Said Nursi Hakkinda Sorular

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
1.Said Nursi dinlince neanliyorsunuz?

Said Nursî beşerin efkârına insan üstü bir varlık olarak gösterilmek mi isteniyor?
Hayır!...

Dünyanın ve hayatın mahiyetini bilen insanlar için, muvakkat âlâyişin, şan ve şöhretin hiç bir kıymeti yoktur. Hakikatı müdrik bir insan, fânilerin sahte iltifatlarına kıymet vermez ve arkasına dönüp bakmaz. İşte Said Nursî bu noktadan da mânevî büyük bir kahramandır. Hayatı, insanı hayrette bırakan çeşitli kahramanlıklarla dolu olmakla beraber; Hak'ta, Hak yolunda fâni olup, şahsından feragat etmede de mümtaz bir fedakâr olarak nazara çarpmaktadır.


 

ALI25

Kıdemli Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
7,509
Tepkime puanı
106
Puanları
0
Konum
Almanya
Nurcuların büyükleri hazreti Mehdiyi azam kabul eder.
Bunu iyi biliyormusun sen okudun mu bir kitab dan ve buna dair bir arastirmada yaptin mi?.

Burdaki insanlar sana bu konuda birseyler yazacak diye bir düsüncedeyim bakalim sitede yazarlar mi?.
 

ALI25

Kıdemli Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
7,509
Tepkime puanı
106
Puanları
0
Konum
Almanya
Sahabeden üstün gören de vardır,
Bu söz bir sakat kim diyor veya kime göre ise makul ve de bir makbul degildir.

Sana da bunu bir delillendirmek düser bu söz de acik ve kesin olarak ifrad var ve de su sekilde bir mübagali olarak dan.
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
2.Said Nursi nasil bir alim idi?

...........
"Bir zaman İngiliz devleti, İstanbul Boğazının toplarını tahrip ve İstanbul’u istilâ ettiği hengâmda, o devletin en büyük daire-i diniyesi olan Anglikan Kilisesinin başpapazı tarafından, Meşihat-ı İslâmiye’den dinî altı sual soruldu. Ben de o zaman, Dârül-Hikmeti’l-İslâmiyenin azası idim. Bana dediler: "Bir cevap ver. Onlar, altı suallerine altı yüz kelime ile cevap istiyorlar." Ben dedim: Altı yüz kelime ile değil, altı kelime ile değil, hatta bir kelime ile değil, belki bir tükürük ile cevap veriyorum. Çünkü o devlet, işte görüyorsunuz; ayağını boğazımıza bastığı dakikada, onun papazı mağrurâne üstümüze sual sormasına karşı, yüzüne tükürmek lâzım geliyor... Tükürün o ehli zulmün o merhametsiz yüzüne!..’ demiştim:"...........
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
Said Nursi: “Üç dört aydır ki, dünyanın vaziyetinden ve harbinden hiçbir haberim yokken, Avrupa’da, Rusya’daki çoluk çocuğa acıyarak tahattur ettim. O mânevî ihtarın beyan ettiği taksimat bu elîm şefkate bir merhem oldu. Şöyle ki:
O musibet-i semaviyeden ve beşerin zâlim kısmının cinayetinin neticesi olarak gelen felâketten vefat eden ve perişan olanlar, eğer on beş yaşına kadar olanlar ise, ne dinde olursa olsun şehit hükmündedir. Müslümanlar gibi büyük mükâfat-ı mâneviyeleri, o musibeti hiçe indirir.


On beşinden yukarı olanlar, eğer mâsum ve mazlum ise, mükâfatı büyüktür, belki onu Cehennemden kurtarır. Çünkü âhirzamanda madem fetret derecesinde din ve din-i Muhammedîye (a.s.m.) bir lâkaytlık perdesi gelmiş. Ve madem âhir zamanda Hazret-i İsâ’nın (a.s.) din-i hakikîsi hükmedecek, İslâmiyetle omuz omuza gelecek. Elbette şimdi, fetret gibi karanlıkta kalan ve Hazret-i İsa’ya (a.s.) mensup Hıristiyanların mazlumları, çektikleri felâketler onlar hakkında bir nevi şehadet denilebilir…”

----Kastamonu Lahikası Mektup no: 75, s. 1615 (e-risale Mektup 76)----

*****

Fetret Devri Lügatta; İki peygamber arasında peygambersiz geçen süre anlamına gelmektedir.
Ehli Sünnet Alimleri ise -Fetret Devri- muhatabı olan kişilerin, insanlıktan kopmuş kendilerine Din adına hiç bişey ulaşmamış durumları müşkil putperestleri kastetmişlerdir, yani kendilerine Hak din ulaştıktan sonra bu dini bozup tahrif eden Yahudi ve Hıristiyanlar için değil(bu konuda İmam Rabbani Hz’lerinin 259. mektubuna bakabilirsiniz).

Bazıları İmam Hasan Eşarinin; “Peygamber gönderilmeden, tebliğ yapılmadan önce teklif yapılmaz” sözlerini buna delil olarak göstermektedir, bu sözden kendilerine Peygamber gönderilen ehli kitabın Fetret devri muhatabı olduğunu nasıl anlamışlar anlamak mümkün değil!
Peygamber Efendimizden önceki zaman dilimi bir yana Said Nursi kendi zamanına Fetret devri diyerek İslam tarihinde görülmedik bir tuzağa imza atmıştır. Fetret devrini Said Nursi gibi algılayan bir tane bile muteber Ehli Sünnet Alimi yoktur.(Cemalettin Afgani ve M. Abduh- Muteber Ehli Sünnet Alimi değildir)
Asrı Saadet ve sonraki devirlerde özellikle de Osmanlılar zamanında cihad ve çeşitli yolculuklar ile İslamı bütün Dünya tanımıştır, duymuştur.
Kısacası Peygamber Efendimiz’den sonra Fetret devri söz konusu değildir, ahir zamanda Hz. İsa yeryüzüne indiğinde İncil’deki şeriat değil şimdiki İslam şeriatı üzerine amel edecektir, ahir zamanda İslamiyet ile de omuz omuza gelecek bir taife falan yoktur, Müslümanlar tek ümmettir. Said Nursi’nin bu iddialarının hiçbir mesnedi yoktur.

“O musibet-i semaviyeden ve beşerin zâlim kısmının cinayetinin neticesi olarak gelen felâketten vefat eden ve perişan olanlar, eğer on beş yaşına kadar olanlar ise, ne dinde olursa olsun şehit hükmündedir.”


[5-6 yaşın altındaki çocukların akıl melekesi çok zayıf olduğu için kafir ile müşriklerin bebek ve çocuklarının Cennete yada Cehenneme gitme ihtilafı mevcuttur, şimdi bunları değil de 5-6 yaş ile 15 yaş arası kafir çocuklarınından bahsedeceğiz, biri çıkıpta "hayır, 1 yaşındaki çocukla 15 yaşındaki çocuk aynı akla aynı inanca sahiptir" demesi onun ancak akıl seviyesinin ne durumda olduğunu gösterir!
“Akıl bir nurdur. Bu nur ile, hakikate varma*nın yolu, din ve dünya meseleleri aydınlığa kavu*şur… Îmâm nazarında akıl, dinin temeli, yaratılış hikmetinin aslıdır. İslâm Dini, akl-ı selimin ne*ticesinden başka bir şey değildir.”Akaidi Nesefi]


Ehli Sünnet Alimleri mükellef olmayan çocuk kelimei şehadet getirdikten sonra İmanı Zahirinde kimiside Batınında, kimiside hem Zahirinde hem Batınında buyurmuştur(Camiül Mütunda yazılıdır). Said Nursi 15 yaşından küçük kafir çocuklarını kelime oyunlarıyla Müslüman çocuklarla aynı kefeye koymayı becermiştir. Halbuki Kelimei Şehadet getiren çocuk Müslüman, teslise inanan, istavroz çıkaran çocuk'ta kafir'dir bu farkı görmekte zorlananların akıl sağlığından şüphe etmek lazım. Hem nasıl Müslüman çocuk ile kafir çocuk bir tutulabilirki Peygamber efendimiz zamanında onbeş yaşından küçük iken iman eden sahabeler vardı.(Hz Ali on yaşında iman etti)

Peygamber Efendimiz bazı hadisi şeriflerinde kafir ve müşrik çocuklarının akil baliğ olmadan ölürse Cennete gideceğine, bazı hadislerinde ise akil baliğ olmadan ölseler dahi Cehenneme gideceğini söylemiştir.

Bu konuda farklı Hadisler olduğu için aklı başında olmayan, ne dediğini anlayıp idrak edemeyecek çocuklar için Alimler farklı fetvalar vermiştir, Said Nursi bu konudaki farklı hadisleri ve Alimlerin görüşlerini hiç hesaba almadan her zamanki gibi kalbine gelen ilhamlara göre gelişi güzel fetvayı basmıştır. Gerçi Said Nursinin fetva verecek selahiyeti ve icazeti yoktur buda ayrı bir tenakuzdur.

“Çocuğun mükellef olması ayrı bişeydir Müslüman olması ayrı bişeydir” denilmiştir, yani onbeş yaşından küçük Müslüman çocuklara “iman’sız” denilemeyeceği gibi, onbeş yaşından küçük kafir çocuklarada “iman ehli” denemez.

Her insan İslam fıtratı üzere doğar ama çocuğun onbeş yaşına gelmesi beklenmeden konuşmaya başlayınca İslam telkin edilir, aksi takdirde bundan ebeveyn mesuldür. Zaten İslam fıtratı üzere doğan çocuk ileri yıllarda Kelimei şehadet getirerek İcmali iman sahibi bir Müslüman olur, daha sonraki zamanlarda İslamın ve İmanın şartlarını öğrenerek Tafsili iman sahibi bir Müslüman olur, daha sonraki yıllarda buluğ çağına ererek mükellef olur.
(Buraya kadar bahsettiğimiz akil baliğ olmayan kafir çocukları içindi)

“On beşinden yukarı olanlar, eğer mâsum ve mazlum ise, mükâfatı büyüktür, belki onu Cehennemden kurtarır..."

Bu Din “belki” lere kalmamıştır, bu konu açık ve nettir.
Said Nursi 15 yaşından küçük kafirleri Şehit olarak Cennete yolladıktan sonra sıra 15 yaşından büyüklere geldi!
“15 den küçüklerin Cennete gitme Şehit olma bahanesi olurda, 15 yaşından sonrakilerin suçu ne ki Cennete gitmesin!” mantığıyla hareketen onlara da bir kılıf bulunmuştur buda; kâfirin masumluğu ve mazlumluğu imiş! Said Nursi’nin kâfire verdiği bu masumluk sıfatı insanların uydurduğu hukuka göre ise bu Cennete girmenin insan elinden çıkma kanunlara göre olduğunu savunmaktır bu ise İslamda küfürdür, yok eğer kâfire verdiği bu masumluk sıfatının şeriatta olduğunu iddia ederek söylüyorsa böyle bir şeyde yoktur, Allahın; kâfir, ebedi cehennemlik, sapıtmış diye hitap ettiği hıristiyanlara masumluk libası giydirmek kimin haddine!


Cennete girmek; İslamın ve İmanın şartlarını kalb ile tasdik dil ile ikrar eden ve ehli sünnet vel cemaat âlimlerinin bildirdiği gibi inanan Müslümanlara mahsustur, kafirlerin çektiği hiçbir sıkıntı, hiçbir zülüm onların Cennet gitmesine vesile olmaz, küfür en büyük suçtur bu kafirlere masum denmez.
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Onun ağzından bir defa olsun, mehdiliğine ve müceddidliğine dair bir kelime duymadım.
Tevazuun kemalinde olduğuna yüzbinleri aşan Nur nüshaları ve onları okumakla imanlarını kurtaran yüzbinler hâlis Nur şakirdleri şahiddir.

Edebiyatı boş ver.

Bırakın mehdiliği ve müceddidliği bile duymamışsınız :)

Mehmed Kırkıncı ilan eder ve der ki, biz nurcular mehdi diye inanırız. ve bediüzzaman da kendisinin mehdi olduğunu gerek ima etmiştir gerekse işaretler vermiştir. Kırkıncı yalan mı der?
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
3.Size göre Said Nursi yasadigidönemdeki hangi alimlerle bir kiyaslanabilir?

............................................

Hattâ bu zamanlarda Mısır Câmi-ül-Ez'her Üniversitesi reislerinden meşhur Şeyh Bahîd Efendi İstanbula bir seyahat için geldiğinde; doğu'nun sarp, yalçın kayaları arasından gelerek
İstanbul'da bulunan Bediüzzaman Said Nursî'yi ilzam edemeyen İstanbul uleması, Şeyh Bahîd'den bu genç hocanın ilzam edilmesini isterler. Şeyh Bahîd de bu teklifi kabul ederek bir münazara zemini arar. Ve bir namaz vakti Ayasofya camiinden çıkıp çayhaneye oturulduğunda bunu fırsat telâkki eden Şeyh Bahîd Efendi, yanında ulema hazır bulunduğu halde Bediüzzaman'a hitaben:
.........Yâni: –Avrupa ve Osmanlılar hakkında ne diyorsunuz, fikriniz nedir? der. .....................
Şeyh Bahîd Efendinin bu sualden maksadı; Bediüzzaman'ın şek olmayan bir bahr-i umman gibi ilmini ve ateşpâre-i zekâsını tecrübe etmek değil, belki, zaman-ı istikbale ait şiddet-i ihatasını ve idare-i âlemdeki siyasetini anlamak idi. Buna karşı Bediüzzaman'ın verdiği cevap şu oldu:......................
..................Yâni "Avrupa, bir İslâm devletine hâmiledir, günün birinde onu doğuracak; Osmanlılar da Avrupa ile hâmiledir, o da onu doğuracak."..................


 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
4.Bediuzzaman diye kendisine bu isim verilmesi ve kim tarafindan verilmis?.

....................................................................................

Vanda mâruf ulema bulunmadığından, Hasan Paşanın daveti üzerine Molla Said Van'a gitti. Van'da onbeş sene kalarak, aşâirin irşadı için aralarında seyahatla tedris ve tederrüs vazifesiyle hayat geçirdi. Vanda bulunduğu müddet, vali ve me'murîn ile ihtilât ederek, bu asırda, yalnız eski tarzdaki İlm-i Kelâmın İslâm Dini hakkındaki şek ve şüphelerin reddine kâfi olmadığına kanaat hasıl etmiş ve fünunun tahsiline lüzum görmüştür. Bu kanaatı hasıl ettiği o zamanda, ulûm-u müsbete denilen bütün fenleri tetebbua başlayarak pek kısa bir zamanda Tarih, Coğrafya, Riyaziyat, Jeoloji, Fizik, Kimya, Astronomi, Felsefe gibi ilimlerin esaslarını elde etmiştir. Bu ilimleri bir hocadan ders alarak değil, yalnız kendi mütalâası sayesinde hakkiyle anlamıştır. Meselâ; bir Coğrafya muallimini, mübaheseye girişmeden evvel, yirmi dört saat içerisinde eline geçirdiği bir coğrafya kitabını hıfzetmek suretiyle, ertesi gün Van Valisi merhum Tahir Paşanın konağında onu ilzam eder. Ve yine aynı surette bir muaraza neticesinde beş gün zarfında Kimya-yı Gayr-ı Uzvîyi (İnorganik Kimya) elde ederek, Kimya muallimiyle muarazaya girişir ve onu da ilzam eder. İşte pek genç yaşındaki mezkûr harikulâdeliklere ve bahr-ı umman halinde bir ilme malikiyetine şahid olan ehl-i ilim, Molla Saide "Bediüzzaman" lâkabını vermiştir...................................................
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
10.Said Nursi ölümünden sonra 55 gibi bir yil gecmis olmasina ragmen insanlar neden onun hakkinda ileri ve geri söz ederler?

.................................... Özetle Kimileri Veli Kimileri Deli diyor eserlerini okumak gerek delimi? velimi? anlamak için...........
 

ALI25

Kıdemli Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
7,509
Tepkime puanı
106
Puanları
0
Konum
Almanya
Mehmed Kırkıncı ilan eder ve der ki,biz nurcular mehdi diye inanırız.ve bediüzzaman da kendisinin mehdi olduğunu gerek ima etmiştir gerekse işaretler vermiştir.Kırkıncı yalan mı der?
Diyelim ki mehmed kirkinci böyle dedi ve de ona göre Said Nursi bir mehdi olsun bu da herkesi bir baglar mi?.

Buna söyle bir denebilir neye benzer diye misal olarak bir $eyhe Ilham gelmis ise bu onu baglar baskasini da degil.

Said Nursi bizzat bunu deyip kendisi de bir itiraf etmis mi etmemis mi var mi elimizde buna dair bir kaynak veya bunu dedigine dair bir dayanak da olsun.

Bu ve de buna benzer $eyler misal olarak ona dair $u mehdilik konusunda bir zan dan ibaret olup ve de görünmekte diye Allahu alem derim.



 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Diyelim ki mehmed kirkinci böyle dedi ve de ona göre Said Nursi bir mehdi olsun bu da herkesi bir baglar mi?.

Buna söyle bir denebilir neye benzer diye misal olarak bir $eyhe Ilham gelmis ise bu onu baglar baskasini da degil.

Said Nursi bizzat bunu deyip kendisi de bir itiraf etmis mi etmemis mi var mi elimizde buna dair bir kaynak veya bunu dedigine dair bir dayanak da olsun.


Bu ve de buna benzer $eyler misal olarak ona dair $u mehdilik konusunda bir zan dan ibaret olup ve de görünmekte diye Allahu alem derim.





........................... Bazı emarelerle bildim ki; gizli düşmanlarımız, Nurların kıymetini düşürmek fikriyle, siyaset mânasını hatırlatan Mehdilik dâvasını tevehhüm ile, güya Nurlar buna bir âlettir diye, çok asılsız bahaneleri araştırıyorlar. Belki benim şahsıma karşı bu işkenceler, bu evhamlarından ileri geliyor. Ben, o gizli zâlim düşmanlara ve onları aleyhimizde dinleyenlere derim: Hâşâ.. sümme hâşâ! Hiç bir vakit böyle haddimden tecavüz edip îman hakikatlarını şahsiyetime bir makam-ı şanu şeref kazandırmağa âlet etmediğime bu yetmişbeş, hususan otuz senelik hayatım ve yüzotuz Nur Risaleleri ve benim ile tam arkadaşlık eden binler zâtlar şehadet ederler. Evet; Nur Şâkirdleri biliyorlar ve mahkemelerde hüccetlerini göstermişim ki, şahsıma değil bir makam şan u şeref ve şöhret vermek ve uhrevî ve mânevî bir mertebe kazandırmak; belki bütün kanaat ve kuvvetimle ehl-i îmana bir hizmet-i îmaniye yapmak için, değil yalnız dünya hayatımı ve fâni makamatını, belki lüzum olsa âhiret hayatımı ve herkesin aradığı uhrevî, bâkî mertebelerini feda etmeği, hattâ cehennemden bazı biçareleri kurtarmağa vesile olmak için, lüzum olsa Cenneti bırakıp Cehenneme girmeği kabul ettiğimi hakikî kardeşlerim bildiği gibi -mahkemelerde dahi bir cihette isbat ettiğim halde- beni bu ittihamla Nur ve îman hizmetime bir ihlâssızlık isnad etmekle ve Nurların kıymetlerini tenzil etmektir. Acaba bu bedbahtlar, dünyayı ebedî ve herkesi kendileri gibi, "Dîni ve îmanı dünyaya âlet ediyor." Tevehhümüyle, dünyadaki ehl-i dalâlete meydan okuyan ve hizmet-i îmaniye yolunda hem dünyevî, hem lüzum olsa uhrevî hayatlarını feda eden ve mahkemelerde dâva ettiği gibi, bir tek hakikat-ı îmaniyeyi dünya saltanatiyle değiştirmeyen ve siyasetten ve siyaseti işmam eden maddî ve mânevî mertebelerden ihlâs sırrı ile, bütün kuvvetiyle kaçan ve yirmi sene emsalsiz işkencelere tahammül eden ve siyasete meslek itibariyle tenezzül etmeyen ve kendini nefsi itibariyle talebelerinden çok aşağı bilen ve onlardan daima himmet ve dua bekleyen ve kendi nefsini çok bîçare ve ehemmiyetsiz îtikad eden bir adam hakkında, bazı hâlis kardeşleri, Risale-i Nur'dan aldıkları fevkalâde kuvve-i îmaniyeyi, onun tercümanı olan o bîçâreye -tercümanlık münasebetiyle- Nurların bazı faziletlerini ona isnad etmek ve hiç bir siyaset hatırına gelmeyerek yüksek makamlar vermek ve haddinden bin derece ziyade hüsn-ü zan etmek; eskidenberi, üstad ve talebeler mabeyninde carî ve itiraz edilmeyen bir makbul âdet ile, teşekkür mânasında pek fazla medh u sena etmek, hiçbir kanunla suç olabilir mi? Gerçi mübalâğa itibariyle hakikata bir cihetde muhalifdir; fakat kimsesiz, garib ve düşmanları pekçok ve onun yardımcılarını kaçıracak çok esbab varken, insafsız çok mu'terizlere karşı, sırf yardımcılarının kuvve-i mâneviyelerini takviye etmek ve kaçmaktan kurtarmak ve mübalâğalı medhedenlerin şevklerini kırmamak için onların medihlerini Nura çevirip bütün bütün reddetmediği halde onun bu kabir kapısındaki hizmet-i îmaniyesini dünya cihetine çevirmeğe çalışan bazı resmi me'murların ne derece kanundan, insaftan uzak düştükleri anlaşılır.

Said Nursî
 

Ebu Computer

Kıdemli Üye
Katılım
11 Haz 2013
Mesajlar
24,988
Tepkime puanı
1,501
Puanları
113
Sayın @Ebu-Zer-1

Eklediğiniz yazıların kaynaklarını da eklerseniz güzel olur.

Bakmak isteyen bakıp istifade eder.
 

Kadir Razlık

Kısıtlı Erişim
Katılım
20 Ağu 2014
Mesajlar
2,280
Tepkime puanı
35
Puanları
0
Konum
manisa
Said Nursi 15 yaşından küçük kafirleri Şehit olarak Cennete yolladıktan sonra sıra 15 yaşından büyüklere geldi!
“15 den küçüklerin Cennete gitme Şehit olma bahanesi olurda, 15 yaşından sonrakilerin suçu ne ki Cennete gitmesin!” mantığıyla hareketen onlara da bir kılıf bulunmuştur buda; kâfirin masumluğu ve mazlumluğu imiş! Said Nursi’nin kâfire verdiği bu masumluk sıfatı insanların uydurduğu hukuka göre ise bu Cennete girmenin insan elinden çıkma kanunlara göre olduğunu savunmaktır bu ise İslamda küfürdür, yok eğer kâfire verdiği bu masumluk sıfatının şeriatta olduğunu iddia ederek söylüyorsa böyle bir şeyde yoktur, Allahın; kâfir, ebedi cehennemlik, sapıtmış diye hitap ettiği hıristiyanlara masumluk libası giydirmek kimin haddine!
 

Kadir Razlık

Kısıtlı Erişim
Katılım
20 Ağu 2014
Mesajlar
2,280
Tepkime puanı
35
Puanları
0
Konum
manisa
3.Size göre Said Nursi yasadigidönemdeki hangi alimlerle bir kiyaslanabilir?

............................................

Hattâ bu zamanlarda Mısır Câmi-ül-Ez'her Üniversitesi reislerinden meşhur Şeyh Bahîd Efendi İstanbula bir seyahat için geldiğinde; doğu'nun sarp, yalçın kayaları arasından gelerek
İstanbul'da bulunan Bediüzzaman Said Nursî'yi ilzam edemeyen İstanbul uleması, Şeyh Bahîd'den bu genç hocanın ilzam edilmesini isterler. Şeyh Bahîd de bu teklifi kabul ederek bir münazara zemini arar. Ve bir namaz vakti Ayasofya camiinden çıkıp çayhaneye oturulduğunda bunu fırsat telâkki eden Şeyh Bahîd Efendi, yanında ulema hazır bulunduğu halde Bediüzzaman'a hitaben:
.........Yâni: –Avrupa ve Osmanlılar hakkında ne diyorsunuz, fikriniz nedir? der. .....................
Şeyh Bahîd Efendinin bu sualden maksadı; Bediüzzaman'ın şek olmayan bir bahr-i umman gibi ilmini ve ateşpâre-i zekâsını tecrübe etmek değil, belki, zaman-ı istikbale ait şiddet-i ihatasını ve idare-i âlemdeki siyasetini anlamak idi. Buna karşı Bediüzzaman'ın verdiği cevap şu oldu:......................
..................Yâni "Avrupa, bir İslâm devletine hâmiledir, günün birinde onu doğuracak; Osmanlılar da Avrupa ile hâmiledir, o da onu doğuracak."..................


şeyh bahit efendinin mason olduğunu bir yerde duydum yada okudum allahü alem
 

Kadir Razlık

Kısıtlı Erişim
Katılım
20 Ağu 2014
Mesajlar
2,280
Tepkime puanı
35
Puanları
0
Konum
manisa
Said Nursi: “Üç dört aydır ki, dünyanın vaziyetinden ve harbinden hiçbir haberim yokken, Avrupa’da, Rusya’daki çoluk çocuğa acıyarak tahattur ettim. O mânevî ihtarın beyan ettiği taksimat bu elîm şefkate bir merhem oldu. Şöyle ki:
O musibet-i semaviyeden ve beşerin zâlim kısmının cinayetinin neticesi olarak gelen felâketten vefat eden ve perişan olanlar, eğer on beş yaşına kadar olanlar ise, ne dinde olursa olsun şehit hükmündedir. Müslümanlar gibi büyük mükâfat-ı mâneviyeleri, o musibeti hiçe indirir.


On beşinden yukarı olanlar, eğer mâsum ve mazlum ise, mükâfatı büyüktür, belki onu Cehennemden kurtarır. Çünkü âhirzamanda madem fetret derecesinde din ve din-i Muhammedîye (a.s.m.) bir lâkaytlık perdesi gelmiş. Ve madem âhir zamanda Hazret-i İsâ’nın (a.s.) din-i hakikîsi hükmedecek, İslâmiyetle omuz omuza gelecek. Elbette şimdi, fetret gibi karanlıkta kalan ve Hazret-i İsa’ya (a.s.) mensup Hıristiyanların mazlumları, çektikleri felâketler onlar hakkında bir nevi şehadet denilebilir…”

----Kastamonu Lahikası Mektup no: 75, s. 1615 (e-risale Mektup 76)----

*****

Fetret Devri Lügatta; İki peygamber arasında peygambersiz geçen süre anlamına gelmektedir.
Ehli Sünnet Alimleri ise -Fetret Devri- muhatabı olan kişilerin, insanlıktan kopmuş kendilerine Din adına hiç bişey ulaşmamış durumları müşkil putperestleri kastetmişlerdir, yani kendilerine Hak din ulaştıktan sonra bu dini bozup tahrif eden Yahudi ve Hıristiyanlar için değil(bu konuda İmam Rabbani Hz’lerinin 259. mektubuna bakabilirsiniz).

Bazıları İmam Hasan Eşarinin; “Peygamber gönderilmeden, tebliğ yapılmadan önce teklif yapılmaz” sözlerini buna delil olarak göstermektedir, bu sözden kendilerine Peygamber gönderilen ehli kitabın Fetret devri muhatabı olduğunu nasıl anlamışlar anlamak mümkün değil!
Peygamber Efendimizden önceki zaman dilimi bir yana Said Nursi kendi zamanına Fetret devri diyerek İslam tarihinde görülmedik bir tuzağa imza atmıştır. Fetret devrini Said Nursi gibi algılayan bir tane bile muteber Ehli Sünnet Alimi yoktur.(Cemalettin Afgani ve M. Abduh- Muteber Ehli Sünnet Alimi değildir)
Asrı Saadet ve sonraki devirlerde özellikle de Osmanlılar zamanında cihad ve çeşitli yolculuklar ile İslamı bütün Dünya tanımıştır, duymuştur.
Kısacası Peygamber Efendimiz’den sonra Fetret devri söz konusu değildir, ahir zamanda Hz. İsa yeryüzüne indiğinde İncil’deki şeriat değil şimdiki İslam şeriatı üzerine amel edecektir, ahir zamanda İslamiyet ile de omuz omuza gelecek bir taife falan yoktur, Müslümanlar tek ümmettir. Said Nursi’nin bu iddialarının hiçbir mesnedi yoktur.

“O musibet-i semaviyeden ve beşerin zâlim kısmının cinayetinin neticesi olarak gelen felâketten vefat eden ve perişan olanlar, eğer on beş yaşına kadar olanlar ise, ne dinde olursa olsun şehit hükmündedir.”


[5-6 yaşın altındaki çocukların akıl melekesi çok zayıf olduğu için kafir ile müşriklerin bebek ve çocuklarının Cennete yada Cehenneme gitme ihtilafı mevcuttur, şimdi bunları değil de 5-6 yaş ile 15 yaş arası kafir çocuklarınından bahsedeceğiz, biri çıkıpta "hayır, 1 yaşındaki çocukla 15 yaşındaki çocuk aynı akla aynı inanca sahiptir" demesi onun ancak akıl seviyesinin ne durumda olduğunu gösterir!
“Akıl bir nurdur. Bu nur ile, hakikate varma*nın yolu, din ve dünya meseleleri aydınlığa kavu*şur… Îmâm nazarında akıl, dinin temeli, yaratılış hikmetinin aslıdır. İslâm Dini, akl-ı selimin ne*ticesinden başka bir şey değildir.”Akaidi Nesefi]


Ehli Sünnet Alimleri mükellef olmayan çocuk kelimei şehadet getirdikten sonra İmanı Zahirinde kimiside Batınında, kimiside hem Zahirinde hem Batınında buyurmuştur(Camiül Mütunda yazılıdır). Said Nursi 15 yaşından küçük kafir çocuklarını kelime oyunlarıyla Müslüman çocuklarla aynı kefeye koymayı becermiştir. Halbuki Kelimei Şehadet getiren çocuk Müslüman, teslise inanan, istavroz çıkaran çocuk'ta kafir'dir bu farkı görmekte zorlananların akıl sağlığından şüphe etmek lazım. Hem nasıl Müslüman çocuk ile kafir çocuk bir tutulabilirki Peygamber efendimiz zamanında onbeş yaşından küçük iken iman eden sahabeler vardı.(Hz Ali on yaşında iman etti)

Peygamber Efendimiz bazı hadisi şeriflerinde kafir ve müşrik çocuklarının akil baliğ olmadan ölürse Cennete gideceğine, bazı hadislerinde ise akil baliğ olmadan ölseler dahi Cehenneme gideceğini söylemiştir.

Bu konuda farklı Hadisler olduğu için aklı başında olmayan, ne dediğini anlayıp idrak edemeyecek çocuklar için Alimler farklı fetvalar vermiştir, Said Nursi bu konudaki farklı hadisleri ve Alimlerin görüşlerini hiç hesaba almadan her zamanki gibi kalbine gelen ilhamlara göre gelişi güzel fetvayı basmıştır. Gerçi Said Nursinin fetva verecek selahiyeti ve icazeti yoktur buda ayrı bir tenakuzdur.

“Çocuğun mükellef olması ayrı bişeydir Müslüman olması ayrı bişeydir” denilmiştir, yani onbeş yaşından küçük Müslüman çocuklara “iman’sız” denilemeyeceği gibi, onbeş yaşından küçük kafir çocuklarada “iman ehli” denemez.

Her insan İslam fıtratı üzere doğar ama çocuğun onbeş yaşına gelmesi beklenmeden konuşmaya başlayınca İslam telkin edilir, aksi takdirde bundan ebeveyn mesuldür. Zaten İslam fıtratı üzere doğan çocuk ileri yıllarda Kelimei şehadet getirerek İcmali iman sahibi bir Müslüman olur, daha sonraki zamanlarda İslamın ve İmanın şartlarını öğrenerek Tafsili iman sahibi bir Müslüman olur, daha sonraki yıllarda buluğ çağına ererek mükellef olur.
(Buraya kadar bahsettiğimiz akil baliğ olmayan kafir çocukları içindi)

“On beşinden yukarı olanlar, eğer mâsum ve mazlum ise, mükâfatı büyüktür, belki onu Cehennemden kurtarır..."

Bu Din “belki” lere kalmamıştır, bu konu açık ve nettir.
Said Nursi 15 yaşından küçük kafirleri Şehit olarak Cennete yolladıktan sonra sıra 15 yaşından büyüklere geldi!
“15 den küçüklerin Cennete gitme Şehit olma bahanesi olurda, 15 yaşından sonrakilerin suçu ne ki Cennete gitmesin!” mantığıyla hareketen onlara da bir kılıf bulunmuştur buda; kâfirin masumluğu ve mazlumluğu imiş! Said Nursi’nin kâfire verdiği bu masumluk sıfatı insanların uydurduğu hukuka göre ise bu Cennete girmenin insan elinden çıkma kanunlara göre olduğunu savunmaktır bu ise İslamda küfürdür, yok eğer kâfire verdiği bu masumluk sıfatının şeriatta olduğunu iddia ederek söylüyorsa böyle bir şeyde yoktur, Allahın; kâfir, ebedi cehennemlik, sapıtmış diye hitap ettiği hıristiyanlara masumluk libası giydirmek kimin haddine!


Cennete girmek; İslamın ve İmanın şartlarını kalb ile tasdik dil ile ikrar eden ve ehli sünnet vel cemaat âlimlerinin bildirdiği gibi inanan Müslümanlara mahsustur, kafirlerin çektiği hiçbir sıkıntı, hiçbir zülüm onların Cennet gitmesine vesile olmaz, küfür en büyük suçtur bu kafirlere masum denmez.
Cennete Müslüman olan girer

Sual: İnsanlara da hizmet etmek sevab mıdır? Sevapsa, bazı kâfirlerin hizmetleri pek çoktur. Onların da Cennete gitmesi gerekmez mi? Sayısız iyilikleri, cami yaptırmak gibi ibadetleri ve insanlığa büyük hizmetleri olan çok cömert bir kâfir, zulüm ve işkence görüp, mazlum olarak öldürülse, Cennete gitmez mi?
CEVAP
İmanı olmayanın hiçbir amelinin kıymeti yoktur. İbadetler ve bütün iyi işler kıymetli ise de, bunları yapmak, imanın yanında ikinci derecede kalır. İman temel, iyi işleri yapmak, ikinci derecededir, imandan sonra gelir. İmanın ve iman ile birlikte olan iyi işlerin dünyada da, ahirette de faydaları vardır. İnsanı saadete ulaştırırlar. İmansız olan iyi işler, insanı, dünyada saadete kavuşturabilir. Ahirette faydası olamaz.

İyi işlere, ibadetlere sevap verilebilmesi için düzgün iman sahibi olmak gerekir. Bir kâfirin yaptığı hiçbir iyiliğin Allah katında kıymeti yoktur, hatta cami, çeşme yaptırsa, namaz kılsa, oruç tutsa hiç kıymeti olmaz. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İmansızların yaptıkları faydalı işler, fırtınalı bir günde rüzgârın savurduğu kül gibidir. Ahirette o işlerin hiçbir faydası olmaz.)
[İbrahim 18]

(Kıyamette onların yaptıkları her işi toz duman ederiz.)
[Furkan 23]

(Kıyamette en çok ziyana uğrayanlar, iyi işler yaptıklarını sanıp da, bütün çabaları boşa gidenlerdir.)
[Kehf 103–104]

(Kâfir olarak ölenlerin yaptıkları işler, dünyada da, ahirette de boşa gider, Cehennemde devamlı kalırlar.)
[Bekara 217]

Kâfirlerin azapları hafiflemez. Birkaç âyet meali şöyledir:(Onlar, Cehennemin bekçilerine, “Rabbinize yalvarın da hiç değilse bir gün, azabımızı hafifletsin” derler. Halbuki kâfirlerin yalvarması boşunadır.) [Mümin 49, 50]

(Hak din yalnız İslam’dır.)
[Al-i İmran 19]

(İslam dininden başka din isteyenlerin, dinlerini Allah kabul etmez. Bunlar ahirette en büyük zarara uğrayacaklardır.)
[Al-i İmran 85]

Kâfirlerin iyilikleri, Müslüman olmalarına sebep olabilir. Fakat iman etmedikçe, kâfirlerin hiçbir iyiliğine sevap verilmez. Müslümanların yaptığı iyilikler de, günahlarının affına sebep olur. Hadis-i şerifte bildiriliyor ki, Müslüman bir kadın, susuz bir köpeğe pabucu ile kuyudan çıkarıp su verdiği için, Allahü teâlâ onun günahlarını affetmiştir.

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İman edip, salih amel işleyenler Cennete girer.) [Kehf 107]

İman doğru olmazsa, ibadetlerin, hizmetlerin hiç kıymeti olmaz. Bunun için Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi iman etmek, ibadetleri yapıp haramlardan sakınmak lazımdır. Kalbde doğru imanın bulunmasına alamet, dinin emirlerini seve seve yapmak ve kâfirleri düşman bilmektir.

Mülk Allah’ındır. Mülkün sahibi Odur. Allahü teâlâ, Cennete girmek için, sadece imanlı olma şartını koymuştur. Suç ve günah işlese de, iman kaydı bulunan mümin Cennete gider. İman kaydı bulunmayan kâfir de, yararlı işler yapsa da Cehenneme gider.

Şimdi ilk suale cevap verelim. Muhammed Masum hazretleri buyurdu ki:
Allahü teâlânın kullarına hizmet etmek için çalışmalı! Rabbimizin kullarına hizmet etmekle dünyada ve ahirette nimetlere kavuşulacağını düşünmeli! İnsanlara karşı yumuşak olmanın, onlara iyilik etmenin, onların işlerini güler yüzle ve tatlı dille ve kolaylıkla yapmanın, Allah sevgisine kavuşturan yol olduğunu bilmeli! Ahiretin azaplarından kurtulmaya ve Cennet nimetlerinin artmasına sebep olacağında, hiç şüphe etmemelidir! İnsanlara hizmet etmek ve onların ihtiyaçlarını karşılamak, dünya ve ahiret derecelerine kavuşmaya sebeptir.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Seferde, topluluğun efendisi, onlara hizmet edendir. Şehitlik hariç, hiçbir amel onun sevabına erişemez.)
[Hâkim]

(İnsanlar, Allah’ın ıyali
[çoluk çocuğu gibi] dir, Allahü teâlâya en sevimli olan, Onun ıyâline iyilik edendir.] [Bezzar]

(Din kardeşine yardım edenin yardımcısı, Allahü teâlâdır.)
[Müslim]

(Müslümanın işini gören, hac ve umre yapmış gibi sevaba kavuşur.)
[Hatib]

(Bir Müslümana elbise veren, o elbiseden bir parça kalsa da, Allahü teâlânın hıfzı emanında olur.)
[Hâkim]

Cennete girmenin şartlarının ne olduğunu, Allahü teâlâ açıkça bildirdi. Cennete gitmenin şartı imanlı, yani Müslüman olmaktır. İmanlı olmayan, yani kâfir olan Cennete giremez. Kâfirlerin gideceği ve sonsuz kalacağı yer cehennemdir.

Şu halde, bir kâfir haksız olarak, işkence ile zulüm ile öldürülse, bütün dünyaya hizmet etse, Cennete giremez.

Bazıları da, (çok temiz olan, yalan dolan bilmeyen, hırsızlık etmeyen, yol köprü, çeşme gibi insanlığa hizmet eden kâfirler de var. Bunlar da mı cennete girmeyecek) diyorlar. Cennete girmenin çaresini, yolunu Cennetin, Cehennemin ve kâinatın sahibi olan Allahü teâlâ bildirdi. Bizim istememizle kimse Cennete veya Cehenneme girmez. Zengin-fakir, zenci-beyaz, köylü-şehirli, kadın-erkek, temiz-kirli, tembel-çalışkan, cimri-cömert, cahil-bilgin, zalim-mazlum benzeri hiçbir ayrım yapılmaz. Sadece imanlı ve imansız ayrımı yapılır. Yani Müslüman olan Cennete girer, ebedi nimetlere kavuşur. İmansız olan da, Cehenneme gider, ebedi azaba maruz kalır.
 

Kadir Razlık

Kısıtlı Erişim
Katılım
20 Ağu 2014
Mesajlar
2,280
Tepkime puanı
35
Puanları
0
Konum
manisa
Said Nursi: “Üç dört aydır ki, dünyanın vaziyetinden ve harbinden hiçbir haberim yokken, Avrupa’da, Rusya’daki çoluk çocuğa acıyarak tahattur ettim. O mânevî ihtarın beyan ettiği taksimat bu elîm şefkate bir merhem oldu. Şöyle ki:
O musibet-i semaviyeden ve beşerin zâlim kısmının cinayetinin neticesi olarak gelen felâketten vefat eden ve perişan olanlar, eğer on beş yaşına kadar olanlar ise, ne dinde olursa olsun şehit hükmündedir. Müslümanlar gibi büyük mükâfat-ı mâneviyeleri, o musibeti hiçe indirir.


On beşinden yukarı olanlar, eğer mâsum ve mazlum ise, mükâfatı büyüktür, belki onu Cehennemden kurtarır. Çünkü âhirzamanda madem fetret derecesinde din ve din-i Muhammedîye (a.s.m.) bir lâkaytlık perdesi gelmiş. Ve madem âhir zamanda Hazret-i İsâ’nın (a.s.) din-i hakikîsi hükmedecek, İslâmiyetle omuz omuza gelecek. Elbette şimdi, fetret gibi karanlıkta kalan ve Hazret-i İsa’ya (a.s.) mensup Hıristiyanların mazlumları, çektikleri felâketler onlar hakkında bir nevi şehadet denilebilir…”

----Kastamonu Lahikası Mektup no: 75, s. 1615 (e-risale Mektup 76)----

*****

Fetret Devri Lügatta; İki peygamber arasında peygambersiz geçen süre anlamına gelmektedir.
Ehli Sünnet Alimleri ise -Fetret Devri- muhatabı olan kişilerin, insanlıktan kopmuş kendilerine Din adına hiç bişey ulaşmamış durumları müşkil putperestleri kastetmişlerdir, yani kendilerine Hak din ulaştıktan sonra bu dini bozup tahrif eden Yahudi ve Hıristiyanlar için değil(bu konuda İmam Rabbani Hz’lerinin 259. mektubuna bakabilirsiniz).

Bazıları İmam Hasan Eşarinin; “Peygamber gönderilmeden, tebliğ yapılmadan önce teklif yapılmaz” sözlerini buna delil olarak göstermektedir, bu sözden kendilerine Peygamber gönderilen ehli kitabın Fetret devri muhatabı olduğunu nasıl anlamışlar anlamak mümkün değil!
Peygamber Efendimizden önceki zaman dilimi bir yana Said Nursi kendi zamanına Fetret devri diyerek İslam tarihinde görülmedik bir tuzağa imza atmıştır. Fetret devrini Said Nursi gibi algılayan bir tane bile muteber Ehli Sünnet Alimi yoktur.(Cemalettin Afgani ve M. Abduh- Muteber Ehli Sünnet Alimi değildir)
Asrı Saadet ve sonraki devirlerde özellikle de Osmanlılar zamanında cihad ve çeşitli yolculuklar ile İslamı bütün Dünya tanımıştır, duymuştur.
Kısacası Peygamber Efendimiz’den sonra Fetret devri söz konusu değildir, ahir zamanda Hz. İsa yeryüzüne indiğinde İncil’deki şeriat değil şimdiki İslam şeriatı üzerine amel edecektir, ahir zamanda İslamiyet ile de omuz omuza gelecek bir taife falan yoktur, Müslümanlar tek ümmettir. Said Nursi’nin bu iddialarının hiçbir mesnedi yoktur.

“O musibet-i semaviyeden ve beşerin zâlim kısmının cinayetinin neticesi olarak gelen felâketten vefat eden ve perişan olanlar, eğer on beş yaşına kadar olanlar ise, ne dinde olursa olsun şehit hükmündedir.”


[5-6 yaşın altındaki çocukların akıl melekesi çok zayıf olduğu için kafir ile müşriklerin bebek ve çocuklarının Cennete yada Cehenneme gitme ihtilafı mevcuttur, şimdi bunları değil de 5-6 yaş ile 15 yaş arası kafir çocuklarınından bahsedeceğiz, biri çıkıpta "hayır, 1 yaşındaki çocukla 15 yaşındaki çocuk aynı akla aynı inanca sahiptir" demesi onun ancak akıl seviyesinin ne durumda olduğunu gösterir!
“Akıl bir nurdur. Bu nur ile, hakikate varma*nın yolu, din ve dünya meseleleri aydınlığa kavu*şur… Îmâm nazarında akıl, dinin temeli, yaratılış hikmetinin aslıdır. İslâm Dini, akl-ı selimin ne*ticesinden başka bir şey değildir.”Akaidi Nesefi]


Ehli Sünnet Alimleri mükellef olmayan çocuk kelimei şehadet getirdikten sonra İmanı Zahirinde kimiside Batınında, kimiside hem Zahirinde hem Batınında buyurmuştur(Camiül Mütunda yazılıdır). Said Nursi 15 yaşından küçük kafir çocuklarını kelime oyunlarıyla Müslüman çocuklarla aynı kefeye koymayı becermiştir. Halbuki Kelimei Şehadet getiren çocuk Müslüman, teslise inanan, istavroz çıkaran çocuk'ta kafir'dir bu farkı görmekte zorlananların akıl sağlığından şüphe etmek lazım. Hem nasıl Müslüman çocuk ile kafir çocuk bir tutulabilirki Peygamber efendimiz zamanında onbeş yaşından küçük iken iman eden sahabeler vardı.(Hz Ali on yaşında iman etti)

Peygamber Efendimiz bazı hadisi şeriflerinde kafir ve müşrik çocuklarının akil baliğ olmadan ölürse Cennete gideceğine, bazı hadislerinde ise akil baliğ olmadan ölseler dahi Cehenneme gideceğini söylemiştir.

Bu konuda farklı Hadisler olduğu için aklı başında olmayan, ne dediğini anlayıp idrak edemeyecek çocuklar için Alimler farklı fetvalar vermiştir, Said Nursi bu konudaki farklı hadisleri ve Alimlerin görüşlerini hiç hesaba almadan her zamanki gibi kalbine gelen ilhamlara göre gelişi güzel fetvayı basmıştır. Gerçi Said Nursinin fetva verecek selahiyeti ve icazeti yoktur buda ayrı bir tenakuzdur.

“Çocuğun mükellef olması ayrı bişeydir Müslüman olması ayrı bişeydir” denilmiştir, yani onbeş yaşından küçük Müslüman çocuklara “iman’sız” denilemeyeceği gibi, onbeş yaşından küçük kafir çocuklarada “iman ehli” denemez.

Her insan İslam fıtratı üzere doğar ama çocuğun onbeş yaşına gelmesi beklenmeden konuşmaya başlayınca İslam telkin edilir, aksi takdirde bundan ebeveyn mesuldür. Zaten İslam fıtratı üzere doğan çocuk ileri yıllarda Kelimei şehadet getirerek İcmali iman sahibi bir Müslüman olur, daha sonraki zamanlarda İslamın ve İmanın şartlarını öğrenerek Tafsili iman sahibi bir Müslüman olur, daha sonraki yıllarda buluğ çağına ererek mükellef olur.
(Buraya kadar bahsettiğimiz akil baliğ olmayan kafir çocukları içindi)

“On beşinden yukarı olanlar, eğer mâsum ve mazlum ise, mükâfatı büyüktür, belki onu Cehennemden kurtarır..."

Bu Din “belki” lere kalmamıştır, bu konu açık ve nettir.
Said Nursi 15 yaşından küçük kafirleri Şehit olarak Cennete yolladıktan sonra sıra 15 yaşından büyüklere geldi!
“15 den küçüklerin Cennete gitme Şehit olma bahanesi olurda, 15 yaşından sonrakilerin suçu ne ki Cennete gitmesin!” mantığıyla hareketen onlara da bir kılıf bulunmuştur buda; kâfirin masumluğu ve mazlumluğu imiş! Said Nursi’nin kâfire verdiği bu masumluk sıfatı insanların uydurduğu hukuka göre ise bu Cennete girmenin insan elinden çıkma kanunlara göre olduğunu savunmaktır bu ise İslamda küfürdür, yok eğer kâfire verdiği bu masumluk sıfatının şeriatta olduğunu iddia ederek söylüyorsa böyle bir şeyde yoktur, Allahın; kâfir, ebedi cehennemlik, sapıtmış diye hitap ettiği hıristiyanlara masumluk libası giydirmek kimin haddine!


Cennete girmek; İslamın ve İmanın şartlarını kalb ile tasdik dil ile ikrar eden ve ehli sünnet vel cemaat âlimlerinin bildirdiği gibi inanan Müslümanlara mahsustur, kafirlerin çektiği hiçbir sıkıntı, hiçbir zülüm onların Cennet gitmesine vesile olmaz, küfür en büyük suçtur bu kafirlere masum denmez.
Gayrimüslim şehit olmaz

Sual: (İster herhangi bir dinden olsun, ister dinsiz olsun, bir gayrimüslim eğer ihtiyarsa, fakirse, zayıfsa, belalara maruz kalarak çok sıkıntı çekmişse, zulme uğramışsa veya iyi huyları varsa mesela mütevazı ise, insanlığa faydalı buluşlar yapmışsa, bunların hepsi küfrüne kefaret olur, hatta şehitlik mertebesine yükselir ve Cennete gider) diyenler oluyor. Bir gayrimüslim, ihtiyar genç, fakir zengin, zayıf kuvvetli olsun, ister sıkıntı içinde, ister refah içinde yaşasın, zalim veya mazlum olsun, mütevazı yahut kibirli olsun, cami ve çeşme gibi hayır hasenat yapsın, isterse bilgisayarı bulsun, iman etmedikten sonra bu yaptıklarına sevab alabilir mi, şehit olmasına ve Cennete girmesine sebep olur mu? İmanları olmadıktan sonra, bu bildirilen hususların Cennete gitmek ve şehit olmakla ne ilgisi var? İmansızın iyi amellerinin fayda vermeyeceğine dair âyet yok mudur?
CEVAP
Müslüman olmayanların hiçbir iyi ameline sevab verilmez. Doğruca Cehenneme giderler. Bir âyet-i kerime meali:
(İslamiyet'in hükümlerini tanımayıp imanı inkâr edenin yaptığı bütün [iyi] işler boşa gitmiştir, o âhirette hüsrana uğrayanlardandır.) [Maide 5]

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Ahirette Cehennemden kurtulmak, yalnız Muhammed aleyhisselama uyanlara mahsustur. Dünyada yapılan bütün iyilikler ve keşifler, Onun yolunda bulunmak şartıyla ahirette işe yarar. Ona uymayanın yaptığı her iyilik dünyada kalır, ahiretinin yıkılmasına sebep olur. (1/184)

Kâfirin hiçbir iyiliği, hayratı, hasenatı, ahirette faydalı olmaz. Zulmen öldürülen kâfir, şehit olmaz, Cennete girmez. İmanı olmayanın hiçbir iyiliğine sevab verilmez. (Berika, İ.Ahlakı)

Allahü teâlâ, Cennete girmek için, önce Müslüman olma, yani iman etme şartını koymuştur. Müslüman değilse, iyi işleri faydasızdır. İyi işlere, ibadetlere sevab verilebilmesi için, düzgün iman sahibi olmak gerekir. Bid'at ehli bile, Müslüman olduğu halde, ibadetlerine sevab alamaz. Nerede kaldı ki, gayrimüslimler iyiliklerine sevab alıp da Cennete girsin!

Gayrimüslim, hangi dinden olursa olsun, "Müslüman olmayan" yani "kâfir olan" demektir. Kâfirin, hiçbir iyiliğine sevab verilmez; cami, çeşme yaptırsa, namaz kılsa, oruç tutsa hiç sevab alamaz. Zengin fakir, genç ihtiyar, zalim mazlum olmasına bakılmaz. İki âyet-i kerime meali şöyledir:
(Kâfirlerin cami yapmaları ve diğer bütün [iyi] işleri, boşa gidecektir.) [Tevbe 17]

(Kâfir olarak ölenlerin yaptıkları işler, dünyada da, ahirette de boşa gider.) [Bekara 217]

Gayrimüslim şehit olur mu?
Sual:
Zulümle öldürülen Hristiyanların şehit olduğunu bildiren bir yazarı destekleyen biri, İngiltere’de savaşta öldürülen bir Hristiyan’ın mezarı için, (Şehitlik ne büyük nimettir) diye övmektedir. Bu yazarlar nasıl Müslüman? Neden Hristiyanları Cennete sokmaya çalışıyorlar? Gayrimüslim şehit olur mu?
CEVAP
Hayır, gayrimüslimler, çok zulüm görseler de, ne kadar çok iyilik etseler de, dünyayı aydınlatsalar da, Cennete giremeyecekleri Kur’an-ı kerimde açıkça yazmaktadır. İki âyet-i kerime meali:
(Kâfirlerin faydalı işleri, fırtınalı bir günde rüzgârın savurduğu küller gibidir. Âhirette o işlerin hiç faydası olmaz.) [İbrahim 18]

(Ehl-i kitab [Yahudi ve Hristiyan] olsun veya müşrik olsun bütün kâfirler, Cehennemde ebedî kalırlar.) [Beyyine 6]

Bir hadis-i şerif:
(Beni duyup da, bana inanmayan Yahudi ve Hristiyanlar, muhakkak Cehenneme girecektir.) [Hâkim]

Savaşta veya zulümle öldürülse de, Ehl-i kitap dâhil, hiçbir kâfirin [gayrimüslimin] şehit olmayacağını merhum Hocamız kitaplarında şöyle bildiriyor:
Kâfirin, [Allah’a düşman olanın] hiçbir iyiliği, hayratı, hasenatı, âhirette faydalı olmaz. [Zulümle öldürülen kâfir, şehit olmaz. Cennete girmez.] İmanı olmayanın hiçbir iyiliğine sevab verilmez. (İslam Ahlâkı)
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Said Nursi 15 yaşından küçük kafirleri Şehit olarak Cennete yolladıktan sonra sıra 15 yaşından büyüklere geldi!
“15 den küçüklerin Cennete gitme Şehit olma bahanesi olurda, 15 yaşından sonrakilerin suçu ne ki Cennete gitmesin!” mantığıyla hareketen onlara da bir kılıf bulunmuştur buda; kâfirin masumluğu ve mazlumluğu imiş! Said Nursi’nin kâfire verdiği bu masumluk sıfatı insanların uydurduğu hukuka göre ise bu Cennete girmenin insan elinden çıkma kanunlara göre olduğunu savunmaktır bu ise İslamda küfürdür, yok eğer kâfire verdiği bu masumluk sıfatının şeriatta olduğunu iddia ederek söylüyorsa böyle bir şeyde yoktur, Allahın; kâfir, ebedi cehennemlik, sapıtmış diye hitap ettiği hıristiyanlara masumluk libası giydirmek kimin haddine!

Nereden okudunuzu veya kaynağınızı söyleyebilirmisiniz?
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir

elcevaz13

Profesör
Katılım
17 Şub 2008
Mesajlar
1,472
Tepkime puanı
19
Puanları
0
Yaş
39
Web sitesi
www.herkul.org
Bak ne yapalim senin le anlamadigin yeri yaz yada deki burasini anlamadim diye.

Said Nursi 15 yaşından küçük kafirleri Şehit olarak Cennete yolladıktan sonra sıra 15 yaşından büyüklere geldi!
“15 den küçüklerin Cennete gitme Şehit olma bahanesi olurda, 15 yaşından sonrakilerin suçu ne ki Cennete gitmesin!” mantığıyla hareketen onlara da bir kılıf bulunmuştur buda; kâfirin masumluğu ve mazlumluğu imiş! Said Nursi’nin kâfire verdiği bu masumluk sıfatı insanların uydurduğu hukuka göre ise bu Cennete girmenin insan elinden çıkma kanunlara göre olduğunu savunmaktır bu ise İslamda küfürdür, yok eğer kâfire verdiği bu masumluk sıfatının şeriatta olduğunu iddia ederek söylüyorsa böyle bir şeyde yoktur, Allahın; kâfir, ebedi cehennemlik, sapıtmış diye hitap ettiği hıristiyanlara masumluk libası giydirmek kimin haddine!
[video]http://m.youtube.com/watch?v=EB3uTD_BJ5Q[/video]
 
Üst