başlangıçta hissederler; ama ya kendilerini kontrol edebileceklerini düşünürler ya da kendilerini kandırırlar. En iyisi hiç yaklaşmamak. Duyguları zapt etmek çok zor çünkü. Bir süre sonra durum kontrolden çıkar.
-Çok haklısınız. Size yüzde yüz katılıyorum.
-Bu haftalık da bu kadar.
Sema Maraşlı - Haber 7
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Ah bu kayınvalidelerin gelinlerden çektiği

Kadınlar, evlilik cüzdanını, tarla tapusu gibi bir şey zannediyorlar galiba. O artık benim. Yok öyle şey. Türk kadınları kocayı ve çocukları fazlası ile sahipleniyorlar.
http://www.haber7.com/uye-islem.php?cmd=addNews&nID=773408


Kayınvalide mümin kardeşimizdir
Ramazan ayı ve yaz tatili bir arada olması sebebi ile pek çok aile köyünde, memleketinde aile büyüklerinin yanında. Bu ne demek? Gelin kayınvalide sorunlarının had safhaya ulaşmış olması demek. Erkeklerin anneleri ve eşleri arasında kalması demek. Kadınların kayınvalide evinde iğne üstünde oturması demek. Çocukların doyasıya aile büyüklerini sevememesi demek.
Gelin- kayınvalide sorunları üzerine bir kitap başladım. Bu konuda çok ciddi sorunlar yaşanıyor. Sizler de bu konuda yaşadıklarınızı mail adresime göndererek kitaba katkıda bulunabilirsiniz.
Türk kadınlarının çoğunda kayınvalideye karşı ön yargı var. Kayınvalidesi ile iyi anlaşan hanımlar konuyu üzerlerine almasınlar. Fakat gelin- kayınvalide sorunlarının yaşandığını aileler çok fazla. Kayınvalidenin her sözü geline batıyor, hiç bir hatası unutulmuyor, özenle kaydediliyor. Kayınpederlerle pek sorun yaşanmıyor. Sorunlar daha çok kadınlar arasında. Kayınvalide, görümce ve elti üçgeninde kaynıyor.
Bu sorunlar ailelerde büyük huzursuzluk kaynağı. Hele yakın oturuluyorsa dedikodu kazanı hiç boş kalmıyor. Bence sorunun temel kaynağı kadın kıskançlığından başka bir şey değil. Gelin kocasının ailesi ile muhabbetini kıskanıyor, kayınvalide gelinin oğlu ile muhabbet etmesini ya da muhabbet etme ihtimalini kıskanıyor. "Ya oğlum karısını benden çok sever de bizi unutursa kaygısı." ile "Kocam beni annesinden kardeşinden daha çok sevmeli ve daha çok önem vermeli." telaşı arasında erkekler arada kalıyorlar.
"Kayınvalidem ve görümcem geldikleri zaman kocama sarılıp öpüyorlar, çok rahatsız oluyorum odadan hemen dışarı çıkıyorum." diyen gelinler var. Anne evladını, kardeş kardeşi öpemeyecek mi? Tapusunu sana mı verdiler?
Kadınlar, evlilik cüzdanını, tarla tapusu gibi bir şey zannediyorlar galiba. O artık benim. Yok öyle şey. Türk kadınları kocayı ve çocukları fazlası ile sahipleniyorlar.
"Beni annelerle aynı binada oturmak zorunda bıraktığın için sana hakkımı helal etmeyeceğim." demiş hanımın biri kocasına. Kayınvalidenin en büyük suçu da onlar karı koca bir yere giderken "nereye gidiyorsunuz?" diye sormalarıymış. Ne büyük suç! Özgürlüğümüze kimse karışamaz havaları. Sanki kendiler kayınvalide olduklarında evlatları bir yere giderken mel mel bakıp yutkunacak "nereye gidiyorsunuz" demeyecekler.
Kayınvalide büyük bir sıkıntı olarak görülüyor. Mümkün olduğu kadar benden uzak olsun hatta mümkünse aynı gezegende olmayalım. Artık çocuklarının mürüvvetini de görmüşler yavaştan yavaştan dünyadan gitseler, diye bakılıyor.
Öncelikle dünyaya imtihan için geldik. Sıkıntıdan kaçış diye bir şey yok. Sen kayınvalideyi sıkıntı diye görüp ondan kurtulmaya bakarken Allah sana öyle sıkıntılar verir ki kayınvalide en hafifi kalır.
Her şeyden önce kayınvalide mümin kardeşimizdir, düşmanımız değil. Hataları olabilir, kusurları olabilir. Bize düşen affetmek ve iyi muamelede bulunmak olmalı.
KALBİ KİN DOLU MÜCAHİDELER VAR
Bir bardak su veriyorsak, yaptığımız yemeklerden yiyorlarsa ahirete yatırım yapmamıza yardımcı oluyorlar demektir. Sayelerinde sevap hanemiz genişliyor demektir. Hele bir de huysuz ve zor insanlarsa sevabımız kat kat artıyor demektir.
Ramazan ayı nefsi terbiye ayı değil mi? Buyurun daha iyi bir fırsat olabilir mi? Ne ki nefsimize ağır geliyor onda sevap çok demektir.
Dernek, vakıf çalışmalarında koşturan, elinden Kur'an düşmeyen fakat kayınvalidesini görmek istemeyen kalpleri kinle dolu mücahideler (!) var.
Peygamberimiz kendisine dua öğretmesini isteyen Hz Aişe’ye “Kalbimde kin bırakma.” diye dua etmesini tavsiye etmiş. Biz kadınlar kin tutmaya daha meyilliyiz. Geçmişi unutmayız. Küçücük bir olayda nişanlılıktan başlayarak o güne kadar olan ne kadar olumsuz şey varsa ortaya dökeriz. Hem eşin hem ailesinin yaptıkları hiç unutulmaz. Oysa sevgili peygamberimiz “Mümin kin tutmaz.” buyuruyor.
Hz. Ebû Bekir akrabası Mistah ve ailesine yoksul oldukları için devamlı yardım ediyor. Fakat Mistah gerdanlık olayı sebebi ile Hz. Âişe'ye atılan iftiraya katılıp destekliyor. Hz. Âişe'nin masum olduğunu anlatan âyet-i kerîme inince Hz.Ebu Bekir Mistah'a bir daha yardım etmeyeceğine dair yemin ediyor.
Bunun üzerine bağışlamanın önem ve üstünlüğüne dikkat çeken Nur sûresi 22. âyet-i kerîme geliyor. Rabbimiz şöyle buyuruyor: "Sizden fazilet ve servet sahibi olanlar yakınlarına yoksullara yolunda hicret edenlere (mallarından bir şey) vermemeye yemin etmesinler affetsinler vazgeçsinler. Allah 'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah çok bağışlayan çok merhamet edendir."
"Ya Rab tabii ki bizi bağışlamanı severiz."diyen Hz. Ebu Bekir kızına yapılan iftiraya katılan kişiye Allah için yardıma devam eder.
Kayınvalide gerçekten fenalık yapmış olabilir ya da karşılıklı hatalı davranışlar sebebi ile soğukluk olmuş olabilir. Geçmişin tatsızlıkları bizi yorar, yıpratır ve bugünümüzün de tadını kaçırır. Olan olmuş biten bitmiştir.
"Affetmek kişinin kendine yapacağı en büyük iyiliktir." diye bir söz okumuştum. Çünkü affetmek kalbi temizler. Kin tutmanın bir ucu kadere isyana gider. "Ben bunları hak etmedim, yapanı da affetmiyorum."
MÜMİN KİN TUTAR MI?
Eşinizin ya da kayınvalidenizin hatalarını affedemiyorsanız, gözünüzün gördüğü bir yere "Mümin kin tutmaz." hadisi şerifini yazın, gördükçe sürekli sizi uyarsın. Kimin söylediğini bilmiyorum ama "Kini olanın dini yoktur." diye bir söz duymuştum. Bu da hadis-i şerîfe uygun bir söz.
Hz. Ali "Kin mal gibi miras kalır." buyuruyor. Biz kin tutunca çocuklarımız da kin tutmayı öğreniyorlar. Çocuklarımıza ev, arsa, para ne bırakacağız geride diye düşünüyoruz da hangi iyi huyları ya da hangi kötü huyları miras bıraktığımızı hiç düşünmüyoruz.
Erkekler kayınvalideleri ile kadınlar kadar sorun yaşamazlar; fakat karısının ailesine soğuk davranan, karısının ailesi ile görüşmesini istemeyen erkekler de var. Bazen iki tarafın aileleri arasında tatsızlık yaşanıyor ve durum üzerine erkek eşinin ailesine tavır alabiliyor. Aileler arasında yaşanan tatsızlıkları uzatmamak gerek. Çocuklarına kin miras bırakmak istemeyen kin tutmamalı, affedici olmalı. Erkek affedici olmalı ki eşine çocuklarına örnek olsun.
Rabbimiz İsrâ sûresi 7. âyet-i kerîme de şöyle buyuruyor:
"İyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz. Şayet kötülük ederseniz o da kendinizedir."
Yaptığımız iyilikler ve kötülükler ancak kendimiz içindir. Karşımızdaki sadece sebeptir. Bu yüzden yaptıklarımızın karşılığını insanlardan değil Rabbimizden beklemeliyiz. Bırakın kayınvalide bilmesin, eşiniz bilmesin. Bilen biliyor önemli olan da o değil mi? Bir iyiliğe binlerce kat fazladan sevap bahşeden yüceler yücesi Rabbimiz bildikten sonra gerisi pek de önemli olmasa gerek.
Kusurlarımıza rağmen birbirimizi sevmeyi öğrenmeliyiz. Bu konuda sorun yaşayanlar işe kayınvalideyi sevmeye çalışarak ve ona Allah rızası için iyi davranarak başlayabilirler. Kayınvalidenin öncelikle mümin kardeşimiz olduğunu unutmayalım. Şu güzel günlerde Rabbimizden af bekliyorsak önce kendimiz affedebilmeliyiz.
Sema Maraşlı - Haber 7
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Kadınların üstünden atması gereken 4 yük

İster ev hanımı olsun, ister iş kadını olsun, günümüzün kadınları genellikle yorgun ve bezgin. Çünkü üstlerinde çok yük var ve o yükü hafifletmeleri gerekiyor...
http://www.haber7.com/uye-islem.php?cmd=addNews&nID=776037


Günümüzde kadınlar genellikle yorgun, bezgin.
Ev hanımları da çalışan hanımlar da bitmeyen işlerden, çocuklardan, yardımcı olmayan kocalardan şikayetçi.
Kadınların üstünde cidden büyük bir yük var, kadınların bu yükün bir kısmını atmaları lâzım.
Birincisi: Bitmeyen ev işlerinden başlamalı. Temizlik gerekli; ama kadınlar fazla önem verip temizlikle kendini bitirmemeli. Temizliğin her kadın için anlamı farklıdır. Kimi içinden geldiği için, kimi zaruretten, kimi de konu komşuya eşe dosta ayıp olmasın, diye yapar.

Evlerin içi genellikle ihtiyaçtan çok fazla, lüzumsuz eşyalarla dolu. Kadınların ömrü bunlara hizmetçilik etmekle geçiyor. Öncelikle fazla eşyaları atmalı.
Ayrıca pek çok evde, içi eşyalarla dolu, kadının sık sık temizlemesi gereken; fakat misafirden misafire nadir kullandığı misafir odaları var. Evin en geniş, manzarası en güzel odası, temizleyip kapatılır, çor çocuk herkes küçücük oturma odasına doluşulur. Akşamları karı kocanın baş başa geçireceği zamanı olmaz. Çocuklar hep anne babanın tepesindedir.

Açın salonların kapısı. "El gün, gelen misafirler ne der" demeden, içinizi açacak canlı renklerle, rahat mobilyalarla döşeyin salonunuzu. Sonra da rahat rahat tepe tepe kullanın. Şu ölümlü dünyada siz mutlu olmadıktan sonra, siz kullanmadıktan sonra eşyanın ne önemi var? Dünyaya eşyaya hizmetçilik etmeye mi geldiniz???

Aniden bir misafiriniz geldi; eviniz dağınık, olsun ne olacak? Sizi kınadı, kınasın ne olacak? Sizi kınayacak zaten dost değildir, sözünün kıymeti yoktur. Hiç aldırış etmeyin. Bütün günü temizlikle geçirip akşam eşinizin karşısına yorgun çıkmayın. Ayrıca sürekli temizlikle uğraşırsanız sürekli kirlenme korkusu yaşarsınız. "Onu oraya atmayın kirlenecek, bunu buraya koymayın dağılacak." diye ev halkını tedirgin etmeye de lüzum yok. Değmez üç günlük dünyada. "Yılın en temiz kadını" diye bir ödül dağıtılmıyor ayrıca.

Şunu unutmayın ki hiçbir kadın temizlik ve düzeninden dolayı kocasının gönlüne giremez. Evet erkekler temizlik ve düzeni severler; ama bu size ekstra bir puan kazandırmaz. Kadın ne kadar ne yaparsa yapsın, görevi gibi algılanır. Erkek için önemli olan karısının kendine karşı davranışı, güler yüzüdür. Hiçbir erkeğin temiz; ama asık yüzlü bir kadın isteyeceğini zannetmiyorum. Belki arada eksik bir şeyler olduğunda eşiniz şikayetçi olabilir. Çok ciddiye almayın, hemen mükemmel ev hanımını oynamaya kalkmayın. Erkekler arada bir söylenmeyi severler.

Yorulmuyorsanız, bünyeniz kaldırıyorsa ikisini bir arada yapın. İkisi bir arada olmuyorsa güler yüzlü olmayı tercih edin. Çok temiz, çok becerikli, çok hamarat bir kadın olunca sürekli takdir beklersiniz. O kadar emek verip, yorulup, umduğunuz kadar takdir görmeyince de sinir olursunuz. Beklentiniz yükseldikçe mutsuzluğunuz artar. Güler yüzlü olmayı her şeye tercih edin. Daha çok takdir göreceksiniz.
İkincisi: Televizyon programlarının yükünü atın üstünüzden. Sabah kalkıp erkenden açıp kim kimi öldürmüş, kim kimi aldatmış, kim kimin katili, kim kimle kırıştırmış, kim kimle ayrılmış tarzındaki televizyon programlarını asla seyretmeyin. Bu programların kimseye faydası yok, sadece zararı var. Bu programlar moralinizi bozar, canınızı sıkar, sizi paranoyak yapar. Bütün günde aklınızdan çıkmaz, boş yere yaşamadığınız derdin sıkıntısını çekersiniz.

Üçüncüsü: Yemek yapma faslı. Çok çeşitli yemekler yapmaya uğraşıp, kendinizi helak etmeye gerek yok. Hastalıkların çoğu çok ve karışık yemekten oluyor. Dünyada bu kadar aç insan varken, bu kadar tıkınmaya gerek yok. Öyle televizyon programlarında her gördüğünüz yemeği denemeye de uğraşmayın. Büyük ihtimal damak zevkinize uymayacak ve eşiniz beğenmeyecektir.

Dördüncüsü: Çocuklar. Çocuklar ve onların işlerine gelince, bu konuda da çocuklarınıza sorumluluk verin. Üzerinizdeki yükün bir kısmını onlara yükleyin. Kendi işiniz yetmiyormuş gibi bir de onların işlerini yüklenmeyin. Anne babaların görevi çocuklarını mutlu etmek değildir.

Anne babaların görevi çocuklarını dünya ve ahiret hayatına hazırlamaktır. Sorumluluk vermezseniz hiçbir zaman sorumluluk sahibi olamazlar. Yapmayın, yıkın işi üstlerine mecbur yapacaklardır. Her şeye yetişmeye çalışıp mükemmel anne, mükemmel aşçı ve mükemmel eş olmaya uğraşmayın. (Eşinize iyi bir sevgili olmaya uğraşın.) Yoksa erken yaşta yaşlanır, mükemmel bir depresyona sahip olursunuz. Benden söylemesi.

"Erkekler çok rahat, hiçbir şeyi takmıyorlar." diye söyleneceğinize örnek alın, siz de biraz rahatlayın. Hayat geçiyor!
("Kulak Âşık Olurmuş Gözden Evvel" kitabımdan bir bölüm.)


Sema Maraşlı - Haber 7
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,115
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Arkadaşlar bu hali taşıdığımız için 'ya ne genişsin' demişlerdi
Biz de dedik ki 'ya hu yeryüzü geniş daralıpta ne yapayım'
Beraber gülüştük!! :)

Deneyin takıntısız hayatı gerçekten dünya telaşelerinden sıyrılınca kalp huzurlu oluyor...

Paylaşım için teşekkürler...
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Kayınvalid​e sorunları hasta ediyor

Depresyona girip psikiyatra giden kadınların çoğu, kayınvalideden dertliymiş. Hasta eden kayınvalidelerle yanlış iletişimden en çok zararı kadın ve eşi görüyor...
http://www.haber7.com/uye-islem.php?cmd=addNews&nID=777315


Ülkemizde depresyon yüzünden psikiyatra giden kadınların çoğu, kayınvalide meselesinden gidiyorlarmış. Bana da bu konuda hanımlardan mailler geliyor. “Çok bunaldık, nasıl davranmalıyız?” diye. Herkese tek tek cevap veremediğim için buradan cevaplamış olayım.
Gelinler genellikle kayınvalide ile ya çatışmaya giriyorlar, düşman oluyorlar ya da kayınvalide ile irtibatı azaltarak, az görüşme yolunu tercih ediyorlar.
İkisi de çözüm değil.
Öncelikle kayınvalidenizin iyi olmasını beklemeyin, siz iyi olun. Bir gelin kayınvalidesinin huyunu değiştiremeyeceğine göre, en akıllıca olanı kayınvalidesini tanıyıp, ona göre doğru adımlar atması olabilir. Çünkü kayınvalide ile sorun olduğunda kayınvalideniz üzülür; fakat sizin evliliğiniz bitme noktasına gelebilir. Eşinizle birbirinizden nefret etmeye başlayabilirsiniz. Sağlığınızdan olabilirsiniz.
Kayınvalidenizin size hiçbir zaman veremeyeceği zararı, yanlış davranarak, sinir olarak kendi kendinize vermeyin.
Bu noktada en çok zararı kadın ve eşi görüyor. O zaman kayınvalide ile çatışmadan değil, çözümden yana olunmalı.
İyi bir iletişimde en önemli şey karşınızdakini tanımaktır. Tanır ve ona göre adım atarsanız, işiniz kolay olur.
Ben en çok görülen kayınvalide tiplerini grupladım. Tabi bu gruplara girmeyen tiplerde vardır; ama ben en çok görülenleri yazdım.
Umarım işinize yarar.
Oğluna düşkün olanlar: İyi niyetlidirler, gelinleri ile oğullarının mutlu olmasını isterler; fakat oğullarından kopmak istemezler. Sık sık yemeğe gelsinler, onlarda yatsınlar, zamanlarının çoğunu onlarda geçirsinler isterler. Yemek yapar çağırırlar, bir sebeple sürekli görüşmek isterler.
Özellikle oğullarının yeni evlendiği dönemde bu düşkünlük had safhadadır; çünkü evlatları yeni evden ayrılmıştır, onu az görmek, kaybetmiş gibi olmak zorlarına gider, yaptıkları yemekler boğazlarından geçmez.
Gelinler oğullarına düşkün kayınvalide modeline gıcık olurlar. Gitme gelme konusunda eşleriyle sürekli inatlaşırlar. Kocalarının ailelerinin yanına tek başına gitmeleri bile sorun olur. Ne kendi gitmek ister ne kocasını gitmesini ister. Oysa yapılacak en akıllıca davranış inatlaşmadan ilişkileri sürdürmektir.
Yeni evliyken biraz daha fazla gitmek, yaptıkları yemeklerini övmek, iyiliklerini takdir etmek onları mutlu eder. Gelinler, yeni evliyken çok gidersek hep öyle alışırlar, öyle isterler diye korkuyorlar. Uzak durmaya az görüşmeye çalışıyorlar. O zamanda aile, oğlumuz elden gidiyor, korkusu ile daha çok üstüne düşebiliyor, bu da işleri iyice çıkmaza götürüyor. Zamanla bu düşkünlük azalır, onlarda oğullarının evden ayrıldığını ayrı bir evi olduğunu kabullenirler, tabi gelin yanlış bir metot izlenmezse.
Tabii bir de birlikte oturanlar var. Böyleleri için oğluna düşkün anneler daha da sorundur. Bu kayınvalidelerin gelinlerin yatak odasına girip oğullarının üstünü örten tipleri bile mevcuttur. Gelinin gece yıkanıp yıkanmadığı takip edenler de mevcut bu arada. Her duruma sinir olup kendine ve eşine zarar vermektense çok ciddiye almamak, gülüp geçmek gerekir, bu tiplere.
Kıskanç olanlar: "Oğlumu kaybediyorum" korkusuna düşerler. Oğullarının kendinden başka bir kadını çok sevmesine tahammül edemezler. Korkarlar ki oğulları karısının sözüne bakıp annesini sevmekten vazgeçebilir. Bu yüzden oğlu ve gelininin çok iyi anlaşmalarından, muhabbet etmelerinden rahatsız olurlar. Fakat gelinlerin zannettiği gibi ayrılsınlar da istemezler.
Böyle bir kayınvalideniz varsa onun yanında çok mutlu pozlara girmeyin, eşinizle birbirinize “aşkım, canım” gibi muhabbet hitaplarında bulunmayın, onun kıskançlık damarlarını zorlamayın.Kayınvalidelerinin kıskandığını anlayan gelinlerin çoğu, inadına, kayınvalidesini sinir etmek için çok mutluymuş havalarına girerler. Kocalarının aldığı her yeni şeyi, kayınvalideyi çatlatmak istermiş gibi gözlerinin içine sokarlar. Bu davranış zarardan başka bir şey getirmez. İnsanların hasetlik ve kıskançlık duygularını körüklememek lâzım, zararlarından korunmak için.
Geçenlerde bir hanım anlattı: “Kocam bana yıllarca yalvardı ‘Annemlere gidince arada ufak ufak kavga edelim, annem sevinir.’ dedi ama kesinlikle kabul etmedim onların yanında hep çok iyiymişiz gibi davrandım; ama şimdi anlıyorum ki bu davranışımın bana çok zararı olmuş.”
Kıskanç kayınvalidenin yanında eşinizle muhabbet etmeniz en büyük hata. Kıskanan kayınvalideler tehlikelidir, oğlunun size olan ilgisini azaltmak için arkanızdan konuşabilir bu da zamanla eşinizi etkileyebilir. Bu yüzden en iyisi akıllıca davranmak, onun kıskançlık duygularını kabartmamak gerekir.
Gelini kabullenmeyenler: Oğlu onun seçtiği kızla evlenmeyen kayınvalidelerdir onlar. Çoğu zaman akrabadan ya da komşudan bir kız, gelin adayı olarak beğenilir; fakat oğlu onu dinlemez, gidip başka bir kızla evlenmek ister. Yeni gelin adayı bir türlü beğenilmez, kızın ailesine, boyuna posuna türlü kusurlar bulunur. Nişan düğün aşamalarında türlü sorunlar çıkarırlar, sürekli söylenirler, gelinin her yaptığı onlara batar.
Bu kayınvalideler ile zıtlaşmak, inatlaşmak kimseye bir şey kazandırmaz. Tam aksi gelin inatlaştıkça oğluna "Gördün mü benim dediğim kızı almadın, bu gelin bizi beğenmiyor, karın bizi sevmiyor." diye arkanızdan konuşur. Kötülükten kimse hiç bir şey kazanmaz. Allah rızası için iyi davranmak, huysuzluklarını görmezden gelmek lâzım. Her insanın bir zayıf noktası vardır. Kayınvalidenin zayıf noktasını bulup oradan yaklaşmak kazanmaya çalışmak daha akıllıca olur. Kiminin zayıf noktası paradır. Ona hediye almak, altın götürmek gönlünü kazanmanızı sağlayabilir.
Bazıları gelinin iş yapmasından mutlu olur. Misafiri geleceği zaman pasta börek yapmak ya da yemek yapıp götürmek, evini temizlemesine yardım etmek, sizi kabullenmesini kolaylaştıracaktır.
Gelinden ilgi bekleyenler: Onlar kayınvalide olma konusunda ağır takılırlar. Oğullarına gelinlerine hiçbir şekilde müdahale etmezler. Onları evlendirerek bütün görevlerini yapmış gibi dururlar. "Biz geline hiç karışmayız, anlayışlı, akıllı kayınvalideleriz." havasındadırlar. Koca bir yalan. Gelinleri, oğulları, gelip gitsin diye can atarlar; fakat gelmezlerse de "niye gelmiyorsunuz?" demeye de tenezzül etmezler. İyi kayınvalide olacağız diye kendilerini fazlasıyla kasarlar. Bakmayın siz onların "Evladım siz yuvanızda mutlu olun, bu bize yeter" demelerine. Yolunuzu gözlerler; fakat söyleyemezler. Onları kendi hallerine bırakmayın, irtibatınızı kesmeyin.
El gün için yaşayanlar: Bu kayınvalideler için en önemli şey "el ne der" dir. Bütün gayretleri ele güne karşı iyi görünmektir. Genellikle gezmeci tiplerdir. Tabii çok gezdikleri için misafirleri de eksik olmaz. Her yere gelinle gitmek isterler. Misafiri geldiğinde de gelin hizmet etsin, ele güne karşı açık vermeyelim kaygısındadırlar. Gelinler kayınvalide ile bu kadar takılmayı sevmezler. Zaten onlara takılırlarsa kendi ev düzenleri kalmaz. Gönülleri olsun diye fırsat buldukça gezmelerine katılmaya çalışın. Gidemediğiniz zamanda tatlılıkla halletmeye çalışın, mazeretlerinizi söyleyin. Surat asarlarsa aldırış etmeyin, tavır almayın, kızgınlıkları çabuk geçer genellikle.
Kırılgan tipler: Bu tipler alıngandır, her sözden nem kaparlar, küserler. Hep ilgi beklerler. Küçücük hastalıkları abartır, ilgi görmek için yataklara düşerler. Çocuk gibidirler. İlgi gördüklerinde çabuk mutlu olurlar.
Hep takdir bekleyenler: Onların en çok istediği "Ne kadar iyi kayınvalide" olduklarını gelinden duymaktır. Onlar genellikle kendi ailelerinden takdir görmemiş olanlardır. İyidirler; fakat elbette hatasız değillerdir. Eğer küçük hatalarına odaklanmaz, iyiliklerini takdir ederseniz, sizden iyi gelin yoktur.
Feminist kayınvalideler: Onlara göre erkek milletinin hepsi birdir, oğlu da olsa. Bu yüzden hep gelinlerini haklı görürler, oğullarına karşı gelinlerinden taraf olurlar. Onların gazlarına gelip eşinize tavır almayın, "Bak annen bile beni haklı buldu." diye şişinip, hatalarınıza kılıf bulmayın. Eşinizin hatalarına görmek yerine kendi hatalarınızı görmeye çalışın. Kayınvalidenizin sözlerini çok ciddiye almayın, sonra eşinizle aranız bozulur.
Korkak kayınvalideler: Yeni nesil kayınvalideler fena halde gelinlerinden korkuyorlar. "Oğlan zaten bizim oğlan aman gelinle arayı bozmayalım." diye her daim gelinle iyi geçinme çalışmasındadırlar. Gelinlerin her türlü saygısızlığını görmezden gelir, haklı mazeretler bulmaya çalışırlar. Oğlu ve gelini arasındaki tatsızlıklarda da feminist kayınvalideler gibi hep gelinden yana olmaya çalışır, oğullarına kızarlar. Kayınvalideniz hep sizi haklı çıkarmaya çalışıyorsa, bu sizin haklı olduğunuzu göstermez, kadıncağız sizden korkuyordur. Tırnaklarınızı biraz kısaltın.
Ahlakı kötü olanlar: En zor olan onlardır. Kötülükleri sadece gelinlerine değildir. Pek sevilmeyen tiplerdir; huysuz ve geçimsizdirler. Akrabalarına, eşlerine, kendi evlatlarına da kötü davranırlar. Huysuz tiplerdir. Yapılan iyiliklere bile bir kulp takarlar. Arıza çıkaracak şeyleri mutlaka bulurlar. Bu tiplere kızmak ve sinirlenmek, yaptıklarında mantık aramak ruh sağlığınızı bozar. Sadece acımak lâzım. Dünya ve ahiret hayatları zarar içinde olan kadınlardır onlar.
Allah rızası için iyilik yapmayı onlarda tadabilirsiniz. Çünkü hiçbir iyiliğinizin kıymetini bilmeyeceklerdir belki altından kötülük bile arayacaklardır. Zaten yaptığınız her iyiliği yapmaya sizi mecbur görürler. Onların huysuzluklarına takılıp hayatı eşinize de kendinize de zindan etmeyin. Bakalım ne kadar Allah rızası için davranabiliyorsunuz kendinizi test edin.


Not: Kısmetse başka bir yazıda damat-kayınvalide sorunları üzerine yazacağım. Gelin-kayınvalide konusu ile ilgili kitap yazıyorum. Kitaba katkı olmasını isterseniz konu ile ilgili yaşadıklarınızı mail adresime gönderirseniz sevinirim.
Sema Maraşlı - Haber 7
[email protected]
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Günümüz Dertlerine Dualar


Bayram Duası
Mübarek Ramazan ayı bugün bize veda ediyor. Seneye kimler yaşayacak, tekrar bu mübarek aya kavuşacak, meçhul. Bu akşam bayram gecesi. Allah (c.c) ın rahmetinin coştuğu, duaların çokça kabul edildiği bir gece.
Dua kula verilmiş ne büyük bir şereftir. “Ayakkabı bağınız dahi kaybolsa Allah’tan isteyin.” diye buyrulmuş. Küçük büyük her ihtiyacımızı Yaradan’ımızdan isteme kapısı açık. “En iyi dost ve en iyi yardımcı Allah’tır.” buyrulmuş; o halde onunla dertleşmeyip kiminle dertleşeceğiz.
Bir dostla konuşur gibi değildir, bizim dualarımız genellikle. Kalıplaşmış duaların dışına pek çıkmayız. Geçenlerde mevlitler ve dini sohbetlerin arkasından yapılan toplu dualara takıldı kafam. Ben çocukken hangi dualar yapılıyorsa hâlâ aynı dualar yapılıyor. Elbette bazı duaların zamanı yoktur, insanların onlara her daim ihtiyacı vardır; ama biraz da günümüz ihtiyaçlarına göre dua etmemiz gerekmez mi?
Günümüz şartlarına göre yapılması gereken dualardan kendim için, sizler için bir liste yaptım. Sizde kendi dualarınızı ekleyin.
Allah’ım, “kin, kibir ve kim ne der” hastalıklarından sana sığınırım. Bayramı senin rızan için sevgi ve muhabbet içinde geçirmeyi nasip eyle.
Allah’ım, internette tanımadığım insanlarla sohbet edeceğim, diye arkadaşlarımı akrabalarımı ihmal edip vefasızlık etmekten sen beni koru.
Allah’ım, aileme ayırmam gereken zamanımı internet başında geçirerek onların hakkına girmekten sana sığındım, beni konu. Teknolojiye karşı bana sağlam bir irade ver.
Allah’ım, beni, ailemi, sosyal paylaşım sitelerinin şerlerinden koru. Kötü insanları arkadaş diye ekleyip zarar görmekten sana sığındım.
Allah’ım, internete düşmekten ve rezil olmaktan sana sığındım.
Allah'ım, sosyal paylaşım sitelerinde çok kişi takip etsin diye abuk subuk şeyler yazmaktan ve şöhretin afetlerinden sana sığındım.
Allah’ım, internette paylaştıklarımın ne kadar beğenildiği değil, senin ne kadar beğendiğin her şeyden önemli olsun benim için.
Allah’ım, internete tuhaf tuhaf fotoğraflarımızı çekip koymaktan, kendimizi rezil etmekten sen bizi koru.
Allah’ım sigara, içki, uyuşturucu ve internet bağımlılığından sana sığındım, bana sağlam bir irade ver, beni koru.
Allah’ım sanal günahlardan sana sığındım. İnternette gönül çalmaktan, çalıp terk etmekten, mazlumun gözyaşından ve bedduasını almaktan sana sığındım.
Allah’ım, hayalime bile günah girmesin. Bana temiz bir zihin ve temiz bir gönül ver.
Allah’ım, televizyonun zararlarından sana sığındım. Vaktimi çalmasından, zihnimi yormasından, gönlümü bulandırmasından, aile hayatımı bozmasından koru. Beni ve ailemi yarışma programlarına katılma sevdasından, saçma sapan şaka programlarının ortasına düşüp üç kuruş para için rezil olmaktan koru.
Allah’ım, genetiği bozulmuş tehlikeli gıdalardan, kola ve cips gibi zararlı yiyeceklerden bizi koru. Temiz ve helal beslenmeyi nasip eyle.
Allah’ım, dünyada bu kadar aç insan varken tıka basa yemekten, yemek beğenmemekten sana sığınırım.
Rabbim, insanlar dertleri ile uğraşırken kameraya görüntü kaydetme merakından sana sığınırım.
Allah’ım, “daha fazlasını iste” diye bağıran reklam sloganlarının şerrinden sana sığındım beni ve ailemi koru.
Allah’ım, gazetelerin üçüncü sayfa haberlerine düşmekten sana sığındım.
Allah’ım telefonumda “bedava konuşma hakkı var” diye kendimi kaybedip zamanımı telefonda boş konuşarak ziyan etmekten sana sığınırım.
Allah’ım telefonda bedava saatlerimi dolduracağım diye, gıybet ve dedikodu yapmaktan, gerekli ve gereksiz konuşmaktan sen beni koru.
Allah’ım modern görünme adına dinini hor görmekten âyet-i kerîme ve hadis-i şerîfleri çağa uydurayım, dini kibarlaştırayım diye saçmalamaktan, inkara düşmekten ve dinden çıkmaktan sana sığınırım.
Allah’ım nefsimin hoşuna gitmediği için senin hükümlerini görmezden gelmekten, inkar etmekten sana sığınırım.
Allah’ım, kadının feministinden, susmasını bilmeyeninden, nanköründen, çok bilmişinden sana sığınırım.
Allah’ım erkeğin kabasından, bencilinden, sevmeyi bilmeyeninden, merhametsizinden sana sığındım.
Rabbim, gaddarlıktan, intikam almaktan, cezalandırıcı olmaktan sana sığınırım.
Allah’ım, karımın beni dizi kahramanları ile kıyaslamasından sana sığındım.
Allah’ım, kocamın beni mankenlerle kıyaslamasından sana sığındım.
Allah’ım, beş günde alevlenen, on günde sönen yalan aşklardan, sahte sevgilerden sana sığınırım.
Allah’ım, yalnızlıktan sana sığındım. Bana içinde sevgi ve merhametin olduğu güzel bir evlilik ver.
Rabbim, aile hayatımda her şeyden önce sevgi ve muhabbet olsun. Eşimi kırmaktan, ona zulmetmekten sana sığındım.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Günümüz insanı neden idare edemiyor

İdare etmek “aptallık” gibi görünüyor artık. “İdare edemem” diye bağırıyor reklamlarda kadın, eskiyen eşyaları için. Peki, neden idare edemiyor günümüz insanı...
http://www.haber7.com/uye-islem.php?cmd=addNews&nID=781108


Günümüz insanı neden yalnız? Gözü mükemmelde olduğu için değil mi?
Sanki kendimiz kusursuzmuşuz gibi. Kendi kusurumuzu görmekte kör, başkalarının kusurunu görmekte gözlerimiz radar gibi çalışıyor. Övünüyoruz “Gözümden bir şey kaçmaz.” diye. Oysa iyi bir şey değil. Hata bulmayı, laf yetiştirmeyi, eleştirmeyi, söz altında kalmamayı bir erdem zannediyoruz.
Herkes değişsin ve bizim kafamızdaki kalıplara uysun istiyoruz. Uymayanı hemen hayatımızdan silmek istiyoruz. Oysa Rabbimiz gözlerimize kapak yapmış, görmememiz gerekenler olduğunda kapatalım diye.
İnsanları hataları ile kabullenip, sevemiyoruz. "İdare etmek" diye bir deyim var. Şimdilerde internette dalgası geçilen. İdare etmek, insan ilişkilerinde çok önemli bir meziyettir. Şimdiki neslin pek bilmediği bir erdem. “Biz neleri idare ettik!” diye övünürdü yaşlılar.
Eskiden hatalar görmezden gelinir, örtbas edilir, herkes birbirini idare ederdi. Karı koca birbirini, komşu komşuyu, akraba akrabayı, kayınvalide gelini…
İdare etmek “aptallık” gibi görünüyor artık. “İdare edemem” diye bağırıyor reklamlarda kadın, eskiyen eşyaları için. Beynimizde dönüyor dönüyor dönüyor…“İdare edemem” sloganı. Bir tek eşyaları değil, hiçbir şeyi idare edemiyoruz. Varlığı idare edemiyoruz, yokluğu idare edemiyoruz.
İDARE ETMEK BİR SANATTIR
"İdare etmek" bir sanattır aslında. El sanatlarının pek çoğunu kaybettiğimiz gibi akıl sanatlarının çoğunu da kaybettik. Beynimiz de makineleşti. Zeki insan çok; ama akıllı insan az.
Yeni nesil çocuklar çok zeki; ama çoğu aptal. “Şimdiki çocuklar çok zeki.” diye övünüyoruz. Evet bu zeki çocukların çoğu mutlu olamayacak maalesef. Çok başarılı olacaklar belki; ama mutlu olamayacaklar.
ZEKİ İNSAN DEĞİL AKLINI KULLANAN MUTLU OLUR
Zeki insan değil, aklını kullanabilen insan mutlu olur. Zeki çocuklar teknoloji ile ilgili bir sorun olduğunda çabucak çözecekler; ama hayatla ilgili bir sorun olduğunda tökezleyip kalıverecekler.
Ve onları biz bu hale getiriyoruz. Düşünme yeteneklerini geliştirmiyoruz. Her şeyi önlerine hazır sunuyoruz. Hep almaya alıştırıyoruz, onlar da düşüncesiz ve bencil oluyorlar.
Beş yaşındaki çocuğun gözünden hiçbir hata kaçmıyor; fakat hiçbir iyiliği görmüyor. Onun için yapılan iyilikler zaten yapılmalı, yapanlar mecbur. Eskiden beş yaşındaki çocuk, küçük kardeşine bakarmış. Gezdirir, yedirir, ağlarsa susturmak için uğraşırmış. Anne doğurur; önceden doğan çocuklar büyütürmüş.
Şimdi ise bir kaç çocuk sahibi aileler, çocuklarını nasıl idare edeceklerini bilemiyorlar; akıllarını kaçırma durumuna geliyorlar. “Anne yaa kızına baksana, baba yaa oğluna bir şey desene.” Sanki çocukların birbirleri ile kan bağı yok. Ne küçük kardeş büyüğü, ne büyük kardeş küçüğü idare ediyor. Ne kız kardeş erkek kardeşi ne de erkek kardeş kız kardeşi.
KENDİMİZİ DE İDARESİZ KULLANIYORUZ
Çok eskiye gitmeye gerek yok; bundan on yıl önce bile kalem, defter, silgi idareli kullanılırdı. Şimdi ise bir yıl önce, yarısı bile kullanılmamış defterler, çöpe gidiyor. Çünkü çocuklar idare etmek istemiyorlar. Giysiler zaten daha eskimeden atılıyor.
Kendimizi de idaresiz kullanıyoruz. Her şeyi dert edip üzülüp erkenden tüketiyoruz. Kader yokmuş gibi yaşamaya çalışıyoruz.
Bencilliğimiz arttıkça, idare etme duygumuz köreliyor. Nefsimizi idare edemiyoruz ki başkalarını idare edebilelim. Her arzumuz yerine gelsin istiyoruz.
İşe önce nefsimizi idare ederek başlamalı değil miyiz? Yemede içmede keyif almada…
İşimizi ya da eşimizi bırakıp beş dakika diye oturduğumuz bilgisayarın ya da televizyonun başından iki saatte kalkamıyorsak, önce kendimizi idare etmeyi öğrenmemiz lâzım, sonra başkalarını belki de.
Sema Maraşlı - Haber 7
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Evliliklere zarar veren korku

Kadın, başka bir kadın yüzünden "kocamı kaybederim korkusu" ile eşine karşı şüphe ve kızgınlıkla o kadar yanlış bir yol izliyor ki çoğu zaman başka bir kadına gerek kalmıyor
http://www.haber7.com/uye-islem.php?cmd=addNews&nID=783582


"Aldatılma Korkusu" evlilikler​e zarar veriyor
Günümüzde kadınlarının en büyük sorunu "Aldatılma korkusu" Paranoya halinde pek çok kadında bunu görüyorum. İhanet üzerine çekilen dizi-filmlerin üzerine bir de etraftan duydukları eklenince hepsi tetikte. Haklılık payı var mı? Evet. Günlük hayatta mahremiyet diye bir şey kalmadı, kadın-erkek hemen her yerde birlikte. Ayrıca internette insanlar birbirleri ile çok çabuk arkadaş olabiliyorlar. Sanal arkadaşlıklar tanışmaya görüşmeye kadar gidebiliyor.
Ortamların tekin olmaması, kadınlarda müthiş bir güvensizlik duygusu oluşturuyor. Güvensizlik duygusu her zaman kızgınlık duygusu ile beraberdir. Güvenemediğiniz zaman hep kızgınlık duyarsınız. Tetikte olmak, tedirgin olmak sinirlerinizi harap eder.
Güvensizlik ve kızgınlık duygusu aileleri perişan ediyor. En başta kadının ruh sağlığını mahvediyor. Sonra kocasının. Başka bir kadında gözü olan da olmayan da aynı kefeye konulduğu için, pek çok erkek bu yüzden cezalandırılıyor.
Kadın beyni zaten senaryo yazmaya pek müsaittir, yeter ki küçücük bir şey bulsun. Üzerine koca bir hikaye yazıyor. Hele bir de bir kaç küçük delil varsa tamam. Kocasının bir kadınla yazıştığını ya da selamlaştığını falan yakaladıysa adamın işi bitmiştir.
Bu eski bir okul arkadaşıdır, eski bir tanıdığıdır, iş yerinden arkadaşıdır falan, selamlaşmıştır, hiç önemli değil. Sen nasıl böyle bir şey yaparsın? Kadın onu fitil fitil burnundan getirir. Adamın özür dilemesi; artık o konularda dikkatli olması boştur.
Kadın kocasını mimlemiştir. O günden sonra her bulduğu fırsatta iğneler, laf sokuşturur, kavga çıkarır. Kocasından öç aldığını düşünür; ama en büyük zararı aslında kendisine verir, farkında olmadan. En çok kendinin sinirleri yıpranır.
Bu durumu yaşayan aileler çok fazla. Aile sorunlarını dinledikçe, düşünmeyi, özellikle "analitik düşünmeyi" hiç bilmediğimizi fark ediyorum. Etraflıca ve çözüm odaklı bir düşünme alışkanlığımız yok. Özellikle biz kadınların. Sadece duygularımızın peşinden gidiyoruz. Kızdığımız zaman ne yaptığımızı bilmiyoruz.
Mesela kadın kocasından şüpheleniyor ya, başlıyor hayatı adamın burnundan getirmeye. Oraya gitme, buraya gitme, gittiğin yeri bana haber ver, telefonun ortada dursun, şifrelerinin hepsini ben de bileceğim, vs. vs.
Ben ne yapıyorum? Kocamın bu kadar üstüne gitmem doğru mu? Bunun sonu ne olur? Onu bu kadar bunaltırsam bana olan sevgisi kaybolur mu? Böyle davranarak onu evden soğutuyor muyum? Başka bir kadına gitmesi için sebepleri kendi elimle mi yapıyorum? diye hiç düşünmüyor.
İçinden geldiği gibi kızgınlık duyguları ile davranıyor. Boşanmak mı istiyor? Hayır. Evliliği kendisinin, kocasının ve bitmeyen kavgalarla tabii ki çocuklarının burnundan getirerek devam ettirmeye kararlı. O zaman niye böyle davranıyorsun? Bir düşün bakalım.
Evliliğini devam ettirmek isteyen bir kadın, kocasının davranışlarından şüphelendiğinde oturup etraflıca düşünmeli değil mi? Ben bu durumda nasıl davranmalıyım? Nasıl davranırsam doğru olur, nasıl davranırsam yanlış olur? Ona iyi davranırsam aramız tekrar düzelebilir mi? diye.
Kadın kocasından şüpheleniyor, takip ediyor. "Yakalayınca ne yapacaksınız?" diye soruyorum. Boş boş bakıyor. Belli ki hiç düşünmemiş."Başka bir kadın varsa ayrılacak mısınız?" "Hayır ayrılmam." diyor. Peki ne olacak? Hayatı kocasının burnundan getirecek, en son kocası onu bırakacak. "Kadın yüzünden terk edildim." olacak. Sonuçta aynı kapıya çıkacak, boşanacak. Ayrılmayı istemiyorsan, kurcalama o zaman. İyi zanda bulun, dua et, tevekkül et. Kediyi öldüren merakıdır.
İnsanın ne yaşadığı değil, yaşadığına gösterdiği tepkidir, ne kadar etkileneceğini gösteren. Karı koca birbirini seviyorsa, başka bir kadın, evliliğin bitişi için bir sebep olmak zorunda değil. Geçmişte böyle sorunlar yaşamış; fakat şimdi evliliklerini çok güzel devam ettiren aileler var. Yeter ki hatalar sürekli başa kalkılmasın, iyi niyetle devam etmeye karar verilmiş olsun. Bazen şer gibi görünen durumlardan hayırlı sonuçlar çıkabilir.
Hiç aldatılmadığı halde, ondan bundan huylanıp, tedbir olarak, kıskançlıkla kocalarının hayatı burnundan getiren kadınlar bir zahmet dursun ve düşünsünler. Doğru yoldalar mı? Dağa giden yola tırmanırken kendilerini şehirde bulmayı ümit etmesinler.
Kadın, başka bir kadın yüzünden "kocamı kaybederim korkusu" ile eşine karşı şüphe ve kızgınlıkla o kadar yanlış bir yol izliyor ki çoğu zaman başka bir kadına gerek kalmıyor; kendi elleriyle kocasını kaybediyor.
Sema Maraşlı - Haber 7
 

era

Asistan
Katılım
4 Ocak 2011
Mesajlar
487
Tepkime puanı
82
Puanları
0
Bu yazının önü ardı var mı bilmiyorum. Varsa bile sadece bu yazıya göre yorum yapıyorum.

Aldatılmayı korkudan ziyade artık bir gerçek olarak görmek daha doğru geliyor. Herkes aldatır, aldatıyor demiyorum sadece günümüz şartlarında mümkünlüğünü dile getirmek istiyorum. Onun için aldatılmak evilik sürecinde ortaya çıkan bir korkudan çok artık evlenmeme sebebi oldu.

Ayrıca

Yazıyı okuduğumda Sema Maraşlı, üst üste aldatılma korkusu taşıyan hatunlarla görüşmüş intibaına kapıldım. Çünkü kadınlara analitik düşünmeyi öğütlerken anlatılanların etkisiyle yazısını düz bir mantıkla kaleme almış gibime geldi.

Bazı kadınlar kendilerine olan güvensizliklerini eşlerinin tutumlarına yansıtıp vesvese sahibi olabiliyorlar. Onun için, kocanın ufak tefek durumlarını dert edinmektense "kendine güven" mesajı vermesi daha doğru olurdu diye düşünüyorum. Ve yine eksik bıraktığını düşündüğüm nokta, vesveseli olmayıp kocasının halinden anlam çıkarmaya sevk edenin kocanın güven telkin etmemiş olabileceği durumu. Kendisine güven telkin edilen bir kadın olur olmaz şeylerden aldatılma hissine kapılmaz. Tabii ağır vakıa değilse:)
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Kadın mısınız yoksa bayan mısınız?

Yazar Sema Maraşlı, "Kadın mıyız, bayan mıyız?" diye sordu ve aradaki farkları belirterek hazırladığı 35 maddelik test ile kimin kadın kimin bayan olduğunu ölçtü.
http://www.haber7.com/uye-islem.php?cmd=addNews&nID=785912


Kadınlara “Kadın, Hatun, Hanım, Hanımefendi,” gibi hitaplar varken “bay” kelimesinden türetilmiş uyduruk bir kelime olan “bayan” kelimesi neden kullanılıyor?
Hiç sevemedim bu hitabı. Kim, neden uydurdu bu "bayan" kelimesini de bu kadar tuttu?
Biz kadın olmaktan utanıp, erkek olmaya heveslendiğimiz için mi "bay"dan "bayan" adını türetip bize layık gördüler, yoksa önce "bayan" dediler de biz "bay-an" olmak için mi kadınlıktan vazgeçtik? Bilmiyorum.
Erkekliğe özenen, kadın olmayla derdi olan biz kadınlara “bay-an” kelimesi gayet uygun görünüyor aslında.
Evliliklerde bu kadar sorun yaşanmasının temel sebeplerinden birinin kadınların “bayan” olmasından kaynaklandığını düşünüyorum.
"Bayan" ne tam kadındır ne de erkek. Biraz ondan biraz bundandır. Feminizmin erkekleştirdiği kadındır "bayan".
"Has kadın" ile "Bayan"ları göz önüne alarak 35 maddelik bir test hazırladım. Bakalım ne kadar kadınız, ne kadar bayan?
KADIN MIYIZ & BAYAN MIYIZ?
1.Kadın akıllıdır. Bayan zekidir.
2.Kadın teslimiyetçidir. Bayan mücadeleci ve iddiacı.
3.Kadın mutlu etmeyi bilir. Bayan mutlu edilmek için bekler.
4.Kadın detaylarla ilgilidir. Bayan detaylara takılır, kalır.
5.Kadın erkeğini olduğu gibi kabul eder. Bayan değiştirmeye çalışır.
6.Kadın duygusaldır. Bayan romantiktir.
7.Kadın gönüllü hizmet eder. Bayan gönlü edilirse hizmet eder.
8.Kadın süslüdür, takar takıştırır. Bayan bakımlıdır, saçıyla, tüyüyle oynar.
9. Kadın cilvelidir, işvelidir. Bayan ya seksi olmaya çalışır ya da tam aksi hiç süslenmez.
10. Kadın uzun donla bile erkeği kendine bağlar. Bayan dekolte her şeye yeter zanneder; fakat uzun vadede işine yaramaz.
11. Kadın gül ağacı gibi esnektir. Bayan odun gibidir, eğilip bükülmez.
12. Kadın konuşmayı bilir. Bayan laf yetiştirmeyi.
13. Kadın güçlüdür; ama zayıf görünmeyi bilir. Bayan zayıftır; ama güçlü gibi görünür.
14. Kadın takdir etmeyi bilir. Bayan eleştirmeyi bilir.
15.Kadın söyler. Bayan söylenir.
16.Kadın affedicidir. Bayan kincidir.
17.Kadın özür dilemeyi bilir. Bayan bahane bulmayı ve savunmayı yapmayı bilir.
18. Kadın kurnazdır, duruma göre adım atar. Bayan plancıdır, menfaatına göre adım atar.
19. Kadın erkeği nasıl elinde tutacağını bilir. Bayan nasıl elinden kaçırdığını bir türlü anlamaz.
20. Kadın erkeğe saygı duyar, sevgi görür. Bayan erkeğe saygı duymaz, sevgiyi de kaçırır.
21. Kadın bakışı ile yakalar, dili ile elinde tutar. Bayan bakışı ile soğutur, dili ile kaçırır.
22. Kadın yapamadığı işler için didinmez. Bayan her işi yapacağını ispat etmeye çalışır.
23. Kadın erkeğe kendini erkek hissettirir. Bayan erkeğe kendini gereksiz hissettirir.
24. Kadın bir erkeğe ihtiyacı olduğunu bilir. Bayan erkeksiz de yapabileceğini sanır.
25. Kadın istediklerini tatlı tatlı yaptırmayı bilir. Bayan erkeğe “mecbursun” demeyi bilir.
26. Kadın söz hakkını erkeğe verir, idareyi kendi yapar. Bayan söz hakkı derdindedir.
27. Kadın kavgayı sevmez. Bayan suçlamayı ve kavga etmeyi iyi bilir.
28. Kadın neşelidir, çocuksudur. Bayan ağırdır, gururlu, kibirlidir.
29. Kadın sahip olduklarını görür, şükreder. Bayan sahip olmadıklarını görür, nankörlük eder.
30. Kadın yumuşaktır. Bayan serttir.
31. Kadın kızsa da ağzını bozmaz. Bayan küfürlü konuşur.
32. Kadın daha çok elbise, etek giymeyi tercih eder. Bayan daha çok pantolon giyer .
33. Kadın mutluluğa önem verir. Bayan haklılığa.
34. Kadın fedakardır. Bayan eşitlikçidir.
35. Kadın bu karşılaştırmadan alınmaz. Bayan sinirlenir.
Değerlendirme: Değerlendirme kadın bölümü üzerinden yapılır. Her soru 1 puandır. 30-35 arası puan alanlar tam kadındır. 25-30 puan arası alanlar kadın sayılır. 25 puan ve altı alanlar bayandır bayan

Sema Maraşlı - Haber 7
 

_Berceste_

bir tutam delilik...
Katılım
21 Eyl 2010
Mesajlar
6,798
Tepkime puanı
1,525
Puanları
0
Bayanlari sevmedim ben :)

ama yaziyi begendim
 

Muminaga

Yeni
Katılım
19 Ara 2006
Mesajlar
8,208
Tepkime puanı
989
Puanları
0
Yani şimdi bir kadın -pardon- bir bayan [ benim kafam karıştı:) ]
kadın veya bayan neysene artık : bu yazıyı okuyunca acaba ben bayan mıyım yoksa kadın mıyım diye düşünürken (içlerinde)zaten az olan akıllı olanları hepten aklını da cinsiyetini de pembe cüzdanını da yitirmez mi?

bana bak sema maraş lımısın nesin sakın ola ki erkek misiniz? yoksa bay mısınız? başlıklı bir yazıyı kaleme alayım demeye kalkışma ha :p
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,115
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
35 ham puan vay be.. :)
Bayanla kadını böyle ayırmamıştım ama bir hanım olarak okuyunca gerçekten farkları görüyor insan...

Derler zaten sen çok genişsin eşin eve bir hatunla gelse ikisini de eve alırsın,sen mustehaksın diyorlar :)
EE diyorum hayat bana güzel,tasa yok hüzün yok hamdolsun bu yaşta henüz migrende yok,hatunların her üçünden ikisi migren :)

Rabbime hamdolsun ailemi seviyorum...
 

serkan..

Profesör
Katılım
5 Eyl 2009
Mesajlar
1,305
Tepkime puanı
169
Puanları
0
bağyanlardan muhafaza eyle yarabbiiiimmmm:laugh:
 

era

Asistan
Katılım
4 Ocak 2011
Mesajlar
487
Tepkime puanı
82
Puanları
0
Sema Maraşlı'ya yakıştıramadığım bir yazı. Nedeni yazısını kurtarmak için 35. maddede ileri sürdüğü değil. Kelimeyi gerçek manalarının dışına çıkarak islami veya ahlaki karaktere uygunsuz vasıflarla formatlaması.

Bayan kelimesi "maddi ve ırsi soyluluğu hafifleten" manasında eski Türk metinlerinde kullanılır, karşı manasıyla da bay kullanılır. Fakat bu kelimeler güncele pek girmemiştir.

Bugün kullanılan manasıyla dilimize yerleşmesi Cumhuriyetle birliktedir ve maksadı bir anlamda sınıfsal farklılığı öne çıkarmak(salon kadını) , kaba gelen kadın lafzını kibarlaştırıp Batıya yaranmak, yakınlaşmak ve aynı zamanda cinsiyeti geri plana itmek gibi nedenlerdir. Aynı mantık erkek için de bay kelimesiyle yürütüldü. Karakterle doğrudan alakası yoktur. Mesela Maraşlı'nın verdiği "bayan küfür eder-31. madde" Cumhuriyet'in oturtmaya çalıştığı manayla çelişir.

Cumhuriyetle verilen manayı red edebilirsiniz ama bir de dile yerleşmiş hali vardır, istediğiniz kadar bayan kelimesini red edin "kadın hakları" yerine "bayan hakları" demek dile kolay gelmeyeceği gibi sokakta kimsenin size "bayan bakar mısın" yerine "kadın bakar mısın" demesini hoş görmezsiniz.(burda devreye bir de nerden biliyorsun kadın olduğumu...temsiili kadın-kız ayırımı girer,, kavga çıkması an meselesi olabilir:))) Örnekleri çoğaltın...

Hadi ben de Maraşlı'nın hatırına safımı belirleyip "bayanım" diyeyim de yazısı işe yaramış gibi olsun.:halay:
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,115
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
bana bak sema maraş lımısın nesin sakın ola ki erkek misiniz? yoksa bay mısınız? başlıklı bir yazıyı kaleme alayım demeye kalkışma ha :p

hiç de fena olmaz eşleri olanlar eşlerini olmayanlar adayları incelerdi :) bay mı erkek mi diye ben vereyim bi kaç örnek,

erkek dediğin öfkesini yutar bay dediğin öfkesini kusar.
erkek dediğin şoför mahallinde küfretmez,küfür babında kornaya basmaz,bay dediğin selöktör yapmaktan bıkmaz.
erkek dediğin arada da olsa sofraya ,ev toplamaya yardımcı olur,
Bay dediğin çorabını bile hatuna çıkartır.
Erkek dediğin gönül almasını bilir,bay dediğin gönlünün alınmasını bekler,
Erkek küsmez,haklı olsa da ilk adımı atar,
Bay küstürür yetmedi ayağına bekler,
Erkek itaat eden kadının farkındadır,
Bay kadının farkında bile değildir.

Daha devam ederde ben pedogogluğa da bulaşmayayım :)
 

_Berceste_

bir tutam delilik...
Katılım
21 Eyl 2010
Mesajlar
6,798
Tepkime puanı
1,525
Puanları
0
erkekle baylari karistirdin mi abla:) bana tam tersiymis gibi geldi:thinking:
 
Üst