Salim öğüt hocanın ardından

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0


SALİM ÖĞÜT HOCANIN ARDINDAN


Ebubekir SİFİL

2008 veya 2009 yılıydı; kütüphanemde çalışıyordum. Telefonum çaldı. Arayan kişi Prof. Dr. Salim Öğüt hocaydı. Modern din algısına karşı sell-ü seyf etmişti hoca. Bu çerçevede piyasada ne var ne yok diye araştırmış ve bizim çalışmalarla da karşılaşmıştı. Teşekkürlerini, takdirlerini ilettikten sonra “görüşelim” demişti. Kitaplardan birer adet gönderdim kendisine çorbada tuzumuz olsun diye. Yanılmıyorsam Çorum’daydı. Bir süre sonra, Antep’ten mi desem, Maraştan mı, bir konferans sonrası aynı uçakta gelmişiz Ankara’ya kadar.

İnerken karşılaştık. Kısa bin hal-hatır faslından sonra, inince görüşelim dediysek de, o hay-huy arasında mümkün olmadı. Hemen Çorum’a hareket etmesi gerekiyormuş; görüşmek, halleşmek yine müyesser olmadı. Daha sonra İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne geçtiğini öğrendim.

Geç kalmış da olsa olması gereken bir gelişmeydi bu. Hocanın İstanbul’da olması gerekiyordu. Evet, Anadolu coğrafyasını bütün bütün terk etmek doğru değil; ama neylersiniz ki İstanbul’un çekim gücüne karşı koymak mümkün olmuyor. Bu sebeple Hocanın da burada olması eninde-sonunda olacak şeydi ve oldu.

Ama hiç beklemediğimiz, herkesi şoke eden o gelişme vuku buldu ve Hoca, kendisinden istikamet ve ilim adına beklentilerin zirveye çıktığı bir dönemde aramızdan çekiliverdi. Uzun bir süre, kimi zaman telefonla, rastlaştıkça da vicahi olarak Süheyb kardeşimden ve Hilal Kaplan hanımefendiden sordum hocayı. Allah’tan umut kesilmez tavrı ve müslüman teslimiyetiyle mukabele ettiler. Hep dua ettik, umutla bekledik.


Ama takdir bir kere daha tedbiri bozdu ve Hoca Hakk’a yürüdü.
Şu anda masamın üstünde Hoca’nın iki kitabı duruyor: Modern Düşüncenin İslam Anlayışı ve Modern Bir Din Projesinin Tenkidi. İlk fırsatta bu iki kitabı bir kere daha okuyacak ve Hocaya dualar edeceğim.


Akademik hayatın hiçbir ayartıcı etkisine kapılmadan yaşadı ve çalıştı Salim Öğüt hoca. Müstakim Müslümanlığın herşeyin önünde ve üstünde olduğu bilinciyle yazdı yazdıklarını. Müslüman bir ilim adamının omuzlarındaki yükün herhangi bir insanınkinden kat kat fazla olduğunun idrakiyle bir uçtan bir uca dolaştı Türkiye’yi; konferanslar verdi, sohbetler yaptı. Ahir zaman iğvalarına karşı uyardı insanları. Sözü hiç eğip bükmedi. Doğruyu söyledi, doğru biçimde söyledi; söyledikleriyle çelişmeyen bir hayat yaşadı.

Ümmet’in “mesele”sini kavramıştı Hoca; şöyle demişti: “Bu ülkede son onbeş yirmi yıldır, bazı ilahiyatçı akademisyenlerin, İslâm dinini sunuşlarında bugüne kadar bilinenden çok farklı bir yöntem uyguladıkları, çok belirgin bir biçimde görülmektedir. Bendeniz sözünü ettiğim bu yılları bütün bu olup bitenleri anlamaya çalışmakla geçirdim. (…)

Mizacım ve karakterim gereği bunların hiçbirini ciddiye almadım; belki biraz da böyle görmek ve davranmak işime geldi. Çünkü kavga etmenin hiçbir konuda hiç kimseye yarar sağladığını görmedim. (…) Bu ve benzeri mülahazalarla bugüne kadar kenarda oturmayı ve olup bitenleri bazen ibretle, bazen dehşetle seyretmeyi yeğledim…”
Evet, Hocanın gayret-i diniyyesi bir noktadan sonra “kenarda oturmasına” izin vermemişti. Kalemi eline aldı ve öyle bir yazmaya başladı ki, kimseye söyleyecek söz bırakmadı.

Hakkı; cesaret, dirayet, ehliyet ve hikmetle dile getiren insanların sayısının hızla azaldığı şu ahir zamanda Hoca’nın yeri doldurulabilir mi, bilmiyorum. Kendine mahsus kıvrak üslubu, ele aldığı meselelerdeki derin vukufiyet ve hakimiyetiyle daha çok şey verebilirdi bu ülkeye ve bu millete.

Bir araya gelip uzu süre sohbet etme, halleşme imkânı bulamadım Hocayla. Hep uzaktan, ama büyük bir muhabbet ve saygıyla takip ettim kendisini. Sadaka-i cariye olarak geriye bıraktığı eserleri ve yaşadıkça amel defterinin açık sayfalarını “hasene” ile doldurmaya devam edecek olan evlatları, Hocanın adını ve misyonunu yaşatmaya devam edecek; bunda şüphe yok.

Mekânın cennet olsun hocam. Seni gerçekten çok arayacağız, çok özleyeceğiz.
 

giriftar

Ordinaryus
Katılım
1 Ocak 2012
Mesajlar
2,599
Tepkime puanı
59
Puanları
0
Allahcc rahmet eylesin...
Mekanı cennet olsun inşaALLAH...
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
http://ilahiyat.istanbul.edu.tr/?p=9982

DÂR-I BEKÂYA İRTİHAL EYLEMİŞ OLAN HOCALARIMIZI RAHMETLE YÂD ETTİKProgramımız Kuran-ı Kerim tilavetiyle başladı. Ardından Sayın Dekanımız Prof. Dr. Mürteza Bedir vefat eden hocalarımızla olan hatıralarını bizlerle paylaştı.“Fakir değildi, fakrı yaşardı”Prof. Dr. Salim Öğüt hocanın yakın dostu Doç. Dr. Abdurrahman Özdemir’in Salim Hocayı tanıtan konuşmasıyla devam eden programda duygu dolu anlar yaşandı. Sayın Özdemir, Salim hocayı tanıtırken “Abimin ömrü fakr ve gurbet içerisinde geçti. Fakir değildi ama fakrı yaşardı” ifadelerini kullandı.Özdemir, Kemal Paşazade’nin Yavuz Sultan Selim‘in vefatı üzerine onun çok kısa hayatına çok işler sığdırmasına telvihen söylediği “Şu söz onun hayatını anlatacak bir sehli mümtenidir” diyerek Kemal Paşazâde’nin şu şiirini okudu ve konuşmasına son verdi.Şems-i asr idi,asrda şemsün,Zilli memdûd olur, zamanı kasir.(Asrın güneşiydi; güneşin de ikindi vakti gibiydi.Gölgesi çok uzun; ancak, zamanı kısaydı.)Prof. Dr. Salim Öğüt hocamızın oğlu Dr. Selman Öğüt de muhterem babasını yâd etmek için yaptığı konuşmasında babasının namaz aşığı ve makama, mevkiye değer vermeyen bir kişiliğe sahip olduğundan bahsetti ve babasının bu konuda kendisine söylediği şu sözü bizlerle paylaştı.
“Ben koltuğu şereflendiririm koltuk beni şereflendirmez
Baklayla soğanla idare edene kimse hükmedemez”
Öğüt konuşmasının devamında muhterem babasını şu iki beyitle anlattı.
İmtisâl-i câhidû fillâh olubdur niyyetümDîn-i İslâm’un mücerred gayretidür gayretüm
Hasis sarraf, kendine bir başka kese diktir;
Kabirde geçer akça neyse onu biriktir!..Mevlüd Kandili’nde Doğdu, 63 Yaşında Vefat EttiProgramımız Prof. Dr. Mevlüt Güngör hocamızın yakın öğrencisi Muhammed Selman Çalışkan’ın Mevlüt Güngör hocayla ilgili anılarını anlatmasıyla devam etti.Muhammed Selman Çalışkan, Mevlüt adında olan hocamızın bir Mevlüt kandilinde ve Peygamber Efendimizin vefat etmiş olduğu yaşta 63 yaşında vefat etmesinin ilginç bir tesadüf olduğunu belirtti.
Mevlüt Hocanın Kur’an-ı Kerim’i anlayarak okumak konusunda çok büyük bir hassasiyete sahip olduğunu söyleyen Çalışkan, Hocaya ilk defa tefsirden yüksek lisans yapmak istediğini söylediğinde hocanın kendisine “Kuran’ı Kerim’i kaç defa anlayarak okudun” sualini yönelletiğini ve bu sualin kendisinde çok derin bir etki uyandırdığını söyledi.
Aynı zamanda Mevlüt hocanın derslerinde en fazla üzerinde durduğu temanın ‘Tevhid’ ve ‘Şirk’ olduğunu söyleyen Çalışkan, Yusuf Suresinde yer alan وَمَا يُؤْمِنُ أَكْثَرُهُمْ بِاللّهِ إِلاَّ وَهُم مُّشْرِكُونَ ayetinin Mevlüt hoca için çok büyük bir anlam ifade ettiğinden ve hocanın bu ayeti çok önemsediğinden bahsetti.Son olarak Mevlüt hocanın ilmek ilmek işlediği bir mushafının olduğundan bahseden Çalışkan, Hocanın bu mushafına çok önem verdiğinden ve yılların mahsülü Kuran birikimini oraya işlediğinden bahsetti. Mevlüt Hoca ameliyata girmeden önce de bu mushafını sormuş ve mushafını yanında götürmüştü.Benim kabir taşım da oranın tapusunun bir harfi olsun, işareti olsun”En son aramızdan ayrılan Prof. Dr. Muhammed Aruçi hocamızı da bizlere 22. Dönem Milletvekili araştırmacı yazar Resul Tosun anlattı.Muhammed Aruçi’nin hem bir akademisyen, hem de çağdaş bir mücahit olduğunu söyleyen Tosun, “Onun için Makedonya’daki islami hüviyetin, islami hayatın, islami kültürün, Müslümanlığın hayatta kalması, yaşaması çok önemliydi.” dedi.Onun bir âlim ve bir aksiyon insanı olduğuna dikkat çeken Tosun, Muhammed Aruçi’nin Bosna Hersek’teki mücadele yıllarında Bilge Kral Aliye İzzetbegoviç’in en önemli yardımcılarından birisi olduğunu söyledi.
“O ruhaniyeti son derece yüksek, samimi ve ihlâslı bir insandı”
Resul Tosun, hocanın çalışma azmini “Kendisini her ziyaret edişimde ben kalkmak istiyorum, ben fakülteye gitmek istiyorum, ben ders vermek istiyorum, ben Makedonya’ya gitmek istiyorum diye ısrarla o çalışma azmini hasta yatağında dahi izhar ederdi.” sözleriyle anlattı.Doktorunun kendisine derst anlatmayı, fakülteye gelmeyi yasaklamasına rağmen onun Fakülte’ye gelmesi ve ders anlatması, “Ben ancak burada huzur bulabiliyorum, ben aslında burada iyileşiyorum” demesi onun ilme ve öğrencilerine olan aşkının bir tezahürüydü…O son nefesinde dahi bizlere ders vererek, adeta içerisindeki cihat ruhunu izhar ederek şu vasiyette bulunmuştu:“Zaten İstanbuldan da kabir satın almışlar ama beni Makedonya’ya defnedin çünkü orası bir İslam toprağıdır. Benim kabir taşım da oranın tapusunun bir harfi olsun, işareti olsun…”Programımız Prof. Dr. Mustafa Karataş hocanın yaptığı hatim duasıyla sona erdi. Müteveffa hocalarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine ve yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyoruz…
 
Üst