Fethullah Gülen Hocaefendi, 14 Eylül 1979 tarihli İzmir Bornova Merkez Camii'nde verdiği "İktisadi Mülâhazalar" vaazında "Peygamberimizin ve reşit halifelerin beytülmal hassasiyeti" konusunu açıklıyor.
Beytülmal-i Has hakkında Resul-i Ekrem bizzat kendi hayat-ı seniyyelerinde ve daha sonra da raşid halifeler, daha sonra da melikler, daha sonra melik-i adudlar, hep aynı istikamette hareket ettiler. Resul-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) bu hususi beytülmalden kendi mübarek iaşelerini temin ediyordu. Aynı zamanda sefirleri karşılıyordu. Devletlere göndereceği hediyeyi gönderiyordu. Bu hakkı doğrudan doğruya Kur'an ona vermişti ve bakiyesini de Beytülmal-i Mutlak'a iade buyuruyorlardı. Raiyetinin en küçüğü kadar, belki en küçüğünün de yarısı kadar geçimini temin edebilecek şekilde geçimini temin ediyordu. Tebanın en küçüğü günde kaç defa yemek yer? Bir defa. Resul-i Ekrem, bir defa yemek yiyordu. Vakıa onun günde bir defa yemek yediği de çok azdır ama o bir defa yiyordu; çünkü tebanın en küçüğü günde bir defa yemek yiyor. Tebanın en küçüğü ne kadar elbise giyiyor? Resul-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) o kadar giyiyordu. Onun bir geriliği [Her zaman giyilmeyen, yabanlık elbise] vardı, bayramlarda sefirler geldiği zaman heyetleri karşılarken giydiği; bir de her gün hayat içinde hayatla boğuşurken giydiği, mücadele ederken giydiği elbisesi vardı, başka yoktu. Tebasının da durumu bu merkezdeydi. O bir devlet reisiydi, vaziyeti bundan ibaretti. Bu hususi beytülmal, devlet reisinin elinde, başta Peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) elinde olduğu gibi, bir bakıma bugünkü manasıyla mestur aidat gibi, onun tasarrufuna tevdi edilmiş. Fakat vicdanda yasakçı, bekçi vardı. Ağzına götüreceği arpa kadar haram ve şüpheli şeyden dahi tir tir titriyordu. Peygamberimiz (aleyhissalatu vesselam) çok defa muharebeye giderken, mesela Bedir'e giderken bineği yoktu, yaya gitmişti oraya kadar. Askeriyle beraber yaya gitmişti. Uhud'a çıkarken Resul-i Ekrem'in bindiği bir atı bilmiyoruz. Bazı zamanlarda Resul-i Ekrem'in bir devesi, bağışlayın, bazı zamanlarda bir Düldül'ü oldu, bir katırı oldu. (Katır onun katırı olması itibarıyla -ismiyle belki içinizde münker bir şey ama- o katırın ayağını bastığı yeri ben gözüme sürme diye çekerim. Allah'ın, fakiri o katırla haşretmesini arzu ederim. Resul-i Ekrem'in Düldül'ü. Bağışlayın, derken belki o katıra karşı nezaketsizlik yaptım. Çünkü o herhangi bir varlığa benzemez. Kainatın Fahri'nin üzerine bindiği varlıktır.) Bazen bunları görüyoruz ama çok defa bunlardan haberimiz yoktur. O Düldül'ü Mukavkıs kendisine hediye etmişti. Kendisine Adva namında bir de deve hediye edilmişti. Hayatının son demlerine doğru buna biniyordu. Resul-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) raiyet ve tebasının en küçüğü kadar bir hayat yaşıyordu, en basit bir hayat yaşıyordu.