Dördüncüsü: Sâbık üç tevafuku yazdıktan sonra, büyük Hâfız Ali'nin gayet güzel mektubuyla, Hulusi-i sâlis Abdullah Çavuş'un manidar mektubu ve Hulusi Bey'in ve Kâtib Osman'ın kıymetli mektublarını aldım. Hâfız Ali'nin mektubunda yazdığı şu fıkra,
Konya âlimlerinin Risale-i Nur'u yazmakta ve takdir etmekte olduklarını ve tefsir sahibi Hoca Vehbi'nin (R.H.) Risale-i İhlas karşısında mağlubiyetle beraber, Risale-i Nur'a karşı hayran ve takdirkâr olması münasebetiyle, Hâfız Ali demiş: "Risale-i Nur'un bir kerametidir; öküze et ve arslana ot atmaz. Öküze ot verir, arslana et verir. O arslan hocanın en evvel İhlas Risaleleri eline geçmiş."
İşte Hâfız Ali'nin bu mektubunu aldığımdan ya altı, ya yedi gün evvel, Karadağ'dan inerken birden diyordum: "Yahu! Ata et, arslana ot atma; arslana et, ata ot ver." Bu kelimeyi beş-altı defa hoşuma gitmiş tekrar ediyordum. Ya Hâfız Ali benden evvel yazmış, bana da söylettirdi veyahut ben evvel söylemişim, ona yazdırılmış. Yalnız bu garib tevafukta bir farkımız var. O, öküze ot demiş; ben, ata ot demişim.
Kastamonu Lahikası