Sadıklarla beraber olun ayeti hakkında

Katılım
4 Ara 2006
Mesajlar
43
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Web sitesi
www.ehlisunnet.biz
Bugün hangi cemaat, tarikat mensubu olursa olsun kendi şeyhini sâdık diye isimlendirmiş ve insanları ona şu ayetle çağırıyor.
“Ey iman edenler Allah'tan korkun ve sâdıklarla beraber olun.” (Tevbe Suresi 119)

Bunların tezgahladıkları hileye düşmeyelim diye bu ayetin tefsirine ihtiyacımızın olduğu gayet açıktır.

Bu ayetin evveline ve ahirine de müracaat edin göreceksiniz ki, birilerinin dizinin dibine oturun, ağlayın sızlayın, hû deyin manasında değildir.
Ayetler Tebuk Seferine katılmayan münafıkları, onlardan tövbe edenleri konu etmekte ve savaşa katılanlar için “sadıklar” sıfatını kullanmaktadır. Yani sadıklar imanına sadakat gösterenler, Allah'a ve peygambere verdikleri ahde sadakat gösterenlerdir. Bunu isbat için başka bir ayete dönelim.

Müminler içinde Allah'a verdikleri sözde duran nice erler var. (minel mü’minine ricalen sadekû ma âhedullahe aleyhi) İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir.

Ayette geçen sadekû sadâkat gösterenler demektir,
Neye sadakat gösterenler ? Allah'a verdikleri söze.
Ne hususta söz vermişlerdi? Eğer Allah onlara savaşı yazarsa O’nun yolunda şehit oluncaya kadar savaşmaya. Bu ayetin bu şekilde nazil olması, bir olay üzerinedir.
Nice erler vardır ki Allah’a verdikleri sözde durdular ayetinin sebebi nüzulü olayı anlatan kıssa şöyledir. Enes ibn Malik (R) şöyle dedi: ismini almış olduğum amcam (Enes ibn Nadr), Rasulullah (S) ile beraber Bedr'de hazır bulunamamıştı. Bu durum kendisine çok ağır gelmişti de : Ben Rasulullah'ın hazır bulunmuş olduğu ilk şehid olma yerinden uzakda bulundurulmuştum. Eğer Allah bana bundan sonra Rasulullah'n maiyyetinde bir şehid olma yeri daha gösterirse Allah benim ne yapacağımı muhakkak görecekdir, demişti. Ve (bu kadarcık mubhem ve kısa söylemekle yetinmiş) daha başkasını söylemekden heybet duymuş (korkmustu). Nihayet Uhud gününde Rasulullah ile beraber hazır bulundu. Bir ara Sa'd ibnu Muaz kıbleye yöneldi. Enes ibn Nadr ona hitaben : Ya Eba Amr! nereye? diye sordu da devamla : Vah şu güzelim cennet kokusuna! Onu Uhud'un önünde hissetmekteyim dedi. Miiteakiben müşriklerle kıtal etti, nihayet şehid düştü. Enes ibn Malik der ki: Enes ibn Nadr'ın cesedinde kılıç darbesi, mızrak dürtmesi ve ok saplanması olmak üzere seksenden fazla yara bulundu. Onun kız kardeşi olan benim halam, er-Rubeyy' bintu'n-Nadr : Ben kardeşimi ancak parmaklarından tanıyabildim demiştir. Ve şu ayet (bu gibiler hakkında) indi : Müslim 148/1903 Buhari (ter.2652)

«Mü'minler içinde Allah'a verdikleri sözde sadakat gösteren nice erler var! işte onlardan kimi adadığını ödedi, kimi de (bunu bekliyor). Onlar hiçbir surette (ahdlerini) değistirmediler» (el-Ahzab : 23).
Tevbe suresi 119. ayetinde de aynı durum söz konusudur ve Allah orada da müminleri Allah'a verdikleri söze sadakate davet etmektedir.

Şimdi görüyoruz ki bu ayet tasavvufçuların yem olarak kullanmalarına –insanların kandırıldığına bakılırsa- müsait olsa da bilenler bu yanlış te’vili yutmaz.

Ümmetin bu gün içinde bulunduğu zillet inancımızı hurafelerle bozanların, cesaretimizi unutturup, üçler, beşler, yediler ve ölülerden yardım bekletenlerin eseridir.

Muhterem kardeşlerim “Sadıklarla beraber olunuz” fasıklarla değil. dininizi kimsenin oyuncak etmesine müsaade etmeyin. Tövbenizi Allaha yapın.
Duanızı, sığınmanızı, istimdadınızı Allaha yapın.
Peygamberimiz öyle yapardı, ashabı öyle idi.
Onun öğretmediği yollarda ömrünüzü çarçur etmeyin.
İblis ve âvânesi sizi sırat-ı müstakıymden alıkoymak için onun sağından solundan çağırır durur, onlara iltifat etmeyin.
Rasulullahın öğrettiği din tasavvuf değil, O'nun ashabı tasavvufçu değildi.
Onların hiçbiri Ene'l Hak demezdi. (Hallacı mansur)
Elbiselerini tutup bu elbisenin içinde Allah var demezdi. (Beyazıdı bestami)
Onlar kendilerinden önce ölmüş hiçbir peygamberi, hiçbir sahabiyi yardıma çağırmaz, ölülerden birşey ummazlardı.
Onların dini İslam'dı. Onlar müslümandı. Tevhidi öğreten peygamberin izinden giden nesiller yetiştirdiler. Ta ki bu tasavvufçular üç asır sonra müslümanların arasında palazlandı. İşte ondan sonra yaşayan müslümanların imtihanı şiddetlendi.
Şimdi siz bir noktadan bakınca en önemlisiniz.
Yani herkes önce ben demeli, önce kendini kurtarmalı. Öyle ya bataklıkta çırpınan adam yanındakine el uzatabilir mi?
Şimdi imtihan salonunda meşgul olan benim ve saat çıt çıt ederken benim ömrümü yiyor.
Ben ise bu salonda cevap vermeden önce okunması gereken kitapların yerine benden önce masalara, sandalyelere karalanmış yazılarla uğraşıyorum, onların peşinden dalıp gidiyorum.
Halbuki imtihan olunacağım kitabı açsam o bile bana diyecek ki:
"Bilmediğin birşeyin ardına düşme, çünkü kulak, göz ve kalp bunların hepsi o (ardına düştüğünden) hesaba çekilecektir."
 

Sofuoglu

Ordinaryus
Katılım
29 Tem 2006
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
254
Puanları
83
degerli tefsir uzmani hocam,
birde su ayetde ne denmek istenmis biz aciz ve cahilleri bilgilendirirmisiniz...????

İşte siz böylesiniz. Haydi biraz bilginiz olan şey hakkında tartıştınız, ya hiç bilginiz olmayan şey hakkında niçin tartışıyorsunuz? Allah bilir, siz bilmezsiniz.(Al-Imran 66)
 
Katılım
4 Ara 2006
Mesajlar
43
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Web sitesi
www.ehlisunnet.biz
Siz neden yazılara ilmi ( kurandan ve sünnetten) cevap vermezsiniz de yukarıdaki gibi alaysı bir tavır takınırsınız. Halbuki mümine düşen şudur

Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere de itaat edin ve sizden olan emir sahibine de itaat edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resulüne arz edin. Bu, daha iyidir ve sonuç bakımından da daha güzeldir.Nisa 59

Hayır! Rabbine andolsun ki iş bildikleri gibi değil, onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olamazlar.Nisa65

Bak ne diyormuş kulluk kitabın.
 
Katılım
3 Ara 2006
Mesajlar
5
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
50
Dinlerini parça parça edip, grup grup olanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır, sonra (Allah) onlara yaptıklarını haber verecektir.Enam159

Selamlarımızla
Ebu Cüdane kardeş.

size sadece şunu belirtmek istiyoruz
Hz. Aliye hariciler gelip Keza, "Allahın indirdiğiyle hükmetmeyenler, kafirlerin ta kendileridir"(maide 44)ayetin hükmünce kafir ilan ettiler..
ve hz ali onlara şunu söyledi evet hüküm Allahındır doğrudur ama siz hakkı söyliyerek batılı kast ediyorsunuz.
Yazılarınızdan farkettiğim kadarıyla Ebu Dücane Kardeş hedef tahtasına müslümanları dikmişsiniz.
Yazık biz bu tartışmalarla uğraştığımız sürece yani sizler ve bizler bir birimizle didiştiğimiz sürece Aydınlık yarınları zor görürüz.
imzanızdaki ayet çok güzel diğer tüm ayetler gibi ama ayetlere yüklenmek istenen manalar.sanki diğer müslüman kardeşlerinize aba altında sopa göstermeye çalışıyorsunuz. ben yanlış anladıysam hakkınızı helal ediniz.
hakkı söyleyip batılı kastedenlerden olmayalım
selam ve sevgilerle
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Ebu Dücane kardeşim,

Allah bilir, "Sadık" derken kendi nefsini de ima ediyorsun.. Çünkü "Sadıklara uyun" derken öncesinde bir davette bulunuyorsun..

Yine Allah bilir, Kur'an'da geçen "Allah'ın Velileri" (dostları) ifadesini de kendi nefsine ve yoluna yoracaksın..

Yine Kur'an'da geçen "Kendilerine nimet verilenlerin yoluna" ifadesi de senin yürüdüğün yol değil mi?

Nisa 69. Kim Allah’a ve Resûl’e itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine Lütuflarda bulunduğu Peygamberler, sıddîkler, şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!

Renkli yerlere bak.. Şehidler bir sınıf, Sadıklar bir sınıf, Salihler bir sınıf..

Şimdi kendi aklına uyup bunların hepsi aynı kapıya çıkar diye, aynı sınıfı ifade eder filan deme..

Allah için savaşanlar da Sadıktır.. Amenna.. Değil diyen mi oldu!

Sıddıklar yani sadıklar ayrı bir sınıftır ve şehidlerden yani Allah yolunda ölenlerden de dereceleri yüksektir.. O yüzden sıralamada Peygamberlerden sonra geliyorlar bak.. Bununla birlikte bir kimse hem sadık hem de şehid olabilir.. Buna da engel yok..

Madem Tefsirden bahis açtınız, bakalım Tefsirler ne diyor:

Elmalılı Tefsirine bakalım:

Tevbe 119:

119- Ey iman etmiş olanlar Allah'a ittika ediniz. Allah'ın razı olmayacağı şeyleri yapmaktan sakınınız, razı olacağı amellere sarılınız. Ve doğrularla beraber olunuz. İmanlarında, ahitlerinde, hak dine olan bağlılıklarında, gerek niyet, gerek söz veya fiil olarak, yani her hususta doğru ve dürüst kişilerle beraber olunuz. Onlarla yakınlık kurunuz, onların tarafını tutunuz, hasılı onlardan uzaklaşıp ayrı kalmayınız. Açıkçası, münafıklardan sakınıp Hz. Peygamber'in ve ashabının yanında olanların safında yer alınız. Onlar gibi, özü doğru, sözü doğru, işi doğru olunuz. Onlarla beraber olunuz ve onlara uyunuz.

Besariul Kur'an:

119. “Ey inananlar! Allah'tan sakının ve doğrularla beraber olun.”

Allah’a karşı takvalı olun. Allah’a karşı kulluğunuzun bilincinde olun. Hep bir kulluk içinde olduğunuzun bilinci içinde yaşayın. Rab-b’ınızın emirlerine karşı gelmekten sakının ve sadıklarla, doğrularla beraber olun. Doğru söyleyenlerle, doğru yaşayanlarla beraber olun. İman iddiasında sadâkat gösterenlerle beraber olun. İman iddialarını, teslimiyet iddialarını eyleme dönüştürenler safında yerinizi alın.

Sûre bütünlüğü içinde bu sadıklar Rasulullah ve beraberindeki sahâbe-i kirâm efendilerimizdir. Yalancılar da işte önceki âyetlerde özellikleri ortaya konulan münâfıklardır. Yalan söylemeyen bu üç ihlâslı mü’min önceden sadıklarla beraber olmamışlar, savaştan geri kalan yalancılarla beraber olmuşlardı.

İşte Rabbimiz onları uyararak, ama onlar şahsında kıyâmete kadar tüm mü’minleri uyararak sadıkların içinde yerimizi almamızı öğütlüyor. Kâfirlerle yapılan bir savaşta mü’minlerle beraber olun, arkada kalanlarla beraber olmayın buyuruyor. Sadıklarla, Kur’an ve sünnetin tasdikçileriyle beraber olalım. Sadıkane vahye bağlı olanlarla birlikte olalım. Değilse, bizi tam ve mükemmel kabul eden, bizim yaptığımız her şeyi yalayıp yutanlarla beraber olursak helâkin eşiğinde olduğumuzu unutmayalım.


Evet Ebu Dücane dediğiniz anlam zaten Esbab-ı Nüzuldur.. Ama ondan başka anlamlar da Tefsirlerde verilmiş değil mi güzel kardeşim..

Büyük Kur'an Tefsiri:

(119) «Ey iman edenler! Allah'tan...» Bu Ayetin Tefsiri

Yani ey müminler! Allah'ın emrine uymak, gücünüz oranında onun emirlerine yapışmak, yasaklarını terketmek, mutlak mânâda haram olarak ilân ettiklerinden kaçınmak suretiyle Allah'ın azabından ittika edin. Salih kimselerle beraber ve onlardan olun. Yalan söyleyerek günahlarından kurtulmayı düşünen ve bu kurtulmayı yeminleriyle destekleyen münafıklarla bir olmayın.

Taberi Tefsiri:

119- Ey iman edenler, Allah'tan korkun. Doğrularla birlikte olun.

Ey iman edenler, Allanın emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınarak ondan korkun. Daha dünyadayken Allaha itaat edenlerden olun ki ahi: Me de cennete girip doğrularla beraber olasınız. Nâfı, Dehhak, Said b. Cübeyr buradaki doğrulardan maksadın, Resulullah, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve diğir Sahabiler olduğunu söylemişlerdir.


Fahreddin Razi Tefsiri:

Doğru Kişilerle Beraber Olmanın Lüzumu

"Ey iman edenler. Allah'ı sayın ve sadıklarla beraber olun" (Tevbe. 119).

Bil ki Allah Teâlâ, bu üç kişinin tevbelerini kabul ettiğini bildirince, bahsi geçen şeyi, yani cihadda, Hz. Peygamber (s.a.s)'den geri kalmayı men etme sadedinde bir ifade zikrederek, "Ey iman edenler, Resûlullah'ın emrine muhalefet etme hususunda Allah 'dan korkun ve savaşlarda (doğru olanlarla, yani Resul ve ashabı ile birlikte olun. sakın savaştan geri kalanlardan ve münafıklarla birlikte evlerinde oturup kalanlardan olmayın" buyurmuştur.

Ayetle ilgili birkaç mesele vardır: [300]

Ayetin Icmaa Delil Olması

Allah Teâlâ, mü'minlerle, sâdıklarla beraber olmayı emretmiştir. Sâdıklarla birlikte olmak vâcib (şart) olduğuna göre, her zaman ve devirde, sadıkların var olması gerekir.

Bu da herkesin, bâtıl üzerinde ittifak etmesine mânidir. Herkesin bâtıl üzerinde ittifak sağlaması imkansız olduğuna göre, yine herkes birşey üzerinde ittifak ettiklerinde, hakkı bulmuş olmaları gerekir. İşte bu da, icma-ı ümmetin bir hüccet olduğuna delâlet eder.


Bak, Ehl-i Tasavvufun dediği mana yanında Razi, buradan İslam'ın 4 Temel kaynağından biri olan İcmanın delilini de bulmuş.. Ne alaka değil mi? Yani Savaştan geri kalan Mü'minler nerde, Ümmetin İcması nerde? Hemen devamında Razi:

Eğer biri çıkıp derse ki: "Hak Teâlâ'nın, "Sadıklarla beraber olun" buyruğu ile, "Sâdıkların yolu üzere olun" manası kastedilmiş olabilir. Bu, tıpkı bir kimsenin, çocuğuna: "Salihlerle (iyi kimselerle) beraber ol" dediğinde, gayesi bu manayı ifade etmektir." Bunu kabul ederiz,..

"Sadıklarla beraber olun "emri, sâdıklara uyma hususunda bir emir, onlara muhalefet etme hususunda bir nehiydir. Bu ise, her zaman sâdıkların bulunması şartına bağlıdır. .. Binâenaleyh bu ayet, sâdıkların her zaman bulunacağına delâlet etmiş olur.


Yine Razi konuyu açarken bir Hadis-i Şerif naklediyor:

İbn Mes'ûd (r.a)'un şöyle dediği rivayet edilmiştir:

"Size doğruluk gerekir. Çünkü doğruluk insanı birre (iyiliğe) yaklaştırır. Birr de cennete yaklaştırır. Hiç şüphesiz kul doğru olur ve böylece Allah katında sıddîk (dosdoğru) olarak yazılır. Aman yalandan sakınınız! Çünkü yalan insanı fücura (günaha), fücur da cehenneme yaklaştırır. Hiç şüphesiz adam yalan söyler ve böylece Allah katında kezzâb (yalancı) diye yazılır. Baksana insanlar için (Doğru oldun, doğru söyledin); (iyi oldun), ve (azdın, günaha daldın), (yalan söyledin) ifadeleri kullanılır."


Son olarak Ömer Nasuhi Tefsiri:

119. Bu mübarek âyetler, mü'minleri Allah Teâlâ'dan korkmaya, salih zatlar ile aynı hal üzere olmaya davet ediyor.

Gerek Medine ahalisi için ve gerek etrafındaki aşiretler için Rasûlü Ekrem'den ayrılmanın kendi nefislerini korumak için o Yüce Peygamber'in yolunu takip etmemenin, onunla beraber cihada çıkmamanın uygun olamayacağını ihtarda bulunuyor, ve Allah yolunda uğrayacakları sıkıntıların mükâfatını göreceklerini kendilerine müjdeliyor.


Örnekleri çoğaltmak mümkün.. Gördüğünüz gibi sizin dediğiniz mana geçerli olmakla birlikte; Ehl-i Tasavvufun söylediği mana da Tefsirlerde yer almıştır..

Sizin usulünüz Ayetin manasını daraltmak olmuştur..

Şimdi;

Sizin bu dar davetinize mi uyalım?

Yoksa sizin mananızı da içeren Ehl-i Sünnet Alimlerinin bildirdiklerine mi uyalım..

 

Sofuoglu

Ordinaryus
Katılım
29 Tem 2006
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
254
Puanları
83
Siz neden yazılara ilmi ( kurandan ve sünnetten) cevap vermezsiniz de yukarıdaki gibi alaysı bir tavır takınırsınız. Halbuki mümine düşen şudur

Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere de itaat edin ve sizden olan emir sahibine de itaat edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resulüne arz edin. Bu, daha iyidir ve sonuç bakımından da daha güzeldir.Nisa 59

Hayır! Rabbine andolsun ki iş bildikleri gibi değil, onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olamazlar.Nisa65

Bak ne diyormuş kulluk kitabın.


bu ayetde tek kriter sizin yukariya eklediginiz tefsirmidirki ahkam kesmeye kalkisiyorsunuz,bu kuran-i kerimi yuzyillar boyunca butun ehli-i sunnet alimleri yanlis tefsir ettide,bi sizin fikir babalarinizmi dogrusunu biliyor,daha yurumeyi ogrenmeden kosmaya calisiyorsunuz,ama bir yerlerinizi sakatlayacaginizin farkinda degilsiniz,
siz bu ayetin tefsirinden sonrada rabitaya,tarikata ve tasavvufa dil uzatacaksiniz,gayeniz ve amaciniz gayet acik,
sizingibilerle her platformda her konuda ilmi munazaraya girerim lakin bos konusuyorsunuz vesselam,
o sebebtende daha once bu forumda bu konular hakkinda yuzlerce defa acikmama yaptik,geneline bakarsaniz sizede tesir eder insaAllah

selametle
 
Katılım
4 Ara 2006
Mesajlar
43
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Web sitesi
www.ehlisunnet.biz
Hirahos tefsirlerini eklediğin alimler muteber alimlerdir. Söyledikleri başımızın üstündedir.
Verilmek istenen mesaj bu ayetleri eğip büküp tarikat şeyhlerine mal etmeyelim, rabıtaya delil etmeyelim. O yazdığın tefsir alimlerinin hiç birisi bu manaları yüklememiş. Ama ne hikmetse ruhul furkan tefsiri ve Rialei Kudsiyyede bol bol bu ayet kullanılarak Rabıtaya delil getirilmiş.
Senin tefsirlerini eklediğin Muteber alimlerin hiçbirisi bu ayette Rabıta ile ilgili bir şey yazmamışlar. Ama ehi tarik ne hikmetse alışkanlık olmuş Bu ayetleri zorlama tevilllerle ve inançlarına uygun tefsirlerle Müslümanların inançlarını sarmaktalar.
 
Katılım
4 Ara 2006
Mesajlar
43
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Web sitesi
www.ehlisunnet.biz
Dinlerini parça parça edip, grup grup olanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır, sonra (Allah) onlara yaptıklarını haber verecektir.Enam159

Selamlarımızla
Ebu Cüdane kardeş.

size sadece şunu belirtmek istiyoruz
Hz. Aliye hariciler gelip Keza, "Allahın indirdiğiyle hükmetmeyenler, kafirlerin ta kendileridir"(maide 44)ayetin hükmünce kafir ilan ettiler..
ve hz ali onlara şunu söyledi evet hüküm Allahındır doğrudur ama siz hakkı söyliyerek batılı kast ediyorsunuz.
Yazılarınızdan farkettiğim kadarıyla Ebu Dücane Kardeş hedef tahtasına müslümanları dikmişsiniz.
Yazık biz bu tartışmalarla uğraştığımız sürece yani sizler ve bizler bir birimizle didiştiğimiz sürece Aydınlık yarınları zor görürüz.
imzanızdaki ayet çok güzel diğer tüm ayetler gibi ama ayetlere yüklenmek istenen manalar.sanki diğer müslüman kardeşlerinize aba altında sopa göstermeye çalışıyorsunuz. ben yanlış anladıysam hakkınızı helal ediniz.
hakkı söyleyip batılı kastedenlerden olmayalım
selam ve sevgilerle

Garib zaman ve diğerleri lütfen bunu okuyun anlayın ondan sonra hakkımızda konuşun aksi halde yaptığınız ya iftira olur yada kötü zan olur.
Bu Mücahid bir alim olan Ömer Abdurrahmanın mahkeme heyetine haykırışlarındandır. Lütfen okumadan ve anlanadan cevap vermeyin.
Bu da Ömer Abdurrahmanın Kelimetül Hakk kitabındandır. Kitapta daha uzun fakat bu kadarında anlaşılır inşaAllah (celle celaluhu)

Evet "hüküm ancak Allah'ındır." Bizden çok önce şerefli Peygamber Yakup oğlu Yusuf'ta aynı şeyi söylemişti. Mısır'da zindanların derinliklerinden bunu haykırmıştı. Hapishanenin prangaları onu hakkı söylemekten alıkoymadı. Ondan önce de sonrada Allah'ın Peygamberleri bunu haykırdılar. Rabbimizin kitabının açık seçik olarak bize söylendiği gibi, "Hüküm ancak Allah'ındır. Kendisinden başkasına ibadet etmememizi emretti. İşte gerçek doğru din budur. Fakat ne yazık ki insanların çoğu (bunu) bilemezler."
" Onların arasında Allah'ın indirdiği ile hükmet, sana gelen Hak'tan (ayrılıp) onların heva ve heveslerine uyma... (Maide, 48). Hükmün, emrin ve yasağın sadece Allah'ın olması tarih boyunca, tüm Müslümanlar için dine davetlerinin bir şiarı olmuştur. Sonra da yalancı, iftiracı, batılı savunan biri çıkıyor ve diyor ki:" bu yalancı bir davadır. Bunu ancak hariciler yapar" diye bühtanda bulunuyor. Bunu ve buna benzer, sapık ve saptırıcı üslûplarla Savcılık "harici oldukları gerekçesiyle kimseye söz hakkı vermemekte, susturmak" istemektedir.
Hariciler bir ayete sarılıp, onu savundular diye bu ayeti Allan'ın Kitabı'ndan çıkarmak mı istiyorsun sayın savcı? Kur'an'a bakın ayeti zikr ediyor. Savcılığa bakın ayeti nasıl reddediyor? Kur'an'ın ayetin anlamını tefsir edişine bakın bir de savcılığın bunu nasıl inkar ettiğine... Kur'an'a bakın nasıl, bu ayet-i kerimeyi Allah'a davetin ayrılmaz bir parçası olarak zikrediyor, bir de dönün savcılığa bakın, bizim üzerimize suçu yıkmak için bir cinayet aleti olarak kullanmak istiyor. Bu Allah'la harp mi yoksa Allah'a karşı koyma mıdır?
"Allah'a ve Rasûlü'ne sınır (ve kanun) koyma yarışına girenler en aşağılar içindedirler. (Mücadele 20)
Hariciler bu ayeti (Yusuf: 40) hakta sabır ehli olan, hakkı ehline veren ve Allah'tan korkan bir İmam'a söylediler. Öyle bir imam ki Allah'ın dininden küçük, büyük demeden her şeyi yerli yerine koyarak uygulamış bir insan. Evet, bu sözü, Allah'ın Rasûlü (sav) "Sen bana Harun'un Musa'ya (as) olan yakınlığı gibi yakınsın, ancak benden sonra peygamber yoktur" diye dördüncü Raşid Halife Ali b. Ebi Talib'e (ra) söylüyordu. Eğer hariciler hak halifeye bunu Hakk'ın savunması için söylemişlerse, bu kendisiyle batıl amaçlanan hakk bir sözdür. Bu sözü her ne kadar hariciler söylemişlerse de, bu söz gerçekte; şu anda içinde bulunduğumuz durumdan tamamen farklı bir ortamda söylenmiştir. Bu sözü esas almanın hiçbir mesnedi ve delili bulunmadığı gibi buna imkan da yoktur. O gün, Allah'ın hükmü kaim ve şeriat tüm yönleriyle uygulanmaktaydı. Siz bir de bugünkü halimize bakın. Bu yüksek derece ve ulaşılmaz zirve nerede, çağımızda (yönetimin) içine yuvarlandığı derin uçurum nerede? Nerede o kendisine gıbta edilecek, örnek alınan edep ve islamın huzur veren temiz havası, nerede bunların zulüm ve tuğyana darbı mesel olan politikaları? Yönetimleri, evleri, gidiş ve davranışları pislik kokan artık insanların ruhlarını rahatsız edecek derecede kaçtıkları bu kazurat nerede? Nerede o Allah için yaşayıp, Allah ile beraber olanlar...? Nerede heva ve heveslerine tabi olarak yaşayanlar? Nerede Allah'tan korktukları için yönetimlerinde bulunan insanların Allah'tan korkup, iffetli ve namuslu oldukları idareciler, nerede bu gün yönetimlerinde ki insanları birbirini yer hale getirenler? Nerede Allah'ı dost edinen ve Allah'ın da kendilerini dost edindiği insanlar? Nerede yahudi ve nasranileri dost edinenler?.. "Onların bazısı bazısının dostlarıdır sizden kim onları dost edinirse o da onlardandır" Nerede, o devenin yularını bile kaybetseler, Allah'ın kitabında cevabını bulacağına inanan insanlar? Nerede bu, Allah'ın Kitabı'nı rafa kaldıran ve Rasulü'nün (sav) sünnetini imha eden insanlar...
Bu söz birinci asırda söylenmişse, söyleyenler harici, bu asırda söylenmişse söyleyenleri mücahiddir. Eğer hariciler bunu İmam Ali'ye (ra) karşı söylemişlerse bu hevalarına uygun düşen bir söz olduğundan ötürüydü. Şayet günümüzde bunu müslümanlar söylemişlerse, hakkın bizzat kendisiyle tevafuk içerisinde olan bir söz söylemişlerdir. Bunu hariciler söylerse hakkı iptal; eğer, bugün bunu müslümanlar söylemişlerse hakkı ispat ve batılı iptal için söylemişlerdir. Hariciler bunu söyledikleri zaman günah, müslümanlar bugün bunu söylediklerinde ecir ve sevap kazanmışlardır. Hariciler, bunu söylemekte batılı arzuluyorlardır ve aradıklarını da buldular. Müslümanlarda bu gün aynı şeyi söylediler. Fakat bununla hakkı ve gerçeği bulup idrak ettiler.
Öyleyse, bu ne halt etmek ve bu ne yalan?.. Allah'ın dinine ve sahih akideye insanları davet eden, bunun için seminerler, konferanslar, dersler veren ve islam hakkında anlaşılmaz muğlak hale getirilen konularda "Tekfir Cemaati" gibilerinin iddialarına karşı kitaplar ve reddiyeler yazan, haricilerle yakından uzaktan hiçbir alakası bulunmayan bir adama harici demeniz, hiç akla sığacak bir şey midir?
Nasıl bizlere harici veya cemaati tekfire mensuplar diye yalan yere iftira edebilirsiniz?
Malını ve canını tüm Müslümanları tekfir edecek kadar ileri gidenlerin, düşünce ve inançlarını susturmak, batılın hamlelerini kırmak ve sapıklığın kökünü kazımak için vermeye hazır olan birisi haricilerden oluyor ve sonra da yalan yere Müslümanları tekfir ediyor diye iftiralara maruz bırakılabilir. Bu akıl alacak bir şey değildir.
Bizi harici diye suçlayanların;
"Rablerinin yanında hüccetleri yerle bir olmuş ve üzerlerine Allah'ın gazabı hak olmuş ve onlara şiddetli bir azap vardır." (Şura: 16)

Biz hiç bir kimseyi (müslümanı) işlediği günahtan dolayı tekfir etmiyoruz. Velev ki bunda ısrar edip tevbe etmeden de ölse... Haricilerin sözü ise büyük günah işleyip te bunda ısrar edenlerin tekfiriydi. Bu iki cemaat arasında benzer bir yan olmadığı gibi aralarında bir yakınlıkta söz konusu değildir. Bundan sonra bunlar nasıl kalkıp ta harici olduğumuzu iddia edebilirler? Tüm deliller bu iddiayı iptal etmek için birbirini destekliyor. İşte buyurun delillerin bazısını hep beraber görelim.
1. Burada; evraklarda zikredilene bakın, askeri savcılıkta ise kimseye Allah'a isyandan dolayı, velev ki bunda ısrar etmiş olsa bile "tekfir" etmediğim kayıtlı. Eğer doğru söylüyorsanız, getiriniz ve evrakları okuyunuz. Bundan sonra da kim Allah'a yalan isnad ederek iftira ederse şüphesiz ki onlar zalimlerdir. (Al-i İmran 49)
2. Genelde istihbarat ve özellikle de dini hareketlerden sorumlu iki görevli, Beni Suveyfte Tekfir Cemaatı'nın delil ve hüccetlerini uzun tartışmalardan sonra nasıl iptal edip, toplumu tekfir etme düşüncelerini çürüttüğünü çok iyi biliyorlar.
3. Sonra haricilerin fikirlerini ve inançlarını eleştiren ve Tekfir Cemaati'ne cevap mahiyetinde olan bir de kitap yayınlamamız mahkemenin iftiralarına verilen diğer bir cevaptır. Bu kitabın bir nüshasını mahkeme heyetine sunacağız. Nasıl olur da bilmediğiniz şeyleri ağzınıza alır bunu da sağa sola savurur ve harici olduğumuzu söylersiniz?
Ey mahkeme heyeti! 'Niçin hakka batılı giydirir ve bildiğiniz halde hakkı gözlersiniz? Elimizdeki deliller batılın üzerine bir gülle gibi inmekte ve batıl yok olup gitmekte. Hariciler İslam tarihinde, ulemanın icma ile hak olan İmam'ın itaatini boyunlarından sıyırıp attılar ve o imam'a düşmanca saldırdılar. Nerede bu gün o hak İmam ki, ona karşı çıkan harici sayılsın? Eğer biz harici isek, ya siz kimsiniz? Ali ve dostları mısınız?
Acaba Ali (ra) kanunlarını, perslerin veya romalıların kanunlarından mı alıyordu? Yoksa Ali'nin (ra) hükmü sosyalist demokrasi üzerine mi bina olunmuştu. Yahut Ali vatan bütünlüğü ve sosyal barışa mı davet etmişti?
Veya Ali yahudilerin samimi müttefiki ve Menahem Begin'in sevgili ve candan dostu muydu? Ya da Ali Allah'ın indirdiklerini terk eden ve Allah'ın indirmediği cezaları uygulayan biri miydi? Acaba Ali, hilafete daveti asla bağışlanmayacak bir suç, bir cinayet mi görüyordu? Veya Ali iffete namusa karşı harb ilan etmiş, kadının özgürlüğü, yalanı ve çıplaklığından yana mıydı? Veya Ali, Kur'an'ı bölük pörçük yapıp, kulak ardı ederek siyasette din, dinde siyaset yoktur diyenlerden miydi?
İmam Ali'den özür diliyorum. Allah onun cemalini nurlandırsın. O bunların hiç biri de değildi. Aksine Allah'ın hükmü ve Rasûlü'nün sünnetini uygulamada insanların en samimisi ve hırslısıydı. Adil olan İmama isyan eden gerçekte "Haricilerdir". Fakat bu saydığımız batılları işleyene karşı çıkan harici değil, bilakis Allah'tan korkan takva sahibi bir insandır.
4. Sanıyorlar ki biz Ali'yi Talha'yı, Zübeyir'i ve Aişe'yi tekfir eden "ezarika"danız. Bu bâtıl ve uydurma bir iddiadır. Şerrinden Allah'a sığınırız. Biz Allah'ın Rasûlü'nün ashabını seviyoruz. Hiç birisi hakkında ifrat ve tefriti uygun görmüyoruz. Onlardan nefret edenlerden nefred eder ve onları haktan gayrı bir şeyle ananlardan beri olduğumuzu ilan ederiz, onları ancak hayırla yad ederiz. Onların sevgisi iman ve dindir. Onlara buğz etmek, karanlık, nifak ve tuğyandır. Allah Teala'ya onlar hakkında "Allah müminlerden razı olmuştu." (Fetih 18) buyurmuştur.
"Onunla beraber olanlar, kafirlere karşı şiddetli, müminlere karşı merhametlidirler. Onları rükuda, secdede Allah'ın fazlı ve rızasını dilediklerini görürsün..." (Fetih 29)
Allah'ın Rasûlü'nden sonra, ümmetin en hayırlısı olarak önce Ebu Bekr (ra), sonra Ömer, sonra Osman sonra Ali (ra) hakkında hak hilafetin sahihliğini ispat eder ve inanırız. Bunlar Raşid olan Halifelerdir. Ondan sonra gelmiş olan selef-i salihinin kadrini yüce bilir, onlardan sonra gelen, ilim ehli fukaha, hadis ve fikir ehlini saygıyla anarız. Kim onları kötü bir dille anarsa, bilsin ki o hak yoldan başka bir yoldadır. Bütün bunlardan sonra, nasıl kalkıp da bizim o raşid ve hidayet ehli imamları tekfir ettiğimiz söylenebilir? Ümmetin icmasıyla onları tekfir eden kafirler zümresinden olur. Biz, Haricilerin, Mutezilenin, Mürcienin, Cebriyyenin ve Şianın hak ve doğru olmayan bir inancın Allah'a sığınırız.
Allah için, Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat, selef-i salihin imam Malik, Ebu Hanife, İmam Ahmed, Şafii ve ümmetin diğer tüm imamlarının akidesiyle, iman ettikleri gibi iman etmişiz. Ezarika fırkası 'muhsan' (evli) olan erkek hakkında "recm"in Iskatı kanaatındadırlar. Güya Kur'an'da zikri yokmuş (!)... Yine, erkeklerden evli olanlara zina isnad edene "Kazf" cezasının vacip olduğuna inanırlar. Biz diyoruz ki, ne hakim ne mahkum hiç kimsenin Kur'an ve Sünnetle sabit olan, Allah'ın hadlerinden herhangi bir haddi ilga ve iptale hakkı yoktur. Onlar müşriklerin çocuklarının babalarıyla beraber cehennemde olduklarını iddia ederler... Biz diyoruz ki; onlar kıyamet günü Arafatta imtihan olunurlar, kim kendilerine o gün gönderilecek bir elçiye itaat ederse cennete, kim de etmezse cehennem gider.
 

MiHRiMaH

Son gülen... :/
Katılım
6 Ara 2006
Mesajlar
2,752
Tepkime puanı
769
Puanları
0
Konum
İstanbul...
Kardeşim nedir bu kibir ve aşşağı görmeklikleriniz????? Ben bir anlam veremiyorum!!! Birilerinin üstün olması mı sizi rahatsız eden? Peki akıl niye verilmiş??? Bİrileri üstünse ona uyarsınız ama kimse ahmak değil biiznillah!!! Televizyonlarda gösterilenlere veya etrafınızdaki içini, kalbini, nefsini temizleyememiş olupda içeriği bilmeden konuşmamayı, bilmediği üstüne yorum yapmamayı adet edinememişlerin doldurmasına mı geliyorsunuz?!?!? Kur'an-ı Kerimden ayetler yazmakla veya hadislerle olmaz o işler! Bİr forumda, bir konu üzerine tartışma esnasında bize ayet yazdı kardeşin vbiri tefsire baktım ki yahudilere gönderilmiş ayeti bize söylüyor!!! Dedim arkadaş biz yahudimiyiz?!?!?! Ayetlerin ve hadislerin mahiyetlerini siz de öyle benim diyen adamda anlayacak kapasiteye kolay ulaşamaz kardeş!!! O mübarekler senelerce yollar gitmiş de ilim tahsili için senelerle uğraşmışlar! Kendinizi onlarla bir tutup bir de burda ahkam mı kesiyorsunuz?!?!?! Aslında size cevap verip, daha fazla günaha girmenize vesile olmamak lazım ancak bir kez uyarılması lazım ki bu bizim görevimizdir... Ağzımızdan çıkanı kulağımız duysun, klavyemizden çıkanı da gözümüz görsün lütfen!!!!!!...
 
Katılım
4 Ara 2006
Mesajlar
43
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Web sitesi
www.ehlisunnet.biz
Kardeşim nedir bu kibir ve aşşağı görmeklikleriniz????? Ben bir anlam veremiyorum!!! Birilerinin üstün olması mı sizi rahatsız eden? Peki akıl niye verilmiş??? Bİrileri üstünse ona uyarsınız ama kimse ahmak değil biiznillah!!! Televizyonlarda gösterilenlere veya etrafınızdaki içini, kalbini, nefsini temizleyememiş olupda içeriği bilmeden konuşmamayı, bilmediği üstüne yorum yapmamayı adet edinememişlerin doldurmasına mı geliyorsunuz?!?!? Kur'an-ı Kerimden ayetler yazmakla veya hadislerle olmaz o işler! Bİr forumda, bir konu üzerine tartışma esnasında bize ayet yazdı kardeşin vbiri tefsire baktım ki yahudilere gönderilmiş ayeti bize söylüyor!!! Dedim arkadaş biz yahudimiyiz?!?!?! Ayetlerin ve hadislerin mahiyetlerini siz de öyle benim diyen adamda anlayacak kapasiteye kolay ulaşamaz kardeş!!! O mübarekler senelerce yollar gitmiş de ilim tahsili için senelerle uğraşmışlar! Kendinizi onlarla bir tutup bir de burda ahkam mı kesiyorsunuz?!?!?! Aslında size cevap verip, daha fazla günaha girmenize vesile olmamak lazım ancak bir kez uyarılması lazım ki bu bizim görevimizdir... Ağzımızdan çıkanı kulağımız duysun, klavyemizden çıkanı da gözümüz görsün lütfen!!!!!!...

Şu yazdıklarını bir daha oku. Ben ne yazmışım bir güzel okuyun sonra cevap verecekseniz verin. ve ilmi olsun lütfen. Ayrıca şu mübareklerden bir türkiyedemi var. Kimseyi küçük görmüşlüğümüz yoktur.
Sizler Allahın kitabına iftirada bulunanlar onun bir kısmı muhkemdir ve açıklanmıştır. bi senin mübareklermi anlıyor. O ayet yahudiye indi, beriki O zamanın müşriklerine, beriki Hristiyanlara, beriki falana ee bize bir şey kalmadımı ?
Hani hükümleri kıyamete kadardı. Yahudilere iner ayet, sizlerde onlar gibi yapmayın, yapanın hükmüde budur der.
Yukarıdaki yazıda Hükümle alakalı olan (Maide 44) evet yahudilere inmiştir fakat keşke bir yazıyı okuyup sonra yazsaydın.
Bak sana bir muhkem ayet yazayımda Allahın kitabına iftira etmeyin.
"Elif-Lâm-Râ. Bu öyle bir kitaptır ki, âyetleri muhkem kılınmış, sonra da herşeyden haberdar olan hikmet sahibi Allah tarafından âyetleri ayrıntılı olarak açıklanmıştır."hud1
Bu ve benzeri ayetler kulluk kitabımızda çoktur. Bunu böyle yapmasının sebebinide bir sonraki ayette yine Rabbimiz bizlere bildirmiştir.
"(Şöyle ki) Allah'dan başkasına kulluk etmeyin....." Hud.2

Kulluktanda sadece namazı, orucu, zekâtı, haccı, cihadı v.s anlamayın.
"....Hüküm ancak Allah'a aittir: O, size, kendisinden başkasına tapmamanızı emretti. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler."yusuf40
Yani Yasaklar (Haram) ve serbestler (Helal) koymayı Allahtan başkasına verenle, Allahtan başkasına secde eden arasında fark yoktur.
Zaten Rabbimizde buyuruyor "iste dosdoğru din budur" İnsanların çoğuda bilmezler diyor Rabbimiz.
Birileri çıkacak Anayasa ile Demokrasi ile Hükmedecek birileride bunları destekleyecek Sonra bizde bu ayetler Yahudilere indi, Bunlar için geçerli değildir diyeceğiz.
"Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir."Maide44. (bu ayetle alakalı üsteki yazıda aklı selim olan herkesin anlayacağı şekilde açıklama var Mücahid alim Ömer Abdurrahman'ın yazısı)

"Onlar, Allah'dan başka bilginlerini (Mübareklerini) ve rahiplerini de kendilerine Rab edindiler, Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa onlar bir olan Allah'a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah'dan başka hiçbir ilâh yoktur. O, müşriklerin ortak koştuğu şeylerden de münezzehtir.Tevbe31 Bu ayettede yahudi ve Hristiyanların yaptıklarını haber veriyor rabbimiz. O zaman bizi ilgilendirmez bu ayet öylemi.
Nasıl Rab edindiklerinide tefsirlerden bakabilirsin. Mesela ümmetin sağlamlığında ittifak ettiği ibni Kesir' in tefsirine bakabilirsin.
 

AşK_€r

arabeskçi
Katılım
20 Kas 2006
Mesajlar
3,711
Tepkime puanı
23
Puanları
0
Yaş
44
Konum
yersiz-yurtsuz
Ne hususta söz vermişlerdi? Eğer Allah onlara savaşı yazarsa O’nun yolunda şehit oluncaya kadar savaşmaya. alıntı ebu dücane

birde küçük cihad bitti şimdi sıra büyük cihatta sözü var sevgili kardeşim.
işte önemli olan o büyük cihat yani nefs terbiyesidir.
buda bir mürşidi kamilin dizinin dibine oturmadığın müddetçe hayli zor ve çok uzun zaman alır.
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
“Ey iman edenler Allah'tan korkun ve sâdıklarla beraber olun.” (Tevbe Suresi 119)

Bunların tezgahladıkları hileye düşmeyelim diye bu ayetin tefsirine ihtiyacımızın olduğu gayet açıktır.

Ayetler Tebuk Seferine katılmayan münafıkları, onlardan tövbe edenleri konu etmekte ve savaşa katılanlar için “sadıklar” sıfatını kullanmaktadır. Yani sadıklar imanına sadakat gösterenler, Allah'a ve peygambere verdikleri ahde sadakat gösterenlerdir. ...

Ayette geçen sadekû sadâkat gösterenler demektir, Neye sadakat gösterenler ? Allah'a verdikleri söze. Ne hususta söz vermişlerdi? Eğer Allah onlara savaşı yazarsa O’nun yolunda şehit oluncaya kadar savaşmaya. Bu ayetin bu şekilde nazil olması, bir olay üzerinedir.

...

Tevbe suresi 119. ayetinde de aynı durum söz konusudur ve Allah orada da müminleri Allah'a verdikleri söze sadakate davet etmektedir.

Şimdi görüyoruz ki bu ayet tasavvufçuların yem olarak kullanmalarına –insanların kandırıldığına bakılırsa- müsait olsa da bilenler bu yanlış te’vili yutmaz.


Ebu Dücane kardeşim,

Evvela Ayet-i Kerimenin Tefsirine ihtiyaç var dedin.. Sonra Tasavvuf Ehlini hokkabazlıkla, Ayetlere yanlış mana vermekle ve böylece insanları aldatmakla suçladın..

Sana göre Ayet Sadıklarla ilgiliydi: Sadıklar imanına sadakat gösterenler, Allah'a ve peygambere verdikleri ahde sadakat gösterenlerdir.. Sadıkları da böyle tanımladın..

Yazının devamında bu tanımı açan tek bir cümlen var.. Gerisi vaaz u nasihat..

Bu tek cümlen:

Allah'a verdikleri söze. Ne hususta söz vermişlerdi? Eğer Allah onlara savaşı yazarsa O’nun yolunda şehit oluncaya kadar savaşmaya.

Bakıyorum başka bir açıklayıcı cümlen yok..

Biz de senin suçlamalarının yersiz olduğunu göstermek için değişik tefsirlerde verilen başka manaları sıraladık.. Tekrar etmeye gerek yok.. Dönüp o mesaja bakarsan, sadece altı çizili yerlere bakarsan başka anlamları da vermişler.. Ve Tasavvuf ehlinin söylediği manaların hepsini bildirmişler Tefsir alimlerimiz..

Senin açıklayıcı o tek cümlen nerde, muteberdir dediğin Tefsir alimlerimizin verdiği bundan başka manalar nerde?

"Ben, Tasavvuf ehlini haksız yere suçlamışım, özür dilerim" diyeceğine hiç bir şey olmamış gibi iddialarını sürdürüyorsun..

Bu da senin iflah olmaz bir inad içinde olduğunu ispatlamıştır..

Daha başka ben sana ne diyeyim ki..

Herkesin yazdığı ortada.. Kendini akıllı ve zeki, başkalarını bön ve anlamaz sanman doğru değildir..


 

MiHRiMaH

Son gülen... :/
Katılım
6 Ara 2006
Mesajlar
2,752
Tepkime puanı
769
Puanları
0
Konum
İstanbul...
Bu yazıyı sonuna kadar okumanızı rica ediyorum... Bütün herkes, muhattablarımızda dahil... Çok mühim bilgiler içeriyor... Selametle...

Sual: İlmin ve âlimin dindeki yeri nedir?
CEVAP
İlmin önemi çok büyüktür. Yaratılış gayesine uygun yaşamak, dinimizin emrettiği faydalı işleri yapmak, zararlı şeylerden kaçmak için ilim sahibi olmak gerekir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Allah iman edenleri yüceltir; bunlardan kendilerine ilim verilmiş olanları ise, kat kat derecelerle yükseltir.) [Mücadele 11]

(De ki, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Bilen elbette kıymetlidir.) [Zümer 93]
(Kulları arasında Allahü teâlâdan en çok korkan âlimlerdir.) [Fatır 28]

Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(İlim öğrenmek, kadın-erkek her müslümana farzdır.) [Beyheki]
(Fen ve sanat müminin kaybettiği malıdır. Nerede bulursa alsın!) [İbni Asakir]

(İlim Çin’de de olsa talep edin! Öğrenin!) [Beyheki]
(Beşikten mezara kadar ilim öğrenmeye çalışınız!) [Şir'a]

(Allahü teâlâ, İbrahim aleyhisselama "Ben ilim sahibiyim, ilim sahiplerini severim" buyurdu.) [İbni Abdilber]

(İlim, İslam’ın hayatı, imanın direğidir.) [Ebuşşeyh]
(Hiç kimse, cehaletle aziz, ilim ile de zelil olmaz.) [Askeri]
(Boş vaktini ilme harcayan kurtulur.) [İ. Maverdi]

(Salih âlimlerden olun, eğer salih âlimlerden olamazsanız, böyle âlimlerin sohbetinde bulunun, sizi hidayete kavuşturacak, dalaletten uzaklaştıracak ilmi dinleyin!) [İ. Maverdi]

(İlim öğrenmek, namaz, oruç, hac ve cihaddan da efdaldir.) [Deylemi]
(Nerede ilim varsa, orada müslümanlık vardır.) [S.Ebediyye]

(İlim, benim ve diğer Peygamberlerin mirasıdır. Kim de bana mirasçı olursa, Cennette benimle beraber olur.) [Deylemi]

(Bilerek yapılan az bir ibadet, bilmeyerek yapılan çok ibadetten daha iyidir.) [Şir’a]

(Allah’ın rezil etmek istediği kul, ilim ve edepten mahrum kalır.) [İbni Neccar]

(Bir müslüman, arkadaşına, hidayetini arttıracak veya onu tehlikeden kurtaracak hikmetli bir sözden daha iyi bir hediye veremez.) [Ebu Ya’la]

Hz. Lokman, oğluna buyurdu ki:
(Âlimlerle otur, hikmet sahiplerinin sözlerini dinle! Allahü teâlâ, bahar yağmuru ile toprağa hayat verdiği gibi, ölü kalbleri hikmet nurları ile diriltir.)

İlim, Cennete giden bir yol, gurbette arkadaş, yalnızlıkta sırdaştır. İlim, iki cihanda kurtuluş, düşmana karşı siperdir. İnsan için haya, gözler için ziyadır.

Hz.Ali buyurdu ki:
(İlim, maldan hayırlıdır. Çünkü malı sen korursun; fakat ilim seni korur. Mal harcamakla azalır, ilim sarf etmekle çoğalır.)

İmam-ı Gazalihazretleri de, (İnsanın diğer mahlukattan üstünlüğü ilmi iledir, güç ve kuvvetiyle değildir. Çünkü deve insandan kuvvetlidir. İrilik bakımından da değildir. Çünkü fil insandan çok iridir. Cesaret bakımından da değildir. Çünkü aslan insandan cesurdur. Çok yemesiyle de değildir. Çünkü mandanın karnı, insanın midesinden daha büyüktür. Şu halde ilim çok üstün bir vasıftır) buyurmaktadır.

Yemek ve içmekten kesilen hasta, ölmeye mahkum olduğu gibi, ilim ve hikmetten mahrum kalb de ölüme mahkumdur.

İlim öğrenmek ve öğretmek çok mühimdir. Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ ilim verdiği âlimlerden de Peygamberlerden aldığı misak gibi, ilimlerini saklamayıp insanlara açıklamaları için, söz almış ve "Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle davet et!" buyurmuştur.) [Ebu Nuaym]

(En güzel hediye, hikmetli bir sözü iyice anlayıp, din kardeşine anlatmaktır.) [Taberani]

(Bir saat ilim öğrenmek veya öğretmek, sabaha kadar ibadetten daha sevaptır.) [Deylemi]

(Heves edilecek iki kimse vardır: Biri, Allahü teâlânın verdiği ilimle amel edip başkasına da öğreten, ikincisi de, Allahü teâlânın verdiği serveti hayra sarf edendir.) [Buhari]

(İlim yolunu tutana, Allahü teâlâ Cennet yolunu açar.) [Tirmizi]
(Melekler, ilim talebesinden memnun oldukları için kanatlarını onların üzerine gererler.) [İ. Abdilber]

(İlimden bir mesele öğrenmek, dünyadaki her şeyden kıymetlidir.) [Taberani]
(Ya âlim, ya öğrenci, ya dinleyici veya bunları seven olun. Yoksa helak olursunuz.) [Beyheki]

(Tecrübeli yaşlılarla oturup kalkın. Âlimlere sorun. Hikmet sahipleri ile beraber olun.) [Taberani]

(Âlim olmayan veya ilim öğrenmeye çalışmayan bizden değildir.) [Deylemi]

(Bir âlimin, yanına oturarak, bir saat ilimle meşgul olması, bir âbidin 70 yıl ibadetinden hayırlı olabilir.) [Deylemi]

(İşlenen bir günah, âlime bir, cahile iki olarak yazılır. Âlim, günahı için azap olunur. Cahil ise hem günahı, hem de öğrenmediği için azap olunur.) [Deylemi]


(Allahü teâlâ, dünya işlerinin âlimi, ahiret işlerinin cahili olana buğz eder.)
[Hakim]

(İlim öğrenmek, namaz, oruç, hac ve Allah yolundaki cihaddan daha kıymetlidir.) [Deylemi]

(Bir saat ilim öğrenmek gece sabaha kadar ibadet etmekten kıymetlidir. Bir gün ilim öğrenmek, üç ay oruç tutmaktan kıymetlidir.) [Ebu Nuaym]

(Bir kimse, ilim öğrense, bununla amel etmese bile; bin rekat namaz kılmasından daha fazla sevap alır. Eğer öğrendiği ilimle amel eder veya başkasına öğretirse, hem bunun sevabını alır, hem de Kıyamete kadar bununla amel edenlerin sevabını alır.) [Hatib]

(Farzlarda ihmallik yapan bir derde müptela olur.) [İ. Ahmed]
(Allah rızasından başka bir niyetle ilim öğrenen, Cehenneme gider.) [Tirmizi]
(Din ilmine sahip olanın sıkıntısı gider ve ummadığı yerden rızıklanır.) [İ. Neccar]

(İlim öğrenen veya Allah için bir dost edinen veya din kardeşinin yüzüne şefkatle bakan veya “Bismillah” diyerek işine başlayan affa uğrar.) [İ. Rafii]

İlim âlimden öğrenilir
Bir talebenin, ilim öğrenebilmesi ve doğru yolu bulabilmesi için, bir öğreticiye ihtiyacı vardır. Çünkü hadis-i şerifte, (İlim üstaddan öğrenilir) buyuruldu. (Taberani)

Kur'an-ı kerimde ise mealen, (Eğer bilmezseniz, bilenlerden sorun!) buyuruldu. (Nahl 43)
Allahü teâlânın rızasına kavuşmak için de sebeplere yapışmak, bir âlimin gösterdiği yolda gitmek gerekir. Kur'an-ı kerimde mealen (Ey iman edenler, Allah’tan sakının ve Onun rızasına kavuşmak için, vesile arayınız!) buyuruluyor. (Maide 35)


(İlmi, ehli olmayana öğretmek onu kaybetmek demektir.) [İbni Ebi Şeybe]

(İlmi, âlimlerle yarışmak, cahillerle münakaşa edip susturmak ve insanlar yanında itibar kazanmak için öğrenen Cehenneme gidecektir.) [Tirmizi]

(Âlimim diyen cahildir.) [Taberani]
(Çok sual sormaktan sakının! Sizden öncekiler, bu yüzden helak oldu.) [İ. Maverdi]
(Sizi çok sual sormaktan nehyediyorum.) [Taberani]

(Her ilim sahibinin üstünde, daha iyi bilen vardır.) [Yusuf 76]

(Allah, hikmeti [fıkh ilmini] kime dilerse ona verir. Her kime hikmet verilmişse, muhakkak ona çok hayır verilmiştir.) [Bekara 269]

 
S

SIRK_DOKTORU

Guest
Ebu Ducane kardeşim ; yazıların için teşekkür ederim , cezakallahu hayr.

Tevbe 119:«Ey iman edenler! Allah'ın emir ve yasaklarına titizlikle uyun ve doğrularla beraber olun.»

Bahsettiğin gibi bu ayetin neden bahsettiğini , iniş sebebini dahi bilmeyen ilim düşmanları , sadıklar deyince tasavvuf hocalarını hayal etmeleri normaldir.

Tebük seferinden geri kalıp cihada katılmayan
3 kişi (Şair Kâab b. Mâlik, Hilâl b. Ümeyye ve Mirâra b. Rabi' ) hakkında , cihada giden , sözlerinde durarak Allah rasulunun emrine uyan sadıklarla beraber olunuz diye ikaz mahiyetinde inmiştir.
Bu ayeti cihada gitmeyenler , cihaddan geri kalanların kendine delil alması ise işin başka bir acıklı yönüdür :blink:

ÇEŞİTLİ TEFSİRLERDEN BU AYETİN İZAHINI GÖRELİM :

_1. Ebu Cafer Muhammed bin Cerîr Et-Taberî (Öl. H. 310)'ye ait Câmi’ul-Beyân Fi Tefsîr'il Kur'ân adlı tefsirinden:
«Kelamın manâsı ancak şudur: »
«Allah'ın emir ve yasaklarına dünyada titizlikle uymak suretiyle ahrette sadıklarla beraber olunuz. (...) Tefsircilerden bazıları da şöyle demişlerdir: “Bunun manâsı: Ebubekr ile, Ömer'le, ya da Hz. Peygamber ve muhacirlerle birlikte olunuz.“ Allah onlara rahmet eylesin.»


_2. Mu'tezileden Ebulkasım Jârullah Mahmûd b. Omar ez-Zemakhşerî (Öl. H. 538)'nin, El-Keşşâf An Hakâik'i Gavâmıd'ıt-tenzîl adlı tefsîrinden:
Tevbe Sûresi, 119'uncu âyet-i kerîmesinin açıklaması:
«Sadıklarla birlikte...»
Sadıklar: Niyet, söz ve eylem olarak Allah'ın dininde dürüst davrananlardır ; Veya: “Onlar Allah'a verdikleri sözü yerine getiren kimselerdir.(enbiya 23) âyetinden anlaşıldığı üzere gerek imanlarında, gerekse Allah' a ve Rasûlüne verdikleri sözde bağlılık gösterenlerdir


_3. Fahruddîn-i Râzî (Öl. H. 606) olarak bilinen Muhammed b. Omar b. el-Hasan el-Bekrî'nin Mefâtîh'ul–Gayb adı altında kaleme aldığı Tefsîr-i Kebîr'inden:
Tevbe Sûresi, 119'uncu âyet-i kerîmesinin açıklaması:
«“Doğrularla beraber olunuz.“ yani, savaşlarda Peygamberle ve ashabıyla birlikte olunuz; Sakın münâfıklarla birlikte savaşlardan geri durup evlerinizde oturmayınız.»

_4. Kurtubî Tefsiri olarak bilinen Endülüslü İslâm bilginlerinden Ebu Abdillâh Muhammed b. Ahmed el-Ensârî (Öl. H. 671)'ye ait, El-Jâmi' li-Ahkâm'il-Qur'ân adlı kaynaktan:
Tevbe Sûresi, 119'uncu âyet-i kerîmesinin açıklaması:
« “Doğrularla birlikte olunuz“ Yani, münâfıklarla değil, Peygamberle beraber çıkanlarla birlikte olunuz; Yani, sadıkların anlayışı ve yolu üzere olunuz. Denilmiştir ki, onlardan amaç peygamberlerdir.»

_5. Kadı Beyzâvî Tefsîri (Öl. H. 691) olarak bilinen, Nâsiruddîn Ebu Said Abdullah b. Omar el-Baydâvi'nin yazdığı, Envâr'ut-Tenzîl ve Esrâr'ut-Te'vîl isimli eserden:
Tevbe Sûresi, 119'uncu âyet-i kerîmesinin açıklaması:
«“Doğrularla beraber olunuz“ Yani yeminlerine ve keza verdikleri söze olan bağlılıkları bakımından, ya da Allah'ın dininde (Allah'a karşı olan muamelelerinde) gösterdikleri içtenlik ve dürüstlük bakımından doğrular (doğruluktan şaşmayan insanlar) la birlikte olunuz, (onlar gibi davranınız.)»


_6. Medârik'ut-Tenzîl ve Hakâik'ut-Te'vîl adı altında, Ebu'l-Berekât Abdullah b. Ahmed b. Muhammed en-Nesefî (Öl. H. 701) tarafından yazılan ve kısaca Nesefî tefsiri olarak bilinen eserden:
Tevbe Sûresi, 119'uncu âyet-i kerîmesinin açıklaması:
«“Doğrularla beraber olunuz“ Yani, imanlarında doğru olanlar gibi olunuz, münâfıklar gibi değil. Ya da savaştan geri durmayanlar veya gerek niyet, gerek söz ve gerekse eylem olarak Allah'ın emir ve yasaklarına uyanlarla birlikte olunuz.»

_7. Alâuddîn b. Muhammed b. İbrahim (Öl. H. 741) tarafından yazılan ve Khâzin Tefsiri olarak bilinen Lubâb'ut-Te'vîl Fi Maânit-Tenzîl adlı kaynaktan:
Tevbe Sûresi, 119'uncu âyet-i kerîmesinin açıklaması:
«“Doğrularla beraber olunuz“ Yani, Peygamber (s)'e ve arkadaşlarına savaşlarda bağlılık gösterenler ve onları onaylayanlarla birlikte olunuz; Savaştan geri kalıp evlerinde oturan ikiyüzlülerden olmayınız.»

_8. İbn Kesîr Tefsiri (Öl. H. 774) olarak bilinen ve Ebulfidâ İsmail İmâduddîn b. Omar b. el-Kethîr tarafından yazılan Tefsîr'ul-Kur'ân'il-Azıym adlı eserden:
Tevbe Sûresi, 119'uncu âyet-i kerîmesinin açıklaması:
«“Doğrularla beraber olunuz“ Yani Muhammed (s) ve arkadaşlarıyla birlikte olunuz..»

_9. Ebu Tahir Muhammed b. Ya’kûb el-Firûzâbâdî (Öl. H. 817) tarafından yazılan, Tenvîr'ul-Mikbâs Min Tefsîr'i İbn. Abbas adlı kaynaktan:
Tevbe Sûresi, 119'uncu âyet-i kerîmesinin açıklaması:
«“Doğrularla beraber olunuz“ Yani gerek hazarda, gerek savaş için evden ayrılma sırasında, gerekse fiilen savaşta Ebubekr'le, Ömer'le ve onların dâvâ arkadaşlarıyla birlikte olununuz.»


_10. Kanûnî döneminin ünlü Şeyhülislâm Ebussuûd el-İmâdî (Öl. H. 982)'nin yazdığı İrşâd'ul-Akl'is-Selîm İla Mazâyâ'l-Kitab'il-Kerîm adlı tefsirden :
Tevbe Sûresi, 119'uncu âyet-i kerîmesinin açıklaması:
«Ey İman edenler!» «Burada hitap geneldir. Bütün tevbekârlar öncelikle buna dahildir. Bununla birlikte, özellikle Tebuk Seferi’ne katılmaktan kaçınanların amaçlandığı söylenmektedir.»
«Allah'dan sakınınız.» «Gerek işleyeceğiniz, gerekse bırakacağınız her şeyde (Allah'dan sakınınız.) Öncelikle savaşlar konusunda Hz. Peygamberle olan ilişkiler bu hitabın kapsamına girmektedir.»
«Ve sadıklarla birlikte olunuz.» «İmanlarında ve verdikleri sözde (onlarla) beraber olunuz. Ya da Allah'ın dini ile ilgili olarak (genel anlamda): niyette, sözde ve eylemde onlarla birlikte olunuz; veya her konuda (doğrularla beraber olunuz.) Veyahut tevbelerinde ve bağlılıklarında onlarla birlikte olunuz. Bu takdirde amaç, şu üç kişi ve benzer durumda olanlardır.»


Seçip beğeniniz ve müfessirlerin açıklamalarına uyunuz.
İsterseniz dünya müslümanlarının itibar ettiği tefsirlere bakmayıp kendi kitaplarınızdan açıklamasını koyunuz. !


Tevbe Sûresi'nin 119'uncu âyet-i kerîmesine gelince, bu da yine tefsir âlimlerinin tesbitine göre Hz. Peygamber (s)'in H. 8/M. 630 yılında tertip buyurduğu Tebuk Seferi'ne katılmaktan bilinçli olarak geri kalan Şair Kâab b. Mâlik, Hilâl b. Ümeyye ve Mirâra b. Rabi' adlarındaki üç zat hakkında inmiştir ki zaten bundan önceki âyette (yani Tevbe Sûresi'nin 118'inci âyet-i kerîmesinde) adları açıklanmamış olsa bile bu asker kaçaklarının üç kişi oldukları ifade edilmektedir. Dolayısıyla âyetin iniş sebebi berrak bir şekilde ortadadır.
Şimdi, bu âyet-i kerîmeyi başka yönlere çekenlerin iman, akıl, bilgi ve ahlâk bakımından hangi derekelerde bulunduklarını bir kez daha teşhis edebilmek için onu, önceki iki âyetle birlikte tekrar incelemeye çalışalım. Evet Allah Teâlâ, Tevbe Sûresi'nin,117. 118 ve 119'uncu âyet-i kerîmelerinde meâlen şöyle buyurmaktadır:
Âyet- Tevbe 117: «Gerçek şu ki Allah, Peygamber (s)'i ve O'na o zor saatte uyan muhacirleri ve ensârı bağışladı. İçlerinden bazılarının kalpleri kaymaya yüz tutmuşken yine de onların tevbesini kabul etti. Çünkü O, onlara karşı şefkatli ve esirgeyicidir.
Âyet- Tevbe 118: «Keza seferden kendilerini geri bırakan o üç kişinin de tevbesini kabul etti. Dünya bütün genişliğine rağmen onların başına daralmıştı. Canları sıkıldıkça sıkılmış, ancak Allah'a sığınmaktan başka çareleri olmadığını anlamışlardı.(Nihâyet) tevbe etsinler diye Allah onların tevbesini kabul buyurdu . Çünkü elbette tevbeyi kabul eden ve elbette ki esirgeyen Allah'dır.»
Âyet- Tevbe 119:«Ey iman edenler! Allah'ın emir ve yasaklarına titizlikle uyun ve doğrularla beraber olun.»
Görüldüğü üzere son âyet, öncekileri âdetâ tamamlayıcı bir anlam sergilemekte ve çok genel bir mesaj vermektedir. Dolayısıyla bu olayın gerek o günün şartlarında uyandırdığı izlenimler ve sebep olduğu olumsuzluklar, gerekse dünya durdukça meydana gelecek benzerlerinin neden olabileceği sonuçlar bakımından bu âyette bizlere yöneltilmiş o kadar büyük bir uyarı vardır ki bu noktayı bilinçli olarak göz ardı edip onu Hind kaynaklı bir meditasyon uygulamasına kanıt göstermek, Allah'ın yüce kitabını alaya almaktan başka bir şey değildir!
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Mu'tezileden Ebulkasım Jârullah Mahmûd b. Omar ez-Zemakhşerî (Öl. H. 538)'nin, El-Keşşâf An Hakâik'i Gavâmıd'ıt-tenzîl adlı tefsîrinden:
Tevbe Sûresi, 119'uncu âyet-i kerîmesinin açıklaması:
«Sadıklarla birlikte...»
Sadıklar: Niyet, söz ve eylem olarak Allah'ın dininde dürüst davrananlardır ; Veya: “Onlar Allah'a verdikleri sözü yerine getiren kimselerdir.(enbiya 23) âyetinden anlaşıldığı üzere gerek imanlarında, gerekse Allah' a ve Rasûlüne verdikleri sözde bağlılık gösterenlerdir

_10. Kanûnî döneminin ünlü Şeyhülislâm Ebussuûd el-İmâdî (Öl. H. 982)'nin yazdığı İrşâd'ul-Akl'is-Selîm İla Mazâyâ'l-Kitab'il-Kerîm adlı tefsirden :
Tevbe Sûresi, 119'uncu âyet-i kerîmesinin açıklaması:
«Ey İman edenler!» «Burada hitap geneldir. Bütün tevbekârlar öncelikle buna dahildir. Bununla birlikte, özellikle Tebuk Seferi’ne katılmaktan kaçınanların amaçlandığı söylenmektedir.»
«Allah'dan sakınınız.» «Gerek işleyeceğiniz, gerekse bırakacağınız her şeyde (Allah'dan sakınınız.) Öncelikle savaşlar konusunda Hz. Peygamberle olan ilişkiler bu hitabın kapsamına girmektedir.»
«Ve sadıklarla birlikte olunuz.» «İmanlarında ve verdikleri sözde (onlarla) beraber olunuz. Ya da Allah'ın dini ile ilgili olarak (genel anlamda): niyette, sözde ve eylemde onlarla birlikte olunuz; veya her konuda (doğrularla beraber olunuz.) Veyahut tevbelerinde ve bağlılıklarında onlarla birlikte olunuz. Bu takdirde amaç, şu üç kişi ve benzer durumda olanlardır.»




Sayın uzman abim.. Alıntılardaki altı çizili yerleri bir açıklar mısınız?

Mesela Allah'a verdiğimiz söz nedir? Resulullaha verdiğimiz söz nedir? Ne zaman böyle bir söz verdik.. Bu sözlerin mahiyeti nedir? Ne üzerine söz verdik..

Mesela her konuda doğrularla olmak demek Savaş meydanında bulunmak mıdır sadece? Bundan hariç "her konuda" ne demektir?

Müfessriler farklı anlamlar verebilirler.. Bu doğal.. Herkesin ilmi seviyesi düzeyi bir değildir..

Kaldı ki sizin verdiğiniz anlam yok diyen de olmamıştır..

Ama Kelamullah'ın anlamı sınırlı mıdır? Başka anlamları olamaz mı?

Son olarak ben de Tefsirlerden örnekler getirmiştim.. O mesaja baktınız mı?
 
S

SIRK_DOKTORU

Guest
hirahos
Sayın uzman abim.. Alıntılardaki altı çizili yerleri bir açıklar mısınız?
Mesela Allah'a verdiğimiz söz nedir? Resulullaha verdiğimiz söz nedir? Ne zaman böyle bir söz verdik.. Bu sözlerin mahiyeti nedir? Ne üzerine söz verdik..
Başta bütün insanlar daha ruhlar aleminde Rabbine misak vermişlerdir. Bu misak Dini Allaha halis kılmak , Allahtan başkasına şirk koşmamak ve kimimiz kimimizi Rab edinmemek üzeredir.
Rasulullaha verilen söz ise sahabelerin Akabe biatlerinde Rasulullahı medineye davetlerinde Hz. Abbas'ın ensara bu davet ile neleri göz önüne almaları gerektiğini , bu sahiplenmenin başlarına nasıl bir durumların geleceğini hatırlatmış , medineli ensarda Rasulullahın her emrini yerine getirip , onları evleri aileleri ve kendi canlarından üstün tutup koruyup müdafa edeceklerine diar söz vermişlerdi.
Cihada izin verilen ve cihadı farz kılan ayetler medinede inmiş , bütün müslümanlarda bu ayeti içlerinde bir sıkıntı duymaksızın Allaha ve rasulune söz vermiş iman etmişlerdir.

Mesela her konuda doğrularla olmak demek Savaş meydanında bulunmak mıdır sadece? Bundan hariç "her konuda" ne demektir?
Tabi ki savaş alanında olmak demek değildir SADECE . Fakat savaş alanı ve cihad müminlerle münafıkları ayırt eden en büyük etkendir. !
Bu yüzden geri kalanlar münafıklık damgası yemişleri. sadece bunlardan 3 kişi samimi tevbeleri ile günlerce pişmanlıkları sayesinde affedilmiş , bu cihada katılmadıkları için sadıklar ayeti onlara inmiştir !!!
Her konuya gelirsek tabiki Allah , rasulu ve müminlerin emir sahibinin her türlü emirleri mümini bağlar. (nisa 59 :
-" Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere de itaat edin ve sizden olan emir sahibine de itaat edin. "


Müfessriler farklı anlamlar verebilirler.. Bu doğal.. Herkesin ilmi seviyesi düzeyi bir değildir.. Kaldı ki sizin verdiğiniz anlam yok diyen de olmamıştır..
Bunun ilim seviyesi ile bir ilgisi yoktur . Müffessir ise konuya vakıftır . Sadece tasavvuf kesimi özel olarak çaba ve tevillerle ayetlerin nüzul sebebini ve hakikatını gerçek mahiyetinden saptırıp kendi meşreplerine uygun halde yorumlamışlardır. tabi dünya müslümanlarının teveccühüne mazhar olmuşlardır !

Ama Kelamullah'ın anlamı sınırlı mıdır? Başka anlamları olamaz mı?
Tabi yine işin batıni kısmi var diyerek hayal alemininizin genişliği mesabesinde istediğiniz kalıba sokabilirsiniz. Siz ayetin nüzul sebebi bile ilgilendirmez. İlgilendiriyor diyerek çark edip yine işinize gelen durumlara vaziyet çıkarıp bu anlamıda var dersiniz.
Nedense bu batıni konulara pek yakınlık duymaktasınızdır.Nedense bu batınilik sizin her türlü kurtarıcı silahınız olmaktadır .

Son olarak ben de Tefsirlerden örnekler getirmiştim.. O mesaja baktınız mı?
Bakmadım , bakayım
 
S

SIRK_DOKTORU

Guest
Hirahos kardeşim ,
sen koydugun tefsiri farklı anlamak istiyorsun , bu yüzdende farzı aynı terk edenlere (cihadı) bile ayetteki peygamberlerle beraber olacak salih kimseler sanarak yorumluyorsun . Böyle yorumlarsan herkesi bu sınıfa sokarsın .
Unutma ki tevbe suresi 119. ayetin inmesine sebeb olanlar senin salih gördüklerin şahıslardan ilişikleri yoktur !
Onlar bu ayetin ikazından habersizken gaflette bulunup bir tek hata yapmış ve bu ayete maruz kalmışlardı . Sonra da pişman olup bütün cihada katılmış , Allah ve rasulunun tüm talimatlarına harfiyen uymuş , Tüm tağutlara kıyam etmişlerdir.

Sizin salih gördükleriniz küfrün bayrağının gölgesi altında kosala kosala gezip posteki üzerinde kurulup , ömründe cihad alnı nedir diye bilmeyen , dini ruhbanlığa çeviren bir anlayışa mensup , insanların dini duygularını istismar edip günah çıkartmada aracılık eden , rabıta ile gaybi bilgiler verip mesafe tanımaksızın görüp duyan bilgi veren kişilerdir.
Kafir güçlerin izniyle ve istediği kadar dini yaşayanlar tevbe 119 ayetine dahil olamazlar !!
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Hirahos kardeşim ,
sen koydugun tefsiri farklı anlamak istiyorsun , bu yüzdende farzı aynı terk edenlere (cihadı) bile ayetteki peygamberlerle beraber olacak salih kimseler sanarak yorumluyorsun . Böyle yorumlarsan herkesi bu sınıfa sokarsın .
Unutma ki tevbe suresi 119. ayetin inmesine sebeb olanlar senin salih gördüklerin şahıslardan ilişikleri yoktur !
Onlar bu ayetin ikazından habersizken gaflette bulunup bir tek hata yapmış ve bu ayete maruz kalmışlardı . Sonra da pişman olup bütün cihada katılmış , Allah ve rasulunun tüm talimatlarına harfiyen uymuş , Tüm tağutlara kıyam etmişlerdir.

Sizin salih gördükleriniz küfrün bayrağının gölgesi altında kosala kosala gezip posteki üzerinde kurulup , ömründe cihad alnı nedir diye bilmeyen , dini ruhbanlığa çeviren bir anlayışa mensup , insanların dini duygularını istismar edip günah çıkartmada aracılık eden , rabıta ile gaybi bilgiler verip mesafe tanımaksızın görüp duyan bilgi veren kişilerdir.
Kafir güçlerin izniyle ve istediği kadar dini yaşayanlar tevbe 119 ayetine dahil olamazlar !!

Bir önceki mesajını görmediğim için, yazdıklarımı sildim.. Onları gördükten sonra okuyup yeniden yazacağım inşallah..

.... ....
 
Katılım
4 Ara 2006
Mesajlar
43
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Web sitesi
www.ehlisunnet.biz
hirahos
Müfessriler farklı anlamlar verebilirler.. Bu doğal.. Herkesin ilmi seviyesi düzeyi bir değildir.. Kaldı ki sizin verdiğiniz anlam yok diyen de olmamıştır..
Bunun ilim seviyesi ile bir ilgisi yoktur . Müffessir ise konuya vakıftır . Sadece tasavvuf kesimi özel olarak çaba ve tevillerle ayetlerin nüzul sebebini ve hakikatını gerçek mahiyetinden saptırıp kendi meşreplerine uygun halde yorumlamışlardır. tabi dünya müslümanlarının teveccühüne mazhar olmuşlardır !
Ama Kelamullah'ın anlamı sınırlı mıdır? Başka anlamları olamaz mı?
Tabi yine işin batıni kısmi var diyerek hayal alemininizin genişliği mesabesinde istediğiniz kalıba sokabilirsiniz. Siz ayetin nüzul sebebi bile ilgilendirmez. İlgilendiriyor diyerek çark edip yine işinize gelen durumlara vaziyet çıkarıp bu anlamıda var dersiniz.
Nedense bu batıni konulara pek yakınlık duymaktasınızdır.Nedense bu batınilik sizin her türlü kurtarıcı silahınız olmaktadır .

Allah seni hayırla mükafatlandırsın kardeşim,

Mesela Ruhul Furkan'ın 152. ayetinin (O halde beni anın, ben de sizi anayım. ) tefsiri hakkında buradaki bir tasavvufçu ile münakaşa ettik, dedim neden bu ayetten rabıtayı anladınız, bunu hangi tefsir usulü ile böyle tefsir ettiniz. dedi siz batından anlamazsınız, oradakileri batıni tefsir.

zorlama tevil ve tefsirlerle ayetler eğilip bükülüyor, ayrıca işin içinden çıkamayınca siz anlamazsınız, o batıni anlamı.
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Sizde gördüğüm şudur:

Kendi naklettiğiniz tefsirlerde "her konuda, imanda, tevbede, bağlılıkta, yaşantıda" sadıklarla beraber olmak vardır yazıyor.. Tabi, Allah için meydanlara çıkmakta da Sadıklarla olmak vardır.. Bu da yazıyor..

Siz, kendi naklettiğiniz bu ifadelerde evet "Her konuda" sadıklarla beraber olunuz deniyor diyorsunuz; ama dönüp hayır sadece Savaş alanlarındadır.. Gerisini anlıyanlar işkembelerinden sallıyorlar diyorsunuz? Batıni yorumlar yapıyorlar diyorsunuz.. Öyleyse siz de Batıni Tefsir sahiplerinden alıntı yapmışsınız! Suçladığınız hususlar, kendi naklinizde geçen Tefsirlerde var çünkü!

Abim, kendinizi akıllı ve zeki; karşınızdakini ahmak sanmayın.. Bir şey ya öyledir ya böyledir!

"Her konuda" deniyorsa bu sizin söylediğiniz manada bir beraberliği kapsar ama sadece o değildir.. Onunla beraber başka konuları da kapsar.. Tasavvuf ehli de zaten böyle söylüyor.. Yaşamın her konusunda sadıklar ile beraber olmak!

Her konuda değilse, denilmesi lazımdır ki "şu şu şu konularda!".. Yani bir tayin ve bir sınırlama getirilmesi gerekir.. "Her konuda" ifadesini sorun bakalım başkalarına nasıl anlıyorlar!

"Her konuda" diyorsa Din'i ilgilendiren her konu kastedilmiştir..

Şimdi çıkıp kendi naklettiğin bir Tefsiri, tefsir etmeye kalkışma.. Biz ne okuduğumuzu bilemez, anlıyamaz kimseler miyiz?

Madem sözlerini desteklemeyen ifadeleri naklediyorsun; neden naklediyorsun???

Belki de ne naklettiğini gözün görmüyor!

Sen SIRK_DOKTORU'sun tamam ama bence bir GOZ_DOKTORU'na görünsen iyi olur..

Kaldı ki Tevbe Suresi sadece 118. 119. 120. Ayetlerden mi müteşekkil..

Bak Fahrettin Razi savaş meydanlarına çıkması emredilmeyen sadıklardan da bahseden bir tefsirde bulunuyor Surenin devamında.. Evet 122. Ayet'e bakalım:

"Bununla beraber mü'minlerin hepsinin topyekün savaşa çıkmaları münasip değildir. O halde onların her sınıfından yalnız birer zümre savaşa gitmeli, kimide -din ve şeriat ilimlerini iyice Öğrenmeleri ve kavimleri savaştan dönüp kendilerine geldikleri zaman onları uyarmaları için- gitmeyip kalmalıdırlar. Olur ki bu suretle mü'minler aykırı hareketlerden kaçınırlar" (Tevbe. 122),

Bu ayetle ilgili birkaç mesele bulunmaktadır: [306]

Din Âlimi Yetiştirmenin Gerekli Olduğu

Bil ki bu hususta şu iki şey söylenebilir:

a) Bu ayet, cihad hükümlerinin geriye kalanlarından birisidir.

b) Bu, cihadla herhangi bir münasebeti bulunmayan yeni bir sözdür.

Birinci ihtimale gelince, İbn Abbas (r.a)'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir:

"Hz. Peygamber (s.a.s) savaşa çıkarken, ondan, münafık veya mazereti olanlardan başkası ayrılmaz, savaştan geri kalmazdı. Allah Teâlâ, münafıkları, Tebük Savaşı vesilesiyle iyice ayıplayıp kınayınca mü'minler, "Allah'a yemin olsun ki biz, hiçbir savaş ,ve hiçbir seriyyede Hz. Peygamber'den ayrılmayacağız!.." dediler. Hz. Peygamber (s.a.s) Medine'ye gelip kâfirler üzerine seriyyeler gönderince, geride kalan müslümanlann tamamı da savaşa gittiler ve Hz. Peygamberi Medine'de yapayalnız bıraktılar. İşte bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil oldu. Buna göre ayetin ifade ettiği mana şu olur:

"Mü'minlerin topyekün savaşa gitmeleri uygun olmaz. Tam aksine, onların iki kısma ayrılmaları gerekir. Bir kısım, Hz. Peygamber'in Hizmetinde kalırken, diğeri de savaşa gider."

Bu böyledir zira, o zaman İslamiyyet, savaşmaya, cihad etmeye ve kâfirleri ezip geçmeye muhtaç idi: bu gerekiyordu. Yine, yeni yeni mükellefiyetler ortaya çıkıyor ve şer'i hükümler iniyordu. Müslümanların, Hz. Peygamberin yanında kalmaya ve böylece de, o yeni hükümleri öğrenmeye, o mükellefiyetleri bellemeye ve onları orada bulunmayanlara tebliğ etmeye ihtiyaçları vardı. Böylece o zaman, gerekli ve şart olanın, Allah'ın Resûlü'nün sahabesinin iki kısma ayrılması olduğu sabit olmuş olur. Bunlardan birisi, savaş ve cihada gidecek, diğeri de, Hz. Peygamber (s.a.s)'in yanında kalacaktır Böylece, savaşa giden kısım, savaşa katılmayanları da temsil etmiş olacak. Medine'de, Hz. Peygamberin yanında kalan kısım da, dinî ilimleri öğrenme hususunda savaşa iştirak etmiş olanları temsil etmiş olacaktır. İşte bu suretle de, her iki kısmın dinî işleri tamamlanarak ifa edilmiş olacaktır

Sen bunu iyice kavradığın zaman biz diyoruz ki: Bu görüşe göre şu iki ihtimal ortaya çıkar. [307]

Dinde Derinleşenler Savaşa Çıkmayanlardır

Birinci ihtimal: Medine de kalan kısmın, dini öğrenen kısım olmasıdır. Şu sebeble ki onlar, devamlı Hz. Peygamber'in hizmetinde bulunup vahyi ve ayetlerin nüzulünü müşahade edip, her ne zaman bir mükellefiyet ve yeni bir hüküm geldiğinde, onu öğrenip iyice bellerlerdi. Binâenaleyh, savaşa giden kısım onlara dönüp başvurduğunda, Medine'de kalan bu kısım, öğrendikleri mükellefiyet ve hükümleri onlara tebliğ ederek bildiriyordu. İşte bu izaha göre ayette bir takdir yapmak gerekir. Buna göre ayetin takdiri, "Onlardan bir kısmının savaşa katılması; bir kısmının da. Medine'de kalarak dini iyice öğrenip, kavimlerine, yani savaşa katılanlar, savaştan döndükten sonra kendilerine başvurduğunda, onlara o hükümleri bildirmeleri gerekmez miydi? Böylece de savaştan dönenler, o yeni hükümleri öğrenince, Allah'a isyan etmekten sakınmış olurlar" şeklinde otur. [308]

Dinde Derinleşenler Savaşa Çıkanlardır

İkinci ihtimal: Dini öğrenme işinin, savaşa katılanlara ait olmasıdır. Bu, Hasan el-Basri'nin görüşüdür. Buna göre ayetin manası;, 'Onlardan herbir fırkadan, bir kısmın savaşa katılması gerekmez mi? Böylece savaşa katılan o kısım, din hususunda fakîhler olmuş olurlar. Böylece, onların fakîh olmasından maksad, onların müslümanlann müşriklere galip gelmelerini ve pek az sayıda olmalarına rağmen, müşrikler dünyasına üstün gelmiş olduklarını müşahede etmiş olmalarıdır. O durumda onlar bunun, Allah Teâlâ'nın, yardım ve desteğini onlara vermiş ve tahsis etmiş olduğunu ve O'nun, Muhammed (s.a.s)'in dinini yüceltmeyi, şeriatini kuvvetlendirmeyi murad etmiş olduğunu anlamış olurlar. Binâenaleyh savaşa katılan bu topluluklardan bazı kimseler, kâfir olan kavimlerine, (hısım ve akrabalarının) yanına vardıklarında, onları, müşahede etmiş oldukları nusret, fetih ve muzafferiyyet mucize ve delilleriyle inzâr edip uyarırlar. Böylece de o kâfir kimseler Allah'a isyan etmekten sakınırlar da, küfrü, şekki ve nifakı terkederler " şeklinde olur.

Bu görüş de, ihtimal dahilindedir. Kadî, bu görüşü tenkid ederek, "Bu müşahede, dinde fıkıh {derinleşme) sayılmaz" demiştir.

Kadî'ye şu şekilde cevap vermek mümkündür: Savaşa katılanlar, silahı, yiyeceği olma*yan az sayıdaki bir topluluğun, yiyeceği ve içeceği bol, ihtişamı çok olan büyük bir kâfir top*luluğuna galip geldiklerini görüp müşahede ettiklerinde, esas maksat olan şeyi, iyiden iyiye kavramış olurlar. Bu esas maksat da, bu durumun (az bir kimsenin, kalabalık bir gruba galip gelmesinin) Allah'dan olup beşer tarafından olmayışıdır, Çünkü, şayet bu beşer tarafından yapılan bir şey olsaydı, o zaman, az sayıdaki kimseler, kendilerinden kat kat fazla olan kimselere galip gelemezlerdi ve bu din de her gün kat kat artarak ilerleyemezdi. Bu nükteyi ve inceliği anlama uyanıklığını göstermek, hiç şüphesiz ki bir anlamda "fıkh" (derin-anlayış)dır.

Bir üçüncü ihtimale gelince, bu da şudur: Bu ayetin, cihad hükümlerinden geriye kalanlardan olmayıp, tam aksine bunun, kendi başına müstakil bir hüküm olduğunun söylenmesidir. Bu şöyle izah edilebilir: Allah Teâlâ, bu surede hicret meselesini beyan buyurup, sonra da cihadı emredince -ki bunlar, seferle ilgili iki ibadettir- Hz. Peygamber'den öğrenilen fıkhın da bir ibadet olduğunu beyan buyurmuştur ki, bunun da seferle ilgisi bulunmaktadır. İşte bundan dolayı Cenâb-ı Hak, "Dinde fakîh (derin anlayışlı) olmak için, topyekûn Hz. Peygamberin yanında kalmaları uygun olmaz. Tam aksine bu. vâcib de değildir, caiz de. Bunun durumu, özrü bulunmayan herkesin mutlaka katılması gereken ve Peygamberle beraber yapılan cihadın durumu gibi olmaz " buyurmuştur.

Daha sonra, Cenâb-ı Hak, "Bununla beraber mü'minlerin hepsinin topyekün savaşa çıkmaları münasip değildir" buyurmuştur. Yani, "Şehirde eğleşen fırkalardan bir kısmı, dinde derinleşmek, helâli haramı öğrenmek, vatanlarına dönüp, küfürlerinden vazgeçsinler diye, kavimlerini uyanp sakındırmak için, Hz. Peygamber'in huzuruna varsın " demektir. Takdirin böyle olması halinde bundan murad, dinde derin anlayışlı olmak ve dinî meseleleri iyice öğrenmek için Hz. Peygamber'in huzuruna varmanın vacib olması olur. [309]


Gördün mü abim.. Senin dediğin caridir.. İtiraz eden yok.. Ama senin işlediğin cinayet; diğer manaları yok kabul etmen; bunun da ötesinde diğer manalara göre de amel edenleri tekfir etmen.. Razi üç seçenek sunuyor.. Senin dediğin sadece birisi..

Razi'ye bakarsan sonucu nasıl bağlıyor:

Yine de herkesin Savaşta yer almasına cevaz yok diyor.. Benim anladığım; hatta diğer ihtimalleri zayıflatıyor.. Çünkü lafzı açık bir emir var..

Sen insanları aydınlatamazsın.. Yazdıkların bunu çok açık ispat ediyor.. Öncelikle senin DOKTOR'a ihtiyacın var.. Hele bir Hazık Hekim bul, iyileş, sonra Tabiblik yapmaya kalkarsın..

(Haa bu arada, sıkça dile getirdiğiniz bir hususu, Resulullah'a verdiğimiz sözün zamanını ve mahiyetini atlamışsın.. Bu ifade Sahabilere caridir, Onların Resulullah'a ettikleri biattir, verdikleri sözdür; başka bir Müslümanı ilgilendirmez anlamında bir şeyler yazmışsın.. Demek ki açıklayamayacağın bir konu.. Bilmediğin bir konu.. E kardeşim bilmediğin bir konuyu niye dile getirir, niye delil olarak kullanmaya kalkarsın ki.. Kur'an kimlere hitap ediyor, Sahabelerden başkasına, zamanımıza hitap etmiyor mu yoksa? Duymamış olayım..)
 
Üst