Ruh ile ceset...

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Insan, ruhu ile insandır. Beden ona binek olarak yaratılmıştır. Madde, mânâya hizmet etmelidir. Aksi takdirde en kıymetli varlığı olan mânâyı, geçici ve fani olan maddeye fedâ etmiş olur ki, bu da çok yanlış olur, insanı çok büyük pişmanlığa sevk eder.
Eshab-ı kirâmda (aleyhimürrıdvan) mânânın yanında maddenin hiçbir değeri yoktu. Onlar hep manevî olanlara önem verirlerdi. Bunun için de fazilette onlara yetişilemez.
İslâm devleti kuruldu. İran ve Bizans fethedildi. Kisra ve Kayser’in hazineleri Başkent Medine-i Münevvere’ye taşındı. Bu muazzam iki devletin geliri, en kıymetli eşyaları bu mübarek beldeye aktı, âdetâ Müslümanların üzerine yağdı. Fakat müminleri ebedîlik yolundan çeviremedi!..
İslâmiyet ile şereflenmelerinden çeyrek asır bile geçmemişti ki, daha dün sıkıntı, açlık, yaşayacak kadar yiyecek, soğuktan sıcaktan korunacak kadar giyecekten başka bir şey bulamazken, bugün hesapsız servete sahip olmuşlardı.
Onlar isteselerdi, bu iki büyük imparatorlukların enkâzı üzerinde, muazzam bir Arap saltanatı kurabilirlerdi. Çünkü bu devletlerin vârisi olmuşlardı.

RESULULLAHIN ÜMMETİ İÇİN KORKUSU!
Kisra, yalnız İran’ın geliriyle saltanat sürmüş, Herakliyus da sırf Bizans’ın mal ve mülkü ile debdebe içinde yüzmüş ise Hazreti Ömer, radıyallahü anh için bu iki imparatorluğun geliri ile saltanat sürmesi mümkündü ve elindeydi. Fakat o, bu ayet-i kerimeyi duymuştu: (El Kasas sûresi 83.) “İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde üstünlük sağlama arzusuna düşmeyenlere veririz. Sonuç takva sahibi olanlarındır.”
Sanki onlar, Peygamberimizin aleyhisselâm vefatından önce buyurduğu şu hadis-i şerifi şimdi dinler gibi idiler: “Yemin ederim ki, bundan böyle sizin için fakirlikten korkmuyorum. Belki, sizden önceki ümmetlerin önüne dünyalık kapıları açılıp yek diğerine hased edilerek helâk oldukları gibi, sizin önünüze de dünya kapıları açılarak birbirinize hased edip helâk olmanızdan korkuyorum.”
İslâm davâsının ruhunu böyle korudular. Peygamberlerinin örnek hareketlerine böyle sarıldılar. Çok şaşılacak şey; bu büyük fetihlerle İran ve Bizans medeniyeti denizine dalıp, ahlâklarından, prensip ve âdetlerinden hiçbir şey kaybetmeden, üzerleri ıslanmadan, sahil-i selâmete çıkmaları ve Eshâb-ı kirâmın bu bol İslâmı fütûhata rağmen, hâlâ ruh ve şahsiyetlerini, zühd ve mütevâzı yaşayışlarını koruyabilmeleridir.
İlk kurulan İslâm devletinin gâyesi ve şiârı hidayet, Allah’a davet ve Müslümanlara hizmetti. Devlet, ahlâk ve din uğruna muazzam mal kaybına uğrardı. Madde ile mânâ arasında tercih yapılacak olsaydı, maddeyi bir kenara iterdi ve bunu da seve seve yapardı.
Güzel ahlâkı ile meşhur sekizinci Emevî halîfesi Ömer bin Abdülaziz rahmetullah-i aleyhin adaletine şahit olan birçok gayri müslim iman etmişlerdi. Daha önce cizye verenlerden artık bu vergi alınamayacaktı. Dediler ki: “Bunlardan vergi almazsak devlet bütçesi zayıflar. Bir müddet daha bunlardan vergi almaya devam edelim. Kendimizi güçlü gördüğümüz zaman artık almayız!”
Bu teklif Ömer bin Abdülaziz hazretlerini çok hiddetlendirdi ve; “Hayır, olamaz!” diye karşılık verdi ve ekledi: “Cenabı Hak Peygamberimizi Hadi (hidayet edici) olarak gönderdi. Cabi (vergi toplayıcı) olarak göndermedi.”

DÜNYAYA HİÇ KIYMET VERMEDİ!..
O mübarek insanın bu tevekkül ve teslimiyeti işe yaradı. Kısa süren hilâfeti müddetince akla hayale gelmeyen nimetlere kavuştular. Devleti de, milleti de çok zengin oldu. Âdetâ memlekette fakir kalmadı. Zenginler, zekât verebilmek için günlerce fakir aramaya başladılar.
Ömer bin Abdülaziz’in rahmetullahi aleyh zamanında maddî ve manevî gelişmelerin zirve yaptığı bereketinden İslâm âlemi ancak iki sene ve birkaç ay faydalanabildi...
Maddî saltanat ile manevi saltanatı birleştirenlerin sayısı çok azdır. İkisinden biri olur çoğunlukla. Fakat bu mübarek insana her iki saltanat da nasip oldu. Hem emirul mü’minin, yeryüzünün en büyük ve en güçlü devletinin reisi idi, hem de ilk yüz yılının müceddidi idi. Hiç ama hiç dünyaya ve içindekilere kıymet ve değer vermedi. Ankebut Suresi 64. ayet-i kerimede meâlen: “Bu dünya hayatı, ancak bir eğlenceden ve bir oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi...” Bu da ona dünyanın ne mal olduğunu çok güzel anlatmıştı...
HAFTANIN SOHBETİ
M.SAİD ARVAS
 
Üst