Sabrın sonu selamet!!...

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
SABRIN SONU SELAMET

62151138923676378936121.jpg

Önce elimizden geleni yapmamız gerekir. Ama bir noktayı unutmadan: Doğru yolu izlemeli, sabrın ve şükrün gereğini yerine getirmeliyiz.

Ecdadımız ne güzel söylemiş:

“Tedbirini doğru tut,
Takdire bühtan etme!”

Bu olağanüstü güzel sözle atalarımız her şeyden önce elimizden geleni yapmamız gerektiğini bize öğretmek istemişler. Ama bir noktaya dikkatimizi çekerek: Elimizden geleni yaparken doğru yolu izlememiz gerekir. Çünkü tedbir almaya gayret ederken yanlış da yapılabilir. Tedbiri doğru tutmak lazım. Tedbiri doğru tuttuktan sonra yapılacak iş takdire razı olmaktır; gönül hoşluğuyla…

Tedbirini doğru tutmayanlar, ortaya çıkan olumsuzlukları Allah’ın takdirine yüklemeye çalışırlar. Kendi eksikliklerini görmezler de yüce takdire iftira ederler. Bu da kadere bühtan etmektir. Böyle bir hale düşmek ne fenadır.
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
SABIR VE ŞÜKRÜN FAZİLETİ


Tedbiri doğru tuttuktan sonra yapılacak iş takdire razı olmaktır, demiştik. Evet, karşımıza çıkan şey, bizi sevindirecek bir güzellik olabilir. O zaman güzelliği verene şükretmemiz gerekir. Şükür güzellikleri artırır, insana huzur verir. Karşımıza çıkan şey, yüzümüze hüzün gölgesi düşürebilecek bir durum da olabilir. Bu durumda da Allah’ın takdirine gönül hoşluğuyla rıza göstermemiz, yani
sabretmemiz lazım. Sabrın sonunun selamet olduğunu bilerek…

Hiç şüphe yok, sabrın sonu selamettir…

Bakın Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz bu konuda ne buyuruyor:

“Müminin durumu gıpta etmeye, hayran olmaya değer. Çünkü her hali kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece müminde vardır:

Sevinecek olsa şükreder; bu onun için bir hayır olur.

Başına bir zarar gelecek olsa sabreder; bu da onun için bir hayır olur.” (Müslim, Zühd 64; Nevevî, Riyazu’s-Salihîn, c.1, s.211)

Bu mübarek hadisi, Peygamber s.a.v. Efendimiz’den dinleyen ve bize ulaştıran kişi kim biliyor musunuz? “Süheyb-i Rûmî” diye bilinen Ebu Yahya Süheyb ibn Sinan. Onun hayatı bu hadisin canlı bir örneğidir.
Başta Efendimiz s.a.v. olmak üzere Sahabe-i Kiram’ın hepsi sabır konusunda emsalsiz birer örnektirler. Bunda şüphe yok. Hadisi bize rivayet eden Süheyb r.a. olduğu için sabır ve şükürle dolu hayatından bereketlenmek üzere bazı sayfalarını çevirelim.
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
SABIR VE ŞÜKÜR DOLU BİR HAYAT

Musul civarında Übülle isminde bir yerleşim birimi vardır. İşte Süheyb r.a. orada doğmuştur. Şehrin yönetimini üstlenmiş bir aileye mensup küçük bir çocuktu. Günün birinde Bizanslıların saldırısına uğradılar. Birçok insan esir düştü. Aralarında küçük Süheyb de vardı. Uzun süre Rumların elinde köle olarak kaldı. İşte bundan dolayı daha sonra Süheyb-i Rûmî olarak anıldı.

Mekkeli Abdullah b. Cedan, Süheyb’i satın aldı. Bir süre sonra da güzel halinden etkilenerek onu azat etti. Süheyb b. Sinan artık Mekke’de Abdullah b. Cedan’ın azatlısı olarak yaşadı.

Süheyb r.a., peygamberlik gelmeden önce Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimizle görüşür, konuşurdu. Ammar b. Yasir ile de yakın arkadaşlardı. Birbirlerinden habersiz, ikisi de aynı gün karar verip, getirdiği din hakkında Efendimiz s.a.v. ile görüşmek üzere Erkâm r.a.’ın evinin yolunu tutmuşlardı. Kapıda karşılaşmışlar, birlikte huzura girip müslüman olmuşlardı.
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
DAİMA ŞÜKÜR, DAİMA SABIR

Süheyb ve Ammar r.a., küfür karanlıklarından kurtulduklarına kim bilir ne kadar seviniyorlar ve ne kadar şükrediyorlardı. Huzuru bulmuşlardı. Mekke’deki inkârcıların kendilerine kızacaklarını, onları sıkıştıracaklarını hatta onlara eziyet edeceklerini biliyorlardı. Buna rağmen Allah’a ve O’nun Rasulü’ne şüphesiz iman ediyorlardı ve onların sevgisi bütün eziyetlerin, bütün çilelerin üstündeydi.

Çok zaman geçmedi, Mekkeli inkârcılar Süheyb ile Ammar r.a.’nın müslüman olduklarını öğrendiler. Süheyb de müslüman olduğunu açıkça söylemekten çekinmedi. Müslümanlığını açıkça ilan edenlerin yedincisi oldu. Müşrikler diğer müslümanlara yaptıkları gibi onlara da işkence yapmaya başladılar. Süheyb ve Ammar gibi hem fakir, hem de akrabası olmayan müslümanlara daha fazla eziyet ediyorlardı.

Müşriklerin aşağılamaları, işkenceleri yıllarca sürdü. Süheyb r.a., diğer Sahabe-i Kiram gibi olan bitene gönül hoşluğuyla katlandı. Zaten sabır, bir sevgi, bir iman ve bir aşk uğruna gösterilen tahammül değil miydi? Böylece yeryüzünün en sabırlıları arasında yerini aldı. Süheyb r.a. iyi bir demirciydi. Bu sebeple azat olduktan sonra hatırı sayılır bir zenginliğe de ulaştı. Bunun yanında çok iyi ok atabilen bir savaşçıydı.
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
BÜYÜK YOLCULUK, YÜCE TAKDİR

Yıllar yılları kovaladı ve Medine-i Münevvere’ye hicret zamanı geldi. Bütün müslümanlar bir yolunu bulup Medine yolunu tuttular. Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz ile Hz. Ebu Bekir r.a. da Mekke’den ayrıldı. Mekke’den en son ayrılanlardan birisi Hz. Süheyb r.a. idi.

Nihayet o da hazırlığını yapıp Mekke’den ayrılınca Mekkeli müşrikler yolunu kesti. Hemen ok çantasını önüne alıp, önce iyi bir okçu olduğunu müşriklere hatırlattı. Sonra çantasındaki oklar bitinceye kadar
onlara ok atacağını ve sonra da parçalanıncaya kadar kılıcıyla mücadele edeceğini bildirdi. Müşrikler ise Mekke’ye fakir bir kimse olarak geldiğini, şimdi sahip olduğu mal varlığını Mekke’de kazandığını ve bunu alıp gitmesine müsaade etmeyeceklerini söylediler. Bunun üzerine Süheyb r.a. onlara bütün mal varlığını teslim etme karşılığında yolundan çekilmelerini teklif etti. Müşrikler kabul etti. O da bütün mal varlığını teslim etti, kimlerden alacağı olduğunu da onlara bildirdi.

Suheyb b. Sinan r.a., varını yoğunu teslim ederek zahmetli bir yolculuktan sonra Medine’ye ulaştı. Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz de henüz Kuba mahallesinde misafir olarak kalıyordu. Efendimiz s.a.v.’in
yanına vardığında yorgunluk ve açlıktan mecali kalmamıştı. Getirilen hurmaları yerken Efendimiz s.a.v. Bakara suresinin 207. ayetini okudu:

-“İnsanlar arasında öyleleri var ki, Allah rızasına ermek için kendini feda ederler.”

Süheyb r.a.’ın başından geçenler hakkında da şunları söyledi:

-Ebu Yahya! Sen bu alışverişte kârlı çıktın. (Hakim, Müstedrek, c.3, s. 398; Nevevi, Riyazu’s-Salihîn, c.1, s.211)

Hz. Süheyb r.a. Peygamber s.a.v. Efendimiz’in yanında bütün savaşlara katıldı. Okçuluktaki maharetinden dolayı Efendimiz s.a.v.’in özel korumalığını yaptı. Kendi ifadesine göre her zaman Efendimiz s.a.v. ile düşman arasında yer aldı ve düşmanlara ok yağdırdı.

Hz. Ömer r.a. suikasta uğradığı günlerde onun isteği üzerine üç gün süre ile mescitte imamlık yaptı ve bir anlamda bu esnada halifeliği yürüttü.

Ömrünün her anı ilmek ilmek sabırla örülmüş olan Hz. Süheyb-i Rûmî r.a., Hicretin 38. senesinde Medine-i Münevvere’de Hakk’ın rahmetine kavuştu.

Yüce Mevlâ, onların sabrını yağmur gibi üzerimize yağdırsın.

Allah sabredenlerle beraberdir.

Sabredenler, Allah’ın sevdikleridir.


Mehmet IŞIK
 
Üst