Saffat Sûresi 95:
قَالَ أَتَعْبُدُونَ مَا تَنْحِتُونَ (Yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?)
Burada kerih görülen bir şeyin yontulması mıdır yoksa yontulan şeye tapılması mıdır? Veya ikisi birden midir?
Hz. Ömer döneminde basılan sikkelerde elinde kılıç tutan insan tasviri vardır. Emevi döneminde bu devam eder. Abbasi döneminde ise sikkelerden tasvir olayı kalkmaktadır. Arkeolojik bulgular böyle.
Burada insanın aklına şu geliyor: İslamın ilk yıllarında ayetlerden anlaşılan şey ile sonra ki dönemlerde anlaşılan arasında keskin farklılaşma olduğu kesin. Peki ya bugün? Birileri işi o derece ileri götürmüş ki fotğrafını bile çektirmiyor. Gerekçesi: Caiz değil! Acaba gerçekten de öyle midir?
Siz ''yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?'' ayetinden sadece tapınmanın kerih görüldüğünü anlıyabileceğiniz gibi tapınmaya sebep olacak her şey caiz değildir de diyebilirsiniz. Peki tapınmaya sebep olan her şey derken bunun içine gerçekten her şey girmez mi? İnsanoğu Aya, Güneşe, Yıldızlara, hatta Farelere bile tapabiliyorsa ''sebep olacak her şey'' gerçekten de eşyanın tümünü kapsamaz mı? O halde bu ayette kerih olan yontmak değil, yontulana tapmak olsa gerek Allahu âlem. Zira Allah bu ayetin devamında ''Sizi de yonttuklarınızı da yaratan Allah'tır'' diyor. Yontulanı yaratan Allah amenna; peki, ya tapınmayı yapan kim? Biz insanoğlu. O halde problem Allah'ın yarattıklarında değil; bilakis problem bizim cüzzi irademizin fiiliyatını harekete geçiren niyetlerde.
İnsanların karşısında boyun eğip ibadet edeceği şey insandan üstün olmalı. Kendi eliyle yaptıığına tapmak alçaltıcı bir durumdur ve akıl tutulması olarak izah edilebilir.
Sanat ne içindir sorusu yine gündeme gelecektir kaçınılmaz olarak. Biz sanatın iyi amaçlara hizmet ettiğini var sayarak akıl yürütelim. Aramızda yaşayan ve bizim gibi insan olan ve başarılı bir hayat süren birinin ölümüyle beraber onu unutmamak için heykelini yapalım. Bizden nesiller sonra onu tanımayan insanlar dünyaya gelecek ve onun heykeline yorumlar yapacaktır. Yapılacak yorumlar tevhid inancıyla ters düşmediği müddetçe eleştirilecek bir şey olmaz ama tersi olursa bu sanat şerre alet olmuş olur. Burada sanatın suçu yok ama onu yorumlayan insanların suçu olur.
İslam dininde bu konuda hassas ve koyu renk çizgilerle sınır çizme meselesinin aslında toplumun putperest olması vardır. Öğlen paydosunda bile helvadan put yapıp taptıktan sonra yiyen bir toplumu, bir olan Allah inancıyla donatmak bu toplumun doğası gereği zor olacaktır. dostun dostunun eklediği resimleri putperestlikle alakalı görmüyorum. Muhtemelen öğretici yönleri de var. Ve yine muhtemelen insanları putperest yapmayacaktır. Korkulacak olan şey salih insanların heykellerinin zamanla puta çevrilmesidir. Örneğin Nuh Peygamber döneminde var olan 5 putun aslında geçmişte yaşayan salih insanlar olduğu rivayetlerde mevcuttur.
Bir de (ileri gelenler, yardakçılarına) şöyle dediler: Sakın ilâhlarınızı (tapındığınız putları) bırakmayın. Hele (en büyükleri olan) Vedd’i, Suva’ı, Yeğûs’u, Ye’ûk’u, Nesr’i, asla bıramayın... Nuh 23
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]23-24. "Ne Vedd'i, ne Suvâ'ı ve ne Yeğus'u Yeuk'u ve Nesr'i." Bunlar, kendilerince en büyük tanıdıkları ve tapındıkları putlarının isimleridir. Bununla beraber kendi aralarında dereceleri birbirinden farklıdır. Bazılarında "lâ"nın tekrarlanması ve bazılarında söylenmemesi ile bu farklılığa işaret olunmuştur. Demek ki Vedd ve Suva'dan herbiri; Yeğus, Yeûk ve Nesr'in hepsine karşılık söylenmiş oluyor. Bazıları şöyle demiştir. Bu putlar Araplar'a geçmişti. Bundan dolayı, Araplar; Abd-i Vedd, Abd-i Yeğus... diye isimler takardı. Âlûsi şöyle der: Buhârî, İbnü Münzir ve İbnü Merduye İbnü Abbas'tan şöyle rivayet etmişlerdir: Nûh kavmindeki putlar sonradan Araplar'a geçmişti. Vedd, Düme-tü'l-Cendel'de Kelb oğullarının putu idi. Suvâ, Hüzeyl'in idi. Yeğûs, Murad'ın, sonra Seba'da Beni Gatîf'in idi. Ye'uk, Hamedân'ın idi. Nesir de Himyer'in, Ali zilkelâ'nın idi. Bu isimler esasen bazı iyi kişilerin isimleri iken vefatlarında onların adına ve oturdukları yerlere Şeytan'ın aşılama ve telkinleriyle dikmeler dikilmiş ve bunların adları verilmiş, sonra da onları tanıyanlar kalmayınca bilmeden bunlara tapılmıştır. İbnü Ebî Hâtim'in Urve b. Zübeyr'den rivayetine göre Vedd, en büyükleri ve en iyileri idi. Bunların hepsi Âdem oğullarından idi. Bir rivayete göre de Vedd, yüce Allah'tan başka ilâh edinilenlerin ilkidir.
[/FONT][FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Abd b. Humeyd'in Ebu Mutahher'den rivayet ettiğine göre Ebu Cafer Muhammed b. Bâkır Hazretleri şöyle demiştir: [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Vedd, kavmi içinde sevilen müslüman bir kişiydi. Ölünce Bâbil yurdunda kabrinin etrafında ordu kurdular, yas tuttular. İblis onların bu feryadını görünce bir insan biçiminde onlara: "Sizin ağlayıp sızladığınızı ve üzüldüğünüzü görüyorum. Size onun bir şeklini, resmini yapsam, toplandığınız yere koysanız da onu ansanız." dedi." Peki" dediler. Bunun üzerine İblis Vedd'in bir şeklini yaptı. Onu toplantı yerlerine koydular. Babilliler onu anarlardı. İblis bunu görünce: "Nasıl, evlerinize de yapsam, herkes evinde de ansa olur mu?" dedi. Onu da yaptı, bu şekilde onu anar oldular. Sonra çocukları yetişti. Çocuklar büyüklerin ona yaptıklarını görüyordu. Nesil uzadıkça onu niye andıkları unutuldu. Tuttular, ona ilâh diye tapmaya başladılar. İşte yeryüzünde Allah'tan başka ilk tapınılan Vedd oldu. ( ELmalılı Tefsiri )
[/FONT]