Risale-i Nur dairesi içinde, nefsimi nasıl terbiye ve tezkiye edebilirim?

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
Risale-i Nur dairesi içinde, nefsimi nasıl terbiye ve tezkiye edebilirim?

Risale-i Nur dairesi içinde, nefsimi nasıl terbiye ve tezkiye edebilirim?







Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Bizler zaruri ihtiyaçlarımız dışındaki vakitlerde vaktimizi ne kadar hizmete verirsek o derece de nefis terbiye edilmiş olur. Meydana gelen hizmetleri de şahsımıza vermeden hizmetin bir ikramı olarak görmek veya güzel bir hakikatı imaniyeyi başkasına anlatmak. Gerçi bunda riya yok. Ancak mümkün ise bunu istemeyen bir kardeşimize yaptırmak. Günlük evrad ve ezkarımıza azami devam etmek, Hizmetle bağlarımızı gün geçtikçe kuvvetlendirmek. Herhalde tüm bunlar nefsin istemediği ancak tekamülümüzün gereği olan şeylerdir.


"Nefislerinizi öldürün”

Kur’an-ı Kerim:

Hz. Musa zamanında İsrail oğullarından bazıları Allah’ın dinine girdikten sonra bir ilah gibi buzağıya taparlar. Hz. Musa bunlara şöyle der: “Ey kavmim! Sizler buzağıyı ilah edinmekle nefsinize zulüm ettiniz. Öyle ise Yaratıcınıza tevbe edin de nefislerinizi öldürün…”


Ayetin “nefislerinizi öldürün” kısmı bir yönü ile nefsin arzularını kesmek, onu bütün bütün susturmak şeklinde anlaşılmış ve tasavvuf ehlince kullanılan bir deyim halini almıştır.



Nefsin arzularını kesmenin, onu tümü ile susturmanın yollarından biri açlıktır. Besili bir at, sahibini her an üzerinden atabilir. Cılız bir ata hakim olmak ise daha kolaydır. Bu noktadan hareketle bazı tasavvuf ehli sürekli riyazet/ açlık ile nefse hakimiyette başarı sağlamışlardır.


Bununla beraber, cılız bir atla hızlı ve emin bir şekilde hedefe varmanın zorluğu da ortadadır. Onun yerine, güçlü kuvvetli ata iyi bir binici olmanın yollarını aramak daha isabetli görünmektedir.


Sözgelimi, nefiste olan şiddetli hırsı susturmak yerine o şiddetli hırsı ilme, amele, ihlasa yönlendirmek daha faydalıdır. Benzeri bir şekilde zengin olma arzusunu iptal etmek yerine serveti Hakkın yolunda halka hizmette kullanmak; kaliteli bir arabaya binme sevdasını yok etmek yerine o araba ile iyi yerlere gitmek… insan tabiatına daha uygun olacaktır.


Bu gerçeği bilmeyen bazı nasihatçiler öğüt verirken “Haset etme! Hırs gösterme! Düşmanlık yapma! Dünyayı sevme!” şeklinde ifadeler kullanırlar. Böyle diyeceklerine, “bunların yönlerini hayırlı şeylere çeviriniz, mecralarını değiştiriniz” deseler sözleri daha etkili olacaktır.



Konuyu Kur’an’dan bazı örneklerle açmakta yarar görüyoruz.


1- “İyilik ve takvada yardımlaşın. Günahta ve haddi aşmada yardımlaşmayın!”


Görüldüğü üzere yardımlaşmanın iyi olduğu yerler vardır, kötü olduğu yerler vardır. Hiçbir kayıt koymadan “yardımlaşmak iyidir” diyemeyiz. Yoksa, hırsızlıkta bizden yardım isteyene de yardım etmemiz gerekir.
2- “Onlar öfkelerini yutarlar…”
Cenab-ı Hak bir kısım kâmil insanları methederken onların öfkelerini yutmasını da nazara verir. Yani, onlardan istenen öfkelerine hakim olmalarıdır. Yoksa öfkelerini bütün bütün ortadan kaldırmaları değildir. Nitekim ayet “Onlar asla öfkesi olmayan kimselerdir” dememiştir. Örnek insan Hz. Peygamber bazı durumlarda öfkelenirdi ve bu hal, rengine yansırdı. Ama O, öfkesine daima hakimdi.



3- “Onlar kafirlere karşı şiddetli, kendi aralarında merhametlidirler.”


Sahabileri anlatan bu ayet onların iki seçkin özelliğini nazara vermektedir:


-Kafirlere karşı şiddetli,


-Kendi aralarında merhametli olmaları.


Ülkeyi istila etmeye çalışan düşmana sempati duymak, mü’min kardeşine ise şiddet göstermek ahlaken çökmek anlamına gelir. İnsan kendisine verilen duyguları yerli yerinde kullanmakla “denge insanı” olur, istikamet üzere yaşar. Yoksa, taşkınlık ve şaşkınlık içerisinde ömrü zayi olur gider.
Vücud ülkesinde nefis hükmederse, kişi her şeyi nefsani ölçülerle değerlendirir. Kırmızı gözlükle bakan biri, her şeyi kırmızı gördüğü gibi, nefis merkezli yaşayan birinin hayat felsefesi, nefsin renkleriyle renklenir. Mesela, Allah yolunda başkalarına maddi yardımda bulunmak güzel bir haslettir, insani bir görevdir. Fakat nefsani düşünen biri için böyle bir davranış enayilik kabul edilir.



Keza, Allah yolunda gerekirse canını vermek yüksek bir fedakârlıktır. Ama, nefse göre böyle bir hareket akılsızlıktır. “Ben öldükten sonra kahraman sayılsam bile, bunun bana ne faydası olacak ki?” diye düşünür.


Keza, bir genç vaktini ilimle, ibadetle değerlendirse yapması gerekeni yapmış olur. Ama, nefse göre, bir genç için böyle bir hayat hiç de uygun değildir; diskoya gitmek varken kütüphaneye gitmek, eğlenceye koşmak varken mescide koşmak akıllıca olamaz.


Sözgelimi, bir memur, dininden biraz taviz verse yüksek bir makama getirilecek iken böyle bir tavizi vermez, izzetli bir şekilde hayatını devam ettirir. Nefsani düşünen birisi ise, bu olayı duyduğunda “Vah vah, kendine yazık etti, tarihi bir fırsatı tepti. Ben olsaydım hiç tereddüt etmez, kabul ederdim” der
.
Nefsin yörüngesine giren birisi, en hikmetli şeylere muhatap olduğunda bile bu hikmetler abesiyete dönüşür. Okullarımızdan birinde yaşanan şu olay, buna bir misal olabilir:


Ziraat Fakültesinde süt teknolojisi sahasında ders veren ateist bir profesör, bir gün derste şöyle der:


“Arkadaşlar, derslerimizde sütün ne kadar harika bir şey olduğunu gördük. Elbette böyle harika bir şeyi rastgele şeylerle izah edemeyiz.” Öğrenciler, profesörün insafa gelip “Allah bunu yaratıyor” demelerini beklerken, o sözlerini şöyle tamamlar: “İşte arkadaşlar, buradan da ineğin memesinin mükemmelliği ortaya çıkmaktadır!”

Güzel yazılmış bir makaleyi kalemin ucunun güzelliğiyle izah etmek, onun müellifine hakaret sayılır. Öyle de, o harika sütü ineğin memesiyle izah ettiğini zannetmek, Allah’ın sanatını görmezden gelmek demektir.


Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editör
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Risale-i Nur dairesi içinde, nefsimi nasıl terbiye ve tezkiye edebilirim?







Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Bizler zaruri ihtiyaçlarımız dışındaki vakitlerde vaktimizi ne kadar hizmete verirsek o derece de nefis terbiye edilmiş olur. Meydana gelen hizmetleri de şahsımıza vermeden hizmetin bir ikramı olarak görmek veya güzel bir hakikatı imaniyeyi başkasına anlatmak. Gerçi bunda riya yok. Ancak mümkün ise bunu istemeyen bir kardeşimize yaptırmak. Günlük evrad ve ezkarımıza azami devam etmek, Hizmetle bağlarımızı gün geçtikçe kuvvetlendirmek. Herhalde tüm bunlar nefsin istemediği ancak tekamülümüzün gereği olan şeylerdir.


"Nefislerinizi öldürün”

Kur’an-ı Kerim:

Hz. Musa zamanında İsrail oğullarından bazıları Allah’ın dinine girdikten sonra bir ilah gibi buzağıya taparlar. Hz. Musa bunlara şöyle der: “Ey kavmim! Sizler buzağıyı ilah edinmekle nefsinize zulüm ettiniz. Öyle ise Yaratıcınıza tevbe edin de nefislerinizi öldürün…”


Ayetin “nefislerinizi öldürün” kısmı bir yönü ile nefsin arzularını kesmek, onu bütün bütün susturmak şeklinde anlaşılmış ve tasavvuf ehlince kullanılan bir deyim halini almıştır.


Nefsin arzularını kesmenin, onu tümü ile susturmanın yollarından biri açlıktır. Besili bir at, sahibini her an üzerinden atabilir. Cılız bir ata hakim olmak ise daha kolaydır. Bu noktadan hareketle bazı tasavvuf ehli sürekli riyazet/ açlık ile nefse hakimiyette başarı sağlamışlardır.


Bununla beraber, cılız bir atla hızlı ve emin bir şekilde hedefe varmanın zorluğu da ortadadır. Onun yerine, güçlü kuvvetli ata iyi bir binici olmanın yollarını aramak daha isabetli görünmektedir.


Sözgelimi, nefiste olan şiddetli hırsı susturmak yerine o şiddetli hırsı ilme, amele, ihlasa yönlendirmek daha faydalıdır. Benzeri bir şekilde zengin olma arzusunu iptal etmek yerine serveti Hakkın yolunda halka hizmette kullanmak; kaliteli bir arabaya binme sevdasını yok etmek yerine o araba ile iyi yerlere gitmek… insan tabiatına daha uygun olacaktır.


Bu gerçeği bilmeyen bazı nasihatçiler öğüt verirken “Haset etme! Hırs gösterme! Düşmanlık yapma! Dünyayı sevme!” şeklinde ifadeler kullanırlar. Böyle diyeceklerine, “bunların yönlerini hayırlı şeylere çeviriniz, mecralarını değiştiriniz” deseler sözleri daha etkili olacaktır.



Konuyu Kur’an’dan bazı örneklerle açmakta yarar görüyoruz.


1- “İyilik ve takvada yardımlaşın. Günahta ve haddi aşmada yardımlaşmayın!”


Görüldüğü üzere yardımlaşmanın iyi olduğu yerler vardır, kötü olduğu yerler vardır. Hiçbir kayıt koymadan “yardımlaşmak iyidir” diyemeyiz. Yoksa, hırsızlıkta bizden yardım isteyene de yardım etmemiz gerekir.
2- “Onlar öfkelerini yutarlar…”
Cenab-ı Hak bir kısım kâmil insanları methederken onların öfkelerini yutmasını da nazara verir. Yani, onlardan istenen öfkelerine hakim olmalarıdır. Yoksa öfkelerini bütün bütün ortadan kaldırmaları değildir. Nitekim ayet “Onlar asla öfkesi olmayan kimselerdir” dememiştir. Örnek insan Hz. Peygamber bazı durumlarda öfkelenirdi ve bu hal, rengine yansırdı. Ama O, öfkesine daima hakimdi.


3- “Onlar kafirlere karşı şiddetli, kendi aralarında merhametlidirler.”


Sahabileri anlatan bu ayet onların iki seçkin özelliğini nazara vermektedir:


-Kafirlere karşı şiddetli,


-Kendi aralarında merhametli olmaları.


Ülkeyi istila etmeye çalışan düşmana sempati duymak, mü’min kardeşine ise şiddet göstermek ahlaken çökmek anlamına gelir. İnsan kendisine verilen duyguları yerli yerinde kullanmakla “denge insanı” olur, istikamet üzere yaşar. Yoksa, taşkınlık ve şaşkınlık içerisinde ömrü zayi olur gider.
Vücud ülkesinde nefis hükmederse, kişi her şeyi nefsani ölçülerle değerlendirir. Kırmızı gözlükle bakan biri, her şeyi kırmızı gördüğü gibi, nefis merkezli yaşayan birinin hayat felsefesi, nefsin renkleriyle renklenir. Mesela, Allah yolunda başkalarına maddi yardımda bulunmak güzel bir haslettir, insani bir görevdir. Fakat nefsani düşünen biri için böyle bir davranış enayilik kabul edilir.


Keza, Allah yolunda gerekirse canını vermek yüksek bir fedakârlıktır. Ama, nefse göre böyle bir hareket akılsızlıktır. “Ben öldükten sonra kahraman sayılsam bile, bunun bana ne faydası olacak ki?” diye düşünür.


Keza, bir genç vaktini ilimle, ibadetle değerlendirse yapması gerekeni yapmış olur. Ama, nefse göre, bir genç için böyle bir hayat hiç de uygun değildir; diskoya gitmek varken kütüphaneye gitmek, eğlenceye koşmak varken mescide koşmak akıllıca olamaz.


Sözgelimi, bir memur, dininden biraz taviz verse yüksek bir makama getirilecek iken böyle bir tavizi vermez, izzetli bir şekilde hayatını devam ettirir. Nefsani düşünen birisi ise, bu olayı duyduğunda “Vah vah, kendine yazık etti, tarihi bir fırsatı tepti. Ben olsaydım hiç tereddüt etmez, kabul ederdim” der
.
Nefsin yörüngesine giren birisi, en hikmetli şeylere muhatap olduğunda bile bu hikmetler abesiyete dönüşür. Okullarımızdan birinde yaşanan şu olay, buna bir misal olabilir:


Ziraat Fakültesinde süt teknolojisi sahasında ders veren ateist bir profesör, bir gün derste şöyle der:


“Arkadaşlar, derslerimizde sütün ne kadar harika bir şey olduğunu gördük. Elbette böyle harika bir şeyi rastgele şeylerle izah edemeyiz.” Öğrenciler, profesörün insafa gelip “Allah bunu yaratıyor” demelerini beklerken, o sözlerini şöyle tamamlar: “İşte arkadaşlar, buradan da ineğin memesinin mükemmelliği ortaya çıkmaktadır!”

Güzel yazılmış bir makaleyi kalemin ucunun güzelliğiyle izah etmek, onun müellifine hakaret sayılır. Öyle de, o harika sütü ineğin memesiyle izah ettiğini zannetmek, Allah’ın sanatını görmezden gelmek demektir.


Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editör

İşte bunları yapınca evelAllah kişide ne nefis kalır ve ne de şeytan ! Velilik mertebesine çıkmasan da kısa yoldan bir hamlede hakikata ulaşmış veya ulaştırılmış olursun ! Malum kitapların bir takımını almayı da sakın ihmal etmeyin ! :)
 
Üst