Saadette Neler Oluyor

Aşk Şairi

Kıdemli Üye
Katılım
11 Nis 2007
Mesajlar
3,286
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Web sitesi
www.haksairi.com
Saadette Neler Oluyor





Saadet Partisi yeniden kaynamaya başladı.Yakın geçmişimizin en önemli siyasi partilerinden olan Saadet Partisinin, Türk demokrasisine yaptığı dolaylı katkılar inkar edilemez. Dolaylı katkılar diyorum; zira bu partinin yaşadığı süreç, Türkiye’de bazı tabuların yıkılmasına bir şekilde vesile olmuştur.
Kırk yıllık bir geleneğe sahip olan Saadet Partisi’ni ve yapısını daha iyi tanımak için, bu partinin geçirdiği evreleri yakından görmek gerekir.
26 Ocak 1970 tarihinde Konya bağımsız milletvekili Necmettin Erbakan ve 17 arkadaşı tarafından kurulan, amblemi işaret parmağı açık sağ yumruk olan MNP (Milli Nizam Partisi), Türk siyasi tarihinde çığır açan bir parti olmuştur. ” Milli Görüş”, ve “Milli Devlet” sloganları ile yola çıkan bu hareket, yıllarca dışlanan, horlanan muhafazakar ve mütedeyyin çevrelerde büyük bir heyecan yaratmıştır
MNP kuruluşunun ardından 1.5 yıl gibi bir zaman geçtikten sonra, laikliğe aykırı eylem ve fiillerin odağı olma suçlaması ile açılan dava sonucu kapatıldı. MNP’nin kapatılması ile hareket sona ermedi. Aynı yıl kurulan MSP(Milli Selamet Partisi) Milli Nizamın yerine geçerek yoluna devam etti. MSP ilk katıldığı 14Ekim 1973 seçimlerinde %11 oy alarak büyük bir patlama yaptı.
MSP genel Başkanı Necmettin Erbakan, 12 Eylül öncesi dönemin önemli figürleri arasında yer aldı. Önce Ecevit ile kurduğu koalisyon hükümeti, ardından içinde bunduğu MC (Milliyetçi Cephe) hükümetlerinin en renkli politikacısı olarak sürekli gündemi elinde tuttu.
12 Eylül rejimi bütün siyasi partileri kapatırken, MSP de tarihe karıştı. 1983 yılında siyasi partilerin yeniden kuruluşuna izin verilince; Milli Görüş hareketi, Refah Partisi çatısı altında bir araya geldi. 12 eylül öncesi gençlik kollarında yetişen yeni kadroların da partiye resmi ve fiili katılımıyla, parti güçlü bir şekilde ortaya çıktı.
28 Şubat Refah Partisinde sonun başlangıcı oldu.
Refah Partisi 12 Eylül sonrası yükselen bir grafikle yoluna devam etti. 1987 seçimlerinde % 7,1991 seçimlerinde % 17,1995 genel seçimlerinde % 21 oy alarak bütün dikkatleri üzerine çekti. Refah Partisinin 1995 genel seçimlerindeki başarısının altındaki faktörlerden en önemlisi, 1994 yerel seçimlerinde elde edilen başarı, alınan 350 dolayındaki belediye başkanlığı, bilhassa bunlar arasında Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanı olduğu İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesinde kısa zamanda yapılan başarılı çalışmaların çok önemli rolü olmuştu.
1995 genel seçimleri, koalisyon hükümeti şeklinde bile olsa Necmettin Erbakan’a Başbakanlık kapılarını açmıştı. Refah Partisinin elde ettiği bu başarı, laikçi çevrelerin büyük bir tepkisiyle karşılaştı. Refah-Yol hükümeti olarak anılan iktidarın alaşağı edilmesi için büyük bir kampanya başlatıldı. Gerçeği söylemek gerekirse, Erbakan ve arkadaşları bu süreci iyi yönetemediler. Gelen baskılar karşısında şahsiyetli bir duruş ortaya koyamadılar.
Hepimizin iyi bildiği 28 Şubat 1997 tarihinde yapılan MGK toplantısında alınan kararlar, Refah Partisi için adeta sonun başlangıcı oldu. Erbakan ve arkadaşlarının bu toplantıda dik duramamaları, omurgasız bir duruş sergilemeleri, kitle tarafından da sorgulandı. Baskıcı çevrelere tepki duyulurken, Refah Partisinin de ürkek tavrı parti içinde de sorgulanmaya başlandı. Partide, içten içe bir kaynama da başlamıştı. Partinin iyi yönetilemediğini düşünen, kendine yenilikçi adını veren bir gurubun da adı duyulmaya başlanmıştı.
Refah Partisini 28 şubatta iktidardan alaşağı eden güçler bununla yetinmediler, Refah partisi hakkında derhal bir kapatma davası açtılar. Yedi ay devam eden dava sonucunda . Refah Partisi 16 Ocak 1998 tarihinde kapatıldı. Başta Erbakan olmak üzere, beş arkadaşına beş yıl süre ile siyaset yasağı getirildi.
Refah Partisinin kapatılmasından sonra yerine geçen Fazilet Partisiyle yola devam kararı alınmıştı. Ancak parti içindeki huzursuzluk, derinden derine de devam ediyordu . Sürekli kapatma davaları ile karşılaşan partinin politikasını sorgulayan sesler de yükselmeye başlamıştı.
Tayyip Erdoğan, Pınarhisar Cezaevinde geçmişiyle yüzleşme fırsatı buldu.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak yıldızı parlayan Recep Tayyip Erdoğan’ın, 12 Aralık 1997 tarihinde okuduğu bir şiir bahane edilerek görevden alınması ve beş ay hapis yatması, gerçeği söylemek gerekirse Refah Partisi üst yönetiminde bile gerekli tepkiyi bulmadı. Yıldızı parlayan bir siyasetçinin kulvar dışı kalmasına belki içerden sevinenler bile olmuştu.
Cezasını Pınarhisar Cezaevinde çeken Erdoğan, ihtimaldir ki burada bir otokritik yapma imkanı buldu. Büyük bir ihtimalle geçmişiyle yüzleşme fırsatı da buldu. Sürekli olarak dilinden düşürmediği “Milli Görüş” kelimesinin içi boş bir slogan olduğunu gördü. Söylemde güzel olan, ancak içi doldurulamayan bu kavramla daha ileri gidilemeyeceğini de fark etmişti.
Erdoğan’ın fark ettiği bir şey daha vardı. Refah partisi çok katı kuralları olan ideolojik bir parti idi. Adeta bir cemaat ve tarikat yapılanması görüntüsü veriyordu. İktidara namzet bir partinin ideolojik bir parti görüntüsü vermesi, toplumu kucaklama noktasında sıkıntı yaratabilirdi. Erdoğan kuvvetle muhtemel, aynı zamanda alınan % 21 lik oy oranının bu yapıda ulaşılabilecek üst sınır olduğunu da fark etmişti. İki binli yıllara gelindiğinde; siyaset yasağı bulunan Tayyip Erdoğan, parti içinde bulunan arkadaşlarına, siyasette geldiği yeni noktayı teker teker anlatmaya başlamıştı.
24 Temmuz 1999 tarihinde ceza evinden çıkan Recep Tayyip Erdoğan, artık bambaşka bir Erdoğan’dı. Refah’ın yerine kurulan Fazilet Partisi ,1999 genel seçimlerine katılmış, 1995 yılında % 21 olan oy oranını % 15’ lere düşürmüştü. Parti içince huzursuzluk had safhaya varmıştı.
Tayyip Erdoğan ve arkadaşları Fazilet Partisinden sonra kurulan Saadet Partisine katılmadılar.
14 mayıs 2000 tarihinde yapılan Fazilet Partisi genel kongresinde de bir ilk yaşandı. Tayyip Erdoğan ve arkadaşları, artık parti içinde bir mücadele verilmesi gereğine inanmışlardı. Erbakan Hoca ile konuşarak partide etkin görev istediler. Bu istekleri geri çevrildi. Bunun üzerine yenilikçi kanat, kongrede Abdullah Gül’ü aday olarak gösterdi.
Erbakan’ın adayı Recai Kutan ile Gül yarıştı. Kutan 633 oyla genel başkan seçilirken, Abdullah Gül 521 oy almıştı. Erbakan Hoca’ya rağmen alınan bu oy hiç de küçümsenecek bir oy değildi. Buna rağmen parti yöneticileri olaydan ders almadılar. Bu kongre sırasında, partinin resmi yayın organı olarak bilinen Milli Gazete’de, yenilikçi kanat mensupları için yazılanlar ve edilen hakaretler yenilir yutulur cinsten değildi. Erdoğan ve arkadaşları artık Fazilet Partisi’nde iğreti olarak duruyorlardı. Böyle bir ortamda Fazilet Partisi için kapatma davası açıldı. Bir yıl süren dava sonunda, 22 Haziran 2001 tarihinde Fazilet Partisi kapatıldı.
Fazilet Partisinin kapatılmasından sonra, adet olduğu üzere Milli Görüş hareketi 2001 Temmuzunda Saadet Partisi adıyla yeni bir parti kurdu. Bu yeni parti ,Fazilet kongresinde dışlanan yenilikçilerden ilgi görmedi. Tayyip Erdoğan ve arkadaşları AKP’yi kurarak Milli Görüş ile yollarını ayırdılar.
Numan Kurtulmuş, boynuna asılan davula, başkalarının tokmak vurmasını kabul etmemiştir.
Yukarıdaki geniş bilgiyi vermemizin sebebi, Saadet Partisinin bu gün yaşamış olduğu sıkıntıyı daha iyi anlatmak içindir. Kendisinden kopup iktidara gelen yenilikçi kanattan ders almayan Saadet yönetimi, yeni bir krizle karşı karşıya. 2001 yılından sonra oy oranını yüzde üçler seviyesine kadar düşüren Saadet Partisi, anlaşılan odur ki bu durumun sebebini tam olarak kavrayamamıştır. Büyük bir hızla gelişen ve dönüşen, teknolojinin baş döndürücü bir hızla geliştiği Türkiye’de,Saadet yönetimi bu hıza ayak uyduramamıştır.
1970 yılında Erbakan Hoca ile yola koyulan ekip, partiyi herkesten kıskanmış; küçük olsun ama bizim olsun mantığı ile hareket etmişlerdir. Enerjilerinden istifade ettikleri gençleri, afiş asma, miting organizesi ve daha bir çok faaliyette sürekli olarak kullanan yönetim, bir türlü onların da büyüdüğünü ve fikir beyan edebileceğini kabullenememiştir.
Yerlerde sürünen partinin imajını düzeltmeye talip olan Numan Kurtulmuş’a, tabanın baskısı ile parti genel başkanlığı verilmiştir. Numan Kurtulmuş partisini ayağa kaldırmak için, 11 Temmuz 2010 tarihinde, olağanüstü bir kongre ile parti yönetiminde bazı değişiklikler yapmak istemiştir. Bu kongrede,yine her zaman olduğu gibi, başta Erbakan Hoca’nın oğlu, kızı, damadı, dünürü ve aklınıza gelebilecek bir çok yakın akrabası, genel idare kurulu için Numan Kurtulmuş’a dayatılmıştır.
Boynuna davul asılan Numan Kurtulmuş, tokmağı başkalarının çalacağı bu davulu boynunda taşımayı kabul etmemiştir. Parti genel başkanı yapılan, ancak genel idare kuruluna on aday önermesine bile müsaade edilmeyen Kurtulmuş, haklı olarak bu duruma isyan etmiştir. Genel Başkan adayı olarak gösterildiği olağanüstü kongrede, karşısına çıkarılan yeşil listeden istifa ederek Erbakan ve çevresinin oyunlarını bozan Kurtulmuş, kendi listesi ile birlikte üçüncü turda, delege oylarının dörtte biriyle başkan seçilmiştir.
Aldığı oya bakıldığında, seçim yasal olmakla birlikte, Numan Kurtulmuş’un Genel Başkanlığı tartışmaya açık olarak kalmıştır. Biz burada Numan Kurtulmuş’un başkanlığını tartışmaktan ziyade Saadet Partisindeki anlayışı tartışmak istiyoruz.
Kurtulmuş ve ekibini düşürmek için Önder Sav’dan akıl istemek yakışık almamıştır.
Aynen Tayyip Erdoğan gibi, gençliği dahil bütün ömrünü Milli Görüş davasına adayan Numan Kurtulmuş’a acaba neden güven duyulmaz. Bu partinin genel idare kurulunda Elif Erbakan, Fatih Erbakan, Oğuzhan Asiltürk, Şevket Kazan, Recai Kutan ve ismini sayamadığımız seksene merdiven dayayan isimler bulunmak zorunda mıdır? Bu tecrübeli politikacılar genel idare kurulunda yer almaz da, istişare kurullarında bulunsalar kıyamet mi kopar.
1970 yılından beri parti yönetiminde yer alan insanların, yüzde üç seviyesine düşen oy oranının sorumluları olarak kendiliklerinden kenara çekilmeleri gerekmez mi? Ne gezer; gözlerini öyle bir hırs bürümüş ki, Baykal’ı koltuğundan alaşağı eden CHP genel sekreteri Önder Sav’dan akıl danışacak kadar ayağa düştüler.
Merhum babam, 1970 yılında kurulan Milli Nizam Partisinin Kocaeli’de aktif bir üyesi ve köy temsilcisi idi. Aynı durum Milli Selamet Partisinde de devam etti. Şevket Kazan da Kocaeli Milletvekili olarak yakın dostumuzdu. Köye geldiğinde doğal olarak babamın misafiri olurdu. Yakından tanıdığım Şevket Kazan’ın, Önder Sav’a kongrenin iptal edilmesi için akıl danışması şahsen beni büyük bir hayal kırıklığına uğrattı.
Oy vermesem de çok yakın arkadaşlarımın bulunduğu Saadet Partisi, yeniden bir kırılma noktasında. Bu partinin topluma vereceği çok şeyler olduğuna canı gönülden inanıyorum. Milli Görüş sloganı ve içeriğinin yeniden revize edilmesi durumunda, halk ile daha rahat kucaklaşabileceğini bile söyleyebilirim. Bunun için de yeni jenerasyonun önü açılmalıdır. Ak saçlılar, partiden ellerini çekerek gençlere yol vermelidirler.
Son gelinen noktada bunun pek mümkün olduğunu söyleyemiyeceğiz. Saadet partisi yapılanma şekliyle, bir siyasi partiden ziyade, geniş bir aile şirketini andırıyor. Aynı zamanda Erbakan Hoca’nın şahsında manevi bir yapılanması da mevcut. Delegelerin çoğu atama yoluyla göreve geldikleri için, bu partide Hoca ve çevresinin dışında bir şey yapılabilmesi de mümkün değildir.
Reel politiğe uygun olmayan söylemler, Milli Görüş’ün yara almasına sebep olmuştur.
Numan Kurtulmuş çok iyi niyetle partiyi yeniden dizayn etmeye kalkmıştır. Erbakan Hoca’ya bağlılığı konusunda en ufak bir tereddüdüm yoktur. Şayet Numan Kurtulmuş kabul etseydi, 2001 yılında AKP kurucusu,2007 seçimlerinde de Ak Parti İstanbul listesinden milletvekili ve belki de şu anda bakan koltuğundaydı.
Numan Kurtulmuş’a karşı başlatılan hareket, kuvvetle muhtemel Erbakan Hoca’ya biat edenlerin zaferi ile sonuçlanacaktır. Saadet Partisi’nde başkanın görevi, partinin oylarını arttırmak değil, yanlış bile olsa Hoca’ya itaattir. Numan Kurtulmuş ve arkadaşları, Tayyip Erdoğan’ın 1990 lı yılların sonunda gördüğü gerçeği yeni fark etmişlerdir.
Türkiye İçin bir şans olabilecek, yetenekli idealist bir siyasetçi, geçmişte yüzlerce örneği olduğu gibi, harcanmış olacaktır.
Şevket Kazan ve arkadaşları tarafından başlatılan, Numan Kurtulmuş’u başkanlıktan düşürme operasyonu, bir aksilik olmazsa kısa sürede sonuç verecektir. Numan Kurtulmuş’un görevden düşürülmesi ile Saadet Partisinin kan kaybedeceğini düşünemeyecek kadar gözlerini hırs bürüyenlerin, daha da küçülen partileriyle başları göğe erecektir.
Numan Kurtulmuş’un başkanlıktan düşürülmesi ile Saadet Partisi yeniden emanetçilere teslim edilecektir. Kurtulmuş ile birlikte hareket edeceğini bildiğimiz genç jenerasyonun partiyi terk etmesi ile birlikte, Saadet Partisi tamamen Erbakan Hoca’nın aile yakınları ile yaşı yetmişi aşanların partisi haline dönüşecektir.
Türk siyasi tarihinin son kırk yılına damgasını vuran Erbakan Hoca, öyle ya da böyle bir çok insan yetiştirmiştir. Ne garip bir tecellidir ki Hoca, yetiştirdiği bu elemanları bir türlü değerlendirememiştir. Emanetin ehliyet ve liyakat sahiplerine verilmesi gereğini en iyi bilenlerin başında gelmesi gereken Erbakan Hoca’nın, bu hususu değerlendirip değerlendiremediği hep kafalarda soru işareti olarak kalmıştır.
Sürekli olarak Hoca’nın şahsına endeksli olarak yürütülen Milli Görüş hareketi, maalesef ikinci, ya da üçüncü adamlar yetiştirememiş, belki de yetiştirilmesine izin verilmemiştir. Kitlelere sürekli büyük umutlarla motivasyon yüklenmiş, ancak iktidara gelindiğinde hayal kırıklıkları yaşanmıştır. Reel politiğe uygun olmayan söylemler iktidarda yerine gelmeyince, farkında olunmadan Milli Görüş söylemi de yara almıştır
Erbakan Hoca hareketinin böyle bir duruma düşmesinden dolayı gerçekten de büyük bir ıstırap duyduğumu söyleyebilirim. Geçmişte bu millete büyük hizmetleri dokunduğuna inandığım Erbakan Hoca’nın finali böyle olmamalıydı diye düşünüyorum.
Hoca’ya aşk derecesinde bağlı olan bir çok dostumdan bu yazı dolayısıyla sitemler alacağımı da çok iyi biliyorum. Neyleyeyim; bunlar da benim düşüncelerim. Yazdıklarımdan dolayı yanılmış olmayı çok isterim. Değerli dostların engin hoş görüsüne sığınıyorum
 

ıtri

Üye
Katılım
30 Ağu 2009
Mesajlar
1,235
Tepkime puanı
153
Puanları
0
Yaş
37
Konum
Ankara
Bırak şairim bu işleri..
Seni şiirlerinle bekliyoruz.
Siyaset dipsiz bir kuyu..
80 yıldır çıkamadılar işin içinden.
Siyaset bu
Fazla uğraşmaya değmez.
 
Üst