nevrah
Profesör
- Katılım
- 14 Ocak 2007
- Mesajlar
- 907
- Tepkime puanı
- 3
- Puanları
- 0
Hikayeler
Rüya
Bir zamanlar karlarla kaplı bir dağıntepesinde mavi boyalı bir evde yaşayan ve geçimini çobanlıkla sağlayan bir genç vardı. Her geçen gün birbirine benzer sayılırdı onun için. Ailesiyle huzurlu bir hayat sürer, hayvanları vadide otlatır ve akşam olunca eve dönerdi.
Bu sıradan gibi görünen hayatınderinine inmeyede çalışırdı çoban. Koyunlarını otlatmaya gittiğinde, geceleri gökyüzüne uzun uzun bakar, yıldızları düşünür, Yaratıcı'nın haşmetinehayret ederdi. Bahar mevsiminde tepeleri kaplayan rengarent çiçeklerin sergilediği güzellikleri seyreder, Yaratıcı'nın sanatının güzelliğine hayran kalırdı.
Genç çoban bir gece bir rüya gördü ve hayatı değişti. Rüyasında şehre gidiyor, şehri ikiye bölen nehrin üzerindeki köprünün ayaklarına iniyor ve orada gömülü bir hazine buluyordu.Önce üzerinde durmadığı bu rüyayı defalarca görünce karar verdi: şehre gidecek, köprünün altında gerçekten bir hazine olup olmadığını anlayacaktı.
Uzun sürebn bir yolculuktan sonraşehre ulaştı ve doğruca köprüye gitti.
Köprünün çok sıkı bir koruma altında olduğunu görünce biraz ümidi kırıldı. Şehrin bu kısmı silahlı askerlerle kaynıyordu, çünkü köprü kralın sarayına giden yolu taşıyordu üzerinde.
Genç, günlerce köprünün civarında dolaştı durdu, üstündeki yoldan geldi geçti, ama bir türlü ayakların olduğu kısma inemedi. Aradan iki hafta geçti. Bir gün muhafızlardan birisi onu yakaladı ve sorguya çekmeye başladı.
"Seni her gün bu köprünün etrafında görüyorum. Maksadın nedir ey köylü? Yoksa, kralımıza suikast mi yapmak istiyorsun?" diye soran muhafıza, zaten hayal kırıklığına uğramış olan genç rüyasını olduğu gibi anlattı.
O hikayesini bitirdiğinde muhafız müthş bir kahkaha patlattı. Öyle kendinden geçercesine gülüyordu ki, genç neye uğradığını şaşırmıştı. Askerin bu davranışına bir anlam veremiyordu. Sonunda, muhafız kahkahalarına hakim olup doğru dürüst nefes alabilmeyi başardı ve gülme hıçkırıklarının arasında şunları söyledi:
"Siz köylüler ne kadar safsınız ki, gördüğünüz rüyalara inanıyorsunuz. Ben de senin gibi rüyalarıma aldırış edecek olsaydım, şimdi tozlu topraklı yollarda, tepesi karla kaplı dağın üstündeki mavi boyalı bir eve gidiyor olurdum. Günlerdir gördüğüm rüyaya bakılırsa, o evin bahçesindeki ağacın altında bir hazine gizliymiş.
Köylü, askerin bahsettiği evin ve bahçenin kendisininki olduğunu anlamıştı. Evine döndü. Ağacın altını kazdığında o hazineyi buldu. Hazine hep kendi bahçesindeydi, ama onu önce uzaklarda araması gerekmişti.
Murat Çiftkaya
Rüya

Bir zamanlar karlarla kaplı bir dağıntepesinde mavi boyalı bir evde yaşayan ve geçimini çobanlıkla sağlayan bir genç vardı. Her geçen gün birbirine benzer sayılırdı onun için. Ailesiyle huzurlu bir hayat sürer, hayvanları vadide otlatır ve akşam olunca eve dönerdi.
Bu sıradan gibi görünen hayatınderinine inmeyede çalışırdı çoban. Koyunlarını otlatmaya gittiğinde, geceleri gökyüzüne uzun uzun bakar, yıldızları düşünür, Yaratıcı'nın haşmetinehayret ederdi. Bahar mevsiminde tepeleri kaplayan rengarent çiçeklerin sergilediği güzellikleri seyreder, Yaratıcı'nın sanatının güzelliğine hayran kalırdı.
Genç çoban bir gece bir rüya gördü ve hayatı değişti. Rüyasında şehre gidiyor, şehri ikiye bölen nehrin üzerindeki köprünün ayaklarına iniyor ve orada gömülü bir hazine buluyordu.Önce üzerinde durmadığı bu rüyayı defalarca görünce karar verdi: şehre gidecek, köprünün altında gerçekten bir hazine olup olmadığını anlayacaktı.
Uzun sürebn bir yolculuktan sonraşehre ulaştı ve doğruca köprüye gitti.

Genç, günlerce köprünün civarında dolaştı durdu, üstündeki yoldan geldi geçti, ama bir türlü ayakların olduğu kısma inemedi. Aradan iki hafta geçti. Bir gün muhafızlardan birisi onu yakaladı ve sorguya çekmeye başladı.
"Seni her gün bu köprünün etrafında görüyorum. Maksadın nedir ey köylü? Yoksa, kralımıza suikast mi yapmak istiyorsun?" diye soran muhafıza, zaten hayal kırıklığına uğramış olan genç rüyasını olduğu gibi anlattı.
O hikayesini bitirdiğinde muhafız müthş bir kahkaha patlattı. Öyle kendinden geçercesine gülüyordu ki, genç neye uğradığını şaşırmıştı. Askerin bu davranışına bir anlam veremiyordu. Sonunda, muhafız kahkahalarına hakim olup doğru dürüst nefes alabilmeyi başardı ve gülme hıçkırıklarının arasında şunları söyledi:
"Siz köylüler ne kadar safsınız ki, gördüğünüz rüyalara inanıyorsunuz. Ben de senin gibi rüyalarıma aldırış edecek olsaydım, şimdi tozlu topraklı yollarda, tepesi karla kaplı dağın üstündeki mavi boyalı bir eve gidiyor olurdum. Günlerdir gördüğüm rüyaya bakılırsa, o evin bahçesindeki ağacın altında bir hazine gizliymiş.
Köylü, askerin bahsettiği evin ve bahçenin kendisininki olduğunu anlamıştı. Evine döndü. Ağacın altını kazdığında o hazineyi buldu. Hazine hep kendi bahçesindeydi, ama onu önce uzaklarda araması gerekmişti.
Murat Çiftkaya