Savaşlar

EHLİ-SUNNET

Paylaşımcı
Katılım
10 Eki 2006
Mesajlar
384
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Konum
Dünya
Web sitesi
www.islamlehrer.de
Savaşlar

Büyük Bedir Savaşı
Peygamber efendimiz, cihat izni gelmeden önce insanları dili ile İslâm dinine davet ediyordu. Peygamber efendimiz hicret ettikten sonra savaşa izin geldi. Peygamber efendimiz 17 savaşa katılırken birçok grubu, müşriklere saldırmak için göndermiştir.

Hicretin 2. yılında Ebve, Buvat, Zatul Aşir ve Ramadan ayının 17.. gününe rastlayan Cuma gününde büyük Bedir Savaşı oldu.

Bu savaş şu şekilde gelişti : Ebu Süfyen b. Harp ve yanlarında 30 kişi ile Şam’dan Kureyş’e bir mal ile gelirken Peygamber efendimiz bunu duyup onlara saldırmak için insanları topladı. Ebu Süfyen bunu duyunca Mekkeh’e haber gönderip Kureyşliler’e Peygamber efendimizin onlara saldıracağını bildirdi. Müşrik insanlar onu korumak için Mekkeh’den hızlı bir şekilde 100’ü atlı olmak üzere 950 kişi yola çıktılar. Peygamber efendimiz 313 kişi ile Medineh’den hareket etti. 77’si Muhacirler’den olup kalanları ise Ensar’dandı. Aralarında yalnızca 2 atları ve 70 develeri vardı. Bunların da üzerine Sahabeler sırayla biniyorlardı.

Peygamber efendimiz, Müslümanlarla beraber Madik es-Safra denilen yerde durdular. Şam’dan gelen kervanın Bedir’e yaklaştığını ve müşriklerin bu kervanı korumak için harekete geçtiği haberi Peygamber efendimize geldi. Peygamber efendimiz ve diğer Müslümanlar, Bedir’e doğru yoluna devam etti ve Bedir’e geldiklerinde de kendilerine en yakın kuyunun yanında kamplarını kurdular. Sa’d b. Muaz, Peygamber efendimize ariş (Ordu komutanlarının oturduğu yer) yapmayı önerdi. Ariş yapıldı ve Peygamber efendimiz ile Ebu Bekr orada oturdular.

Kureyşliler’in vardığını görünce Peygamber efendimiz şöyle dedi : ” Ey Allâh’ım! İşte Kureyş, büyükleriyle kibirlenerek Resulünü yalanlamaya geldiler. Ey Allâh’ım! Bana vadettiğin zaferi gerçekleştir.”

İki ordu birbirine yaklaştı. Düello için, müşriklerden Utbe b. Rabi’a, Şeybe b. Rabi’a ve el-Velid b. Utbe çıktılar. Peygamber efendimiz, Utbe’ye karşı Ubeyde b. El-Haris b. el-Muttalib, Şeybe’ye karşı amcası Hamza ve el-Velid’e karşı Ali b. Ebi Talib’in çıkmasını emretti. Hamza Şebe’yi, Ali de el-Velid’i öldürdü. Ubeyde ile Utbe birbirlerini vurdular. Ali ve Hamza Utbe’ye saldırıp öldürdüler. Ubeyde’yi ordularının yanına götürdüler. Ayağı kesildiği için sonradan vefat etti.

İki ordu çatışmaya başladı. Peygamber efendimiz, Ebu Bekr ile ariş üzerinde iken şöyle diyordu : ” Ey Allâh’ım! Bu cemaat kaybederse yeryüzünde sana ibadet edecek kimse kalmaz. Ey Allâh’ım! Bana vadettiğin şeyi gerçekleştir.”Peygamber efendimizin dua ederken şalı düştü. Ebu Bekr düşen şalı alıp yerine koydu. Peygamber efendimiz ürperdi ve dedi ki : ” Müjdeler ey Ebu Bekr! Allâh’ın zaferi geliyor. ” Peygamber efendimiz arişten çıkıp insanları savaşa teşvik etmeye başladı. Yerden bir avuç dolusu ufak taşlar alıp Kureyşliler’in üzerine fırlatıp dedi ki : ” Gözler kör olsun. ” Ondan sonra sahabelerine dedi ki : ” Onlara saldırınız ” ve müşrikler yenilgiye uğradılar. Bu savaş Ramadan’ın 17. gününe rastlayan Cuma sabahında oldu. Abdullâh b. Mesud, Ebu Cehl b. Hişem b. El-Müğira’yi öldürdü. Muhacirler’den 6, Ensar’dan 8 kişi olmak üzere Müslümanlardan 14 kişi şehit düştü. Bedir’de müşriklerden 70 kişi öldü. Bir o kadar da Müslümanlara esir düştü.

Beni Kaynuka Savaşı
Hicretin ikinci yılında olmuştur. Onun olayı şöyledir : Peygamber efendimiz, Medineh’deki Yahudiler ile bir anlaşma yapmıştır.Bu anlaşmaya göre Yahudiler,Peygamber efendimize karşı gelenlere yardım etmeyecek ve Peygamber efendimiz saldırıya maruz kaldığında da ona yardım edeceklerdi.Yahudiler, Peygamber efendimizin Bedir savaşında Kureyş müşriklerden öldürdüğü kişileri görünce Peygamber efendimize karşı haset, kin besleyip bu anlaşmayı bozduklarını açıkladılar.

Peygamber efendimiz onları, Kaynuka çarşısında toplayıp şöyle dedi : ” Ey Yahudiler! Allâh’ın, Kureyş’in başına indirmiş olduğu musibetlerden başınıza gelmesine karşı sizleri uyarıyorum. İslâm’a giriniz, çünkü Peygamber olduğumu biliyorsunuz, bunu sizin kitaplarınızda bulabilirsiniz.”

Ancak Yahudiler inat edip hakkı kabul etmeye kibirlendiler. Beni Kaynuka Yahudileri Medineh’in zenginleri arasındaydılar. Onların Medineh’de kaleleri vardı. Peygamber efendimizin nasihatlerine rağmen zulümlerini ve kışkırtmalarını devam ettiler. Hatta bir gün Arap bir bayan bir mal ile Beni Kaynuka çarşısına gelip malını sattıktan sonra bir kuyumcu dükkanında oturdu. Etrafına bazı Yahudiler toplanıp onu rahatsız etmeye başladılar ve vücudundan bir yeri açmasını istediler. O kadın bunu reddetti. Kuyumcu arkasından elbisesinin ucunu üste bağladı. O da kalkınca elbisesi yırtıldı ve avreti görüldü. Yahudiler bunu görünce gülmeye ve onunla alay etmeye başladılar. O da bağırdı. Müslümanlardan biri kuyumcunun üzerine atlayıp onu öldürdü. Yahudiler de o Müslüman’ın üzerine toplanıp onu öldürdüler. Bu olaydan sonra Yahudiler hemen kalelerine girip savaş için toplandılar. Peygamber efendimiz 15 gece boyunca etraflarını hisar ile çevirdi. Onlardan hiçbiri dışarı çıkamıyordu. Sonunda Peygamber efendimizin hükmüne razı olup teslim oldular. Abdullâh b. Ubey b. Selul, Peygamber efendimizden onlar için şefaat istedi. Şefaati tekrarlayınca Peygamber efendimiz onları öldürmedi, fakat onların Medineh’den çıkmalarını emretti.
 

EHLİ-SUNNET

Paylaşımcı
Katılım
10 Eki 2006
Mesajlar
384
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Konum
Dünya
Web sitesi
www.islamlehrer.de
Uhud Savaşı

Uhud Savaşı
Hicretin üçüncü yılında olmuştur. Onun olayı da şöyledir : Kureyş kafirleri, Bedir Savaşı’nda yenilerek Mekke’e döndüler. Aynı şekilde Ebu Süfyan da mal ve develeri ile Mekkeh’e döndü. Bedir Savaşı’nda, babaları ve kardeşleri öldürülen kişiler intikam almak için Ebu Süfyen ve bu malların sahipleri ile görüştü. Peygamber efendimizle savaşmaya karar verip Uhud’un yanındaki vadide kamplarını kurdular. Ebu Sufyen ve müşriklerin Uhud’a gittiklerini duyan Müslümanlar onlarla karşılaşacakları için çok sevindiler ve dediler ki : ” Allâh-u Teâlâ bizim muradımızı gerçekleştiriyor.”

Peygamber efendimiz bir cuma gecesinde bir rüya görmüştü. Sabahleyin yanına gelen bazı sahabelerine bu rüyayı anlattı. Bu rüyayı, sahabelerinden bazılarını ve ehli beytinden bir kişinin öldürüleceği şeklinde tevil etti. Sonra Peygamber efendimiz onlara dedi ki : ” Uygun görürseniz Medineh’de kalır, onları indikleri yerde bırakırsınız. Kaldıkları yer de onların başına bela olur. Onlar bize saldırırlarsa onlarla savaşırız.”

O günde, Allâh-u Teâlâ’nın şahadet ile mükerrem kıldığı Müslümanlardan biri şöyle dedi : ” Ey Allâh Resulü! Bizleri düşmanlarımıza götür. Korkak olduğumuzu veya onlardan korktuğumuzu düşünmesinler.” Abdullâh b. Ubey de şöyle dedi : ” Medineh’de kalıp onların yanına gitmeyelim.” Peygamber efendimiz cuma günü, Cuma namazından sonra kendi evine girip kalkanını giydi ve insanların yanına çıktı. İnsanlar, Peygamber efendimizi savaşa teşvik ettikleri için pişman olup şöyle dediler : ” Ey Allâh’ın Resulü! Bizim hakkımız olmadığı halde seni savaşa zorladık, istersen kal.” Peygamber efendimiz de : ” Eğer bir Peygamber savaş elbisesi giyerse savaş etmeden o elbiseyi çıkarmaması gerekir ” dedi.

Daha sonra Peygamber efendimiz sahabelerden bin kişiyle Medineh’den hareket etti. Medineh ile Uhud arasında bir yere varınca münafık olan Abdullâh b. Ubey insanların üçte biri ile geri şekildi. Müslümanların sancağı Ali b. Ebi Talib’te idi. Peygamber efendimiz müşriklerin sancağının kimde olduğunu sorup Talha b. Ebi Talha’da olduğunu öğrenince sancağı Musab b. Ümeyr’e verdi. Peygamber efendimiz, elli okçunun müşriklerin atlarının karşısında durmalarını emredip onların başına da Abdullâh b. Cubeyr’i getirdi. Onlara dedi ki : ” Siz yerinizde kaldığınız müddetçe galip olan biz oluruz. Onları yendiğimizi görseniz bile yerinizi bırakmayınız.”

Daha sonra iki ordu karşı karşıya geldi. Müşriklerin atları Müslümanlara üç kere saldırdı. Müslüman okçular onları vurup yaralı bir şekilde geri gönderdiler. Müslümanlar onlara saldırınca onları mahvettiler. Elli okçu bunu görünce zannetmişler ki Allâh-u Teâlâ kardeşlerine savaşı fethetti. Peygamber efendimizin bırakmamalarını emrettiği yeri bıraktılar. Fakat bırakmadan önce aralarında söz düellosu kavga çıktı ve Peygamber efendimizin emrine isyan ettiler. Müşrikler, okçuların yerlerini terk ettiklerini görünce birleşip dağın arka tarafından Müslümanlara saldırdılar. Savaş alanından biri ” Allâh Resulü öldürüldü ” diye bağırdı. Müslümanlar şok oldular. Bundan dolayı onlardan birkaç kişi öldürüldü. Daha sonra Peygamber efendimizi ilk tanıyan Ka’b b. Malik idi. “Ey Müslümanlar! Allâh Resulü yaşıyor ” diye bağırdı. Müslümanlar tekrar canlanıp harekete geçtiler.

Ubey b. Halef, Peygamber efendimizi öldürmeye yemin etmişti. Fakat Peygamber efendimize yaklaştığında, Peygamber efendimiz onu mızrağıyla vurup atından düşürdü. Ondan kan çıkmadı ama Mekkeh’e girmeden öldü.

Uhud Savaşı’nda Muhacir ve Ensar'dan 49 kişi şehit oldu. Müşriklerden ise 16 kişi öldü.
Peygamber efendimiz, Uhud savaşında yenilmedi. İslâm’a ilk giren Muhacir ve Ensar’dan Ebu Bekr, Ömer, Ali ve onlar gibi kişiler kesinlikle Peygamber efendimizin yanından çekilmediler.


Ahzab (Hendek) Savaşı
Hicretin dördüncü yılında Ahzap, yani Hendek Savaşı olmuştur. Onun haberi şöyledir: Peygamber efendimizin Medineh’den çıkartmış olduğu Yahudilerden Beni Nadir’in önde gelenlerinden birkaç kişi Mekkeh’e gitti. Peygamber efendimiz ve Müslümanlarla savaşmak için Kureyş müşriklerini davet edip daha sonra da onlarla anlaştılar. Aynı şekilde müşrik olan Arap kabileleri, Kureyşlileri davet ettikleri gibi savaşa davet ettiler. Peygamber efendimiz ile Medineh-i Münevvere’de savaş için yer ve zaman belirleyip anlaştılar.

Onların haberi Peygamber efendimize ulaştığında,Peygamber efendimiz de sahabelerini toplayıp düşmanın haberini onlara iletti. Bu durum hakkında onlarla istişare yaptı. Selman-ı Farisi hendek kazmayı önerdi. Peygamber efendimiz bu öneriyi beğendi. Peygamber efendimiz sahabeler ile birlikte Medineh’den çıkıp bir dağın dibinde kamp kurdular. Ondan sonra Müslümanlar Peygamber efendimiz ile beraber müşriklerle aralarında bir hendek kazmaya başladılar.

Müslümanların sayısı üç bin idi. Kureyş müşriklerinin ve etraftaki kâfir grupların sayısı on bin idi. Peygamber efendimiz, sahabeleri ile beraber yorucu bir şekilde çalışıp hendeği kazarken sahabelerini teşvik ediyordu. Sahabeler ile beraber toprağı naklederken, Peygamber efendimizin karnı toprakla örtüldü. Muhacir ve Ensar’dan olan Peygamber Efendimizin sahabeleri şöyle söylüyorlardı: ” Peygamber Efendimiz ile biat eden biziz, cihad için hiç birimiz geride kalmaz.” Ümmetini seven, ümmetine karşı şefkatli ve merhametli olan Peygamber efendimiz sahabelerine şöyle cevap verdi : ” Ey Allâh’ım! Ahiretin hayrından başka hayır yoktur. Ensar ve Muhacirleri bereketli kıl.” Peygamber efendimiz karnına taş bağlayıp sahabeler ile beraber Medineh’in etrafındaki hendeği kazmaya devam etti.

Sahabelerden olan Cabir b. Abdullâh, Peygamber efendimize yemek getirmek için koşarak evine gitti. Hanımından yemek hazırlamasını istedi. Yapılan az yemek pişmeye yaklaşınca Peygamber efendimize gelerek şöyle dedi : ” Ey Allâh’ın Resulü! Siz ve yanınızda bir veya iki kişi ile buyurup geliniz.” Ve yaptığı yemeği Peygamber efendimize anlattı. Cabir’in evinde, Allâh-u Teâlâ’nın Peygamber efendimizi desteklediği büyük mucizelerden biri gerçekleşti. Peygamber efendimiz , Muhacir ve Ensar’a “ Kalkıp bizimle geliniz ,Cabir yemek yaptığını bildirmiştir” dedi. Cabir bunu görünce hızlı bir şekilde hanımının yanına giderek şöyle dedi : ” Peygamber efendimiz, Muhacir,Ensar ve beraberindekileri alıp geliyor.” Hanımı ona şöyle dedi : ” Yemeğimizin ne kadar olduğunu sordu mu? O da ”Evet” dedi. Hanımı ”Allâh ve Resulü bilir “ dedi. Peygamber efendimiz sahabelerle beraber Cabir’in evine girdiler. Peygamber efendimiz ekmeği parçalayıp eti de ateşin üzerindeki kabın içine koyarak kapağını kapattı. Daha sonra o kaptan yemeği alıp sahabelere dağıttı. Peygamber efendimiz, sahabelerin karnı doyana kadar dağıttı ve o yemekten arttı. Cabir’in hanımına artan yemeği göstererek şöyle dedi : ” Bundan ye ve insanlara dağıt çünkü insanları kıtlık vurdu.” Daha sonra sahabelerle birlikte Cabir’in evinden çıkıp tekrar hendeği kazmaya devam ettiler.

Hendeği bitirdikten sonra müşrikler oraya vardılar. Vardıklarında kendileri ile Medineh arasındaki büyük hendeği görünce şok oldular. Kalpleri kin ile dolu bir şekilde Müslümanları kuşatıp hendeğin yanında kamplarını kurdular.

Peygamber efendimiz, önceden müşrik olup sonradan Müslüman olan bir adamı, barış anlaşmasını bozan Yahudiler ile Peygamber efendimiz ve Müslümanlarla savaşmaya gelen kişilerin aralarını açmak ve aralarındaki güveni yok etmek için göndermiştir. Her şeye kâdir olan Allâh’ın meşietiyle Peygamber efendimizin dileği oldu. Müşriklerin her biri diğerinden sakınıp birbirini hıyanetle itham etmeye başladılar.

Daha sonra Allâh-u Teâlâ, çok soğuk ve karanlık bir gecede şiddetli bir fırtına gönderdi. Fırtına müşrikleri vurdu, kazanlarını ters çevirdi, çadırlarını yerinden söktü ve içlerine korku düşürdü. Ertesi günün sabahında korku içerisinde Mekkeh’e kaçtılar. Peygamber efendimiz ve sahabelere karşı açmak istedikleri savaş umutları yok oldu. Peygamber efendimiz de sahabelerle birlikte muzaffer olarak Medineh’e geri döndü. Allâh-u Teâlâ, onları Yahudilerin, Kureyş müşriklerinin ve diğer kâfirlerin şerrinden korudu.

Allâh-u Teâlâ “El-Ahzâb” Sûresinin 25. âyetinde şöyle buyuruyor:
*
وَرَدَّ الله ُالَّذِينَ كَفَروُا بِغَيْظِهِمْ لَمْ يَنَالوُا خَيْراً وَكَفَى الله ُالْمُؤْمِنِينَ الْقِتَالَ وَكَانَ الله ُقَوِيّاً عَزِيزاً
Anlamı : ” Allâh, o inkâr edenleri hiçbir fayda elde edemeden öfkeleri ile geri çevirdi. Allâh’ın yardımı savaşta mü’minlere yetti. Allâh güçlüdür, mutlak gâliptir.”

Hendek’ten sonra Peygamber efendimiz, barış anlaşmasını bozup Müslümanlara hıyanet eden Yahudilere karşı savaş açtı. Onları kendi kalelerinde kuşattı ve onlara galip gelip kalelerini ve Medineh etrafındaki onların arazilerini ele geçirdi. Bu şekilde onların tehlikeleri yok olup zararları ortadan kalktı ve oraları onların kötülüklerinden ve pisliklerinden temizledi.
 

EHLİ-SUNNET

Paylaşımcı
Katılım
10 Eki 2006
Mesajlar
384
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Konum
Dünya
Web sitesi
www.islamlehrer.de
Hayber Savaşı

Hayber Savaşı
Bu savaş hicretin yedinci yılın Muharrem ayında olmuştur. Peygamber efendimiz bu savaş için 1600 sahabe ile yola çıktılar. Hayber’e gece vardılar. Hayber ise Medineh-i Münevvere'nin soluna, Şam tarafına düşen bir yerdir. Yerlileri Beni En-Nudaylar’dır Beni En-Nudyr, Hendek Savaşı’nda Kureyiş’in Peygamberimize ve Müslümanlara karşı savaşmaları için en fazla kışkırtanlardandır.

Peygamber efendimiz, Hayber'i 6 gün boyunca kuşatma altında tuttu. Fetih gecesi olan yedinci gecede düşmanları sıkıştırınca şöyle dedi : ” Yarın, Allâh ve Resulünün sevdiği bir adama sancağı vereceğim. Onun elleri ile Allâh bize fetih verecektir.” Sabah olunca Peygamber efendimiz sancağı Ali b. Ebu Talib’e verdi. O da gözlerinin ağrısından şikayet ediyordu. Peygamber efendimiz mübarek ağzının suyuyla gözlerini ıslattı, gözleri iyileşti. Ali, beraberindeki Müslümanlarla savaşa başladı. Kaleleri daha fazla baskı altına aldılar, ta ki fetih edinceye kadar. Kalenin kapısını çıkardı ve Hayber sahibi (lideri) olan Marhaba’yı öldürdü. Ve Müslümanlar oradan büyük ganimetler elde ettiler.

Mu’te Savaşı
Hicretin sekizinci yılında Mu’te Savaşı oldu. Onun hakkında şöyle haber geldi. Peygamber efendimiz Hayber’den Medineh’e dönünce Rabi-ül Evvel ve Rabi-üs Seni ayların boyunca Medineh'de kaldı. Sonra Cumedel Üle ayında Şam’a bir ekip asker gönderdi. Onun sebebi ise şuydu: Peygamber efendimiz, Haris İbni Ümeyri El-Ezdiyi'le Şam'a Rum kralına bir mektup gönderdi. Bir rivayete göre Busra kralına gönderdi. Şurahbil b. Amrul Gassani, Haris b. Ümeri tutup bağladı ve kralın önüne getirdi. Kral onun boynunu uçurdu. Bu haber Peygamber efendimize ulaşınca ona zor geldi. Peygamber efendimiz orduyu hazırlatıp hicretin sekizinci yılının Cumedel Üle ayında Mu’te’ye gönderdi. Zeyd b. Harise’yi ordunun başına getirdi ve dedi ki : ” Zeyd vurulursa Cafer b. Ebi Talib olur ondan sonra Abdullâh b. Revaha olur.”

Ordu, hazırlıklarını tamamladıklarında 3000 kişiydiler. Gitme zamanı gelince Peygamber efendimizin seçtiği komutanlar insanlarla vedalaştıktan sonra selam verip hareket ettiler. Şam diyarının Mean denilen bir yerinde durdular. Rum kralı Hirakıl yüz bin kişilik ordu ile Belkâ diyarının Meab denilen bölgesine geldi. Rum ordusuna, Arap kabilelerden Leham, Cuzam, Bekin, Behra ve Belli Kabelerinden yüz bin kişi yardım etmeye geldiler.

Müslümanlar bunu duyunca Mean bölgesinde bu olayı değerlendirmek için iki gün kaldılar. Ve şöyle dediler : ” Peygambere bir yazı yazalımda Onu düşmanlarımızın sayısından haberdâr edelim. Ya bize takviye asker gönderir veya bizi geri çağırır.” Müslümanlar, Hirakıl ve onunla bulunan düşman çokluğunu duyunca, Abdullâh b. Revahe orduyu toplayıp şöyle dedi : ” İki güzellikten biri olur, ya muzaffer oluruz veya şehit oluruz.” Onlar da : ” Vallâhi İbni Revahe doğru söyledi ” deyip harekete geçtiler. El-Belkâ denen yere yaklaşınca, Hirakıl’ın Rum ordusu ve ona yardım etmeye gelen müşrik Arapların ordusuyla Meşerif denilen köyde karşılaştılar. Düşman yaklaşınca Müslümanlar, Mu’te denen yere girdiler.

İnsanlar karşı karşıya geldikleri zaman savaştılar. Zeyd b. Harise şehid edilene kadar Peygamber efendimizin sancağını taşıdı. Daha sonra Cafer b. Ebi Talib sancağı alıp şehid edilinceye kadar sancağı taşıdı. Cafer , sancağı önce sağ eli ile taşıdı. Savaşta eli kesilince sol eli ile taşıdı. O da kesilince kolları ile sarılarak sancağı şehid edilinceye kadar taşıdı.Şehid edildiği zaman 33 yaşındaydı.

Cafer, şehid olduğu zaman sancağı Abdullâh b. Ravaha aldı. Önce at üzerindeydi, sonra inip inmeme konusunda tereddütte düştü. Daha sonra attan inip bir eli ile sancağı taşıyıp diğer eli ile kılıçla şehid olana kadar savaştı. Ondan sonra sancağı Sebit b. Akram alıp dedi ki : ” Ey Müslümanlar! Bu sancağı taşımak için aranızdan birini seçiniz ” Dediler ki : ” Sen”. “Ben bunu yapamam ” dedi. İnsanlar Halid b. Velid’i seçtiler. Halid b. Velid orduyu yok olmaktan kurtardı.

Allâh-u Teâlâ o günde olan olayları Peygamber efendimize bildirdi. Peygamber efendimiz minbere çıkıp birisine insanları namaza çağırmasını emretti. İnsanlar toplandıkları zaman Peygamber efendimiz onlara şöyle dedi : ” Hayır kapısı, hayır kapısı, hayır kapısı. Gazi olan ordumuz hakkında size ne yaptıklarını anlatacağım. Onlar yola çıktılar düşmanla karşılaştıklarında Zeyd şehit düştü (Ona istiğfar etti). Ondan sonra Cafer sancağı alıp düşmana saldırdı. O da şehit düştü (Ona istiğfar etti). Ondan sonra Abdullâh b. Ravaha sancağı alıp savaştı ve şehit düştü (Ona istiğfar etti). Ondan sonra sancağı Halid b. Velid aldı. Sonra Peygamber efendimiz, Allâh’a dua ederek şöyle dedi : ” Allâh’ım! O ( Halid ) senin kılıçlarından bir kılıçtır. Sen onu kazandırırsın. ” O günden beri Halid b. Velid, “ Allâh’ın Kılıcı” olarak adlandırılmıştır.

Peygamber efendimiz, Cafer hakkında şöyle dedi : ” Kesilen iki eli yerine Allâh, ona iki kanat verdi Cennet’te dilediği yere uçsun diye.”

Müslüman ordusu Medineh-i Münevvere’ye yaklaşınca Peygamber efendimiz bir binek üzerinde Müslümanlar ile beraber orduyu karşıladılar. Peygamber efendimiz şöyle dedi : ” Çocukları alıp taşıyınız ve bana Cafer’in oğlunu veriniz.” Cafer’in oğlu Abdullâh’ı getirdiklerinde Peygamber efendimiz eline alıp taşıdı.

Hudeybiye Barışı
Ali radiyallâhu anh, Peygamber efendimiz ile müşrikler arasında Hudeybiye günündeki barış esnasında bulunmuştur : ” Allâh Resulü Muhammed’in anlaşmış olduğu maddeleri yazarken müşrikler araya girip dediler ki : ” Allâh Resulü yazma. Allâh Resulü olduğunu bilseydik seninle savaşmazdık.” Peygamber efendimiz, Ali’ye “ onu sil ” dedi. Ali de “ Onu silecek ben değilim ” dedi.

Çünkü Peygamber efendimizin sil demesinin bir emir niteliğinde anlamadı. Bir emir niteliğinde anlasaydı ona uymaması caiz olmazdı. Sonra Allâh Resulü “ yerini göster ” dedi. Ali de ona gösterdi. Peygamber efendimiz o kelimeyi sildi. Ondan sonra şöyle yazdı : ” Abdullâh’ın oğlu Muhammed.”

Müşriklerin Peygamber efendimize şart koştuğu şeylerden biri de “ Sizlerden biri bize gelse sizlere geri göndermeyeceğiz. Bizlerden biri size gelse bizlere geri göndereceksiniz” ibaresiydi.

Âlimler dediler ki : ” Peygamber efendimiz ”Abdullâh’ın oğlu Muhammed” yazmayı ve Allâh Resulü kelimesini yazmamayı kabul ettiğinde bu barışta Müslümanlara çok büyük fayda sağlamak içindir. Aynı şekilde onlardan biri gelse geri gönderilir ama bizlerden biri giderse geri gönderilmemesini kabul ettiğinde yine Müslümanlara çok büyük fayda sağlandı.”

Bu anlaşmada sağlanan büyük ve önemli faydaların meyveleri sonrada meydana çıkmaya başladı. Bunların sonucunda Mekkeh’in fethi, bütün ehlinin İslâm dinine girmeleri ve insanların gruplar halinde İslâm dinine girmeleri sağlandı. Çünkü barış olmadan önce insanlar Müslümanlar ile beraber yaşamıyorlardı. Barış olduktan sonra Müslümanların arasına girdiler ve Medineh’e gittiler. Bundan dolayı müşrikler Müslümanlardan detaylı bir şekilde Peygamber efendimizin hayatını, açık olan mucizelerini, Peygamberliğinin işaretlerini, güzel ahlâkını ve hak olan yolunu duydular. Bunların çoğuna şahit olduklarında , bir çoğu Mekkeh’in fethinden önce İslâm dinine girdiler. Yani Hudeybiye Barış Anlaşması ile Mekkeh’in Fethi arasında İslâm dinine girdiler.

Mekkeh’in Fethi
Kureyş, Hudeybiye Barış Anlaşması’nın şartlarından birini bozdu. O da onlara sığınan Bekr kabilesine ve Huzeğa kabilesine karşı yardım etmeleriydi. Huzeğa kabilesi Peygamber efendimize sığınan bir kabiledir. Sonra Kureyş, Hudeybiye Barış Anlaşmasını tazelemek için Ebu Sufyen b. Harb’ı Medineh’e gönderdiler. Ancak muratlarına eremediler.

Peygamber efendimiz cihada hazırlandı. Etrafındaki Arapları da çağırdı. Hicretin sekizinci yılının Ramadan ayında yaklaşık on bin mücahit ordusu ile harekete geçti.

Peygamber efendimizin haberi Kureyş’e ulaşınca Ebu Sufyen, Hakin b.Huzem ve Budeyl b. Varaka, Allâh Resulünün son durumu almak için yola çıktılar. Ancak Müslümanlar onları yakalayıp Peygamber efendimize götürdüler. Ebu Sufyen , İslâm dinine girdi.

Peygamber efendimiz ordusu ile birlikte hareket etti. Peygamber efendimiz, Halid b. Velid ve beraberindekilere Mekkeh’in üst girişinden girmelerini ve onlara karşı gelen olmadıkça savaşmamalarını emretti. Kendisi ise Mekkeh’in alt girişinden girdi. Halid b. Velid kendisine karşı çıkan Kureyş’in bazı adamlarına saldırıp onları öldürdü. Peygamber efendimiz Mekkeh’e girdi. Ve onun emri ile biri şöyle seslendi : ” Kim mescide, Ebu Sufyen’in evine veya kendi evine girip kapısını kapatırsa emniyette olacaktır.”

İmam Buhari’nin “ Sahihinde ” rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Peygamber efendimiz fetih gününde Mekkeh’e girdiğinde Kabe’nin etrafında 360 put vardı. Peygamber efendimiz elindeki sopa ile tek tek kırarken şöyle diyordu : ” Hak geldi batıl yok oldu. Hak geldi, batıl ise ne yaratabilir ne de geri getirebilir.”

Huneyn Savaşı
Huneyn Savaşı hicretin sekizinci yılının Şevval ayında olmuştur. Allâh-u Teâlâ bu savaşta Peygamber efendimizi ve onunla birlikte olan mü’minleri, şirk ve batıl ehli olan müşriklere karşı galip kılmıştır. Huneyn Savaşı şu şekilde başladı:

Peygamber efendimiz, fetih yılında Mekkeh’de yarım aydan fazla kalmayan Havazin ve Sekif adlı müşrik kabileler, Peygamber Efendimize karşı savaşmak için Mekkeh ile Taif arasında Huneyn denen bir vadiye gelip kamp kurdular. Bütün müşrik orduların komutanlığını Melik b. Avf el-Ensari üstlenmiştir.

Peygamber efendimiz onların geleceğini duyunca onlara Abdullâh b. Hadrad el-Eslemiyi gönderdi. İnsanların arasına girip karşı tarafın haberini getirmesini istedi. Daha sonra bu adam Peygamber efendimize gelerek gördüklerini anlattı. Peygamber efendimiz onlarla savaşmaya karar verip on iki bin Müslüman ile Huneyn vadisine gitti.

Havazinliler, vadinin eteklerine saklanıp pusuya yattılar.Tan ağarırken hep birden Müslümanlara saldırdılar. Müslümanların çoğu yenildi, bir kısmı ise uzak olmayan bir yere kaçtı. Yenilme ve kaçma bütün Müslümanlardan hasıl olmadı. Saldırının ani olması, oklarla saldırılması ve benzer sebeplerden dolayı geçici bir hezimete uğradılar.

Peygamber efendimizin yenildiği varid olmamıştır. Bütün sahabeler dediler ki:”Peygamber efendimiz hiç yenilmedi.” Hiç kimse Peygamber efendimizin herhangi bir savaşta yenildiğini zikretmemiştir. Müslümanların icma ile Peygamber efendimizin yenildiğini itikad etmek caiz değildir, çünkü yenilmek onun hakkında caiz olmayan şeylerdendir.

Peygamber efendimiz ve onunla birlikte olan Ebu Bekr, Ömer, Ali ve Abbas gibi Muhacir, Ensar ve ehli beyti olanlardan sabit kalıp yenilmediler.

Peygamber efendimiz “ Düldül ” adlı katırının üzerinde idi. Ebu Sufyen b. Haris ve Peygamber efendimizin amcası Abbas, katırın koşullarından tutup götürüyorlardı.

Âlimler dediler ki:” Peygamber efendimiz savaş esnasında katırının üzerine binmesi cesaretin en yüksek mertebesidir. Çünkü Müslümanların güvencesi olup zor durumda kaldıkları zaman ona dönüp rahatlarlar ve kalpleri mutmain olurdu. Peygamber efendimiz bilerek katır üzerine biniyordu. Halbuki onun bilinen bir sürü atı vardır.

Peygamber efendimiz şöyle diyordu:”Ey insanlar!Ben Allâh’ın Resulüyüm. Ben Abdullâh’ın oğlu Muhammedim.” Sesi gür olan Abbas’a şöyle seslenmesini emretti : ” Ey Ensar halkı ! Ey Muhacir halkı ! Ey Hazrac halkı !” Onlar da onun sesini duyunca şöyle cevap verdiler : ” Lebbeyk, lebbeyk ” Geri dönmek istedikleri zaman yenilen kişilerin sayısı çok olduğundan dolayı aralarından geçemiyorlardı. Herkes kılıcını, kalkanını alıp atını bırakıp yürüyerek Peygamber efendimize döndü.
Peygamber efendimizin yanında yaklaşık olarak yüz kişi toplanınca Hazin’e saldırıya geçtiler.

Savaş şiddetlendiğinde ve çarpışma alevlenince Peygamber efendimiz savaş alanına bakarak şöyle dedi : ” Savaş şimdi kızıştı. ” Katırdan inip şöyle demeye başladı : ” Yalan yoktur ki Peygamber benim, ben Abdulmuttalib’in oğluyum.” Müşrikler etrafını sarmış oldukları halde onun kadar cesaretli bir kimse görülmemiştir. Bu da cesaretin, sabitliğin ve sabrın en yüksek mertebesidir. Sahabeler, Peygamber efendimizin bütün savaşlardaki cesaretini ve onun arkasına nasıl sığındıklarını anlatmışlar.

Peygamber efendimiz ” Yalan yoktur ki Peygamber benim, ben Abdulmuttalib’in oğluyum ” derken düşmana karşı muzaffer olacaklarını ve sonucun kendi lehine olacağını söylemesi Müslümanlara bir hatırlatmadır ki, Müslümanların nefisleri güçlensin. Aynı şekilde kendisinin savaşta kalacağını ve ona ihtiyacı olan Müslümanların yerini bilmesi içindir.

Allâh-u Teâlâ, Havazinliler Peygamber efendimize yaklaştıklarında kalplerine korku saldı. Peygamber efendimiz onlarla karşı karşıya geldiğinde onların yüzüne karşı bağırıp yüzlerine küçük taşlar attı ve dedi ki : ” Yüzler görmesin, yüzler görmesin .” Onlardan gözüne taş girmeyen hiç kimse kalmadı. Buna dayanamayıp kaçtılar.

Bu konuda Allâh-u Teâlâ “El-Enfâl” sûresinin 17. âyetinde şöyle buyuruyor:
وَمَا رَمَيْتَ إِذْ رَمَيْتَ وَلَكِنَّ الله َرَمَى
Allâh-u Teâlâ bu âyete Peygamber efendimizin attığı zaman kendisi değil Allâh’ın attığını bildiriyor.

Tebuk Savaşı
Peygamber efendimizin son savaşı olup hicretin 9. yılının Recep ayında olmuştur. Peygamber efendimiz, Hirakıl ve Rumların ülkesine saldıracaklarının haberini aldı.
Bu dönemde kıtlık ve aşırı sıcakların olması ve insanların orada toplanmasına rastlamıştır.Buna rağmen Peygamber efendimiz ,savaşa hazırlanmaya emir verdi. Maddi durumu iyi olanların maddi durumu iyi olmayanlara mühimmatta yardımcı olmalarını ısrarla istedi. Osman b. Affen öyle bir yardımda bulundu ki, ondan başka hiç kimse bu kadar bir yardımda bulunmadı. Ebu Bekir, bütün malını bağışladı. Ömer b. Hattab malının yarısını bağışladı. Abbas ve Talha büyük bir malla bağışta bulundular. Bayanlar da güçlerinin yettiği kadar ziynetlerini (Altın, gömüş v.b.) bağışladılar.

Peygamber efendimiz askerler toplanınca onlarla harekete geçti. 30 bin asker ve 10 bin at vardı.

Abbas b. Sehl b. Sa’d es-Saidi Tebuk’te hasıl olan Peygamber efendimizin bir mucizesini şöyle anlattı : ” İnsanlar susuz kalınca Peygamber efendimize bildirdiler. Bunun üzerine Peygamber efendimiz, Allâh’a dua etti. Allâh-u Teâlâ bir bulut gönderdi ve yağmur yağdı. İnsanlar susuzlukları gidinceye kadar su içti ve ihtiyaçları kadar da doldurdular.”

Bu savaştan alınan derslerden istifade edilen şeylerden bazıları şöyledir:

1- Allâh’ın rızasını kazanmak için cihadın zorluklarına sabretmek.

2- Kâfirler, Müslümanların yurduna girmeden önce onlara karşı hareket etmek.
 

EHLİ-SUNNET

Paylaşımcı
Katılım
10 Eki 2006
Mesajlar
384
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Konum
Dünya
Web sitesi
www.islamlehrer.de
Peygamber Efendimizin Vefâtı

Peygamber Efendimizin Vefâtı


Peygamber Efendimizin Hastalanması ve Vefatı
Hicretin 11. yılında Peygamber efendimizin hastalığı şiddetlendi. Ayşe’nin evinde tedavi olmak için hanımlarından izin aldı. Namaza çıkması zorlaştığında “Ebu Bekir’e insanlara namaz kıldırmasını söyleyiniz dedi.” Ondan sonra Ali’ye ve El-Fadl’a dayanarak camiye çıktı. Minberin ilk basamağında oturdu. Allâh’ı hamd ettikten sonra sahabelerine uzun ve vaaz dolu bir hutbe okudu.

Pazar günü olduğunda Peygamber efendimizin ağrıları şiddetlendi. Rabi-ül Evvel ayının Pazartesine rastlayan 12. günü Peygamber efendimiz emaneti hakkı ile eda ettikten sonra fani dünyadan ayrıldı. Peygamber efendimiz bu görevi yerine getirirken büyük zorluklara maruz kalmıştı. Hak yayılana ve batıl yok olana kadar bu zorlukları umursamadan görevini yerine getirdi.

Peygamber efendimiz yıkandıktan sonra üç elbise ile kefenlendi. Müslümanlar onun cenaze namazını cemaat halinde değil de tek tek kıldılar. Ondan sonra vefat ettiği Ayşe’nin evinde defnedildi.

Onun mübarek kabri bugüne kadar Müslümanların maksadıdır. Müslümanlar tarafından onun mescidinde namaz kılmak için Peygamber Efendimizi ziyaret, teberrük ve kabul olsun diye orada dua etmeye gidiyorlar.

Allâh-u Teâlâ ,bizlere de Efendimizin kabrini ziyaret edip ,dua etmeyi ve bereketiyle bereketlenmeyi nasip eylesin. AMİN AMİN AMİN
 
Katılım
11 Eki 2006
Mesajlar
152
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Allah razı olsun.büyüğümüzden duymuştum Peygamber efendimiz savaşlarla değil tebliğ yoluyla islamiyeti yaymaya çalışmıştır ve bütün savaşların toplamı 58 gündür.
 
Üst