Şehid Şeyh Said Kimdir?

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
''Arkamdan ağlayıp da zalimleri sevindirmeyin, kıyamımızı iyi anlayın ve bizden sonrakilere aktarın. Şüphesiz benim ölümüm Allah ve İslam içindir''

Şeyh Said kimdir?

1865 yılında Erzurum’un Hınıs ilçesine bağlı Kolhisar Köyü’nde dünyaya gelen Şeyh Said, Şeyh Mahmud'un en büyük oğludur.
Temel eğitimini amcası Şeyh Hasan’ın medresesinde tamamladıktan sonra Palu, Muş, Malazgirt ve Hınıs'ta çeşitli medreselerde fıkıh, hadis, tefsir, beyan vb. İslami ilimleri tahsil etmiştir.
Tevhidi bir şuurla İslamî hayatı dava edinen Şeyh Said, halkın irşadı için tebliğ faaliyetlerini aralıksız sürdürmüştür. Bir taraftan halkın irşadıyla meşgul olurken, diğer taraftan ticaretle iştigal edip elde ettiği gelirin büyük bir kısmını medresesindeki talebeleri ve halkın ihtiyacı için sarf etmiştir.
Mezhep ve görüş farklılıklarını gözetmeksizin, İslam nizamının hakimiyetini esas alan bir anlayışa sahip olan Şeyh Said, Hilafetin lağvedilip yerine Laikliğin getirilmesine karşı halkı uyararak dinsizlikle mücadele etmeye çağırmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra da gayri-islami yönetime karşı tepkisini dile getirip büyük bir cesaretle cihad kararı almıştır.
1C1_44ataturkcumhuriyet.jpg

Katıldığı bir düğünde halka hitaben:
Medreseler kapatıldı. Dinî kurum ve kuruluşlar yasaklandı. Dîn ve Evkaf Bakanlığı kaldırıldı. Din mektebleri Millî Eğitim'e bağlandı. Küfür ve şirk hâkim oldu. Topraklarımız işgal edildi. Gazetelerde birtakım dinsiz yazarlar dine hakaret etmeye, Peygamberimize dil uzatmaya cesaret ediyorlar. Ben, bugün elimden gelse bizzat dövüşmeye başlar ve dînin yükseltilmesine gayret ederim.
Müslüman halkı gayri İslamî yönetime karşı kıyama çağıran Şeyh Said, cihad fetvasında şöyle hitap ediyordu:
Yâ Eyyuhel Ensâr,
Kurulduğu günden beri Din-i Mubin-i Ahmedî'nin s.a.v. temellerini yıkmaya çalışan Türkiye Cumhuriyeti reisi Mustafa Kemal ve arkadaşlarına, Kur'an ahkamına aykırı hareket, Allah ve Peygamberi inkar ettikleri ve Halife-i İslam'ı sürdükleri için gayr-i meşru olan bu idarenin yıkılmasının bütün Müslümanlar üzerine farz olduğunu, cumhuriyetin başında bulunanların ve cumhuriyete tabi olanların mal ve canlarının Şeriat-i Ğarra-i Ahmedî'ye göre helal olduğunu bildiririm.
“Allah yolunda cihad edin ve öldürün”
645_44dugunhitap.jpg

Şeyh Said kıyam hazırlığını yapar ve evden çıkacağı zaman hanımı ona şöyle der:
Sen bizi kime bırakıp gidiyorsun, bizim halimiz nice olur?
Bu soru karşısında Şeyh Said tarihi cevabını şöyle verir:
Eğer ben ve bu bastonum yalnız da kalsak ben yine bu kafirlere karşı çıkacağım. Ne ben Hz. Hüseyin’den daha değerliyim ne de benim ailem onun ailesinden daha kıymetlidir. Eğer ben bu kafirlere karşı çıkmazsam zebaniler sarığımdan tutup beni cehenneme atarlar, siz o zaman bana yardım edebilecek misiniz? Onlar bana demezler mi; “Ey Said, Allah o kadar mal mülk verdi sana. Sen Allah için ne yaptın? Bunlar Allah’ın emirlerini ayaklar altına almışlar...
Evet ben cihada başladım ve korkanlar, cihad edemeyecekler, hastalar gelmesinler. Bu yol korkakların yolu değildir!
14 Şubat 1925'te Daraheni'ye yarım saatlik mesafedeki Kupar köyüne gelen Şeyh Said, geceyi burada geçirmeye karar verir. Ertesi sabah şehre giden Şeyh Said halka vaazında:
Haberiniz olsun ki ben kötü bir amaç için yola çıkmadım; zalim de değilim, bozguncu da... Kötü bir azgınlık ya da haksız bir isyan çıkarma amacında da değilim. Aksine Hz. Muhammed s.a.v. ümmetinin kötüye giden durumlarını düzeltmek için yola çıktım. Emri bil- mâruf ve nehyi ani'l- münker istemekten başka bir amacım yoktur.
Her kim beni bu yolda haklı görürse şüphesiz ki Allah hakka daha layıktır. Ve her kim de benim şu söylediklerimi bana geri çevirip reddederse, Allah benimle onlar arasında hükmünü verinceye kadar bekleyip sabredeceğim. Muhahakkak ki Allah, benimle kavmim ve milletim arasında bir hüküm verecektir. Şüphesiz ki O, hakkın ve haklının en iyisini bilir.

Daha sonra şu âyet-i kerimeyi okudu:
"Ey imân edenler! Düşmana karşı savaş hazırlıklarınızı görün ve silâhlarınızı takınarak cenge hazır olun da, birlikler halinse savaşa çıkın veyâhut seferber olun." ( Nisâ, 71 )

354_44mucahidlerkiyam.jpg


...ve kıyam başlıyor

Albay Halit Bey derhal Muş'u kuşattı. Cibran Aşireti'nden Hasan Bey, çarpışmalardan sonra Hınıs'ı, Şeyh Abdullah ise Varto'yu zaptettiler. Birkaç küçük çarpışmadan sonra Ergani ve Maden de zaptedildi. Şeyh Said, 7000 Mücahidle birlikte Kiğı, Eğil üstüne yürüdü. Hani, Lice ve Piran'ı zaptederek 14 Şubat günü Darahini'yi tamamen ele geçirdi ve buraya Modan'lı Faqi Hasan'i vali olarak tayin etti. Darahini, geçiçi başkent ilan edildi. Toplanan vergiler ve tutsak alınanlar Darahini'ye gönderilmeye başlandı. Çapakçur da ele geçirildikten sonra, bütün Harput ele geçirildi. Kısa bir süre sonra da çevre aşiretlerden yardımcı kuvvetler alınarak derhal Diyarbakır üstüne yüründü.
Hükümet endişeye kapılarak derhal Sarıkamış'taki 9., Erzurum'daki 8., Diyarbakır'daki 7. tümenleri ve Mardin´deki 1., Urfa'daki 14.Süvari alaylarını, Van'daki 1. Süvari tümenini ve hudut birliklerini harekete geçirdiler.
Silvan, Beşiri bölgeleri hükümetten alındı ve sonra kuzeye, Palu istikametine yönelinerek Malazgirt, Piran, Bulanık ele geçirildi. Daha sonra Mücahidler; Malatya vilayeti istikametinde ilerleyip, Pütürge'yi de kurtararak Çemişgezek'i aldılar. Öte yandan da Siverek istikametinde ilerlediler.

26A_44haritabolge.jpg

Mücahidler hemen ardından, Diyarbakır’a doğru ilerleyerek, hem kuzeyden hem de güneyden taarruza geçtiler. Her iki taaruz da başarılı oldu ve Mardin kapısının yeraltı geçidinden şehre girildi. Sürpriz ile karşılaşan hükümet birlikleri kaçarak İç kaleye sığındılar.
Hükümet askerleri Diyarbakır’ın etrafında başarı elde edememişti, her taraf Mücahidler tarafından kapatılmıştı bu durum karşısında çoğu zaman kaybetmişlerdi. Fransızlar, hükümet askerlerine güneyden girebilmeleri için yol açmışlardı. Bundan dolayı yollar Mücahidlere kapatılmıştı. Bazı aşiretler hükümet askerlerinin yanına gittiler. Şeyh Said çaresizce geri çekildi. Hükümet onların her anından haberdardı. Şeyh Said ve arkadaşları İran’a çekilmeye karar verdiler.
89D_44sehidlerkiyam.jpg

Mücahidler Genç'in kuzeyinde zor durumdaydılar. İran’a çekilmek için şiddetli çarpışmalar yaşayarak, hükümet birliklerinin cephesini yarıp Varto yakınlarına varabildiler. Bu olaydan sonra çeşitli kollar halinde ve çeşitli istikametlerden çok sayıda hükümet kuvvetleri ilerleyip Şeyh Said'i tekrar muhasara altına aldılar. Birçok kanlı çarpışmalardan sonra Şeyh Said yeni bir taarruz yaparak hükümet kuvvetlerinden kurtulmak istediyse de başarılı olamadı. 15 Nisan'da Şeyh Said bacanağı Binbaşı Kasım'ın ihbarı üzerine, Muş ve Varto arasındaki Abdurrahman Köprüsünde, büyük bir kısmı yaralı olan diğer liderlerle birlikte hükümetin eline esir düştü ve hep beraber Diyarbakır'a gönderildiler.
Z32_44ickalediyarbakir.jpg


Daha sonra anlaşıldı ki devlete ajanlık yapan kişi tam da yanlarındaydı. Bu kişi Şeyh Said’in bacanağı Binbaşı Kasım’dı.
Şeyh Said’i arkadaşlarıyla beraber 5 Mayıs günü Diyarbakır’a getirirler. Yargılandıkları zaman karar zaten belliydi. 28 Haziran’da Şeyh Said ile beraber 46 dava arkadaşı idam edilecekti...
Şeyh Said idam edilmek üzere avluya çıkarılırken infaz heyetine hitaben:

Zalim ve katillerle elbet mahşer gününde hesaplaşacağız. Orada boynuzsuz keçinin âhını boynuzlu keçiden alırlar. Bana şehâdeti nasip eden Allah’a şükrediyorum.
Daha sonra Şeyh Said, idam sehbasına götürülür. Yolda dua okumaktadır. Şeyh Said duasını bitirince, askerler tarafından boynuna yağlı kemend geçirilir.
Bu esnada Şeyh Said’e son isteği sorulduğunda, kağıt kalem ister ve kağıda Arapça olarak şunları yazar:

"Ve lâ ubâlî bi sulbî fî cuz’u-ir râda, İn kâne mesre`i fî- Allâh`i we fî`d- dîn."

“Mücadelem Allah ve din için olduktan sonra, idam sehpalarında asılmamda korkum yoktur”



Vahdet Haber
 

zulk@rneyn

Profesör
Katılım
5 Eki 2011
Mesajlar
1,164
Tepkime puanı
34
Puanları
48
okurken gözkapaklarım ıslandı...
Allah c.c. niyetini ve şahadetini kabul etsin inşallah...
 

Muminaga

Yeni
Katılım
19 Ara 2006
Mesajlar
8,208
Tepkime puanı
989
Puanları
0
`Şeyh Said`le İlgili Arşivler Açılsın`

`Şeyh Said`le İlgili Arşivler Açılsın`

Mustazaflar Cemiyeti, Şeyh Said ve 46 arkadaşının katledilişinin 87. yıl dönümü münasebetiyle yaptığı açıklamada, Şeyh Said ve arkadaşlarıyla ilgili olarak `devlet sırrı` olarak senelerdir saklananların, o dönemin tüm tutanaklarının ve mahkeme kayıtlarının tarihçilere açılmasını istedi.


Resim_1340883893.jpg



BATMAN-Mustazaflar Cemiyeti Genel Merkezi Şeyh Said ve 46 arkadaşının katledilişlerinin 87. yıldönümü münasebeti ile yazılı basın açıklaması‏ yaptı.

Açıklamada, "Hem ne için kıyam ettikleri, hem de idam edildikten sonra makberleri gizlenen Şeyh Said ve dava arkadaşı 46 yarenini; şehadetlerinin 87. yıldönümünde rahmet ve minnetle yâd ediyoruz" denildi.

Şeyh Said`in kıyamının tamamen İslami maksatla yapılan bir hareket olduğu ve Şeyh`in mücadelesinin sadece Allah`ın aziz dini İslam için olduğu belirtilen açıklamada, "Bu hakikat o zaman da çarpıtılmış ve halen de çarpıtılmaktadır. Şeyh Said`in mücadele etmesini gerektiren zulümleri, rejimin İslama ve Müslüman halka hasmane uygulamalarını örtbas için dönemin rejimi; Şeyh Said kıyamını dış devletlere İslami bir kıyam, ülke insanına ise mahkemede Şeyh Said`in ifadesinde açıkça belirtmesine, `Muhakkak ki mücadelem Allah ve din içindir` demesine rağmen Kürt isyanı olarak tanıttı. Bu iftira halen de sürmekte ve tarih çarpıtılmaktadır. Milliyetçilik davasına muteber bir argüman olsun diye Şeyh Said`in davasını çarpıtanlar da aynı laik inançla düşünmektedirler" ifadeleri kullanıldı.

Dönemin Tüm Tutanakları ve Mahkeme Kayıtları Tarihçilere Açılmalıdır
Şeyh Said ve arkadaşlarının idam edilmesinin üzerinden 87 sene geçmesine rağmen `Devlet sırrı` olarak senelerdir saklananlar, o dönemin tüm tutanakları ve mahkeme kayıtlarının tarihçilere açılması gerektiğinin dile getirildiği açıklamada, "Türkiye, geçmişi ile yüzleşip suçluya `Suçlu`, haklıya `Haklı` diyebilme erdemine ve cesaretine sahip olmalıdır" denildi.

Çarpıtılan tarih yerine gerçeklerin açığa çıkmasını, müfterilerin maksadlarının ve bunu ne diye yaptıklarının, aslında kimin İngilizlerin emri ile ve verdikleri akılla hareket ettiklerinin, o dönemde mazlum halka, dindar insanlara, ibadet mekânlarına yapılan kıyım ve hürmetsizliklerin ifşa olması istenen açıklamada, "Halkın çoğunluğunun siyasi bir kararla kapatıldığına inandığı Elazığ İhya-Der ve Diyarbakır Mustazaf-Der de olduğu gibi o dönem İstiklal Mahkemeleri`nin verdikleri kararların siyasi kararlar olup olmadığının tespiti ve Cumhuriyet Halk Fırkası`ndan emir alıp almadıklarının açığa çıkmasını istiyoruz" şeklinde çağrıda bulunuldu.

Arşivler Tarihçilere Açılsın
İstiklal Mahkemeleri haksız yere birçok kişiyi cezalandırmıştır. Hukuk adamlarından değil de, Meclisi oluşturan tek parti olan Cumhuriyet Halk Fırkası tarafından hukuki bilgileri olmayan partili vekillerden seçilip oluşturulan İstiklal Mahkemelerinin elindeki yetkiyi muhaliflerini sindirmek ve halkı itaat ettirmek için kullandığı vurgulanan açıklamada, "Bu nedenle İstiklal Mahkemeleri birçok hukuksuzluğa ve keyfiliğe imza atmıştır. İstiklal Mahkemeleri`nin varlığı boyunca yapılan infazların nedenleri ile idam edilen sivil insanların, âlimlerin, medrese hocalarının, imamların ve ilim talebelerinin sayısının tespiti için TBMM ile Genelkurmay arşivlerinin tarihçilere açılmasını istiyoruz" denildi.

Şeyh Said ve Dava Arkadaşlarının Mezar Yerleri Ortaya Çıkarılsın
Bölgemizde halkın saygı duyduğu ve sevgi beslediği Şeyh Said ve dava arkadaşlarının mezar yerlerinin halen halktan gizlendiği ve dönemin yargısız infazlarıyla tarihe kara şöhretini kazıyan İstiklal Mahkemeleri`nin yürürlükte olduğu süreç boyunca yaşanan hukuk cinayetlerinin aydınlığa kavuşturulması ve kabirleri gizlenen İslam âlimlerinin mezarlarının ortaya çıkarılması konusunda halkın büyük talebi olduğunun belirtildiği açıklamada, "TBMM`den isteğimiz ve beklentimiz; toplumsal barışa hizmet için halk nezdinde saygınlığı olan Şeyh Said ve dava arkadaşlarının mezar yerlerinin ortaya çıkarılması, saygınlıklarının iade edilmesi ve İstiklal Mahkemelerine ait arşivlerin açılmasıdır" ifadelerine yer verildi.
(Veysi Demir-İLKHA)
 

Muminaga

Yeni
Katılım
19 Ara 2006
Mesajlar
8,208
Tepkime puanı
989
Puanları
0
Şehid Şeyh Said`e İstanbul`da Büyük Anma Merasimi

Şehid Şeyh Said`e İstanbul`da Büyük Anma Merasimi

Şehid Şeyh Said`e İstanbul`da Büyük Anma Merasimi Mazlum halkın önderi ve kemalist tuğyana karşı İslami kıyamın bayrağı Şehid Şeyh Said için İstanbul`da büyük anma programı düzenleniyor.
Resim_1340885778.jpg



İslami sivil toplum örgütleri tarafından ortaklaşa düzenlenecek olan anma merasimi, 30 Haziran Cumartesi günü Fatih camiinde kılınacak ikindi namazının başlayıp Saraçhane parkına kadar yapılacak yürüyüşle devam edecek.

Saraçhane Parkı`nda düzenlenecek olan anma programında, Şehid Şeyh Said Efendi`nin ailesi ve Şeyh Said kıyamının tanıkları konuşmacı olarak yer alacak, ayrıca mazlumiyeti anlatan kürtçe ağıtlar da okunacak.

Şehid Şeyh Said Anma Platformu: Akabe Vakfı, Beşemder, Beyan Eğitim Merkezi, Fatih Akıncıları, Kudüs-Der, Mazlumder, Med Zehra, Nubihar, Özgün Duruş, Umut Gençliği,


said_anma.jpg
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Şeyh Said ve arkadaşları anılıyor

28.06.2012
5827.jpg


Şeyh Said ve Dava Arkadaşlarını Anma Komisyonu, yarın Şeyh Said’i ve 47 arkadaşını Diyarbakır’da anmaya hazırlanıyor. Mağdur aileleri adına açıklama yapan Avukat Muhammed Akar, Şeyh Said ve 47 dava arkadaşının 87 yıl boyunca unutturulmak istendiğini söyledi.


Sait BAYRAM
29 Haziran Cuma günü Şeyh Said ve arkadaşları için düzenlenecek anma programı ile ilgili Katılımcı Demokrasi Partisi (KADEP) İl Başkanlığı’nda bir basın toplantısı düzenlendi. Toplantıya KADEP İl Başkanı Civan Roj Ceyhan, Din Adamları Yardımlaşma Derneği (DİAYDER) Şube Başkanı Mehmet Zait Çiftkuran ve Av. Muhammed Akar katıldı.

Farklı kesimler bir araya gelecek
Mağdur aileleri adına açıklama yapan Av. Muhammed Akar, her yıl 29 Haziran’da Şeyh Said efendi ve dava arkadaşlarının anıldığını belirterek, “Bu yıl da toplumun farkı kesimleri bir araya gelerek, 1925 Azadi hareketinin önderi Şeyh Said efendi ve arkadaşlarını ortak bir etkinlikle yâd edecekler” dedi.

Unutturulmak istendi
‘Kürt halkının tarihsel ve toplumsal önderi’ olarak isimlendirdiği Şeyh Said ve dava arkadaşlarının Türk ulus, devlet mantığına ve Kemalist moderniteye direndikleri için yargılandıklarını da kaydeden Akar, 29 Haziran 1925’te İstiklal Mahkemesi’nin keyfi bir kararı ile Diyarbakır’da idam edildiklerini söyledi. Akar, “87 yıl boyunca davaları, mezar yerleri, isimleri, onlara ait her şey unutturulmak istendi. Ancak Kürt halkı onları asla unutmadı. Her yıl olduğu bu yıl da başta Diyarbakır olmak üzere birçok ilde ve yurt dışında 87. anma etkinlikleri gerçekleştirilecektir” diye konuştu.

Öğle açıklama, akşam mevlit
Akar, Diyarbakır’da birçok STK ve siyasi partinin katılımıyla bir anma gerçekleştirileceğini ifade ederek, “29 Haziran Cuma günü Cuma namazı sonrası Dağkapı Meydanı’nda basın açıklaması yapılacak. Aynı gün akşam saat 20.00’de, İstasyon caddesi Sümerpark Anfi tiyatrosunda mevlitli anma gecesi düzenlenecektir. Bu etkinliklere, idam edilenlerin aileleri de katılacaktır. Tüm halkımız bu etkinliğe davetlidir” şeklinde konuştu.

seyh-said.jpg
 

Mahpeyker

Kıdemli Üye
Katılım
2 Eyl 2009
Mesajlar
4,456
Tepkime puanı
742
Puanları
0
kac degerli insanimizi o uyduruk istiklal mahkemelerinde kayb ettik Allah bilir .
kesin olan su ki belgelerde bildirilenden cok daha fazla hakiki müslüman, anadolu insanimiz ,halis muhlis osmanli katl edildi .

her ne kadar vatanimizda büyük olumsuzluklar yasanip büyük oyunlar oynansa da ben inaniyorum ki , hic bir güc vatanimizi elimizden alamayacak cünkü Mehmet Akif Ersoy´un da dedigi gibi topragi sIKSan sehit kani akacagi icin , ilk önce Hz.Fatih ve Ebu Eyyubel Ensari Hz ve daha sonrada evliyaullah , ricalullah ,ehlullah ve süheda kosar harp meydanina .

tek dayanagim bu ...
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Bu toprakların çocukları şe hidlerinin unutturulmasına göz yummayacak onlara sahib çıkcaktır...


Ve lâ ubâlî bi sulbî fî cuz’u-ir râda, İn kâne mesre`i fî- Allâh`i we fî`d- dîn."

“Mücadelem Allah ve din için olduktan sonra, idam sehpalarında asılmamda korkum yoktur”Şeyh Said Rahimehullahi teala..
 

alanyali07

Kıdemli Üye
Katılım
11 May 2008
Mesajlar
6,968
Tepkime puanı
845
Puanları
0
Kendisi şehittir inşaAllah..
Fakat Hatalı bir kararla alınmış bir kıyam teşebbüsüydü.diğer muteber şeyhlerden ve alimlerden destek bulmamıştır..Bediüzzamanın meşhur olmuş tavrı bu konuda örnektir.. (bazıları Bediüzzaman yaşlılığında ,şeyh saidin torununa gitti şunları söyledi felan diyor,bunların hepsi meşhur malumata aykırıdır,ve uymamaktadır..Bediüzzamanın, Şeyh Saide destek vermediği ,Bediüzzamanın sağlığında iken meşhur bir malumattı,mahkemelerde bu destek vermeme de anlatılmıştır avukatları tarafından.r )
O dönemde Doğuda birçok önemli Nakşi şeyhi vardı,destek verdi mi ? Mesela Arvasiler vardı o dönemde,başka Nakşi kolları vardı,ben duymadım şahsen..
İstanbulda veya Batıda da şeyhler ve alimler vardı destek verdiler mi ? Hayır..Madem bu kıyam farz idi şeyh saidin görüşüne göre, herkese farzdır, kıyam etmeyen o kadar alim ve şeyh haram işlemiş demektir..
Ayrıca sonuçları itibariyle de birçok kötü olaya sebep oldu.
Takriri Sükun kanunu ilan edildi.
Terakkiperver cumhuriyet Partisi gibi Kazım Karabekir gibi önemli birisinin başında bulunduğu parti kapatıldı.Bu parti hiçyoktan müslümanların lehine muhalefet yapıyordu.
Tekke Zaviyeler kapatıldı.Tarikat dergahlarına kilit vuruldu.
Şapka kanunu yine bu olaydan kısa süre sonra kabul edildi.
Şeyh Saidin niyeti halisti fakat kararı yanlıştı..
Bende İngilizler tarafından kullanıldığını düşünüyorum bu hatalı kararın..
Çünkü aynı tarihlerde İngilizler Musulun ve petrolün peşindeydi ve Musulu elde etmek için en iyi bildikleri yolu yani ülkede bir kaos ortamı meydana getirmek istediler.
Şeyh Sait isyanını desteklediler.
Bazı kişiler bunu "vay efendim Şeyh Sait ingilizlerle işbirliği yaptı" diye anlatıyorlar da, bu da Yanlış.
Şeyh Sait halis bir niyetle yola çıktı, fakat istemeden ve bilmeden İngilizlerin istediği kıyamı yapmış oldu.
İngilizler de Musulu elde ettiler ve petrolü.

 

kodoo

Asistan
Katılım
17 Mar 2012
Mesajlar
478
Tepkime puanı
80
Puanları
28
Konum
Elaziz
Geçen asrın iki Said'ine (r.anhum) hayranım..
hiçbiri partilerde erimedi.. düzene boyun eğmedi..
biri kalemle cihadı seçti.. diğeri kılıçla..
Allah yollarını unutturmasın..
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Şeyh Said soruşturması 2
Fıtrat Haber editörü Ahmet Kaya'nın katılımıyla Şeyh Said Soruşturmasının birinci bölümünün ikinci cevabı...

05 Temmuz 2012 Perşembe - 09:48


AHMET KAYA'NIN CEVABI:

CUMHURİYET DÖNEMİ KÜRT SORUNU, OSMANLI DÖNEMİNDEN MİRAS DEĞİL

1) Bu soruyu cevaplamak iyi bir mukaddime kurmayı gerektirir. Zira Cumhuriyet öncesi durumun, sonrası adına nasıl bir miras olduğunu ortaya koymak için dikkatlerden kaçırılmaması gereken mühim bir nokta var.

Öncelikle "miras" sözcüğünün, cumhuriyet öncesi dönemin uygulamalarının, cumhuriyet sonrası uygulamaya temel teşkil ettiğini ifade edecek, böyle bir anlamı çıkaracak ya da bu türden bir algılamaya sebebiyet verecek bir kullanıma açık olduğunu bilmek durumundayız. Ki bu açıdan miras sözcüğünden yola çıkarak böylesi bir algılamada bulunmak doğru olmaz kanısındayım. Zira sonrası uygulamalar miras olarak adlandırılan önceki uygulamalarla kıyas edildiğinde birbirinden oldukça farklı iki dönemi görmekteyiz. Dolayısıyla sonradan olan uygulamaların öncekilerden miras kalmadığını bilerek miras sözcüğünü anlamlandırmalıyız. Malum olduğu üzere sosyal ve tarihî olaylara ilişkin kullanımlarda miras denildiğinde genelde eskinin süregelen ve devamını teşkil eden gelenek akla gelir. Oysa pek ala mümkündür ki öncelerin sonraya bıraktığı miras olumluyken, sonranın uygulamaları bu mirası tersyüz edebilir. Yani sosyal ve tarihî olayların da bir miras yediliğinden söz edilebilinir.

Cumhuriyet rejiminin Kürt meselesine dair devraldığı mirası irdelemek için kendinden önceki dönem olan Osmanlı dönemi uygulamalarına bakmak yeterli gelir kanaatindeyim. Osmanlı öncesi dönemlerin uygulamalarının Kürt meselesinin tarihî seyri açısından önemi ve etkisi tartışılmazdır. Ancak bir dönemin uygulamalarına ilişkin devralınan mirasın sorgulanması sırasında tarihin uzun dönemlerini içine alacak şekilde bir değerlendirmeye girmeyi gerekli bulmadığım gibi yöntem açısından da ve bu soruşturmanın amacı açısından da doğru bulmuyorum. O nedenle de direkt olarak amaca matuf olan dönemin dışına çıkmayacağım.

CUMHURİYET ÖNCESİ DÖNEMDE KÜRTLERİN ONTOLOJİK SORUNU YOK
Cumhuriyet öncesi dönemde Kürtlerin varlıklarıyla ilgili bir problemleri yoktur. Kendilerini ayrı bir halk olarak tanıtmak ve ispat etmek zorunluluğu da yoktur. Zira onları ayrı bir halk olarak gören, kendine özgü dilleri olan ve farklı bir millet olarak gören bir yönetimin, halkların ve milletlerin muhataplarıdırlar. Kimseye kendi varlıklarını, farklılıklarını kabul ettirme zorunluluğuyla karşı karşıya değildirler.

Yönetimle farklı dönemlerde farklı nedenlerden dolayı yaşadıkları problemler onların varlık sorunu üzerinden gerçekleşen problemler değildir. Konumuz kapsamında olmadığı için bunları irdelemek gereksizdir.

CUMHURİYET ÖNCESİ DÖNEDE KÜRT SORUNU İDARÎ BİR SORUNDU

Ancak Cumhuriyet öncesi dönemde Kürtlerin kendilerini yönetmede sıkıntı yaşadıkları bir gerçektir. Var olmalarına ilişkin sıkıntılarının olmayışı, sorunlarının ve sıkıntılarının olmadığı anlamına gelmemelidir. Kaldı ki özellikle yönetim alanında yaşadıkları sıkıntıların büyük oranda kendi tarihî miraslarıyla ve eğer halkların sosyolojik genlerinden bahsedilebilecekse bu alanda yaşadıkları sorunların sosyolojik genleri ile alakalı olduğu gerçeği de gözden kaçırılmamalıdır. Yavuz Selim'in Kürt beylikleriyle yaptığı antlaşma sırasında beyliklerin idaresini sağlayacak bir beylerbeyini kendi aralarında seçmelerini önermesi karşısında Kürtlerin kendi aralarında bir beylerbeyi seçmelerinin mümkün olmayacağını, bunun bir iç kargaşaya neden olacağını bildirip direkt yönetim tarafından atanacak bir beylerbeyinin atanmasını arzulamaları, söylemek istediğime örnek teşkil edecek en bariz misaldir.

CUMHURİYET REJİMİ, KÜRTLERİN İNKÂR VE İMHASINI ÖNGÖREN BİR MİRASI DEVRALMIŞ DEĞİLDİR

Toparlayacak olursak; Cumhuriyet rejimi, Kürtlerin inkâr ve imhasını öngören bir mirası devralmış değildir. Bu yüzden rejim menfi bir mirasın gereği olarak Kürtleri inkâr ve imhayı öngördü demek gerçekçi bir yaklaşım olmadığı gibi insaflı bir yaklaşım da olmaz.

Kuruluşundan itibaren yeni Cumhuriyet rejimi Kürtleri dillendirilenin aksine farklılıklarıyla kabul etmeye ve tanımaya uygun bir zihniyet taşımadığını ilk birkaç uygulamasıyla ortaya koydu. Bu zihniyetin en belirgince tezahür ettiği hadise Lozan Antlaşması'dır. Zira Lozan'da azınlık olarak görülmeyen ve asli unsur olarak görülen, Türklerle eşit haklara sahip olarak addedilen Kürtlerin kendi dilleriyle eğitim görmelerini bir kenara bırakın konuşmalarının dahi yasaklanmaya başlanması aslında onların ayrı ve farklı bir millet ya da halk olduğunun kabul edilmediğinin delilleridir.

ŞEYH SAİD OLAYI, REJİMİN MUHALEFETE YAKLAŞIM BİÇİMİNİN PROTOTİPİDİR

Yöneltilen soruda Şeyh Said (r.a)'in kıyamının rejimin oluşum ve gelişim tarihine etkileri nelerdir? kısmının, Cumhuriyet rejiminin Kürt sorunu namına devraldığı miras nasıldı? Rejimin kuruluş aşaması ve sonrasında soruna karşı yaklaşımı nasıl olmuştu? kısmından sonraya alınması, kıyamın rejimin Kürt sorunuyla alakalı boyutunun varlığını ortaya koyması açısından oldukça isabetli bir devam olmuş kanaatindeyim.

Yukarıda değindiğim gibi yeni rejim Kürt varlığını kabul etmeyen bir zihne sahipti. Elde kalan topraklarda yaşayan herkesin Türk kimliğinde birleşmesini gerçekleştirmeyi amaçlıyordu. Dolayısıyla bunu kabul ettirmek öncelikli hedeflerindendi. Bu zoraki kabul ettirmeye karşı bir tepki olarak Şeyh Said'in kıyamı, rejimin oluşum safhasında muhaliflere karşı gerektiğinde nasıl bir zorbalığı dayattığını göstermesi açısından ve sonraki dönemlerinde de bu geleneğin nasıl da sürdürebileceğini gösterip bu strateji üzerinden nasıl da gelişimini tamamladığına dair önemli bir tarihî vesikadır. Hatta denebilir ki, rejime muhalefetin bastırılma yönteminin hukuksuz, sınırsız ve ahlaksız bir şiddet üzerine kurulduğunu ve bu yöntemin rejimin karakteristik özelliği olacağı bu kıyamla perçinlenmiştir.

ÖNDERLERİN İNANÇLARI KIYAMIN NEDENLERİNDEN AYRI DÜŞÜNÜLEMEZ

2) Şeyhin Kıyam etmesinin nedenini iyi irdelemek öncelikle kıyamına saygımızın gereğidir. Öte yandan iyi bir irdeleyiş, kıyamının nesillere doğru tevarüs etmesinin de garantisidir. Bunun için mümkün olduğunca dikkatli tetkitler yapmak zorundayız. Yapılan bütün tetkikleri önyargısızca dikkate değer olarak görüp irdelemek durumundayız.

Genel olarak Şeyh Said (r.a)'in neden kıyam ettiğini sorarken aslında kıyamıyla alakalı yapılan değişik değerlendirmelerin (Dinsel mi, ulusal mı) hangisinin doğru olduğunu ortaya çıkarmayı amaç ediniyoruz.

Oysa sorunun bu formatta sorulmasını da ayrıca önemsediğimi ifade etmek istiyorum. Zira kıyam ettiren nedenlere yönelik soru sormak, kıyama dair bütün yönleri ortaya çıkarmaya yöneliktir. Bu soruya verilen cevaplarla hem kıyamın özelliği, hem amacı, hem de hedefi ortaya çıkarılmış olur.

Kıyamların önderlerinin fikirleri, dinî inançları, siyasi yelpazeleri de kıyamların özelliklerini amaç ve hedeflerini ortaya çıkaran unsurlardır. Bir kıyamdaki nedenler, kıyamın önderlerinin inanç dünyalarında önemsedikleri nedenler olması hasebiyle, önderlerin inançları kıyamın nedenlerinden ayrı düşünülemez. Bu yüzden sorunun doğru seçilmesinin yanında verilen cevapların soruyla orantılı kapsamda olması kıyamın ruhuna nüfuz etme olanağımızı arttırır inancındayım. Bu nedenle bu doğru ve yerinde soruya layık bir cevap vermeyi fazlasıyla önemsiyorum.

Bir kıyamın, bir isyanın nedeninin tespiti için öncelikle ortaya çıkan yeni durumların neler olduğuna bakmak gerekir. Kıyamların gerçekleştiği coğrafyalarda değişenlerin neler olduğuna bakmaksızın kıyamların nedenleri belirlenemez.
Şeyh Said kıyamından yaklaşık iki buçuk yıl önce 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet ilan edilmiştir. Sonrasında yaklaşık bir buçuk yıl sonra 3 Mart 1924'te hilafet kaldırılmıştır. 24 Temmuz 1924'te Lozan Antlaşması imzalanmıştır.

KIYAMIN EN TEMEL SEPEPLERİ: ORTAK PAYDA OLAN HİLAFETİN LAĞVI, TÜRKLÜĞÜN DAYATILMASI

İlan edilen Cumhuriyetle ilgili bir fikrin oluşması için bir takım gelişmelerin yaşanması gerekir ki, ona göre tutumlar gelişebilsin. Soyut olarak cumhuriyet fikrinin neleri öngördüğünü bilmeden-yaşamadan herhangi bir tepkinin verilmesi doğru olmazdı.

Halifeliğin kaldırılması önemli bir hadisedir. Zira işlevsel olarak çok etkin bir müessese olmasa da taşıdığı anlam oldukça önemlidir. Zira Osmanlı'yı bir arada tutan, bütün Müslüman halkları eşit gören bir kurum olarak varlığı başlı başına ve Müslüman halkların hepsinin büyük bir değer atfettiği dinî bir kurumdu hilafet kurumu. Onun kaldırılmasıyla ortak olarak bütün halkların kabul edeceği bir kurumun varlığının zarureti doğdu.

Bunun din menşeli bir kurum olması beklenemezdi zira zaten kaldırılan, din menşeli bir kurum olduğu için kaldırılmıştı. Yerine konacak her ne olacaksa olsun dinî ve din kaynaklı olmayacağı muhakkaktı. Elde kalan topraklarda yaşayan bütün farklı halkları ortak bir kimlik çatısı altında toplamak hedeflenmişti. Ve bu kimlik de Türk ulus kimliğiydi. Ortak değer ve payda tamamen değişmiş bulunuyordu. Lozan'da Kürtlerin eşit halk olarak kabul edilmesine karşın uygulamaların farklı olması ve söylenilenlerin aksinin yapılması Kürt halkının bütün kesimlerinde tepkiyle karşılanmış, kabul edilemez bir dayatma ve zulüm olarak telakki edilmiştir.

Şeyh Said işte bu gelişmelerden sonra ortaya çıkmış, muhalefet etmiş ve kabul edilmesi mümkün olmayan bu değişimlerin karşısında üzerine düşeni yapmak üzere harekete başlamıştır. Şeyh'in hareketinin tarihî seyrine girmeden, hareketinin nedenini irdelemeye çalışalım...

Şeyh Said her şeyden önce bir din âlimidir. Ve dinî bir müessese olan hilafetin kaldırılmasını dine yapılan bir tecavüz olarak algılamıştır. Bunu, onun fetvasında ve yaptığı konuşmalarda gözlemlemekteyiz. Kaldırılan müessesenin işlevi, bütün Müslüman halkları bir arada tutan kurum oluşuydu. Bu kurum ortadan kalkınca bu işlevi görecek hangi meşru (İslam fıkhına uygun ve İslam ilkeleriyle çelişmeyen) kurum yerine ikame edilecekti? Böyle bir kurum olmadığına göre hangi ortak nokta ve ortak değer birleştirici unsur olacaktı? Ortaya konan ortak değer Türk ulus kimliğiydi. Bu, Şeyh Said tarafından kabul edilebilir bir ortak kimlik olabilir miydi? Farklılıkları sorun görmeyen bir ortak kurumun varlığına kastedilirken yerine konan mefkûreyle bütün diğer halkların varlıklarına kastediliyordu. Sorumlu bir din âliminin buna karşı tepkisiz kalması beklenebilir mi? Diğer bir deyişle sorumlu bir din âliminin bundan dolayı kıyam etmesi ulvi ve dinî bir görev değil midir?

O halde Şeyh Said'e kıyam ettiren temel neden, Müslüman halkların ümmet bağıyla bağlı oldukları halifeliğin kaldırılmasından sonra ortaya konan ulusçu fikrin ortak nokta olamayacağı hususudur. Bu hem dinen; hem de sosyolojik olarak gerçekçi bir yaklaşım değildir! Ki aleni olarak şu ana kadar yaşadığımız sorun bu fikri doğrulamaktadır. Rejimin 90 yıllık açmazının nedeni de budur.

Ümmetin bağını oluşturan din menşeli bir müessesenin kaldırılmasını dinin ruhuna yapılmış bir tecavüz olarak gören Şeyh Said, uydurukça ortaklaştırılmak istenen kimliklere karşı kıyam etmiştir. Yeni rejimin din ve dine dair bütün müesseselere kastedeceğini de bu büyük noktadan başlamasıyla anlamış, çeşitli yayınlarda yazılan İslam düşmanlığını ve gayrı ahlaki tarzların ortaya çıkmasını da bu derin öngörüsüne delil kılmıştır.

Şimdi bu soru üzerine düşünmeye değmez mi?

KIYAMIN ETNİK BOYUTU İSLAMİLİĞİNİ GÖLGELEMEZ

Din menşeli ortak değer yitirildiğinde ve bunun yeniden ihyası mümkün olmadığında bir halkın bir başka halkın kimliğiyle kimliklenmesine itiraz edip o halkın kendi kimliğiyle ayrı bir coğrafyada yaşamasını sağlamak ve bu amaçla bağımsız bir toprak parçasını edinmek üzere mücadele etmek, mücadeleyi İslami bir mücadeleden çıkarıp salt ulusal bir mücadele kılar mı? O mücadeleyi din merkezli olmaktan çıkarmaya yeterli delil teşkil eder mi?

Yine bu açıdan bakıldığında Şeyh Said'in hareketi için İslami bir kıyam dememek mümkün mü?

Keza bu açıdan bakıldığında Şeyh Said'in yeni kurulan rejimin sultasından kurtarmak üzere Kürt halkının bir halk ve millet olmaktan mütevellit haklarının mücadelesini vermediğini kim iddia edebilir?

O halde bir halkın haklarını teslim etmeyen bir rejimin sultasından çıkıp kendi halkının bağımsızlığını hele de İslami bir yöntem ve yönetimle talep etmek gayrı İslami bir talep olur mu?

Kanımca üzerinde hassasiyetle durulması gereken noktalardan birdir bu husus!

ŞEYH SAİD KIYAMI, NE ÖNCEKİLERİN AYNISI NE DE DEVAMIDIR!

3) Şeyh'in kıyamının kendisinden öncekilerle tıpatıp aynı olması beklenemez. Benzer yönleri olan önceki başkaldırılar varsa da bu, Şeyh'in kıyamını onlarınkinin aynısı kılamaz. Hatta Şeyh'in kıyamı kendinden öncekilerin devamı da addedilemez. Zira her açıdan değişen ve yeni bir durum ortaya çıkaran bir rejime karşı bir kıyamdır Şeyh'in kıyamı.

Şeyh'in kıyamından önce gerçekleşen hareketlerin içinde en önemlilerinden ve bu kıyamla en çok benzerlik yönünün varlığı ileri sürülen 1913-1914'teki Bitlis ayaklanması ve daha önce gerçekleşen Şeyh Ubeydullah hareketi dahi Şeyh'in kıyamıyla tıpatıp aynı değildir. Zira Şeyh Ubeydullah'ın hareketi temelinde Tanzimat'la birlikte başlayan merkeziyetçi yönetimin ve Kürtlerin sahip olduğu özerkliğe halel getirmesinin verdiği rahatsızlıktan kaynaklıdır. Kaldı ki bu, sadece bir aşiretle sınırlı kalan Şeyh'in kıyamı gibi geniş kitlelere yansımayan bir başkaldırıdır.

Bitlis ayaklanması ise İttihat ve Terakki yönetiminin baskıcı, yasakçı ve Türkçü uygulamalarına karşı gösterilen dinî yönü keza ağır basan bir ayaklanmadır.

Başkaldırıların ortak nedenlerden kaynaklı ortak özellikler taşıması onların birbirinin devamı ya da birbirinin aynısı olduğunu göstermeye yetmez.

Kürt direnişleri arasında siyasi yönü en ağır basan ve yankı bulduğu coğrafya açısından da en büyük etkiyi yapan ve çıkış sebebi olarak da diğerlerinden çok daha farklı olan direniş, Şeyh Said'in kıyamıdır.

BAŞARISIZLIĞIN EN TEMEL FAKTÖRÜ PLANSIZLIKTI

4) Kıyamın somut anlamdaki başarısızlığı birkaç noktada ele alınabilir.

Her şeyden önce kıyam çok planlı olarak gelişmedi. Bunun nedeni, beklenmedik anda gerçekleşen Piran hadisesidir. Hiçbir şekilde öngörülmeyen bu hadisenin vuku şekli, olayın bir provokasyon olduğu ihtimalini güçlendirmektedir. Beklenmedik bir anda gerçekleşen bu hadise, planları alt üst eden bir hadise olarak gerçekleşince ipin ucu bir bakıma elden kaçmaya başlamıştır. Artık Şeyh, kendi tasarladığı gibi bir hareket planını yürütme imkânından yoksun kalmıştır. Bir hareketi öncülerinin tercihine dayalı tasarruflarının yerine, zorunda kaldıkları tasarruflarla yürütmek kadar başarma şansını bitiren başka bir faktör düşünülemez. Zira planlayan olamamak, aksine planlanana karşı plan geliştirme durumu oldukça dezavantajlı olmak anlamındadır.

Erken bir hadiseyle ortaya çıkan fiilî çatışma durumu Şeyh'in amacını, yöntemini ve hedeflerini istediği oranda halkla paylaşamamasına sebep olmuştur. Dolayısıyla halkla yeterince buluşamama ve halka ulaşamama, gerektiği kadar destek alamayışını da beraberinde getirmiştir. Kürdistan'ın birçok bölgesi kıyamdan haberi olmadan olay gerçekleşmiş ve hatta bastırılıncaya kadar haberi olamayan yörelerin olduğunu bilmekteyiz.

İKİNCİL FAKTÖR OLARAK DÜZENİN PROPAGANDA BAŞARISI

Kontrol en baştan yeterince sağlanmadığı için kıyam süresince yaşanan bir takım hadiseler de ayrıca hem moralleri bozmuş hem de halka zaten yeterince ulaşamayan kıyamın amaç ve hedeflerine olan güven olgunlaşmadığı gibi sarsılmış da denebilir. Gerek hareketin içinden gerekse de kıyamcıların adına rejimin gerçekleştirdiği yağmalar büyük menfiliklerin yaşanmasına sebep olmuştur. Hatta Şeyh'in belki de moralini en çok bozan şey, bu yağmalama hadiseleridir. Mahkemedeki "Şeriatı isteyen de pek kalmamış." yönündeki ifadeleri aslında bu yağmalama hadiselerine matuftur. Bu söz, hem o gün için halka dair bir sosyolojik tespit, hem de Şeyh'in yaşadığı derin acının bir göstergesidir.

Öte yandan rejimin, kıyamın dinî yönünü ön plana çıkararak şeriatçı bir kıyam olarak batılı devletlere tanıtması, rejimin kıyamı dışarıdan da destek alarak şiddetlice bastırmasına yol açmıştır.

İç kamuoyuna yönelik Kürtçü bir isyan olarak lanse etmesinin de kıyamın batı bölgeleri tarafından, Türk kamuoyundan destek bulamamasına neden olduğu da inkâr edilemez. Bu tezin işlenişi bir yere kadar etkili olmuştur. Ancak önderi bir Kürt Şeyhi olan hareketin Türk ulemasından yeterince destek göreceğini rahatlıkla söylemek mümkün mü?

Kürt önderlikli bir harekete katılmak, peşinden gitmek Türk uleması açısından kolayca hazmedilecek bir durumdu denebilir mi? Bu yönde bir sıkıntı da var mı yok mu sorusu eşliğinde günümüz açısından da kanımca dikkate değer bir nokta olarak üzerinde düşünülmelidir.

Bu sorunun gerçekten önemsenmesi gerektiği konusundaki inancım şu hususlara dayanır:

Mensubu olduğum Kürt halkının bütün katmanlarıyla (genel anlamda) Türk halkının bütün katmalarıyla (yine genel anlamda) Bir Kürt önderliğinin öncülüğünde kolay kolay hareket etmeyeceğini düşündüğü ve buna inandığı bir gerçektir. Bu düşüncenin vakıayla örtüşüp örtüşmediğinden; yani doğru bir düşünce olup olmadığı hususundan ziyade böylesi yaygın bir düşüncenin Kürtler arasında yer edinmesi dikkate değer değil mi? Ve bunun nedeni üzerinde ciddiyetle durulması gerekmez mi? Dahası bu düşünce Kürtlerin bir paranoyası olarak mı görülmeli ya da yaşanan tarihsel süreçlerin bu düşüncede rolünün varlığı üzerinde kafa mı yormalıdır? Ümmet kardeşliği konusunda ciddi olanların, bir kardeş halkın kendileri hakkında böyle bir düşünceye sahip olmasının nedenini merak edip irdelemesi ve dönüp tarihî bir tahlil eşliğinde tetkike tabi tutması mı, yoksa "Yok böyle bir şey! Bu bir kurgudur!" deyip es mi geçmesi gerekir? Takdirlere bırakıyorum.

ŞEYH SAİD KIYAMI REJİM İÇİN LEHTE BİR BAHANEYE DÖNÜŞTÜ

5) Şeyh Said kıyamının zikrettiğiniz konularda etkisinin varlığı tartışılmazdır. Rejim gerçekleştirmek istediği devrimleri tek tek hayata geçirdikçe olabilecek karşı hareketlere tedbir olsun diye türlü yollarla bastırma yöntemleri geliştirmeyi prensip edinmiştir. Şeyh'in kıyamı rejim için iyi bir bahane ve amaçlarının gerçekleşmesi uğruna uyguladıkları baskı ve şiddet yöntemlerinin kendilerince meşrulaşmasını sağlamaya yetmiştir.

6) Zaman geçtikçe bu arşivlerden yeni bilgi ve belgelerin çıkma olasılığı vardır. Ve bunlar üzerindeki çalışmalar sürdükçe gerçekleri daha net olarak ortaya çıkacaktır. Açıkçası bu türden çalışmaların varlığı konusunda bir bilgiye sahip değilim.

YAKIN ZAMANDA YAŞATILAN ACILAR ORTADAYKEN O DÖNEMDE YAŞATILANLARI TAHMİN ETMEK BİLE BÜYÜK BİR ACIDIR

7) Bir olayın sonraki yaşananlara yansımasının olması kadar doğal bir durum olamaz. Şeyh'in kıyamının sonraki politikaların genelinde etkisi olduğu muhakkaktır. Yaşanan bütün elim hadiseler rejimin muhalefet edenleri susturmaya yönelik mezalimlerdir.

Rejim Özellikle Kürtlere yönelik yıkma ve yakmayı ilk günden 2000'li yıllara kadar taşımış; her başı sıkıştığında başvurduğu bir yol olarak tercih etmiştir. 90'lı yıllardaki yaygın köy yakma ve yıkmalar o günden kalan uygulamaların tezahürleriydi. Yakın tarihte binlerce köyün yakılmasına şahitlik edenler olarak geçmişte nelerin yaşatıldığını hayal bile etmek oldukça acı vericidir.
90'lı yıllarda Kürdistan'da yaşananların canlı şahitleri geçmişte yaşananların acılarını daha iyi anlayabilecek durumdalar.
8) Evet, uçakların kullanıldığına dair iddialar vardır ama ne kadar doğru bilemiyorum. Kaldı ki uçakların kullanılıp kullanılmadığı çok da önemli değil benim açımdan. Zira hadisenin çok büyük kanlı katliamlarla bastırıldığı bilinen bir gerçektir. Bunun hangi araçlarla yapıldığı konusu daha tali bir konudur. Kıyamın canlı şahitlerini görenler olarak duyduklarımızın yaşananların ne denli zalimce olduğunu anlatmaya fazlasıyla yeterlidir.
 

ALI25

Kıdemli Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
7,509
Tepkime puanı
106
Puanları
0
Konum
Almanya
Eline saglik güzel bir konu idi ve de öylede paylasim yapmissin sen sag ol Büsra.
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Şeyh Said silahlı mücadele başlatmıştır. Öldürdüğü askerler, erler, müslüman çocuklarıdır. Madem o kadar samimiydi, inseydi Musul'a da oradan İngilizleri çıkartsaydı.. Karşısında haça tapan İngiliz askerlerine kurşun sıkmış olurdu... Ama yook, İngilizin altını var, Rols Roysu var, topu tüfeği var.. Diyorum ya, Şerif Hüseyin'de bu kafadaydı..

Türkiyede bugün İslam biliniyorsa bu Şeyh Said gibi silaha sarılanların sayesinde değildir. Bilakis Said Nursi, Süleyman Hilmi Tunahan ve birçok alimin şeyhin halk arasında ki ilmî çalışmaları sayesindedir..

Bugün Şeyh Said isyanını övenlerin niyetleri bozuktur.. Bilhassa onu anma etkinlikleri düzenlemeyle, yürüyüşler yapmakla neye hizmet ettiklerini, neyi savunduklarının farkında değiller.. Hüda Par, PKK gibi Mehmetçiğe kurşun sıksa ve bunu da ''biz şeyh saidin yolundan gidiyoruz'' dese, siz neyi savunduğunuzu anlar mısınız acaba? Zannetmiyorum.. Onu anlamak feraset ister.. Bir yerde kitlesel kalabalık olsun, hopörlerden ''Allahu ekber'' diye bağıran olsun yeter değil mi? Oh ne güzel müslümanız..
 

OSMAM11

Kısıtlı Erişim
Katılım
23 Haz 2015
Mesajlar
169
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
Konum
İSTANBUL
Şeyh Said silahlı mücadele başlatmıştır. Öldürdüğü askerler, erler, müslüman çocuklarıdır. Madem o kadar samimiydi, inseydi Musul'a da oradan İngilizleri çıkartsaydı.. Karşısında haça tapan İngiliz askerlerine kurşun sıkmış olurdu... Ama yook, İngilizin altını var, Rols Roysu var, topu tüfeği var.. Diyorum ya, Şerif Hüseyin'de bu kafadaydı..

Türkiyede bugün İslam biliniyorsa bu Şeyh Said gibi silaha sarılanların sayesinde değildir. Bilakis Said Nursi, Süleyman Hilmi Tunahan ve birçok alimin şeyhin halk arasında ki ilmî çalışmaları sayesindedir..

Bugün Şeyh Said isyanını övenlerin niyetleri bozuktur.. Bilhassa onu anma etkinlikleri düzenlemeyle, yürüyüşler yapmakla neye hizmet ettiklerini, neyi savunduklarının farkında değiller.. Hüda Par, PKK gibi Mehmetçiğe kurşun sıksa ve bunu da ''biz şeyh saidin yolundan gidiyoruz'' dese, siz neyi savunduğunuzu anlar mısınız acaba? Zannetmiyorum.. Onu anlamak feraset ister.. Bir yerde kitlesel kalabalık olsun, hopörlerden ''Allahu ekber'' diye bağıran olsun yeter değil mi? Oh ne güzel müslümanız..
doğru söylüyorsun seyh said kendi devletin askerine silah sıkmıştır apodan farkı yok devletin başı dinsizdi fedai gönderip yokedebilirdi yapmadı elini müslüman türk askerinin kanıyla yıkadı
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
''Arkamdan ağlayıp da zalimleri sevindirmeyin, kıyamımızı iyi anlayın ve bizden sonrakilere aktarın.
Şüphesiz benim ölümüm Allah ve İslam içindir''


Müslüman halki gayri Islami yönetime karsi kiyama cagiran ve Tevhidi bir suurla Islami hayati dava edinen Seyh Said'i rahmetle aniyor ve devrin lideri Ismet Inönü'nün su itirafini ona iftira atanlara hatirlatiyor ve Allah'a havale ediyoruz;

"Şeyh Sait isyanını doğrudan doğruya İngilizlerin hazırladığı veya meydana çıkardığı hakkında kesin deliller bulunamamıştır"Ismet Inönü

 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Şeyh Said silahlı mücadele başlatmıştır. Öldürdüğü askerler, erler, müslüman çocuklarıdır. Madem o kadar samimiydi, inseydi Musul'a da oradan İngilizleri çıkartsaydı.. Karşısında haça tapan İngiliz askerlerine kurşun sıkmış olurdu... Ama yook, İngilizin altını var, Rols Roysu var, topu tüfeği var.. Diyorum ya, Şerif Hüseyin'de bu kafadaydı..

Türkiyede bugün İslam biliniyorsa bu Şeyh Said gibi silaha sarılanların sayesinde değildir. Bilakis Said Nursi, Süleyman Hilmi Tunahan ve birçok alimin şeyhin halk arasında ki ilmî çalışmaları sayesindedir..

Bugün Şeyh Said isyanını övenlerin niyetleri bozuktur.. Bilhassa onu anma etkinlikleri düzenlemeyle, yürüyüşler yapmakla neye hizmet ettiklerini, neyi savunduklarının farkında değiller.. Hüda Par, PKK gibi Mehmetçiğe kurşun sıksa ve bunu da ''biz şeyh saidin yolundan gidiyoruz'' dese, siz neyi savunduğunuzu anlar mısınız acaba? Zannetmiyorum.. Onu anlamak feraset ister.. Bir yerde kitlesel kalabalık olsun, hopörlerden ''Allahu ekber'' diye bağıran olsun yeter değil mi? Oh ne güzel müslümanız..
Laikliği benimsediğin için bu düşüncen beni şaşırtmadı açıkcası...
Niyetlerin hakikatini sadece Allah bilir..
 

OSMAM11

Kısıtlı Erişim
Katılım
23 Haz 2015
Mesajlar
169
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
Konum
İSTANBUL
Laikliği benimsediğin için bu düşüncen beni şaşırtmadı açıkcası...
Niyetlerin hakikatini sadece Allah bilir..
laikliğe ksrşıyım ama türk askerine silah sıktığını değiştirmez şimdi örğut çıksadevletimize silah stksa elinimi sıkacaz
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
laikliğe ksrşıyım ama türk askerine silah sıktığını değiştirmez şimdi örğut çıksadevletimize silah stksa elinimi sıkacaz

Devlet oğluna silah sıkıyor ya doğuda ?
Neyse bir fikre katılmazsınız o ayrı ama katılmadığınız düşüncenin beyanları ile ispatı varsa
sukut etmeli.. Belgelerin bile değiştirebildiği bir ülkeyiz.Esasen her yönetim kendi lehine çalışmak zorunda...
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Laikliği benimsediğin için bu düşüncen beni şaşırtmadı açıkcası...
Niyetlerin hakikatini sadece Allah bilir..
Her zamanki tipik önyargılar.. Bu yazıdan laikliği benimsediğimi nereden çıkardın? Ama her şeye rağmen ilerleme var.. Eskiden anlamadan etmeden direk kafadan ''kafir'' diye yaftalanıyordu.. Şimdi ''laikliği benimseyenler'' diye..

Benim anlatmaya çalıştığım, bir şeyi anlamadan etmeden kabul etme hastalığı.. Şeyh Said'in İslam söylemi takınması hiç, ama hiçbir yanlışı geçerli kılmaz. Kabuğa değil, niteliğe bakacaksın.. Bir eylemin, hereketin, fiilin önce niteliğini tartacaksın.. Bu nitelik İslam'a uygunsa o vakit adını İslam koy, ona bir lafım yok.. Ama tersinden dışına İslam kılıfı geçirildi diye nitelikleri es geçemeyiz.. Bütün Ortadoğu, mevzulara bu beton kafayla yaklaştığı için karman çormandır..

Yok, olmuyor.. Ümmetin nitelik tespitinde çok ciddi problemleri var..
 
Üst