Üstadın Sarıkamış cephesine geliş tarihi XI. Kolordu’nun Erzurum’a ulaştığı tarih olmalıdır. O’nun Kasım ayı içerisinde Sarıkamış taarruzundan önce yapılan Köprüköy ve Zivin muharebelerine katıldığı bilinmektedir. Köprüköy savaşından sonra ordu komutanının bir gecede ansızın 15 km geri çekilme emri vermesi ordunun moralini bozmuş, o tarihe kadar ordu emrinde olan 20.000 mevcutlu aşiret süvari alayları köylerini korumak adına dağılmışlardı.
Son kalan 2000 süvarinin yanında Bediüzzaman da vardı.
Gerek bu bilgi gerekse onun XI. Kolordu emrinde bölgeye geldiği değerlendirildiğinde bizzat Sarıkamış kuşatmasına katılmadığı, ancak Aras vadisinde Rusları cephede tutmak gayesi ile yapılan taarruza katıldığı anlaşılmaktadır.
Sarıkamış kuşatma taarruzu 1915 Ocak ayı ortalarında sona ermiş, bu cephede Mart 1916 tarihine kadar bir yıl süre ile savaş durmuştur. Ardından Başkomutan Vekili Enver Paşa İstanbul’a dönmüştür.
Bu tarihten sonra iki önemli olay yaşanmıştır. Bunlardan biri 19 Şubat 1915 tarihli Çanakkale deniz savaşı, diğeri Nisan ayında başlayan Van Ermeni isyanları ve 16/17 Mayıs’ta Rus işgalidir.
Üstadın Van bölgesindeki çarpışmalara katıldığı dikkate alınırsa Sarıkamış taarruzunun sona ermesinden hemen sonra Van’a geldiği anlaşılır. Mayıs ayının başından itibaren esir düştüğü 1916 Mart’ına kadar 10 aylık bir süre içerisinde Van, Gevaş, İsparit ve Bitlis savunmalarında bizzat savaşa katılmıştır.
Kronolojik olarak bakıldığında 19 Şubat 1915’te başlayan Çanakkale savaşı 8 Ocak 1916 tarihinde sona ermiş, aynı dönemde doğu cephesinde savaşan İmam Bediüzzaman Çanakkale harbine katılma fırsatı bulamamıştır.
katılma fırsatı bulamış değil katılmamış.Katılmasında eserlerinde bir kez zikrettiğide yok..Biz musluman ölenlere hiç bir şey yokken olen hristiyanların cennete gidebileceklerini söylemeside çok manidar.
Bu günde f.gülen aynısını yapmıyormu?
Said nursi alimmiydi?
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Ömer Nasuhi Bilmen, Mehmet Akif Ersoy ve Said Nursi... Aynı dönemin insanları... Ama arada çok ciddi bir fark var!
M.Akif’in Şiirlerindeki isyanı, Kur’an’dan uzaklaşan Müslümanları uyarmak üzerine kurmuştu. Ona göre devleti kaybetmenin, yıkılışın temel nedeni Kur’an’dan uzaklaşan yaşantılarda idi. Müslümanların sorumsuzluğu, dinine karşı lakaytlığı, fıtrata karşı vurdumduymazlıkları idi.
Bir tek şiir bulamazsınız ki din düşmanlarına karşı zaten 1400 yıl önce inmiş olan dini YENİDEN İZAH’a dair bir metin içersin. Bir tane sözü yoktur ki İmansız kalplerin ıslahına yönelik tespitler içersin.
O yaşadığı dönemi ve anı en iyi anlatan bir şairimizdir. Herkesin çok iyi okuyup anlayabildiği Kur’an mesajının çok iyi bilinebildiği bir topluluğa hitap ediyordu. Çünkü İdare ne olursa olsun halk müslümandı ve Kur’an’ı biliyordu. Şiirleriyle birlikte meal ve tefsir hazırladı. Eksikliğin müslümanların dinlerine yeterli sadakat ve vefa göstermemeleri, eyyamcı, bana ne’ci, sorumsuz ve kendine saygısı olmayan tutarsızlıklarla, duyarsız hale gelen sözde Müslümanları UYARIYORDU…
M.Akif, Said Nursi ile aynı zamanı yaşadı. İttihat ve Terakki de dahi buluştular. Dar’ül Hikmet azalığını birlikte yaptılar. O’da Said Nursi gibi halka hitap etti.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır,
Tefsir, denildiğinde neredeyse tarihte yazılanların içersinde en derli toplu olanı. İttifak ile hataları, gözden kaçan noktaları en az olan Tefsir’in müfessiri..
E.M.H.Yazır’ın da hayatı Akif ve Said Nursi ile aynı dönemde. O da Akif gibi Allah’ın Kur’an’da verdiği mesajın doğru anlaşılması üzerine eser ve çalışmalar yapıyor. Yine O’da diğerleri gibi İttihat Terakki, Dar’ül Hikmet azası idi… O da yıkılmakta olan Osmanlı ve sonrası ikame edilen yeni devletin Müslümanlar adına ihyası üzerine çalışıyordu.
E.H.Yazır, Halkını Kur’an’la uyardı. Yeni bir DİN ve yeni bir anlayış peşinde koşmadı. Sadece ve sadece Kur’an’ı doğru anlamak adına izahlar yaptı. MÜCEDDİD olma hayalleri ve iddiaları değil 1400 yıl önce İNZAL olmuş kitabın hükümlerinden uzaklaşmış olan toplumu aslına rucu etmesi için UYARIYORDU…!
Ömer Nasuhi Bilmen,
Ö.N.Bilmen hoca, deyim yerindeyse efsane bir kabiliyetti. Arapça’ya hakimiyeti, Dinler Tarihi alanına vukufiyeti, sıra dışı Kaynak tarama bilgisi, Fıkha dair en derli toplu çalışmayla ortaya çıktı ki HUKUKU İSLAMİYE KAMUSU efsane bir eserdir. O da diğerleri gibi aynı zamanda Meal ve Tefsir çalışması yaptı.
Ö.N.Bilmen’de Akif, Elmalılı Hamdi ve Said Nursi ile beraber Dar’ül Hikmet azası idi. Onunda mücadelesi 1400 yıl önce inzal olmuş Kur’an’dan kopma noktasına gelmiş Müslümanları uyarmak, kaynağa uygun metinleri insanlara eser halinde sunarak, zayıflamış olan bünyeyi güçlendirmek, bilinçlendirmek, geliştirmek arzusuna uyuyordu. O da İslamı bile halkını Kur’an’la buluşması için UYARIYORDU…
Said Nursi ile aynı çağı ve azalığı paylaşmış olan bu değerli insanlar ömürlerini Kur’an hizmetine vakfederek, ihmalkarlık sonrası düşülen zilletten kurtulmanın yolunun Kur’an’la buluşmak ile vuslata erebileceğini anlatmak şekliyle mücadele ediyorlardı.
Peki Ya Said Nursi…? O ne yapıyordu? O günün aynı şartlarını yaşayan bu kişi hakkında neden ihtilaf çıkıyordu?
Said Nursi, diğer örneklerin dışında başka bir şey söylüyordu. O yanlışı, yani Müslümanların Kur’an’dan kopuşunda görmüyordu.
O halkın iddiasını İnsanların zaten bildiği ve kabul ettiği bir din olan İslamı ve indirilmiş olan Kur’an’ın son kitap olduğundan hareketle bir şeyler anlatmıyordu…!
O YENİ BİR ŞEY ANLATIYORDU….!
Adına KEVNİ yani tabiata dair olan, Allah’ın yarattığı ayetlerin tefsiri isimli bir yöntemle açılış yapıyordu.
GELECEĞİ HABER VERİLMİŞTİ…
Kendisinin geleceğinin Kur’an’ın 33 ayetinde haber verildiğini ve artık dünyaya geldiğini söylüyordu. Bu anlamda Hz.ebubekir’in r.a. bir HUTBESİNDE kendisini doğrudan göstererek, 1400 yıl öncesinden geleceğinin haber verildiğini söylüyordu.
Hz. Ali’nin r.a. kendisini ihkam ettiğini, sürekli, yardımda bulunduğunu, SEKİNE isimli kendisine Cebrail’in a.s. verdiği sayfa ki evvel ahir her şeyin bulunduğu sayfa, bu hizmete katkı sunuyor, Cemaatinin ADINI bile O BELİRLİYORDU.
İmam-ı Rabbani Mektubatın’da Said Nursi’nin geleceğini Müjdeliyordu, ismini de Bediüzzaman ve babasının adıyla söylüyordu.
Geylani, Said Nursi’nin geleceğini söylüyordu… Gündelik çalışmalarında ona katkı sunuyor. Rusya’daki esaretten kaçırıp getiriyordu….
Hz. Hamza r.a. aralıksız olarak kendisini koruyor, gelecek zararlara karşı düşmanları zelil ediyordu…
İLAHİ olarak İLHAM ile YAZDIRILIYORDU…
Said Nursi kendisi yazmıyor yazdırılıyordu. Hatta bazen yazdırılanların gereksizliğini bile düşünüyordu ama çaresiz yazıyordu.
Peygamberimiz s.a.v. gibi ağzından çıktığı şekliyle redakte edilmeden yazılıyordu. Yine Resululullah gibi eser ya da ARŞTAKİ YERİNDEN İNZAL olunan, 23 yılda tamamlanıyor ve de kendisine YAZDIRILIRKEN aynı Resulullah s.a.v. gibi hastalanıyordu…
Kur’an’ın ARŞTAKİ YERİNDEN İNZAL OLAN bir eserdi insanlara sunduğu….?
Said Nursi, diğer örneklerin (M.Akif, Elmalılı M.H.Yazır, Ö.N.Bilmen) dışında başka bir şey söylüyordu. O yanlışı, Müslümanların Kur’an’dan kopuşunda görmüyordu.
Bu kavram ÇOK ÖNEMLİ… Said Nursi Kur’an’dan uzaklaşan insanların üzerine bela geldiğini düşünmüyordu… O mevcut Kur’an’ın “ANLAŞILAMAZ TEKRARLARI” nedeniyle insanların anlamadığını o nedenle Yaratıcının Kur’an’da tanımladığı bir yöntemle Said’e AYETLERİN AYETİNİ yazdırmak suretiyle KUR’AN’I TEFSİR ettiriyordu…!
O nedenle Said Nursi Kur’an ve Peygamber’in ispatını yapıyordu…
İLAHİ OLARAK İLHAMLA YAZILIYORDU…!