AdigeBatur
Profesör
- Katılım
- 19 Eyl 2006
- Mesajlar
- 1,678
- Tepkime puanı
- 6
- Puanları
- 0
- Yaş
- 43
- Konum
- Ayıntab
- Web sitesi
- www.blogcu.com
Mutlak hükümranlık elinde bulunan Allah, yüceler yücesidir ve O'nun her şeye gücü yeter. (Mülk-1)
________________________________________________________________________İSKİLİPLİ ATIF HOCA
"Şapka için idam edilen kahraman"
1876 tarihinde İskilip’in Tophane köyünde
dünyaya geldi. Babası Akkoyunlu aşiretinden
Mehmet Ali Ağa’dır. Henüz altı aylık iken annesi
Nazlı Hanım’ın vefatıyla öksüz kalan Atıf Efendi,
büyükbabasının gayretleriyle köyünde ilk
öğrenimini yapmış, daha sonra İskilip’e giderek
burada Abdullah Efendi adlı hocadan ders almış ve
tahsilini tamamlamak için ağabeyi ile birlikte
İstanbul’a gelmiş ve medrese eğitimine başlamış,
çalışma azmi ve zekası diğer öğrenciler arasından
sıyrılmasına yetmiş ve 1902 yılında en iyi derece
ile mezun olmuştur.
Aynı yıl yeni açılan Darülfünün’un İlâhiyat
şubesine kaydolmuş, mezuniyetini takiben bir ara
köyüne giden Atıf Efendi sonra yine İstanbul’a
dönerek, Fatih Camiindeki Dersiâmlık ile beraber
Kabataş Lisesi Arapça muallimliğine tayin olmuş
ve aynı yıl Fatma Zahide hanım ile evlenmiştir.
Bu sıralarda hakkında verilen jurnal sebebiyle
üzerindeki baskıların arttığını hissedince bir
arkadaşının pasaportu ile Kırım’a gitmiş oradan da
Varşovaya geçerek meşrutiyetin ilanı sıralarında da
İstanbul’a geri dönmüştür. Bu sıralarda yanlışlıkla
tutuklanmış ise de bilahare serbest bırakılmıştır.
Bir yandan müderrislik yaparken bir yandan da
Sebilürreşad mecmuasında yazılar yazmaya
başlamış ve İslâm âleminin dikkatini çekmiş,
Balkan Harbi’ni müteakip donanmaya duyulan
ihtiyaç ile bu alanda yazılar yazıp milleti
donanmaya yardım etmeye teşvik etmiş, fakat,
Mahmut Şevket Paşa suikastını fırsat bilip bütün
muhaliflerini toplayan zihniyet, Atıf Efendi’yi de
bu gruba dahil ederek Sinop’a sürgüne
göndermiştir. Buradan Çorum’a ve Sungurlu’ya
havale edilmiş ve yine bir yanlışlık yapıldığı
söylenerek özür dilenmiş ve İstanbul’a gitmesine
izin verilmiştir.
Kendisinde, o zamanlarda çok fazla ihmal edilmiş
olan ibtidai dahil medreselerinin umum müdürlüğü
verilmiş ve getirildiği bu mevkide insanüstü
gayretlerle çalışarak kurumun işleyişini yoluna
koymuş ve takdir toplamıştır. Bu sıralarda bir
Amerikan heyeti, medreseleri ziyareti sırasında
Atıf Hoca ile karşılaşmış, İslâmiyet ile ilgili olarak
sorular sormuş ve görüşme tamamlandığında
hayranlıklarını gizlemiyerek, Hoca’nın ilminden
faydalanmak üzere kendisini Amerika’ya davet
etmişlerdir.
Yine bir İtalyan müsteşriki bazı sorunlarını
Hoca’ya danışmış ve daha önce duymuş olduğu
şöhretinin haksız olmadığını ifade etmiştir. Bir defa
da Kral Faysal kendisini Bağdat’a davet etmiş,
fakat o gitmemiştir.
“Mahfil” mecmuasında da yazıları yayınlandığı
için bazı ilginç mektuplar ve davetler almıştı. Bazı
müsteşrik mecmuaları da kendisine yüksek ücretler
teklif ederek dergilerine yazı göndermesini
istemişlerdi.
1 920’de ulema ve müderrislerin haklarını korumak
üzere, üyeleri arasında Mustafa Sabri Efendi,
Mustafa Saffet Efendi ve Said-i Nursi’nin de
bulunduğu “Müderrisler Cemiyeti”ni kurdu.
Atıf Efendi kütüphanesi neşriyatı olarak çeşitli
eserler kaleme almıştı. Bunlardan bazıları İslâm
Çığırı”, “İslâm Yolu”, “Mir’at-ül İslâm”, “Din-i
İslâmda Men’i Müskirat”, “Nazar-ı Şeriatte Kuvvei
Berriyye ve Bahriyye”, „Tesettür-ü Şer’i”, „Muinlittalebe“
adlı eserlerdir.
1924 yılında, Batı taklitçilerinin, toplumun örfüne
aleni olarak uymayanların, halk ve emniyet
mensupları tarafından hoş görülmedikleri bir
dönemde “Frenk Mukallitliği ve Şapka” adlı eserini
neşretmiş ve dönemin düşünüş ve yaşayışına uygun
olan fikirlerini açıklamış idi.
1925 yılı sonlarında çıkan “Şapka Giyilmesi
Hakkında Kanun’a muhalefetten tutuklandı.
Giresun’a gönderilerek İstiklâl Mahkemesince
sorgulandı ve eserinin kanunun çıkmasından önce
kaleme alındığı ve iddia edilenin aksine bir suç
unsuru bulunmadığına hükmedilerek İstanbul’a
getirildi. Serbest bırakılması beklenirken 1926
yılında Ankara’ya İstiklâl Mahkemesince tekrar
yargılanmak üzere gönderildi.
İstiklal Mahkemesi; Erzurum, Rize, Giresun ve
Sivas’ta meydana gelen şapkaya karşı hareketlerde
Atıf Hoca’nın rolü olduğuna inanarak ithamlarına
başlamıştı. Uzun süren soruşturmalar sonucu, savcı
şüphe ve zan dolu bir iddianame okumuş ve
“Falanca bunu şurada görmüş, falan şunu şöyle
demiş” gibi gülünç ifadelerle okunan bu iddianame
sonucunda, diğer arkadaşları çeşitli cezalara
çarptırılan Atıf Hoca’nın da on yıl ile onbeş yıl
arası bir süre kürek cezasına çarptırılması
istenmişti. Daha sonra mahkeme reisi,
müdafaaların ertesi gün dinlenmesini
kararlaştırarak duruşmayı ertesi güne ertelemişti.
1926 yılının Şubat ayının üçüncü çarşamba günü
müdafaaların dinlenmesinden sonra mahkeme Atıf
Hoca’nın idamına karar vermiş ve Hüküm
perşembe günü sabaha karşı infaz edilmiştir.
Not:Atıf Hoca karırın verileceği günden önceki gece
müdafasını hazırlarken bir ara dalıp gider.
Rüyasında Efendimiz . :Atıf, yanımıza gelmek için daha ne oyalanıyorsun,der. Uyanan Atıf Hoca hazırladığı müdafayı yırtar.
Ertesi gün hiçbir haklı gerekçe olmaksızın asılarak şehid edilir.
Allah mekanını cennet eylesin.