Sahabe Arasındaki Meselelerde Nasıl Davranmalıyız?

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Tevbe, 100'ün tefsirlerinde, Ayet-i Kerimede geçen "Öncü Muhacirler (hicret edenler) ve Ensar (yardım edenler) ve Onlara güzellikle tabi olan Tabiin" ifadelerinde, bunların kimleri kastettiği hakkında ulema arasında görüş ayrılıkları olmuştur. Fakat bu ayrılıklar Ashabı, Ashablıktan çıkaracak ihtilaflar değildir. Biraz da, sonuca etki etmeyen dil ve anlama tekniği diyebileceğimiz türden ihitlaflardır.

Şöyle misal verelim: Muhacir ve Ensar (Ashab) ile Tabiin birbirinden ayrılıyor. Burası anlaşılmış olmalı. Kimler Muhacir ve Ensar'dır? Kimler onlara Tabi olanlardır, deniyor. Bunun için mesela Hudeybiye'den öncekiler Muhacir ve Ensar; sonrakiler Tabiindir deniyor. Veya başka bir rivayet ile alimlerden bir ksımı, Mekke'nin fethinden öncesi Muhacir ve Ensar; fetihten sonrası Tabiindir diyor. Ulemanın çoğunluğu da Peygamber efendimizin sohbetinde en az bir kere bulunan Muhacir ve Ensardır diyor. Peygamber efendimizi görmemiş ama Ashab (Muhacir ve Ensar) ile arkadaşlık etmiş; onlardan ilim almış olanlar Tabiindir diyorlar. Bunlar gibi 7-8 değişik anlayış var. Tefsir var. Ehli Sünnet alimleri çoğunluğun görüşünü kabul etmiştir.

Ayet-i Kerime'ye bakarsanız; Allah Teala her halukarda Ashab ve Tabiinden, TAMAMINDAN razı olduğunu bildirip onları CENNETLE müjdeliyor. Burasını lütfen kaçırmayalım: "Tevbe, 100. İleriye geçen Muhacir ve Ensar İle onlara güzellikle uyanlardan (tabiinden) Allah razı olmuştur. Onlar da O'ndan hoşnut (razı) olmuşlardır. Bunlar için orada ebediyyen kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu, en büyük kurtuluştur.

Şimdi isterseniz Hudeybiye'yi, İsterseniz Mekke'nin fethini, isterseniz rıdvan bey'atini, isterseniz başka bir ölçüyü esas alın... Neyi ölçü alırsanız alınız öncesi Ashab, sonrası Tabiin olacağından, her ihtimalde Allah Tealanın Ashabın ve Tabiinin tamamından razı olduğunu göreceksiniz. Ayet-i Kerime aslında, sizin önemsediğiniz ölçünün öncesi ve sonrasını AYIRMADAN hepsini içine almıştır. Hepsinden razı olduğunu, hepsini Cennetle müjdelediğini ve HEPSİNİN kurtulduğunu bildiriyor.

Nitekim Razi Hz.lerinin tefsirinde var: Ashab arasında olan çekişme ve savaşlar sırasında Ashabdan Muhammed b. Ka'b el-Kurazi efendimiz, her iki tarafın tamamı için: "Allah Teala onların hepsini bağışlamıştır. Onların iyi davrananlarına da, kötü davranmış olanlarına da cenneti vacib (kesin) kıldığını Kur'an'ında bildirmiştir" deyip buna delil olarak Tevbe Suresi, 100. Ayet-i Kerimesini okumuştur.

Şimdi Hz. Muaviye efendimiz, bu çatışmada tek başına değildir. Onunla beraber olan pekçok Ashab efendimiz de onla beraberdir. İki taraf olmuş. Bunu da fark edelim.

İkincisi Hz. Muaviye efendimiz bir rivayete göre Hudeybiye zamanı, başkasına göre Mekke'nin Fethinde Müslüman olmuştur. İbnu Hacer Hz. ve İmam Nevevi Hz.leri ise ikisinin de doğru olduğunu; Hudeybiye'de gizlice Müslüman olduğunu fakat Mekke'nin Fethine kadar açıklamadığını nakleder. Hz. Muaviye Efendimizin ASHAB olduğunda şüphe yoktur. Nitekim, az önce ulemanın kimi ölçülerinden zaten bahsetmiştik. Tekrar etmeye lüzum yok ve hatırlanmalıdır.

Hz. Muaviye efendimiz ve onunla beraber olanlar; Hak için savaştılar ve fakat içtihadlarında isabet edemediler. Hz. Ali efendimizin tarafında olanlar da Hak için savaştı ve isabet etti. Haklılardı.

Bu Ehli Sünnetin görüşüdür. Lakin, bu ifade, Hz. Muaviye efendimiz tarafını HAKSIZ ve SUÇLU görüp onları KÖTÜLEME cesaretini kimseye vermez! Anlaşılabiliyor mu efendim? Neden, Tevbe 100'de Allah Teala onlardan razı olduğunu, onlara Cennet hazırladığını ve onların KURTULUŞ EHLİNDEN olduğunu bildirdikten sonra; haşa haşa Allah Teala'ya karşı gelip haşa "sen Yanıldın ey Allah, bunlar kurtulamaz, onlardan razı olamazsın, onlar suçludur" mu demeye kalkacaksınız! Lütfen aklınızı başınıza toplayınız.

Resulullah efendimiz emrettiler: "Ashabım hakkında cesaret ile ileri geri eden, kötü söz söyleyen; bu ümmetimin en şerlileridir!" Bunun gibi nice mübarek kelamları ile Ümmetini Ashabı konusunda UYARDILAR. Ciddi tehditlerde bulundular. Ve Resulullah efendimiz, (birine gizlice bildirdiği birkaç münafık dışında) Asla kimseye o benim ASHABIM değil dememiştir! Ayırmamıştır. Üstelik Hz. Muaviye efendimize düşman olanlar dikkat etsinler; Hz. Muaviye efendimizi Vahiy Katib-i Emini yaptıkları gibi hakkında övgü ve dualarda bulunmuşlardır. Şimdi Ashab arasında yaşanan olaylara bakıp bir tarafı tutan öbür tarafa düşman olanlar, Hz. Resulullah efendimizin itabından ve tehdidinden neden çekinmiyorlar! Neden sözünü dinlemiyorlar? Yoksa, hayır, "ey Resulullah, sen bilemedin, onlar senin Ashabın değil, onlar suçlular topluluğu" demeye mi hazırlanıyorlar?! Aklınızı başınıza alınız. Haddinizi kaybetmeyiniz.

Son olarak:

Hz. Muaviye efendimizin Sahabe olduğunda şüphe yoktur. Hz. Ali efendimiz onun Sahabeden olmadığını söylemediği gibi, ondan "Kardeşim" diye bahsetmiştir. Ve onu Şam Valiliğinden Hz. Ali efendimiz dahil hiçbir mübarek Halifemiz almamıştır.

Hz. Muaviye efendimiz, Resulullah efendimizin vahiy katibidir. Emindir. Ondan 163 Hadis-i Şerif nakletmiştir.

Ehli Sünnetin kaynakları ve alimleri ortadadır. Ve hepsi Hz. Muaviye hakkında ortak bir tutum içerisindedir: Hz. Muaviye efendimiz, Hz. Ali efendimize karşı çıkmakla hata etmiştir. Haklı olan Hz. Ali efendimizdir. Lakin, Hz. Muaviye efendimizin bu hatası huzur-u İlahiden kovulduğu ya da kovulacağı anlamına gelmez. Yani günah etmemiştir. Hz. Muaviye efendimiz ve onun tarafındakiler, isabetsiz de olsa içtihadından dolayı sevap kazanmışlardır. Ve biz, Ashab arasında olanlar hakkında dilimizi tutar, bir tarafı haklı ve isabetli görüyoruz diye öbür tarafı kötülemeyiz. Hepsini saygı ve muhabbetle anarız. Allah ve Resulünün emri böyledir.

Tekrar tekrar yazmak lazım... Sahabe arasında yaşanmış, birbirini katletme dahil; savaş ve çekişmelere EHLİ SÜNNET'in yaklaşım ÖLÇÜSÜ: Ehli Sünnet Alimleri diyorlar ki; Biz hiçbir Sahabeye kötü bir söz söylemeyiz. Onları kötü bir sıfatla yad etmeyiz. Allah Teala ve Peygamber efendimize olan hürmetimizden onlar hakkında dilimiz tutar, kalbimize buğz (soğukluk) girmesine izin vermeyiz. Onların arasında olan meselelere karışmayız; yani taraf tutmayız. Onları Allah'a ve Resulüne havale ederiz. Onların karar makamı biz değiliz.

Lütfen, hain ve zalim Yezid ile Ashabı da birbirine karıştırmayınız. Yezid Ashabdan değildir. Suçu pek büyüktür. Onun yaptığı zulmü kafirler dahi yapmamıştır!

Ehli Sünnetin Sahabe arasında olanlar hakkındaki ölçüsü hem nassa (Kitap ve Sünnete) hem kalbe hem de akla uygun olandır. Bu ölçü mutedildir. Bu ölçü, aklen düşündüğünüzde en geçerli ve en faydalıdır. Sahabe efendilerimizden dinimizi aldık. Kitap ve Sünnet; her iki taraftan da nakledilmiştir. Eğer bir tarafı bırakır, öbür tarafa düşman olursanız; düşmanınızdan aldıklarınızı atmanız gerekir. Haşa, gitti dininizin yarısı... Olacak iş midir? Allah Teala, mesela Kitabını (Kelamını) koruyacağını vaad ediyor. Siz yarısını atmakla, adil değiller diye onlardan toplanan Ayetleri de atmanız gerekir ki bunun neticesi Allah korusun, Allah Tealayı "koruyacağız" sözünde yalancı ve vaadinden cayar bulmaktır. Kaçınılmaz olarak oraya gider. Fikredince fark edeceksiniz.

Nitekim İmam Rabbani Hz.leri uyarmıştır:

Ey Kardeş,

Hz. Muaviye bu işte yalnız tek başına değildi. Ashabın yarısı tahminen bu işte onunla müşterekti. Eğer Hz. Ali ile muharebe edenler kafir veya fasık olmuşlarsa, dinin yarısı gitti, demektir. Çünkü, dinin yarısı onların tebliği ile bize ulaşmıştır. Böyle bir şeye de, ancak dinin iptalini isteyen zındık yol verir.
(251. Mektup)

Netice: Şia meşrebli arkadaşlarımız ne kadar zorlansa da Sahabeyi adil görmeli ve Sahabenin, nefsleri namına değil Hakk için; yani kendi görüşlerince İslam'ı koruyabilmek, Kitap ve Sünneti muhafaza edebilmek adına savaştıklarını kabul etmeliyiz. Ve Peygamber Efendimizin arkadaşlarına dil uzatmayı bırakıp hesap gününe nazar etmeliyiz. Elbette herkes hesaba çekilecektir. Ve Allah Teala, hiç kimseye zulmedici değildir. Alemlerin Rabbi işini bilmez mi?

Ehli Sünnetin ölçüsünün güzelliğini aklen de çıkarabilirsiniz: Sahabeden birilerine kötü söz söylediğimizde imanımız kuvvetlenip takvamız artacak mı? Taraf tutmak, imanın şartları arasında mıdır? İslam'ın olmazsa olmazı, Peygamber efendimizin arkadaşlarına yakınlarına sohbet ettiklerine düşmanlık beslemek midir?

Bilgi ve vicdan sahibi tek bir kişi dahi, bu sorulara EVET diye cevap veremez.
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Tevbe, 100. İleriye geçen Muhacir ve Ensar İle onlara güzellikle uyanlardan (tabiinden) Allah razı olmuştur. Onlar da O'ndan hoşnut (razı) olmuşlardır. Bunlar için orada ebediyyen kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu, en büyük kurtuluştur.

Ayetin tefsirinde İmam Kurtubi Hz.leri demiştir:

"Hadis ehlinin metodundan anlaşıldığına göre, Rasulullah (sav)'ı gören her bir müslüman onun Ashabındandır. Buhari Sahihi'nde der ki: Peygamber (sav,) efendimizin sohbetinde bulunan yahut da onu gören müslüman, Hz. Peygamber'in Ashabındandır. ...

1. İleriye Geçenler ve Onlara Güzel Bir Şekilde Uyanlar:

Hz. Ömer -önceden de geçtiği gibi- "Ve Ensar" kelimesini ref ile okumuş, "onlar" kelimesini de "Ensar'a sıfat olmak üzere "vav"sız okumuştur. Ancak Zeyd b. Sabit ona doğru şeklini söyleyince Hz. Ömer, Ubey bin Ka'b'a başvurmuş, Ubey de Zeyd'in doğru söylediğini belirtince Hz. Ömer ona durup şöyle demiş: "Biz yükseltildiğimiz bu yüce mevkiye herhangi bir kimsenin bize ortak olacağı görüşünde değildim." Bunun üzerine Ubey ona şöyle demişti: "Ben, bunun doğrulayıcı ifadelerini Allah'ın Kitabında görüp tesbit edebiliyorum. Cuma Suresi'nin baş taraflarında: 'Ve onlardan henüz kendilerine kavuşmamış olanlara da' (el-Cumua, 62/3) el-Haşr Suresi'nde: 'Onlardan sonra gelenler derler ki: Rabbimiz bizi ve bizden önce iman etmiş kardeşlerimizi mağfiret eyle' (el-Haşr, 59/10) buyruğunda el-Enfal Suresi'nde de yüce Allah'ın: 'Sonraları iman ve hicret edip de sizinle beraber cihad edenlere gelince onlar da sizdendir" (el-Enfal, 8/75) buyruğunda bu*luyorum"

Kıraat bu suretle (Hz. Ömer için de) "vav" ile sabit olmuş oldu.

Yüce Allah'ın: "Güzellikle" buyruğu onların söz ve fiillerinden neye tabi olacaklarını beyan etmektedir. Bu uymanın, onlardan sadır olan yanılma ve kaymalarda sözkonusu olmayacağını göstermektedir. Çünkü onlar -Allah onlardan razı olsun- (Peygamber gibi) masum değillerdi.

2. Tabiin ve Mertebeleri:

İlim adamları tabiin ve mertebeleri konusunda farklı görüşlere sahiptir. Hafız el-Hatib (el-Bağdadi) der ki: Tabii, sahabe ile sohbet ve arkadaşlığı bulunandır. Tabiinden tek bir kişiye tabi' ve tabii denir. el-Hakim Abu Addullah ve başkalarının ifadeleri ise tabiinden sayılmak için Sahabeden (hadis) dinlemiş olmasının yahut da -örfen sohbet ve arkadaşlık olmasa bile- onunla karşılaşmış olmasının yeterli olacağı intibaını vermektedir.

Şöyle de denilmiştir: Tabiin adı Hudeybiye'den sonra İslam'a giren kimseler hakkında kullanılır. Halid b. Velid, Amr b. el-As ile onlara yakın (bir süre sonra) İslam'a giren Mekke Fethi günü müslüman olan kimseler gibi. Çünkü Abdurrahman b. Avfın Peygamber (sav)e Halid b. Velid'i şikayet etmesi üzerine Hz. Peygamber'in Halid'e şöyle dediği sabittir: "Ashabımı bana bırakınız, nefsim elinde olana yemin ederim ki sizden herhangi bir kimse her gün Uhud Dağı kadar altın infak edecek olursa onlardan birisinin intak ettiği bir müd kadarına hatta onun yansına bile ulaşamaz."

***

Fahreddin Razi Hz. tefsirinde ise bu Ayet hakkında:

Alimler, bu ayetteki medhin (öngünün) bütün Sahabeyi içine alıp almadığı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bu cümleden olarak bazıları bu ayetin, sadece hicret ve yardımda birinci dereceyi alanlara şamil olduğunu söylemişlerdir. Bu görüşe göre bu ayet, sadece sahabenin ileri gelenlerini içine almış olur. Çünkü min edatı teb'iz (kısmilik) ifade eder.

Bazı alimler de: "Hayır, bu ifade bütün sahabeye şamildir. Çünkü sahabenin hepsi, diğer müslümanlara nazaran "birinciler (öne geçenler, sabikun) olarak tavsif edilmişlerdir. Ayetteki "Muhacirlerden ve ensardan" ifadesinin başındaki edatı, "teb'iz" için değil, aksine tebyin içindir. Buna göre bunun manası, "Muhacir ve ensar olarak tavsif edilen sabikun (öncüler)..." şeklindedir. Bu tıpkı, "O halde murdar putlardan kaçınınız" (Hacc, 30) ayetinde olduğu gibidir. Alimlerin çoğu bu görüşü benimsemişlerdir.

Humeyd b. Ziyad'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bir gün Muhammed b. Ka'b el-Kurazi'ye, aralarında çıkmış olan fitneyi (kargaşayı) kastederek, "Resulullah'ın Ashabının aralarında meydana gelen şey hususundaki durumlarını bana söyle" dedim. Bunun üzerine o da bana: "Allah Teala onların hepsini bağışlamıştır. Onların iyi davrananlarına da, kötü davranmış olanlarına da cenneti vacib (kesin) kıldığını Kur'an'ında bildirmiştir" dedi. Ben ona, "Allah, Kur'an'ın neresinde, onlara cenneti vacib kıldığını belirtiyor?" dediğimde de, o: "Sübhanallah! Sen, Cenab-ı Hakk'ın, "İslam'da birinci dereceyi kazanan, muhacirler ve ensar ile, onlara güzellikle tabi olanlardır. Allah onlardan razı olmuştur. Onlarda Allah'dan razı olmuşlardır. Allah bunlar için -kendileri, içinde ebedi kalıcı olmak üzere- altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı, işte bu en büyük bahtiyarlıktır" ayetini okumaz mısın? Allah, Peygamber efendimizin bütün Ashabına bu ayette cenneti ve rıdvanını (rızasını) vacib kılmış, onlara tabi olanlara da, onlara şart koştuğu şeyi şart koşmuştur" dedi. Ben. "O şart nedir?" deyince de o, "Tabiine, onlara ibadetle ihsan ile tabi olmalarını şart koşmuştur ki bu da, tabiinin, Sahabe-ı Kiramın iyi işlerinde onlara uyup, başka hususlarda onlara uymamalarıdır" dedi. Şöyle de denilebilir: Bundan murad, tabiinin (Sahabeye uyanların), onlara söz hususunda güzellikle tabi olmalarıdır. Bu da o tabiinin ashab hakkında kötü söz söylememeleri ve onları, yaptıkları bazı şeyler hususunda ta'n etmeye (kötülemeye, tenkide) yönelmemeleridir. Humeyd b. Ziyad: "Ben o anda sanki bu ayeti hiç okumamışım gibi hissettim" dedi.

...

Bir başka rivayette de, bu ifadeye, "Onlara, dinleri hususunda Kıyamete kadar güzel bir şekilde tabi olanlar..." manası verilmiştir. Bil ki bu ayet. onlara (yani sahabeye) tabi olanların. rıza-yı ilahiye ve mükafaata hak kazanmalarının, onların sahabeye güzellikle tabi olmaları şartına bağlı olduğunu gösterir. Biz ayette geçen "ihsan" (güzellik) lafzını, "onlar hakkında güzel sözler söylemek" manasında tefsir ettik. Çünkü dindarlar, Resulullah'ın ashabına saygıda ellerinden geleni yapmışlar, onlar hakkında dillerini tutmuşlar ve onları, onlara yakışmayan şeylerle yad etmemişlerdir.

***

Hz. Muaviye hakkındaki görüş

Soru: Hz. Muaviye hakkında çok sözler vardır. Acaba biz, Onu İslam dostu mu sayalım, yoksa düşmanı mı? Sen ne diyorsun?

El-Cevap: Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Sahabilerim hakkında Allah’ın azabından, Allah'ın azabından, Allah'ın azabından sakının. Benden sonra onları tenkit ve ağır ifadelerinize hedef almayın.”

Başka bir hadis-i şerif’te de şu ifade geçiyor.

Hiçbir Sahabime küfür etmeyin.’

Efendimiz diğer bir Hadis-i Şerif’inde de şöyle buyuruyor:

Sahabilere küfür eden, dil uzatanları gördüğünüz zaman onlara hitaben şöyle diyin: Hanginiz şerli ise, Allah’ın laneti onun üzerine olsun

Yetkili alimlere göre Müslümanların, bir Sahabiyi kötülemesi veya seb etmesi haramdır, caiz değildir.

Dünya hayatında iken ona düşen, Sahabilerin aralarında çıkan ihtilafların hükmünü Allah’a havale etmesidir”

İbn Hacer, “Takribüt Tehzib” adlı eserinde Muaviye hakkında şöyle konuşuyor:

“O (Hz. Muaviye) Sahabidir. Müslümanların halifesidir. Mekke fethinden önce İslamiyet’e girmiş ve aynı zamanda Hz. Peygamber için vahiy katipliğini de yapmıştır.”

İmam-ı Nevevi de “Tehzibül Esma vel Lugat” adını taşıyan kitabında Hz. Muaviye’nin hayat tercümesine geniş bir şekilde yer vermiştir. Şöyle başlıyor:

“Hz. Muaviye, Hubeydiye gününde İslamiyet’e girmiştir. Fakat İslamiyet’ini kendi babasından ve annesinden Mekke fethine kadar gizlemiştir. Rasulullah’ın mahiyetinde Huneyn savaşında da bulunmuştur. Hz. Peygamber’in vahiy katibi idi. Efendimi’den rivayet ettiği hadisler 163’ü bulmuştur. Dört tanesi Buhari ve Müslim arasında müttefekun aleyh’dir dört tanesini de yalnız Buhari, Beş tanesini de sadece Muslim rivayet etmiştir. Hz. Muaviye, hadislerini bir grup sahabiden rivayet ediyor. İbn Abbas, Ebud Derda, İbn Ömer ve İbn Zübeyr gibi. Bir grup tabiinde ondan rivayet ediyorlar. Hz. Ebu Bekir, Onu Şam valiliğine tayin etti. Hz. Ömer de, kendi hilafeti zamanında Onu vazifesinde bıraktı. Hz. Osman, başa geçince Onu vazifeden almadı. Hz. Ali zamanında da yine Şam valiliğinde kaldı.” (Sadreddin Yüksel hoca)
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
4337 - Said İbnu'l-Müseyyeb, Hz. Ömer radıyallahu anh'tan naklediyor: Demişti ki: "Ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı dinledim, buyurmuştu ki: "Ben, Rabbimden Ashabımın benden sonra düşeceği ihtilaf hakkında sordum. Bunun üzerine şöyle vahyetti:

"Ey Muhammed! Senin Ashabın benim nezdimde, gökteki yıldızlar gibidir. Bazıları diğerlerinden daha kavidirler. Her biri için bir nûr vardır. Öyleyse, kim onların ihtilaf ettikleri meselelerden birini alırsa, o kimse benim nazarımda hidayet üzeredir."

Hz. Ömer der ki: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (devamla) ilave etti:

"Ashabım yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız hidayeti bulursunuz."

Rezin tahriç etmiştir. (Hadisin birinci kısmını Câmi'u'us-Sağir'de Suyuti kaydeder (Feyzu'l-Kadır 4, 76). İkinci kısmı da İbnu Abdi'l-Berr, Câmi'u'l-İlm'de kaydetmiştir (2, 91).

- - -

4333 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Beni gören veya beni göreni gören bir müslümana ateş değmeyecektir."

Tirmizi, Menakıb (3857).

_ _ _

Kadı İyaz şöyle demiştir:

"Peygamberimiz Aleyhisselatu Vesselam Efendimizin Ehli Beytine, Zevcelerine, Akrabasına ve Ashabına dil uzatmak ve noksanlık izafe etmek haramdır, yapan da melundur ..."

_ _ _

Şifa-i Şerif'ten iktibastır:

Abdullah b. Mübarek (rahimehullah) şöyle diyor:

"İki güzel huy vardır ki kimde bulunursa o kimse (dünya ve ahiret mihnetinden) kurtulumuştur: Doğruluk ve Muhammed (aleyhisselam) Efendimizin Ashabını sevmek."

Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Bir yerde ölen Ashabımdan hiçbirisi yoktur ki Kıyamet günü oranın ahalisine bir nur ve onlara (cennete sevkte) bir rehber olmasın."

Tirmizi, Menakıb (3864).

_ _ _

"Allah'a yemin ederim. Onlardan birinin Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ile birlikte yüzü tozlanacak kadar bulunuvermesi, sizden birinin ömrü boyu çalışmasından daha hayırlıdır, hatta ömrü, Hz. Nuh aleyhisselam'ın ömrü kadar uzun olsa bile"

Ebu Davud, Sünnet 9, (4648, 4649, 4650).

_ _ _

4444 - Ebu İdris el-Havlâni anlatıyor: "Ömer İbnu'l-Hattab radıyallahu anh, Umeyr İbnu Sa'd'ı Humus valiliğinden azledince yerine Hz. Muaviye radıyallahu anh'ı tayin etti. Halk:

"Umeyr'i azledip Muaviye'yi mi tayin etti?" diye mırıldandı. Umeyr radıyallahu anh:

"Muaviye'yi hayırla yadedin. Zira ben "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın: "Allah'ım, onunla (insanlara) hidayetini ulaştır!" dediğini duydum!" dedi."

Tirmizi, Menakıb, (3842).

_ _ _

İbn Asakir Tarihu Dimaşk'ında Veki' b. el-Cerrah'a atfedildiğini söylediği şöyle bir tesbit aktarır:

"Hz. Muaviye, kapının halkası mesabesindedir. Onu yerinden oynatanı, ondan daha yukarıdakilere kastetmekle itham ederiz." (İbn Asakir, Tarihu Dimaşk, LIX, 210; Dr. Ebubekir Sifil'in 31 Ağustos 2008 tarihli makalesinden naklen)


Hafız İbni Hacer diyor ki:

Hadis ravisi Müslim'in en yüce şeyhlerinden, asrının imamı olan Ebu Züra er-Razi demiş ki:

"Birisi, Resulullah'ın (aleyhisselam) Ashabından birisini noksanlıkla ayıplarsa, gerçekten o kimsenin zındık olduğunu bil. Çünkü Resulullah’ın (aleyhisselam) peygamberliği doğrudur. Kur'an-ı kerim de doğru bir kitaptır ve Peygamber'in (aleyhisselam) getirdiği din de haktır. Bunların hepsinin hak, doğru oldukları itikadı bize sahabeden gelmiştir. Onları (sahabeleri) cerh eden, ayıplayan kimse, ancak Allah'ın kitabını, Resulü'nün sünnetini iptal etmek ister. Öyle ise cerh edilmek o kimseye daha yakışır ve zındıklık, sapıklık, yalan söylemek, fasıklık nitelikleriyle nitelenmeye o kimse herkesten daha layıktır." (Es-Savaiku'l-Muhrika)

_ _ _

Beyhaki, İmam Şafii'den şöyle dediğini nakletmektedir:

"Yüce ALLAH Kur'an'da, Tevrat'ta ve İncil'de Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in Ashabından övgüyle söz etmiştir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de onların faziletlerini, kendilerinden sonra gelecekler hakkında söz konusu olmayacak kadar ileri derecede dile getirmiştir. ALLAH'ın rahmeti hepsinin üzerine olsun.

Onları sıddiklarin, şehidlerin, salihlerin en üstün mevkilerine ulaşmak olarak onlara ihsan ettiği mertebe dolayısıyla onları tebrik etmiştir.

Onlar Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in sünnetlerini bize aktardılar.

Vahiy üzerine inmeye devam ediyorken onu gördüler.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in genel, özel, azim ve yol göstericilik itibariyle neyi murad ettiğini bildiler.

Bizim bildiğimiz ve bilmediğimiz bütün sünnetlerini onlar bildiler.

İlim, içtihad, vera' ve akıl konularında hep bizden üstündürler.

Kendisiyle bir ilmin elde edildiği, bir ilmin istinbat edildiği bütün hususlarda bizden ileridirler. Onların görüşleri bize göre, bizim kendimiz için öngördüğümüz görüşlerimize nazaran daha çok övülmeye değer ve bizim için daha da uygundur. "
(Menakıbu'ş-Şafii, I, 442)

_ _ _

İmam Ebu Hanife Hz.leri buyurdu ki:

"Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellemin Ashabının hiçbir birinden hayırdan başkası ile söz etmeyiz." (el-Fıkhu'l-Ekber, s. 304)

"Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellemin Ashabından hiçbirisinden teberri edip uzaklaşmadığımız gibi kimilerini dışarıda tutarak, kimilerini de veli bilmeyiz (hepsini veli biliriz.)" (el-Fıkhu'l-Ebsat, s. 40)

"Onlardan herhangi birisinin Resulullah ile birlikte geçirdiği bir an dahi, bizden herhangi bir kimsenin ne kadar uzun olursa olsun ömür boyu amelinden daha hayırlıdır." (el-Mekki, Menakıbu Ebu Hanife, s. 76)

"Peygamberimiz Muhammed Sallallahu aleyhi ve sellemden sonra bu ümmetin en faziletlisinin Ebu Bekir es-Sıddık olduğunu, sonra Ömer, sonra Osman, sonra da Ali -ALLAH hepsinden razı olsun- olduğunu ikrar ve ifade ederiz." (Vasiyet -şerhi ile-, s. 14)

"Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellemden sonra insanların en faziletlisi Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali'dir. Ayrıca Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellemin bütün Ashabı hakkında onları güzel bir şekilde anmaktan başka bir şey söylemeyiz." (en-Nuru'l-Lami', vr. 119 b'de ondan nakledildiği gibi.)
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
İmam Rabbani Hz.leri buyurur:

Abdullah b. Mübarek’e şöyle soruldu:

(Tabiinden) Ömer b. Abdülaziz mi yoksa (Sahabeden) Hz. Muaviye mi fazilet itibarı ile hangisi daha öndedir?

Şöyle dedi:

"Vallahi, Resulullah ile beraber halinde iken, Hz. Muaviye’nin atının burnuna giren toz, Ömer b. Abdülaziz’den şu kadar faziletle ileridir."

Bu, üzerinde düşünülmesi gereken bir iştir. (Mektubat-ı Rabbani, 58. Mektub)

***

Resulullah Efendimizin sallalahu aleyhi vessellemin Ashabını görmez misin? Bu sohbet bereketi ile, Peygamberler hariç, başkalarından daha faziletli oldular. İsterse onlardan başkaları: Veys’el-Karani ve Ömer Mervani olsun. Halbuki bu ikisi, derecelerin nihayetine ulaşmış; kemalatın sonuna ermişlerdir. Haliyle sohbet hariç. Hiç şüphe yok ki: Hz. Muaviye’nin hatası, bunların sevabından hayırlıdır. Ama bu hayırlı oluş, sırf Resulullah Efendimizin sohbeti bereketi ile olmaktadır. Hz. Amr b. As’ın sehvi (hataen yanılması) dahi aynı gerekçe ile onların sevabından fazilet itibarı ile daha ileridir. Zira, o büyük zatların imanı: Resulullah Efendimizi görmeleri ile şühuda dayalı bir iman olmuştur. Meleğin gelmesi, vahyi müşahede, mucizeleri açıktan görmek, onların imanını müşahede derecesine çıkarmıştır. Sair (diğer) kemalatın tüm asılları olan, anlatılan kemalatta, Ashabdan başkaları için ittifak olmadı. (Mektubat-ı Rabbani, 120. Mektub)

***

Resulullah Efendimiz şöyle buyurdu:

«Ümmetin şerlileri (kötüleri), Ashabımım aleyhinde bir cür’ette (korkusuzca söz ve fiilde) bulunanlardır»

Bu arada, Ashab-ı Kiram arasında vuku bulan münazaa (çekişme) ve muharebeleri (savaşları) iyiye yormak lazımdır. Onları, nefsani arzudan ve taassuptan uzak görmek gerekir. Çünkü, bu muhalefet, içtihada (kitap ve sünnetten hüküm çıkarma gayretine) binaen yapılmıştır; heva ve heves üzerine değil. Nitekim ehli sünnetin toplu kararı da budur.

Ancak, şunun bilinmesi gerekir ki: Hz. Ali’ye muhalif olan taraf, hata üzerinde idiler. Hak, Hz. Ali tarafında idi. Allah onlardan razı olsun. Lakin, bu hata, içtihada dayalı bir hata olduğu için o hatanın sahibi, ayıplanmaz, kendisinden muaheze (sorumluluk ve sorgulama) kalkar. (Hatta yanılanlar 1 sevap alırlar) Nitekim bu manada, aşağıdaki rivayetler vardır:

Mevakıf sarihi, Amedi’den naklen şöyle anlattı:

Cemel ve Sıffeyn vak’ası içtihad üzere yapıldı.

Şeyh Ebu Şekur Salimi (Süllemi) Temhid’de şöyle anlattı:

Ehli sünnet vel-cemaat zahib oldular (şu fikre uydular) ki: Hz. Muaviye ve kendisi ile beraber olan Ashabtan bir taife, hata üzere olmuşlardır. Ama, onların hataları içtihada dayalıdır.

Şeyh İbni Hacer dahi Savaık’ta şöyle dedi:

Hz. Muaviye’nin Hz. Ali ile münazaası, içtihad üzere idi. Allah onlardan razı olsun.”

Ve, bu kavli, Ehli sünnet itikadı arasında saydı. (Mektubat-ı Rabbani, 251. Mektub)
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Yezid’e gelince, o saadetten uzaktır; Ashabtan değildir. Saadet sahasından uzak olan bir kimse için söylenecek hiç bir söz yoktur. Onun yaptığı iş, öyle bir iştir ki: Firenk kafirleri dahi yapmaz. Ehli Sünnet alimlerinden bazıları: Ona lanetten kendini tutmuştur; ama bu tutuş, ondan ve yaptığı işten hoşnud oluşu anlatmaz. Yaptığından rücu edip tevbe etme ihtimalinden ötürüdür. (Mektubat-ı Rabbani, 54. Mektup)

Ve, bu münkir, hizlanda (Rahmet-i İlahiyeden mahrum ve yardımsız) ve hüsrandaki (kaybetmiş) Yezid’in arkadaşıdır. Amma, buna lanet etmekten, ihtiyaten durulmuştur. (Mektubat-ı Rabbani, 266. Mektup)

Elbette, Yezid'e rahmet okuyup Allah onu bağışlasın diyecek değiliz. Bu mümkün değil. Hesabı mahkemesi çetin olsun, inşallah. Sıkıntısı artsın. Yoksa elbette bir kimse kesin Cehennemliktir diyemeyiz. İmanlı gitti mi, gitmedi mi? Tevbe etti mi, etmedi mi? Ettiyse tevbesi kabul oldu mu? Olmadı mı? Biz bilemeyiz. Allah Teala, ona azab mı eder onu affeder mi? Ya da Resulullah efendimiz ona şefaat eder mi? Bilmediğimiz bir konuda kesin şöyle olur diyemediğimiz için Yezid zalimi hakkında dilimizi tutuyoruz. Hüküm ferman Allah ve Resulüne aittir. İmam Rabbani Hz.leri ise Yezid'e çok ağır söylemektedir. Onun kelamı, Yezid aleyhinde ciddi bir şehadettir. Bunu da yabana atmamak gerek.
 

veri

Yasaklı
Katılım
8 Kas 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
661
Puanları
0
yezid i sevdiğini Efendimin torunlarını katlettiğini uygun gören kimse ile karşılaşıldı mı?
karşılaştıysanız buraya nakledin öğrenelim
karşılaşılmadıysa

bu mevzu niye konuşulur.
herbiri artık huzurda
gerekeni uygun olanı ancak O bilir.

tarihi olaydan
kendi adımıza çıkaracağımız nedir?
ancak o anlatılmalı
 
Üst