SEHVET HK. BiR MUNAZARA

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
lezzet alma olmaksızın, lezzet alma, hoşlanma ve bunun sonunda şehvet duyma tehlikesi (fitne) bulunmadığında yabancı (kendileriyle evlenmek caiz olan) kadınların sesleri avret (dinlenmesi haram) değildir.

hanbelîlerden Muğnî, 1/422, şafiilerden Muğni’l-muhtâc, 3/129, malikilerden Hâşyetü’s-Sâvi, 1/93, H.ed.Desuki, 1/195

boyle soylenmis....

aslinda şehvete de giydirilen mana cok zannedilen degil. şehvet, erkege nazaran, erkeklik uzvunu harekete geciren, sperma salgilatan fiil/soz veya his mi, bu olmadan sadece dusunce mi? fikih bu konuda cok degişik teknik yaklaşmış hadiseye.

redd ul muhtar'da aynada veya sudaki ciplak kadina bakmanin (şehvet olmamasi kaydiyla) haramlığına dair bir ibare bulunmadiğı izah edilmiş mesela...

sehvetin ölçüsü yalnız akıldan kötü bir şey geçirmek değil erkeğin cinsel organının canlandırması kadının ve yaşlının kalbinin meyletmesidir mecmail enhur 1 - 326 diye kaydedilmis mesela

şehvetin nikah kendisine düşenler arasındaki haramlığının illeti de cinsel ilişki ve nesli koruyamama ihtimali maksadina dayandirilmis... yani aralarında nikah caiz olanların birbirlerine şehvetlenmeleri, onların seksuel ihtiyaclarini gayrimesru bicimde gidermelerine ve bunun neticesinde gayrimesru bir nesil olusmasina sebeb olabilirden dolayi bir yasaklik (mekasida gore)soz konusu...

masturbasyonun kimi yerde farz kimi yerde haram olarak ifade edilmesi de ayni mantik dahilinde bir yerlerde...

butun tali fetvalar hep bu ana tehlikeyi bertaraf etme adina veriliyor.

mesela nesli bozmaya matuf olmayan iliski turlerinde cezalar, ilişkiye verilenden son derece hafif...

bir kadini open sahabeye tavsiye edilen sadece namaz kilmasi...

cinsel iliskide duhul olmadigi zaman en agir ceza tazir ya da bir sure hapis...

cok irdelenmeyen veya irdelendigi zaman bazi aciklara vesile olmasindan endişe edilen bu konu hakkinda duzeyli ve makul dusuncelerinizi ve nakillerinizi merak ediyorum.

bu konuyu neden actim?

konu herkesin aslini astarini en fazla bilmesi gereken konulardan oldugu icin...

bir tarz tabu mahiyetine sokulan bu konu, hakkinda dogru bilgilenme soz konusu olmadigi icin, nice erkek ve kizin intiharlarina kadar onlari surukleyecek dramlara sebeb oluyor.

eski devirlerde kizlar ve erkekler bu denli ic ice degillerdi. bu konulara muteallik hukumlerin detayli ogretilmemesin bir mantigi vardi. ama zamanimizda kavramlarda iliskilerde cok olaganustu bir hareketlilik ve karmasa hakim.

kanaatimce duzeyi muhafaza ile konusulmali, ehilleri tarafindan bilgilendirilmeli muslumanlar...

selametle
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
Reddu'l Muhtar'da mesela baska bir aciyla diyor ki:

Kisi sehvetle tasa bile bakmis olsa gunah islemis olur.

sehvet kelimesi bu konunun anahtar kelimesi.

ayrica sehvetin dereceleri nelerdir?

kac tur sehvet vardir?

bakisla lezzetlenmek ile, dokunarak lezzetlenmek ayni midir?

sehvet tarif edilirken olcu nedir?

bu gibi sorularin yanisira:

kadinin tek sac telinden sehvetlenerek cinsi uzuvlari harekete gecmesi gerekir fitratta yaratilmis erkeklerin, gunumuzde neredeyse cirilciplak goruntulere bile umarsiz ve duyarsiz bakislarla nazar etmesi sehvetin hangi katagorisine giriyor?

bilinen anlamda degil, gunumuzdeki tarzda hunsa kimdir? hukmu nedir? karsisindaki herhangi bir cazibeli kadina duyarsiz kalabilen ve erkekligi uyanmayan; ama bazi tetikleyici unusurlarla erkek yonunu ancak hatirlatan hormonlara sahip gunumuz erkek gorunumluleri hunsa grubunda bir alt katagoriye mi sokmak gerekiyor?

neden zina icin dort adil sahitin ayni sehadetle, fiili tam anlamiyla bir duhul ile gorur halde olmasi sarti var? 3 olsa 3 kisi de israrla gordum diye iddia etse dorduncuyu bulamadiklarindan neden onlara iftira ve kinama cezasi var? cezayi bu kadar zora sokmak neden?

cariyelik muessesinin 1300 sene devam etmesinin sebeb i hikmeti sadece cihad hukukuyla mi ilgili?

kadinin bu kadar aleni sokakta olmadigi, erkegi tahrik etmedigi zamanlarda bile erkeklerin fitri ihtiyaclarina en din icinde cozum getiren fikhin, gunumuz gayriislami metres ve flort iliskilerini ( ve bilumum haddi gerektiren haric yapiagelen cinsel iliskilerin ana sebebine objektif gorus v cozum getirme adina) islam odakli bir calisma mumkun mu?

bu konu devekusu misali kafayi kuma sokup, ortada olan bitenden habersiz kalinasi bir olay midir?
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
Darul Erkam'dan iktibas:

http://www.misakonline.com/forum/viewtopic.php?t=7328

http://www.misakonline.com/forum/posting.php?mode=quote&p=57910 Onlar ki, ALLAH ile beraber (tuttukları) başka bir ilaha dua etmezler. ALLAH'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. (Furkan suresi 68)


Ekber-i Kebair...

Bu ayette üç büyük tehlikeye ve aynı zamanda insanın fıtratında bulunan üç ayrı kuvvete işaret etmektedir.

Akıl , Öfke ve Şehvettir...

Ontolojik olarak insandan başka herhangi bir canlı bu üç unsurdan mürekkep değildir.

İnsan bahşedilen bu üç kuvveti yerli yerinde kullanmadığı an, kendisini tehlikenin/ekber-i kebair'in içinde bulur. Aklının fonksiyonelliğini kullanmazsa ve fesada çalıştırırsa küfre, öfke ve gazabının fonksiyonelliğini kontrol etmeyip fesada verdiği zaman öldürmeye ve şehvetini kontrol etmeyip fesada verdiği zaman ise zinaya girer.

Şehvet ; aşırı ve normalden sapmış haline "şereh", normalden zayıf olmasına "humûd", dengeli, ölçülü ve yerinde işlemesine ise "iffet" denir. İfratı "Şereh", Tefriti "Humûd", mutedil olanı ise "İffet"tir.
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
gunumuzde cok enteresan bir kultur ile karsikarsiyayiz.

deger yargilari cok sark, az avrupa karisimli, yasam bicimi az sark, cok avrupa bir topluluktayiz.

ananevi hayat, bazi kiymetleri korumada ne kadar yeterli kaliyor, kalamiyor hepimizin malumu.

fikih cozum yeridir.

mesela sakal kesme ile ilgili hukumler belliyken, binlerce tebasi olan ve fikihta da zirve nice kanaat onderi, mensublarina/muhiblerine ilgili fetvalar arasinda en yasanabilirligi mumkun olana egiliyor.

sizi endiseye sevkeden cumlelerimizdeki maksadimiz bu ise yol verelim, olur damgasi basalim manasinda degil; ama belki o mana icinden fiskiracak bazi keskin fikhi mutalaalar verilmeli.

bugun universitelerde okuyan binlerce yuregi islam gencimizin flort veya daha baska tur iliskilerini gorup durmaktayiz. bu gencler bekareti zara endekslemisler ve birbirleri ile envai cesit zara zarar vermeyen! iliski turu deniyorlar. daha sonrasinda ise yaptiklarinin buhraninda kimisi beyin olarak fahiseligi seciyor, kimisi utanc icinde yasamayi.

ozellikle kadin tabiati bunu kaldiramiyor. surekli bir sucluluk ve ruhi problem sebebi oluveriyor yaptiklari.

tesvik icin degil...

lakin aleniligi bu kadar yaygin bu gibi durumlarda fikih neler soyluyor, bu genclerin bilmesi gerekmez mi?

kimi erkek, goz koydugu kizi muta nikahi ile, kimi opusmekten bir sey olmaz, Allah affeder ile, kimi daha baska metodlarla emeline araci kilmaya calismiyor mu?

kiz bu konuda tamamen tepkisiz ve olan bitenin cahili mi? arzulari galebe calmiyor mu?

iste gercekci olalim ve bu konulardaki sozleri gun isigina cikaralim derken isin tehlikesi maksadimiza matuf bir netice cikmayabilir. buradan ruhsatlar didiklenebilir. 'bu muymus cezasi canim' denilebilir.

ama en azindan kisiyi baglayan vicdan hukme varirken dogru normlari kullanacaktir.

konuya sehvetten baslamaliyiz bizce de...

nedir sehvet, hukmu, keyfiyeti nedir?
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
Hak-dilaram´isimli üyeden Alıntı
neden zina icin dort adil sahitin ayni sehadetle, fiili tam anlamiyla bir duhul ile gorur halde olmasi sarti var? 3 olsa 3 kisi de israrla gordum diye iddia etse dorduncuyu bulamadiklarindan neden onlara iftira ve kinama cezasi var? cezayi bu kadar zora sokmak neden?


monaroza'dan iktibas. http://hak-dilaram.com/munazara/1797-sehvet_hk_bir_munazara.html

Çok enteresandır bu evet..

Zinaya 4 şahid getirmek o kadar zordur ki..
Bunu hiç kimse yapamaz..
Çünkü fiil, 2 kişi arasında ve gizlice işlenir, gözlerden uzaktır..

Bu ayet meyanında yine bir hadiste de ilginç bir benzetme ile fiile "illa" şartı getirilmiş..

Rabbimiz örtüyor! Settar çünkü. Günahın açıklanmasını yasaklayan hadis de, aynen öyle..

Örtülmezse ne olur?

O fiil yaygınlaşır, meşru hale gelir. Toplum bozulur, temelleri sarsılır. Rabbimiz dolayısıyla da din, bunu istemiyor. Toplumun sosyal yapısının bozulmasını, laçkalaşmasını istemiyor..

Yine bir örnek var; Nur Suresi'ni araştırırken, tefsirinde gördüm;



"Hilal b. Ümeyye, akşam eve geldiğinde karısını bir erkekle yakalamış. Sabah olduğunda durumu Peygamber’e arzederek karısının zina ettiğini söylemiş. Zina isnadında bulunduğu ve dört şahit de getiremediği için, Peygamberimiz daha önce inen ayete göre “ya delil getirirsin, ya da cezaya çarptırılırsın” demiş.

Hilal de: “Ey Allah’ın Resulü bizden birisi hanımının üzerine bir adam gördüğünde delil aramaya mı gidecek?” diyerek, o şahit buluna kadar, olacaklar olurdu. Yine de suçu ispatlamak mümkün olmazdı.

İşte bu sırada, Cebrail gelerek Peygambere: “Karısına zina suçu isnat eden bir kocanın Allah’ı şahit tutarak dört defa yemin etmesi, beşinci yeminde, “Eğer yalan söylüyorsam Allah’ın laneti üzerime olsun” diyerek kendini savunması gerektiğini açıklayan ayeti getirdi. Böylece Hilal, zina isnadında dört şahit getiremediği için cezaya çarptırılmaktan kurtulmuş oldu. Böyle bir günah işleyen karıdan da boşanmak için yeterli sebep teşkil etti. Kadının da suçu kabul etmemesi halinde Allah’ı şahit tutarak dört defa yemin etmesi, beşincide “Eğer kocam doğru söylüyorsa, Allah’ın gazabı üzerime olsun” diyerek, Allah’ın gazabını üzerine vacip kılması, hakimin vereceği cezayı düşürür. Hilal’in karısı da böyle yaptı ve cezadan kurtuldu. Peygamber de ikisini boşadı."


Nur Suresi, toplumu ve yapısını koruyucu, sosyal hayatı düzenleyici pek çok hükümlerle dolu..

Mutlaka incelikle ele alınıp, kadın-erkek tüm müslümanların, mutlaka öğrenmesi gerekli bir sure..






 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
baba'dan iktibas:

http://www.misakonline.com/forum/viewtop...der=asc&start=0

Vaktiyle "salon"da yapılan bir düğüne gittim....Düğünde "dansöz" varmış...Ben de pistin kenarındaki masadayım..

Dansöz...bir curcuna ile çıktı meydana...Bir baktım...cıbıldak bir mahluk...Dönenip duruyor...

İçimde önce bir acıma duygusu oluştu...Bir "insan" cıbıldak dolanıyor...

Sonra...bir "utanma" duygusu...O "insan" adına utanıyorum..Bu duygu,az sonra,kendi adıma utanma duygusuna dönüştü...Ve oradan çıktım.

...

Normal şartlarda..."şehvet"e mi kapılmam gerekiyor...Bilemem...Benim başımdan geçen bu şekilde oldu....

Bu vesile ile şunu demek isterim ki...Bu konularda...illa da "şekil-1-a" şablonu gerekmez...Yani..." şehvet oluşmuşsa...şehvet emaresi varsa v.b"... şablonlar,hem yanıltıcı hem de tatbikatı bakımından imkansız olur.

Şöyle ki...Şehvet...zaten,bir şeyin başka şeylere gaalib olmasıdır...Galibiyet,şehvet uyandıran şey tarafında ise,galibiyet zaten oluşmuş ve bu galibiyet sonuna kadar devam edecektir.Bu yüzden,önemli olan,o çeşit bir kavgaya girmemek ve o kavgayı gerektirecek ortamlardan uzak durmaktır...

Bendeniz...o anlattığım düğün ortamında durmuş olsa idim...o halimle şehvete dair hiç bir emare olmadığı halde..haddi aşan bir konumda olurdum.Böyle bir durumda,kimse de bana..."şehvet yoksa masumsun" diyemezdi.Yani,şehvet,helal ya da haramı...mübahlık ya da yasaklığı açıklamaz....Belki,sadece,ortamı izah etmeye yarar.

Herkeslere selamlar.
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
baba'dan iktibas:

http://www.misakonline.com/forum/viewtopic.php?t=7328

Yazılanlara baktığımda..."şehvet"in bir "suç" olarak algılandığını hissediyorum...Halbuki...Şehvet,insana ait bir güzel nimettir...

Suç olan şehvet değil..."yanlış" insan ilişkileridir.

.....

Delikanlı bana soruyor....

-Aydın amca,okulda bir kız var...Onu sevebilir miyim?

-Takdir edebilirsin ama sevemezsin...Sana ait herhangi bir tanımlaması olmayan bir kimseyi,seninmiş gibi sevmeye hakkın olamaz...Önce,aranızda bir tanımlama olacak ki,onu sevme hakkın olsun...

....

Okul önünde bekleşen delikanlı öğrenciler...

-Hadi gidelim...

-Dur bekle biraz...

Biraz bekleşiyorlar...

-Hadi gidelim yaw...

-Dur ya!...Bu kadar bekledik..karı almadan mı gideceğiz?

...Bekleşiyorlar...Ben de onlarla birlikte içeriden çıkacak iki kız öğrenciyi bekliyorum...Kızlar geliyorlar...Bekleşen gençleri gösteriyorum ve onların kim olduğunu soruyorum.

Bizim kızlardan birisi..."karı almadan mı gideceğiz?" diyen genci tanıyor...

-O,bizim Derya'nın sözlüsü!...

-Derya kim?

-Bizim arkadaşımız,....Çok iyi bir kızdır.

...

Çok iyi bir kız olan Derya'nın sözlüsünün gözünde,Derya'nın da bir "karı" olmadığını kim iddia edebilir?

...

Bu anlattığımın ucuna bir de "Dini Nikah" maskesi taktınız mı,değmeyin dünyanın keyfine...

Herkeslere selamlar.
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
sehvetin istilahi tanimi oldukca farkli farkli. bu hususta o kadar genis bir tarifler manzumesi var ki, belki hicbir mefhum bu kadar mahiyet itibariyla genis tutulmamistir.

hakkinda hukum doguran sehvet, uzuvlarin harekete gecmesi mi? duygu hali mi? bizzat fiilin kendisi mi? dusunmek mi, yapmak mi, edilgen etken tavirlar mi... gibi cok net yazamadigim bir cok birbirine gecmis ve herbiri farkli mutalalara mahal sorulara cevap tanim ve hukum var.

mesela guslu icab ettiren haller bahsi fikihta irdelenirken meni cikisi ile ilgili oyle enteresan betimlemeler var ki...

sehvetsiz meni bosalimi ile sehvet ile meni bosalimi bile birbirinden cok farkli mutalalara sebeb olabiliyor.

gibi...

yani acikcasi, hangi eylemlerin hangi hukumlere temel veri oldugu ile ilgili cok acik bilgide vermek istemiyorum; ama bu konuda bilinenin aksine enteresan bir aysberg goruntusu var.
 
H

hod-ray

Guest
Bence fazla konuşmamak lazım şehvetin tanımı hakkında bile...Ne derece uzak durursak o kadar iyi...Tanımından bile...
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
l@l iktibastir

http://www.islamicportal.de/thread.php?postid=96083#post96083

"Şehvet" kelimesini irdelemenin yolu, "iffet" ten geçmekte olup, tüm bu konulara vâkıf olmak mü'min kadın ve erkekler için elzemdir.Biz bir mü'min olarak, tüm mü'minlerden mes'ulsak -ki öyle- salt nefsimizle girmiş olduğumuz savaş, bizi, bencil müslüman yapmaktan alıkoyamaz.Bencil müslüman, bencil toplum, bencil ümmet...

Hâl böyleyken, sosyal olan insan ve bu sosyal olan insana gönderilmiş olan Kur'an'la amel eden ümmet, tâbir-i câizse "kendine müslüman" olur, Allah korusun.

Şehvet için; tesettür ve iffetle bezendiği müddetçe "malayâni bir istektir" şerhini yapamayız, o hâlde şehvetten evvel; iffet ve tesettürü anlar isek, yanlışlar da bizâtihi çözülecektir inşaallah.

"Artık kim dünyâ hayâtını seçerek tercih etmişse, elbette cehennem onun varacağı yerdir.Kim de Rabbinin (yüce) makâmından korkmuş da nefsini havâi şeylerden alıkoymuşsa, şüphesiz ki cennet onun varacağı yerdir."
(Nâziât: 37-40)

Âyette; nefsini korumaktan söz edilirken, cinsiyet ayrımı yapılmamış iken, -ki, bu ayrımı Rabbimiz dâhi yapmamıştır- bizlere ne oluyor da, nâmusu/iffeti, yalnız hanımlarımıza atfetme cüretinde bulunuyoruz!

Tüm nâmussuzluk kadınlardan çıkıyorsa, acep o nâmussuz kadınlar, hangi nâmuslu (!) erkeklerle nâmussuzluk yapıyorlar, sormak gerek...

Bizlerin öncelikli mes'elesi iffeti; hanımların, şehveti; erkeklerin tekelinden çıkartmak olmalıdır.

Hanımefendilerin iffetli olabilmeleri için, beyefendilerin gözlerini haramdan korumaları elzem olduğu gibi, aksi de vâkîdir, lâkin ikisi bir bütündür.

Bu mihverde, aynı hassâsiyeti tesettüre de göstermek durumundayız, mâlumunuz efendim, tesettür de kadın-erkek her müslümana farzdır, hemen akıllara başörtüsü ve dolayısıyla hanımlar gelmiyordur inşaallah

Tesettür; iffet için kuvvetli bir araçtır, lâkin elbette her şey değildir.Nice hayâdan nasipsiz, pür tesettür efendilerin iffetsiz olabildikleri vâkî ise, görünürde tesettürsüz dediğimiz pek çok efendi için de iffetten lâyıkı ile söz etmek mümkündür.

.....naif hanımefendi ve beyefendilerini tenzih ederek diyor ve savunuyorum ki, ümmetçi değil gelenekçi yaşıyor, yaşadığımız gibi de îmân ediyoruz.Geleneklerimiz içerisinde de en büyük yanlışı, "nâmus" gibi hassas konularda çiftestandart uygulayarak yapıyoruz.
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
iman idman ister..

bir mevzu dusunun ki, istisnasi yok ve herkesin belki de en cahil kalmayi tercih ettigi mevzu bu mevzu olsun, hic olur mu boyle bir sey...

eskilerin kitaplarina bir bakin, ne konularda ne fetvalar var.

ustelik o zamanlarda boylesi azgin bir fuhus aleni degil ve iliskiler bu kadar yaygin ve ozgur degil.

bu zamanin fuhsunun onunu kesecek tek sey, bilgilenme ve suurlanmadir.

yasaga, bilinmeyene merak icgudusu vurgununda at gozlugu ile 'ben ancak bunu bilir bunu soylerim'cilikten siyrilmak gerekiyor.

bu memlekette en cok satan dini kitabin Kur'an'dan sonra islamda cinsel hayat oldugunu kacimiz biliyoruz acaba?

ve ustelik o kitap ve benzerleri oldukca yavan ve sig bir duzlemde kaleme alinmis.

meraka, supheye, ilgiye vesile bir suru sacma sapan tanim anlatim oyku...

abdestin mekruhu harami farzi sunneti v.s oldugu gibi

cinsel iliskinin de hukumleri vardir.

zinanin hukmu ile, surtusmenin, opusmenin, oynasmanin hukmu ayni degildir.

dokunmanin, konusmanin, bakismanin hukmu de...

islam bir metod onerir tabisine:

bakma, konusma, dokunma, yapma!

yasaklamadan once bin evre yol gosterir.

baktin, bari konusma

konustun bari dokunma

dokundun bari sevisme

sevistin bari o isi yapma


beseri hicbir sistem bir sucu bu merhale mantigi ile engellemeyi dusunmemistir.

hirsizlik yapana kadar her turlu alet edevat serbest, yaptin al sana ceza...

mevdudi'nin bir tespiti var, son derece haklidir:

zina yollari engellenmedikce hakim devlet tarafindan, zina edenlere recm uygulanamaz!

tabular sarsıcıdır.

tabulari yikalim iddiam yok; ama en azindan konusalim...
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
Aleyna'dan iktibas

http://www.misakonline.com/forum/viewtop...er=asc&start=20

Tokalaşma mevzuunda bir de şu var;

Batı erkeği ile doğu erkeği bir değil, şehvet açısından bakılırsa..Bunun en büyük sebeplerinden biri de batıda hüküm süren tesettürsüzlük ve sınır tanımazlıktır..

Göz ve gönül alışıyor ve umursamaz oluyor ve soğukluk oluyor belki, tabii ki istisnalar vardır her konuda olduğu gibi..

Basit bir misal olacak belki ama;

Hani derler ya hiç yemek bilmeyen biri için ;" bir yumurta kırsam ne kadar mutlu olur" Ama yemek bilen bir insan için öyle değil, hiçbirşeyi beğenmez..

Ayrıca evde erkek çocuğu olan annelerin sıkça ikaz edildiğini duydum büyükleri tarafından, çocuğun önünde giyim konusunda aşırıya kaçmaması hususunda..

Gerekçesi de ; "Yarın evlendiğinde görmesi gereken her şeyi sadece eşinde görsün ki hisleri kuvvetli olsun" mulahazalarıydı ki ilmen de bu doğrudur..

Arabistan'ı örnek vereyim; -içeriği tartışılır- Kadınlar burada dışarıda peçeli ve tepeden tırnağa örtülüdürler..Görme sınırlı olduğundan, bakışları alışmadığından tesettürsüzlüğe, tüm hisleriyle eşine yönelir erkek..israf edilmemiş olur hisler yani..

Aksi yönden düşünürsek, böyle olduğu için burda, bir erkek değil tokalaşmak, beyaz tenli bir kadın ayağından-elinden bile tahrik olabilir..
Başkasının belki hiç umurunda bile olmayan şeyler bu tip erkekler için başka manalar ifade eder..


Yine gözlerin alışmasından başka, uzun süre kadından ayrı kalmak ta tetikleyici bir sebeptir bu konuda..Açla tokun hali bir olmaz.. Nur Suresi'nde mesela bu konuya da değinilir ve 32-34. Ayetlerde evlenmeye teşvik vardır..

Dinimiz de, fıtratı korumaya önem verir, aslolan batılı değil doğulu erkekteki bozulmamış bu kuvvetli hislerdir..

İşte bu yüzden toplumda müslüman erkekler fıtratlarını olabildiğince muhafaza ettiklerinden-sakındıklarından, diğerlerine nazaran daha çok etkilenirler bakışma, tokalaşma, tenhalaşma vs.vs Yoksa karşısındaki kadını sadece cinsel obje gördüğünden vs. değil, iddia ettikleri gibi..

Bir yerde okumuştum birisi diyordu; "75 yaşımdayım ama bir asansöre genç bir bayanla yalnız binemem, çünkü nefsimden emin olamam!" İşte muhakkak ki bu zat, son derece sakınanlardandı..

İslam'ın hükümleri umumidir..-her konuda- umuma hitap ettiği için ve bu da, sadece bir zaman diliminde değil, kıyamete kadar tüm zamanları kapsadığı-kapsayacağı için, tek tek şahıslara ya da bölgelere ya da asri temayüllere göre düzenlenmemiş..

Koruyucu hekimlik misali, dinimiz de hep fıtratı koruyuculuk, hep sakındırma, hep ayartıcı nefsten korunma üzerine emirler ve yasaklar konmuş; Bakma, yaklaşma, tutma vs. vs gibi..Ve tabii ki her iki taraf için de yasaklar getirilmiş, toplum yapısı da buna göre düzenlenmiş..

Yani kısaca harama götüren yollar bir bir tıkanmış ki kötü sona gidilmesin..

Eğer gidiliyorsa tüm bunlara rağmen..

1-Yapılan işin yaygınlaşması önlenmiş;

Nasıl? Vazgeçirici cezalarla ve halkın şahid olacağı biçimde..

2-O fiili işleyen kişi "Ben artık bittim, öldüm, artık iflah olmam..Bu yüzle Rabbimin karşısına asla çıkamam" vs.vs mulahazalarıyla kulluğu terketmesin, dairenin daha da dışına çıkmasın ve bir yürek kaybedilmesin -Allahu a'lem- için kolaylıklar sunulmuş;

Gerek Rabbimizce; mesela özel gün ve saatlerdeki umumi af gibi..Rabbin Afuv ismi mesela..Afuv isminin özelliği var; hiçbir iz bırakmayacak şekilde siliyor geçmişi bir lahzada!

Gerek efendimiz aleyhisselamca, Mesela bir kadını öpen bir sahabeden önce 2 kez yüzünü çevirmesi ve ardından ayetin inmesi; "namaz kıl...İnnel hasenata yuzhibnesseyyiat" hangi ayetti şu an hatırlayamadım..

Yine koruyucu hekimlik babında; zina için Efendimiz aleyhisselam'dan izin isteyen sahabeye karşı O'nun tavrı..

Yine O'nun yanında Amcası Abbas radıyallahuanh'ın oğlu Fadl'ın, bir kıza bakması üzerine 2-3 kez eliyle tutup başını çevirmesi..

Daha pek çok örnek bulunabilir bu konuda..

Aslına bakılırsa;

Mes'ele; Günümüze bakarak bu tip şeylerin cezaya bağlanması şu- bu değil!

Ceza olsa ne olacak?

İşte beyan edilmş o kadar ceza var..Hangisine uyuyor günümüz gencliği ya da insanı?Asrın şu cazibedar fitnesi içinde, ayartıcı benlikleriyle başbaşa..

Asıl mesele, yüreklere Allah sevgisinin işlenmesi ve O en Sevgili'nin tanıtılması, sevdirilmesi..

Sevsin ki, Rabbini incitmekten, aradaki bağı zedelemekten korksun!
Rabbini tüm sıfatlarıyla tanısın ki, ayağı kaydığında yine O'na sığınmayı, tevbeyi bilsin..

Resulunu tanısın ki, O'na benzesin!

Acizane ben derim ki mes'ele budur ve gayretlerimiz bu yönde olmalıdır..
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
DarulErkam iktibastir

http://www.misakonline.com/forum/viewtop...t=7328&start=20


Temiz toplum...

Her toplumun, her fikri oluşumun, her kültürün kendine has ahlak ve iffet anlayışı mevcuttur. Bu ahlak ve iffet anlayışı, o toplumun inancını oluşturan itikat ile rabıta halindedir. Bozuk ve tahrif edilmiş itikat'e sahip toplumlarda, tahrif edilmiş olan inançlarından uzaklaştıkları nispette zelilliğe düçar olduklarını müşahede etmekteyiz.

Batının ve yandaşlarının din anlayışı modernlikten ileri gitmemektedir. Modernitenin el kitabı üzerine bina ettikleri ahlak, edep ve iffet anlayışları ne yazıkki tahrif ettikleri inançları ile orantılı olarak bozulmaktadır.

Modern hayat tarzını kendilerine şiar edinen toplumlarda görülen cinsellik temelli suçların, az gelişmiş olan toplumlara oranla çok daha fazla olması, tespitlerimiz doğrular mahiyettedir. Türkiye'de şehirlerle (metropol); beldeler,köyler veyahut diğer metropollere nispetle daha küçük olan şehirlerde gördüğümüz, ahlak zaafiyetleri ve kadınların maruz kaldığı çirkin muameleler daha fazladır.

Bu gibi olayların izahını, ahlakın ve haya duygusunun zayıflaması, niyeti iyi olmayan, etrafını tahrik eden davranış ve giyim kuşamlarda aramak doğru olsa gerekl. Zira Büyük şehirlerin, diğer beldelere göre, batı'ya ulaşmaları daha hızlıdır. Batı'ya ulaşma, takip etme hızınız ne kadar artıyorsa, bozulma hızınızda o kadar artıyor.

Tv. ve çok kanallı sistem hayatımıza girdi, ahlaki ve hayasal bozulmalarda arttı. Zira, bizim toplumumuzun , ekonomik durumları bellidir ve Avrupa'ya gidip onların yaşam tarzlarını, ahlaki durumlarını gidip bizzat müşahede edecek ekonomik duruma kaç kişi sahiptir ? Herhalde, elle sayabiliriz. Ama Avrupa'yı, ayağımıza getiren tv. yi alacak ekonomik güce kaç kişi sahiptir ? Bunuda elle saymaya gücümüzün yetmeyeceği kesindir.

Bir binanın önünden geçiyorum ve binanın pencelerine bakıyorum, ama pencereleri göremiyorum. Çünkü gözüme çarpan sadece uydu alıcıları. Uydu girdi, hayatımıza uyanlar gitti.

Ne kadar batılıysan o kadar zelilsin, Tabiki burada mutlak manada batılı olmayı zelillik olarak ifşa etmiyoruz. Yazımızda değindiğimiz manadaki batılılaşmayı zelillik olarak görüyoruz.

Yıllar önce Prof.Dr. Ahmet Malanki miydi tam soyadını hatırlamıyorum..Bir yazısını okumuştum. Şöyle diyordu kendileri ;

Efendim, tv kanalının tek hane olduğu dönemde, yılbaşı akşamı tv'de dansöz çıktığında, o cuma günü, cuma namazından sonra meydan hınca hınç dolar ve protesto edilir, miting düzenlenirdi, medyada ise 1 hafta boyunca, rezilliğin diz boyu olduğunu dile getirir ve tenkit üzerine tenkit yazılırdı. Bugünkü gelinen durum ise, etrafımızda dansöz kıyafetliler bolcadır ve hiç bir tepki yoktur, artık alıştırıldık..Tv. bir hipnotize kutusudur, 24 kare yukarıdan aşağıy 24 karede sağdan sola tarama yapar ve görüntü bize ulaşır. 25 nci kare mevcutturki bunu göz görmez beyin algılar. 25 nci kare mevzusundan dolayı, baba bush rakibi algor ile mahkemelik olmuştur. Seçimlerde 25 nci kareyi kendi lehine kullandı diye. Bu 25 nci kare, hristiyanlığı, batılılaşmayı ve bozulmayı bizlere modernite olarak dayattı ve dayatmayada devam ediyor.

Bu alıntıyı, özetle ve aklımda kalanlar şeklinde yazdım. Orijinali ise Gerçek hayat dergisinin ilk sayılarında mevcuttur, ama tam olarak hangi sayıda çıktı hatırlayamıyorum.

Bu meyandaki bir hadisi şerif ise ; Ebu Hüeyre –radıyallahu anh-den rivayete göre Resullullah –sallallahu aleyhi ve selem-Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmuştur: “Andolsun ki siz, kendinizden önce ki milletlerin yoluna kulacı kulacına , arşını arşınına ve karışı karışına muhakkak tıpatıp uyacaksınız. Hatta onlar daracık bir keler deliğine girseler bile , siz de muhakkak o deliğe gireceksiniz.” Ashab-ı kiram : “Ya Resulullah ! O milletler Yahudiler ve Hıristiyanlar mı?”diye sordular. Resulullah Aleyhisselam: “Bunlar olmayınca başka kimler olur?”buyurdu.(İbn-i Mace:3994)

Selam ve dua ile..
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
kisi Allah ve Rasulunu/dinini sevmesine/tanimasina ragmen hata yapabiliyor.

seytan mesela en iyi bilenlerdendi. katipti. onun rabbini inkari mumkun degilken inkarsiz dahi ayagi ebeden kaydi.

seytanin ayagini kaydiran en onemli husus kanaatimce suydu:

o, kendi idrakinda kurdugu Allah tanimina asiri sekilde guvendi!

bu nasil bir cumle mi? soyle:

yani o, Allah'in kendisini cok sevdigini, yapacagi yaramazliklari gormezden gelecegini, emrine uymasa da nasil olsa affedecegini, aralarinda cok ozel ve buyuk bir iliski oldugunu dusundu. aksihalde ne curetle o kadar yakin tanidigi rabbinin buyruguna bile bile karsi gelebilecekti ki?

emri kirdi.

ama sonuc istedigi ve dusundugu gibi olmadi...

o an, Allah'in kafasinda canlandirdigindan cok daha farkli bir ilah oldugunu anladi; ama is isten gecti.

o, tanidigini zannettigi rabbini meger taniyamamisti. o, kendi kafasinda kurdugu tanriya iman etmisti.

efendim,

nasil olsa affeder, ben Onun Kat'inda cok kiymetliyim hissi o gun bugundur, seytanin saplanti halinde en yaygin saldiri silahi olmustur.

ozellikle bu silah ile niceler vurulmus, ya vicdaninin bagri delik, ya bogru yarali, ya ayagi kopuk, ya da basi sargilidir; eger olmemisse...
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
...nil'den iktibas:

Bir şeye bakmak değil ; bakmaktan kaynaklanan hissiyattır anlaşılması gereken bence.. Birine bakarak günaha girmez insan , baktığı şeyde kendisinde uyandırdığı hissiyatla günaha girer. Şöyle ki ,mesela ben tv seyrederim aniden bir sahne ile karşılaşırım bu bende hormonal bir takım değişikliklere sebep oluyorsa bakmamalıyım .. Yok eğer bana normal geliyorsa bakmakta sakınca yoktur kanaatimce.. Kaldı ki ben ameliyathanede çalışan bir bayanım .. Şimdi her çıplak hasta ya bakıyorum diye günahamı giriyorum.. !!!! Demek ki asıl hedef zinaya sebebiyet verecek tarzda nazar etmemek. Güneşi gösteren eli güneş sanmamalı insan , vasıta başka hedef başkadır.. İman etmek nasıl ki bir uygulamanın ilk şartıdır. Teklif edilen kurallar, sebeplerde takılalım diye değildir. Tekliflere birazda bu açıdan bakmakta fayda var. Ve herşeye akılla yaklaşmak Akıl sahibi olmanın hakkını vermektir.Diğer canlılardan tek farkımız bu çünkü.. İmanın hakkı ise ibadeti asla terketmemektir.

http://hak-dilaram.com/ahlak/117-goz_zinasi.html
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
Darul Erkam'dan iktibas...

Yeryüzündeki bütün hukuklar da bulunan külli kaideler, kişiden kişiye görecelilik arz etmemektedir. İslam hukukunda (fıkıh) da bu böyledir..Örneklendirmek gerekir se;

Bir kişi 2 şişe içince sarhoş oluyor, diğeri ise 2 bardak içtiğinde sarhoş oluyor. Birinci kişiye 2 bardak helal olmayacağı gibi, 2 şişe içmeside helal olmaz. Burada ki kaide kesin ve nettir. sınırları ayetle çizilmiştir. Tabiki ayette geçen ifadeyi (hamr) şarap manasında alanlar olduğu gibi (hanefi mezhebi), "hamr" aklı örtmek manasında alanlar da olmuştur..

Vel hasılı; Kaideler kişiden kişiye değişkenlik arz etmez ve bir bütündür. Ahmet'in, ictinab etmekle yükümlü olduğu asgari haramdan, mehmette yükümlüdür. Ahmet bu haramdan etkilenmiyor diye "helal", mehmet etkileniyor diye "haram" addedilemez...

Hak-dilaram'dan iktibas:

iki örnek olsun önümüzde:

1-doktor, vazifesi gereği, günde 100 kişi ile muhatap ve muayene etmek zorunda. bunların arasında aslında sırtını dinlemesi gerekenler olmadığını bilmesine rağmen, hasta 'ciğerlerimde bir ağrı var doktor bey' demesine binaen vazife ve selahiyetler kanunu gereği -dini zaruret hali oluşmamasına rağmen-sırtını açıp hastasının tenine steteskop dayamaya mecbur olan bu doktorun haram olan yere bakması ile

2-doktor, hastanın aslında sırtına bakılması gereken bir şikayeti yok, sırf onun sırtını görmek için ' soyunun' demesi arasında bir fark var mıdır?

Darul Erkam'dan iktibas:

Böyle bir sorudan ziyade, doktora ve hastaya tanınan ruhsatların ve zaruri kaidelerin açıklanması gerekmektedir. Doktor hangi hallerde hastanın mahrem bölgelerine bakabilir ? Bu gibi temel kaideler beyan edildikten sonra, sağlıklı cevapların alınması daha olur kanaatindeyim.

İlk örneğiniz kendi içinde bir tenakuz arz etmektedir.. Doktor hangi hallerde sırta bakar ? Buda işin müteahhıslarının cevaplandırabileceği bir durum. Çünkü belirttiğiniz gibi "ciğerlerimde bir ağrı var doktor bey" dediğinde hasta, doktor sırta bakmaklı mı bakmamalı mı ? "Evet, bakmalı" olursa cevap, 1. doktorun yaptığı meşru, 2.doktorun yaptığı ise gayrimeşru olacaktır. "Hayır, bakmamalı" olursa, o halde 2.doktor örneğine gerek yoktur... 1 doktor yeter
smile.gif


Selamlar..

Hak-dilaram'dan iktibas:

doktora, bakabilme/dokunabilme selahiyetini kim tanzim etmiştir? -Nass, müctehid- fukaha- bakma ve dokunma hususunda zaruri durumlar ile ilgili neler ne maksadla söylenmiş...

hakikaten ruhsata tabi bir şekilde bakarken, gözü kayıp hasta olmayan uzva bakabilme ihtimali düşünülmüş mü? birini iyi edelim derken, onun bir hataya düşmesinin ortamının hazırlanmasında ne gibi kar zarar hesabı yapılmış?

kadını, kadın doktor varken, ona gönder/meyen/emeyen doktorla, gönderme imkanı varken göndermeyen doktor arasında fark nedir? bu işin silsilesinde mazeret mefhumunun açılımı hangi şartlara göre tanzim edilmiş ve nazar/dokunmak/şehvet ilişkisi ne kadar dikkate alınmış?

doktor örneğinden savcı, yargıç örneğine veya öğretmen, beden eğitimi hocası v.s atlayayaım mı? hatta kadınların göbeğine üfürenlere kadar sıçrayadabilirim... kimin nerede ne şekilde davranacağına dair söz söyleyenlerin bu hususta sözlerini net olarak nasıl bulacağız?

bu hadise hakikaten net midir?

cankurtaran ile banka memuru arasındaki fark yukardaki soruların temel mantığı bilindiğinde ne kadar gün ışığına çıkacak?

mazaret beyanında yüz ile kol, kol ile cinsel uzuv arasında farklılıklar var mıdır? varsa şehvet unsurundan doktor, kendine sakınma payı bırakılmadığı için sakınmadığında bakılan kadının hali, onun eşinin/babasının hali, doktorun bizzat kendi haline dair kim ne şekilde hangi suç ile ithamlanmış ve madur mefhumu ile neler tanzim edilmiş?

suçun hafifletici unsurları hakkında islamın bakış açısı nedir?

kadının iç organlarına bakmanın hükmü nedir?

iç organların dişisi erkeğinde aynı olana bakmak ile, dişide olanın erkekte olmadığına bakmak arasında fark var mıdır?

bu soruları çok uzatırım...

maksadım mekasıda dair birşeyler yakalamak...
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
Darul Erkam'dan iktibas:

Soruları uzatmak pek birşey ifade etmez. Zira, kaide ve cevab tek olduktan sonra, soruların sayısının pek ehemmiyeti yoktur. Maksadınızın farklı olduğunu idrak edemedim, kusura bakmayın. Bu bizim dirayetsizliğimizden kaynaklanıyor olsa gerek.

Böyle bir hususta, kadının yanında mahremi bulunmak zorundadır. Eşi,abisi,kardeşi,babası veya bir bayan arkadaşı bulunmak zorundadır. Gerekmediği müddetçe kadının tesettürünün içinde bulunması vacibdir. Tabiki burada bazı acil müdaheleler müstesnadır.

Konuya mesned teşkil eden "Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye"den bir kaç kaide ile cevap verilebilir ; Zarûretler haram olan şeyleri mübah kılar,Hacet umûmî olsun, husûsî olsun, zaruret menziline tenzil olunur. Bir kadının bir erkeğe bakması hangi halde olursa olsun zaruretle sınırlıdır. Zaruretlerde kendi miktarınca takdir olunur..

Zarurete dair nasslar ise elimizde bulunmaktadır. Kur'anı mübin'de ve hadislerde sarih bir şekilde zaruri hallerde birçok şeye izin verilmiştir. Mesela ; domuz etinin yenmesi, şarabın içilmesi, dil ile inkâr vb..Âyetlerde geçen ızdırâr hali darda kalmak, mecbur olmak anlamına gelir

Efendim, sizin sormuş olduğunuz soruların cevabı, oldukça büyük bir yekün tutacak şekildedir. Şimdilik ise bu kadarı ile iktifa edeceğim, inşaallah daha geniş bir vakitte, etraflıca ve kapsamlı bir beyin jimnastiği yapmamız temennisiyle..

Lakin sorularınızın, cevaplarınında sizlerde malum olduğunu biliyoruz. Müstefit olmamız için iktibaslarınızı bekliyoruz..

Selam ve dua ile..

Bir iktibasta bulunmak istiyorum ;


Alıntı:
Tedavi ile İlgili Zarûretler

İnsanın hastalandığı zaman tedavi olma hakkı hatta görevi vardır. Çünkü beden bir emânettir. İbadetlerin ve diğer bir takım İslâmî emir ve yasakların eksiksiz yapılabilmesi bedenin sağlıklı olmasını gerektirir. Korunulmasına rağmen hastalık olursa mü'minin tedavi olması gerekir. Çünkü Hz. Peygamber; "Ey Allah'ın kulları tedavi olunuz" buyurmuştur (bk. Tirmizî, Tıbb, 2; Ebû Dâvud, Tıbb, 1, II; İbn Mâce, Tıbb, 1; Ahmed b. Hanbel, III, 156, IV, 278).

Tedavi olmanın kapsamına ilâç kullanmak, yarayı ameliyatla temizlemek girdiği gibi gerektiğinde kan nakli, bir uzvun kesilmesi ya da vücuttan ayrılması gereken bir uzvun çıkarılması gibi bütün tedavi yöntemleri girer. Doktor böyle bir operasyon sırasında hastanın, ihtiyaç kadar olan mahrem yerlerine bakabilir. Ancak kadınlar için hu konuda imkân ölçüsünde bayan doktor ve hemşirelerden yararlanılması asıldır. Çünkü Hz. Peygamber'in bu konuda çeşitli uyarıları vardır.

Hz. Peygamber'e ashabı kiram; "Ey Allah'ın elçisi, bizden birimiz tek başımıza bulunduğumuzda da mı örtünmeye dikkat edeceğiz?" diye sorunca, o şöyle cevap vermiştir: "Şüphesiz Allah, kendisinden utanılmaya daha layıktır" (Buharî, Gasl, 20; Tirmizî, Edeb, 22, 39; İbn Mâce, Nikâh, 28). Bir defasında Rasûlüllah (s.a.s) zekât develerinin bulunduğu yere gitmişti. Çobanın güneşte soyunmuş olduğunu görünce, onu görevden azletti ve şöyle buyurdu: "Hayası olmayan kimse bizim işimizde çalışmasın" (es-Serahsî, a.g.e., X, 156)

Ancak özür sebebiyle erkeğin veya kadının avret yerine bakılmasında bir sakınca bulunmaz. Örneğin; sünnet için sünnetçinin erkeğin mahrem yerine bakması caiz olduğu gibi, hastalık halinde de bu caiz olur. Yine doğum sırasında ebe, kadının mahrem yerlerine bakar, zarûret halinde kadın doktor bulunmayınca erkek doktor da kadının tedavisinde bulunabilir. Çünkü Hz. Peygamber doğum sırasında ebenin hazır bulunmasına ve gerektiğinde doğuma şahitlik yapmasına cevaz vermiştir. Bu durum bakmayı da kapsar (es-Serahsî, a.g.e., X, 156).

es-Serahsî (6. 490/1097), kadının erkek tarafından tedavi ve muayenesi konusunda şöyle der: "Kadında çıkan bir çıbanı tedavi edecek bir kadın (doktor) bulamaz, başka bir kadına tedavi şeklini öğretmek de mümkün olmaz ve hasta kadının ölmesi veya bitkin hale gelmesi yahut dayanamayacağı bir acının meydana gelmesi söz konusu olursa, bu yaranın bulunduğu yer dışında kadının örtünmesinde, sonra onu bir erkeğin tedavi etmesinde bir sakınca yoktur. Bu erkek, gücünün yettiği ölçüde yaranın bulunduğu yer dışındaki kısımlardan gözünü sakınır. Çünkü bir cinsin diğer cinse bakması daha ağırdır. Burada zarûret halinin gerçekleşip gerçekleşmediğine bakılır. Bu ise ölüm tehlikesidir, böyle bir tehlike ortaya çıkınca da zarûret miktarından fazlası mübah olmaz" (es-Serahsî, a.g.e., X, 157).
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
Hak-dilaram'dan iktibas:

soruların herbiri ayrı mütalalara sebep olabilir azizim...

fıkıh kesin olarak 'bu budur şu şudur'dan ibaret olsaydı, temel norm Nassların maksadlarına atfen, mekan zaman alakalı kıstaslarda dikkate alınarak akıl yürütme ile ortaya konulmuş milyonlarca farklı ahkama ihtiyaç duyulmazdı.

günümüz meselelerinin en ele rafa kaldırılmış olgusu - yönünün sapmasından endişe edildiği için olduğuna zannı galiple inandığım - şehvet ve ona dair meselelerdir. halbuki yön bence bu endişeden dolayı hakikaten sapmıştır. çünkü reel bir endişe değildir bu endişe... olan zaten oluyor ya da... çözüm 'tu kaka' mıdır, anlamak, çözmek midir...

kadının elini şehvetle tutmak ile, şehvetsiz tutmanın ayrı hükümlere mehaz teşkil ettiğini öncekilerin eserlerinden biliyoruz. bazı fetvalarda bakılması haram olmayana dokunmanın da haram olmadığına dair ibareler veya -hassaten hanbeli mezhebindeki - setr i avrete dair bazı sözleri de biliyoruz; bilmiyorum bunlar, bugünün erbabları tarafından gün yüzüne çıkartılmak istenecek midir...

kadının erkekten erkeğin kadından sakınmadığı günümüzde, dolmuşa binmek bile esasen o belli kalıplar dahilinde mümkün değil görünürken, bu işin fıkıhça çok daha önceleri çözüldüğünü; ama sümen altı mantığı ile eski fetevanın zamanımızda bilinmesinde hayr olmadığına dair, evinde kitaplara gömülmüş, dış dünyadan irtibatını kesmiş -evet- hakiki tahkik ehlinin fikir ve cemiyet hayatını -vardır bunda da bir hayr ile- tanzime dair söz söylememesi/yuvarlak sözler ile geçiştirmesi bizde istifhamlara sebep olmaktadır. zira sorun çözülmüyor, katlanıyor bilakis...

devrin icadı bankaya dair bir milyon fetvaya imza atan fukaha, bankadan çok daha güncel insan ilişkilerinin en temeli olan bu mevzuya dair, mevzunun farklı farklı boyut ve konumlarına ne de az söz nakletmişler...

eskilerin sözlerini bile hatta nakletmekten çekinmişler...

mesela mevdudi'ye mi kalmış, zina yollarının engellenmediği bir memlekette recm cezası uygulanamaz fetvası?

neden bu fetva muhakkiklerin araştırmalarına bir mana teşkil etmemiş gibi...

herneyse...

not; bu hususta yazdıklarım buyurduğunuz üzere beyin idmanıdır, şahsi fikirlerimdir, herhangi bir yere dayamam/dayandığı zannı söz konusu değildir.

agbi'den iktibas:

Günümüzdeki sorunlar olaylara hikmet açısından bakılmasından kaynaklanıyor.Mesala domuzu örnek alalım.Mesala birisi çıkıyor diyor ki,domuz etinde bilmem ne mikrobu var.Eksi bilmem kaç derecede ölüyor,diyor.Şimdi biz eksi bilmem kaç derecede dondurulan domuz etini helal mi kabul edeceğiz?Hayır çünkü domuz eti Allah haram ettiği için haramdır.Dini konularda akla göre hüküm verilmez.Bize düşen aklımıza değil,hükm-ü ilahiye uymaktır.Kimse Allah'ın hükmü dururken kendi aklına uyarak cennete gidemez!
Hükme değil,hikmete uyarız mantığı hakim olursa geriye din kalmaz.Mesala bir bayan diyebilir ki,"Benim saçım güzel değil,şehvet falan uyandırmaz!".Bu insana "buyur saçını açmanda mahzur yok" mu diyeceğiz.
Bir başkası der ki,"Ben haramdan etkilenmiyorum." buyur harama bak mı diyeceğiz.
Bir başkası diyebilir ki,"Benim beş vakit namaz kılmama gerek yok.Çünkü namazdan maksat Allah'ı hatırlamaktır.Ben Allahı en iyi yoğa yaparken hatırlıyorum."Bu insana "Buyur yoğa yapabilirsin" diyebilir miyiz!
"Ben hükme değil,hikmete tabii olurum." diyen insan Allah'a değil,kendi aklına ibadet eder.Allah'ı değil,aklını takdis eder!Bu tür insanların çoğalması aslında dinimizi içerden yıkmaya yönelik bir oyunun basamaklarıdır.Çünkü bu mantıkla giderseniz İslam'ı yoketmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürmüş olursunuz!
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
Hak-dilaram'dan iktibas:

şehvetle bakma ile şehvetsiz bakmanın farklı hükümleri ortaya konulmuşsa ulema tarafından ve hatta zaman mekan unsurları dikkate alınarak fetvalar esnemiş veya sertleşmişse... peçe takmanın şart görüldüğü dönem ve mekanlar olmuştur, takmanın gerekli olmadığı ya da...

yaşadığımız topraklarda metropoller ile mezralar arasında derin yaşam kültürü farklılıkları mevcuttur. fıkıh ise girmediği saha ve alan bırakmaz...

bu konu bu minvalde konuşulur...

ayrıca: Kur'an ile sabit iken üstelik, müellefet ul kulub'un uygulanılırlığının kaldırılması ve kıtlığın çok olduğu zamanlarda hırsızın elinin kesilmesi cezasının iptal edilmesi, teravih namazının cemaat ile 20 rekat kılınması v.s hazreti ömer radıyallahu anh'ın ictihadlarıdır. sahabe-i güzin 'ey ömer! sen Allah'ın, peygamberinin ahkamını mı iptal ediyorsun' dememişlerdir, bilakis o gün, bugündür bu hükümler böyle uygulanagelmiştir.

mecelle'de bir kaide vardır:

'ezmanın teğayyürü ile ahkamın teğayyürü inkar olunamaz'

manası: zamanın değişmesiyle hükümlerin değişmesi inkar edilemez...
ağdalı ve ağır netice doğuracak sözler yerine meselenin kendi akışında takip edilmesini tavsiye ederim.

monaroza'dan iktibas:

Şu konular açılırsa iyi olur inşaAllah, madem giriş yapılmış;


"şehvetle bakma ile şehvetsiz bakmanın farklı hükümleri ortaya konulmuşsa ulema tarafından ve hatta zaman mekan unsurları dikkate alınarak fetvalar esnemiş veya sertleşmişse... "

"kadının elini şehvetle tutmak ile, şehvetsiz tutmanın ayrı hükümlere mehaz teşkil ettiğini öncekilerin eserlerinden biliyoruz. bazı fetvalarda bakılması haram olmayana dokunmanın da haram olmadığına dair ibareler veya -hassaten hanbeli mezhebindeki - setr i avrete dair bazı sözleri de biliyoruz; bilmiyorum bunlar, bugünün erbabları tarafından gün yüzüne çıkartılmak istenecek midir..."

Hak-dilaram'dan iktibas:

mesela kısa bir araştırma hemen netten:


"Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) kadınlarla musafaha yapılmasını haram kılmıştır. Ben bir bayanın elini tutmak zorunda kalırsam harama gireceğim" diyorsun.

Peygamberimizin bunu haram kıldığına dair hadis yoktur.

"Erkek, kendisiyle evlenmesi caiz olan bir kadınla tokalaşırsa, ahirette avucunun içine kızgın demir/civa eriyiği konarak cezalandırılacağı"nı ifade eden söz hadis değildir, uydurmadır.

Peygamberimizin, kadınlarla -bey'at yaparken- el ele tutmadığı şeklinde bir bilgimiz var. Bu, haram kıldığını göstermez; O'nun her "terk"i; yani bir şeyi yapmaması nehiy (yasaklama) mânasına gelmez.

Yasak ve haram olduğuna dair başka delillere ihtiyaç vardır.

Peygamberimizin ve sahabenin yaşlı kadınlarla musafaha (tokalaşma) yaptıkları biliniyor (Kâsânî, Bedâyi', Beyrut, 1997, C. V, s. 495 vd.).

Fıkıhçılar "kadınla erkeğin musafahası" konusunu "kıyas" ile hükme bağlamışlar ve şöyle demişlerdir:

"Kadınların el ve yüzleri avret değildir, bunlara şehvetsiz bakılabilir. Ama dokunmak şehvet celbi bakımından daha etkilidir, bu bakımdan avret yerine bakmaya ve dokunmaya benzer; bu sebeple dokunma caiz olmaz." (Kâsânî, s. 489).

Bu gerekçeye göre, âdeten (yaygınlaştığı ve alışıldığı için) şehvetin sözkonusu olmadığı durumlarda ele dokunmak (musafaha) caiz olmalıdır.

Nitekim Ahmed Şerbâsî gibi bazı önemli alimler bu kanâati (gerekli durumlarda ve şehvet sözkonusu olmadığında musâfahanın caiz olduğunu) ifade etmişlerdir (Yes'elûneke fi'd-dîni ve'l-hayât, Beyrut, 1980, C. V, s. 86). Âdet, ihtiyaç ve bu mânada zaruretin de "bakma ve dokunmanın caiz olması" konusundaki etkisini, yine fıkıhçıların, cariyelerin bulunduğu ve alınıp satıldığı zamanlara ait olan şu ictihadlarında görüyoruz:

"Bir kimse, sahibi olmadığı cariyeye baktığında veya dokunduğunda cinsel tahrikten çekinirse (böyle bir ihtimal varsa) bakması ve dokunması caiz değildir. Ancak bu cariyeyi satın almak istiyor da bu sebeple bakıyor veya dokunuyorsa caiz olur; çünkü işine yarayıp yaramayacağını ancak böyle anlar ve buna ihtiyacı vardır; bu bakma, gerektiğinde hâkimin, şahidin, evlenmek isteyenin bakmasına benzer; yani ihtiyaç bulunduğu için bu durumlarda da -şehvet ihtimali bulunmasına rağmen- bakma caiz olur..." (Kâsânî, 491).

Bu nakil ve yorumlardan sonra size şunu söyleyebilirim:
.............................
............................


Hayreddin Karaman'ın yazısından nakle dayandırdığı bazı bölümler... ayrıntı aşağıdaki linkte:

http://www.hayrettinkaraman.net/yazi/hayat2/0077.htm
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
Hak-dilaram'dan iktibas:

yanımda kitaplarım yok, şöyle bir gezdim nette, bakın neler var:

İmam-ı Ebu Yusüfe göre, ekmek pişirmek, çamaşır yıkamak [ve kaba olmıyan avret yerlerinin açık olması lazım gelen başka işler] için ücretle çalışmağa mecbur kalan muhtac, esir, kimsesiz kadınlar [işçi ve me’murlar], iş icab etdirdiği kadar, ayaklarını ve kollarını açabilir. Erkeklerin, bunları, iş için görmesi ve şehvetsiz bakması caiz olur.

CARİYENİN AVRETİ:

Yabancı kadın hür değil de cariye ise bazı alimler "Onun avreti göbekle diz arasıdır" demiştir.

Bazıları da "Cariyenin avreti yaptığı iş sırasında açılmasına ihtiyaç olmayan kısımlardır" demiştir. Buna göre, câriyenin başı, kolları, bacakları, boynu, göğsü avret sayılmaz. Sırtı, karnı, kollarının yukarısı avret mi değil mi münâkaşa edilmiştir.

Ebu Hanife merhum: "Erkeğe, cariyenin bakılması helâl olan yerlerine dokunması da câizdir" demiştir.

Yine Ebu Hanife merhum: "Kadın, erkeğin nesb, raza (emme) veya sıhriyyet sebebiyle mahremi olduğu takdirde, ona karşı kadının avreti göbekle diz arasıdır, tıpkı erkeğin erkeğe avreti gibi" demiştir.

Diğerleri ise: "İş sırasında açılmayan yerleridir" demiştir.

MÜSTEMTİA (denen zevce, cariye gibi istifraşı helâl olan kadının) avretine gelince, erkeğin, bütün uzuvlarına bakması caizdir. Hatta fercine bile bakabilir, ancak ferce bakmak mekruhtur. Kişinin kendi fercine bakması da mekruhtur. Zira, ferce bakmanın bir nevi körlüğe sebep olacağı rivayetlerde gelmiştir. Kadının fercine bakmanın caiz olmadığı da söylenmiştir. Kadının kendine ayırdığı cariye veya müdebbere (ölümünden sonra hür olacak câriye) veya ümmü veled (efendisine çocuk doğurarak yarı hür hâle gelen, satılamayan cariye) veya merhune (rehinelenmiş câriye) olması farketmez.

Cariye Mecusi veya mürted veya puta tapan, veya kendisiyle bir başkası arasında müşterek veya evli veya mukatebe anlaşması yapmış ise, bu durumda câriye yabancı kadın gibidir.

Amr İbnu Şuayb babası, dedesi tarikiyle Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'den şu hadisi rivayet eder: "Sizden biri cariyesini kölesiyle veya işçisiyle evlendirirse, artık göbekten aşağı ve dizden yukarısına bakmasın."

İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/139-140.

Hür kadınların avreti ise; yüzlerin, ellerinin içleri ve ayaklarının üstleri hariç bütün vücutlarıdır. Hattâ kulağı hizasindan aşağıya sarkan saçlarının açılması, bazılarına göre namaza engel değilse de, daha doğru olan görüşe göre avrettir. Ancak bu sarkan saçların avret olmadığını söyleyenlere göre dahi, mahrem olmayan erkeğin, kadının saçına bakması haramdır. Yani böyle sarkan saçlara bakmak, avret olduğu için değil, fitneye sebep olabileceği için haramdır. Ibrahim Halebî, Gunyetü'l-mümtelî 212


"Ülü'I-Irbe Olmayanlar"a Göre Avret: "Ülü'1-Irbe olmayan" demek, cinsel arzusu bulunmayan demektir. Âyette kadınların zinet yerlerini "ülü'1-irbe olmayanlar"a da gösterebileceği bildirilmiştir. (Nûr (24) 31.) Bu tür insanlar saf ve aptal olup, kadının dünyasından birşeyler bilmeyen bedensel iktidarsızlıklarından, aklı eksikliklerinden, fakirlik ve miskinliklerinden ötürü, kadınlara karşı bir eğilim ve arzu duymayan kimselerdir. Mücahid; "karnından başka derdi olmayan ve kadınlardan yana bir şey bilmeyen eblehlerdir" diye tanımlar.

monaroza'dan iktibas:

Peki bu yazıyı forumda gören bir hanım ya da genç kızımız ya da forumdaki erkek kardeşlerden biri;

"Ben önceleri tokalaşmıyordum, sırf bu hadisi bildiğimden..Ama madem ki böyleymiş artık tokalaşacağım" derse ve uygularsa bunu..

Vebali Hayreddin Hoca'ya mıdır?

Buraya bunu eklediğimiz için bize midir?

Yoksa vebal yok mudur
gruebel.gif
 
Üst