şefaat var mıdır?

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

a4 tech

Üye
Katılım
5 Ara 2006
Mesajlar
20
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
29
Ahirette peygamberimizin şafaati yoktur.Bununla ilgili 15 ayet vardır.Eğer şefaat olsaydı,peygamberimiz (kızım fatıma kalk sabah namazını kıl babanın peygamberliğini güvenme)demezdi.
Şimdi size kuranı kerimden bu 15 açık ayetten 2 tanesini vereceğim.Bakara 48 ve 123.Eğer derseniz ki bu ayetler müşrikler için kafirler için,o zaman size Bakara 254'de vereceğim.
Şöyle bir düşünelim,peygamberimizin şefaati ile bütün ümmeti muhammedin cennete gideceği söylendi yıllarca.O zaman ümmeti Musa ve ümmeti İSA nereye gidecek?!!
Ben 5 vakit namaz kılan bir insanım.Peygamberimiz namaz kılmayan ümmeti Muhammedede şefaat edceğine göre,şimdi ben keriz miyim soruyorum size.
 
Katılım
21 Eki 2006
Mesajlar
100
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Konum
istanbul
Web sitesi
trytuba19.spaces.live.com



ŞEFAAT VARDIR..... ANCAK KALBİNDE İMAN OLMASI GEREKİYOR. BEN NE İNSANLAR GÖRDÜM 5 VAKİT NAMAZ KILAN AMA KALPLERİNDE İMAN YOK. HEPSİ GÖSTERİŞTEN İBARET. SADECE KENDİNİ BEĞENDİRMEK İÇİN YAPILAN İBADET İBADET DEĞİLDİR.... ALLAH HERKESE AKIL FİKİR VERMİŞ. BİZE VERİLEN GÖREVİ YAPMALIYIZ....



Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Her peygamberin müstecab (Allah'ın kabul edeceği) bir duası vardır. Her peygamber o duayı yapmada acele etti. Ben ise bu duamı Kıyamet gününde, ümmetime şefaat olarak kullanmak üzere sakladım (kullanmayı âhirete bıraktım). Ona inşaallah, ümmetimden şirk koşmadan ölenler nâil olacaktır."

Buhari, Da'avat 1, Tevhid 31; Müslim, İman 334, (198); Muvatta, Kur'an 26, (1, 212); Tirmizi, Da'avat 141, (3597).

Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Şefaatim, ümmetimden büyük günah sahipleri içindir."

Tirmizi, Kıyamet 12, (2437); Ebu Davud, Sünnet 23, (4739); İbnu Mace, zühd 37, (4310).

Tirmizi, şu ziyadeyi kaydeder: "Hz. Câbir radıyallahu anh dedi ki: "Kebâir (büyük günah) ehli olmayanın şefaate ne ihtiyacı var!"

Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kıyamet gününde, insanlar birbirlerine girecekler. Hz. Âdem aleyhisselam'a gelip: "Evlatlarına şefaat et!" diye talepte bulunacaklar. O ise:

"Benim şefaat yetkim yok. Siz İbrahim aleyhisselam'a gidin! Çünkü o Halilullah'tır" diyecek. İnsanlar Hz. İbrahim'e gidecekler. Ancak o da:

"Ben yetkili değilim! Ancak Hz. İsa'ya gidin. Çünkü o Ruhullah'tır ve O'nun kelamıdır!" diyecek. Bunun üzerine O'na gidecekler. O da:

"Ben buna yetkili değilim. Lâkin Muhammed aleyhissalatu vesselam'a gidin!" diyecek. Böylece bana gelecekler. Ben onlara:

"Ben şefaate yetkiliyim!" diyeceğim. Gidip Rabbimin huzuruna çıkmak için izin talep edeceğim. Bana izin verilecek. Önünde durup, Allah'ınilham edeceği ve şu anda muktedir olamayacağım hamdlerle Allah'a medh u senâda bulunacak, sonra da Rabbime secdeye kapanacağım. Rabb Teâla:

"Ey Muhammed! Başını kaldır! Dilediğini söyle, söylediğine kulak verilecek. Ne arzu ediyorsan iste, talebin yerine getirilecektir! Şefaatte bulun, şefaatin kabul edilecektir!" buyuracak. Ben de:

"Ey Rabbim! Ümmetimi, ümmetimi istiyorum!" diyeceğim. Rabb Teâla: "(Çabuk onların yanına) git! Kimlerin kalbinde buğday veya arpa danesi kadar iman varsa onları ateşten çıkar!" diyecek. Ben de gidip bunu yapacağım! Sonra Rabbime dönüp, önceki hamd u senâlarla hamd ve senâlarda bulunacağım, secdeye kapanacağım. Bana, öncekinin aynısı söylenecek. Ben de: "Ey Rabbim! Ümmetim! Ümmetim!" diyeceğim. Bana yine:

"Var, kimlerin kalbinde hardal danesi kadar iman varsa onları da ateşten çıkar!" denilecek. Ben derhal gidip bunu da yapacak ve Rabbimin yanına döneceğim. Önceki yaptığım gibi yapacağım. Bana, evvelki gibi:

"Başını kaldır!" denilecek. Ben de kaldırıp:

"Ey Rabbim! Ümmetim! Ümmetim!" diyeceğim. Bana yine:

"Var, kalbinde hardal danesinden daha az miktarda imannı olanları da ateşten çıkar!" denilecek. Ben gidip bunu da yapacağım. Sonra dördüncü sefer Rabbime dönecek, o hamdlerle hamd u senâda bulunacağım, sonra secdeye kapanacağım. Bana: "Ey Muhammed! Başını kaldır ve (dilediğini) söyle, sana kulak verilecektir! Dile, talebin verilecektir! Şefaat et, şefaatin kabul edilecektir!" denilecek. Ben de: "Ey Rabbim! bana Lailâhe illallah diyenlere şefaat etmem için izin ver!" diyeceğim. Rabb Teâla:

"Bu hususta yetkin yok! -veya: "Bu hususta sana izin yok!- Lâkin izzetim, celâlim, kibriyâm ve azametim hakkı için lailâhe illallah diyenleri de ateşten çıkaracağım!" buyuracak."

Buhari, Tevhid 36, 19, 37, Tefsir, Bakara 1, Rikak 51; Müslim, İman 322, (193).
 
B

.BeYzA.

Guest
İslam’da şefaat inancı hem Kur’an hem de hadislerde geniş bir tarzda ifadesini bulmuştur. Ancak bu yazımızda şefaat konusunu detaylı olarak değil de ana hatlarıyla Kur’an ayetlerine ve bazı hadislere başvurarak ifade etmeye çalışacağız.

Şefâat kelimesi, Arapça’daki (şef’) mastarından türetilmiştir. Şef’ ise ‘tek’ anlamındaki ‘vetr’ kelimesinin zıddı olup, çift demektir. Araplar bir kişinin yanına bir başkası getirildiğinde bunu “Şefea’r- raculu şef’an” diye ifade etmişlerdir. “Falan adam filan adama şefâat etti” sözüyle de “ona yardım etmek ve onun isteğini elde etmek üzere geldi” demek istenilir.

Istılahta ise şefâat, “bir insanın bir başkasından kendisi dışındaki birine faydalı olmak veya ondan bir zararı defetmek istemesi”, dünyevî ve uhrevî hususlarla ilgili olarak suç veya günahının affını taleb etmesi veya kısaca birinin bağışlanmasına delalet etmesi anlamlarına gelir.

İslam itikadına göre şefaat ise, müminlerden büyük günah işlemekten dolayı cehennem azabını hak edenler hakkında, başta Nebiler Serveri Hz. Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem) olmak üzere, peygamberlerin, şehitlerin ve sâlihlerin Allah’ın izin ve rızası dahilinde cennete girmeleri için tavassutta bulunmalarıdır.

Kuran’daki şu ayetler İslamiyet’te şefaatin hak ve gerçek olduğuna yeterli delil teşkil eder:

“O onların yaptıklarını da yapacaklarını da, açıkladıklarını da gizlediklerini de bilir. Onlar sadece O’nun razı olduğu kimse hakkında şefâat ederler. O’na duydukları tazimden ötürü çekinir, titrerler.”(1)

Taberi’ye göre bu âyette Cenab-ı Allah, meleklerin, İsa’nın ve Uzeyr’in şefâat sahibi olduğunu isbat etmiş, bir kısım sahte tanrıların ve putların ise şefâat edemeyeceklerini istisna ederek belirtmiştir.(2)

Kurtubî, İbn Abbas’tan gelen bir rivâyete dayanarak bu âyette şefâatle muhatap olacak insanların ‘Lâ ilâhe illallah’ diyenler, Mücâhid’den gelen bir yoruma göre ise, Allah’ın razı olduğu herkes olduğunu nakleder.(3) Suyûtî’ye göre ise meleklerin şefâati tevhid ehli için söz konusudur.(4)

“Artık onlara şefâatçilerin şefâati fayda etmez.”(5)

Suyûtî, tefsirinde Hasan-ı Basri’nin “Biz, şehidin ailesinden yetmiş kişiye şefâat edeceğini konuşurduk” dediğini ve Hz. Peygamber’in (asv) ise ‘Ümmetim içinde bir adam bulunur ki, onun şefâatiyle Allah Benî Temîm kabilesinden daha fazla insanı (cehennemden çıkarıp) cennete girdirir.’(6) buyurduğunu kaydeder.

“Rahman’ın huzurunda, söz almış olanlar dışında hiç kimse şefâat edemez.”(7)

Bu âyeti Ebussuûd, önceki ayetlerle irtibatlandırarak, şefâat inancının müsbet fonksiyonunu dikkate alır ve şöyle yorumlar: “Yani mezkûr müttakîler, ancak İslam’a girmiş olanlara şefâat edebilirler. Bu ise diğer insanları müslüman olmaya teşvik anlamı taşır.”(8)

“Müşriklerin, O’ndan başka yalvardıkları sahte tanrıların şefâat yetkileri yoktur. Ancak bilerek Hak ve gerçeğe şahitlik edenler bunu yapabileceklerdir.”(9)

Mücâhid bu âyeti şöyle tefsir etmiştir: “Mesîh, Uzeyr ve melekler, sadece Hakk’a şahitlik yapan ve ‘lâ ilâhe illallah’ diyenlere şefâat etmeye mâlik olabileceklerdir.”(10)

Kurtubî’ye göre şefâatin hakikati rahmet-i ilâhidir. Bu vesile ile, Allah şefâat etmesine izin verdiği kimseleri de şereflendirmiş olur.(11)

Rasulullah Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’den gelen şu hadisler de şefaat hakkında bize ışık tutar:

Rasulullah (sav) buyurdular ki: "Ümmetimden (alim, şehid, salih) bazıları var; bir(çok kabilelere şamil bir) cemaate şefaat eder, bazıları var bir kabileye şefaat eder; bazıları var bir bölüğe şefaat eder; bazıları da tek bir ferde şefaat eder ve cennete girmelerini sağlar." (Tirmizi, Kıyamet 11, 2442)

Rasulullah (sav) buyurdular ki: "Her peygamberin müstecab (Allah'ın kabul edeceği) bir duası vardır. Her peygamber o duayı yapmada acele etti. Ben ise bu duamı kıyamet gününde, ümmetime şefaat olarak kullanmak üzere sakladım (kullanmayı ahirete bıraktım). Ona inşaallah, ümmetimin şirk koşmadan ölenleri nail olacaktır." (Buhari, Da'avat 1, Tevhid 31; Müslim, İman 334, (198); Muvatta, Kur'an 26, (1, 212); Tirmizi, Daavat 141, 3597)

Rasulullah (sav) buyurdular ki: "Şefaatim, ümmetimden büyük günah sahipleri içindir." [Tirmizi, şu ziyadeyi kaydeder: "Hz. Cabir (ra) dedi ki: "Kebair (büyük günah) ehli olmayanın şefaate ne ihtiyacı var!"] (Tirmizi, Kıyamet 12, (2437); Ebu Davud, Sünnet 23, (4739); İbnu Mace, Zühd 37, 4310)
 
B

.BeYzA.

Guest
İmam Gazâlî,

"Bilmiş ol ki; her müslüman Rasûl-i Ekrem'in şefaatini bekler. Asıl olan akrabası da bunu öncelikle bekler. Fakat müttakilerden olup, Allah'ın gazabına uğrayanlardan olmamak şarttır. Allah Teala, gazaplandığı kimseye şefaat müsaadesi vermez. Zira günahların bir kısmı vardır ki, Allah'ın mekrini, gazabını icab ettirir. Bu hususta şefaate izin verilmez. Bir de, şefaat sayesinde afv olacak günahlar vardır, affolunmayacak günahlar vardır. Mesela, dünya hükümdarlarının yanında işlenen suçlar. Bir kimse hükümdar nezdinde ne kadar itibarlı olursa olsun, onun şiddetle gazap ettiği hususlarda şefaatçi olmaya kalkışamaz. Öyle suçlar vardır ki, affettirme cesareti kimsede görülmez. Günahlarda da hüküm böyledir. Öyle günahlar var ki, bunlara şefaat yapılamaz ve şefaat ile cezanın önüne geçilemez."(13)

Gazâlî, şefaate bel bağlamanın yanlış bir düşünce olduğunu şöyle ifade eder ve müminleri uyarır:

"Şefaati ummak suretiyle takvayı terk edip isyana dalmak, bir hastanın akrabasından olan bir hekime itimat ederek kendisini tehlikelere atmasına benzer. Zira tabib, her hastalığı değil, bazı hastalıkları tedavi edebilir. Artık tabibe bel bağlayarak, hastanın zararlı yemekleri yemesi caiz olmaz. Çünkü tabib her hastalığa müdahale edemez. İşte Peygamber ve sâlihlerin yakınlarına ve mensuplarına yapılacak şefaatlerini de bu şekilde anlamak gerekir. Bu idrak ve anlayış, korku ve sakınma duygusunu bir an bile ortadan kaldırmaz. Nasıl kaldırsın, peygamberden sonra en hayırlı halefi sahabe-i kiram olduğu halde, onlar bile toz-toprak olmayı temenni etmişler, ahiret korkusundan dolayı hayvan olmayı istemişlerdir. Halbuki bunlar, kalpleri temiz, amelleri güzel, olgun, takva sahibi insanlardır. Mahza kendilerine mahsus olarak Rasul-i Ekrem'den cennetle müjdelendikleri halde, sırf Peygamberimizin şefaatine bel bağlamamışlar. Bunun içindir ki, korku ve haşyeti bir an olsun kalplerinden çıkarmamışlardır. Sohbet ve öncülükte onlar gibi olmayan, onların seviyesine hiçbir zaman ulaşamayanlar, nasıl şefaate güvenebilirler?"
 

SeNoL

MUEYABYA
Katılım
16 Kas 2006
Mesajlar
4,867
Tepkime puanı
224
Puanları
0
Yaş
42
Konum
Kocaeli
Söylenecek herşeyi kardeşlerim söylemiş ALLAH razı olsun...
 
B

.BeYzA.

Guest
şehadet kardeş allah razı olsun bu bilgilerle (benim gibi) cahilleri aydınlattın .

estf. Allah sizden de razı olsun...yalnız bi konu ortaya atılırken biraz araştırılsa daha iyi olur değil mi
sırf tartışmak için yazmayın arkadaşlar, lütfen!!!
 

mültecii

Üye
Katılım
18 Kas 2006
Mesajlar
34
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
şefaatle ilgili hadisler çoktur zaten şehadet arkadaşımız bunların bir kısmını yazmış sorulan soruya da cevabı vermiş sağolsun. ama bu tip konularda dikkat edilirse muterizler hep belli ortak konularda takılıp kalmıştır. bunlar kabir azabını, kabir sualini, Allah'ın cennette görülebileceğini, nasih-mensuh meselesini, meshi, peygamber(sav) in kur'an dışındaki bütün mucizelerini -ayın yarılması,parmaklarından su akması- inkar ederler. hadisleri güvenilir bulmazlar ama o sevgili realist mantıklarına ve işlerine gelen şüpheli ve garib haberleri dogru sayarlar. bunlardan en bariz örnegi; konuyla ilgisiz tek bir haberi delil gösterip fil suresinde gecen ebabil icin bu sarılık ve vebaydı derler. işin aslına bakılırsa hadisleri inkar edenlerin sonunda kuranın sıhhatinden şüphe etmekten başka da varacakları yer yoktur. sorulmaz mı bu adama sen kuran ayetlerini de hadis nevinden bu haberlerle öğrenmedin mi, kur'an gökten bir mushaf icinde mi indi???
ayrıca bir arkadaşımız demiş ki madem şefaat var ben keriz miyim ibadet ediyorum. eger ibadeti kurtuluşuna sebep ve yeterli sayıyorsan kat etmen gereken daha çok yol olduğunu düşünüyorum. ibadet Allah rızasını kazanmak icin yapılır diye biliyordum. ve O rahmet etmezse ve resulu(sav) Allah'ın rahmetinin bir tecellisi olarak şefaat etmezse başın asırlarca secdeden kalkmasa verilen nimetlerin şükrünü hakkıyla eda edebilmiş olabilir misin acaba? merak ediyorum da şefaati inkar edilenlere şefaat edilecek mi?
 

mavigece

Asistan
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
880
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Antalya
ayetleri dikkatli okursanız şefaatin var olduğunu göreceksiniz;)
 

yenibeyin

Asistan
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
712
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Web sitesi
www.yenibeyin.com
Arkadaşlar sanırım şefaate inanmayanlar hadis konusuna da inanmıyorlar çünkü; Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Her peygamberin müstecab (Allah'ın kabul edeceği) bir duası vardır. Her peygamber o duayı yapmada acele etti. Ben ise bu duamı Kıyamet gününde, ümmetime şefaat olarak kullanmak üzere sakladım (kullanmayı âhirete bıraktım). Ona inşaallah, ümmetimden şirk koşmadan ölenler nâil olacaktır."

Buhari, Da'avat 1, Tevhid 31; Müslim, İman 334, (198); Muvatta, Kur'an 26, (1, 212); Tirmizi, Da'avat 141, (3597).

bu hadis açıkken ve ayeti kerime de
Tefhimü-l Kuran; O gün, Rahman (olan Allah) 'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir yarar sağlamaz.

Fizilalil Kuran; O gün rahmeti bol olan Allah'ın izin verdikleri ve sözünden hoşlandıkları dışında hiç kimsenin aracılığı, şefaati işe yaramaz.

buradan anlaşılıyor ki allah izin verirse o gün şefaat olacak ve peygamber efendimiz de bu izin bana verilecek diyor anlamıyorum neden şefaat yok diye israr ediyorlar yoksa onların ihtiyacı yok mu kendilerinden eminler mi yani.

Herşey açık ve ortada, şefaat yoktur arkadaş dedikleri zaman prim mi alıyorlar veya insanlar buna inandıkları için günahkar mı oluyorlar ki bunlar bunun önüne geçmek için şefaat yoktur diyorlar ???:)
 

ebumusab

Üye
Katılım
9 Eki 2006
Mesajlar
252
Tepkime puanı
90
Puanları
28
selamun aleyküm
cennet anlatılıyormuş adam birden ah ah çekmiş demişlerki yahu cennet anlatılıyor cehennem değil demişki cennet tam bana görede ben cennete göremiyim
kuran-ı kerimde çoğu zaman ayetler ayetleri tefsir eder mesela
dua edin icabet edeyim der ALLAH azze ve celle başka yerdede ben ancak müttakilerden kabul ederim der burada önemli olan şefaat makamından ziyade şefaat edilmeye hak edilme meselesi arkadaşlar bunu zikrettiler zaten benim söylemek istediğim ise insanların kahir ekserisinde olan yanlışın yani ALLAH azze ve celle yerine başkalarına yoğunlaşıp yani izni verene değilde izin verilene seslenilmesi kanaatimce herşeyi işiten ve gören rabbimize bu isteklerimizi sunarsak diger tarafta beraberinde gelebilecek sıkıntılardanda kurtulmuş oluruz yanlış düşünüyorsam kardeşler düzeltirler inşaallah
selamu aleyküm
 

MiHRiMaH

Son gülen... :/
Katılım
6 Ara 2006
Mesajlar
2,752
Tepkime puanı
769
Puanları
0
Konum
İstanbul...
Mümin olmak işte bu yüzden en büyük nimet... Hamdolsun Rabbimize rahmeti ve merhameti sonsuz, O'nun Habibinin de merhameti ne güzel...

Sual: Peygamber efendimizin şefaati nasıl olacak?
CEVAP
Kabirden önce Resulullah efendimiz, üzerinde Cennet elbisesi ile kalkacak. Burak üzerinde, elinde liva-ül-hamd isimli bayrakla mahşer yerine gidecek, peygamberler ve bütün insanlar bu bayrağın altında duracak, hepsi, beklemekten çok sıkılacak, önce peygamberlerden Hz. Âdem, sonra Hz. Nuh, sonra Hz. İbrahim, Hz. Musa ve Hz. İsa’ya gidip, hesaba başlanması için şefaat etmelerini dileyeceklerdir. Her biri, birer özür bildirerek, Allahü teâlâdan utandıklarını söyleyecekler, şefaat edemeyecekler, sonra Resulullah efendimize gelip yalvaracaklardır.

Önce, Onun ümmeti, Sırattan geçip Cennete girecektir. Sonra bütün peygamberler şefaat edecektir. (Buhari)

Peygamber efendimizin şefaati şöyle olacak:
1- Makam-ı Mahmud şefaati ile, mahşerde beklemek azabından kurtaracaktır.
2- Çok kimseyi, sorgusuz, sualsiz Cennete sokacaktır.
3- Azap çekmesi gereken müminleri azaptan kurtaracaktır.
4- Günahı çok olan müminleri Cehennemden çıkaracaktır.
5- Sevapla günahı eşit olup, Araf’ta bekleyen kimselerin Cennete gitmelerine şefaat edecektir.
6- Cennete girmiş olanların derecelerinin yükselmesine şefaat edecektir.

Şefaat ile hesaptan kurtardığı yetmiş bin kimsenin her birinin şefaatleri ile de, yetmişer bin kişi sorgusuz, sualsiz Cennete girecektir.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
(Peygamberlerin sonuncusu gibi bir şefaatçi olmasaydı, bu ümmetin günahları kendilerini helak ederdi. Bu ümmetin günahları çok ise de, Allahü teâlânın af ve mağfireti de sonsuzdur. Allahü teâlâ, bu ümmete af ve mağfiretini o kadar saçacak ki, geçmiş ümmetlere böyle merhamet ettiği bilinmiyor. Doksandokuz rahmetini, sanki bu günahkâr ümmet için ayırmıştır.

Allahü teâlâ, af ve mağfiret etmeyi sever. Günahı çok olan bu ümmet kadar af ve mağfirete uğrayacak hiçbir şey yoktur. Bunun için, bu ümmet, ümmetlerin en hayırlısı oldu. Bunların şefaatçileri olan Peygamberleri, peygamberlerin en üstünü oldu.

İmanlı ölen herkese şefaat
İmanını muhafaza ederek ölen herkes şefaate kavuşacaktır. Duha suresinin (Elbette Rabbin sana [şefaat hakkı ve pek çok nimet] verecek, sen de razı olacaksın) mealindeki beşinci âyet-i kerimenin tefsirinde Resulullah efendimiz (Ümmetimden bir kişi Cehennemde kalsa razı olmam) buyurdu. Şefaate kavuşabilmek için de imanlı ölmek şarttır. İmanlı ölenler de ebedi kurtuluşa kavuşmuş demektir.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kıyamette şefaat edeceğim. Ya Rabbi, kalbinde hardal zerresi kadar iman olanları Cennete koy diyeceğim. Bunlar Cennete girecekler. Sonra, kalbinde az bir şey olanlara, Cennete girin diyeceğim.) [Buhari]

(Ahirette ilk şefaat eden ve şefaati kabul olan ben olacağım.) [İbni Mace]
(Ümmetimden, şirk üzere ölmeyen herkese Allah’ın izni ile şefaat edeceğim.) [Buhari, Müslim]
(Kıyamet günü en önce ben şefaat edeceğim.) [Müslim]

(Her peygamberin, müstecab
[kabul olan] bir duası vardır. Ben duamı, ümmetime şefaat etmek için ahirete sakladım.) [Buhari]

(Benden önce hiçbir peygambere verilmeyen beş şeyden biri şefaattir. Şirk üzere ölmeyen
[imanla ölen] herkese şefaat edeceğim.) [Bezzar]

(Ümmetimden büyük günah işleyenlere şefaat edeceğim.)
[İmam-ı Ahmed, Nesai]

Peygamber efendimiz, günahkârlara şefaat edeceğini bildirince, Hz. Ebüdderda, (İmanı olan hırsız ve zâniler de şefaate kavuşacak mı) diye sual etti, (Evet, onlara da şefaat edeceğim) buyurdu. (Hatib)
(Günahı çok olanlara şefaat edeceğim.) [Hatib]
(Nefslerine aldananlara şefaat edeceğim.) [Deylemi]
(Kıyamette, kum sayısından daha çok kimseye şefaat ederim.) [Taberani]

(Kıyamette “Ya Rabbi, zerre kadar imanı olanı Cennete koy!” diyeceğim. Hepsi şefaatimle Cennete girecek.)
[Buhari]

(Şefaatime inanmayan kimse, ona kavuşamaz.)
[Şir’a]
(Şefaatime en layık olan, bana en çok salevat okuyandır.) [Tirmizi]
 
Katılım
4 Ara 2006
Mesajlar
43
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Web sitesi
www.ehlisunnet.biz
Şefaat hakkında .

Şefaat; bir kimsenin başkası adına iyilik istemesi, cezanın kaldırılması için aracı olması demektir. Bu türden aracılıklar insanlar arasında sosyal olarak vaki olup, ayrıca insanların birbiri için Allah'a dua etmesi de şefaat olarak isimlendirilir.[1]
Tevhid ve şirk konusunu ilgilendiren şefaat ise ahirette vuku bulacağına inanılan şefaatlerde söz konusu olmaktadır. Nitekim Kur'an-ı Kerimde müşriklerin putlarını şefaatçi kabul etmeleri kötülenmiş ve Allah'ın şefaat için izin vereceği müstesna şefaatçi kabul edilen bütün varlıkların put olduğu, bu inanışta olanların da putperest oldukları için ebedi cehennemliklerden olacakları bildirilmiştir.
Önemine binaen şefaat konusunda da özlüce bir bilgiye ihtiyaç vardır. Zira insanlardan bir kısmı, hakkında hiçbir delil olmadığı halde, yücelttikleri bazı kimselerin şefaat edeceğine inanarak, onlar ölmüş olsun, diri olsun fark etmez, kendilerinden şefaat isteyerek Allah'a şirk koşarken, birileri de şefaati hepten reddetmektedir. Birinci inanç ve amel şirk iken ikincisi inkardır, küfürdür. Çünkü gerek Kur'an ayetleri, gerek sahih hadisler gayet açık olarak şefaatin ahirette vaki olacağını bildirmektedir.[2]
Şefaat Allah'ın affetmeyi dilediği kulları için bir sebeptir ki bu sebeple kullarından bir kısmını azaptan kurtarır, şefaat izni verdiklerini de bu makama eriştirip, günahkarlardan üstün tutarak taltif eder. Şefaatle ilgili ayet ve hadislerden anlaşılacağı üzere, şefaat müşrik ve kafir olanlar için değildir.
Şefaat Allah'ın günahını bağışlamayı dilediği cehennemde azap gören kulları içindir ki kullarının durumunu ve affedilmeye layık olanı en iyi bilen Allah'tır.
Allah onların geçmişlerini de bilir, geleceklerini de. Onlar ancak Allah'ın rızasına ermiş olanlara şefaat ederler. Onların hepsi de Allah korkusundan titrerler.[3]
Şefaat edecek olan kimseleri ancak Allah bilir. Bir kimsenin şefaatçidir diye yüceltilmesi, onun şefaatine güvenilmesi ise Allah'ı terk etmek, O'ndan başkasına güvenmektir.
Onlara şöyle denecek: "Andolsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi teker teker bize geldiniz. Size verdiklerimizi arkanızda bıraktınız. Allah'ın ortakları olduğunu zannettiğiniz şefaatçilerinizi yanınızda göremiyoruz. Andolsun ki, aranızdaki bağlarkopmuş, ilâh sandığınız şeyler sizden ayrılıp gitmiştir."[4]
Onlar, Allah'ı bırakıp, kendilerine zarar ve fayda veremeyen putlara tapıyorlar ve: "Bunlar Allah katında bizim, şefaatçilerimizdir." diyorlar. Sen de ki: "Allah'ın göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi O'na haber veriyorsunuz" Allah, onların ortak koştukları şeylerden uzak ve yücedir.[5]
Şefaat iznini adım diye iddia eden kimse hiçbir delil gösteremeyeceği bu sözü ile yalancıların en büyüğüdür ve ona aldanan kimseleri de hüsran beklemektedir. Şefaat izni ahirette verilecek ve şefaatçiler orada belli olacaklardır.
O gün Rahman olan Allah'ın izin vereceği ve sözünden razı olacağı kimselerden başkasının şefaati fayda vermeyecektir.[6]
Her ne kadar şefaatle ilgili hadislerde Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şefaat edeceğinden bahsetmişse de, kendisinin "Makam-ı Mahmud'a" eriştirilmesi için ümmetinin dua etmesini istemesi ile Allah'ın iznine dikkat çekmiş ve ümmetini Allah'a yalvarmaya, şefaat için Allah'a el açmaya teşvik etmiş kendisi de bu makamı dua ederek istemiştir.
Gecenin bir bölümünde kalk ve senin için (beş vakit namaza) bir fazlalık olmak üzere teheccüd namazı kıl. Umulur ki Rabbin seni övgüye lâyık bir makama, (şefaat makamına) ulaştırır.[1]
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) hayattayken hiç kimse kendisine, ahirette bana şefaat et demediği gibi onun vefatından sonra da hiçbir sahabe Ya Rasulallah bana şefaat et, şefaat Ya Rasulallah dememiştir. Çünkü şefaat asıl itibariyle Allah'a aittir ve Allah'tan istenir.
Ezan okunurken insanların söylediği "Aziz Allah, şefaat Ya rasulallah" sözü sünnette yeri olmayan bir bidattır. Ya rasulallah ey Allah'ın peygamberi demektir. Halbuki insanların çoğu "Ya Rasulallah" derken "Ey Allah'ım" dediğini zannetmektedir. Bu bilmemenin de bu bidattın yerleşmesinde etkisi olmuştur. Aslolan ezan okunurken müezzinin dediğini tekrar etmek[7] ve ezan bitince de ezan duasını okumaktır ki asıl şefaatle ilgili kısım bu duanın içindedir. [8] Ezan duasında peygamberimizin seçkin bir makama (Allah'a hamd ederek şefaat izni isteme makamına) erdirilmesi için dua edilmesini Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) öğretmiştir. Fakat namaz kıldıran imamların bile terk ettiği bu sünnet unutulmuş, halkın dilindeki "aziz Allah, şefaat Ya Rasulallah" uydurması ezberlenmiştir. Her bidat bir sünneti iptal eder, insanlar ezan duasını da bu bidat söz yüzünden terk etmişlerdir.
Rasulullahın insanlar arasındaki yeri Allah'ın kulu ve Allah'ın mesajını onlara ulaştıran, o mesajı açıklayan bir elçi olmasıdır. Bundan öte yüceltmeler, onun mesajına da aykırıdır. Nitekim o, "Hrıstiyanların Meryem oğlu İsa'yı övmede aşırı gittikleri gibi, beni övmede aşırı gitmeyin, sadece Allah'ın kulu ve rasulüdür deyin." buyurmuştur. Bir defasında Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) e bir kişi Allah ve sen dilersen deyince "Beni Allah'a denk mi yaptın, Allah dilerse de" buyurmuştur. İşte tevhid peygamberinin kendi konumunu tarifi böyle iken ümmetin dinini ifsad eden nice deccaller vardır ki kendisinden şefaat istenmesinden ve Allah'a denk sayılmalarından son derece razıdırlar.
Deki: "Bütün şefaat Allah'a aittir. Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Sonra siz yalnız O'na döndürüleceksiniz."[9]
Allah kullarından hiçbirinin şefaat edeceğine dair isim bildirmemiştir. Birilerinin peygamber torunu (seyyid) olduklarını bu sebeple şefaatçi olduklarını iddia etmeleri kendilerine tapılmak üzere boy göstermektir ki onlar sahte ilahlardır ve Kur'an onlara put demiştir. Put edinmenin gayesi manevi, tezahürü ise puta tapıcılık olarak cismidir. Her putun arkasında gücü kuvveti olduğuna inanılan fayda umarak yüceltmeye sebep olan bir inanç vardır. Yoksa insan ormanda yürürken rastladığı bir ağaca, dağda gördüğü bir kayaya tapmaz. Şefaati istenen kimselerin dirisi put iken, onların kabirlerine gidip dilenmek de o kabirde yatanı ilah edinmek, kabrini de put edinmektir. Allah'ın ölülere put ismini vermesi bu durumu isbat için yeterlidir. “Allah'ı bırakıp da taptıkları (putlar), hiçbir şey yaratamazlar. Çünkü onlar kendileri yaratılmışlardır. Onlar diriler değil, ölülerdir. Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.”[10]
Onlar, Allah'ı bırakıp, kendilerine zarar ve fayda veremeyen putlara tapıyorlar ve "Bunlar Allah katında bizim, şefaatçilerimizdir" diyorlar. Sen de ki: "Allah'ın göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi O'na haber veriyorsunuz" Allah, onların ortak koştukları şeylerden uzak ve yücedir.[11]
Onlara şöyle denecek: "Andolsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi teker teker bize geldiniz. Size verdiklerimizi arkanızda bıraktınız. İçinizde Allah'ın ortakları olduğunuiddia ettiğiniz şefaatçilerinizi yanınızda göremiyoruz. Andolsun ki, aranızdaki bağlarkopmuş, ilâh sandığınız şeyler sizden ayrılıp gitmiştir."[12]
ŞEFAAT İÇİN DUA ETMENİN ÂDÂBI
Şefaati isterken Kur'an-ı Kerimde tehdit edilen müşriklerin tehlikeli durumlarına düşmemek için azami gayret sarfedilmeli, hem bu husustaki inançlar tashih edilmeli (sıhhate kavuşturulmalı) hem de kullanılan cümleler sahih inanca aykırı olmamalıdır. Bir insan kendisine ahirette Muhammed (Sallallahu aleyhi ve selem) in şefaat etmesini arzuluyorsa, Ya Rabbi kulun ve rasulün Muhammed'i şefaat makamına eriştir ve bana da onun şefaatini ulaştır demelidir. Ya da bütün şefaatleri kastederek, Ya Rabbi şefaat izni verdiğin her kimsenin şefaatini bana ulaştır demelidir. Şefaat isterken bir insandan veya melekten istemek şirktir, çünkü kimse Allah'tan bağımsız değildir ve kendi başına şefaat yetkisine sahip değildir.
Göklerde nice melekler vardır ki, Allah dilediği ve hoşnut olduğu (şefaat olunacak) kimseler için şefaat izni vermedikçe onların (meleklerin) şefaati hiç bir fayda sağlamaz.[13]
Şefaati bir kişinin ismini zikrederek istemek de kesinlikle doğru değildir, çünkü Allah'ın hakkında hiçbir delil indirmediği, şefaatçi olup olamayacağı belli olmayan birinin şefaatinin olduğuna inanmak yasaklanmıştır.
Rahman olan Allah katında söz almış olan kimselerden başkaları, şefaat hakkına sahip olamazlar.[14]
Allah odur ki, kendisinden başka hiçbir ilâh yoktur. O diri olup, daima yarattıklarını koruyup yönetir. Onu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde bulunanların hepsi O'nundur. O'nun izni olmadıkça huzurunda kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. Kullar ise O'nun dilediğinden başka ilminden hiçbir şey kavrayamazlar. O'nun kürsüsü, saltanatı, gökleri ve yeri kuşatmıştır. Onları koruyup gözetmek kendisine ağır gelmez. O çok yücedir, çok büyüktür.[15]



[1] Buhârî (ter. 6015)
[2] Bakara Sûresi (Ayet 255) Yunus Sûresi (Ayet 3) Meryem Sûresi (Ayet 87) TaHa Sûresi (Ayet 109) Enbiya Sûresi (Ayet 28) Secde Sûresi (Ayet 4) Sebe Sûresi (Ayet 23) Zümer Sûresi (Ayet 44) Zuhruf Sûresi (Ayet 86) Necm Sûresi (Ayet 26) Müddessir Sûresi (Ayet 48) İsra Sûresi (Ayet 79) Hadis Kaynaklarını da açalım
[3] Enbiya 28
[4] En’am 94
[5] Yunus 18
[6] TaHa 109
[7] la havle ve la kuvvete illa billah denecek kısmıda zikredip delillendirelim.
[8] Ezandan sonra yapılan dua Tirmizi (211) Ebu Davud (523-529) İbn-i Mace 722
Allahüamme Rabbe hazihi’d da’veti-t tâmmeti ve’s salatil kâimeti, âte muhammedenil vesilete vel fazilete, makamen mahmudenillezi veadteh.
(Manası) Bu davetin ve ikâme olunan namazın Rabbi olan Allah vesileyi, fazileti ve vaat ettiğin Makam-ı Mahmudu (hamd edip şefaat isteme) makamını Muhammed'e (S) ver.
[9] Zümer 44
[10] Nahl Suresi (20-21)
[11] Yunus 18
[12] En’am 94
[13] Necm 26
[14] Meryem 87
[15] bakara255
 

Sofuoglu

Ordinaryus
Katılım
29 Tem 2006
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
254
Puanları
83
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) hayattayken hiç kimse kendisine, ahirette bana şefaat et demediği gibi onun vefatından sonra da hiçbir sahabe Ya Rasulallah bana şefaat et, şefaat Ya Rasulallah dememiştir. Çünkü şefaat asıl itibariyle Allah'a aittir ve Allah'tan istenir.

amenna bunun aksini idda eden yokki zaten,

şefaat kuldan değil elbetdeki Allah(c.c) isteniyor

Peygamber Aleyhimus Selam Ve Evliyaullah ,
Yardım İsteyen İle Yardım İstenen Arasında Bir Vesiledir...
Hz Allah'dan İstenen Yardım Halk (Yaratmak) Ve İcad (Meydana Çıkarmak) Olarak Ortaya Çıkması İle Tecelli Eder..
Peygamber Efendimiz'den Gelen Yardım İse O Kişinin Yardıma Uğramasına Bir Sebeb Ve Kazanc Olarak Cenab-ı Hakk Tarafından Tecelli Eder...

selametle
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Önceki mesajlarda bu Hadis-i Şerif nakledilmişti.. Olsun, tekrarında fayda vardır:

15. (4520)- Ebû Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Ümmetimden (alim, şehid, salih) bazıları var; bir (çok kabilelere şamil bir) cemaate şefaat eder, bazıları var bir kabileye şefaat eder; bazıları var bir bölüğe şefaat eder; bazıları da tek bir ferde şefaat eder ve cennete girmelerini sağlar." [Tirmizî, Kıyâmet 11, (2442)]

AÇIKLAMA:

1- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), bu hadisleriyle, şefaatin hak olduğunu ifade buyurmaktan başka, bunun Peygamberlere has bir hususiyet olmayıp, bu ümmetten herkese böyle bir imtiyaz verilebildiğine dikkat çekiyor.

2- Ümmete verilen şefaat yetkisi, kişinin manevi ağırlığıyla paralellik taşımaktadır.Şefaati birçok kabilenin kurtuluşunu vesile olan yüce şahıslar olduğu gibi, ancak bir kişiyi kurtarabilen şahıslar da vardır. Hadiste bu tedrice en yüceden başlamak suretiyle yer verilmektedir.

3- Cenette girecekler hususunda iki tevil yapılmıştır.

1) Şefaate mazhar olanlar cennete girinceye kadar şefaat ederler.

2) Bütün ümmet cennete girinceye kadar şefaat ederler.



Kardeşlerim, lütfen dikkatli olunuz.. Şefaati inkar edenler, muhtemelen Ümmetin Velilere olan sevgisini, hürmetini ve itimadını çekemedikleri için şafaate karşı çıkıyorlar..

Aynı işi Tasavvufa karşı çıkarken de yapıyorlar.. Dayandıkları sağlam bir delil, sağlam bir kaynak yoktur.. Öne sürdükleri Ayetlerin muhatabı çoğunlukla Müslümanlar da değildir..

Örnek olsun:

Kutub-i Sitte'deki Şefaat bahsinden:

Eskiden beri şefaat mevzuu münakaşa edilmiştir.

Bazı sapık fırkalar herhangi bir şer'î delile dayanmadan, şahsî te'villerle şefaati inkar cihetine gitmişlerdir.

Ehl-i Sünnet ülemâsı şefaatın hak olduğunda ittifak eder.

Bu tartışma mevzuu üzerine Nevevî, Kâdı İyaz'dan şu açıklamayı kaydeder:

"Ehl-i Sünnet'e göre şefaat aklen câizdir. Nakli deliller açısından da vacibtir, çünkü "O gün Rahmân'ın izin verip sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez" (Tâhâ 109) âyeti ile "Allah'ın razı olduğu kimseden başkasına şefaat edemezler.." (Enbiya 28) âyeti ve emsali âyetler açık bir surette şefaatten bahsetmektedir.

Ayrıca Resûlullah da pek çok hadiste şefaatten bahsetmiş, haber vermiştir.

Ahirette günahkâr müslümanlar hakkında şefaatin sıhhati hususunda gelen rivayetlerin toplamı tevatür derecesine ulaşır.

Selef-i Salih ve ondan sonra gelen ehl-i sünnet ülemâsı bu hususta icma etmiştir.

Ancak Mutezile'den bazıları ile Hâricîler şefaati inkar etmiştir. Onlar günahkârların cehennemde ebedî kalacakları görüşündedirler. Bu hükme giderken "Onlara şefaat edicilerin şefaati fayda vermez" (Müdderissir 48) "Artık zalimler için ne bir candan dost vardır, ne de sözü dinlenir bir şefaatçi" (Mü'min 18) gibi âyetlerle ihticac etmişlerdir.

Halbuki bu âyetler kâfirler hakkındadır. Onların, şefaat hadislerini derecelerin ziyadeleşmesi ile te'vil etmeleri bâtıldır. Hadislerin elfazı, onların görüşlerinin bâtıl olduğu ve kendilerine ateş vacib olanların şefaatte ateşten çıkarılacağı hususunda pek sarihtir."


Gördüğünüz gibi üzerinde ittifak edilmiş, icma olmuş, tevatür derecesindeki bir hüküm nasıl da Kafirlere inmiş ayetlere tatbik edilmeye çalışılıyor..

İnanınız, Tasavvuf konularında da böyledirler.. Müşriklere inen ayetleri dillerine dolamışlar, öyle karşı çıkıyorlar.. Bunlardan başka dayanacakları Hadisten, Fukahadan, İcmadan sahih bir kaynak yoktur da ondan.. Maksad insanlar doğru yola gelsinler değil.. Maksad insanların zihni kalbi bulansın da nasıl olursa olsun.. İlim hak getire.. Usul derseniz çoktan yer yüzünden kalkmış..

Alimcilik oynayanlara aldanmayalım..
 

rumi

Üye
Katılım
21 Tem 2006
Mesajlar
81
Tepkime puanı
0
Puanları
0
bazı hadisler yazmışsınız bu konuda...peki Kuran dan ayet yazabilirmisiniz ?

Peygamber Efendimiz sav Kuran'a uymayan hiç bir söz demez çünkü o kendiliğinden konuşmazdı ve ayetlere uymayan hiç bir sözü de olmamıştır..

Hadislerin ise Kuran ayeti ile teyit edilmesi gerekir...

buna göre siz de hangi ayete dayanarak Şefaat olayının ölümden sonra olduğunu açıklamak durumundasınız diye düşünüyorum...

Selamün Aleyküm...
 
B

.BeYzA.

Guest
bazı hadisler yazmışsınız bu konuda...peki Kuran dan ayet yazabilirmisiniz ?

Peygamber Efendimiz sav Kuran'a uymayan hiç bir söz demez çünkü o kendiliğinden konuşmazdı ve ayetlere uymayan hiç bir sözü de olmamıştır..

Hadislerin ise Kuran ayeti ile teyit edilmesi gerekir...

buna göre siz de hangi ayete dayanarak Şefaat olayının ölümden sonra olduğunu açıklamak durumundasınız diye düşünüyorum...

Selamün Aleyküm...

“O onların yaptıklarını da yapacaklarını da, açıkladıklarını da gizlediklerini de bilir. Onlar sadece O’nun razı olduğu kimse hakkında şefâat ederler. O’na duydukları tazimden ötürü çekinir, titrerler.”(enbiya28)

“Rahman’ın huzurunda, söz almış olanlar dışında hiç kimse şefâat edemez.”(meryem87)
Bu âyeti Ebussuûd, şefâat inancının müsbet fonksiyonunu dikkate alır ve şöyle yorumlar: “Yani mezkûr müttakîler, ancak İslam’a girmiş olanlara şefâat edebilirler. Bu ise diğer insanları müslüman olmaya teşvik anlamı taşır.”

“Müşriklerin, O’ndan başka yalvardıkları sahte tanrıların şefâat yetkileri yoktur. Ancak bilerek Hak ve gerçeğe şahitlik edenler bunu yapabileceklerdir.”(zuhruf86) Mücâhid bu âyeti şöyle tefsir etmiştir: “Mesîh, Uzeyr ve melekler, sadece Hakk’a şahitlik yapan ve ‘lâ ilâhe illallah’ diyenlere şefâat etmeye mâlik olabileceklerdir.”
 

SeNoL

MUEYABYA
Katılım
16 Kas 2006
Mesajlar
4,867
Tepkime puanı
224
Puanları
0
Yaş
42
Konum
Kocaeli
bazı hadisler yazmışsınız bu konuda...peki Kuran dan ayet yazabilirmisiniz ?

Peygamber Efendimiz sav Kuran'a uymayan hiç bir söz demez çünkü o kendiliğinden konuşmazdı ve ayetlere uymayan hiç bir sözü de olmamıştır..

Hadislerin ise Kuran ayeti ile teyit edilmesi gerekir...

buna göre siz de hangi ayete dayanarak Şefaat olayının ölümden sonra olduğunu açıklamak durumundasınız diye düşünüyorum...

Selamün Aleyküm...

Esselamualeykum

Mübarek kardeşim..Kuran-ı azimüşşanda geçmeyen ama namazlarımızda okuduğumuz dualar var...Senin bu mantığına göre onlarında doğruluğunu mu aramamız gerekiyor...????

O gün, Rahmân’ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez. Taha 109

Başka ayete gerek var mı???
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst