Şankıti / Siyasi fetvalar

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45


İşlenmesi gereken konular var. Herkesin ele almadığı, ele aldığında ise kırıp döktüğü hassas konular. Ve sorular, cevap bekleyen hayati sorular. Sorulması ertelenen cevabı yuvarlanan sorular.
İşte “Siyasi Fetvalar” bu çekinceli sorularla onların sorumlu ve cesurca cevapları.


SİYASİ FETVALAR
Davet ve devlet üzerine diyaloglar
Dr. Muhammed b. El-Muhtar Eş-ŞANKITİ
Muhammed b. El-Muhtar Eş-ŞANKITİ
Araştırmacı-yazar Muhammed b. El-Muhtar Eş-Şankıti, 1968 yılında Kuzey Afrika ülkelerinden Moritanya’da dünyaya geldi.
1981 yılında Kur’an-ı Kerim ezberini tamamlayarak icâzet aldı. Küçük yaştan itibaren Moritanya’nın tanınmış alimlerinden fıkıh, fıkıh usulü ve nahiv gibi dersler aldı.
1989 yılında Şeriat Fakültesi’nden mezun oldu. Uzmanlık alanı olarak Fıkıh ve Fıkıh Usulü’nü seçmişti. 1994′te başka bir fakülteden Arapça-Fransızca-İngilizce tercüme diploması sahibi oldu.
Amerika’nın Alabama eyaletindeki Güney Kolombiya Üniversitesi’nde iş idaresi üzerine master yaptı.
Teksas Tech Üniversitesi’nde doktora programını tamamlayan Şankıti, “Haçlı Savaşları’nın Sünni-Şii İlişkileri Üzerindeki Etkisi” konulu doktora tezini hazırlamaktadır.
Katar’ın başkenti Doha’da Katar Eğitim ve Öğretim Kurumu’na bağlı İslami Araştırmalar Fakültesi’nde araştırma koordinatörü olarak çalışmakta olan yazar, uzmanlık alanı fıkıh ve siyaset olmasına rağmen aynı zamanda iyi bir şairdir ve İslam edebiyatıyla da yakından ilgilidir.
1997-1998 yıllarında Yemen’in başkenti Sana’daki İman Üniversitesi’nde tefsir ve nahiv dersleri verdi. Aynı dönemde Yemen Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde araştırma görevlisi olarak çalıştı.
Yazarın bugüne kadar yayınlamış eserlerinden bazıları şunlardır:
- Sudan’daki İslâmî Hareket: Hareket’in Stratejik ve Teşkilatlanma Görüşüne Giriş
- Sahabe Arasındaki Siyasi Anlaşmazlıklar: Şahısların Konumu ve İlkelerin Üstünlüğü Hakkında Risale
- Siyasi Fetvalar: Davet ve Devlet Üzerine Diyaloglar
- Tekfir ve Teşhire Sapmadan Hasan Turabi’nin Görüşlerini Tartışmak
- Yönetim İnşası ve Uygulamasında Siyasi Sünnet
Muhammed b. El-Muhtar Eş-Şankıti’nin El-Cezire, İslamonline, Alasr gibi ünlü sitelerde çoğunluğu Arapça ve bir kısmı İngilizce olmak üzere yaklaşık 120 makalesi yayınlanmıştır. Bu makalelerden bazıları Türkçeye de çevrilmiştir.
“Sevgi ve merhameti sonsuz Allah’ın adıyla.”
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
SUNUŞ
İşlenmesi gereken konular var. Herkesin ele almadığı, ele aldığında ise kırıp döktüğü hassas konular. Ve sorular, cevap bekleyen hayati sorular. Sorulması ertelenen cevabı yuvarlanan sorular.
İşte “Siyasi Fetvalar” bu çekinceli sorularla onların sorumlu ve cesurca cevapları.
Siyasi fetvalar tüm soruların ayrıntılı cevaplarını vermeyebilir. Fakat şunu veriyor, pratik sorularımız ve sorunlarımız nelerdir? Gündemlerimiz ve gündem dışımız nedir? Öncelikler fıkhı nedir? Hayatın içinden sorular ve yaşadığımız sorunlar. Bütün bunların gerçekçi tespiti, gerçekçi ve dengeli cevabı…
Eser bir mülakat (diyalog) şeklinde olduğu için sorular fazla, cevaplar ise sınırlı tutulmuştur. Burada maksat, sorulara ve sorunlara basiretle dikkat çekmek, gerekli ilgiyi uyandırmak, kuşatıcı ve dengeli bir yaklaşım sunmaktır; yoksa tüm değinilen konuların detaylı incelenerek sunulması değil. Ancak ilgi duyan okuyucular için ayrıntılı cevaplara dipnotlarla atıflar yapılmıştır.
Şankıti’nin gerek klasik kaynaklara gerekse çağımız eserleri ve olaylarına vukufiyeti sayesinde, berrak bir düşünce ve keskin bir zeka ile harmanlayarak ortaya koyduğu bu eser ve makalelerini de en kısa zamanda yayına hazırlıyoruz.
O zaman daha iyi görülecektir ki Şankıti, ülkemiz düşünce dünyasına kazandırılması gereken büyük bir değer. Belki de O, silkelenmelere vesile olacak; birçok şey sorgulanacak duruş noktaları ve bakış açıları değişecektir.
Yayıncı
- “Selefi düşüncenin doğum sancısı” başlıklı makalenizde, selefi düşünceyle ilgili bir takım tespitlerinizden bahsettiniz. Benim sorum ise şu: Sizce, bu doğum sancısının sonucu ne olacak?
İşaret ettiğiniz makalenin ana fikri şudur: Selefilik bugün derin dönüşümlere şahit olmaktadır. Selefilerden ve diğer İslamcılardan İslam davetçileri ve bilinçli insanlar bu dönüşümleri gereği gibi nasıl değerlendireceklerini bilseler, bunun uyanış üzerinde büyük bir etkisi olacak ve İslami alan yeni bir kan ve yenilenen bir canlılıkla desteklenecektir.
Bu doğum sancısının sonucunun ne olacağına gelince, sonuçta ne olacağını en iyi Allah bilir. Fakat işlerin ne yönde seyredeceği -bence- başkalarından daha çok bizzat selefilerin kendilerine bağlıdır. Onlar tarihin esiri olmaktan kurtulabilirlerse ve ümmetin hâlihazırdaki problemlerine eğilebilirlerse gelecekte olumlu rol oynayacaklar. Değilse, tarih onları da sayfaları arasına dürecektir.
Bahsettiğiniz makalede ben şu sonuca ulaştım: “Nasıl ki İranlılar sonuçta Emevilerden başka düşmanları olduğunu fark edeceklerse, Selefiler de sonuçta kendilerinin – ve İslam’ın– Mutezile, Eş’ariler, Mürcie, Şia ve Sufiler ile mücadele etmekten daha büyük meydan okumalarla karşı karşıya olduğunu fark edeceklerdir. İslami uyanışın bugün, çağının sorunlarını yaşayan insanlara ihtiyacı vardır. Geçmişin sözleri, ıstılahları, savaşları ve münakaşalarına takılıp çağından uzaklaşanlara değil.” Bu, hâlâ savunduğum bir sonuç. Fakat tarihin esaretinden kurtulmaktan kastım, tarihi yok saymak değil, bilakis ona sahip olmaktır. Bu ise, başlı başına başka bir konudur.
- İslami hareketlerin hizipçilik mantığıyla ve düşüncesiyle gerçekleştirdiği davet ve ıslah faaliyetlerinin imani, fikri ve ahlaki açılardan geniş insan topluluklarını etkileyememe gibi büyük olumsuzluklara yol açtığını düşünüyor musunuz?
Hizip kelimesinin dilde ve şeriatta işaret ettiği birçok anlam vardır. Şeyhulislam İbni Teymiyye’nin de belirttiği gibi, hizip kelimesinin bizzat kendisi övülmez ve kötülenmez.
Bilakis nispet edildiği şeye ve hedefine göre değerlendirilir. Tüm Müslümanlar bağlılığı yok edecek veya zayıflatacak şekilde belirli bir cemaate bağlılık anlamındaki hizipçilik ise, İslam mesajının toplum üzerindeki etkisini olumsuz olarak etkileyecek ve ıslahatçılar ile ümmetin geneli arasında surlar inşa edilmesine yol açacak tehlikeli bir olgudur.
Faaliyet bakımından mevcut cemaatlerin en iyisi olduğunu düşünerek belirli bir cemaat içerisinde İslam için çalışmak; bununla birlikte tüm Müslümanlarla bağını korumak, onlara yardım elini uzatmak ve onlarla dayanışma içinde olmak ile diğer Müslümanları dışlayıp sadece o cemaate bağlı kalmak, ümmetin diğer mensuplarına karşı sürekli şüpheyle ve taassupla yaklaşmak aynı şeylar değildir.
Dikkat edilmesi gereken bir nokta da şudur: Siyasi faaliyetin ve davetin her birinin kendine has mantığı vardır. Birincisine, galip gelme mantığı hakimdir; ikincisine ise insan kazanma mantığı hakimdir.
Davet ve eğitim faaliyetleri, davetçi aynı görüşte olsun ya da farklı görüşte olsun, insanların geneline açık olmalıdır.
-Olayların ve gelişmelerin İslami hareketi büyük ölçüde geride bıraktığını düşünmüyor musunuz? Demek istiyorum ki, İslami hareket olayı yakalayıp onunla etkileşime giren çerçeve olmaktan çıkmıştır. Bağımsız İslamcıların ve İslami sahaya ve harekete hakim olan genel İslami faaliyetin gerilemeye başladığını düşünmüyor musunuz?
Bazı İslami hareketlerin derin bir liderlik ve örgütlenme krizi yaşadığını düşünüyorum . İslami hareketler bu metot geriliğinin türünde olmasa da farklılık göstermektedir.
Bu örgütlenme ve planlama geriliğinin Batı toplumlarının kendilerine sunduğu bilimsel tecrübeye rağmen Batı’da ikamet eden bazı İslamcıların aklına hâlâ hakim olması şaşılacak bir durumdur.
Amerika’nın bir kentinde, İslami bir heyetin kuruluş konferansında bulundum. Konferansı düzenleyenler, heyet yönetiminin ömür boyu yönetimde kalmasında ve yönetim için yeniden seçime imkân tanınmasında ısrar etmişlerdi. Sanki Stalin’in devletinde yaşıyor gibiydiler.
Bu düşünceler ortamında, ümmetin hareketten daha önde olmasında şaşılacak bir durum yoktur. Bağımsız İslamcılar, bazen organize hareket mensuplarından daha aktif ve etkili olabilmektedirler. Hareket; ya yönetir ya da ayak bağı olur. İkisinin arasında bir konum yoktur. Fakat bu, cemaat faaliyetinden alıkoyma olarak algılanmamalıdır. Ben, Allah’ın elinin cemaatle birlikte olduğuna inanıyorum. Burada kastettiğim, kullanılan mekanizmaların ve icraatların mutlaka gözden geçirilmesi gerektiğidir. Daha güzele ve daha iyiye ulaşma ümidiyle, çağdaş siyasi ve idari devrimin bizlere sağladığı pratik kültürden mutlaka yararlanmak gerektiğidir. Bu konuyu, “Müslüman Kardeşler’deki Liderlik Krizi” başlıklı makalemde ele almıştım.
- İslami hareketlerin hükümetlerle ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Hükümetlere karşı takındıkları tavır, bu aşamada takınılması gereken en uygun tavır mı?
Hükümetlerle ilişki, mekan şartlarına bağlı görece bir konudur. Bununla ilgili, bütün İslami hareketlere uygun olacak teorik kalıplar belirleme imkânı yoktur. Bu, öne süremeyeceğimiz büyük bir iddiadır. Aynı şekilde; araçlara genel ve süreklilik arz eden bir hüküm vermek, onları gayelere dönüştürür ve kullanıştaki zihinsel ve pratik esnekliği kaybettirir. Bu durum; İslami hareketlerin bu alandaki tecrübelerine karşı olumsuz bir tavır takınmak ve “Mekke halkı onun yollarını daha iyi bilir” gerekçesiyle bu olumsuz tavırları gözden geçirme ve değerlendirmeye açmamak anlamına gelmez. Bilakis, geleceğe yönelik ders çıkarmak ve deneyim kazanmak için her tecrübe incelenmeli, başarı ve başarısızlık oranları açıklanmalıdır.
Genel olarak ben, yöneticilerle mümkün olduğunca barışçıl ilişkiler kurulmasını temenni edenlerdenim. Çünkü bu dönüşümün daha az acıyla ve daha az bedelle gerçekleşmesini sağlar. Ümmet için de daha şefkatli bir yoldur. Bununla birlikte ben, şöyle bir tarihsel kanaate sahibim: Salt öğütler, zalim yöneticileri zulümden alıkoymaz. Onların, haksızca gasp ettikleri yönetimden vazgeçmelerini sağlamaz. İnsanların bir kısmının diğer bir kısmı ile defedilmesi sünneti, Allah’ın siyasi ve sosyal hayattaki sünnetlerinin en önemlilerinden biridir. “Eğer Allah’ın, insanlardan bir kısmının kötülüğünü diğerleriyle savması olmasaydı, elbette yeryüzü altüst olurdu.” Zalimi zulmetmekten alıkoymak şeri bir görevdir ve ümmetimiz, anlama ve uygulama bakımından bu görevin hakkını vermedikçe iflah olmayacaktır. Sahih hadiste şöyle buyrulur: “İnsanlar zalimi görüp ona engel olmayınca, Allah’ın onların hepsini içine alacak bir ceza göndermesi yakın olur.”
- İslami hareketlerin yönetime ulaşamamalarının gerçek nedeni nedir?
İslamcıların yönetime ulaşmalarını engelleyen etkenlerden bazıları şu şekildedir:
Fikri etkenler: Siyasi düşüncemizde “fitneden korkmak”, “itaatin farz olması” gibi anlayışlarda ısrar etmek ve bu anlayışları tetkik etmemek, şer’i ve ilkesel anlamıyla tarihsel ve ıstılahi anlamlarını ayırt etmemek… İnsanların özgür iradeleriyle biat ettikleri ve bağlı kalınması gereken meşru yönetimle kendisine biat edilmeyen ve şeran itaat etmek gerekmeyen, daha da ötesi değiştirilmesi gereken münkerin bir parçası olan zorba yönetimi fıkhi yönden birbirinden ayırmamak…
Pratik etkenler: Sanırım bu etkenlerin ilki, İslamcıların orduyu siyasi yaşamdan uzaklaştıramamalarıdır. Orduyu siyasi yaşamdan uzak tutmak, güç üzerine değil seçim üzerine kurulacak herhangi bir meşru yönetim inşasının ilk şartıdır.
Burada, dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta da şudur: Yönetime gelmek, önemine rağmen, amaca ulaşmak değildir. Bu, Sudan’daki İslami hareketin deneyiminden aldığımız bir derstir. Sudan İslami hareketi, hareket pratiğinde öncüdür. Bununla birlikte, davet fıkhı hâlâ zayıftır ve bu durum, Sudan’ın bugün acılarını çektiği birçok soruna İslami hareketin yaklaşımındaki istikrarsızlığı açıklamaktadır.
-İslami hareketleri eleştirmek günün konusu ve kendini bilmez bir yazar için şöhrete giden en kolay yol haline geldi. İslami hareketleri eleştirmenin istenen meyveyi vermesi, tarafsız yapılabilmesi, ağız dalaşından ve şahsi kinleri boşaltmaktan uzak olması için yönlendirici herhangi bir yol var mı? Eleştiri böyle bir yolla yapılırsa, işte o zaman yıkıcı değil yapıcı olacak, şer’i edep çerçevesinde olgun ve samimi nasihat sunabilecektir.
Eleştiri, teşvik edilmesi gereken sağlıklı bir olgudur. Eleştirinin eleştirisi de aynı şekilde sağlıklı bir olgudur. Güneş ışıklarının ulaştığı yerde mikroplar yaşamaz. Kötü niyetle bile yapılsa eleştirinin İslami çalışmaya hizmet edeceğini, kalplerdeki gizli duyguları harekete geçireceğini ve durgun akılları sarsacağını düşünüyorum. Bu da, canlılık ve yaşam belirtisidir. Kendini yeterli ve dolu görme, susturma ve azarlama kültürü ise ölümün bizzat kendisidir. Bilmenin getirdiği endişe, bilmemenin verdiği rahatlıktan daha hayırlıdır. Geçmişte, Mütenebbi şöyle demiştir:
”Akıl sahibi nimet içinde aklı ile bedbahtlık çeker,”
”Cahil ise bedbahtlıkta rahat eder.”
Eleştiride bulunanlar arasında şefkat duygusuyla bunu yapanlar da olacaktır, yıkım amacıyla yapanlar da olacaktır. Bozguncu ile ıslah ediciyi bilen Allah’tır. Bize düşen haklı eleştiriyi kabul etmek ve niyetleri, niyetleri bilen Allah’a havale etmektir.
- İslam için çalışanların bazıları, ümmet düzeyinde ortaya konan ürünlerin zayıf olduğuna inandıkları veya böyle gördükleri için, ya da cemaat yönetiminden kendilerine çok az bilgi aktarıldığı için neredeyse cemaat çalışmasının yararlılığı konusunda şüpheye düşecekler. Cemaatle çalışanların kalplerine şüphe girmektedir. Fert düzeyinde olsun, yetkili düzeyinde olsun, cemaatlerde çalışanlara ne tavsiye edersiniz?
Aslolan şudur: Cemaat faaliyetleri, şeran talep edilmektedir ve mevcut şartlar da bunu gerektirmektedir. Dinine bağlı Müslüman nasihatim, fert ve cemaat olarak faaliyet gösteren herkesle irtibat kurmasıdır. Bazı İslami hareketlerde yönetim veya uygulama açısından razı olmayacağın bazı şeyler görürsen, aynı hareket içerisinde örneğin eğitim ve kültür gibi seni memnun edecek bir takım şeyler bulacaksın…
Çeşitli mezhepleri ve yönelimleri ile birlikte, bütün Müslümanlarla dostluğunu koru. Çalışmanı, bağlı olduğun kanallarla ve kurumlarla sınırlı tutma. Bilakis, hem onlarla birlikte çalış, hem de başkalarıyla… Bağlılığı ve dostluğu birbirine karıştırma. Bir cemaate bağlılığın seni faaliyet gösteren diğer cemaatler ve fertlerle dostluk kurmaktan muaf tutmaz. Bilakis dostluk ve samimiyet her Müslümana gösterilmelidir. Her toplulukla, kendilerindeki en güzel yön üzere arkadaşlık kur. Cemaat çalışmasıyla paralel olarak kişisel çalışmalarda da çaba göster. Şahsi hayatına anlam kazandıracak özel davet projelerin olsun ki, Allah katında bir özrün olsun. Cemaate veya yönetimine yaranmaya çalışma. Ortaya atıl ve girişimde bulun. Sürekli emir gelmesini bekleme.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
SİYASET FIKHI NE SÖYLER?
23564.jpg

Şankıti Türkiye'de tartışılır mı?
Şankıti’yi hiç okudunuz mu? Mana yayınlarından çıkan eserinin üzerinde tatışılacak hususlara giriyor..


Batı’nın “Aydınlanma Düşüncesi”nin dünyada hakim olmaya başladığı son birkaç yüzyıldır, Müslüman dünya karşılaştığı sorunlara fıkhi cevaplar üretme noktasında yetersiz kalıvermiştir maalesef. Bu sıkıntılı hali aşma girişimi olarak; kimi zaman ‘alim’ profili kimi zaman ise ‘aydın’ profili reçete olarak önümüze sunuldu.

Lakin alimlerimizin, günümüz sorunları karşısında ekseriyetle ‘donuk’ din anlayışı üzerine hareket etmeleri; küresel dünyanın soru ve sorunları karşısında cevap üretme zorunluluğunu, ‘aydın’ kimlikleri ile ön plana çıkan Müslüman düşünürlerin üzerine yükledi.

Ne donuk bir din anlayışı; ne de salt sosyal bilimler…
‘Sosyolog’, ‘tarihçi’, ‘siyaset bilimci’ gibi alt başlıklarda birleşen “sosyal bilimci Müslüman aydınlar”, kendi alanlarının literatürünü İslami ilim geleneği ile mezcetme kabiliyetinden yoksun kalmaya başladıkça; ortaya garip tablolar çıktı/çıkıyor. Kimi zaman hiç olmadık fetvalar ile karşılaşırken, kimi zaman ise sevindiğimiz önemli söylemlerin altının doldurulamadığına şahit olduk.
Neticede günümüzde şu bir gerçeklik ki bu dünyanın siyasi yapısına vakıf, toplumsal dinamiklerini doğru tespit edebilen, insan ve insan ilimlerine vakıf, öncü ‘alim’lere fazlasıyla ihtiyacımız var.
Hatırlanacağı üzere, “Dünyabizim” sitemiz için Üstad Abdurrahman Arslan ile yaptığımız söyleşimizde, kendisinin sosyoloji üzerine tespitleri de bu kanaatimizi onaylar nitelikteydi: “İslam’da sosyoloji olmaz. İslam’ın sosyologu fakihlerdir, İslam’ın sosyolojisi de fıkıhtır.”

Moritanya’da bir şeyler oluyor…
Bu vesileyle muhterem okuyucu; bu haberimizde, sosyal/siyasal bilimler ile İslami ilimleri mezcetme noktasında önemli açılımlar yaptığına inandığım Moritanyalı alim/aydın Muhammed bin El-Muhtar eş-Şankıti’den ve onun değerli eseri “Siyasi Fetvalar”dan bahsetmek istiyorum.
Bundan aylar önce yaptığım bir araştırmada, hem mezhepsel anlamda “vahdet” vurgusuna gönülden inanan, hem ilmi anlamda ufku açık hem de siyasi ve sosyal olayları okuma noktasında ‘basiretli’ bir bakış açısına sahip olan “alim” değerlerimizi tanıma girişiminde bulunduğumda; Moritanya birkaç farklı koldan önüme çıktı. Ne yaptım ettim; ama bu bölgeye dair derinlikli bir bilgi edinme imkânım olmadı. Tek bildiğim şey, “Şankıti” sülalesinin alim geleneğinden geldiği ve önemli çalışmalara imza attığı idi. İşte Muhammed bin El-Muhtar eş-Şankıti ismi, bu açıdan da ayrı bir önem taşıyor benim için… Bu coğrafyayı tanımak isteyenler açısından ön giriş olabilmesi temennisiyle…
1968 yılında Moritanya’da dünyaya gelen Şankıti, ilim çalışmaları ile küçük yaşta tanışmış ve bölgenin önemli alimlerinden fıkıh, fıkıh usulü ve nahiv dersleri almıştır. Şeriat Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Fıkıh ve Fıkıh Usulü’nde ihtisas yapmış ve sonraki süreçte –belki de fıkıh üzerinden bu dünyaya söyleyeceği şeyleri daha iyi tespit edebilmek için- Güney Kolombiya Üniversitesi’nde “iş idaresi” üzerine master yapmıştır. Bu yönüyle de Laleli Camii İmam-Hatibi Behlül Düzenli Hoca’nın “fıkıh ile ilgilenenlerin bu hayatın sıkıntı ve gerçeklerini bilmek için bir avukatın yanında staj yapmaları gerekir” tarzındaki yaklaşımı ile uygunluk gösteren bir “hayat pratiği” ile karşılaşıyoruz.

8596.jpg


Çekinceli sorulara cevaplar…

Üstad Şankıti’nin Mana Yayınları’ndan “Siyasi Fetvalar” ve “Siyaset Fıkhı & Siyasi Sünnet-Teşkilatta Başarı Kriterleri” adlı iki güzel eseri çıktı. Siyasi Fetvalar kitabının “Sunuş” kısmında, yayıncı şöyle bir giriş yapıyor: “İşlenmesi zor konular var. Herkesin ele almadığı, ele aldığında ise kırıp döktüğü hassas konular. Ve sorular, cevap bekleyen hayati sorular. Sorulması ertelenen cevabi sorular. İşte ‘Siyasi Fetvalar’ bu çekinceli sorularla onların sorumlu ve cesurca cevapları.”
Şankıti ile yapılan röportajların derlemesi şeklinde hazırlanan “Siyasi Fetvalar” kitabında, her ne kadar önemli gördüğümüz onlarca mevzu ele alınsa da bunlardan sadece belli kısımlarına değinebileceğiz bu haberimizde. Geri kalanın ise okuyucularımız açısından bir merak uyandırmasını ümit ediyorum.
Bahsedilen konulara bakmadan önce bir noktanın altını çizmemiz gerekiyor. Bugün Müslüman dünya, hem mezhepsel anlamda hem de siyasal anlamda bir ufuk tıkanıklığı yaşıyor. (Tam bu noktada, birbirlerine olan benzerliklerinin yanı sıra ufuklarının genişliği ile de ümmete yol gösteren iki güzel insandan, Kelim Sıddıki’den ve Atasoy Müftüoğlu’ndan bahsetmemek onlara haksızlık olur. Ne de ihtiyacımız var onlara… Sıddıki’nin vefatından sonra, değerini herkes bir kez daha anladı; umarım Atasoy Hoca’nın değerini anlamak için de gecikmeyiz inşallah.)



Cinnah ve Gandi Apolitikleştirilme suretiyle her şeyden bihaber bırakılan bu ümmetin çocukları, bugün hala kendilerine süper güç diyen birilerinin oyunlarına gelerek; gerek mezhepsel bağnazlıklar göstererek gerekse de liberalizm ve kapitalizm denen canavarların kucağına düşerek, birilerinin ekmeğine yağ sürebiliyorlar/sürebiliyoruz. İşte bu nedenle de Şankıti’nin bakış açısındaki ‘basiret’, beni fazlasıyla ümitlendirdi ümmetimizin geleceği açısından.
Vahdet, Vahdet, Vahdet…
“Siyasi Fetvalar” kitabından kendisine mezhepsel bağlamda yöneltilen tüm soruları ‘her iki tarafın da hataları vardır; ama önemli olan hataları değil ittifakları görmektir’ şeklinde bir yaklaşım ile cevaplandıran Şankıti, her defasında Şii-Sünni kardeşliğine vurgu yaparak, bizleri hayra çağırıyor.


Atasoy Müftüoğlu Burada şu nokta da unutulmamalıdır ki Şankıti, -her ne kadar şu anda hareketin dışarısında görünse de- Müslüman Kardeşler Hareketi ile sıcak teması bulunan bir kimsedir. Dolayısıyla, “Müslüman Kardeşler”in o ümmetçi bakış açısı kendisinde şekil bulmuş; ne de güzel olmuş… İlaveten, “Haçlı Savaşlarının Sünni-Şii İlişkileri Üzerindeki Etkisi” konulu doktora tezini hazırladığını bildiğimiz Şankıti, inşallah bu çalışmasını da kitaplaştırarak ümmetin bu derin yarasına bir merhem olabilir. Yakın zamanda dünya çapında etkinlikler ile idrak edilecek olan Vahdet Haftası vesilesiyle şimdiden bir dua olsun bu talebimiz…

İslami hareketlere tavsiyeler
Kitapta öne çıkan bir başka gündem maddesi ise ”İslami Hareketler”in şu anki durumları… Edindiği tecrübeler üzerinden İslami Hareketlere tavsiyelerde bulunan Şankıti, kimi yapılanmaların ‘insan kazanma’ odaklı hareket ettiğini belirttikten sonra, kimilerinin ise ‘galip gelme’ odaklı hareket ettiğini vurguluyor. Her ne kadar yöneticilerle mümkün olduğunca barışçıl ilişkiler kurulması gerektiğini söylese de, ‘”Salt öğütler, zalim yöneticileri zulümden alıkoymaz” şeklinde tarihsel bir kanaate sahip olduğunun da altını çiziyor.
Bunun yanı sıra, İslami Hareketlerin yönetime ulaşamamasına da değinen Şankıti, bir takım gerçeklerin üstünü örtmek yerine, eleştiri kültürünü ön plana çıkarmanın gerekliliğini aktarıyor bizlere. Tabi ki şu şerhi de her zaman düşüyor: “İslam’ın önünde; Mutezile, Eş’ariler, Mürcie, Şia ve Sufiler ile mücadele etmekten daha büyük meydan okumalar vardır.”
Cemaatsel taassuptan da yakınıyor aynı zamanda. Bir cemaate mensup olmanın başka bir cemaatin hayırlı işlerinde bulunmaya engel olmadığını vurgularken, katı tutuculuklarımızdan ötürü, İslam kardeşliğinin ne anlam ifade ettiğini unuttuğumuzu hatırlatıyor bizlere: “Bugün; ihtilafı düzene sokmak ve onunla birlikte yaşamak, üzerinde birleşilen konularda yardımlaşmak ve anlaşmazlığa düşülen konularda karşımızdakini mazur görmek için pratik ölçülere ihtiyacımız vardır.”

İşte size Amerika…
Dünya Müslümanlarının/insanlığın baş belası olan Amerika üzerine söz söylemek, son dönemlerin popüler işi olurken; doğru tespitlerde bulunmak ise herkese nasip olmayan bir durum… Bu noktada Obama Yönetimi ile umutları artan insanlara Şankıti’den kötü haberler var. Diyor ki; Amerika’da demokratlar(Obama gibi daha ılımlılar) İsrail’e aşıktır; cumhuriyetçiler(şahinler) ise İsrail’e taparlar…
Üstad, aradaki tek farkın, aşık olmak ile tapmak arasındaki fark olduğuna dikkat çekerken, İslami siyaset ilkelerinin hatlarının silinmesi ve Şer’i önceliklerin kaybolması neticesinde, siyaset fıkhının oldukça zayıfladığını ve böylece Müslümanların “yönlendirmeli yorumlar”ın kurbanı olduğunun altını çiziyor.
Mutlaka okunmalı…
Sevdiğiniz ve önemsediğiniz bir kitabı tanıtmaya kalkışmak kadar zor bir iş yoktur sanırım. Zira her bir tespitin üzerinde ayrı ayrı durmak, kendi yaşadığınız heyecanı aynen aktarma ihtiyacı hissediyorsunuz. İşte Şankıti’nin “Siyasi Fetvalar” kitabı da bu kategorinin içinde… Dolayısıyla, bu haberimizi bir kitap tanıtımı olarak değil de, Şankıti Üstadı tanıtmak için ufak bir çaba olarak görmek daha doğru olacaktır. Sonraki hamleler ise okuyucunun kendisine ait…

Muhammed bin El-Muhtar eş-Şankıti Herkesin olduğu gibi, Şankıti’nin de hataları veya katılmadığımız tarafları vardır. Nitekim benim açımdan da; bazı açılımları ile ilgili katılmadığım görüşlerinin sayısı az değil. Lakin, üstünü örttüğümüz ve konuşmaktan çekindiğimiz bir takım mevzuları en azından sorgulamaya açması dolayısıyla, okunmayı ve üzerinde değerlendirme yapılmayı fazlasıyla hak eden bir eser olarak görüyorum bu çalışmayı.
Kanaatimce en ilgi çeken noktası ise, ümmetin yaralarını kaşımak yerine, üslubuna uygun olarak bu konularda yapıcı eleştiriler getirmesi ve ümmetin yararına olacak şeyleri gün yüzüne tekrar çıkarmasıdır.
Bu vesileyle, bu ve bunun gibi önemli eserleri Türkçeye kazandıran Mana Yayınları’na teşekkürü bir borç biliyorum. Rabbim böyle nitelikli çalışmalarda yarışmayı nasip etsin…

İsmail Duman
 
Üst