KÜÇÜK PRENS'E NE YAPTIK?
Birinde lider, birinde diktatör
100 temel eser arasında sansürlü bir kitap Küçük Prens. Mevzuyu biliyorsunuz, Exupery tutmuş laf söylemiş Türk yöneticileri hakkında.
Çocuk kitabı mı değil mi?
İlköğretim öğrencileri için tavsiye edilen 100 temel eser arasında yer alan Küçük Prens gerçekten bir çocuk kitabı mıdır? Kitabın ithafını yazar, önce bir büyüğe yapıyor sonra da çocuklardan bağışlanma dileyerek ithafı değiştirip arkadaşı olan Leon Werth’in çocuk olduğu zamanki haline ithaf ediyor. Burada aklıma Cahit Zarifoğlu’nun çocuk kitapları geliyor. Küçük Prens, büyüklerin çocukluk hallerine hitap ederken, Zarifoğlu’nun çocuklara yönelik eserleri de çocukların büyük hallerine hitap ediyor. Küçük Prens’i büyüklerin okumaları gerektiği gibi Zarifoğlu’nun çocuklara yönelik yazdığı hikayeleri de hem çocukların hem büyüklerin okuması gerektiği kanaatindeyim. Küçük Prens’i okuyan çocuklar, büyüdüklerinde kitapta bahsedilen büyüklere benzememe idealinde olsalar da hayat şartları, içlerindeki çocuğu belki öldürmüyor ama süründürüyor.
Kitapta yer alan ve büyüklerin unutmaması, unuttularsa da hatırlamaları gereken birkaç şey: “Kendini yargılamayı başarırsan, gerçek bir bilgesin demektir”
“Anlaşmazlıkların kaynağı dildir”
“Yalnız kalp gözüyle görülür. Asıl olanı, gözler göremez”
“Ona ayırdığın zamandır, senin gülünü değerli yapan.”
“insan birazdan ölecek bile olsa, bir arkadaş edinmiş olması ne güzeldir.”
Küçük Prens, uçağı arızalandığı için Sahra Çölü’ne inmek zorunda kalan kahramanın B612 adlı astroidden gelen Küçük Prens’le karşılaşma macerasının anlatıldığı bir kitap.
Türk diktatör kim?
Kitaptaki bir-iki cümle yüzünden Türk okuru Küçük Prens’i sansürlü okumak zorunda kaldı. Hikâyedeki bilgiye göre, Küçük Prens’in yaşadığı asteroid olan B612’yi bir Türk astronom bulur. Bu astronom, asteroidi 1909 yılında uluslararası bir kongrede fesli ve doğulu giysileriyle anlatır ama onu kıyafetinden dolayı kimse dinlemez. (Bu bölümde yazar Exupery, Batı toplumuna da bir eleştiri yöneltir ve batının şekilciliğe önem verdiğini vurgular.) Bir Türk diktatörün kıyafet devrimi yapıp herkesi Avrupalı gibi giyinmeye zorlamasından sonra bu defa astronom modern kıyafetlerle kongreye katılır ve herkes ikna olur. İşte Türk okurları, bu bölümdeki diktatör olarak gösterilen kişinin Atatürk olduğunu düşünecek diye yıllarca sansürlü okur kitabı. Hatta 2005 yılında ilköğretim öğrencilerine önerilmek üzere hazırlanan 100 Temel Eser arasından sırf bu yüzden çıkarılır daha sonra tekrar eklenir.
Tarih bilgisi zayıf olan yazar mı tercüman mı?
Bir şeye daha dikkat çekelim. Ya yazarın tarih bilgisi zayıf ya da yazar kurmaca bir metin kaleme almanın rahatlığına sahip ama Türkiye’deki çevirmenler tam bu paragrafta binbir türlü sıkıntılar yaşamışlar!. Türkiye’de kılık-kıyafet üzerinde yapılan değişiklik 1925 yılında kanunlaştığı halde yazarın bahsettiği tarih 1920’dir. Yazarın tarih bilgisinin eksik olduğunu düşünenler çıkabilir, bunu hoş karşılayabiliriz. Hatta yazarda da bilgi eksikliği olabilir. Fakat elimde yer alan bir tercümedeki bilgiyi nasıl izah edelim? Bahsettiğim çeviride o bölüm şöyle yer alıyor: “Küçük prensin geldiği gezegenin Asteroid B-612 olduğunu zannediyorum. Böyle düşünmek için iyi nedenlerim var. Bu asteroid yalnızca bir kez, bir Türk gökbilimci tarafından 1909 yılında görüldü. Gökbilimci bu keşfini bir Uluslararası Astronomi Kongresi’nde açıkladı. Ama tuhaf giysileri yüzünden kimse ona inanmadı. Büyükler böyledir işte. Neyse ki, bir Türk diktatörü ölüm döşeğindeyken halkının Avrupa tarzı kıyafetler giymesini emretti ve gökbilimci bu keşfini 1920 yılında, şık bir kıyafet içinde yeniden sergiledi. Bu kez keşfini herkes kabul etti.” Kitaptaki bilgi hatasına bakar mısınız! Atatürk’ün ölümüne daha on sekiz yıl varken, tercüman “ölüm döşeğindeyken” diye tercüme edebiliyor.
Başka bir çeviride aynı bölüm şöyle yer alıyor: “B 612 gezegenciğinin üne kavuşması için mutlu bir şey oldu: Bir Türk diktatör, halkını, ölümle tehdit ederek, Avrupalılar gibi giyinmeye mecbur etti. Astronomi bilgini de gösterisini, 1920 yılında, çok şık elbiseler içinde tekrarladı. Bu defa görüşlerine herkes katıldı.”
Üçüncü çeviride -ki çeviri çok ama çok özensiz, kitapta orijinal resimler olmamakla beraber uzaktan yakından ilgisi olmayan resimler konulmuş- şöyle yer verilmiş: “Küçük prensin geldiği gezegenin B-612 diye bilinen asteroid olduğu konusunda beni haklı çıkaracak ciddi bir nedenim var. Bu asteroidi ilk kez 1909 yılında bir Türk gökbilimci teleskopla gözlem yaparken görmüş. Bu buluşunu hemen Uluslar arası Gökbilimi Toplantısı’nda büyük bir heyecanla sunmuş ama adamcağız şalvar, cepken ve fes giyiyor diye onun söylediklerine hiç kimse değer vermemiş. Büyükler böyledir işte… Bir süre sonra bir Türk lideri herkesin Avrupalılar gibi giyinmesini zorunlu kılmış, hatta buna uymayanları ölümle cezalandıracağını söylemiş de, 1920 yılında aynı gökbilimci etkileyici ve şık bir giysiyle Asteroit B-612’yi tanıtabilmiş. Bu kez herkes ilgiyle izlemiş onun söylediklerini.”
Diktatör mü lider mi?
Dikkat edilirse hikayenin aslında yer alan diktatör kelimesi son çeviride yani Küçük Prens’in telif haklarını elinde bulunduran Mavi Bulut Yayınları tarafından yapılan çeviride “lider” olarak değiştirilmiş. Bu çeviriyle ilgili yayınevi sahibi Fatih Erdoğan şöyle demiş: “Fransızcasında diktatör olarak yer alıyor. Ama biz bu ifadeyi önder ya da lider olarak değiştiriyoruz.”
Lotus Yayınevi tarafından yapılan çeviride diktatör kelimesi aynen yer alıyor. Çeviriyi orijinaline sadık kalarak yaptıklarını söyleyen Lotus Yayınevi’nin savunmasıysa şöyleymiş: “Bizim bastığımız kitapta Türk diktatörü diye bir ibare var, ama bunun Atatürk ile ilgisi olmadığını düşündük. Çevirmenin getirdiği metni aynen bastık, bir kasıt yok. Bu bir masal, gerçeklikle alakası yok. Tamamen kurmaca. Bire bir hakaret olarak sezseydik, değiştirirdik. Ya da kitabı yayınlamazdık”
Kimler tercüme etmemiş ki!
Küçük Prens’e o kadar önem verilmiş ki tercümanları arasında çok ünlü edebiyatçılar var. İlk defa Türkçeye 1953 yılında tercüme edilen eser, Ahmet Muhip Dıranas tarafından çevrilmiş. Daha sonra Azra Erhat, Cemal Süreya, Tomris Uyar, Selim İleri gibi isimler de çevirmişler.
140 TL’ye Küçük Prens
70’li yıllarda Necdet Sander çevirmiş ve Sander Yayınları’dan yayınlamış. Necdet Sander, eserin suluboya resimlerinin telif hakkını da almış. Böylece, ilk defa aslına uygun olarak çevrilmiş bir eser olmuş Küçük Prens. Bu kitabın maddi açıdan da ne kadar değerli olduğunu nadirkitap.com adresinden anlayabilirsiniz. Nitekim kitabın baskılarından biri 120 TL, diğeri 140 TL.
Küçük Prens tekelleşiyor
1987 yılında Mavibulut Yayınları, Küçük Prens’in tek yasal sahibi olur. Böylece, Küçük Prens’i başka yayınevinin basma izni kalmaz. Mavi Bulut Yayınları dışındaki baskılarının satışı, kitap sitelerinde yasak olmalı ki ya “satışı yok” ya da “satış dışı” ifadeleri kullanılıyor. Ama siz ille de başka bir yayınevine ait bir tercüme isterseniz o zaman nadirkitap.com adresine başvurmanız gerekecek. Size 10 liradan 140 liraya kadar seçenekte kitap sunuyor. Tercih sizin. Bugüne kadar hangi yayınevleri basmış diye bir araştırma yapayım dedim işin içinden çıkamadım. Otuza yakın baskısı var bazı yayınevlerinin adlarına yer vereyim.
Hangi yayınevleri basmış?
Mavibulut Yayınları, Oda Yayınları, Grup Tema Yayıncılık, Düş Ülkesi (Konya), Müjde Yayınları, Turkuvaz Kitap, Ateş Böceği yayıncılık, Yaba Yayınları, Berikan Yayınları, Nehir Yayınları, Barış Dağıtım Yayınları, Yankı Yayınları, Hece Yayınları, Parıltı Yayıncılık, Düşünen Adam Yayınları, Engin Yayıncılık, Esin Yayınları, Bilgi Yayınevi, Lotus Yayınevi, Gün Yayıncılık, İnkılap Kitapevi, Can Yayınları, Nurdan Yayınları, Cem Yayınevi, Yapı Kredi Yayınları, Gendaş A.Ş., Erdem Yayınları
Evcilleştirme mi sömürme mi?
Hikayede evcilleştirme kavramı üzerinde durulmuş. Bu kavram, bana Batı toplumlarının çok iyi bildiği sömürme ya da sömürge kavramını hatırlattı.
Mesela tilki, Küçük Prens’ten kendisi evcilleştirmesi istiyor ve şöyle diyor “beni evcilleştirirsen, senin bana ihtiyacın olur, benim de sana. Benim için dünyada biricik olursun. Ben de senin için dünyada biricik olurum.”
Başka bir yerde yine tilki şöyle diyor “İnsan ancak evcilleştirdiği şeyleri tanır. Sen eğer bir arkadaş arıyorsan, beni evcilleştir.”
Belki en ilginç iki cümle de şunlar: “Neyi evcilleştirmişsen, ebediyen ondan sorumlusun”, “İnsan evcilleştirilmeyi kabul etti mi, biraz gözyaşını da göze almalı...”
Batının evcilleştirdiği ya da evcilleştirmeye çalıştığı toplumların akıbetini göremeyen var mı?
Meryem Uçar, Türk astronomların, yeni astroidler bulacağı günlerin yakın olduğuna inanarak yazdı.