Risale-i Nur sadeleştirilmelimi?

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

mustafa

Profesör
Katılım
8 Haz 2006
Mesajlar
1,972
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Konum
Ankara
yasinerbu' Alıntı:
Risale-i Nur’u anlama zorluğu hakkındaki iddialar, takriben 70 sene evvel Eski Said devresindeki eserleri için dahi ileri sürülmüştü. Fakat Hz. Üstad;’’Evet dediğiniz doğrudur, eserler sadeleştirilmeli ve kolay anlaşılır hale getirilmelidir demeyip aksine muhatabların ihtiyaç duyup manaya teveccüh etmekteki eksiklikleri sebebiyle anlamada geri kaldıklarını ve yazılan risaleler kendi ihtiyarıyla olmadığını beyan eder ve der ki:

«Malûm olsun ki, bana deniliyor; insanlar diyorlarmış ki; "Onun eserlerinin çok yerlerini anlayamıyoruz. Böyle kalırsa bu eserlerin zayi' olmasından korkulur. "

Ben de derim: "Cenab-ı Hakk'ın izniyle inşâallah zayi' olmayacaklardır. Ve bir zaman gelecek, ekser dindar mütefekkirler, onları anlayacaklardır. Çünki bu risaledeki ekser mes'eleleri; nefsimde tecrübe ettiğim, Furkan-ı Hakîm'in bana i'ta etmiş olduğu ilâçlardır. Fakat mümkündür ki, sair insanlar, benim bitamamihâ anladığım gibi anlamasınlar. Zira benim nefsim sû'-i ihtiyarıyla baştan ayağa dek, çeşitli yaralarla mülemma' olmuştur. Öyle ise hayat-ı kalbiyesi selim olan kimseler; heva-i nefis yılanının ısırmasından hastalanan kimse gibi, tiryakın derece-i tesirini anlayamaz.

çok güzel izah etmişsin yasin
 

yolcu1

Üye
Katılım
11 Haz 2006
Mesajlar
46
Tepkime puanı
0
Puanları
0
sayfanın kenarında kelimelerin sade anlamları olan basımlardan alırsanız, inş. anlayarak okursunuz. hem bir süre sonra tekrar ede ede kelimeleri de öğrenirsiniz, çok rahat okursunuz. hem de dil hazneniz gelişmiş olur.
abartılıyor bu dil meselesi, okumamak için kesinlikle bahane olamaz
selamlar
 

uyarıcı

Üye
Katılım
15 Haz 2006
Mesajlar
86
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Saidi Nursi ve Nurcular ....(haşa ve kella) töbe neüzübillah maTRax

Saidi Nursi’nin sözleriyle kendisini tanımaya çalışalım. Böylece Saidi Nursi ve onun tabileri hakkında bilgi sahibi olmayan kimseler daha iyi tanınsın ve onun peşinde giden kimseler kendileri için çizilmesi gereken yolu çizsinler.
Hakkı isteyen kimseler için işte bazı pasajlar sunuyoruz:
1 – Üstadımın kendisi söylüyor ki: “Ben, sekiz dokuz yaşındayken bütün nahiyemizde, ahali Nakşi tarikatında ve oraca meşhur Gavsi Hizan namıyla bir zattan istimdat ederken. Ben akrabama ve umum ahaliye muhalif olarak: “Ya Gavsi Geylani” derdim. Çocukluk itibarıyla elimden bir ceviz gibi ehemmiyetsiz birşey kaybolsa. “Ya şeyh! Sana bir Fatiha. Sen benim bu şeyimi buldur. Acibdir ve yemin ve yemin ediyorum bin defa böyle. Hz. Şeyh himmet ve duasıyla imdadıma yetişmiştir.” (Risalei Nur Kulliyatı-Sikkei Tasdik’ül Gaybi Kitabı- Sayfa: 118-Doğuş Ltd Şti Matbaası-Ankara- 1959 tarihli baskı.)
- Saidi Nursi, bu sözleriyle Gavsi Geylani’nin Gavsi Hizan’a üstünlüğünü belirtmek için ondan istimdatta (yardım isteme) bulunduğunu dile getiriyor. Oysa ölülerden yardım istemek, onları yardımına çağırmak apaçık şirk amelidir.
1 – “Hz. Şeyhin vefatından sonra hayatta oldukları gibi tasarrufa ehli velayetçe kabul edilen üç evliyayı azimenin en büyüğü o hz. Gavsi Geylani’dir.
.... Fırkasıyla badel memat (ölümden sonra) dua ve himmetiyle müridlerinin arkasında, önünde bulunmasıyla. Böyle bir harika kerameti acibe ile meşhur bir zat. Elbette böyle bir zamanda kıymettar bir hizmeti Kuraniyeyi bir müridinin vasıtasıyla olunacağını onun görmesi ve göstermesi onun şe’nindendir.” (Adı Geçen Eser s: 119)
- Saidi Nursi, bu sözleriyle şeyhlerin vefatından sonra hayatta oldukları gibi tasarruf hakkına sahib olduğunu ifade etmek istemiştir. Şeyhlerin öldükten sonra müridlerinin önünde ve arkasında bulunduğu iddia ederek kendisinin Geylani’nin bir müridi olduğunu belirtmek istemiştir.
2 – “Hz. Şeyhin himmet ve irşadıyla eski Said yeni Said’e inkilab etmiştir.” (Adı Geçen Eser s: 128)
- Said Nursi bu sözleriyle kendisinden yüzyıllarca önce yaşamış bir kimsenin kendisine irşad edebildiğini dile getirmiştir. Bu sözleriyle hem şeyhten medet umması, hem de ölülerin dirilere fayda vereceği inancına sahib olduklarını ileri sürmüştür.
4 – “Ehli tarikat ve hakikatça tam bir iltifatla kabul edilmiş bir esas var ki... Tarikati Hakta suluk eden bir insan nefsi emaresinin enaniyetini ve serkeşliğini kırmak için lazım gelir ki, nazarını nefsinden kaldırıp, şeyhine nazar ede ede ta fenafişşeyh hükmüne gelir. Ben dediğinde şeyhinin hissiyatıyla konuşur ve hakeza ta fena firrasul, fenafillaha kadar gider. Mesela nasıl ki sıdık bir hizmetkar efendisinin hissiyatıyla kendi kendisinin efendisiymiş gibi konuşur ki ben böyle istiyorum der.
....Zatı Ahmediyenin (a.s)varisliğiyle hakikatı Muhammediyesinin de (a.s) kendisini gördüğü gibi fenayı mutlak ile Cenabı Hakkın tecelliyi zatisine mazhariyet noktasında kendisine o sözleri söylemiş. Onun gibi olmayan e o makama yetişmeyen onu söyleyemez, söylese mesuldür.
- Said Nursi herkesin nefsinden kurtulup şeyhine motamot uya uya şeyhte yokolmanın, rasule uya uya onda yok olmanın ve Allah’a uya uya onda yok olup ben dediğinde Allah’ın emri gibi itaat edilmenin lazım geldiğini söylemek istiyor adeta... Daha açıkçası; “ben” dediğinde, o demiyor, (haşa) Allah (c.c) diyor... Bu ise vahdeti vücud akidesinin bir parçası olan “fena” (yokolma) akidesi yani; fena fi ihvan (ihvanda yok olma), fena fişşeyh (şeyhte yok olma), fenafirrasul (rasulde yok olma) ve fenafillah (-Haşa- Allah’ta yok olma) akidesidir.
Bu sapık akideye göre fenafirrasul olan Allah (c.c)’ın rasulüdür. FenaFillah olan ise hakta yok olduğundan Allah (c.c)’ın yeryüzündeki gölgesidir. Allah adına konuşur.
“Onun gibi olmayan o sözü söyleyemez, söylese mesuldür” diyerek, bir kimseyi (haşa) Allah (c.c) makamına çıkarıyor...
5 – “O futuluh gaybın tefeulunde en evvel şu fırka çıktı.” (Adı Geçen Eser s: 118)
- Nurcular bir kitabın rastgele açılıp yorumlanmasına tefeul diyorlar... Tıpkı fala bakmak gibi.
6 – “Bu hizmette yani ehli imanı dalaleti mutlakadan kurtarmaya lüzum olsa dünyevi hayatı gibi uhrevi hayatımı da feda etmeyi bir saadet bilirim. Binlerce dost ve kardeşlerim cennete gitmeleri için cehennemi kabul ederim.” (Adı Geçen Eser s: 10)
- Said Nursi burada bir ehli imandan bahsediyor, fakat onları dalaleti mutlaka (mutlak sapık kimseler) olarak isimlendiriyor. Bu ne tezattır? Bir kimse hem ehli iman, hem dalaleti mutlaka nasıl olur? Üstelik Said Nursi onları kurtarmak için dünyasını ve ahiretini feda etmeyi göze alıyor. Üstelik cehenneme girme, cehenneme razı olma pahasına... Cehenneme razı olan bir kimsenin hiç, iman ehli olduğu söylenebilir mi? Buna göre madem Said Nursi kabul ediyor, nurcuların hepsi kurtulsa bile Said Nursi bu sözleriyle cehennemden kurtulmayacak, imanı olmayan bir kafirdir. Kafire tazim ve istiğfar da küfürdür.
7 – “Hatta o da’va o derece tehlikeye düşmüş ki bir ehli keşfin müşahedesile, bir yerde ecel elinden terhis tezkeresini alan kırk adamdan bir adam kazanabilmiş, otuz dokuzu kaybetmiş.” (Adı Geçen Eser s: 157)
- Saidi Nursi’nin burada ehli keşf diye kastettiği kimseler; kabirlere girerek ölünün müslüman mı kafir mi öldüğünü bildiğini söyleyen kimselerdir. Saidi Nursi bu sözleri söylemekle kendisinin ehli keşf olduğunu dile getirmek istiyor. Bu özelliği sebebiyle gaibten haber veren bir kimse vasfını kendinde görüyor.
8 – 1358’de Karadağ’ın başına çıkıyordum. İnsanların hususan müslümanların bu silsilece devam eden hakikatleri ne vakit başladı, ne vakte kadar sürecek hatıra geldi. Birden “vel asr” ayeti karşıma çıktı.
Haşiyesinde:
1500 yıllarında mücahedenin sonlarına gelineceği...
1506 yıllarında Galibane mücadelenin tarihine.
1545 yıllarında Mağlubane mücadele tarihine.
1561 yıllarında mücadelenin ne zamana kadar devamına işaret eder.” (Adı Geçen Eser s: 46)
- Saidi Nursi Cebir hesabıyla kıyametin vaktini haber verecek vasıfta kendini görmüştür. Yani; kıyametin 1561’de kopacağını söylemiştir.
9 – “Tam adaletini gördüğümüz mahkeme heyetine çok selam ve dualar ederiz.” (Adı Geçen Eser s: 168)
- Allah (c.c), Nisa: 60 ayetinde tağuta muhakeme olanların küfre girdiklerini haber vermiştir. Saidi Nursi ise tağuti bir mahkemeyi adalet mahkemesi olarak görüyor ve böylece Allah (c.c)’ın gerçek adaletini inkar etmiş oluyor. Zira gerçek adalet, Allah ve rasulünün hükmüyle hükmetmektir. Saidi Nursi ise; Allah (c.c) ve rasulünün hükmüyle hükmetmeyen bir mahkemeyi adaletli olarak vasıflandırmıştır.
10 – “Risalei Nur sair telifat gibi ulum ve funun ve başka kitaplardan alınmamış. Telif olunduğu zaman hiçbir vakit kitab müellifin yanında bulunmuyordu.” (Adı Geçen Eser s: 80)
- İşte bu ifade, insanları Risalei Nur’un gaybi yazıldığına inandırmak için uydurulan bir safsatadır. Zira sanki müellefin yanında o anda hiçbir kitabın bulunmaması bu risalelerin gaybiliğini gösteriyor...
11 – “Müellefin pek az bir zamanda tahsilden tedrise geçmesi üç ayda bir kış içinde 15 senede medresece okunan 100 kitaptan daha fazla okuduğu kaydediliyor.” (Adı Geçen Eser s: 65)
- Bu sözlerle Saidi Nursinin yüceltilmesi amacı güdülmüştür.
12 – “Ben kendi kanaatımı yazdım. Kanaata itiraz edilmez.” (Adı Geçen Eser s: 76)
- Said Nursi, delilsiz olarak kendi kanaatlarını yazmış ve onun kanaatlarına kesinlikle itiraz edilemezmiş... Oysa itiraz kanaatlara olur..
13 – “O eser onun hüneri olamaz. O, doğrudan doğruya Kur’an’ı Kerim’in bu zamanda bir nevi mucizesi manevisi olarak Rahmeti ilahi tarafından ihsan edilmiştir. Bu eserlerin onun ilmi, fikri ve zekasının eseri olmadığına delil, Risalei Nurda öyle parçalar var ki bazı altı, bazı iki, bazı bir saatte, bazı on dadikada yazılan risaleler var. Ben yemin ederim eski Said’in kuvveti hafızasında beraber olmak şartıyla o on dakika işi on saatte fikrimle yapamıyorum. O bir saatlik Risalei fikrimle iki gün istidadımla yapamıyorum. Hakeza demek biz müfsil olduğumuz halde gayet zengin bir mücevherat dükkanının delalı hizmetçisi olmuşusuz.” (Adı Geçen Eser s: 58)
- Bu ifadelerden anlaşılan şu ki; Risalei Nur Said Nursi’nin hüneri değilmiş. O, Kur’an’ın bu zamana bakan bir çeşit mucizesiymiş. Allah (c.c) tarafından ihsan edilmiştir. Çünkü bu eserler onun fikri ve zekasının eseri değilmiş. Aslında mantığında ve zekasında iflas etmişken zengin bir kuyumcu dükkanının güzel bir hizmetkarlığını yapıyormuş.
Said Nursi burda Kur’an’ı kullanmayı deniyor. Kur’an’ın şerefiyle şereflenerek kendisine bir pay çıkarmaya çalışıyor.
Şimdilik bu kadar yazmakla yetiniyoruz. Bu konuda yazılması gereken çokca mesele var. Fakat aklı başında kimseler için bu kadar açıklamalar ve örnekler yeterlidir sanırım.
 

yasinerbu

Üye
Katılım
8 Haz 2006
Mesajlar
188
Tepkime puanı
0
Puanları
0
uyarıcı' Alıntı:
HAŞA VEKELLA
Seni Allaha havale ediyorum. ve vaktiyle papazlar 600 kelime ile cevap istedikleri suallerine üstadın cevabı ile cevap veriyorum. (ne mi araştırda öğren.)
 

yasinerbu

Üye
Katılım
8 Haz 2006
Mesajlar
188
Tepkime puanı
0
Puanları
0
İşte bunun içindir ki; komünist ve masonlar, kendi zehirli fikirlerinin yayılmasına Risâle-i Nur'un kuvvetli bir mâni teşkil ettiğini biliyorlar. Kur'anın hakikî bir tefsiri olmakla kuvvetli bir îman kaynağı olan Risâle-i Nur'u ortadan kaldırmak veya okutmamak için çeşitli desiseler ve iftiralara başvuruyorlar.» (Şualar sh:545)
 

muvahhid

Üye
Katılım
18 Haz 2006
Mesajlar
20
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Rİsalelere Teslİm Olanlara ÇaĞri !

Burda Risale-i Nur ve Bediüzzaman-a çamur atamazsınız.
 

şevin

Üye
Katılım
10 Haz 2006
Mesajlar
186
Tepkime puanı
4
Puanları
0
yasinerbu' Alıntı:
HAŞA VEKELLA
Seni Allaha havale ediyorum. ve vaktiyle papazlar 600 kelime ile cevap istedikleri suallerine üstadın cevabı ile cevap veriyorum. (ne mi araştırda öğren.)
Seni alkışlıyorum yasinerbu içimi rahatlattın.

uyarıcı kardeş cevabını bulamazsan ben sana söylerim üzülme:D
 
M

Murat Sâki

Guest
gerekli yerler editlenmiştir. muhavvid fikirleriniz bir eseri karalamak adına yazılmış aslı astarı olmayan yazılardan ibaret bunlara müsade veremeyiz
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,243
Puanları
113
Konum
bâbil...
biri kendine muvahhid der biri ne idiğü belirsiz bir uyarıcıdır...

birşey ürettikleri olmaz onların çamur at izi kalsın hesabıdır

at izi it izine karışır... ne uyarıcı uyarılır ne muvahhid yoldadır

kim üstad'ı karalasa onun ki basitliktendir....

(bu adamlar bana şiir yazdırıyo bee :) )
 

yasinerbu

Üye
Katılım
8 Haz 2006
Mesajlar
188
Tepkime puanı
0
Puanları
0
muvahhid' Alıntı:
Burda Risale-i Nur ve Bediüzzaman-a çamur atamazsınız.


:D :D :D :O :O :O


Aslında ahmaklara verilecek en büyük cevap SUKUTTUR.
Yinede bu zavallı kardeşimize bir şeyler yazalım.

1- :D Buna biz değil yük hayvanları bile güler.Çünki Risale-i Nur Külliyatında sönmez risalesi diye bir risale YOKtur. Nereden türetiyorsun böyle bir risaleyi.
2- :clap2: Kendi fikrini açıklamaktan aciz kardeşim.Bilmiyorsan sus adam sansınlar diye bir deyim varya...;
Başka bir formda iki kişi arasında geçen konuşmayı :D Birebir kopyalamışsın.İstersen sakıncası yoksa adresinide vereyim: forum.iktibas....
zavallı iktibascı kardeş madem kopyalıyon hiç değilse bi düzenleme yap ta acziyetin ortaya çıkmasın.
Zaten yönetici kardeşlerim gereğini yapmışlar. Allah onlardan razı olsun.
neyse en iyisi SUKUT.
 

EbRu

Paylaşımcı
Katılım
10 Haz 2006
Mesajlar
336
Tepkime puanı
3
Puanları
0
bencede sadeleştirilmemeli!
 

şevin

Üye
Katılım
10 Haz 2006
Mesajlar
186
Tepkime puanı
4
Puanları
0
[/B]
maTRax' Alıntı:
biri kendine muvahhid der biri ne idiğü belirsiz bir uyarıcıdır...

birşey ürettikleri olmaz onların çamur at izi kalsın hesabıdır

at izi it izine karışır... ne uyarıcı uyarılır ne muvahhid yoldadır

kim üstad'ı karalasa onun ki basitliktendir....

(bu adamlar bana şiir yazdırıyo bee :) )
inanın önce isimlere dikkat etmedim şiir sandım:) harika olmuşş:clap2: :clap2: iyi ya bugün içim rahatlıyor içimde olanları kardeşlerim dile getiriyor:D . teşekkürler matrax...
 

AdımcA

Akşam ... Yine Akşam ...
Katılım
9 Haz 2006
Mesajlar
2,420
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Sadeleştirilebilir, ama o zaman da zannedersem şu sorun ortaya çıkar: Arapça, Farsça ve Osmanlıcadaki bazı kelimelerin, Türkçede tam olarak karşılığı yoktur. Bundan dolayı çevrilen yazı, orijinalliğini ve etkili anlatımını kaybeder.
................. :) :( :)

Neticede onu sadeleştirmeyip, kendimizi Osmanlıca öğrenmeye zorlarsak daha iyi olur kanaatindeyim.
 
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
16
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Muhterem mubarek Müslüman kardeşlerim eğer kendi yorumlarımızdan ziyade bu eserleri yazan zatın konuşmasına yer versek boşu boşuna konuşmuşta olmayız



RİSALE-İ NUR'UN ŞERH VE İCAZI UYGUN MUDUR?

Evet son günlerde gelen birçok soru içerisinde Risale-i Nurun şerhini yapan bir zatın TAHŞİYE YAYINEVİ vasıtasıyla şerh ve izah yayınlaması var. Biz bu şerhlerle ilgili kısa bir çalışmayı gözönüne getirecez. Öncelikle şu bilinmelidir ki KURAN'IN YAKLAŞIK 253 AYETİNİN ŞERHİ RİSALE-İ NUR İLE YAPILIYOR DA, RİSALE-İ NUR GİBİ İMAN HAKİKATLERİNİN ŞERHİ NİYE OLMUYOR?

biz bu eserleri inceledik. Bieçok insanın niçin rahatsız olduğunu ise şu an Allah'ın izniyle rahatlıkla farkedebiliyor ve tüm İslam alemine hiç çekinmeden tavsiye edebiliyoruz. Büyük rantlar peşinde olan birçok sapıtmış ve masonlarla çalışan, kuran ayetlerini ve hadisleri cemaatlerinin öğrenmememesi için elinden geleni yapan cemaat liderlerinin koltukları sarsılmakta. Ayriyeten iman hakikatleri daha iyi kavranılabilmekte. Düşünsenize bir hazine var, biri hazinenin kapısını açıyor. Tüm insanlık bu hazineden yararlanacak acaba bunun ne zararı var. Başta dediğimiz gibi koltuğu elinden gidecek liderlere zararı var. Üstelik kuran nuru doğrultusunda Rabbimiz yazmayı bu zat-ı muhtereme nasip etmiş. Üstelik B.ZAMAN SAİD NURSİ İZİN DE VERMİŞ. Peki ey rantçı mason uşakları size ne oluyor. Son olarak şunu dile getirmek istiyoruz: B.ZAMANIN TILSIMLAR MECMUASINDA 2003 TARİHİNDEN BAHSEDİLİYOR. Bu şerhlere de isabet ediyor yoksa bu mu onları korkutuyor? Unutulmamalıdır ki Allah HZ.MUSA GELECEK DİYE SUHUFLARDA BUYURDU.Firavun erkek çocuklarını katletti.Sonunda ne oldu? Allah vaadini yerine getirmedi mi? Allah HZ:İBRAHİM'i haber verdi. Nemrutun engellemeleri neyi değiştirebildi? Allah HZ:MUHAMMED'İ (s.a.v) tüm kitaplarda haber verdi. ONa oyuna rağmen Allah vaadinden geri mi döndü? Kesinlikle hayır!!! Allah vaadine ters düşmez. Onun içindir ki EY AHMAKLAR NE YALAN ÇIKARIRSANIZ ÇIKARIN RABBİMİN İSTEDİĞİ KİŞİ ELBETTEKİ GELECEKTİR. BU KİŞİ BU KİTABI YAZANDA OLABİLİR, BİR BAŞKASI DA. YANİ KORKUNUN ECELE FAYDASI YOK.
HER NEYE ŞİMDİ DE ŞERH HAKKIN B.ZAMAN NE DEMİŞ BİR BAKALIM:::

Beşeriyetin ekseriyetle bozulduğu ve hak din olan islamiyetin neredeyse tamamen ortadan kalktığı ahirzamanda, kaynağı semavi olan ve adına MEHDİYET denen bir hidayet cereyanı vardır. Bu kudsi cereyanın her birininde mehdi denilen 3 mümessili vardır.

Birinci mehdi, hakaik-i imaniyenin mehdisidir. Vazife-i maneviyesi takriben 100 sene devam eden bu birinci mehdinin yapmış olduğu vazife diğer iki mehdinin vazifelerine nispeten çok daha ehemmiyetlidir. Peygamber efendimiz (s.a.v.) her yüz senede cenab-ı hak bir müceddidi din gönderir(1) hadis-i şerifinin sırrına mahzar olan B.zaman Said-i Nursi hazretleri ahirzamandaki mehdiyet cereyanının 1. mehdisi olarak İslamiyetin iman, akide sahasında tecdit vazifesiyle tavzif edimiş bir İslam müceddidir. Ulum-i diyenin menbaı olan Kuran, Sünnet, icma-i ümmet ve kıyas-ı fukaha çerçevesinde kaleme aldığı ekseriyet-i mutlaka ile ilhama mahzar olduğu eserleride; esas itibariyle mehdiyet cereyanını diğer mümessillerine bir program hazırlamıştır.(2)

Mektubat isimli eserlerinde, Çok emarelerle anlamışız ki, bu ulum-i imaniyede fetva vazifesi ile tavzif edilmişiz (3) diyen üstad kendi vazifesinin, ehl-i sünnet ve cemaat mezhebinin akit mesellerinde imamlık etmek olduğunu belirtirken; aynı paragrafta diğer Kuran şakirtlerinin vazifesine de şöyle işaret etmektedir: Bu dürüs-i Kuraniyenin dairesi içinde olanlar, allame ve müçtehitler de olsalar vazifeleri ulum-i imaniye cihetinde yazılan yalnız şu sözlerin şerhleri ve izahlarıdır veya tanzimleridir. (age)

Yine başka bir mektubundada talebelerin yapmaları gereken vazifelere şöyle temas etmiştir: Evet Risaletin Nur size mükemmel bir mehaz olabilir ve onda erkan-ı imaniyenin her birisi ile mesela Kuranın kelamullah ve icazı nüktelerine dair, müteferrik risalelerdeki parçalar toplansa veya haşre dair ayrı ayrı bürhanlar cemedilse ve hakeza mükemmel bir izah ve haşiye ve bir şerh olabilir.

Zannederim ki, hakaik-ı aliye-i imaniyeyi tamamıyla Risale-i Nur ihata etmiş, başka yerlerde aramaya lüzum yok. Yalnız bazen izah ve tafsile muhtaç kalmış. Onun için vazifem bitmiş gibi bana geliyor. Sizin vazifeniz devam ediyor. (ve inşallah vazifeniz şerh ve izahla ve tekmil ve tahşiye ile neşr ve talim ile, belki yirmibeşinci ve otuzikinci mektupları telif ile ve Risale-i Nuru tanzim ve tertip ve tefsir ve tashih ile devam edecek.) (4)

Risale-i Nur talebelerinin, asıl metinlere sadık kalmak şartıyla ŞERH, İZAH, TEKMİL, TAHSİYE, NEŞR, TALİM, TANZİM, TERTİP, TEFSİR VE TASHİH yapabilecekleri; eserlerin değişik yerlerinde de ifade edilmiştir. Bu ifadelerin bazılarına bakmakta fayda vardır.

Sünuhatı kalbiyesini tahrir işinde acz özrünü beyan ile bu yüzden eserlerinin anlaşılmadığını söyleyen Üstad, ileride bazılarının bu beyan işini yapacağına İFADE-İ MERAM başlıklı şu mektubunda işaret etmektedir:

Malum olsun ki bana deniliyor; insanlar diyorlarmış ki; Onun eserlerinin çok yerlerini anlamıyoruz. Böyle kalırsa bu eserlerinin zayi olmasından korkulur.

Ben de derim: Cenab-ı Hakkın izniyle inşallah zayi olmayacaklardır. Ve bir zaman gelecek, ekser dindar mürefekkirler onları anlayacaklardır.

Çünkü; bu risaledeki ekser meseleleri nefsimle tecrübe ettiğim Furkan-ı Hakimin bana ita etmiş olduğu ilaçlardır.

Fakat mümkündür ki sair insanlar, benim bitemamiha anladığım gibi anlamasınlar. Zira benim nefsim su-i ihtiyariyle baştan ayağa dek çeşitli yaralarla mülemma olmuştur. Öyle ise hayat-ı kalbiyesi selim olan kimseler; heva-i nefs yılanının ısırmasından hastalanan kimse gibi tiryakın derece-i tesirini anlayamaz.

Hem de, sünühat-ı kalbiyemde izahat için tahririnden gelen aczden ve tağyirinden gelen havftan dolayı tasarruf edemiyorum. Ancak kalbime doğduğu gibi yazıyorum.

Hem de, ben sair mütekellimin hilafına olarak, kendi yerimde ve kendime hitaben konuşuyorum. Bana dönük olan samiin makamında değil. Çünkü onlar, kendi nefislerini samiin makamında farz ederek öyle konuşuyorlar. Anlaşılıyor ki, benim kitabımın önü ve doğru yüzü bana dönük olup, onun makusu ve ters tarafı samia bakıyor. O halde samii, ayinede görünen yazıyı okur gibi kendisine zorlaşıyor. Madem ki ben onun makamına gitmiyorum; o halde o, kendi hayalini tenezzülen bana göndersin ki ben de onun hayalini başımdaki gözümde misafir edeyim; ta ki o da benim gördüğüm gibi görsün.

Şimdi burada emeneten hakkını eda etmek niyetiyle Cenab_ Hakkın tevfiki ile derim ki ben, ( Nokta, Katre ve Katrenin zeyli, Zerre, Şemme, Habbe) ve sair risalelerinde müteferrik hadsiyatı ve parça parça aynaları derc etmişim. Eğer Cenab- Hakkın izniyle bir zaman gelir, birisi bütün bu müteferrik bu hadsleri ve parça parça aynaları tahrir ve tasvir edip birleştirirse; öyle bir ayna onlardan çıkabilir ki, aynel yakinin nuru o aynada zahir ve numayan olacaktır. Hem o müteferrik hadslerden öyle bir hads-i külli meydana gelebilir ki, hakka-l yakinin nuru, ondan çiçekler açacaktır inşallah.

Evet, neden olmasın! Çünkü, bütün bu risalelerdeki meseleler hadsler, yalnız Kuran-ı Mübinin feyzinden mülhemdirler. (5)

Said Nursi

Hulusi-i Sani diye hitap ettiği talebesi Sabri Efendiye yazdığı bir mektupta da bu beyan işi için şöyle demektedir:
Mektubunda ilm-i kelam ilmini benden almak arzu etmişsiniz. Zaten o dersi alıyorsunuz. Yazdığınız umum Sözler o nurlu ve hakiki ilm-i kelamın dersleridir. İmam-ı Rabbani gibi bazı kudsi muhakkikler demişler ki: Ahirzamanda ilm-i kelamı, yani ehl-i hak mezhebi olan mesail-i imaniye-i kelamiyeyi birisi öyle bir surette beyan edecek ki; umum ehl-i keşf ve tarikatın fevkınde o nurların neşrine sebebiyet verecektir. Hatta İmam-ı Rabbani kendisini o şahıs gibi görmüştür. Senin şu aciz ve fakir ve hiç ender hiç olan kardeşin bin derece haddimin fevkınde olarakkendimi o gelecek adam olduğumu iddia edemem, hiçbir cihette liyakatım yoktur. Fakat ileride gelecek acib şahsın bir hizmetkarı ve ona yer hazır edecek bir dümdarı ve o büyük kumandanı pişdar bir neferi olduğumu zanediyorum. Ve ondandır ki, sen de yazılan şeylerden o acip kokusunu aldın.(6)

cinlerden peygamber gelip gelmediğini soran bir talebesine verdiği cevapta da diyor ki:

Hem Risale-i Nur , bu zamanda bir taun-i beşeri olan maddiyunluk fikrini iptal etmek için, cini ve ruhanilerin vücudlarını kati hüccetler ile isbat etmeye çalışmış, bu meseleye üçüncü derecede bakmış, tafsilini başkalara bırakmış. Belki inşallah Risale-i Nurun bir şakirdi, Sure-i Rahmanı tefsir edip bu meseleyi de halleder. (7)

Mektubat isimli eserinde yer alması gerekirken telif edilemeyen 25. Mektub için şunları söylüyor:

Yirmi Beşinci Mektub, Sure-i Yasinin yirmi beş ayetine dair yirmi beş nükte olmak üzere Rahmet-i İlahiyeden istenilmiş; fakat daha zamanı gelmediğinden yazılmamıştır. (8)

İhtiyarlar Risalesi olan 26. Lema aslında yirmi altı rica olması gerekirken, sadece on altısı telif edilmiş. Üstad, 15. Rica kısmına bir haşiye koyarak şöyle diyor:
Nurun telif zamanı üç zamanı üç sene evvel bitmiş olmasından, bu On Beşinci Rica, ileride bir Nurce tarafından İhtiyarlar Leması'nın tekmiline telifine mehaz olmak üzere yazıldı. (9)

DİPNOTLAR:
(Müstedrek, İmam-ı Hakim; Kitab-ı Sünen, Ebu Davud; Şuab-ı İman, Beyhaki)
Emirdağ Lahikası. C.1. s.259; Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s.9)
Mektubat, 29. Mektub, 6. Kısım, Sözler Yayınevi, s.399)
Barla Lahikası, Tenvir Neşriyat, s.257)
(mesnevi-i Nuriye, A.Mecid Tercimesi, s.234-235)
Barla Lahikası, Tenvir Neşriyat, sh.302)
Şualar, 13. Şua, Çeltüt Matbaası s.305)
Mektubat, Fihrist, Sözler Yayınevi s. 474)
Lemalar, 26. Lema Y. Asya, s. 257)
 

yasinerbu

Üye
Katılım
8 Haz 2006
Mesajlar
188
Tepkime puanı
0
Puanları
0
selimselimhan' Alıntı:
Muhterem mubarek Müslüman kardeşlerim eğer kendi yorumlarımızdan ziyade bu eserleri yazan zatın konuşmasına yer versek boşu boşuna konuşmuşta olmayız



RİSALE-İ NUR'UN ŞERH VE İCAZI UYGUN MUDUR?

Evet son günlerde gelen birçok soru içerisinde Risale-i Nurun şerhini yapan bir zatın TAHŞİYE YAYINEVİ vasıtasıyla şerh ve izah yayınlaması var. Biz bu şerhlerle ilgili kısa bir çalışmayı gözönüne getirecez. Öncelikle şu bilinmelidir ki KURAN'IN YAKLAŞIK 253 AYETİNİN ŞERHİ RİSALE-İ NUR İLE YAPILIYOR DA, RİSALE-İ NUR GİBİ İMAN HAKİKATLERİNİN ŞERHİ NİYE OLMUYOR?

biz bu eserleri inceledik. Bieçok insanın niçin rahatsız olduğunu ise şu an Allah'ın izniyle rahatlıkla farkedebiliyor ve tüm İslam alemine hiç çekinmeden tavsiye edebiliyoruz. Büyük rantlar peşinde olan birçok sapıtmış ve masonlarla çalışan, kuran ayetlerini ve hadisleri cemaatlerinin öğrenmememesi için elinden geleni yapan cemaat liderlerinin koltukları sarsılmakta. Ayriyeten iman hakikatleri daha iyi kavranılabilmekte. Düşünsenize bir hazine var, biri hazinenin kapısını açıyor. Tüm insanlık bu hazineden yararlanacak acaba bunun ne zararı var. Başta dediğimiz gibi koltuğu elinden gidecek liderlere zararı var. Üstelik kuran nuru doğrultusunda Rabbimiz yazmayı bu zat-ı muhtereme nasip etmiş. Üstelik B.ZAMAN SAİD NURSİ İZİN DE VERMİŞ. Peki ey rantçı mason uşakları size ne oluyor. Son olarak şunu dile getirmek istiyoruz: B.ZAMANIN TILSIMLAR MECMUASINDA 2003 TARİHİNDEN BAHSEDİLİYOR. Bu şerhlere de isabet ediyor yoksa bu mu onları korkutuyor? Unutulmamalıdır ki Allah HZ.MUSA GELECEK DİYE SUHUFLARDA BUYURDU.Firavun erkek çocuklarını katletti.Sonunda ne oldu? Allah vaadini yerine getirmedi mi? Allah HZ:İBRAHİM'i haber verdi. Nemrutun engellemeleri neyi değiştirebildi? Allah HZ:MUHAMMED'İ (s.a.v) tüm kitaplarda haber verdi. ONa oyuna rağmen Allah vaadinden geri mi döndü? Kesinlikle hayır!!! Allah vaadine ters düşmez. Onun içindir ki EY AHMAKLAR NE YALAN ÇIKARIRSANIZ ÇIKARIN RABBİMİN İSTEDİĞİ KİŞİ ELBETTEKİ GELECEKTİR. BU KİŞİ BU KİTABI YAZANDA OLABİLİR, BİR BAŞKASI DA. YANİ KORKUNUN ECELE FAYDASI YOK.
HER NEYE ŞİMDİ DE ŞERH HAKKIN B.ZAMAN NE DEMİŞ BİR BAKALIM:::

Beşeriyetin ekseriyetle bozulduğu ve hak din olan islamiyetin neredeyse tamamen ortadan kalktığı ahirzamanda, kaynağı semavi olan ve adına MEHDİYET denen bir hidayet cereyanı vardır. Bu kudsi cereyanın her birininde mehdi denilen 3 mümessili vardır.

Birinci mehdi, hakaik-i imaniyenin mehdisidir. Vazife-i maneviyesi takriben 100 sene devam eden bu birinci mehdinin yapmış olduğu vazife diğer iki mehdinin vazifelerine nispeten çok daha ehemmiyetlidir. Peygamber efendimiz (s.a.v.) her yüz senede cenab-ı hak bir müceddidi din gönderir(1) hadis-i şerifinin sırrına mahzar olan B.zaman Said-i Nursi hazretleri ahirzamandaki mehdiyet cereyanının 1. mehdisi olarak İslamiyetin iman, akide sahasında tecdit vazifesiyle tavzif edimiş bir İslam müceddidir. Ulum-i diyenin menbaı olan Kuran, Sünnet, icma-i ümmet ve kıyas-ı fukaha çerçevesinde kaleme aldığı ekseriyet-i mutlaka ile ilhama mahzar olduğu eserleride; esas itibariyle mehdiyet cereyanını diğer mümessillerine bir program hazırlamıştır.(2)

Mektubat isimli eserlerinde, Çok emarelerle anlamışız ki, bu ulum-i imaniyede fetva vazifesi ile tavzif edilmişiz (3) diyen üstad kendi vazifesinin, ehl-i sünnet ve cemaat mezhebinin akit mesellerinde imamlık etmek olduğunu belirtirken; aynı paragrafta diğer Kuran şakirtlerinin vazifesine de şöyle işaret etmektedir: Bu dürüs-i Kuraniyenin dairesi içinde olanlar, allame ve müçtehitler de olsalar vazifeleri ulum-i imaniye cihetinde yazılan yalnız şu sözlerin şerhleri ve izahlarıdır veya tanzimleridir. (age)

Yine başka bir mektubundada talebelerin yapmaları gereken vazifelere şöyle temas etmiştir: Evet Risaletin Nur size mükemmel bir mehaz olabilir ve onda erkan-ı imaniyenin her birisi ile mesela Kuranın kelamullah ve icazı nüktelerine dair, müteferrik risalelerdeki parçalar toplansa veya haşre dair ayrı ayrı bürhanlar cemedilse ve hakeza mükemmel bir izah ve haşiye ve bir şerh olabilir.

Zannederim ki, hakaik-ı aliye-i imaniyeyi tamamıyla Risale-i Nur ihata etmiş, başka yerlerde aramaya lüzum yok. Yalnız bazen izah ve tafsile muhtaç kalmış. Onun için vazifem bitmiş gibi bana geliyor. Sizin vazifeniz devam ediyor. (ve inşallah vazifeniz şerh ve izahla ve tekmil ve tahşiye ile neşr ve talim ile, belki yirmibeşinci ve otuzikinci mektupları telif ile ve Risale-i Nuru tanzim ve tertip ve tefsir ve tashih ile devam edecek.) (4)

Risale-i Nur talebelerinin, asıl metinlere sadık kalmak şartıyla ŞERH, İZAH, TEKMİL, TAHSİYE, NEŞR, TALİM, TANZİM, TERTİP, TEFSİR VE TASHİH yapabilecekleri; eserlerin değişik yerlerinde de ifade edilmiştir. Bu ifadelerin bazılarına bakmakta fayda vardır.

Sünuhatı kalbiyesini tahrir işinde acz özrünü beyan ile bu yüzden eserlerinin anlaşılmadığını söyleyen Üstad, ileride bazılarının bu beyan işini yapacağına İFADE-İ MERAM başlıklı şu mektubunda işaret etmektedir:

Malum olsun ki bana deniliyor; insanlar diyorlarmış ki; Onun eserlerinin çok yerlerini anlamıyoruz. Böyle kalırsa bu eserlerinin zayi olmasından korkulur.

Ben de derim: Cenab-ı Hakkın izniyle inşallah zayi olmayacaklardır. Ve bir zaman gelecek, ekser dindar mürefekkirler onları anlayacaklardır.

Çünkü; bu risaledeki ekser meseleleri nefsimle tecrübe ettiğim Furkan-ı Hakimin bana ita etmiş olduğu ilaçlardır.

Fakat mümkündür ki sair insanlar, benim bitemamiha anladığım gibi anlamasınlar. Zira benim nefsim su-i ihtiyariyle baştan ayağa dek çeşitli yaralarla mülemma olmuştur. Öyle ise hayat-ı kalbiyesi selim olan kimseler; heva-i nefs yılanının ısırmasından hastalanan kimse gibi tiryakın derece-i tesirini anlayamaz.

Hem de, sünühat-ı kalbiyemde izahat için tahririnden gelen aczden ve tağyirinden gelen havftan dolayı tasarruf edemiyorum. Ancak kalbime doğduğu gibi yazıyorum.

Hem de, ben sair mütekellimin hilafına olarak, kendi yerimde ve kendime hitaben konuşuyorum. Bana dönük olan samiin makamında değil. Çünkü onlar, kendi nefislerini samiin makamında farz ederek öyle konuşuyorlar. Anlaşılıyor ki, benim kitabımın önü ve doğru yüzü bana dönük olup, onun makusu ve ters tarafı samia bakıyor. O halde samii, ayinede görünen yazıyı okur gibi kendisine zorlaşıyor. Madem ki ben onun makamına gitmiyorum; o halde o, kendi hayalini tenezzülen bana göndersin ki ben de onun hayalini başımdaki gözümde misafir edeyim; ta ki o da benim gördüğüm gibi görsün.

Şimdi burada emeneten hakkını eda etmek niyetiyle Cenab_ Hakkın tevfiki ile derim ki ben, ( Nokta, Katre ve Katrenin zeyli, Zerre, Şemme, Habbe) ve sair risalelerinde müteferrik hadsiyatı ve parça parça aynaları derc etmişim. Eğer Cenab- Hakkın izniyle bir zaman gelir, birisi bütün bu müteferrik bu hadsleri ve parça parça aynaları tahrir ve tasvir edip birleştirirse; öyle bir ayna onlardan çıkabilir ki, aynel yakinin nuru o aynada zahir ve numayan olacaktır. Hem o müteferrik hadslerden öyle bir hads-i külli meydana gelebilir ki, hakka-l yakinin nuru, ondan çiçekler açacaktır inşallah.

Evet, neden olmasın! Çünkü, bütün bu risalelerdeki meseleler hadsler, yalnız Kuran-ı Mübinin feyzinden mülhemdirler. (5)

Said Nursi

Hulusi-i Sani diye hitap ettiği talebesi Sabri Efendiye yazdığı bir mektupta da bu beyan işi için şöyle demektedir:
Mektubunda ilm-i kelam ilmini benden almak arzu etmişsiniz. Zaten o dersi alıyorsunuz. Yazdığınız umum Sözler o nurlu ve hakiki ilm-i kelamın dersleridir. İmam-ı Rabbani gibi bazı kudsi muhakkikler demişler ki: Ahirzamanda ilm-i kelamı, yani ehl-i hak mezhebi olan mesail-i imaniye-i kelamiyeyi birisi öyle bir surette beyan edecek ki; umum ehl-i keşf ve tarikatın fevkınde o nurların neşrine sebebiyet verecektir. Hatta İmam-ı Rabbani kendisini o şahıs gibi görmüştür. Senin şu aciz ve fakir ve hiç ender hiç olan kardeşin bin derece haddimin fevkınde olarakkendimi o gelecek adam olduğumu iddia edemem, hiçbir cihette liyakatım yoktur. Fakat ileride gelecek acib şahsın bir hizmetkarı ve ona yer hazır edecek bir dümdarı ve o büyük kumandanı pişdar bir neferi olduğumu zanediyorum. Ve ondandır ki, sen de yazılan şeylerden o acip kokusunu aldın.(6)

cinlerden peygamber gelip gelmediğini soran bir talebesine verdiği cevapta da diyor ki:

Hem Risale-i Nur , bu zamanda bir taun-i beşeri olan maddiyunluk fikrini iptal etmek için, cini ve ruhanilerin vücudlarını kati hüccetler ile isbat etmeye çalışmış, bu meseleye üçüncü derecede bakmış, tafsilini başkalara bırakmış. Belki inşallah Risale-i Nurun bir şakirdi, Sure-i Rahmanı tefsir edip bu meseleyi de halleder. (7)

Mektubat isimli eserinde yer alması gerekirken telif edilemeyen 25. Mektub için şunları söylüyor:

Yirmi Beşinci Mektub, Sure-i Yasinin yirmi beş ayetine dair yirmi beş nükte olmak üzere Rahmet-i İlahiyeden istenilmiş; fakat daha zamanı gelmediğinden yazılmamıştır. (8)

İhtiyarlar Risalesi olan 26. Lema aslında yirmi altı rica olması gerekirken, sadece on altısı telif edilmiş. Üstad, 15. Rica kısmına bir haşiye koyarak şöyle diyor:
Nurun telif zamanı üç zamanı üç sene evvel bitmiş olmasından, bu On Beşinci Rica, ileride bir Nurce tarafından İhtiyarlar Leması'nın tekmiline telifine mehaz olmak üzere yazıldı. (9)

DİPNOTLAR:
(Müstedrek, İmam-ı Hakim; Kitab-ı Sünen, Ebu Davud; Şuab-ı İman, Beyhaki)
Emirdağ Lahikası. C.1. s.259; Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s.9)
Mektubat, 29. Mektub, 6. Kısım, Sözler Yayınevi, s.399)
Barla Lahikası, Tenvir Neşriyat, s.257)
(mesnevi-i Nuriye, A.Mecid Tercimesi, s.234-235)
Barla Lahikası, Tenvir Neşriyat, sh.302)
Şualar, 13. Şua, Çeltüt Matbaası s.305)
Mektubat, Fihrist, Sözler Yayınevi s. 474)
Lemalar, 26. Lema Y. Asya, s. 257)



kardeşim yazıın ın mahiyetini kısaca özetlersen ne demek istediğin daha iyi anlaşılır. Çünkü alıntı yapmışsın ama kimlere karşı ne için yazıldığı belli olmayan bir yazı.
 
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
16
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Bu yazı Risale-i Nurdan bir alıntıdır. Kişi ve kişilere ait değildir. Burada Said Nursi risale-i nur şerh ve izah edilebilir diyor. Ki ahirzamanda beklenen zatın görevlerinden biride Risale-i Nuru şerh etmektir Sikke-i tasdiki gaybi sayfa 9 a müracaat edilirse kişiler BENCE kelimelerinden elbetteki sıyrılacaktır bununla birlikte yukarıda yazdıklarımı inceleyin BENCE kelamını kullanmadan inşallah BEdiüzzamnın şerhe izin verdiğini göreceksiniz. Ki Risale-i Nur Kur'an-ı Kerim'in bir nevi şerhidir. Kur'an'ın Şerhi oluyorda Risale-i Nurun şerhi neden olmasın
 

erciyes_prensi

Asistan
Katılım
18 Haz 2006
Mesajlar
430
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Web sitesi
www.benimblog.com
arkadaşlar risaliye nur ingilizceye almancaya fransızcaya daha dilmedigim bir çok dile cevriliyorda neden günümüz türkçesine cevrilmiyor
birde hiç bir alımın kitabi döne döne okunmaz döne döne okunacak tek kitap KURAN-I KERİM'dir hangi biriniz arapca ögrenmek için çaba içinde bana bunu söylermisiniz
 

Risale-i Nur Talebesi

Diyar-ı Bekirli
Katılım
30 Haz 2006
Mesajlar
1,460
Tepkime puanı
11
Puanları
0
Zaten türkçe olan eser yozlzşamış türkçeye çevirlsin deniliyor rahatlık için.Şahsen türkçeye çevrilse o cazibeli dilini kaybederse bir okuyan ikinci kez okumaz sıkılır.Oysaki imani eserler usandırmmalı ki hep okunmalı çünkü imani eserlere ekmek su gibi ihtiyacımız var!
İçindeki lezzeti çıkarmayın kardeşlerim.Zor değil dili hemen yanında lugat veriliyor atık elinsaf....
 

mustafa

Profesör
Katılım
8 Haz 2006
Mesajlar
1,972
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Konum
Ankara
erciyes_prensi' Alıntı:
arkadaşlar risaliye nur ingilizceye almancaya fransızcaya daha dilmedigim bir çok dile cevriliyorda neden günümüz türkçesine cevrilmiyor
birde hiç bir alımın kitabi döne döne okunmaz döne döne okunacak tek kitap KURAN-I KERİM'dir hangi biriniz arapca ögrenmek için çaba içinde bana bunu söylermisiniz


döne, döne derken neyi kastediyorsunuz?
 

yasinerbu

Üye
Katılım
8 Haz 2006
Mesajlar
188
Tepkime puanı
0
Puanları
0
selimselimhan' Alıntı:
Bu yazı Risale-i Nurdan bir alıntıdır. Kişi ve kişilere ait değildir. Burada Said Nursi risale-i nur şerh ve izah edilebilir diyor. Ki ahirzamanda beklenen zatın görevlerinden biride Risale-i Nuru şerh etmektir Sikke-i tasdiki gaybi sayfa 9 a müracaat edilirse kişiler BENCE kelimelerinden elbetteki sıyrılacaktır bununla birlikte yukarıda yazdıklarımı inceleyin BENCE kelamını kullanmadan inşallah BEdiüzzamnın şerhe izin verdiğini göreceksiniz. Ki Risale-i Nur Kur'an-ı Kerim'in bir nevi şerhidir. Kur'an'ın Şerhi oluyorda Risale-i Nurun şerhi neden olmasın
kardeşim yukarıdaki alıntı yapmış olduğun yazı birebir risalelerden alınmış değildir. 'bence' diyen kardeşlerimizi eleştirirken aynı hataya sizde düşüyorsunuz.
Risale-i nur dairesinde o kadar çok değişik tarz varki.(o da hizmetin büyüklüğünü gösterir.)
Mesela alıntı yapmış olduğunuz taşhiye ve tenvir yayın evleri üstadın çizgisine ne derece sadık hareket edebiliyor hiç araştırdınızmı.
kardeşlerim burada önemli olan üstadın tarzına muvaffık hareket etmektir. yoksa değişik değişik hizmet tarzları ortaya çıkacaktır.
Üstad risalelerde hep nazarları yine risalelere çeviriryor. yani kendisini bile nazara vermiyor. ama bazı kardeşlerimiz ısrarla bazı ağabeylerin hocaların adı üzerinde duruyorlar. bu ise risaleleri anlamamaktan geçiyor.
Üstadımız ısrarla her onbeş günde okunması lazım dediği ihlas risalesini Allah aşkına ömrünüzde kaç defa okudunuz.
Yapmayın kardeşlerim biraz insaflı olalım. Üstadımızı berzahta bari huzur içinde bırakalım.
kardeşlerim hz.mehdinin 2.ve 3. vazifesini risale-i nur cematinin şahsi manevisi icra edecektir. Sarıklı genç te yine o şahsi manevidir.
ve de risale-i nurun aslı da şahısların ticari rotaları doğrultusunda değiştirilmemelidir.
Allahu teala hepimize basiret nasip eylesin.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst