Risale-i Nur Nedir ve Nasıl Bir Tefsirdir?

hattap

Paylaşımcı
Katılım
12 Haz 2006
Mesajlar
208
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Risale-i Nur Nedir ve Nasıl Bir Tefsirdir? Kur'ânın hakikatlarını müsbet ilim anlayışına uygun bir tarzda izah ve isbat eden Risale-i Nur Külliyatı, her insan için en mühim mesele olan "Ben neyim? Nereden geliyorum? Nereye gideceğim? Vazifem nedir? Bu mevcudat nereden gelip nereye gidiyorlar? Mahiyet ve hakikatları nedir?" gibi suallerin cevabını vâzıh ve kat'i bir şekilde, çekici bir uslûp ve güzel bir ifade ile beyan edip ruh ve akılları tenvir ve tatmin ediyor. Yirminci asrın Kur'ân Felsefesi olan bu eserler, bir taraftan teknik, fen ve san'at olarak maddiyatı, diğer taraftan iman ve ahlâk olarak mâneviyatı câmi ve havi olacak
Türk medeniyetinin, sadece maddiyata dayanan sair medeniyetleri geride bırakacağını da isbat ve ilân etmektedir. Ecdadımızın bir zamanlar kalblerinde yerleşen iman ve itikad cihetiyle zemin yüzünde yüz mislinden ziyade devletlere, milletlere karşı imanından gelen bir kahramanlıkla mukabele etmesi, İslâmiyet ve kemalât-ı mâneviyenin bayrağını Asya, Afrika ve yarı Avrupa'da gezdirmesi ve 'Ölsem şehidim, öldürsem gaziyim' deyip ölümü gülerek karşılayarak müteselsil düşman hâdisata karşı dayanması gibi, milletçe medar-ı iftihar âli seciyemizin bugün biz gençlerde inkişafı, vatan ve millet menfaatı bakımından ve istikbalimizin selameti noktasından ne derece elzem olduğu malûmdur. Mutlaka her hareket ve hizmette maddî bir ücret ce şahsî menfaatler mülâhaza etmek, Türk'ün millî tarihinin şeref ve haysiyeti ile kabil-i te'lif olamaz. Bizler, ancak Rıza-yı İlâhî için çalışıyoruz. Bizzat hizmetinde bulunmakla aldığımız telezzüz, kardeş ve vatandaşlarımıza, İslâmiyete ve insaniyete yardımda bulunabilmek mazhariyetinden gelen ebedî hayatımıza ait sürur ve ümit, bizim bu babda aldığımız ve alacağımız yegâne hakiki mukabele ve ücrettir. Risale-i Nur nasıl bir tefsirdir? Tefsir iki kısımdır. Birisi: Malûm tefsirlerdir ki, Kur'anın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin mânalarını beyan ve izah ve isbat ederler. İkinci kısım tefsir ise: Kur'ânın imanî olan hakikatlarını kuvvetli hüccetlerle beyan ve isbat ve izah etmektir. Bu kısmın çok ehemmiyeti var. Zâhir malûm tefsirler, bu kısmı bazan mücmel bir tarzda dercediyorlar; fakat Risale-i Nur, doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsalsiz bir tarzda muannîd feylesofları da susturan bir mânevî tefsirdir. Risale-i Nur sübjektif nazariye ve mütâlâalardan uzak bir şekilde, her asırda milyonlarca insana rehberlik yapan mukaddes kitabımız olan Kur'ânın hakikatlarını rasyonel ve objektif bir şekilde izah edip insaniyetin istifadesine arzedilen bir külliyattır. Risale-i Nur!.. Kur'an âyetlerinin nurlu bir tefsiri.. Baştan başa iman ve tevhid hakikatlarıyla müberhen.. Her sınıf halkın anlayışına göre hazırlanmış... Müsbet ilimlerle mücehhez.. Vesveseli şüphecileri ikna ediyor... En avamdan en havassa kadar herkese hitap edip, en muannid feylesofları dahi teslime mecbur ediyor... Risale-i Nur!.. Nurlu bir külliyat... Yüzotuz eser... Büyüklü küçüklü risaleler halinde... Asrın ihtiyaçlarına tam cevap verir... Aklı ve kalbi tatmin eder... Kur'ân-ı Kerim'in yirminci asırdaki lâfzî değil - manevî tefsiri... İsbat ediyor!... Akla gelen bütün istifhamları... Zerreden güneşe kadar îman mertebelerini... Vahdaniyet-i İlahiyeyi... Nübüvvetin hakikatını... İsbat ediyor!... Arz ve Semavatın tabakatından, melaike ve ruh bahsinden, zamanın haikatından, Haşir ve Ahiretin vukuundan, Cennet ve Cehennemin varlığından, ölümün mahiyet-i asliyesinden ebedî saadet ve şekavetin menbaına kadar... Akla gelen ve gelmeyen bütün îmanî meseleleri en kat'i delillerle aklen, mantıken, ilmen isbat ediyor... Pozitif ilimlerin müşevviki... Riyazi meselelerden daha kat'i delillerle aklı ve kalbi ikna edip, merakları izale eden bir şaheser...

* * *Tarihçe-i Hayattan * * *
 

uyarıcı

Üye
Katılım
15 Haz 2006
Mesajlar
86
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Saidi Nursi ve Nurcular Küfürdedir:

Saidi Nursi’nin sözleriyle kendisini tanımaya çalışalım. Böylece Saidi Nursi ve onun tabileri hakkında bilgi sahibi olmayan kimseler daha iyi tanınsın ve onun peşinde giden kimseler kendileri için çizilmesi gereken yolu çizsinler.
Hakkı isteyen kimseler için işte bazı pasajlar sunuyoruz:
1 – Üstadımın kendisi söylüyor ki: “Ben, sekiz dokuz yaşındayken bütün nahiyemizde, ahali Nakşi tarikatında ve oraca meşhur Gavsi Hizan namıyla bir zattan istimdat ederken. Ben akrabama ve umum ahaliye muhalif olarak: “Ya Gavsi Geylani” derdim. Çocukluk itibarıyla elimden bir ceviz gibi ehemmiyetsiz birşey kaybolsa. “Ya şeyh! Sana bir Fatiha. Sen benim bu şeyimi buldur. Acibdir ve yemin ve yemin ediyorum bin defa böyle. Hz. Şeyh himmet ve duasıyla imdadıma yetişmiştir.” (Risalei Nur Kulliyatı-Sikkei Tasdik’ül Gaybi Kitabı- Sayfa: 118-Doğuş Ltd Şti Matbaası-Ankara- 1959 tarihli baskı.)
- Saidi Nursi, bu sözleriyle Gavsi Geylani’nin Gavsi Hizan’a üstünlüğünü belirtmek için ondan istimdatta (yardım isteme) bulunduğunu dile getiriyor. Oysa ölülerden yardım istemek, onları yardımına çağırmak apaçık şirk amelidir.
1 – “Hz. Şeyhin vefatından sonra hayatta oldukları gibi tasarrufa ehli velayetçe kabul edilen üç evliyayı azimenin en büyüğü o hz. Gavsi Geylani’dir.
.... Fırkasıyla badel memat (ölümden sonra) dua ve himmetiyle müridlerinin arkasında, önünde bulunmasıyla. Böyle bir harika kerameti acibe ile meşhur bir zat. Elbette böyle bir zamanda kıymettar bir hizmeti Kuraniyeyi bir müridinin vasıtasıyla olunacağını onun görmesi ve göstermesi onun şe’nindendir.” (Adı Geçen Eser s: 119)
- Saidi Nursi, bu sözleriyle şeyhlerin vefatından sonra hayatta oldukları gibi tasarruf hakkına sahib olduğunu ifade etmek istemiştir. Şeyhlerin öldükten sonra müridlerinin önünde ve arkasında bulunduğu iddia ederek kendisinin Geylani’nin bir müridi olduğunu belirtmek istemiştir.
2 – “Hz. Şeyhin himmet ve irşadıyla eski Said yeni Said’e inkilab etmiştir.” (Adı Geçen Eser s: 128)
- Said Nursi bu sözleriyle kendisinden yüzyıllarca önce yaşamış bir kimsenin kendisine irşad edebildiğini dile getirmiştir. Bu sözleriyle hem şeyhten medet umması, hem de ölülerin dirilere fayda vereceği inancına sahib olduklarını ileri sürmüştür.
4 – “Ehli tarikat ve hakikatça tam bir iltifatla kabul edilmiş bir esas var ki... Tarikati Hakta suluk eden bir insan nefsi emaresinin enaniyetini ve serkeşliğini kırmak için lazım gelir ki, nazarını nefsinden kaldırıp, şeyhine nazar ede ede ta fenafişşeyh hükmüne gelir. Ben dediğinde şeyhinin hissiyatıyla konuşur ve hakeza ta fena firrasul, fenafillaha kadar gider. Mesela nasıl ki sıdık bir hizmetkar efendisinin hissiyatıyla kendi kendisinin efendisiymiş gibi konuşur ki ben böyle istiyorum der.
....Zatı Ahmediyenin (a.s)varisliğiyle hakikatı Muhammediyesinin de (a.s) kendisini gördüğü gibi fenayı mutlak ile Cenabı Hakkın tecelliyi zatisine mazhariyet noktasında kendisine o sözleri söylemiş. Onun gibi olmayan e o makama yetişmeyen onu söyleyemez, söylese mesuldür.
- Said Nursi herkesin nefsinden kurtulup şeyhine motamot uya uya şeyhte yokolmanın, rasule uya uya onda yok olmanın ve Allah’a uya uya onda yok olup ben dediğinde Allah’ın emri gibi itaat edilmenin lazım geldiğini söylemek istiyor adeta... Daha açıkçası; “ben” dediğinde, o demiyor, (haşa) Allah (c.c) diyor... Bu ise vahdeti vücud akidesinin bir parçası olan “fena” (yokolma) akidesi yani; fena fi ihvan (ihvanda yok olma), fena fişşeyh (şeyhte yok olma), fenafirrasul (rasulde yok olma) ve fenafillah (-Haşa- Allah’ta yok olma) akidesidir.
Bu sapık akideye göre fenafirrasul olan Allah (c.c)’ın rasulüdür. FenaFillah olan ise hakta yok olduğundan Allah (c.c)’ın yeryüzündeki gölgesidir. Allah adına konuşur.
“Onun gibi olmayan o sözü söyleyemez, söylese mesuldür” diyerek, bir kimseyi (haşa) Allah (c.c) makamına çıkarıyor...
5 – “O futuluh gaybın tefeulunde en evvel şu fırka çıktı.” (Adı Geçen Eser s: 118)
- Nurcular bir kitabın rastgele açılıp yorumlanmasına tefeul diyorlar... Tıpkı fala bakmak gibi.
6 – “Bu hizmette yani ehli imanı dalaleti mutlakadan kurtarmaya lüzum olsa dünyevi hayatı gibi uhrevi hayatımı da feda etmeyi bir saadet bilirim. Binlerce dost ve kardeşlerim cennete gitmeleri için cehennemi kabul ederim.” (Adı Geçen Eser s: 10)
- Said Nursi burada bir ehli imandan bahsediyor, fakat onları dalaleti mutlaka (mutlak sapık kimseler) olarak isimlendiriyor. Bu ne tezattır? Bir kimse hem ehli iman, hem dalaleti mutlaka nasıl olur? Üstelik Said Nursi onları kurtarmak için dünyasını ve ahiretini feda etmeyi göze alıyor. Üstelik cehenneme girme, cehenneme razı olma pahasına... Cehenneme razı olan bir kimsenin hiç, iman ehli olduğu söylenebilir mi? Buna göre madem Said Nursi kabul ediyor, nurcuların hepsi kurtulsa bile Said Nursi bu sözleriyle cehennemden kurtulmayacak, imanı olmayan bir kafirdir. Kafire tazim ve istiğfar da küfürdür.
7 – “Hatta o da’va o derece tehlikeye düşmüş ki bir ehli keşfin müşahedesile, bir yerde ecel elinden terhis tezkeresini alan kırk adamdan bir adam kazanabilmiş, otuz dokuzu kaybetmiş.” (Adı Geçen Eser s: 157)
- Saidi Nursi’nin burada ehli keşf diye kastettiği kimseler; kabirlere girerek ölünün müslüman mı kafir mi öldüğünü bildiğini söyleyen kimselerdir. Saidi Nursi bu sözleri söylemekle kendisinin ehli keşf olduğunu dile getirmek istiyor. Bu özelliği sebebiyle gaibten haber veren bir kimse vasfını kendinde görüyor.
8 – 1358’de Karadağ’ın başına çıkıyordum. İnsanların hususan müslümanların bu silsilece devam eden hakikatleri ne vakit başladı, ne vakte kadar sürecek hatıra geldi. Birden “vel asr” ayeti karşıma çıktı.
Haşiyesinde:
1500 yıllarında mücahedenin sonlarına gelineceği...
1506 yıllarında Galibane mücadelenin tarihine.
1545 yıllarında Mağlubane mücadele tarihine.
1561 yıllarında mücadelenin ne zamana kadar devamına işaret eder.” (Adı Geçen Eser s: 46)
- Saidi Nursi Cebir hesabıyla kıyametin vaktini haber verecek vasıfta kendini görmüştür. Yani; kıyametin 1561’de kopacağını söylemiştir.
9 – “Tam adaletini gördüğümüz mahkeme heyetine çok selam ve dualar ederiz.” (Adı Geçen Eser s: 168)
- Allah (c.c), Nisa: 60 ayetinde tağuta muhakeme olanların küfre girdiklerini haber vermiştir. Saidi Nursi ise tağuti bir mahkemeyi adalet mahkemesi olarak görüyor ve böylece Allah (c.c)’ın gerçek adaletini inkar etmiş oluyor. Zira gerçek adalet, Allah ve rasulünün hükmüyle hükmetmektir. Saidi Nursi ise; Allah (c.c) ve rasulünün hükmüyle hükmetmeyen bir mahkemeyi adaletli olarak vasıflandırmıştır.
10 – “Risalei Nur sair telifat gibi ulum ve funun ve başka kitaplardan alınmamış. Telif olunduğu zaman hiçbir vakit kitab müellifin yanında bulunmuyordu.” (Adı Geçen Eser s: 80)
- İşte bu ifade, insanları Risalei Nur’un gaybi yazıldığına inandırmak için uydurulan bir safsatadır. Zira sanki müellefin yanında o anda hiçbir kitabın bulunmaması bu risalelerin gaybiliğini gösteriyor...
11 – “Müellefin pek az bir zamanda tahsilden tedrise geçmesi üç ayda bir kış içinde 15 senede medresece okunan 100 kitaptan daha fazla okuduğu kaydediliyor.” (Adı Geçen Eser s: 65)
- Bu sözlerle Saidi Nursinin yüceltilmesi amacı güdülmüştür.
12 – “Ben kendi kanaatımı yazdım. Kanaata itiraz edilmez.” (Adı Geçen Eser s: 76)
- Said Nursi, delilsiz olarak kendi kanaatlarını yazmış ve onun kanaatlarına kesinlikle itiraz edilemezmiş... Oysa itiraz kanaatlara olur..
13 – “O eser onun hüneri olamaz. O, doğrudan doğruya Kur’an’ı Kerim’in bu zamanda bir nevi mucizesi manevisi olarak Rahmeti ilahi tarafından ihsan edilmiştir. Bu eserlerin onun ilmi, fikri ve zekasının eseri olmadığına delil, Risalei Nurda öyle parçalar var ki bazı altı, bazı iki, bazı bir saatte, bazı on dadikada yazılan risaleler var. Ben yemin ederim eski Said’in kuvveti hafızasında beraber olmak şartıyla o on dakika işi on saatte fikrimle yapamıyorum. O bir saatlik Risalei fikrimle iki gün istidadımla yapamıyorum. Hakeza demek biz müfsil olduğumuz halde gayet zengin bir mücevherat dükkanının delalı hizmetçisi olmuşusuz.” (Adı Geçen Eser s: 58)
- Bu ifadelerden anlaşılan şu ki; Risalei Nur Said Nursi’nin hüneri değilmiş. O, Kur’an’ın bu zamana bakan bir çeşit mucizesiymiş. Allah (c.c) tarafından ihsan edilmiştir. Çünkü bu eserler onun fikri ve zekasının eseri değilmiş. Aslında mantığında ve zekasında iflas etmişken zengin bir kuyumcu dükkanının güzel bir hizmetkarlığını yapıyormuş.
Said Nursi burda Kur’an’ı kullanmayı deniyor. Kur’an’ın şerefiyle şereflenerek kendisine bir pay çıkarmaya çalışıyor.
Şimdilik bu kadar yazmakla yetiniyoruz. Bu konuda yazılması gereken çokca mesele var. Fakat aklı başında kimseler için bu kadar açıklamalar ve örnekler yeterlidir sanırım.
 

uyarıcı

Üye
Katılım
15 Haz 2006
Mesajlar
86
Tepkime puanı
0
Puanları
0
nedeye getirecem oku bak onların düşünceleri islama uyuyorda ben iftira atıyorsam beni ikna et vaz geceyim tamam..
 
M

Murat Sâki

Guest
uyarıcı bu gibi yazılar nette dolaşmakta lütfen bunlara itimat etmeyin
 

uyarıcı

Üye
Katılım
15 Haz 2006
Mesajlar
86
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Adam kendinine vahiy geldiğini,risaleleri kuran gibi,ölülerden yardım aldığı,kıyametin ne zaman kopacağı ,peygamberlerin bile bilmediği konuları biliyor bak adam .bunlar kfür olan şeyler ve böyle itikat eden kafir olur.
 

uyarıcı

Üye
Katılım
15 Haz 2006
Mesajlar
86
Tepkime puanı
0
Puanları
0
peki nette dolaşan yazılar nerden geldi bak bakalım kimin eserinde yazıyor sen hiç saidin eserlerini anlayarak okudunmu?Kaynak kendi eserleri o yazmadı iftira diyorsan isbatla.
 
M

Murat Sâki

Guest
uyarıcı' Alıntı:
Adam kendinine vahiy geldiğini,risaleleri kuran gibi,ölülerden yardım aldığı,kıyametin ne zaman kopacağı ,peygamberlerin bile bilmediği konuları biliyor bak adam .bunlar kfür olan şeyler ve böyle itikat eden kafir olur.

risale-i nur kuran-i kerimin manevi bir tefsiridir. üstad risale-i nuru yazarken hiç bir eserden yararlanmamoıştır bizzat kurani kendine üstad tutmuştur hatta ''elde kuran gibi bir ışık varken başka nurlar aramak aklıma zayi göründü'' gibi bir sözüde vardır yani risale-iğ nur kurandan kopmuş bir bürhandır üstad vahih vs.. geliyor bana vs.. dememiştir. bunlar uydurmadan öte yazılardan ibarettir.
 

RaBiA

Asistan
Katılım
8 Haz 2006
Mesajlar
448
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
36
Konum
şehr-i yar
sevgili kardeşim,yazdıkların cümle halinde alınmış ve yorumlanmış.bir cümle hakkında yorum yapabilmek için bütün yazıyı okumak gerekir ki yalnış yorum yapılmasın yani parça-bütün ilişkisi...bu sebeple sizden ricam odurki yorumlarını ilettiğiniz cümlelerin geçtiği yazıları bütün halinde yayınlarsanız daha aydınlanmış oluruz.
ayrıca Risale-i Nurları okudunuz mu? yani herhangi bir eserini bitirdinizmi? kişinin şuurunu anlayabilmek için bu yola başvurdunuz mu?tüm hayatını okudunuzmu? bu soruları soruyorum çünkü bir kişi hakkında hele hele Bediüzzaman gibi bir lakabı almış eserleri tüm dünyada 130 milyon kişi tarafından okunan bir kişi hakkında açıklama yapmadan önce o kişi hakkında geniş bilgiye sahip olmak gerekir ki bu da zaten yorumun gerçekle olan bağını kuvvetlendirir bu yüzden soruyorum..

ayrıca tefsir in anlamını bize açıklarsanır çok memnun oluruz




 

uyarıcı

Üye
Katılım
15 Haz 2006
Mesajlar
86
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Tefsİr Nedİr?

Örtülü, kapalı olan şeyi ortaya çıkarmak, açmak, beyân etmek, beşerî kudret dâhilinde, Kur'ân-ı kerîm âyetlerindeki murâd-ı ilâhîyi (Allahü teâlânın murâdını) anlamak. Bu işi yapabilen âlime müfessir denir.
Kur'ân-ı kerîmi kendi görüşüne, anlayışına göre tefsîr eden kâfir olur.
Tefsîr ve fıkıh kitaplarına hakâret eden; bunları beğenmeyen, kötüleyen kimse kâfir olur.
Kur'ân-ı kerîmi tam olarak yalnız Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem anlamış, kapalı ve anlaşılması zor âyet-i kerîmeleri, Eshâb-ı kirâma açıklamışlardır. Bu sebeble Kur'ân-ı kerîmin hakîkî tefsîri, Peygamber efendimizin bu açıklamalarıdır. Tefsî r âlimlerinin Kur'ân-ı kerîmin tefsîrine dâir, Peygamber efendimizden sallallahü aleyhi ve sellem ve Eshâb-ı kirâmdan gelen rivâyetlerle yaptıkları tefsîrlere, rivâyet, me'sûr ve naklî tefsîr denildi. Ayrıca bu tefsîrler esas alınarak Kur'ân-ı kerîmin lisan ve daha başka bilgilere göre de açıklamaları yapıldı.Bu açıklamalara te'vîl denildi. Bunlara ma'kûl, re'y ve dirâyet tefsîri denir. Te'vîllerin doğruluğu, naklî tefsire uygunluğu ile anlaşılır.

Tefsîr âlimleri, nakle uygun te'vîlleri de tefsîr olarak kabûl etmişlerdir.Te'vîl, nakle ve din bilgilerine uymazsa, tefsîr değil, yazanın kendi düşüncesi olur. Nitekim hadîs-i şerîfte; " Kur'ân-ı kerîmi kendi görüşü ile açıklayan, doğru olsa bile hatâ etmiştir" buyrulmuştur. Bunun içindir ki, Kur'ân-ı kerîmde mânâsı açık olmayan yerlerden yalnız akla güvenip, yanlış te'vîl yapılarak yanlış mânâlar çıkarılması netîcesinde yetmiş iki bid'at ve dalâlet fırkası ortaya çıktı.
 

uyarıcı

Üye
Katılım
15 Haz 2006
Mesajlar
86
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Şimdi gelelim benim risaleleri okuyup okumadığıma okuyanların kaç tanesi bir şey anlıyor bana söylermisin?osmanlıca yazılmış eseri bu gün 260 bin kişiokusa ne anlayacak sence .Senin okumadığımve onu iyi tanımadığın belli okusaydın benim yazımdan hemen onu tanırdın şimdi onun eserlerinden sana kopya yapayım.


.... Fırkasıyla badel memat (ölümden sonra) dua ve himmetiyle müridlerinin arkasında, önünde bulunmasıyla. Böyle bir harika kerameti acibe ile meşhur bir zat. Elbette böyle bir zamanda kıymettar bir hizmeti Kuraniyeyi bir müridinin vasıtasıyla olunacağını onun görmesi ve göstermesi onun şe’nindendir.” ( Sikkei Tasdik’ül Gaybi Kitabıs: 119)Doğuş Ltd Şti Matbaası-Ankara- 1959 tarihli baskı.)
- Saidi Nursi, bu sözleriyle şeyhlerin vefatından sonra hayatta oldukları gibi tasarruf hakkına sahib olduğunu ifade etmek istemiştir. Şeyhlerin öldükten sonra müridlerinin önünde ve arkasında bulunduğu iddia ederek kendisinin Geylani’nin bir müridi olduğunu belirtmek istemiştir.
– “Ehli tarikat ve hakikatça tam bir iltifatla kabul edilmiş bir esas var ki... Tarikati Hakta suluk eden bir insan nefsi emaresinin enaniyetini ve serkeşliğini kırmak için lazım gelir ki, nazarını nefsinden kaldırıp, şeyhine nazar ede ede ta fenafişşeyh hükmüne gelir. Ben dediğinde şeyhinin hissiyatıyla konuşur ve hakeza ta fena firrasul, fenafillaha kadar gider. Mesela nasıl ki sıdık bir hizmetkar efendisinin hissiyatıyla kendi kendisinin efendisiymiş gibi konuşur ki ben böyle istiyorum der.
....Zatı Ahmediyenin (a.s)varisliğiyle hakikatı Muhammediyesinin de (a.s) kendisini gördüğü gibi fenayı mutlak ile Cenabı Hakkın tecelliyi zatisine mazhariyet noktasında kendisine o sözleri söylemiş. Onun gibi olmayan e o makama yetişmeyen onu söyleyemez, söylese mesuldür.
- Said Nursi herkesin nefsinden kurtulup şeyhine motamot uya uya şeyhte yokolmanın, rasule uya uya onda yok olmanın ve Allah’a uya uya onda yok olup ben dediğinde Allah’ın emri gibi itaat edilmenin lazım geldiğini söylemek istiyor adeta... Daha açıkçası; “ben” dediğinde, o demiyor, (haşa) Allah (c.c) diyor... Bu ise vahdeti vücud akidesinin bir parçası olan “fena” (yokolma) akidesi yani; fena fi ihvan (ihvanda yok olma), fena fişşeyh (şeyhte yok olma), fenafirrasul (rasulde yok olma) ve fenafillah (-Haşa- Allah’ta yok olma) akidesidir.
Bu sapık akideye göre fenafirrasul olan Allah (c.c)’ın rasulüdür. FenaFillah olan ise hakta yok olduğundan Allah (c.c)’ın yeryüzündeki gölgesidir. Allah adına konuşur.
“Onun gibi olmayan o sözü söyleyemez, söylese mesuldür” diyerek, bir kimseyi (haşa) Allah (c.c) makamına çıkarıyor...
 

uyarıcı

Üye
Katılım
15 Haz 2006
Mesajlar
86
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yani sizler bir kişiyi değerlendirirken her yönü ile dğerlendirin.Belki görmediğiniz başka yönleri vardır .
 

yasinerbu

Üye
Katılım
8 Haz 2006
Mesajlar
188
Tepkime puanı
0
Puanları
0
uyarıcı' Alıntı:
Saidi Nursi ve Nurcular Küfürdedir:

Saidi Nursi’nin sözleriyle kendisini tanımaya çalışalım. Böylece Saidi Nursi ve onun tabileri hakkında bilgi sahibi olmayan kimseler daha iyi tanınsın ve onun peşinde giden kimseler kendileri için çizilmesi gereken yolu çizsinler.
Hakkı isteyen kimseler için işte bazı pasajlar sunuyoruz:
1 – Üstadımın kendisi söylüyor ki: “Ben, sekiz dokuz yaşındayken bütün nahiyemizde, ahali Nakşi tarikatında ve oraca meşhur Gavsi Hizan namıyla bir zattan istimdat ederken. Ben akrabama ve umum ahaliye muhalif olarak: “Ya Gavsi Geylani” derdim. Çocukluk itibarıyla elimden bir ceviz gibi ehemmiyetsiz birşey kaybolsa. “Ya şeyh! Sana bir Fatiha. Sen benim bu şeyimi buldur. Acibdir ve yemin ve yemin ediyorum bin defa böyle. Hz. Şeyh himmet ve duasıyla imdadıma yetişmiştir.” (Risalei Nur Kulliyatı-Sikkei Tasdik’ül Gaybi Kitabı- Sayfa: 118-Doğuş Ltd Şti Matbaası-Ankara- 1959 tarihli baskı.)
- Saidi Nursi, bu sözleriyle Gavsi Geylani’nin Gavsi Hizan’a üstünlüğünü belirtmek için ondan istimdatta (yardım isteme) bulunduğunu dile getiriyor. Oysa ölülerden yardım istemek, onları yardımına çağırmak apaçık şirk amelidir.
1 – “Hz. Şeyhin vefatından sonra hayatta oldukları gibi tasarrufa ehli velayetçe kabul edilen üç evliyayı azimenin en büyüğü o hz. Gavsi Geylani’dir.
.... Fırkasıyla badel memat (ölümden sonra) dua ve himmetiyle müridlerinin arkasında, önünde bulunmasıyla. Böyle bir harika kerameti acibe ile meşhur bir zat. Elbette böyle bir zamanda kıymettar bir hizmeti Kuraniyeyi bir müridinin vasıtasıyla olunacağını onun görmesi ve göstermesi onun şe’nindendir.” (Adı Geçen Eser s: 119)
- Saidi Nursi, bu sözleriyle şeyhlerin vefatından sonra hayatta oldukları gibi tasarruf hakkına sahib olduğunu ifade etmek istemiştir. Şeyhlerin öldükten sonra müridlerinin önünde ve arkasında bulunduğu iddia ederek kendisinin Geylani’nin bir müridi olduğunu belirtmek istemiştir.
2 – “Hz. Şeyhin himmet ve irşadıyla eski Said yeni Said’e inkilab etmiştir.” (Adı Geçen Eser s: 128)
- Said Nursi bu sözleriyle kendisinden yüzyıllarca önce yaşamış bir kimsenin kendisine irşad edebildiğini dile getirmiştir. Bu sözleriyle hem şeyhten medet umması, hem de ölülerin dirilere fayda vereceği inancına sahib olduklarını ileri sürmüştür.
4 – “Ehli tarikat ve hakikatça tam bir iltifatla kabul edilmiş bir esas var ki... Tarikati Hakta suluk eden bir insan nefsi emaresinin enaniyetini ve serkeşliğini kırmak için lazım gelir ki, nazarını nefsinden kaldırıp, şeyhine nazar ede ede ta fenafişşeyh hükmüne gelir. Ben dediğinde şeyhinin hissiyatıyla konuşur ve hakeza ta fena firrasul, fenafillaha kadar gider. Mesela nasıl ki sıdık bir hizmetkar efendisinin hissiyatıyla kendi kendisinin efendisiymiş gibi konuşur ki ben böyle istiyorum der.
....Zatı Ahmediyenin (a.s)varisliğiyle hakikatı Muhammediyesinin de (a.s) kendisini gördüğü gibi fenayı mutlak ile Cenabı Hakkın tecelliyi zatisine mazhariyet noktasında kendisine o sözleri söylemiş. Onun gibi olmayan e o makama yetişmeyen onu söyleyemez, söylese mesuldür.
- Said Nursi herkesin nefsinden kurtulup şeyhine motamot uya uya şeyhte yokolmanın, rasule uya uya onda yok olmanın ve Allah’a uya uya onda yok olup ben dediğinde Allah’ın emri gibi itaat edilmenin lazım geldiğini söylemek istiyor adeta... Daha açıkçası; “ben” dediğinde, o demiyor, (haşa) Allah (c.c) diyor... Bu ise vahdeti vücud akidesinin bir parçası olan “fena” (yokolma) akidesi yani; fena fi ihvan (ihvanda yok olma), fena fişşeyh (şeyhte yok olma), fenafirrasul (rasulde yok olma) ve fenafillah (-Haşa- Allah’ta yok olma) akidesidir.
Bu sapık akideye göre fenafirrasul olan Allah (c.c)’ın rasulüdür. FenaFillah olan ise hakta yok olduğundan Allah (c.c)’ın yeryüzündeki gölgesidir. Allah adına konuşur.
“Onun gibi olmayan o sözü söyleyemez, söylese mesuldür” diyerek, bir kimseyi (haşa) Allah (c.c) makamına çıkarıyor...
5 – “O futuluh gaybın tefeulunde en evvel şu fırka çıktı.” (Adı Geçen Eser s: 118)
- Nurcular bir kitabın rastgele açılıp yorumlanmasına tefeul diyorlar... Tıpkı fala bakmak gibi.
6 – “Bu hizmette yani ehli imanı dalaleti mutlakadan kurtarmaya lüzum olsa dünyevi hayatı gibi uhrevi hayatımı da feda etmeyi bir saadet bilirim. Binlerce dost ve kardeşlerim cennete gitmeleri için cehennemi kabul ederim.” (Adı Geçen Eser s: 10)
- Said Nursi burada bir ehli imandan bahsediyor, fakat onları dalaleti mutlaka (mutlak sapık kimseler) olarak isimlendiriyor. Bu ne tezattır? Bir kimse hem ehli iman, hem dalaleti mutlaka nasıl olur? Üstelik Said Nursi onları kurtarmak için dünyasını ve ahiretini feda etmeyi göze alıyor. Üstelik cehenneme girme, cehenneme razı olma pahasına... Cehenneme razı olan bir kimsenin hiç, iman ehli olduğu söylenebilir mi? Buna göre madem Said Nursi kabul ediyor, nurcuların hepsi kurtulsa bile Said Nursi bu sözleriyle cehennemden kurtulmayacak, imanı olmayan bir kafirdir. Kafire tazim ve istiğfar da küfürdür.
7 – “Hatta o da’va o derece tehlikeye düşmüş ki bir ehli keşfin müşahedesile, bir yerde ecel elinden terhis tezkeresini alan kırk adamdan bir adam kazanabilmiş, otuz dokuzu kaybetmiş.” (Adı Geçen Eser s: 157)
- Saidi Nursi’nin burada ehli keşf diye kastettiği kimseler; kabirlere girerek ölünün müslüman mı kafir mi öldüğünü bildiğini söyleyen kimselerdir. Saidi Nursi bu sözleri söylemekle kendisinin ehli keşf olduğunu dile getirmek istiyor. Bu özelliği sebebiyle gaibten haber veren bir kimse vasfını kendinde görüyor.
8 – 1358’de Karadağ’ın başına çıkıyordum. İnsanların hususan müslümanların bu silsilece devam eden hakikatleri ne vakit başladı, ne vakte kadar sürecek hatıra geldi. Birden “vel asr” ayeti karşıma çıktı.
Haşiyesinde:
1500 yıllarında mücahedenin sonlarına gelineceği...
1506 yıllarında Galibane mücadelenin tarihine.
1545 yıllarında Mağlubane mücadele tarihine.
1561 yıllarında mücadelenin ne zamana kadar devamına işaret eder.” (Adı Geçen Eser s: 46)
- Saidi Nursi Cebir hesabıyla kıyametin vaktini haber verecek vasıfta kendini görmüştür. Yani; kıyametin 1561’de kopacağını söylemiştir.
9 – “Tam adaletini gördüğümüz mahkeme heyetine çok selam ve dualar ederiz.” (Adı Geçen Eser s: 168)
- Allah (c.c), Nisa: 60 ayetinde tağuta muhakeme olanların küfre girdiklerini haber vermiştir. Saidi Nursi ise tağuti bir mahkemeyi adalet mahkemesi olarak görüyor ve böylece Allah (c.c)’ın gerçek adaletini inkar etmiş oluyor. Zira gerçek adalet, Allah ve rasulünün hükmüyle hükmetmektir. Saidi Nursi ise; Allah (c.c) ve rasulünün hükmüyle hükmetmeyen bir mahkemeyi adaletli olarak vasıflandırmıştır.
10 – “Risalei Nur sair telifat gibi ulum ve funun ve başka kitaplardan alınmamış. Telif olunduğu zaman hiçbir vakit kitab müellifin yanında bulunmuyordu.” (Adı Geçen Eser s: 80)
- İşte bu ifade, insanları Risalei Nur’un gaybi yazıldığına inandırmak için uydurulan bir safsatadır. Zira sanki müellefin yanında o anda hiçbir kitabın bulunmaması bu risalelerin gaybiliğini gösteriyor...
11 – “Müellefin pek az bir zamanda tahsilden tedrise geçmesi üç ayda bir kış içinde 15 senede medresece okunan 100 kitaptan daha fazla okuduğu kaydediliyor.” (Adı Geçen Eser s: 65)
- Bu sözlerle Saidi Nursinin yüceltilmesi amacı güdülmüştür.
12 – “Ben kendi kanaatımı yazdım. Kanaata itiraz edilmez.” (Adı Geçen Eser s: 76)
- Said Nursi, delilsiz olarak kendi kanaatlarını yazmış ve onun kanaatlarına kesinlikle itiraz edilemezmiş... Oysa itiraz kanaatlara olur..
13 – “O eser onun hüneri olamaz. O, doğrudan doğruya Kur’an’ı Kerim’in bu zamanda bir nevi mucizesi manevisi olarak Rahmeti ilahi tarafından ihsan edilmiştir. Bu eserlerin onun ilmi, fikri ve zekasının eseri olmadığına delil, Risalei Nurda öyle parçalar var ki bazı altı, bazı iki, bazı bir saatte, bazı on dadikada yazılan risaleler var. Ben yemin ederim eski Said’in kuvveti hafızasında beraber olmak şartıyla o on dakika işi on saatte fikrimle yapamıyorum. O bir saatlik Risalei fikrimle iki gün istidadımla yapamıyorum. Hakeza demek biz müfsil olduğumuz halde gayet zengin bir mücevherat dükkanının delalı hizmetçisi olmuşusuz.” (Adı Geçen Eser s: 58)
- Bu ifadelerden anlaşılan şu ki; Risalei Nur Said Nursi’nin hüneri değilmiş. O, Kur’an’ın bu zamana bakan bir çeşit mucizesiymiş. Allah (c.c) tarafından ihsan edilmiştir. Çünkü bu eserler onun fikri ve zekasının eseri değilmiş. Aslında mantığında ve zekasında iflas etmişken zengin bir kuyumcu dükkanının güzel bir hizmetkarlığını yapıyormuş.
Said Nursi burda Kur’an’ı kullanmayı deniyor. Kur’an’ın şerefiyle şereflenerek kendisine bir pay çıkarmaya çalışıyor.
Şimdilik bu kadar yazmakla yetiniyoruz. Bu konuda yazılması gereken çokca mesele var. Fakat aklı başında kimseler için bu kadar açıklamalar ve örnekler yeterlidir sanırım.



İşte bunun içindir ki; komünist ve masonlar, kendi zehirli fikirlerinin yayılmasına Risâle-i Nur'un kuvvetli bir mâni teşkil ettiğini biliyorlar. Kur'anın hakikî bir tefsiri olmakla kuvvetli bir îman kaynağı olan Risâle-i Nur'u ortadan kaldırmak veya okutmamak için çeşitli desiseler ve iftiralara başvuruyorlar.» (Şualar sh:545)
 

yasinerbu

Üye
Katılım
8 Haz 2006
Mesajlar
188
Tepkime puanı
0
Puanları
0
İşte bunun içindir ki; komünist ve masonlar, kendi zehirli fikirlerinin yayılmasına Risâle-i Nur'un kuvvetli bir mâni teşkil ettiğini biliyorlar. Kur'anın hakikî bir tefsiri olmakla kuvvetli bir îman kaynağı olan Risâle-i Nur'u ortadan kaldırmak veya okutmamak için çeşitli desiseler ve iftiralara başvuruyorlar.» (Şualar sh:545)
 

RaBiA

Asistan
Katılım
8 Haz 2006
Mesajlar
448
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
36
Konum
şehr-i yar
1.herkesin söyledine itimad edilmez.
2.ben araştırma yapmadan herhangi konuda açıklama yapan birisi değilim.
3.onu tanımadığım kanısına nasıl vardın (ben onun hakkında bilgi verirken bile)
4.benim soruma cevap vermemişsin.yani onun hangi kitaplarını okudun ve bitirdin?
5.okuduğunu söyleyeceksen dikkatli okumamışsın derim çünkü yazında "okuyanların kaç tanesi bir şey anlıyor bana söylermisin?osmanlıca yazılmış eseri bu gün 260 bin kişiokusa ne anlayacak sence" demişsin.Risale-i Nurda üstad bunun cevabını veriyor ve bu denenmiş bir şeydir tarafımca,yararınıda görüyorum
6.aralardan cümle alıp açıklamak gerçeği yansıtmaz herzamasn önceki yazımda da dediğim gibi parça-bütün ilişkisine dikkat etmek lazım.
7.tefsirin açıklamasını yapmmışsın çok teşekkür ederim.Üstad da zaten tefsir yapıyor,tefsirini örneklerle yapıyorki herkes anlayabilsin.onun buna yetkisi yok yada tefsir yapabilecek konumda değil dersen eğer Tarihçe-i hayat ı baştan sonuna kadar oku derim bende sana.o zaman ne demek istediğimi anlayacaksın.aslında Tarihçe-i hayatı okumadanda senin böyle açıklamalar yapman doğru değil.Önce o kişinin ruhunu şuurunu anlamak gerekir.
8.yazımdan onu iyi tanırdın demişsin de kişi hakkında yeterli ve kapsamlı araştırmayı yapmayan bir insanın sözüne inanmamı ve itimad etmemi beklemeyeceksin herhalde değilmi hemde amerikalı ve ingiliz profesörlerin araştırma yaparak onun hakkındaki yorumlarını ve analizlerini dinledikten sonra.
 

yolcu1

Üye
Katılım
11 Haz 2006
Mesajlar
46
Tepkime puanı
0
Puanları
0
üstadın eserleri el-ezher üniversitesi onaylıdır hiç bi küfrü de yoktur olamaz.
bu metinlerde ayrıca çokça saptırma var mesela mevlanayla ilgili yazıyı da okudum, metinden bir cümle seçip onun üzerine konuşmuş yazar, oysa ki metni bütün olarak ele alsan sorun yok.
bu adamlar kasıtlı olarak yapıyorlar bunu ve dertleri nedir anlamıyorum, bu adamlara inananların da önce eserleri okuyup sonra fikir yürütmelerini tavsiye ederim.
 

şevin

Üye
Katılım
10 Haz 2006
Mesajlar
186
Tepkime puanı
4
Puanları
0
bir kimse birine fasık veya kafir ittihamında bulunurda bu kimse böyle değilse ittihamı kendisine döner. -hadisi şerif-

sana gerçekten acıdım kardeşim. etrafımızda bunca mason, hristiyan, komünist dururken sen kalkıp, Allahın bir veli kuluna böyle bir ittihamda bulunuyorsun. bu büyük bir vebaldir. sana tavsiyem tevbe et Allaha sığın. üstad Bediüzzaman diyorki;

"Bana sen şuna buna ne için sataştın diyorlar farkında değilim karşımda müthiş bir yangın var alevleri göklere yükseliyor. içinde evladım yanıyor imanım tutuşmuş yanıyor. o yangını söndürmeye imanımı kurtarmaya koşuyorum yolda biri beni kösteklemek istemişde ayağım ona takılmış ne ehemmiyeti var o büyük yangın karşısında bu küçük hadise bir kıymet ifade edermi? DAR DÜŞÜNCELER DAR GÖRÜŞLER"
 
Katılım
16 Haz 2006
Mesajlar
18
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Edit lütfen iftira atıp büyük bir cemaatı be alimi zan altında dahası yazışmalarda bulunmayın!
 
Üst