TakVa
Ordinaryus
- Katılım
- 13 Nis 2007
- Mesajlar
- 2,868
- Tepkime puanı
- 79
- Puanları
- 0
Müslümanlık Bahane Baronluk Şahane
Şık giysiler, ipekli takımlar, beş yıldızlı otellerde ramazan sofraları…Versace’den alışverişler, BMW’ler…
Altın kolyeler, yüzükler. Lüks yiyecekler, “refah” içinde olduğunu her fırsatta belli etmeler… Onlar “inançlı ve iyi Müslümanlar”. Öyle söylüyorlar, bilmem kaçıncı kez hacca gitmekten geri kalmıyorlar, Avrupa’nın önde gelen “marka”larından giyiniyorlar. Baba-oğlu Versace ipek kravatları, gömlekleri üzerlerinden eksik etmiyorlar.
Kızları da keza… Oğul, üstü açık son model Mercedes’iyle geziyor, Cuma namazlarına RP 665 plakalı lüks spor arabasıyla teşrif ediyor. “İnşallah daha iyisini alacağım” diyor çevresine gazetecilere… Kızlar, kendilerine “birkaç parça” kıyafet, “birkaç parça” takı almak için Nişantaşı’nda ortalığı birbirine katıyor.
Türkiye’de, sosyal adaletten yana, insanları eşit gören İslam dinine göre hareket edilse, böyle davranmak mümkün mü?
'Din baronları'
Milli Gazete'de “Takvimden Yapraklar” köşesinin yazarı Mehmed Şevket Eygi, israfa kaçan, lüks ve gösteriş içinde yaşayan, sonradan zengin olup bunun debdebesi içinde çalkananlara en ciddi tenkitleri getirenlerden. Ama ne gam!...
Kendisi yazılarında gayet kibar bir dille isim vermeksizin zenginliğin içinde boğulmuş ve inandıklarına terk hareket etme noktasına gelmiş şeyhleri, liderleri, “din baronları”nı eleştiriyor. 16 Mayıs Cuma günü şöyle yazmış: “Müslümanın güçlü olması gereklidir. Güçlü olmük için de zengin olmak şarttır, o halde biz de zenginleşeceğiz gibi şeytani düşüncelerle haram helal demeden toplamak diye bir şey yoktur bizim ahlakımızda.
Vaktiyle ‘bu yüzden kötüdür’ edebiyatları yapıp, sonra eline fırsat geçince deveyi hamudu ile yutmak yoktur İslam’da. İslam israf ekonomisini, tüketim toplumunu, hedonizmi kabul etmez. İslam’ın temsilcisi olarak ortaya çıkan kimseler mütevazi olmaya, kanaate riayet etmeye, orta hallikten öde bir hayat sürmemeye, tantana ve debdebeden kaçınmaya mecburdurlar. Aksi taktirde sınırı aşmış olurlar. Allah sınırları aşanları sevmez.”
Ne yazık ki, bunları pek dinleyen yok, İslamı kendi işlerine geldiği gibi yorumlayanlar hiç mi hiç aldırmıyorlar. Oysa servet biriktireni ve onları sayanı kınıyor Kur’an. Heva ile hevesi Tanrı edinmek yeriliyor.
İran’ın Şiraz kentinden Şeyh Sadi, klasiklerinden önemli eseri Gülistan’da “Mal hayatın rahat geçmesi içindir. Hayat mal toplamak için değil. Yolunu şaşıran zengin, altın suyuna batırılmış ker***tir. Faziletli yoksul, toz toprak içinde kalmış dilberdir. Biri, Musa’nın yamalı hırkasıdır, öbürü Firavun’un süslü sakalı. İyilerin sıkıntısı feraha, kötülerin saltanatı uçuruma karşıdır” diyor.
Buhari hadisine bakalım: “Yiyiniz, tasadduk ediniz, giyininiz. Fakat bunları yaparken israfa ve tekebbure (kibir) kaçmayınız.”
Yüzlerce çocuk araba tamirciliği, çıraklık, hamallık yapıyor, ekmeğini adeta taştan çıkarıyor… Öte yandan Fatih Erbakan, Mercedes’iyle poz veriyor, jöleli saçlarıyla kameralara gülümsüyor.
Kızları, günlerini bir o dükkânda, bir bu kuyumcuda geçiriyor, yeni model yaz kreasyonlarını tamamlıyorlar.
‘Resulullah aleyhisselatû vesselam bir miktar ipek alıp sağ avucuna koydu, bir miktarda altın alıp sol avucuna koydu, sonra da ‘Şu iki şey ümmetimin erkek kısmına haramdır!’ buyurdu.”
Tüm Müslümanlara seslenerek, çuvaldızı önce kendimize batırmalıyız, diyen Eygi, 9 Mayıs 1997 tarihli yazısında şöyle diyordu: “Müslüman kesim çok zenginleşti. Zamanımızda eski hocalara, şeyhlere, Bediüzzaman’a benzemeyen birtakım İslam büyükleri, cemaat reisleri, din baronları türedi. Bunların bazısı yirmi-otuz milyarlık lüks otomobillerle geziyor.
Mal ve şeref için hırs veya bu iki şeye sevgi, dine zarar verir İslami kaynaklara göre. Son söz Tirmizî’nin hadisinden: “Bir sürüye verdiği zarar, kişinin mal ve şeref hırsıyla dine verdiği zarardan daha fazla değildir.”
Emine Çaykara
Şık giysiler, ipekli takımlar, beş yıldızlı otellerde ramazan sofraları…Versace’den alışverişler, BMW’ler…
Altın kolyeler, yüzükler. Lüks yiyecekler, “refah” içinde olduğunu her fırsatta belli etmeler… Onlar “inançlı ve iyi Müslümanlar”. Öyle söylüyorlar, bilmem kaçıncı kez hacca gitmekten geri kalmıyorlar, Avrupa’nın önde gelen “marka”larından giyiniyorlar. Baba-oğlu Versace ipek kravatları, gömlekleri üzerlerinden eksik etmiyorlar.
Kızları da keza… Oğul, üstü açık son model Mercedes’iyle geziyor, Cuma namazlarına RP 665 plakalı lüks spor arabasıyla teşrif ediyor. “İnşallah daha iyisini alacağım” diyor çevresine gazetecilere… Kızlar, kendilerine “birkaç parça” kıyafet, “birkaç parça” takı almak için Nişantaşı’nda ortalığı birbirine katıyor.
Türkiye’de, sosyal adaletten yana, insanları eşit gören İslam dinine göre hareket edilse, böyle davranmak mümkün mü?
'Din baronları'
Milli Gazete'de “Takvimden Yapraklar” köşesinin yazarı Mehmed Şevket Eygi, israfa kaçan, lüks ve gösteriş içinde yaşayan, sonradan zengin olup bunun debdebesi içinde çalkananlara en ciddi tenkitleri getirenlerden. Ama ne gam!...
Kendisi yazılarında gayet kibar bir dille isim vermeksizin zenginliğin içinde boğulmuş ve inandıklarına terk hareket etme noktasına gelmiş şeyhleri, liderleri, “din baronları”nı eleştiriyor. 16 Mayıs Cuma günü şöyle yazmış: “Müslümanın güçlü olması gereklidir. Güçlü olmük için de zengin olmak şarttır, o halde biz de zenginleşeceğiz gibi şeytani düşüncelerle haram helal demeden toplamak diye bir şey yoktur bizim ahlakımızda.
Vaktiyle ‘bu yüzden kötüdür’ edebiyatları yapıp, sonra eline fırsat geçince deveyi hamudu ile yutmak yoktur İslam’da. İslam israf ekonomisini, tüketim toplumunu, hedonizmi kabul etmez. İslam’ın temsilcisi olarak ortaya çıkan kimseler mütevazi olmaya, kanaate riayet etmeye, orta hallikten öde bir hayat sürmemeye, tantana ve debdebeden kaçınmaya mecburdurlar. Aksi taktirde sınırı aşmış olurlar. Allah sınırları aşanları sevmez.”
Ne yazık ki, bunları pek dinleyen yok, İslamı kendi işlerine geldiği gibi yorumlayanlar hiç mi hiç aldırmıyorlar. Oysa servet biriktireni ve onları sayanı kınıyor Kur’an. Heva ile hevesi Tanrı edinmek yeriliyor.
İran’ın Şiraz kentinden Şeyh Sadi, klasiklerinden önemli eseri Gülistan’da “Mal hayatın rahat geçmesi içindir. Hayat mal toplamak için değil. Yolunu şaşıran zengin, altın suyuna batırılmış ker***tir. Faziletli yoksul, toz toprak içinde kalmış dilberdir. Biri, Musa’nın yamalı hırkasıdır, öbürü Firavun’un süslü sakalı. İyilerin sıkıntısı feraha, kötülerin saltanatı uçuruma karşıdır” diyor.
Buhari hadisine bakalım: “Yiyiniz, tasadduk ediniz, giyininiz. Fakat bunları yaparken israfa ve tekebbure (kibir) kaçmayınız.”
Yüzlerce çocuk araba tamirciliği, çıraklık, hamallık yapıyor, ekmeğini adeta taştan çıkarıyor… Öte yandan Fatih Erbakan, Mercedes’iyle poz veriyor, jöleli saçlarıyla kameralara gülümsüyor.
Kızları, günlerini bir o dükkânda, bir bu kuyumcuda geçiriyor, yeni model yaz kreasyonlarını tamamlıyorlar.
‘Resulullah aleyhisselatû vesselam bir miktar ipek alıp sağ avucuna koydu, bir miktarda altın alıp sol avucuna koydu, sonra da ‘Şu iki şey ümmetimin erkek kısmına haramdır!’ buyurdu.”
Tüm Müslümanlara seslenerek, çuvaldızı önce kendimize batırmalıyız, diyen Eygi, 9 Mayıs 1997 tarihli yazısında şöyle diyordu: “Müslüman kesim çok zenginleşti. Zamanımızda eski hocalara, şeyhlere, Bediüzzaman’a benzemeyen birtakım İslam büyükleri, cemaat reisleri, din baronları türedi. Bunların bazısı yirmi-otuz milyarlık lüks otomobillerle geziyor.
Mal ve şeref için hırs veya bu iki şeye sevgi, dine zarar verir İslami kaynaklara göre. Son söz Tirmizî’nin hadisinden: “Bir sürüye verdiği zarar, kişinin mal ve şeref hırsıyla dine verdiği zarardan daha fazla değildir.”
Emine Çaykara