Savcı CELAL KARA konuştu

can feda

Profesör
Katılım
11 Ocak 2015
Mesajlar
1,014
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Konum
dünya...
Bakanlar yolsuzluğa yol verdi... Karım bile bilmiyordu
Celal Kara, 17 Aralık dosyasını aldığında, soruşturma 13 aydır devam ediyordu. İçişleri Bakanı, oğlunun izlendiğini fark edince operasyonu durdurdular. Sonra da “Ya şimdi, ya asla” diyerek düğmeye bastılar.
- 17 Aralık soruşturmasından nasıl haberdar oldunuz?
CELAL KARA - Başlangıcında yoktum. 2013 Haziranı’nda tayini çıkan bir savcının yerine getirildiğimde, onun elindeki 300 kadar soruşturma dosyasıyla birlikte bu da bana verildi. O aşamaya kadar kolluk takip ediyordu. Tüm delilleri incelemem, son bir ayda oldu. Detaylar aralıkta netleşti. Aralıkta operasyonu yaptığımda dosya 13 aylıktı. Yani uzun süre o dosyaya ben bakmamışım. Alınan teknik takip kararları vs. bana ait değil.
- Nasıl başlamış soruşturma?
KARA - 2010 sonunda Rıza Sarraf’ın Rusya gümrüğünde parası yakalanmış. Rus yetkililer bizim makamlara bildirmiş. Biz o zamana kadar Sarraf’ı sadece magazin basınından biliyorduk. Yapılan inceleme sonucu “Burada şüpheli bir para hareketi var” denilmiş. Olay yeri İstanbul diye buraya bildirilmiş. 2012 Temmuzu’nda, “Rıza Sarraf, Kapalıçarşı’da döviz şirketleri üzerinden kayıtsız para transferi ve altın ihracatı yapıyor” diye bir ihbar gelmiş. Bu ihbar üzerine polis araştırma yapmış. Yani ben devraldığımda dosya ve teknik takipler epey ilerlemişti.

‘Hukukçu, davanın siyasi sonucuyla ilgilenmez’
- Bunun hassas bir dosya olduğunu ne zaman anladınız?
KARA - Bu ithamları kabul etmem söz konusu değil. Hadiseler bizi nereye götürdüyse oraya gittik. Özel olarak şu yöne eğilelim demedik. Ama şunu da soruyorum:
İktidarın adının karıştığı bir yolsuzluk soruşturması nasıl yapılmalı ki “darbe” diye nitelendirilmesin? Bunu izah edecek bir hukukçu arıyorum.
‘Endişelenmedim diyemem’
- Dosyanın mahiyetini anlayınca endişelenmediniz mi? Sonuçta iktidar partisinden bakanların çocuklarını takip ediyorsunuz.
KARA - Hiç endişelenmedim demek, hayatın gerçekliğiyle bağdaşmaz. Ama “Hayati bir risk doğar mı”dan çok, “İftiraya maruz kalırsam bunu cevaplandırma imkânım yok” diye bir korkum vardı baştan beri... Çamur atsalar cevap veremezdim.
- Takip bir aşamada deşifre oldu değil mi?
KARA - Evet, Barış Güler’in kuryesi, 25 Ekim’de Orient Sokak’ta takibi fark ediyor. O Barış’a, Barış da babasına haber veriyor. Babası da “Acaba kim takip ediyor” diye istihbarata soruyor. Sarraf’ın evinin önüne bir izleme aracı koyuyorlar.
- Ne yaptınız bu şüphe oluşunca?
KARA - “Deşifre edecekler” diye düşünerek 27 Ekim’de teknik takibi durdurduk. Operasyondan bir hafta önce yeniden başlattık.


17 ARALIK NASIL HAZIRLANDI?
‘Karıma bile söylemedim’
- 17 Aralık’a yaklaşılan günlerde nasıl bir hazırlık yaptınız?
CELAL KARA - Bir önceki hafta boyunca ben 3-4 kez Emniyet’e gittim. Saatlerce konuştuk. Şimdi hepsi tutuklanmış olan alt kadrolar hazırlıkları yaptı. Bir yandan da “Bu para nasıl geliyor, nerden çıkıyor”; onu çözmeye çalışıyoruz. Operasyona birkaç gün kala, benim sorularım üzerine detaya girilince, sistemi tam çözdük. Onların üzerinde çalıştık. Daha detaylı delil incelemesi yaptık. Sonraki aşamalarda yapılacak işlemleri belirledik. Karşımıza çıkacak engelleri hesaplayarak hazırlık yaptık. Hem 500 küsur sayfalık fezlekeyi hem 309 sayfalık raporu hazırlattım. Bir dirençle karşılaşacağımızı bildiğim için, “Özellikle dokunulmazlıkları bulunanlar hakkında Meclis’e gönderilecek rapor, ilk günden bana gelsin” dedi.
- Kaç kişi biliyordu operasyonun detaylarını?
KARA - Fiziki takibi yapanlar sadece izledikleri kadarını bilir. Dosyanın içeriğini bilmezler. Amirlerinden 2 kişi biliyordu. Operasyonu yürütenler, Yakub Saygılı, Kazım Aksoy, Yasin Topçu, Mehmet Akif Üner, Hüseyin Korkmaz, Savaş Akyol; müdüründen polisine kadar tecrübeli, çalışkan ve dürüst insanlardı. Teknikten dinleme yapan 7-8 memur ve soruları hazırlayan 4-5 kişi biliyordu. Benim kâtibim biliyordu. Yani toplasanız 20 kişiyi geçmez.
- Eşiniz, aileniz biliyor muydu?
KARA - Hiçbirine söylemedim. O gün operasyon yapılıp da medyada ismim çıkınca akşam eşim kızdı, anlatmadığım için… Çocuklar da okuldaki arkadaşlarından duymuşlar. “Oooo baba, ünlü olmuşsun” dediler.
- İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın da bilmiyormuş.
KARA - Operasyonu yapan polis şefleri ona söylemiyorlar, çünkü söylerlerse bakana iletmek zorunda kalacağını biliyorlar. Nitekim 17 Aralık’ta kendisi haberdar olduğunda, “Bana iyi ki söylememişsiniz; bilsem, bildirmek zorunda kalırdım” diyor.
- 17 Aralık günü yapılacakları nasıl planladınız? O gün ilk iş olarak birbirlerini arayacaklarını biliyordunuz. O yüzden mi tekrar teknik takibe başladınız?
KARA - Bunu bir hafta öncesinden kararlaştırmıştık. Operasyon sırasında özellikle muhabereden çok ciddi delil düşer. Ayrıca şahısların nerde olduğunu belirlemek açısından da önemlidir. Çünkü şahsın nerde olduğunu belirleyemezseniz hem onu hem de aramada elde edeceğiniz birçok delili kaçırırsınız.

‘Evlerden para çıkacağını tahmin ediyordum’
- Evlerde para sayma makinelerinin, kutu içinde paraların çıkacağını biliyor muydunuz?
KARA - Hayır. Onlar o günkü aramada ortaya çıktı. Paratrafiğini fiziki ve teknik takipte görüntülemiştik, ama paraları nerde sakladıklarını bilmiyorduk. Yine de bastığımız evlerden külliyetli miktarda para çıkacağını tahmin ediyordum.
- “Bakan bunu durdurabilir” kaygınız yok muydu?
KARA - Sabah erken saatte bir operasyon yaptığınız zaman durdurması biraz zordur. Başladığınız anda operasyonu yapmışsınızdır. Ortasında “Ben operasyonu yaptırmıyorum” demek biraz zordur. Onlar da baskın sırasında bir durum muhakemesi yapıyorlar. Sonra ortaya çıkan veriler öyle gösteriyor. En fazla ertesi gün durdurabilirler, ama biz o sırada aramaları tamamlamış, gözaltıları yapmış, delilleri almış oluruz. Burada asıl karşı operasyonu savcıyı ve müdürleri değiştirerek yapabilirlerdi. Müdür değiştirmek kolaydı; onu yaptılar.

17 ARALIK SORUŞTURMASI NEDİR?
‘Hem ülke, hem banka soyuldu’
- 17 Aralık dosyasını özetlemenizi istesek, nasıl tanımlarsınız? Nedir yapılan yolsuzluk?
CELAL KARA - Burada temel hedef Rıza Sarraf… İran’ın ambargo nedeniyle elde edemediği parayı transfer edebilmek için yollar arıyor. Burdakiler de bundan gelir elde edebilmenin yolunu arıyorlar.
Bizim TÜPRAŞ ve BOTAŞ zaten İran’a borçlu… “Merkez Bankası’nda stoklanan parayı uluslararası normlara uygun olarak nasıl transfer edebiliriz” diye yol arıyorlar, ama paranın boyutu çok büyük. Önce altın ihracatı deneniyor. Ama “Amerika öğrenirse Halkbank’ın oradaki hesaplarına tedbir gelir” diye kaygılanıyorlar. Bunun üzerine ihracata çeviriyorlar işi...

Ambargodaki istisnalar gıda, tıbbi malzeme ve ilaç… Bunların ihracatına izin var. Fakat burda da Sarraf, Türkiye’den ihracat yapmak yerine buradaki şirketleriyle Dubai ile İran arasında yapılacak ithalat ve ihracatın transit tacirliğini yapıyor. Fakat gıda ve ilaç da fazla para tutmuyor. de belirtildiği gibi, azami kapasitesi 5 bin ton olan gemilerle 150 bin ton gıda ihraç edilmiş gibi gösterecek sahte evraklar düzenleniyor. Amaç, bu şekilde ambargoyu delerek, İran’ın bizden alacaklı olduğu parayı transfer etmek...
Normalde bu transfer banka üzerinden yapılsa hem ihracatçı, hem ülke hem de banka kazanacakken
sahte işlemlerle, altın gibi vergisi olmayan değerler ihraç ederek ülkeye vergi kaybettiriyorlar.

- Bakanların burda rolü ne?
KARA - Bakanların 2 rolü var:
Bir: Sarraf’ı bu işte tek tabanca kılmak için başkasının bu işe girmesini engellemek…
İki: Mahiyetini bildikleri bu yolsuzluğa sahte belgelerle yol vermek...
Zaten bir tapesi var Süleyman Aslan’la Rıza Sarraf’ın…
“5 bin tonluk gemiyle 150 bin ton taşımış gibi göstermişsiniz. Bu kadar da göze sokmayın, daha makul şekilde yapın” diyor. Yani faaliyetin yasal olmadığını, belgelerin sahte olduğunu bilmelerine rağmen yol veriyorlar.
İran açısından bir kayıp yok. Onlar bu parayı ambargodan kaçırıp ülkelerine transfer edebilmek için yüzde 10’a yakın miktarını feda ediyor. Ve bunu açıklarken “Burda asıl sizin ülkeniz ve bankanız zarara uğradı” diyor. Gerçekten de bankanın kasasına girmesi gereken para, “komisyon” adı altında şahısların cebine rüşvet olarak gidiyor. Uluslararası arenada da ambargoyu delmek için devlet görevlilerinin böyle yakışık almayacak metotlar kullanması da ülkenin itibarını zedeliyor.
- Rıza Sarraf mı bakanları buluyor, yoksa devlet böyle bir kararı uygulamak için Sarraf’ı mı tercih ediyor?
KARA - Bizim elimizde Sarraf’ın Zafer Çağlayan’la nasıl ve kimin aracılığıyla tanıştığına dair bir bilgi yok. Ama bildiğimiz, Sarraf’ı Egemen Bağış’a Zafer Çağlayan götürüyor. Muammer Güler’i ise İstanbul’da “30 yıllık dostum” dediği Berber Yaşar tanıştırıyor. Sarraf, bakanla görüşmesinin ayrıntılarını Berber Yaşar’a aktarırken dinlemeye takılıyor.
- Sarraf’ın Güler’den beklentisi ne?
Ambargo nedeniyle İranlılara bankacılık işlemlerinde kırmızı alarm var. Bundan sıyrılmak için başka
ülke vatandaşlığına giriyorlar. Sarraf ve ailesi de TC vatandaşı olmak istiyor. Hem bunun için, hem koruma talepleri için İçişleri Bakanı ile tanışmak çok önemli...

- İzleme sürecinde devlet katından müdahale olmadı mı?
KARA - Olmadı, olamaz da zaten… Soruşturma gizli yürütülüyor. Biz de kollukla uyum içinde çalışıyoruz.
- Onların işi daha zor… Amirlerine karşı bir operasyon hazırlığındalar sonuçta...
KARA - Hem zor, hem kolay... Sığınacakları bir yer var: “Savcının emrini yerine getiriyoruz” derler. Onlar talepte bulunsa bile biz onay vermeden yapmalarına imkân yok. Biz de mahkeme kararı gerektiren konularda mahkeme kararı alarak yapabiliyoruz.
- Mahkemeden karar çıkartmakta zorluk yaşadınız mı?
KARA - Orda hiç sorun çıkmadı. Takip talebinin altını dolduracak delil ve bulgular, talebin altına ekleniyordu. Yani “Fiziki takipte bunu görüntüledik” veya “Teknik takipte bunların da dinlenmesi gerekiyor” diye... Hiçbir talebimiz reddedilmedi. 32 mahkemeden ortalama 2- 3’er karar alsanız, düşünün kaç sefer verilmiş. Bunların bir de uzatmaları var. Herbirinde yeniden incelenmiş. Hiçbirinden ret kararı çıkmamış.

NEDEN 17 ARALIK’TA YAPILDI?
- Operasyona başladığınızda seçime 3.5 ay kalmıştı. Bunun siyasi tartışma yaratacağı belliydi. Niye o tarihi seçtiniz?

CELAL KARA - Hukukçu, soruşturmanın zamanıyla da ilgilenmez. Bizi şartlar o zamanda zorladı:
Birincisi bütün deliller toplanmıştı; daha fazla beklememizi gerektiren bir durum yoktu. Takibi
kestiğimiz tarihle operasyona başlayacağımız gün arasında soruşturmayı tamamlamak için 35- 40 gün gibi bir süremiz vardı.

İkincisi, soruşturmadan şüpheleniyorlar, ama bir türlü deşifre edemiyorlardı. Barış Güler, kendisi hakkında soruşturma olup olmadığını birilerine sorduruyordu. İstihbarat şube müdürü, -suç olduğu halde- “Soruşturma var mı” diye hem sözlü, hem yazılı olarak soruyordu. İçişleri Bakanı’nın ciddi girişimleri vardı.
Üçüncüsü, biz bu soruşturmayı kollukla yürütüyorduk.
İçişleri Bakanı, şüpheleri artınca şube müdürlerini değiştirecekti. Ne varsa onlardan öğrenecekti. Organize ve mali şube müdürleri görevden alınacaklarını 17 Aralık’a birkaç gün kala öğrendiler. “Bizi alacaklarına dair ciddi duyumlar geliyor. Yerimize gelecek isimler bile belli… En fazla birkaç günümüz kaldı. Şimdi yaptık yaptık, yapamazsak bir daha hiçbir zaman yapılamaz” dediler. Operasyonu 2-3 gün farkla kurtarabildik.
- Yani, “48 saat içinde yaptık yaptık, yoksa kapanır bu dosya” diye mi düşündünüz?
KARA - Evet. Nitekim soruşturmadan haberdar olsalar neler yapacakları, sonradan yaptıklarından da görüldü. 2-3 gün daha beklesek, soruşturmayı yürüten şube müdürleri görevden alınmış olacaktı. Yeni gelen polisler, talimatları yerine getirmeyecekti. Her şey deşifre olacaktı. Kaçanlar kaçacaktı. Yapamayacaktık. O yüzden “Hemen yapalım” kararı verdik.
Müdürler bana, “Operasyon başladıktan sonraki 12 saat içinde bizi görevden alırlar” demişlerdi. Yanılmışlar. 15 saat sürdü alınmaları…

O gece 2 gibi alındılar.
 

can feda

Profesör
Katılım
11 Ocak 2015
Mesajlar
1,014
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Konum
dünya...
Savcı CELAL KARA konuştu 2. kısım

Sıfırlayın konuşması... "O kayıt yüzde yüz gerçek"
17 ARALIK SABAHI...
Muammer Güler, Zekeriya Öz’ü aradı

- 17 Aralık sabahı ne yaptınız? Operasyonu nereden, nasıl izlediniz?
CELAL KARA - O sabah 07.00 civarında evde yeni kalkmıştım. Bir süre sonra Kazım Aksoy müdür aradı:
”Savcım’’ dedi, ‘’Barış Güler’i babası (İçişleri Bakanı Muammer Güler) arıyor, teknik taktik veriyor: ‘Danışmanlık yapıyorum’ diyeceksin, ‘Benim Rüçhan adlı akrabamdan alacağım vardı’ diyeceksin vs diye...”
Ayrıca Halk Bank Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın evinde ele geçen dolar, avro ve Türk Lirası paralardan çok miktarda bulunduğunu söyledi.
Hemen Adliye’ye, odama geldim. O saat itibarıyla operasyonda nerede ne oluyor, haberdardım.

- Bakanlar sizi aramadı mı?

KARA - Hayır, ama Zekeriya (Öz) Bey’i arayan oldu. Sabah 8.30-9.00 gibi aşağı, Zekeriya Bey’in odasına indim. Otururken, telefonu çaldı ve biri ile bir süre görüştü. Görüşmesi bitince arayanın Muammer Güler olduğunu, mevcut durumu kendince açıklamaya çalıştığını söyledi. Oğluna söylediklerinin aynını Zekeriya Bey’e de anlattığını fark ettim.

“Oğlum danışmanlık yapıyor” da, “Vallahi benim dahlim yok” da...
Aynı şeyleri anlatıyor. Muhtemelen daha önceden tanıştıkları için Bakan, kendisine savunma
gerekçesi üretiyor. Zekeriya Bey de durumu idare ediyor. Telefonu kapattıktan sonra, “Bana erken saatte bilgi verdiler, aynılarını daha önce oğluna da söylemiş” dedim.

- Güler, itiraz dilekçesinde 17 Aralık sabahı yaptığı konuşmayı inkâr ediyor, “Oğlumun avukatını danışmanımın telefonundan aramıştım” diyor.
KARA - Yanlış. Avukat için dinleme kararı yok ki… Nasıl dinleyelim.
Oğlunu, danışmanının telefonundan arıyor ve Barış Güler’in yasal dinlemede olan telefonu ile görüşüyor. Panikle kiminle konuştuğunu bilmiyor. O süreçte yine bir algı operasyonu olarak dinlenmesi mümkün olmayan telefonun dinlendiğini ileri sürmüşlerdi. Bu görüşme, takipteki Barış Güler’in hattının dinleniyor olması nedeniyle tümüyle usulüne uygun, yasal bir dinlemedir.

‘Zekeriya’yı bitirin’ talimatı
- Zekeriya Öz bakanlardan gelen müdahaleyi size yansıtmıyor muydu?
KARA - Bir şekilde bariyer oldu diyebilirim. Belki sonradan onu hedef almalarının ana nedeni de bu; “Sen niye araya girdin” diye… O olmasaydı belki de benim üzerime gelmelerinin daha kolay olacağını düşünüyorlardı.
Zekeriya Öz o günlerdeki bir görüşmemizde, üst düzey bir siyasinin “Zekeriya’yı bitirin” diye talimat verdiğine dair duyum aldığını söylemişti. Bir iki gün sonra havuz medyasında iftira ve hakaret dolu yayınlar başladı. Kişisel verilere mahkeme kararı olmadan ulaşmak suçtur; ama ne hikmetse onun tüm özel bilgilerini, yanına birçok yalan da katarak dillendirdiler.

İkinci bakan telefonu
- 17 Aralık’ın erken saatlerinde Başbakan Erdoğan, Zekeriya Öz’e ulaşmak için kendisine kefil olan THY Genel Müdürü Hamdi Topçu’yu araya sokuyor.
KARA - Evet. Ve o konuşmadan anlıyoruz ki Topçu’dan, “Dosya çok dolu, yapacak bir şey yok” cevabını alıyor. Benzer bir konuşmanın Başsavcı ile o günkü Adalet Bakanı Sadullah Ergin arasında da geçtiğini duyduk, Orada da “Dosya çok dolu, yapılacak bir şey yok” cevabı veriliyor. Hatta Sadullah Ergin’in Başbakan’a da aynı cümleyi ilettiği duyumu geldi bana…
“Hiçbir şey yapılamayacak kadar dolu” dedikleri dosyanın sonradan başına gelenler malum.
''SIFIRLAYIN KONUŞMASI''
‘O kayıt, yüzde yüz gerçek'
- O gün Başbakan’la oğlu Bilal arasında geçen birçok konuşmanın kaydı sızdı internete... Bunların nasıl kaydedildiğini biliyor musunuz?
CELAL KARA - Onların menşeini ben de bilmiyorum. Ancak şöyle bir mantık yürütüyorum.
Bilal Erdoğan eğer 25 Aralık’ta şüpheli olarak izleniyorsa, (aynı bizdeki bakanların, oğullarıyla konuşmalarının takılması gibi) dinlemeye takılmış olabilir.
Konuşmaların kaydını YouTube’da gördüm; “tape id”si vardı. Bilal şüpheli olarak dinlendiyse babası da bir ihtimal dolaylı olarak takılmış olabilir. Ama somut bir bilgim yok; çünkü 25 Aralık’ın içeriğini bilmiyorum.
- Sonradan araştırmadınız mı?
KARA - Sonradan öğrendiğim kadarıyla orada Bilal dinlenmiyormuş. Yani oradakiler, kanuni dinleme tapeleri değil.

- Erdoğan, ‘montaj’ deyip kesti attı; montaj olabilir mi?
KARA - Montaj olmadığı belli… Bunun algı oluşturmaya yönelik siyasi amaçlı bir savunma olduğu çok bariz. Hece hece montajlandığını söylemek çok gülünç bir iddia...
Size atfedilen bir konuşmanın size ait olmadığını, montaj olduğunu bilseniz, bunu kanıtlamak için “Hodri meydan” demez misiniz?
Durumunuzdan emin olsanız, her türlü inceleme metodunu devreye sokarak, hem de olabildiğince hızlı bir şekilde konunun aydınlatılmasını istemez misiniz?
“Dünyanın en iyi laboratuvarlarına gönderin, gerçek neyse ortaya çıksın” diye meydan okumaz mısınız?
Gönderirsin, hemen çıkar meydana... Hatta montaj olduğu ileri sürülmeyenleri bile, hukuki anlamda değil ama algı yönünden ciddi bir çürütücü etki gösterir.
Siz bu yapmak yerine aylarca bekliyorsunuz. Bunları analiz ettirmesi gereken Bilim Bakanınız, “Hissettim montaj olduğunu” diyor; adı “His’li bakan”a çıkıyor. TÜBİTAK’ın başındaki görevliyi
alıp Hayvanat Bahçesi’nin müdürünü oraya atıyorsunuz. Sonra oradan da değil, hiç uzmanlığı olmayan yerlerden, vasat zekâya sahip bir insanı bile gülümsetecek bir rapor alıyorsunuz.

- Siz o kaydın montaj olmadığına mı inanıyorsunuz?
KARA - Bu kayıtların yüzde 100 doğru olduğu kanaatim tam… Zerre kadar şüphem yok.
Başbakan’ın o konuşmaları yaparken, mesela Ankara Çubuk kavşağından geçerken görüntüleri var, baz istasyonu verileri var.
- Başbakan’ın dinlenmesinden de bu operasyonu suçladılar.
KARA - O dinlemenin benim yürüttüğüm soruşturmalarla hiç ilgisi yok. Nereden çıktığı da belli değil… Ama bu kayıtlar üzerinden bir algı operasyonu yürüttüler. “Bakın bunlar böyle kanundışı işler yapıyorlar” diyerek doğru olan her şeyi, onun üzerinden çürütmeye kalktılar.
KAMERA TARTIŞMASI
‘O zaman anladım’
Bu süreçte siz izlendiğinizi, telefonunuzun dinlendiğini, odanızın gözlendiğini hissediyor muydunuz?
CELAL KARA - Onun duyumları geliyordu. Ben de o kanaatteydim.
Şöyle oldu aslında:
“Acaba bir sabotaj olur da bunlar evrakları yok ederler mi?” diye düşündüm. Hemen güvenlik müdürünü çağırdım, “Ben burada yokken kapıya adam koyun” dedim.
Zaten 17 Aralık’tan hemen önce içeriye, odama güvenlik kamerası kurdurmuştum. Bilgisayara kaydediyordu bütün hareketliliği... Ama bir sabotaj olur da bilgisayarın başına bir şey gelir diye, içeri girişi engellemek için kapıya güvenlik görevlisi de koydurttum.
Sonra o güvenlik görevlisi, “Savcım, koridoru gören kamera sizin kapıyı görmüyor. İleriyi görüyor. Kamerayı kapıya çevirelim” dedi. İlk anda bir şey demedim. Baktım, birtakım duyumlar geliyor. Şüphelendim. Tekrar çağırdım güvenlikçilerin müdürünü:
“O kamerayı tekrar eski yerine çevireceksin” dedim. Kızardı, bozardı, bozuldu bir hayli:
“Ama savcım, bir şey olursa biz nasıl altından kalkacağız” dedi.
“Benim zaten içeride kameram var, bunu niye çeviriyorsun” dedim. “O zaman bize yazılı talimat verseniz savcım” dedi.
Baktım morardı, çok zorlanıyor, “Tamam kalsın” dedim. Odama giren çıkanın izlendiğini anladım.

İddianamenin 10 günü kalmıştı
- İddianame ne aşamadaydı?
CELAL KARA - İddianameyi tamamlamama en fazla on gün kalmıştı. Kapsamlı bir iddianame olacaktı.
- Önceden hazırlamamış mıydınız?
Kapsamlı bir iş iddianame yazmak. Bir taraftan o gün aramalarda ele geçen belgeleri işliyoruz; ama öte yandan el konan bilgisayarlar ve telefonlardan toplanan dijital materyali inceleyen bilirkişiler rapor yazıyorlar; biz de bunları işliyoruz. Dijitallerden çok ciddi veriler, deliller çıkıyor. Bizim teknik takipte elde ettiğimiz verilerin tamamını doğrulayan, teyit eden bir sürü yazışma, resim, vs. Whatsapp yazışmalarından, telefonlardan, bilgisayarlardan çıkıyordu.
- Paralar dışında ne çıktı mesela?
KARA - Bir örnek vereyim:
Teknik takipten öğrendik ki İçişleri Bakanı Muammer Güler, Rıza Sarraf’ın Çin’deki işleri kolaylaşsın diye bir referans mektubu yazıyor:
“Bizim nezdimizde hatırı sayılır işadamıdır. Şirketleri de öyledir” meyanında bir şeyler diyor. Hatta bu referans mektubunu Sarraf, Whatsapp programından oradaki adamı Rüçhan Bayar’a atıyor. Operasyondan resmini özellikle arayın” dedik. Hemen net resmi çıktı ortaya… Bunu bir yandan da İçişleri Bakanlığı’na sorduk. Dedik ki: “Muammer Güler tarafından Çin bankalarına yazılan referans mektuplarının suretlerini gönderin bize.”
İki satırlık bir cevap geldi:
“Böyle bir mektup yazılmamıştır.”
“Böyle bir mektuba rastlanmamıştır” da demiyor; kesin dille yalanlıyor. Ben bunu bilahare suç duyurusu yapmak için tutuyordum. Dosyaya koydum. Şu anda dosyada var.

İKİ YENİ SAVCI
Ürkek ve endişelilerdi
- 17 Aralık’ın hemen ertesinde, önce operasyonu yürüten polis şefleri görevden alındı. Ardından da sizin yanınıza iki yeni savcı (Ekrem Aydıner ve Mustafa Erol) eklendi. Bu değişiklikler çalışmanızı nasıl etkiledi?
CELAL KARA - Aslında ilk frenim odur. Adalet Bakanı Sadullah Ergin, başsavcılıktaki odası dururken gözlerden uzak bir yerde, Haliç Kongre Merkezi’nde mi ne, Başsavcı’yla bunu konuşmuş. Basında öyle bir haber çıkmıştı, Başsavcı da inkâr etmedi. Aynı görüşmenin akabinde, o gün bizim soruşturmaya iki savcı monte edildi. Halbuki bu ne zaman yapılır? Soruşturma çok kapsamlı olur, savcı altından kalkamaz, iş çok uzar, 6 ay geçtiği halde bir gelişme olmaz, o zaman monte edersiniz. Ben öyle bir talepte bulundum mu? Yok. Öyle bir görüntü verdim mi? Yok. Öyleyse siz niye kafanızdan iki kişi monte ediyorsunuz. Aynen Deniz Feneri soruşturmasında olduğu gibi... Birinci frenleme buydu.
- Nasıl çalıştınız o iki savcıyla?
KARA - İki gün sonra bir gün öğle sonrası geldiler. İkisi de ürkek ve endişeli vaziyetteydi. Tanımıyordum ikisini de... Birisi memur bürosundan, biri başka bürodan gelmiş. Geldiler oturduk. Ben anlattım “Dosya böyle böyle... Bunları bunları yaptık” diye...
“Ama bizim elimizde done yok, hiçbir şey bilmiyoruz” dediler.
“Tamam” dedim, gittiler.
Üçüncü günün akşamına kadar gelmediler.
O ilk basit temasın dışında bana gelip de “Ben dosyayı inceleyeceğim, bir talepleri olmadı. Zaten sonraki konuşmalarımızda da, Başsavcı Turan Çolakkadı’dan birkaç kez
bu dosyadan alınmalarını istediklerini anladım. Hatta Mustafa Erol, yazılı olarak da bu talebini ilettiğini
söyledi. Ekrem Aydıner’in de, “Dosyanın sahibi savcı beydir, biz ifadelerde yardım ettik, işimiz bitti; bizi bu dosyadan alın” dediğini söylediler. Ben de kimsenin tetkik hâkimi değilim. “Gelin dosyayı okuyun” diye zorlayamam. Senin görevinse gel oku.

Öz’ün emniyet baskını
- Operasyonu yürüten polis müdürlerinin görevden alınmasından hemen sonra, 19 Aralık’ta Zekeriya Öz, Emniyet’e gitti. Basında “Savcıdan Emniyet’e baskın” dendi. Neydi sorun?
CELAL KARA - Ben o hafta hemen her gece 2.30’da geliyordum. Yaklaşık iki hafta kadar 3.5 saat uykuyla yetindim. Aşırı derecede frenleme başlamıştı. Daha ikinci günde Emniyet’ten bir telefon geldi, “Savcım burada delillere müdahale ediyorlar, sizin hazırlattığınız soruları sormuyorlar, tapeleri çıkarıyorlar” dediler.
- Delillere nasıl müdahale ediyorlarmış?
KARA - “Bakan çocuklarına şunu sormayacaksın. Bu tapeleri çıkaracaksın. Bunlar sorulur mu? Bir bakan çocuğu rüşvet alır mı?” gibi müdahaleler... Özellikle Çapkın’ın yerine vekâleten atanan Emniyet Müdürü Selami Altınok’un emriyle...
O sırada ben bana sevk edilecekleri bekliyorum. Bu durum üzerine 19 Aralık günü, saat 5 civarı Zekeriya Öz’ü aradım: “Böyle bir durum var. Ben çok sinirlendim, gidersem istemediğim durumlar olabilir. Ne yapacağımı bilmiyorum” dedim.
“Sen dur, ben müdahale ederim” dedi. Benim o telefonum üzerine Emniyet’e gitti. Ben durumu tutanakla tespit ettim. Bu tutanak dosyada idi, benden alındığı ana kadar... Bir sureti ilgim nedeniyle bendedir, bir sureti de Zekeriya Öz’de... Delillerin karartılmamasını, soruşturmaya müdahale edilmemesini, sorulardan tapelerin çıkartılmamasını, bizim hazırladığımız soruların bakan çocuklarına sorulmasını garantiye almak için gitti aslında...

Polisler korkudan titriyormuş
Orada bir-iki saat kaldı. Havuz medyası, oraya baskın yapmış gibi yansıttı. Savcı zaten o soruşturmanın amiri... Amiri olduğu yeri basmak ne demek? Zaten 7/24 elini kolunu
sallayarak girmeye yetkisi olan bir yer...

Daha sonra internette o günkü Emniyet Müdürü’ne ait olduğu ileri sürülen bir ses kaydında, Zekeriya Öz’ün oradan korkup kaçtığı söyleniyordu.
“Az daha dayak yiyecekti, kaçtı” deniliyordu. Çirkin bir yalan bu... Benim aldığım bilgiye göre, tersine, yaptıkları hukuksuzluklar hatırlatılınca oradaki polislerin korkudan dizlerinin bağı çözülmüş; ayakları titriyormuş.
- Ne olmuş oraya gittiğinde?..
KARA - Zekeriya Bey bana, “Hepsi de karşımda titriyordu” diye anlattı. Daha sonra olaya tanık olan birden fazla Emniyet görevlisinden de bu manzarayı teyit eden anlatımlar dinledim.
“En temel tutuklama nedeni nedir bilir misiniz” diye sormuş: “Delil karartmaktır. Bir gün bile cezası olsa, delil karartma şüphesi varsa insan tutuklanabilir” demiş.
Onun üzerine epey korkmuşlar.
Dedim ki: “Mümkünse ifadeler tamamlanıncaya kadar çıkma oradan. Kal başlarında... Çünkü sen çıkarsın, gene müdahale ederler.”
Bunun üzerine 1-2 saat onlarla orada konuşmuş, gerekli müdahaleleri yapmış. “Hazırlanan soruları hem yazılı hem CD’de bana verin. Bunlarda bir değişiklik olursa gereği yapılır” demiş ve yeterli etkiyi yaptığını görünce çıkmış oradan...
 

can feda

Profesör
Katılım
11 Ocak 2015
Mesajlar
1,014
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Konum
dünya...
Savcı CELAL KARA konuştu 3. kısım

Ulan bi dansözle resmini de mi bulamadınız?- Operasyondan sonra size iktidardan taciz olmadı mı?
CELAL KARA - Olaydan haberleri olunca benim endişem gerçek oldu: Üst düzey bazı siyasiler, “Bu savcı kimdir, neyin nesidir” diye açığımı aramaya başlamışlar. Bula bula bir nargile kafede herkesle otururken çekilmiş bir fotoğrafımı bulmuşlar. Hatta bir yetkili, “Ulan bi dansözle çekilmiş resmini de mi bulamadınız” diye kızmış. Aile mahremiyetlerine girildiğinden, karakter suikastı yapıldığından şikâyet edenlerin böyle bir açık aramalarını kamuoyunun takdirine bırakıyorum.
- Görevden almaya kalkışmadılar mı?
KARA - Bunu ikinci gün denediler. O gün Başsavcıvekili Zekeriya (Öz) Bey’in odasına uğradım. Baktım milli ombudsman Nihat Ömeroğlu orada… Sıradan bir ziyaret değildi. Sonradan Öz’ün açıklamalarından, onun dosyayı benden alıp başkasına vermesini istediğini öğrendim.
- Öz size hiçbir şey demedi mi?
KARA - Demedi. O gün gidip başsavcı Turan Çolakkadı’yla konuştuğunu biliyorum. Çolakkadı biraz kızar gibi olmuş. Aslında bizim soruşturmaların hemen hiçbirini bilmez, bilmesi de mümkün değil. Ama burada işin içinde siyasiler ve çocukları olduğu için hassas tabii… Oysa ben bağlı olduğum büronun başındaki başsavcıvekiline haber vermiştim.

‘Yarım saat içinde göndermezsen…’
- Görevden alamayınca engellemeler çoğaldı mı?
KARA - Çoğaldı. Bir örnek vereyim: Operasyonda çok fazla dijital materyal toplanmıştı. Bunlara bilirkişi incelemesi lazım. İstanbul Emniyeti’nin Siber Suçlarla Mücadele Şubesi’nde çok yetkin bir kadrosu var. Bu elemanlardan bir bilirkişi heyeti oluşturabilmek için bana isimlerinin bildirilmesini istedim.
15 kişinin ismini bildirmek 5 dakikalık iş. Hadi 1 saat sürsün. 1 hafta, 10 gün geçti, haber yok. Şubenin başına 17 Aralık’tan sonra atanan müdür Faik Ozan Karadağ’ı aradım. “Niye göndermiyorsunuz” dedim. Çok lakayt ve laubali bir üslupla, “Üzerinde çalışalım” dedi.
Neyi çalışıyorsun? Proje mi bu?
“Yarım saat içersinde göndermezsen hakkında resmi soruşturma başlatacağım” dedim.
Gene 4 saat geçti. Ben o esnada tutanak tuttum, yeni gelen savcı arkadaşlara gönderdim, ama onlar da, “Biz o konuşmaya şahit olmadık” deyip imzalamaktan imtina ettiler.
4 saat sonra faksla isimler geldi. 13 kişiden 8-10 kişilik bir heyet belirledim. Bu sefer de yeni atanan savcı Ekrem Aydıner, “Bu isimleri neye göre seçtin” diye sordu.
“Yahu” dedim “‘En iyileri bunlar’ dediler, yazdık. Hiçbirini tanımıyorum.”
İki gün de o imzalamayıp direnç gösterdi. Sonradan Siber Şube’deki müdürün bunu bilinçli ve kasıtlı yaptığını anladım.
- Nereden?
KARA - İzmir Liman Soruşturması sırasında Vali’yle Emniyet Müdürü arasındaki bir konuşma internete düştü. Orada Vali, Emniyet Müdürü’ne diyor ki:
“Savcı bir şey istediği zaman ‘Üzerinde çalışıyoruz’ diyeceksin, ama yapmayacaksın. İstanbul’da olan aynen bu.”
O günlerde Emniyet’teki şube müdürlerinin, son zamanlarda da Ekrem Aydıner’in böyle ciddi frenlemeleri vardı.

Takipsizlik kararı vahim bir skandaldır
- Sonradan Sarraf’ın mal varlığına konulan tedbir de kaldırıldı.
KARA - O karar, tam bir hukuk skandalıdır. Kahvehane ağzıyla yazılmış bir karardır. Çok vahimdir.
Suç gelirlerinin müsaderesine dayalı madde var: “Kazanç müsaderesi”; suçtan elde edilen kazancı müsadere edebiliyorsun. Hemen itiraz ettim:
“Şu şu şu gerekçelerle bu karar yerinde değildir” dedim.
İmza için Ekrem Aydıner’e gönderdim.
“Katılıyorum” veya “Katılmıyorum” diyecek.
“Ben okumadım ki dosyayı” dedi. İki gün oyaladı. İki gün sonra başsavcı değişikliği oldu. Yeni başsavcı, “İşbölümü değişikliği yapıyorum” dedi, dosyayı benden aldı.
Sonradan duydum, Aydıner mahkemeye yazı yazmış, “Takipsizlik kararı doğrudur, itirazımızı geri çekiyoruz” diye…
Ben şahsen böyle bir metnin bir hukukçunun kaleminden çıkabileceğine de, bu kararın savcılıkta yazıldığına da kani değilim.

Devlet 50-60 milyon dolar zarara uğratıldı
- Bu kararla kamunun uğradığı zarar ne kadar?
KARA - O kararla devlet en az 50-60 milyon dolarlık zarara uğratıldı. Öbürlerinin aldığı rüşveti saymıyorum. Bu, Sarraf’ın kendi payına düşen miktar… Buradan elde ettiği para 50 milyon dolarsa (tam miktarı araştırmanın sonucunda ortaya çıkacak) bunun teminatını sağlamak üzere mal varlığına tedbir koymak gerekmez mi? Bu bir tedbirdir ve itiraz yolu vardır. Bir üst merci, yerinde görmüyorsa kaldırır. Ben ileride, mal varlığından, onlarca milyon dolarlık müsadere talep edeceğim, “suç işlemek suretiyle edinilmiş gelirdir” diye... Sen o kararla bunun dayanağını ortadan kaldırıyorsun.

Parayı polis mi yerleştirdi?
- Paraları baskında polisin yerleştirdiği iddia edildi?
CELAL KARA - Abuk sabuk bir iddia… Süleyman Aslan’ın evindeki aramada 2 milyon 445 bin dolar, 2 milyon 520 bin Avro, 520 bin TL ve 990 pound çıkıyor. Bunlar kitaplıkta, ayakkabı kutusunda, banyodaki dolapta ve lifte ele geçiyor.
O kadar parayı polis nereden bulup da oraya koyacak?
Bir başkomiser, “O gün benim cebimde 25 lira vardı” demişti. Cebinde 25 lirası olan polis, o kadar parayı nereden bulacak da oraya koyacak? Sonra o para müsadere edilecek. Kim feda ediyor bu kadar parayı? Kimin cebinden çıkıyor?
Hem polis koydu ise takipsizlik kararından sonra paralar neden el konulanlara faiziyle birlikte iade edildi?
- ‘İmam hatip yapımı için yardım parası’ dendi?
KARA - Yardım parası ise banyodaki lifin içinde 50 bin doların işi ne? Böyle kutsallık atfederek masumiyet ve kanunilik intibaı vermeye çalıştığın yardım parası neden ayakkabı kutusunda saklanıyor? Koyacak çanta bulamadın mı? Evine getirilene kadar takip ettiğimiz rüşvet, kuryeyle teslim edilince niye eşin sevindirik olup “Yeşiller geldi” diye seviniyor?
Bu külliyetli miktar, yardım parası ise neden güvensiz olan evin yerine bankadaki bir kasada emaneten saklamıyorsun?
İnsan aklıyla alay eden gerekçeler!

‘Avro ile ödesek olur mu?’
KARA - Kamera kayıtlarında alırken tespit ettiğimiz parayı, gidip evinde buluyoruz; utanmadan, “Savcım biz bunun yardım parası olduğuna sizi ikna edemedik galiba” diyor.
Nesini edeceksin ya? Kapı gibi deliller var. Avro ile rüşvet alıyor. Hemen arkasından konuştuğu emlakçıya satın aldığı evin bedeli için “Avro ile ödesek olur mu” diyor.

'Bakan çocukları süt dökmüş kedi gibiydi'
- Üçüncü günün sonunda savcılık sorguları başladı? Siz hangilerinin ifadelerini aldınız?
CELAL KARA - Fatih Belediye Başkanı’nın, Kaan Çağlayan’ın, Barış Güler’in, Süleyman Aslan’ın ifadelerini bizzat aldım. Almaz olaymışım. Sonradan bir sürü yalan ve iftira üretildi.
- Bakan çocukları ne haldelerdi?
KARA - Biraz çekingenlerdi. Ama ben soruşturmanın hassasiyetine binaen hepsine ayakta “Hoş geldiniz” dedim, tokalaştım.“Buyrun” diye yer gösterdim. Normalde şüphelinin ifadesi ayakta alınır; ben dikkat ettim, “Oturun yorulmayın” dedim. Kâtibim de şahittir.
- Çocuklarda ‘Babamız bakan’ havası var mıydı?
KARA - Yok. Süt dökmüş kedi edasındaydılar. Ben onları teskin ettim. Sert davransam iyice paniklerlerdi. Olabildiğince nazik davrandım. “Emniyet ifademizi tekrar ediyoruz” dediler. O kadar.
- ‘Babamız nasılsa bizi kurtarır’ beklentisi var mıydı?
KARA - O gayretler zaten vardı. Nitekim 3 savcı, Fatih Belediyesi Anıtlar Kurulu dosyasından yeterli delil olan 21 kişiyi sevk ettik. Sadece 2’si tutuklandı. Fatih Belediye Başkanı serbest kaldı. Onlar dosyada 3 savcının göremediği bir şey mi gördü, bizde olmayan üstün hukuk bilgileriyle mi değerlendirdi, bilmiyorum. Bir savcı yanılabilir, ama 3 savcı imzayla, “Bunların tutuklanması için yeterli sebep var” diyor, sevk ediyor; 21 kişiden 19’u serbest… Burada bir tuhaflık yok mu sizce?

Adliyenin önü Ankara plakalı araçlarla doluydu
- Ankara mı müdahale etti?
KARA - Sorguların yapıldığı 4. gün, adliyenin önü Ankara plakalı arabalarla doluydu. Adeta Ankara, Çağlayan’a çıkarma yapmıştı.
- Ama Erdoğan, ifade alış biçiminizi eleştirdi. El cepte, ‘İki dakika süren var, anlat ve çık. Gelsin şimdi efendileriniz sizi kurtarsın’ dediğinizi iddia etti.
KARA - Külliyen yalan. Zaten insan koltukta otururken ellerini nasıl cebine soksun? Olabildiğince sakin ve nazik davrandım.
Mustafa Demir’e “Vurgulamak istediğiniz şeyler varsa alayım” dedim. O anlattı. Özeti bile 25 dakikaya yakın sürdü.

‘Utanmadan iftira atıyor’
- Ne anlattı?
KARA - Arama sırasında, masasının çekmecesinde bulunan dolar hesap cüzdanı vardı. 2.3 milyon dolara yakın bir para… Bir yıl içinde miktar ve vade açısından düzensiz para giriş-çıkışları var.
Soruşturmayı yürüten büro amiri, “Savcım böyle bir şey var, sorduk cevap veremedi” diye getirmişti. İlk sorduklarında “Maaşımla geçiniyorum” demiş. Dolar hesabı sorulunca avukatı itiraz etmiş, “Yok, dolar olamaz”, “Yok, virgül hatası vardır” diye… Hesap cüzdanı gösterilince de “Hık mık” etmiş.
İfade hazırlığı yaparken, aşağıdaki Vakıflar Bankası’ndan cüzdandaki hesap dökümünü istedim. Kapalı zarfta geldi. Para hareketleri tıpatıp orada da görünüyor.
“‘Maaşımla geçinirim’ diyorsunuz ama yaklaşık 2.3 milyon dolarlık bir para var burada, nedir” diye sordum.
Cevap veremedi. Tabii orda ben bunun muhakemesini yapacak değildim. Dediğini zapta geçtik. Zaten teknik takiplerde de vardı; “1.5 milyon doları verdik, hâlâ işi halletmiyor” diye...
- Ne kadar sürdü ifadeleri?
KARA - Her bir ifade 22-25 dakika sürmüştür. Öyle “2 dakikada anlat çık” demedik. Ekstra nezaket gösterdik ki gölge düşmesin soruşturmaya... Utanmadan iftira atıyor. Öyle eli cepte ifade almak, “Gelsin efendileriniz kurtarsın” demek gibi hataları 18 senelik değil, 18 günlük savcı bile yapmaz. Zaten Mustafa Demir’in avukatı da “Ben öyle bir şey duymadım” diye yalanladı.
Amaç, soruşturmanın tarafsız yürütülmediği izlenimi verip dosyayı benden almaktı. Ben o gün fark ettim bunu...

‘En acemi savcı bile anlatamaz’
- Kimlerin tutuklanacağına nasıl karar verdiniz?
KARA - İfadeler bitti. En az iki savcının imzasıyla “Sevk mi serbest mi” kararı verilecek. Bazı TOKİ şüphelilerinin durumunu tartıştık.
Mustafa Erol bir şey demeden kenarda oturuyor.
Mehmet Yüzgeç, Ali Ağaoğlu gibi başrolde olan ve delillerin sağlam olduğunu düşündüğü şüphelilerin tutuklanmasını istiyor.
Dosyanın esas savcısı Ekrem Aydıner “Adam sistemin açıklarını değerlendirmiş” falan diyor.
Biz, Aydıner’le yan yanayız ayakta…
Birden bana döndü, elini omzuma koydu: “Ben o dosyayı biraz okudum kardeşim. Midem bulandı, gerisini okuyamadım. Kimi istiyorsan sevk et, ben altına imza atacağım” dedi.
Böylece iki imza tamamlanınca dönüp savcı Mustafa Erol’a sordum. “Siz imzalıyorsanız ben de imzalarım” dedi.
Ben, “Şunlar, şunlar sevk” dedim.
Hemen altına imza attılar. 14 kişiyi tutuklamaya sevk ettik ve hepsi tutuklandı.
Sonradan bu şahıslarla ilgili takipsizlik kararı yazılıyor ve yine altına imza atıyorlar. Ama o kararın adliyede yazıldığını düşünmüyorum. Bir savcının kaleminden öyle bir takipsizlik kararı çıkamaz. En acemi savcı bile, 4 sayfa boyunca, Sarraf’ın, yaptıklarıyla Türkiye’nin cari açığını nasıl kapattığını anlatamaz.
- Kim yazdı öyleyse?
KARA - Ben o metni bazı avukatların yazdığından şüpheleniyorum.

Adliyede kameralar kapatıldı ve...
-Sarraf’a “Hükümeti suçla, seni serbest bırakalım” dediğiniz iddia edildi.
CELAL KARA - Öyle bir şey yok. O iddiayı ne zaman gündeme getirdiler? Rıza Sarraf içerideydi. Avukatı aracılığıyla ifade vermek istediğini söyledi. Ama aynı zamanda, “Benim 3.5 santimlik kanser tümörüm var, içeriye girince bu 4.5 santime çıktı, tedavi olmam lazım” dedi.
Ben, “Böyle bir pazarlığı kabul etmem” dedim, “… seni kimsenin itiraz edemeyeceği bir üniversite hastanesine sevk ederiz, bilirkişilerden bir heyet kurarız. İddianı doğrularlarsa, ciddi bir kefalet öngörerek mahkemeden izin isteyebilirim. Ama bunun karşılığı olarak ifade verme pazarlığını asla kabullenmem.”
Zaten onun konuşmasına ihtiyacım yok ki, dosyada yeterince delilim var.
İfadeye gelecekti, yüzde 99 ihtimalle şöyle oldu: Sarraf’la avukatı bunları konuştu. Bu konuşma dinlendi. Havuz medyaya servis edildi. Oradan “Böyle dedi” diye lanse edildi. Bu, çok saçma bir algı operasyonuydu, o ama maalesef bundan dolayı da ifadeye çağrılması gecikti.
- Sarraf’ın dışarıya haber yollayıp “Beni buradan kurtarmazsanız konuşacağım” dediği de söylendi.
KARA - Ona dair bir duyum geldi. Hatta bir bakanın adliyeye gittiği, o oradayken adliye kameralarının kapatıldığı, içeride Sarraf’a “Biz seni kurtaracağız” dediği duyumu geldi.
- Zafer Çağlayan mı?
KARA - Öyle geçti ismi. Ama benim bunu delillendirme imkânım yok. Sadece bir duyumdu.

Fezleke nasıl yoldan çevrildi?
- Polis fezlekesinin de imzalanıp imzalanmadığı tartışma konusu oldu.
CELAL KARA - 4. gün Emniyet’ten bir telefon geldi; “Savcım fezlekeyi buradan çıkarttırmıyorlar” diye... Öğlen olmuş, görevden alınanların yerine atanan yetkililer, polis fezlekesini imzalayıp savcılığa göndermiyorlar.
Zaten bende var fezleke… Sadece “Aramalarda şunlar ele geçti, savunmalarında bu dendi” diye eklenecek, o kadar…
Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’ne yeni atanan Hakan Sıralı’yı aradım:
“Neden göndermiyorsunuz fezlekeyi” dedim.
“Ben daha okumadım” dedi. “Ne zaman okuyacaksınız” dedim.
“Önce yardımcım okuyacak, her sayfasını paraflayacak, sonra bana gönderecek, ben okuyacağım, imzalayacağım, ondan sonra gider” dedi.
“Kaçıncı sayfada yardımcın” diye sordum; 504 sayfalık fezlekenin 10. sayfadasındaymış.
Direniyorlar göndermemek için; amaç, gözaltı süresini doldurmak; çok bariz belli bu...
“Sizin okumanızı mı bekleyeceğiz” dedim.
“O zaman ben okumadığıma dair tutanak tutayım, öyle göndereyim” dedi.
“Bu yaptığınız, adli görevi ihmal ve kötüye kullanmadır. Hakkınızda soruşturma başlatırım. Nasıl istiyorsanız öyle tutanak tutun ama hemen gönderin” dedim.
Bir tutanak tutmuşlar, imzalamışlar, fezlekeyi ekleyip yollamışlar.
Komiser Hüseyin Korkmaz fezlekeyi bana getirirken yolda telefonla arayıp, “Geri getirin” demişler.
Ama o, benden aldığı talimat gereği fezlekeyi bana getirdi. O şekilde almış olduk.
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
gizli cemaat propagandası demiyordum boş yere.

savcı sadece kendisi konuşmuş, dediği her şey doğruymuş gibi haberi ciddiye alıyorlar. adam her şeyi kendisine göre anlatıyor.

karı koca memurlar, aylık gelirleri 6-7 bin, polis amiri demiş ki arkadaşlar benim cebimde 25 tl var, eminim sizler de öylesiniz filan... bunu bile doğru imiş gibi anlatıyor.

madem hepsine inanıyorsunuz, zaman gazetesini getirin buraya. yormayın kendinizi.
 

can feda

Profesör
Katılım
11 Ocak 2015
Mesajlar
1,014
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Konum
dünya...
gizli cemaat propagandası demiyordum boş yere.

savcı sadece kendisi konuşmuş, dediği her şey doğruymuş gibi haberi ciddiye alıyorlar. adam her şeyi kendisine göre anlatıyor.

karı koca memurlar, aylık gelirleri 6-7 bin, polis amiri demiş ki arkadaşlar benim cebimde 25 tl var, eminim sizler de öylesiniz filan... bunu bile doğru imiş gibi anlatıyor.

madem hepsine inanıyorsunuz, zaman gazetesini getirin buraya. yormayın kendinizi.

Efendi Egemen Bağış'ın ayetle dalga geçen tape leri gelince...insandır hata yapar...işte ben öyle konuşmadım dedi...inanmamız gerek...gibisinden olayı alttan alta yumuşatın...Efkan ala peygambere gurur atfedince...öyle demek istemedi gibisinden sözler...sonra ben gazetede röportajı zerre kendi yorumumu eklemeden paylaşayım propaganda olsun...Egemen'e gelince öyle...bunlara gelince yalan dolan di mi...hadi adam demiş 25tl var diye...neden inanmıyoruz ona...Biri ayetle ilgili konuşuyor...hata yapar diyoruz...öbürü 25 liram var diyor...olur mu eşi de memur yalan bu diyoruz...
Bakın adam görevdende açığa alındı...madem bunlar yalan...burada geçen kişiler karşı dava açsınlar...hayır ubnlar yalan iftira desinler...peşine düşsünlerde görelim...
 

Ebu Computer

Kıdemli Üye
Katılım
11 Haz 2013
Mesajlar
24,988
Tepkime puanı
1,501
Puanları
113
Bunun lamı cimi yok...

Adamlar çıkarları çelişince hükümete darbe yapmaya kalktılar...

Selam ve dua ile...
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Ya Hu senin evine 6-7-8 bin tl para giriyor belki. Bu paranın şükrünü ödedin de mi, 25 tl cebimde param var şovu yapıyorsun. Bırakın Allah aşkına.

KPSS sorularını çal hanımlarını memur et, kendin cemaat sayesinde müdür ol, sonra para şovları yapın, ohh ne ala memleket.

Biz AKP deki üç beş ahmakça söylenmiş söze oy vermiyoruz, doğru düzgün yapılan icraatlara oy veriyoruz.
 

can feda

Profesör
Katılım
11 Ocak 2015
Mesajlar
1,014
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Konum
dünya...
Ya Hu senin evine 6-7-8 bin tl para giriyor belki. Bu paranın şükrünü ödedin de mi, 25 tl cebimde param var şovu yapıyorsun. Bırakın Allah aşkına.

KPSS sorularını çal hanımlarını memur et, kendin cemaat sayesinde müdür ol, sonra para şovları yapın, ohh ne ala memleket.

Biz AKP deki üç beş ahmakça söylenmiş söze oy vermiyoruz, doğru düzgün yapılan icraatlara oy veriyoruz.

Ben kendimden uydurmuyorum...sizin verdiğiniz örneklere gayet mantıklı cevaplar veriyorum...ama siz benim sorularıma cevap vermiyorsunuz...konuyu dağıtıyorsunuz ancak...Kim hangi soruları çaldıysa...o şekilde polis olduysa zaten bu YANLIŞ...bunu ortaya çıkarmakta isim isim hükümetin görevi...Kim müdür olduysa o şekilde çıkarsınlar ortaya...işte güç işte mahkemeler işte iktidar hepsi elinde akp'nin...çıkarsınlar...hak burada yerini bulsun...öteye kalmasın...
Kpss sorularında 1. oaln karı ve koca akp il meclis üyesi mi ne çıkmıştı hatırlatırım...sanırım oraya da sızmış paraleller di mi :)
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Konular birleştirildi..Dördüncü kısım var ise bu konuya ekleyebilirsiniz...
 

can feda

Profesör
Katılım
11 Ocak 2015
Mesajlar
1,014
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Konum
dünya...
Ya Hu senin evine 6-7-8 bin tl para giriyor belki. Bu paranın şükrünü ödedin de mi, 25 tl cebimde param var şovu yapıyorsun. Bırakın Allah aşkına.

KPSS sorularını çal hanımlarını memur et, kendin cemaat sayesinde müdür ol, sonra para şovları yapın, ohh ne ala memleket.

Biz AKP deki üç beş ahmakça söylenmiş söze oy vermiyoruz, doğru düzgün yapılan icraatlara oy veriyoruz.

adam 25tl param vardı cebimde deyince...aile kazancına kadar sorgula...hatta paranın şükrünü ödemesine bile gel...onu bile sorgula...öbür tarafda bırak parayı...adam efendimize laf atsın...öbürü ayeti çarpıtsın...insandır hata yapar de...
ne deyim...el insaf.....
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
adam 25tl param vardı cebimde deyince...aile kazancına kadar sorgula...hatta paranın şükrünü ödemesine bile gel...onu bile sorgula...öbür tarafda bırak parayı...adam efendimize laf atsın...öbürü ayeti çarpıtsın...insandır hata yapar de...
ne deyim...el insaf.....

böyle demedik. insandır hata eder demedik. biz o insanlara oy vermiyoruz. akp nin genel icraatlarına oy veriyoruz dedik. ve size açık çek verdik. bir parti bulun bize, daha az kusurlu olsun, ona oy verelim.
 

Dua Nur

Kıdemli Üye
Katılım
29 Nis 2007
Mesajlar
37,459
Tepkime puanı
247
Puanları
0
Celal Kara röportajı için "İhanet vesikası olarak saklanmalı" Başbakan Davutoğlu
 

can feda

Profesör
Katılım
11 Ocak 2015
Mesajlar
1,014
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Konum
dünya...
Celal Kara röportajı için "İhanet vesikası olarak saklanmalı" Başbakan Davutoğlu
Eğer bunlar savcının dedikleri yalan ise...burada geçen kişiler durmasın 1 dk karşı dava açsın haklarını savunsun...yada çıksınlar basın önüne açıklama yapsınlar...Yani yalancı olsa bu savcı...iftiracı olsa...böyle konuşuyorsa...içerikte mağdur olanların hayli hayli konuşmaları lazım ama öyle olmuyor...ancak bellemişler darbe...darbe...darbe...evet milletin yetimin hakkına vurulmuş en büyük darbedir...yolsuzluklar...
 

Dua Nur

Kıdemli Üye
Katılım
29 Nis 2007
Mesajlar
37,459
Tepkime puanı
247
Puanları
0
Eğer bunlar savcının dedikleri yalan ise...burada geçen kişiler durmasın 1 dk karşı dava açsın haklarını savunsun...yada çıksınlar basın önüne açıklama yapsınlar...Yani yalancı olsa bu savcı...iftiracı olsa...böyle konuşuyorsa...içerikte mağdur olanların hayli hayli konuşmaları lazım ama öyle olmuyor...ancak bellemişler darbe...darbe...darbe...evet milletin yetimin hakkına vurulmuş en büyük darbedir...yolsuzluklar...

Görevden alındı, hakkında soruşturma var.
 

can feda

Profesör
Katılım
11 Ocak 2015
Mesajlar
1,014
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Konum
dünya...
Görevden alındı, hakkında soruşturma var.

Sevgili dua nur...röportajın içeriğinde de var...savcı bu konuşmayı yaptığı için alınmadı açığa...operasyon yaptığı için alındı...yani muhterem benim dediğim ile senin verdiğin cevap biraz alakasız oldu...
 

Dua Nur

Kıdemli Üye
Katılım
29 Nis 2007
Mesajlar
37,459
Tepkime puanı
247
Puanları
0
Sevgili dua nur...röportajın içeriğinde de var...savcı bu konuşmayı yaptığı için alınmadı açığa...operasyon yaptığı için alındı...yani muhterem benim dediğim ile senin verdiğin cevap biraz alakasız oldu...

Görevden alındı ve yaptığı darbeyi itiraf etti röportaj ile. Şimdi mahkemelerde bu ifadesi delil olarak kullanılacak.
 

can feda

Profesör
Katılım
11 Ocak 2015
Mesajlar
1,014
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Konum
dünya...
Görevden alındı ve yaptığı darbeyi itiraf etti röportaj ile. Şimdi mahkemelerde bu ifadesi delil olarak kullanılacak.

ne darbesi...savcı darbe yapmaz...tabi at izi it izine karıştığı için bu hükümet döneminde sanırım sende karıştırdın...adamlar deliller bunlardı...sorgulama bunlar...bunlar yaşandı diye anlattı...demem o ki efelik yapmak yerine yalansa bunlar bir açıklama...yada bir dava açmalarını bekliyoruz yetkililerden...
 

Dua Nur

Kıdemli Üye
Katılım
29 Nis 2007
Mesajlar
37,459
Tepkime puanı
247
Puanları
0
ne darbesi...savcı darbe yapmaz...tabi at izi it izine karıştığı için bu hükümet döneminde sanırım sende karıştırdın...adamlar deliller bunlardı...sorgulama bunlar...bunlar yaşandı diye anlattı...demem o ki efelik yapmak yerine yalansa bunlar bir açıklama...yada bir dava açmalarını bekliyoruz yetkililerden...

Dava açıldığı için görevden alındı ve konuştu, kendi kuyusunu kazdı aleyhine delil olarak kullanılacak yaptıkları.
 

Dua Nur

Kıdemli Üye
Katılım
29 Nis 2007
Mesajlar
37,459
Tepkime puanı
247
Puanları
0
Süleyman Özışık : Savcı Celal Kara'nın anlattıkları üzerine...

[video=youtube_share;KdUikbxLFX4]http://youtu.be/KdUikbxLFX4?t=1m43s[/video]
 
Üst