Muhterem mubarek Müslüman kardeşlerim eğer kendi yorumlarımızdan ziyade bu eserleri yazan zatın konuşmasına yer versek boşu boşuna konuşmuşta olmayız
RİSALE-İ NUR'UN ŞERH VE İCAZI UYGUN MUDUR?
Evet son günlerde gelen birçok soru içerisinde Risale-i Nurun şerhini yapan bir zatın TAHŞİYE YAYINEVİ vasıtasıyla şerh ve izah yayınlaması var. Biz bu şerhlerle ilgili kısa bir çalışmayı gözönüne getirecez. Öncelikle şu bilinmelidir ki KURAN'IN YAKLAŞIK 253 AYETİNİN ŞERHİ RİSALE-İ NUR İLE YAPILIYOR DA, RİSALE-İ NUR GİBİ İMAN HAKİKATLERİNİN ŞERHİ NİYE OLMUYOR?
biz bu eserleri inceledik. Bieçok insanın niçin rahatsız olduğunu ise şu an Allah'ın izniyle rahatlıkla farkedebiliyor ve tüm İslam alemine hiç çekinmeden tavsiye edebiliyoruz. Büyük rantlar peşinde olan birçok sapıtmış ve masonlarla çalışan, kuran ayetlerini ve hadisleri cemaatlerinin öğrenmememesi için elinden geleni yapan cemaat liderlerinin koltukları sarsılmakta. Ayriyeten iman hakikatleri daha iyi kavranılabilmekte. Düşünsenize bir hazine var, biri hazinenin kapısını açıyor. Tüm insanlık bu hazineden yararlanacak acaba bunun ne zararı var. Başta dediğimiz gibi koltuğu elinden gidecek liderlere zararı var. Üstelik kuran nuru doğrultusunda Rabbimiz yazmayı bu zat-ı muhtereme nasip etmiş. Üstelik B.ZAMAN SAİD NURSİ İZİN DE VERMİŞ. Peki ey rantçı mason uşakları size ne oluyor. Son olarak şunu dile getirmek istiyoruz: B.ZAMANIN TILSIMLAR MECMUASINDA 2003 TARİHİNDEN BAHSEDİLİYOR. Bu şerhlere de isabet ediyor yoksa bu mu onları korkutuyor? Unutulmamalıdır ki Allah HZ.MUSA GELECEK DİYE SUHUFLARDA BUYURDU.Firavun erkek çocuklarını katletti.Sonunda ne oldu? Allah vaadini yerine getirmedi mi? Allah HZ:İBRAHİM'i haber verdi. Nemrutun engellemeleri neyi değiştirebildi? Allah HZ:MUHAMMED'İ (s.a.v) tüm kitaplarda haber verdi. ONa oyuna rağmen Allah vaadinden geri mi döndü? Kesinlikle hayır!!! Allah vaadine ters düşmez. Onun içindir ki EY AHMAKLAR NE YALAN ÇIKARIRSANIZ ÇIKARIN RABBİMİN İSTEDİĞİ KİŞİ ELBETTEKİ GELECEKTİR. BU KİŞİ BU KİTABI YAZANDA OLABİLİR, BİR BAŞKASI DA. YANİ KORKUNUN ECELE FAYDASI YOK.
HER NEYE ŞİMDİ DE ŞERH HAKKIN B.ZAMAN NE DEMİŞ BİR BAKALIM:::
Beşeriyetin ekseriyetle bozulduğu ve hak din olan islamiyetin neredeyse tamamen ortadan kalktığı ahirzamanda, kaynağı semavi olan ve adına MEHDİYET denen bir hidayet cereyanı vardır. Bu kudsi cereyanın her birininde mehdi denilen 3 mümessili vardır.
Birinci mehdi, hakaik-i imaniyenin mehdisidir. Vazife-i maneviyesi takriben 100 sene devam eden bu birinci mehdinin yapmış olduğu vazife diğer iki mehdinin vazifelerine nispeten çok daha ehemmiyetlidir. Peygamber efendimiz (s.a.v.) her yüz senede cenab-ı hak bir müceddidi din gönderir(1) hadis-i şerifinin sırrına mahzar olan B.zaman Said-i Nursi hazretleri ahirzamandaki mehdiyet cereyanının 1. mehdisi olarak İslamiyetin iman, akide sahasında tecdit vazifesiyle tavzif edimiş bir İslam müceddidir. Ulum-i diyenin menbaı olan Kuran, Sünnet, icma-i ümmet ve kıyas-ı fukaha çerçevesinde kaleme aldığı ekseriyet-i mutlaka ile ilhama mahzar olduğu eserleride; esas itibariyle mehdiyet cereyanını diğer mümessillerine bir program hazırlamıştır.(2)
Mektubat isimli eserlerinde, Çok emarelerle anlamışız ki, bu ulum-i imaniyede fetva vazifesi ile tavzif edilmişiz (3) diyen üstad kendi vazifesinin, ehl-i sünnet ve cemaat mezhebinin akit mesellerinde imamlık etmek olduğunu belirtirken; aynı paragrafta diğer Kuran şakirtlerinin vazifesine de şöyle işaret etmektedir: Bu dürüs-i Kuraniyenin dairesi içinde olanlar, allame ve müçtehitler de olsalar vazifeleri ulum-i imaniye cihetinde yazılan yalnız şu sözlerin şerhleri ve izahlarıdır veya tanzimleridir. (age)
Yine başka bir mektubundada talebelerin yapmaları gereken vazifelere şöyle temas etmiştir: Evet Risaletin Nur size mükemmel bir mehaz olabilir ve onda erkan-ı imaniyenin her birisi ile mesela Kuranın kelamullah ve icazı nüktelerine dair, müteferrik risalelerdeki parçalar toplansa veya haşre dair ayrı ayrı bürhanlar cemedilse ve hakeza mükemmel bir izah ve haşiye ve bir şerh olabilir.
Zannederim ki, hakaik-ı aliye-i imaniyeyi tamamıyla Risale-i Nur ihata etmiş, başka yerlerde aramaya lüzum yok. Yalnız bazen izah ve tafsile muhtaç kalmış. Onun için vazifem bitmiş gibi bana geliyor. Sizin vazifeniz devam ediyor. (ve inşallah vazifeniz şerh ve izahla ve tekmil ve tahşiye ile neşr ve talim ile, belki yirmibeşinci ve otuzikinci mektupları telif ile ve Risale-i Nuru tanzim ve tertip ve tefsir ve tashih ile devam edecek.) (4)
Risale-i Nur talebelerinin, asıl metinlere sadık kalmak şartıyla ŞERH, İZAH, TEKMİL, TAHSİYE, NEŞR, TALİM, TANZİM, TERTİP, TEFSİR VE TASHİH yapabilecekleri; eserlerin değişik yerlerinde de ifade edilmiştir. Bu ifadelerin bazılarına bakmakta fayda vardır.
Sünuhatı kalbiyesini tahrir işinde acz özrünü beyan ile bu yüzden eserlerinin anlaşılmadığını söyleyen Üstad, ileride bazılarının bu beyan işini yapacağına İFADE-İ MERAM başlıklı şu mektubunda işaret etmektedir:
Malum olsun ki bana deniliyor; insanlar diyorlarmış ki; Onun eserlerinin çok yerlerini anlamıyoruz. Böyle kalırsa bu eserlerinin zayi olmasından korkulur.
Ben de derim: Cenab-ı Hakkın izniyle inşallah zayi olmayacaklardır. Ve bir zaman gelecek, ekser dindar mürefekkirler onları anlayacaklardır.
Çünkü; bu risaledeki ekser meseleleri nefsimle tecrübe ettiğim Furkan-ı Hakimin bana ita etmiş olduğu ilaçlardır.
Fakat mümkündür ki sair insanlar, benim bitemamiha anladığım gibi anlamasınlar. Zira benim nefsim su-i ihtiyariyle baştan ayağa dek çeşitli yaralarla mülemma olmuştur. Öyle ise hayat-ı kalbiyesi selim olan kimseler; heva-i nefs yılanının ısırmasından hastalanan kimse gibi tiryakın derece-i tesirini anlayamaz.
Hem de, sünühat-ı kalbiyemde izahat için tahririnden gelen aczden ve tağyirinden gelen havftan dolayı tasarruf edemiyorum. Ancak kalbime doğduğu gibi yazıyorum.
Hem de, ben sair mütekellimin hilafına olarak, kendi yerimde ve kendime hitaben konuşuyorum. Bana dönük olan samiin makamında değil. Çünkü onlar, kendi nefislerini samiin makamında farz ederek öyle konuşuyorlar. Anlaşılıyor ki, benim kitabımın önü ve doğru yüzü bana dönük olup, onun makusu ve ters tarafı samia bakıyor. O halde samii, ayinede görünen yazıyı okur gibi kendisine zorlaşıyor. Madem ki ben onun makamına gitmiyorum; o halde o, kendi hayalini tenezzülen bana göndersin ki ben de onun hayalini başımdaki gözümde misafir edeyim; ta ki o da benim gördüğüm gibi görsün.
Şimdi burada emeneten hakkını eda etmek niyetiyle Cenab_ Hakkın tevfiki ile derim ki ben, ( Nokta, Katre ve Katrenin zeyli, Zerre, Şemme, Habbe) ve sair risalelerinde müteferrik hadsiyatı ve parça parça aynaları derc etmişim. Eğer Cenab- Hakkın izniyle bir zaman gelir, birisi bütün bu müteferrik bu hadsleri ve parça parça aynaları tahrir ve tasvir edip birleştirirse; öyle bir ayna onlardan çıkabilir ki, aynel yakinin nuru o aynada zahir ve numayan olacaktır. Hem o müteferrik hadslerden öyle bir hads-i külli meydana gelebilir ki, hakka-l yakinin nuru, ondan çiçekler açacaktır inşallah.
Evet, neden olmasın! Çünkü, bütün bu risalelerdeki meseleler hadsler, yalnız Kuran-ı Mübinin feyzinden mülhemdirler. (5)
Said Nursi
Hulusi-i Sani diye hitap ettiği talebesi Sabri Efendiye yazdığı bir mektupta da bu beyan işi için şöyle demektedir:
Mektubunda ilm-i kelam ilmini benden almak arzu etmişsiniz. Zaten o dersi alıyorsunuz. Yazdığınız umum Sözler o nurlu ve hakiki ilm-i kelamın dersleridir. İmam-ı Rabbani gibi bazı kudsi muhakkikler demişler ki: Ahirzamanda ilm-i kelamı, yani ehl-i hak mezhebi olan mesail-i imaniye-i kelamiyeyi birisi öyle bir surette beyan edecek ki; umum ehl-i keşf ve tarikatın fevkınde o nurların neşrine sebebiyet verecektir. Hatta İmam-ı Rabbani kendisini o şahıs gibi görmüştür. Senin şu aciz ve fakir ve hiç ender hiç olan kardeşin bin derece haddimin fevkınde olarakkendimi o gelecek adam olduğumu iddia edemem, hiçbir cihette liyakatım yoktur. Fakat ileride gelecek acib şahsın bir hizmetkarı ve ona yer hazır edecek bir dümdarı ve o büyük kumandanı pişdar bir neferi olduğumu zanediyorum. Ve ondandır ki, sen de yazılan şeylerden o acip kokusunu aldın.(6)
cinlerden peygamber gelip gelmediğini soran bir talebesine verdiği cevapta da diyor ki:
Hem Risale-i Nur , bu zamanda bir taun-i beşeri olan maddiyunluk fikrini iptal etmek için, cini ve ruhanilerin vücudlarını kati hüccetler ile isbat etmeye çalışmış, bu meseleye üçüncü derecede bakmış, tafsilini başkalara bırakmış. Belki inşallah Risale-i Nurun bir şakirdi, Sure-i Rahmanı tefsir edip bu meseleyi de halleder. (7)
Mektubat isimli eserinde yer alması gerekirken telif edilemeyen 25. Mektub için şunları söylüyor:
Yirmi Beşinci Mektub, Sure-i Yasinin yirmi beş ayetine dair yirmi beş nükte olmak üzere Rahmet-i İlahiyeden istenilmiş; fakat daha zamanı gelmediğinden yazılmamıştır. (8)
İhtiyarlar Risalesi olan 26. Lema aslında yirmi altı rica olması gerekirken, sadece on altısı telif edilmiş. Üstad, 15. Rica kısmına bir haşiye koyarak şöyle diyor:
Nurun telif zamanı üç zamanı üç sene evvel bitmiş olmasından, bu On Beşinci Rica, ileride bir Nurce tarafından İhtiyarlar Leması'nın tekmiline telifine mehaz olmak üzere yazıldı. (9)
DİPNOTLAR:
(Müstedrek, İmam-ı Hakim; Kitab-ı Sünen, Ebu Davud; Şuab-ı İman, Beyhaki)
Emirdağ Lahikası. C.1. s.259; Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s.9)
Mektubat, 29. Mektub, 6. Kısım, Sözler Yayınevi, s.399)
Barla Lahikası, Tenvir Neşriyat, s.257)
(mesnevi-i Nuriye, A.Mecid Tercimesi, s.234-235)
Barla Lahikası, Tenvir Neşriyat, sh.302)
Şualar, 13. Şua, Çeltüt Matbaası s.305)
Mektubat, Fihrist, Sözler Yayınevi s. 474)
Lemalar, 26. Lema Y. Asya, s. 257)