Said Nursiye İhanet edildi.....

islamveinsan

Doçent
Katılım
28 Eyl 2006
Mesajlar
1,360
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Suvas


Muhterem Efendim,
Son yıllarda ülkemizin gündemini işgal eden ve başlangıçta masum adımlar olarak görülen “dinlerarası diyalog ve hoşgörü” hareketinin bugün geldiği noktayı, küreselleşen dünya konjonktürü içerisinde değerlendirdiğimizde; o adımların bizi, Avrupalılar tarafından geçen asrın başında Sevr Muahedesi ile memleketimize ve milletimize çizilen kadere yaklaştırmakta olduğunu görüyoruz. Resmî ve sivil pek çok kuruluşun dahi böyle bir harekete katılmış bulunması, kitlelerin direncini kırması cihetiyle sorunun ağırlaşmasına sebebiyet vermektedir. Halbuki, bu millet ve bu ordu, bin sene Kur’an’ımıza hizmet etmiş, o kutsal davanın bayraktarlığını üstlenmiş, üç kıtada diğer Müslüman kavimlere de ağabeylik yapmıştı. Elbette bu ülkenin hamiyetli evlatları böyle bir kötü gidişe daha fazla sessiz kalamazlardı. Nitekim, münferid veya toplu karşı çıkışlarla bir tavır alış başlamıştır. Milletin istikbalini ilgilendiren böyle mühim bir meselede karşı tavırla ortaya çıkılınca, evvela yığınakta hata yapılmaması elzemdir. Strateji doğru tespit edilmeli, kullanılacak deliller isabetli seçilmelidir. Kur’an’ımızı, inancımızı ve vatanın bölünmez bütünlüğünü tehlikeye sokmakta olduğu artık çıplak gözle de görülen “dinlerarası diyalog ve hoşgörü” yanlışına tavır alanların ortaya koyduğu mücadele tarzı ise, kullanılan delillerdeki yanlışlık sebebiyle daha başlamadan yara alıcı ve neticesiz kalmaya mahkûm olucu bir manzara arz etmektedir.

Binaenaleyh, Allah rızasını kazanmayı hedef almış ve Kur’an’dan sonra milletimizin yüce menfaatlerini her şeyin üstünde görmek durumundaki bir ülke aydını olarak, yığınaktaki hatayı haber vermeyi bir vatan borcu telakkí etmekteyim.

Diyalog cephesinde görülenlerin başında dindar kesimden kendisine “Nurcu” denilen kişi ve grupların bulunması, bu hataya karşı tavır koyanların da ister istemez onları hedef almalarını netice vermiştir. Bu yönüyle tamamen isabetli görülen bu tavır alış, bu yanlışın Risâle-i Nûr müellifi Bediüzzaman Said Nursî’den kaynaklandığı sanılarak o zata da hücum edilmesi cihetiyle bir başka yanlışla mesnetsiz bırakılmaktadır. Milletimizin başına gelmesi kaçınılmaz olan felaketi önlemede mühim bir yer tutan “dinlerarası diyalog ve hoşgörü planına karşı çıkış” hareketi, bütün hayatı ve fikirleri yazılı kaynaklarla ve devletin arşivleriyle tescil edilmiş, bir yanlışı görülememiş o İslam âlimine de hücum edilmek suretiyle doğmadan ölmeye mahkûm edildiği gibi; böyle ciddî bir mücadelede millî menfaatlerin yanında olması gereken, aynı zamanda Said Nursî’yi bir İslam Müceddidi olarak bilen ve inanan taban kitlelerin, karşı hareketin kullandığı bu yanlışa tepki göstererek uyanamamalarını da netice verecektir. Üstelik bütün Doğu ve Güneydoğu ahalisi ve ulemasının Bediüzzaman’a sonsuz itimat ve hürmetleri vardır. O zata böyle mesnetsiz hücum edilince onların da millî birliğe dahil edilmesi önlenmiş olmaktadır. Diyalogcu-ların ise Bediüzzaman ismini istismar ederek taraftar topladıkları unutulmamalıdır. Niyeti elbette “üzüm yemek” olan ve bunun için de millî birliği sağlamak durumundaki vatansever tepki hareketinin başarıya ulaşmasını isteyen bir şahsiyet olarak, “bağcı dövmek” anlamına gelen bu yanlışın daha işin başında gündemden çıkarılması gerektiği kanaatindeyim. Bu kanaatimin gerekçelerini biraz genişçe açmak istiyorum.
Bugün artık herkes tarafından bilinen bir gerçektir ki; bütün dünya bir azınlık çetesinin kontrolü altına girmiştir. “İlluminati” ismiyle bilinen bu gizli örgüt hakkında pek çok eser kaleme alınmıştır. Konunun kompetanlarından Texe Marrs, adı o sembol ismi taşıyan kitabının Türkçe baskısı için yazdığı girişte şöyle diyor:

“Söz konusu komployu yürüten elit tabakanın nihaî hedefi, başkenti Kudüs olacak bir dünya hâkimiyeti kurmaktır. İlluminati’nin arkasındaki beyinler, Büyük İsrail’lerinden, Türkiye’yi ve tüm dünyayı hâkimiyetleri altına almanın planlarını yapıyorlar. Söz konusu elit, gizli gündemlere sahip on acımasız adamdan oluşuyor. Kendilerinin de yarı-tanrı statüsünde olduklarına inanan bu karanlık niyetli tipler, şeytanî ‘Güçler Tanrısı’ndan başka hiçbir şeye tapmıyorlar. Bunlar, on yıllardır, tüm özgürlüklerin yeryüzünden silineceği o güne hazırlanmak için ellerindeki tüm malî ve politik gücü seferber etmiş durumda. O lanetli gün gelip çattığında, üstün liderlerinin, dünyanın tahtına oturacağından emin görünüyorlar.”


“Komplonun iç çemberi olarak isimlendirdiğim bu kişiler, sahip oldukları hânedanlıklar ve servetle, şeytanî güçlerini sergilemekten kaçınmıyorlar. Komplonun lider kadrosu, New York, Washington ve diğer Avrupalı başkentlerde faaliyet gösteren gizli cemaatleri kullanıyor; kendilerinin ‘Olağanüstü Çalışma’ olarak isimlendirdikleri, dünya üzerindeki tüm erkek-kadın ve çocukların köleleştirilmesi hedefine ulaşmak için çalışıyorlar. Daha kötüsü, gerçek yaratıcının yeryüzündeki tüm izlerini silebilecekleri gibi yanlış bir hayalin peşinde koşuyorlar.”

“İlluminati’nin karanlık beyinleri, Türk milletinin anahtarını ele geçirebilirlerse, sadist ve açgözlü hedeflerine ulaşma yolunda uzun bir mesafe katetmiş olacaklar. Tamamen kontrolleri altına alamadıkları bir Türkiye, bu misyonlarını imkânsız hale getirmese bile, şüphesiz ki, bir hayli zorlaştıracaktır. Bundan dolayı, önümüzdeki günlerde, bu karanlık karakterlerin, Türkiye’yi de etkileri altına alabilmek için daha fazla gayret göstereceklerini tahmin edebiliriz. Çünkü, Türkiye’nin de fethedilmesi gerektiğine inanıyorlar. Mümkünse sinsi komplolarla, ekonomik yıkımlarla ya da gerekirse kaba güç kullanarak.” (age, s.8-9)


Daha geçen asrın başında bu tehlikeyi fark eden Said Nursî, o gizli çeteyi, “Otuz-kırk seneden beri ecnebi hesabına, küfür ve ilhâd nâmına bu milleti ifsat ve bu vatanı parçalamak fikriyle Kur’an hakíkatine ve iman hakíkatlerine her vesile ile hücum eden ve çok şekillere giren bir gizli ifsat komitesi” (Şuâlar, 12.Şuâ) cümleleriyle fikren teşhis ederek, “zındıka komitesi” tâbirini kullanmıştır. O menhûs hedefine ulaşabilmek için yaklaşık iki yüz elli senedir çalışan bu komitenin ülkeler içindeki gizli-açık cemaatleri kullandığı da bir gerçektir. Teessüf edilecek husûs ise, o gizli hareketi ve ona dayanarak temeli 1965’lerde atılacak diyalog ve hoşgörü hareketini zamanında fark ederek, “Ey uykuda iken kendilerini ayık zannedenler! Umûr-i diniyyede müsâmaha veya muvâsalayı temîn edemezsiniz. Ya siz de onlara iltihak edersiniz, veya dalâlete düşer boğulursunuz” (Mesnevî-i Nûriye, Habbe, s.115) gibi ifadelerle kendi çapında tavır alan Bediüzzaman’a ülke ilgililerinin kulak vermemesi yanında, kendisini o zata nispet eden cemaatlerin dahi o ecnebi komitenin vatanımızdaki en tesirli silahlarından birisi olan “dinlerarası diyalog” seline kapılmalarıdır.

Aynı komite, kendisini teşhis eden Bediüzzaman’ı affetmemiş, nüfuzlu adamları vasıtasıyla o zata dünyayı zindan etmiş, kendi adamlarını yanına yerleştirmek suretiyle eserleriyle oynamış, yine cemaat içine parmak sokmak suretiyle bugünkü “diyalogcu” kitleleri elde etmiştir.

Bediüzzaman ise, kendi vatanında engizisyon zulmüne maruz bırakıldığı İnönü’nün Başbakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı devrinde kendisine revâ görülen “hapisler, sürgünler, işkenceler, tarassutlar, zehirlemeler” karşısında dahi bir kere bile kendi devletini itham etmemiş; hep o “zındıka komitesi” dediği gizli dünya çetesini hedef göstermiştir. Başkenti Kudüs olacak bir dünya hâkimiyetine, yani meşhur ismiyle “Arz-ı Mev’ûd” hayalini gerçekleştirebilmek için “Türkiye’nin de fethedilmesi” gerektiğine inanan o gizli dünya çetesi, geçen asrın başında Sevr planı ile elde edemediği o fethe, başta “dinlerarası diyalog” masalı olmak üzere çeşitli oyunlarıyla bugün hayli yaklaşmış gözükmektedir. “Dahilî ve haricî bedhahlar” bu oyunu bilerek çabuklaştırmak isterken, kendi grup liderlerinin beyin yıkaması neticesinde gerçekleri göremeyen avam tabakası da aynı oyunda kullanılmaktadır.

Bu ülkenin, Kur’an, hadis, fıkıh mezheplerine bağlı ve Bediüzzaman’ın Kur’an tefsirleri olan eserlerinden de istifade eden Müslüman aydınları olarak bu tehlikeli gidiş karşısında üzerimize düşeni yapma niyetiyle hazırladığımız eserleri neşrederek; Kur’an, Bediüzzaman ve eserleri üzerinde oynanan kirli oyunları, İslam’ın temel bilgileri ışığında ortaya koymaya karar verdik. Bediüzzaman’ın “birinci talebesi” olan merhum Albay İbrahim Hulûsi Yahyagil’in rahle-i tedrisinde yetişmiş bir ilim heyetinin kontrolü altında eserleri şerhe, İslamın temel bilgileri ve Risale-i Nûr hakíkatleri ışığında “dinlerarası diyalog ve hoşgörü” isimli oyunun da kökten yanlış olduğunu anlatan yeni çalışmaları neşre başladık. Bu eserlerin birisinden alacağım şu nakil, Texe Marrs’ın ifadesi ile esasta örtüşmektedir:

“Yaklaşık iki yüz elli seneden beri bütün dünyada dinsizliğe revaç veren ve temelde 300 kişiden oluşan ecnebi gizli bir komite vardır ki; dünyaya hükmeden bu gizli komite, İslam’ın nûrunu âlemde söndürmek için her türlü fitne kaynaklarını işletmektedir. İşte bu gizli komite, Kur’an ve sünneti tahrif etmeye çalıştıkları gibi; Kur’an’ın etrafında çelikten bir sur olan Risâle-i Nûr’u da tahrip etmek ve dolayısıyla din-i İslam’ı bozmak ve Müslümanları hâkimiyetleri altına almak için, üstat Bediüzzaman’ın bazı mücmel ifadelerini ve eski makalelerindeki bazı mücmel cümlelerini, maksadının haricinde bâtıl tevillerle tevil ederek, bu tevilleri âlem-i İslam’ın içine atmışlardır. Ehl-i iman da bazen bilmeyerek bu gibi yanlış tevillere kapılıp iman noktasında zaafa düşmektedirler.”

“Evet, bu bozucu teviller, her ne kadar iman ehlinin ve bazı Risâle-i Nûr talebelerinin dillerinde dolaşsa da bunun asıl kaynağı hariçte ve ecnebiler içindedir.” “Geçtiğimiz asırda İngiliz Sömürgeler Bakanı’nın, ‘Ya bu Kur’an’ı kaldırmalıyız veya Müslümanları ondan soğutmalıyız’ dediği gibi; geçtiğimiz günlerde Orta Asya’ya, özellikle Türkiye’ye gelen ve Amerika hesabına teftiş yapan bir ecnebi siyasînin, medyaya da akseden,‘Müslümanlara hâkim olmak için İslamiyetsiz bir Müslümanlık ve Risâle-i Nûr’suz bir
Nûrculuk ihdas etmemiz lâzımdır’ diye verdiği rapor da bu iddiamızı tasdik etmektedir.”
(Reddü’l-Evhâm, 4/15)

Bu ifadelerden de anlaşılıyor ki, gizli dünya çetesini vaktinden önce teşhis eden Bediüzzaman’ın eserleri üzerinde oynanarak hem o zattan intikam alınmakta, hem onun ekolüne mensup olanlar saflıklarından istifade edilerek kullanılmakta hem de uyanık vatanseverler nazarında Bediüzzaman ismi kötülenmiş olmaktadır. Bu oyunun içinden Bediüzzaman ve İslamiyetin hakíkatlerine zerre kadar ters bir noktası bulunmayan eserleri çıkarılmalı; kendilerine o zatın mensubiyeti maskesini takarak o ecnebi komitesinin oyuncağı olanlar tespit edilmeli; tehlikelerden habersiz tabandaki avam tabakası ise ürkütülmeden uyandırılmalıdır.

Şuurlu vatanseverlerin yanlış bilgilenme sonunda hücum ettikleri Said Nursî, hayatının ve eserlerinin de şehadetiyle, İslam dininin temel esaslarından zerre kadar ayrılmamış, taviz vermemiş, verenlerle de yollarını ayırmıştır. Daima Müslümanların birlik ve bütünlüğünün yanında olmuş, o birliği bozucu hareketlerin karşısına dikilmiştir. O ecnebi zındıklar komitesinin içimizdeki uzantıları tarafından korkunç baskılara uğratılmasına, hayatının çekilmez hale getirilmesine rağmen bu ülkeden ayrılmayı düşünmemiştir.

Osmanlının son devir meşhurları yanında, İstiklal Harbi günlerinin bilinen isimlerinden Başbakan Rauf Orbay, İçişleri Bakanı Dr.Adnan Adıvar, eşi Halide Edip Adıvar, Millî Eğitim ve Sağlık Bakanlarından Dr.Rıza Nur, Milis Kumandanı Çerkez Ethem, İstiklal Marşı Şairi ve Burdur Milletvekili Mehmed Âkif gibi isimler dahi ülke dışına çıkmaya mecbur olmuşlarken; nüfuzlu dostlarının yurt dışına çıkmasını teklif etmeleri üzerine Bediüzzaman, “Hicaz’da da olsaydım buraya gelirdim!” diyerek bu millete bağlılığını fiilen göstermiştir.
Böyle bir zat hakkında bilgisizce hücum edilirken “İngiliz ajanlığı” gibi vicdanları sızlatan bir ifadenin de kullanılması, mühim bir vazife üstlenmiş kişilerin haklı iddialarını da mesnetsiz kılmaktadır. Geçen asrın başında Mütâreke İstanbulu’nda yaşamış ve “İngiliz Muhibler Cemiyeti” azası olan, başşehri işgal etmiş İngiliz kuvvetlerine “ajanlık” da yapan bir “Said Molla” vardır; ama aynı tarihlerde bütün gücüyle işgale karşı çıkan, kellesini koltuğuna alarak “Hutuvât-ı Sitte” isimli İngiliz karşıtı ve Anadolu Harekâtı’nı destekleyen eserini yazarak dağıtan Bediüzzaman’ın, Said Molla ile adından başka benzerliği yoktur. Bediüzzaman’ın aynı Mütâreke günlerinde kaleme aldığı şu ifadesi delil olarak yetmez mi:

“Bil ki! Muhakkak kâfirler, bilhassa Avrupalı olanları, bâhusûs İngiltere şeytanları ve Fransa iblisleri, Müslümanların ve ehl-i Kur’an’ın ebediyyen şiddetli düşmanları ve inatçı hasımları-dır. Çünkü, muhakkak ki, Kur’an, Kur’an’ı ve İslam’ı inkâr edenlere ve onların deleri ve babalarına da ebedî idam cezası ile hükmetmiştir. Onlar için ebedî idam mahkûmiyeti ve cehennemde ebedî hapis cezası Kur’an-ı Hakîm’in nasslarıyla sâbittir. Ey Kur’an ehli! Size ebediyyen dost olmayacak ve sizi ebediyyen sevmeyecek olanları nasıl dost tutarsınız? Sadece, ‘Allah bize yeter! O ne güzel Vekîl’dir; O ne güzel Mevlâ ve ne güzel Yardımcıdır!’deyiniz!” (Arabî Mesnevî-i Nûriye, s.80-81)

Birinci Cihan Harbi’nin başlaması ile birlikte -ehl-i ilmin harbe gitme mecburiyeti olmadığı halde- talebelerini de alarak “Milis Kaymakamı”, yani “Yarbay” üniformasıyla Pasinler Cephesi’nde bizzat harbe katılan Bediüzzaman; Bitlis’te yaralanarak Ruslara esir düşmüş, Kosturma şehrinde uzun müddet esarette kalmış, sonra firar ederek İstanbul’a dönünce de o günkü Genelkurmay Başkanlığının teklifiyle Osmanlının en yüksek din akademisi olan “Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiyye” âzası yapılmıştır. İstanbul işgal edildiğinde ise anılan mücadeleyi vermiştir. Kuvâ-yi Milliyye’nin Anadolu harekâtına bütün gücüyle destek vermiş, onlara “terörist” damgası vuran fetvaya karşı fetva vererek o hareketin “cihad-ı dinî” olduğunu haykırmış; o yüzden de Ankara hükûmetinin ısrarlı davetleri sonunda yeni başşehre gelerek Büyük Millet Meclis’inde kendisine “hoşâmedî” yapılarak kürsüden dua ettirilmiştir. TBMM zabıtlarında bu gerçek mevcuttur. (TBMM Zabıtları, 9 Kasım 1922)

Böyle bir zata mesnetsizce “ajanlık” isnadında bulunulunca, diyalogculara karşı haklı çakışlar da mesnetsiz sayılarak hareketin tesiri kırılmış olur. İngiliz ajanı Said Molla ayrıdır, Kuvâ-yi Milliye destekçisi Bediüzzaman Molla Said ayrıdır.
Bütün hayatı boyunca dış müdahalelere karşı çıkmış olan Bediüzzaman, kendisine yapılan onca baskıya ve dahilde İnönü’ye muhâlefetine rağmen, İsmet Paşa’nın İkinci Dünya Savaşı’na katılmama kararını desteklemişti. Bu harbin, ülkedeki despotizmden kurtuluş için bir fırsat olduğunu söyleyen ve harbin iki kutbundan birisine ve bilhassa Almanya’ya taraftar olunmasını isteyen dostlarını ise reddetmiş; “Biz, ferah ve sürûr ve fütuhât isteriz, fakat kâfirlerin kılıncıyla değil! Kâfirlerin kılınçları başlarını yesin; kılınçlarından gelen fayda bize lazım değil!” (Lem’alar, 16.Lem’a, s.155) diyerek, vatana girecek yabancı güçlere yardımcı olunmasına, talebelerinin Almanya veya ABD safında çarpışması için gitmesine şiddetle karşı çıkmıştır. Sonraları bu tavrı dahi yanlış yorumlanarak istismar edilmiştir.

Bediüzzaman’ın askerlik mesleğine karşı çıktığını ve talebelerini askere göndermek istemediğini iddia etmek ise, tarihî gerçeklere karşı bir bühtandır. 1.Cihan Harbi’nde İngiliz-Fransız-İtalyan ve Rus ordularına karşı savaşan Osmanlı ordusu bünyesinde “Milis Yarbayı” olarak bizzat çarpışan, üstelik aynı harpte beş yüz talebesini şehit veren bir zata böyle bir ithamda bulunmak mesnetsizdir. Çevresindeki has talebelerin başında, Albay Hulûsi Bey, Binbaşı Asım Bey, Yüzbaşı Refet Bey, Yüzbaşı Mehmet Kayalar Bey gibi askerlik mesleği mensubu olanlar bulunmaktadır.

Bütün bu gerçeklere rağmen, kendisine “Nurcu” denilen ve Bediüzzaman’a nispet edilen grupların ekserisinin bu “dinlerarası diyalog ve hoşgörü” yanlışına düşürülmüş ve “AB taraftarı” yapılmış olması çok ibret verici bir gerçektir ki; o istikametli çizginin bu gruplarda muhafaza edilmediğini görüyoruz. Yazının girişinde zikrettiğimiz o ecnebi zındıka komitesinin ülkemizde nasıl faaliyet gösterdiğinin en çarpıcı örneği de bu olsa gerektir.

Daha Bediüzzaman’ın vefatından önce o gizli ecnebi komitesi elini sokarak kendi adamlarını “hizmetkâr” adı altında yakınına yerleştirmiş; hatta o zata zehir verenlerden birisi yıllar sonra “abi” nâmıyla cemaat içine sokulmuştur. Vefatından sonra ise çeşitli maslahatlar üretilerek eserlerde oynama yapılmış, ana kitlenin merkez sağ partilere yönelerek politize olmaları sağlanmış, İslam yerine bugünkü ABD ve AB sempatizanlığını netice veren demokrasi fikri beyinlere oturtulmuştur. İslam’ın ana kaynaklarından koparılmış bozuk tevillerle yeni çığırlar açılmış, uzun yıllar din eğitimi alamamış cahil kitleler de bu oyunun farkına varamamıştır. Bediüzzaman’ın gerçek talebeleri olan Albay Hulûsi Bey, Mehmet Feyzi Efendi, Hüsrev Efendi hakkında ise yalan ve iftiralar uydurularak yeni müntesiplerin o zatlara ulaşması engellenmiştir.

Bugünkü gelinen noktaya baktığımızda, “Bediüzzaman ayrı-Nurcu denilen kesimler ayrı” gerçeğini üzülerek görüyoruz. Çalışmaları artık o gizli ecnebi zındıka komitesinin nâmına geçen bir hareketin Bediüzzaman’la alakası olmamak gerektir. Şuurlu vatanseverlerin bu ayırıma dikkat etmeleri, Bediüzzaman ve Kur’an tefsiri olan eserlerini bu oyunun içinden çıkararak sadece yanlışa taraf olanları hedef almaları elzemdir.

Said Nursî, son nefesine kadar Kur’an’a hizmet hedefinden sapmamıştır. Milletin selameti için her hakarete katlanmış, ama bütün suçu o gizli zındıka komitesine vermiş ve devlet ilgililerinin iğfal edildiğini söylemiştir.

Binaenaleyh, ülkemizi ve milletimizi Sevr batağına düşüreceği kesin gözüken “dinlerarası diyalog ve hoşgörü” hareketine karşı tavır almak, her şuurlu vatanseverin dinî ve millî borcudur. Bin sene Kur’an’a bayraktarlık yapmış bu ordunun şerefi Kur’an’ladır; yine o şerefe sahip çıkmalı, bin sene başarıyla yürüttüğü hizmetini üstlenerek tekrar aslî vazifesine dönmelidir. Böyle ciddî bir hareketin yanlış adım atılarak akamete uğratılmasına gerçeğin tahammülü yoktur. Bütün milleti tek hedefte toplamak, ancak doğru bilgilerle mümkündür. Zındıka komitesine âlet olup Kur’an’ı, Bediüzzaman’ı ve eserlerini istismar ederek Kur’an çizgisini bozmaya çalışanlara karşı elbette tavır alınmalıdır. Said Nursî ise ömrü maddî ve manevî dinî cihat ile geçmiş bir İslam âlimidir. “Türkiye’yi fethetmek” emeliyle çalışan gizli ecnebî zındıka komitesinin oyunlarını bozmak, onun Kur’an tefsiri olan eserleri ile daha da kolay hale gelecektir. Yeter ki, hissiyattan uzaklaşılsın.

Tarihî bir gerçektir ki, Osmanlı “Türk” kelimesini kullanmayarak pek çok kavmi bayrağı altında toplayıp üç kıtaya hâkim olan “devlet-i ebed-müddet” kurduğu gibi; İngiliz milleti de “İngiliz” kelimesini kullanmayarak “üzerinde güneş batmayan imparatorluk” sahibi olmuştu. Bediüzzaman’ın şu ifadesi bu gerçeği anlatıyor:

“Nerede Türk tâifesi varsa, Müslümandır. Müslümanlıktan çıkan veya Müslüman olmayan Türkler, Türklükten dahi çıkmışlardır. Macarlar gibi. Ey Türk kardeş! Bilhassa sen dikkat et! Senin milliyetin İslamiyetle imtizac etmiş, ondan kabil-i tefrik değil. Tefrik etsen, mahvolursun! Senin mâzîdeki bütün mefâhirin İslamiyet defterine geçmiş. Bu mefâhir, zemîn yüzünde hiçbir kuvvetle silinmediği halde, sen şeytanların vesveseleriyle, desîseleriyle o mefâhiri kalbinden silme!” (Mektûbât, 26. Mektup, 3. mebhâs)

Yeniden ulvî bir vazifeyi üstlenmeye aday olan ciddî bir hareketin de bu tarihî tecrübeyi esas alması gerekir. Tekrar o ihtişamlı günlere dönüş için Kur’anımızın çatısı altında toplanılarak “Kur’an ve İslam” kelimelerinin kullanılması ve Bediüzzaman’ın da bu hareketin yanına alınması elzemdir. O zatın yine aynı eserdeki şu temennisinin haklı çıkmasını beklemek hakkımızdır:

“Rahmet-i ilahiyyeden ümid kesilmez. Çünkü, Cenab-ı Hak, bin seneden beri Kur’an’ın hizmetinde istihdam ettiği ve ona bayraktar tayin ettiği bu vatandaşların muhteşem ordusunu ve muazzam cemaatini, geçici ârızalarla inşaallah perişan etmez. Yine o nuru ışıklandırır ve vazifesini sürdürür. Kılıncını ayağına vurdurmaz, düşmanına vurdurur; Kur’an’a hizmetkâr eder; ağlayan âlem-i İslam’ı güldürür.”(age, s.335)


Ülke ve milleti bekleyen bu büyük tehlikeden kurtulabilmemiz için samimiyetle çalıştığınıza olan inancımdan dolayı bu kanaatlerimi sizin gibi zevat-ı âliye ile de paylaşmak istedim. Selam ve hürmetlerimi sunar, Cenab-ı Allah’ın bizleri bu bâdireden kurtarmasını niyaz ederim.
Said Nursî'ye ihanet edildi: Mustafa Kaplan - 12.03.2006 12/03/2006

 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Bu uzun alıntıyı satır satır, kelime kelime okudum.. Mustafa Kaplan'a ait yukardaki yazıdaki bir çok cümle, ezberleri bozan cinsten.. Çok ciddi iddialar.. Bugüne kadar bir çok kardeşimizden duyduklarımızın, okuduklarımızın aksini söylüyor bu yazı..

Bilenlerden rica edelim:

Mustafa Kaplan, nasıl biridir?

Sözlerine itimad edilir mi?

Cemaat içinde ve farklı gruplarda nasıl görülüyor, nasıl değerlediriliyor?

 

sadık78

Asistan
Katılım
28 Ara 2006
Mesajlar
400
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
www.muratciftka
Web sitesi
www.gulturkiye.com
Bu uzun alıntıyı satır satır, kelime kelime okudum.. Mustafa Kaplan'a ait yukardaki yazıdaki bir çok cümle, ezberleri bozan cinsten.. Çok ciddi iddialar.. Bugüne kadar bir çok kardeşimizden duyduklarımızın, okuduklarımızın aksini söylüyor bu yazı..

Bilenlerden rica edelim:

Mustafa Kaplan, nasıl biridir?

Sözlerine itimad edilir mi?

Cemaat içinde ve farklı gruplarda nasıl görülüyor, nasıl değerlediriliyor?


Bu konuda konuşmak isterdim.Ama bu sitede ALTIN_nesil,Agbi gibi uzman insanlar varken bize söz düşmez.
 

sadık78

Asistan
Katılım
28 Ara 2006
Mesajlar
400
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
www.muratciftka
Web sitesi
www.gulturkiye.com
Diyalog ve Komplo Teorisi

Bu uzun alıntıyı satır satır, kelime kelime okudum.. Mustafa Kaplan'a ait yukardaki yazıdaki bir çok cümle, ezberleri bozan cinsten.. Çok ciddi iddialar.. Bugüne kadar bir çok kardeşimizden duyduklarımızın, okuduklarımızın aksini söylüyor bu yazı..

Bilenlerden rica edelim:

Mustafa Kaplan, nasıl biridir?

Sözlerine itimad edilir mi?

Cemaat içinde ve farklı gruplarda nasıl görülüyor, nasıl değerlediriliyor?


Bu yazıya vermek cevap isterdim.Ama Mustafa Kaplan kendiside nurcu olduğuna göre Bediüzzaman'ın Hristiyan ruhbanları ile ittifakla ilgili görüşlerini benden daha iyi bilir.Demek ki Mustafa bey işin risale boyutuyla değil,siyasi boyutları ile ilgileniyor.İLLUMUNİTİ tarikatı falan diyor.Benim kafam komplo teorisine pek çalışmaz.Ama bu komplo teorilerinden anlayan,Türkiye üzerine büyük oyunlar döndüğünden büyük harflerle,iri puntolarla bahsetmeyi seven arkadaşların bu konuda niçin sustuklarını anlayamıyorum.Çünkü mensubu bulundukları grup diyalog çalışmalarının başında bulunuyor.Kendileride sürekli komplolara karşı bizleri uyarıyorlar.En sevdikleri iki konu diyalog ve komplo teorileri bir araya geldiğine göre bildiklerini bizden esirgememeleri gerekir.Hadi AGBİ,HADİ GÜMÜŞ-TESBİH tam sizin tartışmayı sevdiğiniz konular.
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
..ESASINDA BU YAZI A.TAGUT KARDEŞİMİZİN ALINTI YAPTIĞI YERE TAM BENZİYOR...


Üstaddan (RA) ve risalelerden al Hocaefendiye saldır..


yani edebiyatı ve kişileri etkileme sanatını bilen bir kişinin yapabileceği

USTA bir DÜZEN ve OYUN için tam bir SENARYO dan ibaret bir yazı..


Bu yazıyı okuyan insan risalerlerde ki OLUMLU tarafları görüp


amenna ve saddakna


diyecek ve fakat Hocaefendiye de saldırıları da evet diyecek diye tasarlanarak KURGULANMIŞ bir yazıdır..


--
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
..M. KAPLAN DENİLEN HERİFİN BAZI ALINTILARINI ALARAK VE

CEVAPLAYARAK DEVAM EDELİM.....


.A.TAGUT KARDEŞİME İTHAF OLUNUR...


*******************

Mustafa Kaplan'ın "Gülen'ler kafa karıştırdı" yazısına cevaben
Vakit Gazetesi Yazarı Mustafa Kaplan Bey’in , 29.07.2005 tarihli “Gülen'ler kafa karıştırdı” başlıklı yazısına cevabtır.

Muhterem Mustafa Kaplan Bey,

Zaman zaman köşe yazılarınızdan müstefid oluyor , yararlanıyoruz. Lakin , “Gülen'ler kafa karıştırdı” başlıklı yazınızda ifade ettiğiniz bir takım iddialar herhalde sehven yazılmış olsa gerekki , gözünüzden kaçmış ve yayınlamışsınız , izninizle Tashih edelim . Yazınızda diyorsunuz ki:

“M.Fethullah Gülen."Şimdi de bu taziye ilanına bakın:

"Dünyanın farklı bölgelerinde meydana gelen terör hadiseleri, insanlık onur ve haysiyetine en büyük darbeyi vurmuştur. İslâm, insanın yaşama hakkını aziz tutuyor ve bir insanın öldürülmesini küfre denk sayıyor. Bir kere daha tekrar etmek istiyorum ki, terörizm ile hiçbir yere varılamaz.Gerçek Müslüman asla terörist olamaz, terörist de Müslüman olamaz. Londra'da ma'sum insanlara karşı estirilen terör dalgası etkisini kaybetmeden bu kez Müslümanların çoğunlukta yaşadığı Mısır'da menfur bir saldırı sonucu onlarca insan hayatını kaybetti. Her defasında açıkça kınadığım terörü, nereden gelirse gelsin bir kez daha lanetliyor ve saldırıda hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, acılı ailelerine ve İslâm âlemine başsağlığı diliyorum."

İddia 1:

Hiçbir ön kayıt koymadan, "Bir insanın öldürülmesi küfre denk" demek, bütün katilleri "kâfir" saymak demektir. Nefsine uyarak hata işlemiş bir mü'mine, o yanlışı doğru kabul etmediği müddetçe, nasıl "kâfir" denir? İ'tikad yanlışına şefkat özür olur mu?

El-Cevab 1 :

Bir kere , muhterem Hocaefendi , “Küfre denk “ diyor , “kafir yapar “ demiyor. Arada ciddi bir nuans var. Bu ifadenin sahibi aslında, Muhterem Hocaefendi değil , Kur’anı Kerimin kendisidir :
Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, lânet etmiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.(Nisa:93)

Elmalı Hamdi Yazır bu Ayetin tefsirinde , bir mümini kasten öldüren kişinin mümin bile olsa onun cezasının cehennem olduğunu .orada pek uzun müddet kalacağını ve belki sonsuza kadar cezalandırılacağından bahsetmektedir. Tefsirinin devamında , andlaşma ve barış yanlısı kâfirlerin öldürülmesi de yasak ve haram ve hatta yanlışlıkla öldürme de bile hükmü mümin gibidir , demektedir.
Merhum Seyyid Kutub aynı Ayetin Tefsirinde , benzer bir yaklaşım göstererek , adam öldürmeyi şirke yakın kabul etmiş ve delil olarak başta İbn-i Abbas olmak üzere- bu suçtan tevbe etmenin kabul olunmayacağı görüşündedirler , demektedir !

Ehl-i Sünnet itikadına göre , ebedi cehennemde ancak kafirler kalacağı için , Ayette bir mümini kasten öldürenlerin ebedi cehennemde kalacaklarını ifade etmiş olması , bu günahın neticesinin , Küfre denk olduğunu bariz bir şekilde göstermektedir. Elbette , Ehl-i Sünnet Uleması Allah, kendisine ortak koşma suçunu kesinlikle bağışlamaz. Bunun dışındaki suçları dilediğine bağışlar.." (Nisa Suresi. 116) ayetine dayanarak tevbe eden katilin de bağışlanacağı görüşündedirler. Ayette geçen "huld (sonsuzluk)" kelimesini de "uzun zaman" olarak yorumlamışlardır. Lakin , mümini kasten öldürmenin , Küfre denk bir suç olduğu konusunda tereddüt yoktur !


Bahse konu taziye ilanı , Mısır’daki menfur saldırı için verilmiş ve Mısır halkının ekser çoğunluğunun mümin olmuş olması ve onların bir terör eylemi neticesinde kasten öldürülmüş olması , taziye İlanının nedenli haklı olduğunun göstergesi değilmidir ?

İddia 2 :

Terörist de Müslüman olamaz" demenin, "Hırsız da Müslüman olamaz, faiz yiyen de Müslüman olamaz, zina işleyen de Müslüman olamaz, içki içen de Müslüman olamaz" demekten ne farkı var? İslâm dininin "harb hukuku" denen bölümünü bir kenara koyalım, haramı helâl saymadığı müddetçe, bir büyük günah işleyen kişi dinden çıkar mı? Veya bir mü'min de nefsine uyarak büyük bir günah işlemiş olamaz mı? Böyle bir cümlenin Ehl-i Sünnet inancına değil, batıl Mu'tezile mezhebine uygun olduğunu bir hoca bilemez mi? İslâm dinine "aforoz" müessesesi mi girdi?

El- Cevab 2 :

Yazıda geçen :”Gerçek Müslüman asla terörist olamaz, terörist de Müslüman olamaz” ifadesinde , Hocaefendi Hakiki bir müminin terörist olamıyacağına vurgu yapmıştır ! Evet , hakiki mümin , hırsızlıkta yapmaz , faiz de yemez , zina da işlemez , içki de içmez. Bir mümin bunu gönül rahatlığı ile yapıyorsa , Hakiki mümin olmadığındandır ! Malum , İman Taklidi ve Hakiki diye tasnif edildiğinden , muhterem Hocaefendinin cümlenin başında kullandığı “gerçek müslüman” tabirinden , bu işe yapanların Taklid-i İmana haiz olduğuna vurgu vardır ! Ayrıca hatırlatmış olalım , sizin iddia ettiğiniz her günah işleyenin kafir olduğunu kabullenen batıl fırka , Mutezile değil , Harici mezhebidir! Tekrar edecek olursak , “Küfre denk “ ifadesi “Kafir yapar “ demek değildir. İşlenen suçun , Allah katındaki büyüklüğünün Kur’andaki yaklaşım şeklidir !

İddia 3 :

Kusura bakılmasın, İslâm beldelerini zorbalıkla işgal etmiş zalim kâfirlere karşı hoşgörü dervişi kesilenlerden, onların başına bir fiske indiği zaman gözyaşları ile taziye verenlerden; kan gölüne dönen Irak, Çeçenistan, Afganistan, Filistin, Keşmir, Doğu Türkistan için de aynı hassasiyeti göstermelerini beklemek Müslümanların hakkı değil midir?

El-cevab 3 :

Elbette hakkı Muhterem Mustafa Kaplan Bey. Lakin , bu hassasiyeti vermediğini nerden biliyorsunuz , asıl sizin açıklamanız gereken noktada burasıdır . Geceleri aynı seccadeyimi ıslatıyorsunuz veya Rahman’a el açarken kaç kez birlikte dua ettiniz de olumsuz yönde şahitlik ediyorsunuz ?

Amerika’nın Irak işgali için eleştirisi :

Amerika birçok yerde yanlış yaptı , Koskocaman bir devlet, Vietnam’da olduğu gibi maceraya girdi. Her ne kadar; “başarılı oluyoruz, demokrasiyi gerçekleştireceğiz” deseler de şimdilerde Irak’ın kaderine hâkim olunamadığını söylüyorlar. Hatta şu anda nasıl geriye dönülür, onu da kestiremiyorlar. Amerika bugün dünya muvazenesinde önemli bir devlet. Şimdiye kadar da demokrasisi ile tanınıyordu. Kredisini burada ucuza harcamamalıydı. Fakat o kredi ucuza gitti. İtibar kaybına uğradılar. Bundan sonra kaba kuvvetle bir şey tutsalar bile, aklıselim iki adım geriye çekilmeyi gerektirir. (Mehmet Gündem , Milliyet Gazetesi 08.01.2005 )

Mazlum Filistin için ifadeleri :

Şekerle beraber bir de kalp hastalığı olunca ve bunlara bazı diğer rahatsızlıklarım da eklenince gerçekten çok hırpalanıyor, cesedimi, ruhumun sırtında bir yük gibi taşımak zorunda kalıyorum. Ama her şeye rağmen Allah'a sonsuz şükrediyorum. Dünyanın dört bir yanındaki insanların, mesela Filistinlilerin çektiği ızdırapları düşününce kendi dertlerimi unutuyorum.

Tanklar, bombalar altında ezilen mazlumların iniltileri bazen kendi kalp atışlarımı duymama mani oluyor. Ayrıca din adına yapıldığı söylenerek içine düşülen yanlışlıklar da belimi büküyor. (Hüseyin Gülerce, Zaman, 16.05.2002 )
Ümmet-i Muhammedin mazlumiyeti ile ilgili :

Şimdilerin zulmü, gadri, tecavüzü, tasallutu ise, perdesiz, hâilsiz, mümâşâtsız, açıktan açığa ve mazlumun, mağdurun gözünün içine bakıla bakıla icrâ ediliyor. Buna ister hakkın kuvvete yenik düşmesi, isterse kuvvetin çılgınlığı, hak ve hikmet bilmezliği densin, netice değişmez.. geçmişte beş-altı asırda işlenmiş bütün cinayetlerin, yıkılan hânumânların, harâb olan umranların, bilmem kaç katının, şu beş-altı seneye sıkıştırıldığını ürpererek müşâhede etmedik mi? Saray-Bosna'dan Cezayir'e, Habeşistan'dan Suriye'ye, Filistin'den Asya Stepleri'ne kadar çok geniş bir dairede, yıllardan beri görüp duyduğumuz vahşet değil de ya nedir.? Ve, daha kim bilir ne kadar yerde duyulmayan ne kadar zâlim 'Hay Hu'yu ve mazlum çığlıkları inleyip duruyor..?

Yeryüzünün gerçek mirasçıları dünya muvâzenesindeki yerlerini alacakları güne kadar bu fırtınaların dineceğini ve bu âh u efgânın kesileceğini beklemek beyhûde olsa gerek. Evet, belki zaman zaman bu vahşetlere sebebiyet veren sâikler, piyonlar değişebilir ama kat'iyyen anarşi dinmez ve terör bütünüyle bertaraf edilemez; çünkü bunların arkasında dünyayı idare eden güçler var. Dün Yunanla, Bulgarla, Ermeniyle, Slavla her yerde kargaşa çıkarıp başımıza gâile açanlar, şimdi de Sırplıyla, PKK ile, Ermeniyle, Nusayriyle, Râfıziyle aynı şeyi yapıyorlar.. ve vazgeçeceğe de benzemiyorlar.(Çağ ve Nesil – Günler Baharı Soluklarken )

Şimdi tüm bu hakikatler ortada iken , ve bu ifadlere sadece yazıya geçen kayıtlar olup , Allah ile münasebtelerde kalbten dökülen nağmeler bilinmemesine rağmen ,

Bir de hiç bilmediğin bir şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz, gönül, bunların her biri yaptıklarından sorumludurlar.(İsra, 17/36)
Ayetinin tehdidine neden muhatab olmak için yarışılır , anlamak mümkün değil !

Sonuç :

“İslâmın "i'tikad' esaslarına taban tabana zıt görüşlerin altındaki imza, keşke bir cahile ait olsaydı.” demişsiniz ! Evet katılıyorum , keşke iddialarınız , sıradan bir yazara ait olmuş olsaydıda sizin gibi değerli bir Müslüman Yazar tarafından Kaleme alınmamış olsaydı ! Lakin , madem geçmiş gün geri gelemez , bir rica olarak addedin , yazımızı köşenizde yorumsuz olarak yayınlayınki , en azından Huzur-u İlahide Kul Hakkından mesul olmamaış olalım ! Nedersiniz ?
Not: Vakit Gazetesi Yazarı Mustafa Kaplan Bey’in , 29.07.2005 tarihli “Gülen'ler kafa karıştırdı” başlıklı yazısına cevabtır.
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
...MERAKLI KARDEŞLERİM AŞAĞIDAKİ LİNKDEN DE TAKİP EDEBİLİRLER....



Yeni Mesaj Gazetesinin Kasdî Tahrifleri -1

Yazar Dr. Abdülkadir Badıllı

Yeni Mesaj adındaki gazete ve aktör yazarı Muhar-rem Bayraktar’ın herzeledikleri iftiralı vesveselerinden, aleme ibret

numunesi olarak birkaç iddialarını ele alacağız.

Sayfalar dolusu iftiralarına ve vakvakları andıran seslerine bakacak ve bulaşacak vakit ve halimiz yoktur.


Yeni Mesaj’ın Birinci İftiralı Vesvesesi ve Cevapları

“Said-i Nursi Hürriyet ve İtilaf fırkasında iken, Müderrisin Cemiyeti’ni kurdu. Sonra da Teâli-i İslam Cemiyeti olarak meydana çıkan bu cemiyette üye olarak, kuva-yı milliye aley­hinde yazılan bildiride Said-i Nursi’nin imzası var... Ve bu bil­diri İkdam gazetesinin 16 Eylül 1919 sayısında yayınlandı.”[70] dedikten sonra, adı geçen bildiriden bazı pasajlar vermektedir.

Üstad Bediüzzaman 1918’den İtibaren Siyasi Hiçbir Cemiyete Girmedi

Bu çok şeni’ ve son derece acı ve galiz iftiranın cevapları az üst tarafta verilen son derece açık, zahir ve bahir belgelerdir. Bununla beraber, şu an önümde duran İkdam gazetesinin aynı tarihli sayısının fotokopisinde ileri sürülen bildiriden eser yoktur. Öyle bir bildiri yer almadığına göre bu iddia yalan ol­muş oluyor. Dürüst bir insanın: “Falanca gazetede şunlar var dediğinde”, o gazetenin klişesini ibraz etmesi gerekir.

Anlaşı­lıyor ki, yazar bir mukallittir, fikir hempalarından taklid eyler, bu defa gazete dışında (İkdam dışında) bir iki kaynak daha ve­riyor. Bu kaynaklardan birisi, Prof. Yücel Özkaya’nın bir der­gide ya-yınlanan “Ulusal Bağımsızlık Savaşı Boyunca Yararlı ve Zararlı Dernekler” adında bir makalesidir.

Yazar, Bediüzzaman’ın Müderrisin Cemiyeti’nde –ilk kuruluşunda–kurucu değil, bir üye olarak isminin bulunduğundan söz eder, öteye gitmez. Öbür kaynak da, bunun gibilere dayandığı anla­şılmakta. Az sonra gerçek tahkikli belgeler verilecektir.

İşin gerçek durumuna baktığımızda: Bediüzzaman Haz­retleri 1918 Temmuzunda Rusya’dan firar edip İstanbul’a gel­diği günden, ta 19 kasım 1922’de İstanbul’dan ayrılıp An­kara’ya gidinceye kadar siyasi hiçbir cemiyete girmiş değildir. Yalnız esaret dönüşünde Harbiye Nazırı Enver Paşanın ısra­rıyla Darü’l-Hikmeti’l-İslamiye’ye aza olarak resmen tayin edilmiştir. Ve bu arada hiçbir siyasi yönü olmayan iki cemi­yete de üye olarak katılmıştır. Bunlardan birisi Hilal-i Ahdar Cemiyeti (Yeşilay), ikincisi ise, kuruluş tüzüğünde, siyasetle kat’î surette meşgul olunamayacağı, sadece müderrislerin haklarını aramak ve halka dinî nasihatlarda bulunmak maksa­dına yönelik esaslar üzerine kurulmuş olan Müderrisin Cemi­yeti’ne de üye olarak katılmıştır.

Hilal-i Ahdar Cemiyeti’nin kuruluş gayesi ise, şeytan ve mel’un İngilizlerin İstanbul’u işgalinden itibaren, gemiler do­lusu, beyin uyuşturan içkileri dışardan getirip İstanbul’a sok­maları ve onunla beyinsiz bir takım avereleri uyuşturup düşün­celerini felcetmek ve işgal işini böylece kolaylaştırmak için idi. İşte Hilal-i Ahdar İngiliz’in bu şeytani planına karşı kurul­muştu.[71]


Bediüzzaman’ın siyasi cemiyetlere asla katılmadığını gösteren onun yazılı şu sözleridir:

“S. Hangi cemiyettensin? Neden muhalefeti tenkit edi­yorsun?

“C. Şüheda cemiyetindenim. Tek bir veliyi inkar veya is­tihfaf etmek meş’umdur. Öyle ise, iki milyon evliyaullah olan şühedayı inkar etmek ve kanlarını heder etmek meş’umların en meş’umudur. Zira muhalefet der: ‘Haksız olarak harbe girildi. Hasmımız haklı idiler.’ İşte şu hüküm, iki milyon şühedanın şehadetini inkardır. Bence en çok duamız bu olmalı.”
72]



Üstad’ın bu beyanı gösteriyor ki o, siyasi cemiyetlerle alakası olmadığı gibi, İttihad ve Terakki Cemiyeti’ne muhalif olan İtilaf fırkasında ise asla değildir. Adı konu olan İkdam ga­zetesi önümde duruyor. Yazarın bahsettiği bildiri 16 Eylül 1919 tarihli nüshasında yok. Gazetenin 26 Eylül 1919 tarihli sayısında Cemiyet-i Müderrisin namına yayınlanan bir beyan­name vardır.

Bir de, İkdam gazetesi 9 Mart 1920 tarihli nüshasında; Ermeni meb’usu Bogos Nobar ile Şerif Paşanın Paris’te bir­likte “Kürt ve Ermeni İttifakı” adı altında bir muhtıra hazırla­yarak Lozan Konferansı’na sunmak; Kürt ve Ermeniler birleşik bir devlet kurmak teşebbüslerine karşı, Bediüzzaman Hazret­leri ve iki doğulu arkadaşının beraber hazırladıkları son derece şiddetli ve hiddetli bir protesto yazısı yayınlanmıştır. Bunun dışında Bediüzzaman Hazretlerinin İkdam’da hiçbir yazısı ya­yınlanmamıştır.[73]

Bu konuda geniş araştırma yapan mutemed bazı kaynaklar elde ettik. Bu kaynaklar özetle şunlardır:


1. Prof. Dr. Tarık Ziya Tunaya, Türkiye’de Siyasal Parti­ler, Mütareke Dönemi, C. 2, ss. 382-397.
2. Kemal Gurulkan, “Teali-i İslam Cemiyeti” İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1996 ve Köprü, “İslâm’ın Siyasallaşma Sürecinde Cemiyet-i Müderrisin’den Teâli-i İslâm’a”, Güz 2000, Sayı: 72, ss. 5-14. Bu araştırma yazısı ve bu yazıda isimleri verilen gazeteler, dergiler ve kitap isimleri, rakamlarıyla beraber aşağıda sırasına göre verilecektir.

İşte çarpıtılan tarihi hadiseyi kısaca tahlil ediyoruz.

http://www.gencadam.net//content/view/643/57/

--
 

Tarık

Üye
Katılım
14 Ara 2006
Mesajlar
66
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
avcılar
Daha Bediüzzaman’ın vefatından önce o gizli ecnebi komitesi elini sokarak kendi adamlarını “hizmetkâr” adı altında yakınına yerleştirmiş; hatta o zata zehir verenlerden birisi yıllar sonra “abi” nâmıyla cemaat içine sokulmuştur. Vefatından sonra ise çeşitli maslahatlar üretilerek eserlerde oynama yapılmış, ana kitlenin merkez sağ partilere yönelerek politize olmaları sağlanmış, İslam yerine bugünkü ABD ve AB sempatizanlığını netice veren demokrasi fikri beyinlere oturtulmuştur. İslam’ın ana kaynaklarından koparılmış bozuk tevillerle yeni çığırlar açılmış, uzun yıllar din eğitimi alamamış cahil kitleler de bu oyunun farkına varamamıştır. Bediüzzaman’ın gerçek talebeleri olan Albay Hulûsi Bey, Mehmet Feyzi Efendi, Hüsrev Efendi hakkında ise yalan ve iftiralar uydurularak yeni müntesiplerin o zatlara ulaşması engellenmiştir.

...
Binaenaleyh, ülkemizi ve milletimizi Sevr batağına düşüreceği kesin gözüken “dinlerarası diyalog ve hoşgörü” hareketine karşı tavır almak, her şuurlu vatanseverin dinî ve millî borcudur. .. Mustafa Kaplan - 12.03.2006 12/03/2006


Mustafa Kaplan'ı tanımıyorum...
Belli ki o da vatanseverlerden..
Sevr'den dahili ve harici bedbahtlardan bahsettiğine ve İsmet İnönü devrinden sonrasını problemli gördüğüne göre İnönü öncesini asrısaadet olarak görüyor olmalı..

F.Gülen gurubu başta olmak üzere bir çok nur gurubunu eleştirmiş ve
bazı komplo teorileri(ona göre gerçek) üreterek risalei nurların korunmadığını hain ellere geçtiğini filan yazmış...

Fakat burada bir sorun var. Kur'an'ın korunması madem Allah'ın taahhüdü altında yani Allah'a rağmen ona bir zarar verilemiyor.Allah her türlü olay ve hadisatın dışında değil...
O halde Kur'an'ın bu asırdaki en önemli açıklaycılarından biri olan risaleinur'u Allah'ın korumasız bırakabileceğini düşünmek O na itimatsızlık demek değilde nedir...Yazar bu basit gerçeği idrakten bile uzak...

Ayrıca yazar İlliminati adlı kitaptan alıntılar yapmış ama o kitabı okuması için çevirenin Zaman Gazetesi yazarı olduğunu bile belki bilmiyordur ..
Buna göre yazarı aydınlatanlar eleştirdiği kesimler oluyor..: ))

Onun yazılarında renklendirdiği kısımları okuyucusu olan islamveinsan,
yada söyleyecek çok şeyi olduğunu söyleyen doğrucudavut bize açıklar mı acaba?..

Yazdıklarınızın arkasında durduğunuzu göstererek açıklamalar yapmanızı bekliyoruz sizden..
 

iskender

Üye
Katılım
4 Ocak 2007
Mesajlar
62
Tepkime puanı
0
Puanları
0
ben bu filmi sanki daha önce izlemiştim sanki, "şubat soğuğu" dizisi galiba samanyolu televizyonunda yayınlanıyordu.
 

sadık78

Asistan
Katılım
28 Ara 2006
Mesajlar
400
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
www.muratciftka
Web sitesi
www.gulturkiye.com
Ben siyasetin zırcahiliyim.

,
söyleyecek çok şeyi olduğunu söyleyen doğrucudavut bize açıklar mı acaba?..

Yazdıklarınızın arkasında durduğunuzu göstererek açıklamalar yapmanızı bekliyoruz sizden..

Söyleyecek çok şeyim olduğunu söylemedim.Söylemesi gereken insanların GÜMÜŞ-TESBİH ve agbi rumuzlu kişiler olduğunu söyledim.Çünkü onlar komplo teorileri konusunda uzman kişiler.Özellikle Agbi rumuzlu kişi sürekli birilerini kurulan uluslararası komploları ve tarihi bilmemekle suçluyor.Bu konularda uzman olduğunu söyleyen birini konuşmaya davet etmekten daha doğru ne olabilir.Her konuda ahkam kesen insanlar bu konuda niye susuyor.Yoksa hayatımda İLLUMİTİ tarikatı hakkında bir paragraf bile okumuş değilim.Ama bu konulara meraklı olan insanların kendi gruplarını ilgilendiren,uzmanlık alanlarına giren sorulara cevap vermeleri lazım.Bu arada Aytunç Altındal'ın sizden olduğundan haberim yoktu!Ne zaman oldu?Bu konuları tv.'de o anlatırdı,hristiyan tarikatleri falan..
Mustafa Kaplan bildiğim kadarıyla bizler doğmadan öncede nurcuydu.O yüzden ona diyalogu ben öğretemem.Demek ki siyasi noktadan bir itiraz var.
Siyasi itirazada her gün gazete okuyan insanların cevap vermesi lazım.Benim değil.
Son olarak bediüzzaman hristiyan ruhanileri ile diyalogdan sözediyordu,Bernard Lewis gibiler ne hristiyan ne ruhani..
 

Tarık

Üye
Katılım
14 Ara 2006
Mesajlar
66
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
avcılar
Söyleyecek çok şeyim olduğunu söylemedim.Söylemesi gereken insanların GÜMÜŞ-TESBİH ve agbi rumuzlu kişiler olduğunu söyledim.Çünkü onlar komplo teorileri konusunda uzman kişiler.Özellikle Agbi rumuzlu kişi sürekli birilerini kurulan uluslararası komploları ve tarihi bilmemekle suçluyor.Bu konularda uzman olduğunu söyleyen birini konuşmaya davet etmekten daha doğru ne olabilir.Her konuda ahkam kesen insanlar bu konuda niye susuyor.Yoksa hayatımda İLLUMİTİ tarikatı hakkında bir paragraf bile okumuş değilim.Ama bu konulara meraklı olan insanların kendi gruplarını ilgilendiren,uzmanlık alanlarına giren sorulara cevap vermeleri lazım.

haklısınız
Bu konuda bir şeyler söylemek isterdim demişsiniz...
bir şey bilmediğinizide yazmışsınız...
Ancak buradaki nur cemaatleri konusundaki renkli işaretli iddialar hakkında da islamveinsan dan açıklama beklemelisiniz...
Bu arada Aytunç Altındal'ın sizden olduğundan haberim yoktu!Ne zaman oldu?Bu konuları tv.'de o anlatırdı,hristiyan tarikatleri falan..


Yanılıyorsun.. yazarın bahsettiği Texe Marrs'ın kitabının A.Altındal ile herhangi bir ilgisi yok...O'nun nereye ait olduğunu bilmiyorum...
Fakat benim bahsettiğim Zaman yazarı Ali Çimen'di...
http://www.ideefixe.com/kitap/tanim.asp?sid=YTV3N2S1U5HXGUY8BT7Y

Mustafa Kaplan bildiğim kadarıyla bizler doğmadan öncede nurcuydu.O yüzden ona diyalogu ben öğretemem.Demek ki siyasi noktadan bir itiraz var.
Siyasi itirazada her gün gazete okuyan insanların cevap vermesi lazım.Benim değil.
Son olarak bediüzzaman hristiyan ruhanileri ile diyalogdan sözediyordu,Bernard Lewis gibiler ne hristiyan ne ruhani..
M.Kaplan'ı tanımadığımı söylemiştim...
Yaşının büyük olması aklını hangi yönde kullandığı konusunda bir ölçü olmaz...
B.Lewis'in diyalog faailiyetlerine ilgisinin olduğunu daha önce duymamıştım..
Bir kaynağın varmı?...
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
1- Bütün dünya bir azınlık çetesinin yani “İlluminati” ismiyle bilinen bu gizli örgütün kontrolü altına girmiştir. Söz konusu komployu yürüten elit tabakanın nihaî hedefi, başkenti Kudüs olacak bir dünya hâkimiyeti kurmaktır. İlluminati’nin arkasındaki beyinler, Büyük İsrail’lerinden, Türkiye’yi ve tüm dünyayı hâkimiyetleri altına almanın planlarını yapıyorlar. Tamamen kontrolleri altına alamadıkları bir Türkiye, bu misyonlarını bir hayli zorlaştıracaktır.

2- Hedefine ulaşabilmek için yaklaşık iki yüz elli senedir çalışan bu komitenin ülkeler içindeki gizli-açık cemaatleri kullandığı da bir gerçektir. “Dinlerarası diyalog ve hoşgörü” hareketi bu çetenin işidir ve en tesirli silahlarından biridir. Daha geçen asrın başında bu tehlikeyi fark eden Said Nursî, o gizli çeteyi, “zındıka komitesi” diye isimlendirmiştir. Bediüzzaman, ülke ilgililerini “dinlerarası diyalog” seline kapılmaları hususunda da uyarmıştır.

3- Aynı komite, kendisini teşhis eden Bediüzzaman’ı affetmemiş, nüfuzlu adamları vasıtasıyla o zata dünyayı zindan etmiş, kendi adamlarını yanına yerleştirmek suretiyle eserleriyle oynamış, yine cemaat içine parmak sokmak suretiyle bugünkü “diyalogcu” kitleleri elde etmiştir.

Daha Bediüzzaman’ın vefatından önce o gizli ecnebi komitesi elini sokarak kendi adamlarını “hizmetkâr” adı altında yakınına yerleştirmiş; hatta o zata zehir verenlerden birisi yıllar sonra “abi” nâmıyla cemaat içine sokulmuştur. Vefatından sonra ise çeşitli maslahatlar üretilerek eserlerde oynama yapılmış, ana kitlenin merkez sağ partilere yönelerek politize olmaları sağlanmış, İslam yerine bugünkü ABD ve AB sempatizanlığını netice veren demokrasi fikri beyinlere oturtulmuştur. İslam’ın ana kaynaklarından koparılmış bozuk tevillerle yeni çığırlar açılmış, uzun yıllar din eğitimi alamamış cahil kitleler de bu oyunun farkına varamamıştır. Bediüzzaman’ın gerçek talebeleri olan Albay Hulûsi Bey, Mehmet Feyzi Efendi, Hüsrev Efendi hakkında ise yalan ve iftiralar uydurularak yeni müntesiplerin o zatlara ulaşması engellenmiştir.

Bugünkü gelinen nokta: “Bediüzzaman ayrı-Nurcu denilen kesimler ayrıdır

4- Temelde 300 kişiden oluşan ecnebi gizli bir komite Kur’an’ın etrafında çelikten bir sur olan Risâle-i Nûr’u da tahrip etmek ve dolayısıyla din-i İslam’ı bozmak ve Müslümanları hâkimiyetleri altına almak için, üstat Bediüzzaman’ın bazı mücmel ifadelerini ve eski makalelerindeki bazı mücmel cümlelerini, maksadının haricinde bâtıl tevillerle tevil ederek, bu tevilleri âlem-i İslam’ın içine atmışlardır. Ehl-i iman da bazen bilmeyerek bu gibi yanlış tevillere kapılmaktadırlar.

5- Amerika hesabına teftiş yapan bir ecnebi siyasînin, medyaya da akseden,‘Müslümanlara hâkim olmak için İslamiyetsiz bir Müslümanlık ve Risâle-i Nûr’suz bir Nûrculuk ihdas etmemiz lâzımdır’ diye de rapor vermiştir. Bediüzzaman’ın eserleri üzerinde oynanarak hem o zattan intikam alınmakta, hem onun ekolüne mensup olanlar saflıklarından istifade edilerek kullanılmakta hem de uyanık vatanseverler nazarında Bediüzzaman ismi kötülenmiş olmaktadır.

6- “Dahilî ve haricî bedhahlar” bu oyunu bilerek çabuklaştırmak isterken, kendi grup liderlerinin beyin yıkaması neticesinde gerçekleri göremeyen avam tabakası da aynı oyunda kullanılmaktadır.

Kendisine “Nurcu” denilen ve Bediüzzaman’a nispet edilen grupların ekserisinin bu “dinlerarası diyalog ve hoşgörü” yanlışına düşürülmüş ve “AB taraftarı” yapılmış olması çok ibret verici bir gerçektir.

Diyalogcular Bediüzzaman ismini istismar ederek taraftar toplamaktadırlar

7- “Dinlerarası diyalog ve hoşgörü” hareketi, bizi Avrupalılarca Sevr Muahedesi ile memleketimize ve milletimize çizilen kadere yaklaştırmıştır. Resmî ve sivil pek çok kuruluşun böyle bir harekete katılmış bulunması, sorunun ağırlaşmasına sebebiyet vermektedir.

8- “Dinlerarası diyalog ve hoşgörü” yanlışına tavır alanların ortaya koyduğu mücadele tarzı kullanılan delillerdeki yanlışlık sebebiyle neticesiz kalmaya mahkûmdur.

9- Diyalog cephesinde görülenlerin başında dindar kesimden kendisine “Nurcu” denilen kişi ve grupların bulunması, bu hataya karşı tavır koyanların da ister istemez onları hedef almalarını netice vermiştir.

10- Karşı tavır alanlar, bu yanlışın Risâle-i Nûr müellifi Bediüzzaman Said Nursî’den kaynaklandığı sanarak o zata da hücum etmişlerdir. “Dinlerarası diyalog ve hoşgörü”ye karşı ciddî bir mücadelede millî menfaatlerin yanında olması gereken Nurcular, Said Nursî’ye yönelen hucuma tepki gösterdikleri için olayın vehametini kavramaktan uzak kalacaklardır.

11- O zata böyle mesnetsiz hücum edilince bütün Doğu ve Güneydoğu ahalisi ve ulemasının da millî birliğe dahil edilmesi önlenmiş olmaktadır.

12- Böyle bir zat hakkında bilgisizce hücum edilirken “İngiliz ajanlığı” gibi vicdanları sızlatan bir ifade de kullanılmaktadır. Geçen asrın başında Mütâreke İstanbulu’nda yaşamış ve “İngiliz Muhibler Cemiyeti” azası olan, başşehri işgal etmiş İngiliz kuvvetlerine “ajanlık” da yapan bir “Said Molla” vardır; ama Bediüzzaman’ın, Said Molla ile adından başka benzerliği yoktur. Böyle bir zata mesnetsizce “ajanlık” isnadında bulunulunca, diyalogculara karşı haklı çakışlar da mesnetsiz sayılarak hareketin tesiri kırılmış olur.

Bediüzzaman’ın askerlik mesleğine karşı çıktığını ve talebelerini askere göndermek istemediğini iddia etmek ise, tarihî gerçeklere karşı bir bühtandır.

Sonuç: Ülkemizi ve milletimizi Sevr batağına düşüreceği kesin gözüken “dinlerarası diyalog ve hoşgörü” hareketine karşı tavır almak, her şuurlu vatanseverin dinî ve millî borcudur. Zındıka komitesine âlet olup Kur’an’ı, Bediüzzaman’ı ve eserlerini istismar ederek Kur’an çizgisini bozmaya çalışanlara karşı elbette tavır alınmalıdır.

Tekrar o ihtişamlı günlere dönüş için Kur’anımızın çatısı altında toplanılarak “Kur’an ve İslam” kelimelerinin kullanılması ve Bediüzzaman’ın da bu hareketin yanına alınması elzemdir.

Mustafa Kaplan - 12.03.2006 12/03/2006


Acizane Mustafa Kaplan'ın o uzun yazısını düzenleyerek özetlemeye çalıştım.. Bir kez daha gördüm ki iddialar hakikaten ciddi.. Bütün bu maddelere açıklık ve açıklama getirilmesi gerektiğini düşünüyorum..
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Acizane Mustafa Kaplan'ın o uzun yazısını düzenleyerek özetlemeye çalıştım.. Bir kez daha gördüm ki iddialar hakikaten ciddi.. Bütün bu maddelere açıklık ve açıklama getirilmesi gerektiğini düşünüyorum..

Bakınız güzel kardeşim, M. Kaplan denilen herifin alıntısını yapmıştım ve saçma sapan düşüncelerini içeren makalelerinin cevaplarını bulunduğu bir site adresi vermiştim..

Hepsini buraya alırsam yer işgal etmiş olurum..

Bir zahmet o adresten alarak okuyunuz..ama illa ki anlayamıyorum diyerek sorarsanız da birkaç lafla anlatırım.. gerçi bir kardeşime bu konuda ufak bir serzenişte bulunmuştum ama sayın editör veya adminitöler tarafından da eleştiri almıştım..

Yine de anlama zorluğu - güçlüğü çeken kardeşlerim için özellikle Üstad (RA) Hazretleri hakkında şüphesi olan varsa her zaman anlatmaya açığım.. ve Hocaefendinin önderliğinde yapılan çalışmalara leke düşürecek açıklamalar karşısında da bu teklifim geçerlidir..

Bir başka konuda açıklamalarla bir yere geliyoruz ama bir konuda tekrar vatandaşların beyninden bu bilgiler silinmiş gibi tekrar TEMCİT PİLAVI gibi pişirilip siteye alınıyor..anlayamayanlar için değil ama anlayıp öğrenenler için KABAK TADI vermeye başladı gibi me geliyor..selametle kalınız...
 

sadık78

Asistan
Katılım
28 Ara 2006
Mesajlar
400
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
www.muratciftka
Web sitesi
www.gulturkiye.com
Top agbi'de!

[/size]
haklısınız

M.Kaplan'ı tanımadığımı söylemiştim...
Yaşının büyük olması aklını hangi yönde kullandığı konusunda bir ölçü olmaz...
B.Lewis'in diyalog faailiyetlerine ilgisinin olduğunu daha önce duymamıştım..
Bir kaynağın varmı?...

Abant platformunun Amerika'da yapılan toplantısına Bernard Lewis isimli kişide katılmıştı.Bernard Lewis'in hangi değerlerin dünyada hakim olması adına o toplantıya katıldığı konusunuda uzman arkadaşımıza bırakıyorum.Uzun tarih okumaları sırasında Bernard'ın kitap ve makalelerini de okumuştur.Kimlere hizmet ettiğini de anlatabilir.
Mustafa KAPLAN vatanseverdir deyip bir köşeye atamazsınız.Fikirleri analiz etmek zorundasınız.Bu işlerden anladığını söyleyen arkadaşlar var.Slogan üretmesinler,analiz yapsınlar.
 

islamveinsan

Doçent
Katılım
28 Eyl 2006
Mesajlar
1,360
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Suvas
.... Mustafa Kaplan bildiğim kadarıyla bizler doğmadan öncede nurcuydu.O yüzden ona diyalogu ben öğretemem.Demek ki siyasi noktadan bir itiraz var.
Siyasi itirazada her gün gazete okuyan insanların cevap vermesi lazım.Benim değil.
Son olarak bediüzzaman hristiyan ruhanileri ile diyalogdan sözediyordu

Üstad Said Nursi'nin mücmel ifadeleri çarpıtılarak kendi heva ve heveslerine göre tevil edilmiştir... Bu tevillelr herşeyden önce Ehl-i Sünnet inancına muhaliftir... Ki böyle bir inanç ÜStad ı da ehli sünnet inancından uzak gibi manalara sürükler; bugün Üstad hakkındaki bütün ithamların menbaı da bu tevillerdir....

ben bu filmi sanki daha önce izlemiştim sanki, "şubat soğuğu" dizisi galiba samanyolu televizyonunda yayınlanıyordu.
Kılıflar minare çalımı öncesinden hazırlanıyor... stv nin kime/kimlere ait oldugunu biliyorsunuz...


.....F.Gülen gurubu başta olmak üzere bir çok nur gurubunu eleştirmiş ve bazı komplo teorileri(ona göre gerçek) üreterek risalei nurların korunmadığını hain ellere geçtiğini filan yazmış...

Fakat burada bir sorun var. Kur'an'ın korunması madem Allah'ın taahhüdü altında yani Allah'a rağmen ona bir zarar verilemiyor.Allah her türlü olay ve hadisatın dışında değil...
O halde Kur'an'ın bu asırdaki en önemli açıklaycılarından biri olan risaleinur'u Allah'ın korumasız bırakabileceğini düşünmek O na itimatsızlık demek değilde nedir...Yazar bu basit gerçeği idrakten bile uzak...

Onun yazılarında renklendirdiği kısımları okuyucusu olan islamveinsan bize açıklar mı acaba?..

Yazdıklarınızın arkasında durduğunuzu göstererek açıklamalar yapmanızı bekliyoruz sizden..

Kur'an dışında hiç bir kitap özel koruma altında değildir, öyle olsa farklı hadisler, uydurma hadisler nereden çıktı ? Risale i nur a böyle kutsallık vermeyelim... Hem bozulan manaları harfleri değil daha ziyade tevilleridir...

..ESASINDA BU YAZI A.TAGUT KARDEŞİMİZİN ALINTI YAPTIĞI YERE TAM BENZİYOR...
Üstaddan (RA) ve risalelerden al Hocaefendiye saldır..
yani edebiyatı ve kişileri etkileme sanatını bilen bir kişinin yapabileceği
USTA bir DÜZEN ve OYUN için tam bir SENARYO dan ibaret bir yazı..
Bu yazıyı okuyan insan risalerlerde ki OLUMLU tarafları görüp
amenna ve saddakna
diyecek ve fakat Hocaefendiye de saldırıları da evet diyecek diye tasarlanarak KURGULANMIŞ bir yazıdır..
--
Bu aşk ve muhabbet sizleri kör etti...
Ehli sünnet çerçevesinde değerlendirmeyi bırakıp "hocamız" söylüyorsa doğrudur anlayışı helakınızın zeminini hazırlıyor... Haram ve küfrü savunmayı ne zaman bırakacaksınız ? Her haram ın altından hikmet beklemek mü'min in vasıflarına uymuyor... "O" dediyse vardır bir hikmeti "O" söylediyse haktır doğrudur !!!!
"O" kim oluyor... Hüküm koyucu sadece ALLAH'tır.

Bu yazıya vermek cevap isterdim.Ama Mustafa Kaplan kendiside nurcu olduğuna göre Bediüzzaman'ın Hristiyan ruhbanları ile ittifakla ilgili görüşlerini benden daha iyi bilir.Demek ki Mustafa bey işin risale boyutuyla değil,siyasi boyutları ile ilgileniyor....


Risale i Nurdaki devrik cümleleri düz yazı gibi okumayı bırakmalısınız
Ayet ve Hadis okunurken ve tevil edilirken dahi: Allah ın muradı neydi? Efendimiz sas nasıl anladı ve sahabi nasıl yaşadı yada anladı, .....gibi kriterler doğru anlamak için çok önemlidir....
Hem kim söylemiş, kime söylemiş, hangi makamda söylemiş, ne maksatla söylemiş.
Gibi sorulara verilecek cevaplar doğru anlamak için olmaz ise olmazlardır..
Üstad ın bugünki anlaşılan manada dinler ile dialog yada hristiyan ruhbanlarla diyalog kurmak seklinde bir ifadesi devrik cümlelerin düz yazı gibi okunmasınan kaynaklanmaktadır... Bazı mücmel ifadelerini heva ve heveslerine göre tevil edenler bugünki nurcuları oluşturmuştur...

Risale i nur öyle bir yere taşındıki okuduğunuzda okuuğunuz kısmın yarısı Ehl-i sünnet inancına muhalefet eder... Bazı bölümler hadis ile çelişir bazı bölümler Ayet ile çelişir...

Risale i nur u doğru anlamak için önce edillei şeriyeye bakacağız sonra risale i nur a... Kitap ve sünnet i seniyeye muhalefet eden bir risale i nur okumak istemiyorsak önce bu nurcuların etki alanından çıkmalıyız... Risale i Nur a talebe olmuş birini bulana dek...

Selam ve dua ile
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
hooooppppp dedik ..insan kardeş..

BEN NE YAZMIŞEM SEN NE ANLATIRSIN...

SEN KENDİN DE MİSİN KARDEŞ..UYAN UYAN SABAH OLDU BAK...



quot-top-left.gif
Alıntı:
quot-top-right.gif
quot-by-left.gif
ORHAN CİHANGİR´isimli üyeden Alıntı
quot-by-right.gif
quot-top-right-10.gif
..ESASINDA BU YAZI A.TAGUT KARDEŞİMİZİN ALINTI YAPTIĞI YERE TAM BENZİYOR...
Üstaddan (RA) ve risalelerden al Hocaefendiye saldır..
yani edebiyatı ve kişileri etkileme sanatını bilen bir kişinin yapabileceği
USTA bir DÜZEN ve OYUN için tam bir SENARYO dan ibaret bir yazı..
Bu yazıyı okuyan insan risalerlerde ki OLUMLU tarafları görüp
amenna ve saddakna
diyecek ve fakat Hocaefendiye de saldırıları da evet diyecek diye tasarlanarak KURGULANMIŞ bir yazıdır..
--
quot-bot-left.gif
quot-bot-right.gif

Bu aşk ve muhabbet sizleri kör etti...

Ehli sünnet çerçevesinde değerlendirmeyi bırakıp "hocamız" söylüyorsa doğrudur anlayışı helakınızın zeminini hazırlıyor... Haram ve küfrü savunmayı ne zaman bırakacaksınız ? Her haram ın altından hikmet beklemek mü'min in vasıflarına uymuyor... "O" dediyse vardır bir hikmeti "O" söylediyse haktır doğrudur !!!!
"O" kim oluyor... Hüküm koyucu sadece ALLAH'tır.
 

Tarık

Üye
Katılım
14 Ara 2006
Mesajlar
66
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
avcılar
Abant platformunun Amerika'da yapılan toplantısına Bernard Lewis isimli kişide katılmıştı.Bernard Lewis'in hangi değerlerin dünyada hakim olması adına o toplantıya katıldığı konusunuda uzman arkadaşımıza bırakıyorum.Uzun tarih okumaları sırasında Bernard'ın kitap ve makalelerini de okumuştur.Kimlere hizmet ettiğini de anlatabilir.
Bilgi kaynaklarımız için aslı varken dedikodu ve iftira üretenler olmamalı..
Abant Amerika katılımcı listesine baktım.
Orada Bernard Lewis yok...
http://www.gyv.org.tr/bpi.asp?caid=141&cid=93

Sen bu bilgiyi nerden aldın ?..

Mustafa KAPLAN vatanseverdir deyip bir köşeye atamazsınız.Fikirleri analiz etmek zorundasınız.Bu işlerden anladığını söyleyen arkadaşlar var.Slogan üretmesinler,analiz yapsınlar.

Mustafa Kaplan çeşitli iddialar ortaya atmış....
İddia eden ispat etmekle mükelleftir diye hukukta bir kaide vardır.

Dolayısıyla islamveinsan ya da Mustafa Kaplan'ın iddialarını ispatlamaları gerekiyor...

Fikirlerini analize ben başlamıştım ama cevap gelmedi...

1-Öncelikle üstada zulmedilen dönem olarak neden İsmet inönü dönemini sayıyorda Mustafa Kemal dönemine dokunmuyor?...

2-Atatürk'ten dahili ve harici bedbahtlar lafını alarak kullanmasındaki sır ne?...

3-Neden Ulusalcılar gibi klasik tarih söylemi olan Sevr'den dem vuruyor?
Yakın tarih hakkında kalem oynatan biri için komik laflar...

4-Bediüzzaman, ülke ilgililerini “dinlerarası diyalog” seline kapılmaları hususunda da uyarmıştır.(m.kaplan)
Bediüzzaman ülke ilgililerini "dinlerarası diyalog" konusunda nasıl uyarmış?...
İspatını bekliyoruz...

5-Gizli ecnebi komitenin hizmetkâr” ve "abi" adıyla soktukları ajanlar kimlerdir?
Adlarını ve ispatlarını bekliyoruz

6-Bediüzzaman'ın eserleriyle oynayanlar kimlerdir?
...

Bu iddiaları yazanların ispatlarını da yazmalarını bekliyoruz...
 

sadık78

Asistan
Katılım
28 Ara 2006
Mesajlar
400
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
www.muratciftka
Web sitesi
www.gulturkiye.com

Bu aşk ve muhabbet sizleri kör etti...
Ehli sünnet çerçevesinde değerlendirmeyi bırakıp "hocamız" söylüyorsa doğrudur anlayışı helakınızın zeminini hazırlıyor... Haram ve küfrü savunmayı ne zaman bırakacaksınız ? Her haram ın altından hikmet beklemek mü'min in vasıflarına uymuyor... "O" dediyse vardır bir hikmeti "O" söylediyse haktır doğrudur !!!!
"O" kim oluyor... Hüküm koyucu sadece ALLAH'tır.

Risale i Nurdaki devrik cümleleri düz yazı gibi okumayı bırakmalısınız
Ayet ve Hadis okunurken ve tevil edilirken dahi: Allah ın muradı neydi? Efendimiz sas nasıl anladı ve sahabi nasıl yaşadı yada anladı, .....gibi kriterler doğru anlamak için çok önemlidir....
Hem kim söylemiş, kime söylemiş, hangi makamda söylemiş, ne maksatla söylemiş.
Gibi sorulara verilecek cevaplar doğru anlamak için olmaz ise olmazlardır..
Üstad ın bugünki anlaşılan manada dinler ile dialog yada hristiyan ruhbanlarla diyalog kurmak seklinde bir ifadesi devrik cümlelerin düz yazı gibi okunmasınan kaynaklanmaktadır... Bazı mücmel ifadelerini heva ve heveslerine göre tevil edenler bugünki nurcuları oluşturmuştur...





Selam ve dua ile
[/size]

Hasan el benna,mevdudi,seyyid kutup gibi isimlerin İslam anlayışlarının sağlaması 28 şubatta yapıldı.Anlayan anladı.Anlayanların başında Mustafa İSLAMOĞLU geliyor.Açıkça söylemese de eski söylemlerini kullanmıyor artık.Önce İslam devleti kuralım gerisi sonra gelir diyen anlayış bitmiştir.Bunda ısrar etmek hocamız ne söylüyorsa doğru diyen anlayıştır.Bu anlayışı başkasına yakıştırma.

Bediüzzaman,dinsizliğe karşı hristiyan ruhanilerle ittifak yapılabileceğini söylüyor.Makamın adı dinsizlikle mücadele makamıdır.Kapitalizme eklemlenme makamı değildir.
Senin anlayışına göre Bizans'ın Sasanileri yenmesine sevinen Sahabileri nasıl yorumlayacağız?Neden ikisi de kafir deyip geçmiyorlar da ehl-i kitabı farklı kefeye koyuyorlar acaba.Onlarda mı kur'an islamını bilmiyorlar,haşa?Kuranda geçiyor bu konular..
Artı mücmel ifadeleri sen tevil ette görelim.Ehl-i necat konusunu kasdediyorsan haklı olabilirsin.O konuda yanlış bir genelleme yapanlar var.
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Bilgi kaynaklarımız için aslı varken dedikodu ve iftira üretenler olmamalı..
Abant Amerika katılımcı listesine baktım.
Orada Bernard Lewis yok...
http://www.gyv.org.tr/bpi.asp?caid=141&cid=93

Sen bu bilgiyi nerden aldın ?..



Mustafa Kaplan çeşitli iddialar ortaya atmış....
İddia eden ispat etmekle mükelleftir diye hukukta bir kaide vardır.

Dolayısıyla islamveinsan ya da Mustafa Kaplan'ın iddialarını ispatlamaları gerekiyor...

Fikirlerini analize ben başlamıştım ama cevap gelmedi...

1-Öncelikle üstada zulmedilen dönem olarak neden İsmet inönü dönemini sayıyorda Mustafa Kemal dönemine dokunmuyor?...

2-Atatürk'ten dahili ve harici bedbahtlar lafını alarak kullanmasındaki sır ne?...

3-Neden Ulusalcılar gibi klasik tarih söylemi olan Sevr'den dem vuruyor?
Yakın tarih hakkında kalem oynatan biri için komik laflar...

4-Bediüzzaman, ülke ilgililerini “dinlerarası diyalog” seline kapılmaları hususunda da uyarmıştır.(m.kaplan)
Bediüzzaman ülke ilgililerini "dinlerarası diyalog" konusunda nasıl uyarmış?...
İspatını bekliyoruz...

5-Gizli ecnebi komitenin hizmetkâr” ve "abi" adıyla soktukları ajanlar kimlerdir?
Adlarını ve ispatlarını bekliyoruz

6-Bediüzzaman'ın eserleriyle oynayanlar kimlerdir?
...

Bu iddiaları yazanların ispatlarını da yazmalarını bekliyoruz...


evet TARIK kardeşimin sorularının cevaplarını ben de bekliyomm..

ÖYLE İŞKEMBE-İ KÜBRADAN ATARAK LAF OLSUN DİYE YAZI YAZMAYALIM

LÜTFEN..
 

sadık78

Asistan
Katılım
28 Ara 2006
Mesajlar
400
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
www.muratciftka
Web sitesi
www.gulturkiye.com
Mal bulmuş mağribiler hemen sevinmeyin!

Bilgi kaynaklarımız için aslı varken dedikodu ve iftira üretenler olmamalı..
Abant Amerika katılımcı listesine baktım.
Orada Bernard Lewis yok...
http://www.gyv.org.tr/bpi.asp?caid=141&cid=93

Sen bu bilgiyi nerden aldın ?..

Mücahit Bilici ile o toplantıda tartışan kafirin Bernard Lewis olduğunu sanıyordum.meğer daha kötüsüymüş Graham Fuller imiş.Bernard lewis ismini iftira olarak nitelediniz.Daha beteri olan Graham Fuller'in o toplantıda yeralmasını hamaset yapmadan açıklayın.Normal demeyin.Çünkü lewis diye hatırlamama itiraz ettiniz.Lewis kötüde fuller neden iyi
 
Üst