Rus işgaline İran duası..

KAFKAS

Kıdemli Üye
Katılım
3 Nis 2014
Mesajlar
6,397
Tepkime puanı
445
Puanları
83
Konum
İstanbul
O zamanlarda sağlam duran adamların söz söyleme zamanı. Cesur çıkışların, cesur adımların, vatan-ülke-millet sevdasıyla öne atılmanın zamanı.
Kökleri derinlerde olanların bir adım öne çıkma, bu kafa karışıklığında, o derinlerden gelen sesi bugüne, bugünün insanlarına aktarma zamanı.
İslam dediğimiz, millet dediğimiz, ümmet dediğimiz, ülke dediğimiz, kardeşlik dediğimiz, bin yıllık direnç dediğimiz değerleri yüksek sesle haykırma, zihinlerimize ve coğrafyamıza dalga dalga yayma zamanı.

Unutmayın, biz hep yalnızız. Hep yalnızdık..
Aynı tehditler, aynı yalnızlık
Yüz yıl önce Çanakkale'de, Filistin'de, Kanal'da, Yemen'de, Mezopotamya'da, Doğu Cephesi'nde ne kadar yalnızsak bugün de o kadar yalnızız.
Anadolu içlerine kadar yayılan küresel işgal karşısında, o işgale karşı verilen istiklal mücadelesinde ne kadar yalnızsak bugün de Güneydoğu'dan başlatılan işgal girişimi karşısında, yeni işgale karşı verilen yeni istiklal mücadelemizde o kadar yalnızız.
Bize yönelen işgallerin, işgal girişimlerinin arkasında her zaman çokuluslu ittifaklar oldu. Ama direnişlerimizin, özgürlük mücadelelerimizin arkasında hiç kimse olmadı. Bu, geçmişte de öyleydi, bugün de böyle, yarın da öyle olacak.
Zor coğrafyanın zor insanlarıyız
Anadolu'yu mekan belleme, vatan yapma sırasında ne kadar yalnızsak, bugün de Anadolu'yu koruma, kollama mücadelesinde o kadar yalnızız. Kafkaslardan ve Balkanlardan, arkamızda milyonlarca kayıp bırakıp çekilirken ne kadar yalnızsak, bugün oralarla kardeşlik bağlarımızı yeniden kurmak isterken de o kadar yalnızız.
Bizler, tarihten silinme tehdidiyle köşeye sıkıştırılırken ne kadar yalnızsak, bugün de öyleyiz. Bütün azim ve özlemlerimizle ayağa kalkmaya çalışırken bugün yine aynı akıbetle, aynı yok oluşla tehdit ediliyoruz.

Biz; zor coğrafyaların yalnız ama zor insanlarıyız. Geçmişimizin her günü, her tarih sayfası bu zorluklarla mücadele ederek şekillendi. Bir Dünya Savaşı'nın altında ezilirken, o gün bugün ayakta kalmaya çalışırken, yarına yeni bir güç inşa etme mücadelesi verirken hep bu zorlukları iliklerimize kadar yaşadık, yaşıyoruz ve daha çok yaşayacağız.
Yoklukla yüzleşecek, azimle sınanacağız
Bugünden sonrası belki geçmişten de zor geçecek. Ya yok olma tehditleriyle yüzleşeceğiz ya da yeni bir güç haritası şekillendirme mücadelesiyle sınanacağız. Coğrafyamızı paramparça eden Dünya Savaşı bizi nasıl acılarla sınadıysa, coğrafyayı birleştirme çabamız da bizi işte bu mücadele ile sınayacak.
Suriye toprakları Rusya ve İran eliyle açık cepheye döndü. Güney sınırlarını bize kapatıyorlar. Bir adım ileri gitmemize, elimizi bir metre uzatmamıza izin vermiyorlar. Suriye'de

Türkiye karşıtı bir “Doğu Cephesi” inşa edildi. Şimdi Rusya üzerinden, neredeyse nükleer tehdit üzerinden bize meydan okuyorlar. Putin'in dünkü sözlerine bakın, “Uçaklarınız gelir gelmez vuracağız” diyor.
Bir İslam toprağı, İran ve Rusya eliyle bize kapatılıyor. Moskova Suriye üzerinde Moskova'daki egemenlik hakkı gibi egemenlik kuruyor, İran liderliği bu işgale dualarla, militanlarla, örgütlerle, örtülü operasyonlarla destek veriyor.

Rus işgaline İran duası..
Açık konuşalım, bugün Rusya, İran eliyle bir Müslüman ülkeyi işgal etmiştir. 1979'da Afganistan'ı işgale giriştikleri gibi Suriye'yi işgal etmişlerdir. Türkiye'nin en yakınında bulunan bölge için Putin ne kadar ağır sözler söylüyorsa, İran da o kadar Türkiye karşıtı operasyon yapmaktadır. Batılı istila koalisyonu Irak'ı işgal ederken ne kadar işgalciyse, istilacı ve zalimse bugün Rusya ve İran da o kadar istilacıdır.
PKK üzerinden sınırlarımız içinde girişilen işgal harekatında da bu ülkelerin izi vardır. PYD üzerinden Suriye topraklarında Türkiye sınırı boyunca cephe inşa edenler de bu ülkelerdir. Tahran, Müslüman dünyada itibarına ağır darbe vuracağını bildiği için bütün bu operasyonları Rusya üzerinden servis etmektedir.
Bir süredir açık konuşma, açık söz söyleme, doğrudan cümleler kurma zamanı olduğunu söylüyorum. Artık dolaylı sözlerle, iki yüzlü tavırlarla gerçekleri gizleme dönemi bitmiştir. Rusya ve İran, çok yakın gelecekte, Kafkasları da Suriyeleştirme işaretleri vermektedir. Azeri-Ermeni çatışmalarını tırmandırarak, Türkiye'nin Orta Asya bağlantılarına ağır darbe vurma ihtimalleri oldukça yüksektir. Sadece açık sözler değil, açık politikalar, açık çatışmalar dönemi de başlamıştır.
Türkiye, iki cepheli bir savaşın içinde

İki ülke de kartlarını açık oynamakta, Türkiye'yi açıktan tehdit etmektedir. Musul'daki Türk askeri varlığı bu ülkeler tarafından açık tehdit görülmektedir ve Türkiye'nin bu hamlesini boşa çıkarmak için hem BM üzerinden hem de bölgedeki örgütler üzerinden operasyonlar yürütülmektedir.
Musul'daki askerlerimize yönelen Katyuşa'lı saldırıların adresi çok iyi sorgulanmalıdır. Bir süre sonra Rusya-İran ekseninin Türkiye içinde “başka unsurları da harekete geçirme” ihtimalleri oldukça yüksektir.
İki cepheli bir savaşın içindeyiz. Bizi içeriden vuranlar aynı zamanda bölgeden de çıkarmak, Anadolu içlerine hapsetmek istiyorlar. Bu bir çevreleme, kuşatma harekatıdır. Ben son aşamada karşılaştığımız tehditleri, özellikle son üç yıldır Türkiye'yi diz çöktürmeye dönük müdahalelerden bağımsız görmüyorum. Bu yüzden, son kuşatma operasyonunun aynı zamanda yeni bir iç müdahale tarafı olduğu kanaatindeyim. Nasıl mı?

Gezi, 17 Aralık'la savaş ilan edildi..
Dün, 17 Aralık darbe girişiminin yıldönümüydü. Devletin ve toplumun sinir sistemine yerleşmiş bir kadro üzerinden Türkiye'yi ayağa kaldıran kadrolara yönelik büyük bir tasfiye harekatı yapıldı. Tayyip Erdoğan, yanındakiler, etrafındakiler, onu sevenler ve destekleyenler, onunla birlikte 21. yüzyıl Türkiye'sini kurmaya azmetmiş herkesi hedef alan bir çokuluslu müdahale, bu ülkenin ana ekseninin sağlam duruşuyla bertaraf edildi.
Hatırlayın; Gezi isyanı bunun ilk aşamasıydı. Neredeyse bütün örgütler, terör grupları birleştirilip, sokak terörü üzerinden, vandallar üzerinden bir iç isyan ve darbe servis edildi. Hükümet düşürülecek, Erdoğan ve yakın çevresine Kaddafi akıbeti hazırlanacaktı. Ülkemiz, son derece çirkin, utanç verici manzaralara katlanmak zorunda kaldı. Geçmişin iktidar belirleyici oligarkları da bu vandallığın arkasındaydı.
Başaramadılar.
Hemen ardından Fethullah Gülen grubunu harekete geçirdiler. İki yıldır bu grubun ülkeye ödettiği maliyetin bilançosunu yapıyoruz. Ukrayna yapamadıkları Türkiye'yi Mısır yapacaklar, devletin başına bir Sisi bulacaklar, binlerce kişiyi hapse dolduracaklardı. Tam bir dış istihbarat operasyonuydu. Selçukludan bu yana direnen o ana omurga bunun da üstesinden geldi. Başaramadılar.

HDP projesi, Doğan ve 3. darbe girişimi
Hemen ardından PKK devreye sokuldu. 7 Haziran seçimleri için müthiş bir mühendislik uygulandı. Bu sefer ana üslenici Aydın Doğan ve medyasıydı. Ülke terör üzerinden dize getirilecek, HDP pazarlanıp AK Parti'nin tek başına iktidar olması engellenecekti. Başarılı da olundu. HDP oylarını yükseltti. Ama AK parti dışında koalisyon kurulamıyordu. Hemen AK Parti-CHP koalisyonuna yatırımı yapıldı. O kurucu kadro, CHP üzerinden rehin alınacak, kımıldayamaz hale getirilecekti.
Yine başaramadılar. Türkiye koalisyona direndi. 1 Kasım seçimlerine gidildi ve ülke, bu oyun kuruculara çok ağır bir darbe indirdi. Bin yıllık tecrübe ülke yönetimine el koymuştu. Üç darbe de başarısız olunca, “bakalım bu sefer ne servis edecekler” diye düşünmeye başladık.

“Acaba”, diyorum, “bugün yaşanalar dördüncü sahne” mi? Neden olmasın? Türkiye bütün coğrafyadan silinecek, içeriye hapsedilecek ya da büyük savaşa sürüklenecek..
Bu müdahalelerin Batılısı, Doğulusu olmuyormuş. Almanya'sı, İran'ı olmuyormuş. İç işgalcisi, dış işgalcisi olmuyormuş..
Silopi ve Cizre'den kuşatmayı yarmak

Cizre ve Silopi'de yürütülen operasyonlar ne kadar o büyük mücadelenin parçasıysa, oradaki her başarı İstanbul'daki iç işgalcilerin kafasına bir kurşun sıkmak gibi oluyorsa, Suriye/Irak üzerinden başlatılan kuşatmayı yarmak da bin yıllık mücadelenin, yeni istiklal mücadelesinin bir parçasıdır.
Evet, biz hep yalnız olduk. İç işgale de dış işgale de yalnız başımıza direneceğiz. Yüzyıllardır nasıl başarıyorsak yine başaracağız.
O kuşatma, içeride de dışarıda da yarılacak.


İbrahim Karagül
 

KAFKAS

Kıdemli Üye
Katılım
3 Nis 2014
Mesajlar
6,397
Tepkime puanı
445
Puanları
83
Konum
İstanbul
Selçuklu da haşhaşiler vardı!Osmanlı da Patrona Halil ler vardı,İttihat ve terakki vardı!Türkiye de de ne ararsan var!Hainliğin kitabı her telden yazılıyor!
 

Dua Nur

Kıdemli Üye
Katılım
29 Nis 2007
Mesajlar
37,459
Tepkime puanı
247
Puanları
0
İtin duası kabul olsaydı gökten kemik yağardı:)))))
 

KAFKAS

Kıdemli Üye
Katılım
3 Nis 2014
Mesajlar
6,397
Tepkime puanı
445
Puanları
83
Konum
İstanbul
Bilmeyen anlamaz
Nakkaştepe'de güzel bir mekandaydık. "DAEŞ ilk nereye girdi" diye sordu dostum. Tabii ki Musul'a girmişti. "Oraya iyi bakın... İşin sırrı orada... Musul'a yapılan DAEŞ operasyonu ilktir... Onun kodlarınız çözerseniz herşeyi çözersiniz" diye ekledi.
Irak askerleri DAEŞ daha şehre girmeden arkasına bakmadan kaçmıştı. Ardında da binlerce araç ve yüzlerce zırhlı araçla silah bırakarak... "En güzel ve hızlı kaçma yolu araca atlayıp gitmektir.
Neden o araçlara binerek kaçmadılar da geride bıraktılar? Bu soruyu çözün DAEŞ 'i anlarsınız" dedi dostum. Tam 30 bin Irak askeri o gün Musul'da 1500 civarındaki DAEŞ militanından arkasına bakmadan kaçtı.
O gün 20 Irak askerine bir DAEŞ militanı düşüyordu. Ve bugün gelinen noktada CIA DAEŞ'in 21 bin ila 31 bin dolayında militanı olduğunu açıkladı. Sadece Irak Ordusu ile kıyaslandığında 8 Irak askerine bir DAEŞ militanı düşüyor. Bu kadar militanla İngiltere büyüklüğünde toprağa sahip terör örgütü.
Üstelik DAEŞ'e karşı Irak'taki Şii milis güçleri ve İran'dan gelen Hizbullah güçleri de var.
Bitmedi Sünni Aşiretler de DAEŞ ile savaşıyor.
Yetmedi Peşmergeler vuruşuyor. Bitmedi 60'tan fazla ülke savaş uçaklarıyla onbinlerce sorti yapıyor. Mısır'ın Sina yarımadasında da 500 askere bir DAEŞ militanı düşüyor ama hala orada etkin terör örgütü. Suriye'de muhalif bir komutan dün "DAEŞ bize her iki ayda bir saldırı düzenliyor. Esad ve müttefikleri İran ile Rusya ise her yarım saatte bir üzerimize bomba yağdırıyor" diyordu. Yani aslında İran ve Rusya Suriye'de topa girmeseydi bugün DAEŞ'i bölgeden silecek bir muhalif güç vardı orada. Şimdi Şam-
Moskova-Tahran üçgeni DAEŞ'in yerleştiği bölgelerde piknik yapmasına neden olarak, terör örgütünün en büyük destekçisi oluyor.
Bakın DAEŞ önceki gün Musul yakınlarındaki Türk askerinin bulunduğu Başika kampına Rus yapımı Katyuşa silahları ile saldırdı.
DAEŞ'in en popüler silahı Kaleşnikof. Bir DAEŞ militanı geçtiğimiz haftalarda İngiliz gazetesine "Sadece bir operasyonda 50 bin Kaleşnikof mermisi harcadık" diyordu. Silah tüccarları İngiliz basınına "DAEŞ bizden milyonlarca Kaleşnikof mermisi alıyor. En revaçta olanlar Rus mermileri" diyordu. Geçtiğimiz günlerde DAEŞ petrolünün üç Rus işadamınca satın alındığı ortaya çıkmıştı. Şimdi Moskova'nın leblebi gibi silah ve mermi sattığı da ortada...
Ve Türkiye Başika'da Iraklı Kürt kardeşlerimizi eğitiyor, DAEŞ'in elinden geri alınan barajı koruyor. Ancak Rusya'nın müttefiki İran'ın güdümünde olan Bağdat "Türkler çekilsin" diye eline tutuşturulan metni okuyor. Musul'u arkalarına bakmadan kaçarak DAEŞ'e terkettikleri gibi barajı ve oradaki Kürtler'in canını terör örgütüne verecekler umurlarında değil. O baraj civarında 700 İtalyan askeri var, kimsenin gıkı çıkmıyor. Ve Kuzey Irak'ta Türk ordusu Kürt kardeşlerimizi korurken, Türkiye'de bazı ilçelerde PKK hendekler kazıp Rus yapımı Kaleşnikoflarla güvenlik güçlerimize saldırıyor. Bazıları içimizde Putinci oluyor, meclisimizden Rus televizyonunda canlı yayına katılıp "Türkiye DAEŞ 'e yardım ediyor" diyen milletvekilleri çıkıyor.
O CHP milletvekili Rus televizyonunda "DAEŞ petrolünü satın alan üç Rus işadamını ne yaptınız? Milyonlarca Kaleşnikof silah ve mermisi DAEŞ 'e Rus fabrikalarından nasıl gidiyor? PKK 'nın elindeki kaleşnikoflar nereden geliyor" diye niçin soramıyor. Bölgemizde müthiş enerji oyunları tezgahlanıyor, yeni haritalar çiziliyor, içimizde bazıları hala ANKARA ile uğraşıyor. Bakın Ortadoğu'yu Osmanlı'dan koparan İngiliz ajan o yıllarda THE TIMES'a nasıl itirafta bulunuyor; "Türkler, BARIŞI korumak amacıyla Irak'ta, askerliklerini yapan halktan 14 bin kişilik bir güç bulundurmuşlardır. Biz ise orada 90 bin kişilik bir güç, uçaklar, zırhlı arabalar, ganbotlar ve zırhlı trenler bulunduruyoruz. Bu yaz vuku bulan ayaklanmada yaklaşık 10 bin Arap öldürmemiz buğday, pamuk ve petrol istihsalini ne dereceye kadar köstekler?
Kendi yöneticilerinden başka kimseye yarar getirmeyen bir çeşit sömürge idaresi adına milyonlarca sterlinin, binlerce imparatorluk askerinin ve on binlerce Arap'ın feda edilmesine daha ne kadar izin vereceğiz?" O dönemde Lawrence bile petrol oyunlarına isyan ederken, Türkleri övüyordu. İçimizdeki yerli Lawrencler ise bugün Ankara'ya saldırıyor. 100 yıl öncesini bilmeyenler bugünü asla anlayamazlar!


Bekir Hazar
 
Üst