hirahos
Kıdemli Üye
- Katılım
- 9 Kas 2006
- Mesajlar
- 35,948
- Tepkime puanı
- 483
- Puanları
- 0
- Yaş
- 55
Müjdeler olsun: Muhammed Mustafa'nın (s.a.v.) . ümmetinden olanlara, ve bilemiyorum ne olsun: (ne derler?) Habîbullah aşkıyla yananlara..
Müjdeler olsun: Muhammed Mustafa'yı (s.a.v.) . "husûsen" tanıyanlara, ve bilemiyorum ne olsun: (ne ederler?) Habîbullah'ın bizzat "husûsen" tanıdıklarına...
Efendim, her insan mâderzad (anadan doğma) İslam üzere gelir ve bilahare ebeveyni ve ataları dinine uyar öyle gider. Ve bazı kerre de şöyle olur: kişi İslam üzere doğar sonra yahudi hristiyan vs. olur ondan sonra da: [bir bahane-i şahane ile] Aslına döner (yani) İslam ile müşerref olur.. Hatta öyle ihtidâ eder ki: küfrü peşin bir azab ve zebani olarak görür, ve imana dahi ırmak ve hûri gibi dalar... Birader, şu hakiki iman dedikleri var ya: o pek ulu bir şeydir, ve ben buna en dpğrudan ifadesiyle: Aşk diyorum.. Şu halde: iman-ı Hakiki tarif edilemez: o ancak yaşanıp tadılmakla anlaşılacak bir şeydir...
Fakire gelince: ... Nefsime diyorum ki: "Edebiyat ve felsefeyi bırak da Allah'ın sevgili kulu olmaya bak!.." ve bunun için de: "Sırat-ı müstakim"e hidayet niyaz eyle, dileğin reva görülüp "En'amte aleyhim"e sevk olundun mu: Artık her daim Onlarla birlik ve dirlik içinde mahbûs kal: Tâ ki mağzub ve dâllinden emin olasın, ve sen dahi o daire-i En'amte aleyhime dühul bulasın...
Arkadaş, bu ne gaflet ve cehalettir ki insanın koca ömrü geçiyor da imandan ötürü daha bir heybet ve haşyet duygusu ile hiç tanışılmamış, mahabbetin fikri bile daha kapıyı çalmamış.. Ama sonradan ihtida edenlere bakıyorsunuz: Onlar "genellikle" sağlam ve müştak Müslüman oluyorlar, hatta öyle mühtediler var ki onların imanlarına imrenirsiniz.. [yahu imanın kıymetini idrak içün evvela gavur olup ondan sonra müslüman mı olmak gerekiyor (!)..]
İşte 1888 yılı Bulgaristan'da dünyaya gelen bir hristiyan bulgar ailesinin kızı Fatma (Er) hanım (rh.a) o kahraman ricalden yalnızca birisi..
Fatma hanım genç bir kız iken müslüman bir türk ailenin vesilesi ile İslam'la tanışıyor.. Ve kısa bir süre sonra gizlice Müslüman olup gizli gizli ibadete başlıyor.. (Mesela) orucunu gizlemek için, kardeşinin getirdiği yemekleri dökmektedir.. Günler aylar bu şekilde geçerken, Fatma hanıma hiç ummadığı bir kapı açılacaktır: O Müslüman türk komşularının izni vesilesi ile Edirne'ye seyahata yollanır, ama bu onun için bir Hicrettir..
Fatma hanım Edirne'ye gider ve nihayet orda müslüman olduğunu ilan eder.. Ama o zamanın kuralları gereği papazın karşısına çıkıp hiç bir baskı altında olmaksızın İslam'ı seçtiğini "resmen" ifade etmesi gerekmektedir, o da bunu açıkça ilan eder.. Ama papaz-ı moruk bu durumdan hiç hoşlanmamıştır.. Ona der ki: "..kızım sen ne için Müslümanlığı seçtin, etme eyleme, sana istediğin kadar altın verelim, gel vazgeç bu sevdadan!.."
Fatma hanım, papazı da İslama davet eder (iyi mi) belki de ilk tebliğ ve emr-i marufu budur.. Ama papaz dumur, dinlemeden çekmiş gitmiş.. O yetmez, bir süre sonra Bulgaristan'dan annesi gelir o da kızına ne diller döker ama Fatma hanım imanından dönecek değildir, üstelik anasına da Müslüman olmasını teklif eder.. Ama nafile.. Daha sonra memleketinden haber gelir: Babası, kızının din değiştirmesi yüzünden kahırlanıp intihar etmiştir..
Gavurun zoruna bakar mısın!.. Kızı hristiyanlıktan çıktı Müslüman oldu diye adam kendi hayatına son veriyor.. hey gidi hey!.. bizim "sözde" müslüman babalarımız da kızlarının elinden tutup amerikan kolejlerine yazdırıyor.. (yani) bunların zoru da ayşe'yi angelina'ya çevirmek!.. Hatta öyle süperler var ki: kızlarını müzik ve dans stüdyolarında dolaştırırlar: çünkü gözlerinde ışık vardır o çocukların, hani ne derler buna: star ışığı.. Öyleyse "ivedilikle" harekete geçip o gelinlik kızları ehil ellere teslim etmelidir değil mi: tâ ki star olalar(!)..
Neyse, Fatma hanım Osmanlı memleketinde bir evlilik yapar ve o izdivaçtan iki çocuk sahibi olur.. Bu arada sultan Abdulhamid hanın (rh.a) tahttan indirilişine şahid olacaktır, mübarek kadın pek sancılı bir zaman döngüsü içinde nice imtihanlar geçirir.. (Mesela) yunan işgalini yaşıyor ve yunanlılar da onu İslam'dan vaz geçirmeye uğraşıyorlar: hatta gerisin geri ülkesine götürmek istiyorlar: hem de zorla.. Ama Allahu zül-Celal'in yardımı ile Fatma hanım o beladan da yakasını sıyırıyor.
Sonra, 1940 yılında Fatma hanımın beyi vefat eder... Daha sonra bir gün gelecek, çocuklarına şöyle diyecektir: "Allah'ın emriyle 63 yaşında vefat edeceğim.." Fatma hanım, 1951 yazında ve tam 63 yaşında hastalanır ve hastalık süreci mü'minlerin ayı olan şehr-i Ramazan-ı şerife kadar uzanmıştır.. işte tam o günlerde de: Akşam yatsı ezanı arasında vefat edeceğini söyler.. Hatta son günlerinde gelini Hediye hanımı yanına çağırarak şöyle sorar: "Kızım, eğer korkmazsan şu gördüğüm şeyleri anlatayım mı sana?.." Anneciğim hayırdır inşallah ne anlatacaksınız?.. "Kızım bak, şu odanın içinde melaike-i kiram vardır ki yerleri şurası şurası şurasıdır.. Kapının üzerinde de bir kızılcık dalı durur. ve hazret-i Peygamber Efendimiz de (s.a.v.) . teşrif buyuracaktır: O gelmeden de vefat etmeyeceğim!!..."
İşte o günün akşamı, akşam ezanı okunmaya başlar, Fatma hanımın oğlu ve gelini iftar sofrasındadırlar. O sırada birden bir ses duyarlar, cama taş atıldığı zannı ile odadan çıktıklarında Fatma hanım seslenir: "Oğlum, buraya gelin, ben gidiyorum. Hakkınızı helal edin!.." Fatma hanım o anda son derece mesrur ve münşerih olduğunu ifade eder ve heman kelime-i Şehadet getirerek ruhunu Rahman'a teslim eyler..
Şimdi neye anlattım bunu?.. Sahib olduğumuz iman nurunun kıymetini bilelim diye.. Kalb, mahall-i imandır efendiler! Şu kalıba ne kadar İslam geliyorsa kalbde o kadar İman var demektir.. Binaenaleyh, imanın konak ve köşkü misali olan şu kalbimizi küfür, nifak ve bid'at yelleri ile enkaza uğratmayalım.. Malum olsun ki: kalbimizde ki iman nuru, nur-i Muhammedî'dir..
Allah'ım bizleri o nur-i Muhammedî'nin Sahabîsi (fedaisi) eylesin.. Fatma hanım bize büyük ibret oldu: iyi ders aldık Elhamdülillah.. Mevla'm onu Habibinin şefaatına erdirsin, cennetiyle ödüllendirsin, Cemali ile gözlerini aydın eylesin.. Âmin..
bir Na't-ı şerif:
Devâdır hâk-i kûyun hastegâna ya Resulallah
Şifa bahşetti nutkun cism ü câna ya Resulallah
Kevâkib saymadan isyanımın ta'dadı müşkildir
Eğer afv etmesen sığmaz cihâna ya Resulallah
Huzûra varmağa bâr-ı günahdan yok mecâlim vâhh;
Şebâbette dönüp kaddim kemâna ya Resulallah!..
Ne rütbe ağlasam isyânımın bir zerresi olmaz
Boyansa ağlamaktan dîde kâna ya Resulallah
Bu kara yüzle dûzahdan dahi şerm eylerim Billah
Değil Leylâ kulun layık cinâna ya Resulallah..
- Leyla Hanım -
Yazan: Kudsi Tıklayınız
Müjdeler olsun: Muhammed Mustafa'yı (s.a.v.) . "husûsen" tanıyanlara, ve bilemiyorum ne olsun: (ne ederler?) Habîbullah'ın bizzat "husûsen" tanıdıklarına...
Efendim, her insan mâderzad (anadan doğma) İslam üzere gelir ve bilahare ebeveyni ve ataları dinine uyar öyle gider. Ve bazı kerre de şöyle olur: kişi İslam üzere doğar sonra yahudi hristiyan vs. olur ondan sonra da: [bir bahane-i şahane ile] Aslına döner (yani) İslam ile müşerref olur.. Hatta öyle ihtidâ eder ki: küfrü peşin bir azab ve zebani olarak görür, ve imana dahi ırmak ve hûri gibi dalar... Birader, şu hakiki iman dedikleri var ya: o pek ulu bir şeydir, ve ben buna en dpğrudan ifadesiyle: Aşk diyorum.. Şu halde: iman-ı Hakiki tarif edilemez: o ancak yaşanıp tadılmakla anlaşılacak bir şeydir...
Fakire gelince: ... Nefsime diyorum ki: "Edebiyat ve felsefeyi bırak da Allah'ın sevgili kulu olmaya bak!.." ve bunun için de: "Sırat-ı müstakim"e hidayet niyaz eyle, dileğin reva görülüp "En'amte aleyhim"e sevk olundun mu: Artık her daim Onlarla birlik ve dirlik içinde mahbûs kal: Tâ ki mağzub ve dâllinden emin olasın, ve sen dahi o daire-i En'amte aleyhime dühul bulasın...
Arkadaş, bu ne gaflet ve cehalettir ki insanın koca ömrü geçiyor da imandan ötürü daha bir heybet ve haşyet duygusu ile hiç tanışılmamış, mahabbetin fikri bile daha kapıyı çalmamış.. Ama sonradan ihtida edenlere bakıyorsunuz: Onlar "genellikle" sağlam ve müştak Müslüman oluyorlar, hatta öyle mühtediler var ki onların imanlarına imrenirsiniz.. [yahu imanın kıymetini idrak içün evvela gavur olup ondan sonra müslüman mı olmak gerekiyor (!)..]
İşte 1888 yılı Bulgaristan'da dünyaya gelen bir hristiyan bulgar ailesinin kızı Fatma (Er) hanım (rh.a) o kahraman ricalden yalnızca birisi..
Fatma hanım genç bir kız iken müslüman bir türk ailenin vesilesi ile İslam'la tanışıyor.. Ve kısa bir süre sonra gizlice Müslüman olup gizli gizli ibadete başlıyor.. (Mesela) orucunu gizlemek için, kardeşinin getirdiği yemekleri dökmektedir.. Günler aylar bu şekilde geçerken, Fatma hanıma hiç ummadığı bir kapı açılacaktır: O Müslüman türk komşularının izni vesilesi ile Edirne'ye seyahata yollanır, ama bu onun için bir Hicrettir..
Fatma hanım Edirne'ye gider ve nihayet orda müslüman olduğunu ilan eder.. Ama o zamanın kuralları gereği papazın karşısına çıkıp hiç bir baskı altında olmaksızın İslam'ı seçtiğini "resmen" ifade etmesi gerekmektedir, o da bunu açıkça ilan eder.. Ama papaz-ı moruk bu durumdan hiç hoşlanmamıştır.. Ona der ki: "..kızım sen ne için Müslümanlığı seçtin, etme eyleme, sana istediğin kadar altın verelim, gel vazgeç bu sevdadan!.."
Fatma hanım, papazı da İslama davet eder (iyi mi) belki de ilk tebliğ ve emr-i marufu budur.. Ama papaz dumur, dinlemeden çekmiş gitmiş.. O yetmez, bir süre sonra Bulgaristan'dan annesi gelir o da kızına ne diller döker ama Fatma hanım imanından dönecek değildir, üstelik anasına da Müslüman olmasını teklif eder.. Ama nafile.. Daha sonra memleketinden haber gelir: Babası, kızının din değiştirmesi yüzünden kahırlanıp intihar etmiştir..
Gavurun zoruna bakar mısın!.. Kızı hristiyanlıktan çıktı Müslüman oldu diye adam kendi hayatına son veriyor.. hey gidi hey!.. bizim "sözde" müslüman babalarımız da kızlarının elinden tutup amerikan kolejlerine yazdırıyor.. (yani) bunların zoru da ayşe'yi angelina'ya çevirmek!.. Hatta öyle süperler var ki: kızlarını müzik ve dans stüdyolarında dolaştırırlar: çünkü gözlerinde ışık vardır o çocukların, hani ne derler buna: star ışığı.. Öyleyse "ivedilikle" harekete geçip o gelinlik kızları ehil ellere teslim etmelidir değil mi: tâ ki star olalar(!)..
Neyse, Fatma hanım Osmanlı memleketinde bir evlilik yapar ve o izdivaçtan iki çocuk sahibi olur.. Bu arada sultan Abdulhamid hanın (rh.a) tahttan indirilişine şahid olacaktır, mübarek kadın pek sancılı bir zaman döngüsü içinde nice imtihanlar geçirir.. (Mesela) yunan işgalini yaşıyor ve yunanlılar da onu İslam'dan vaz geçirmeye uğraşıyorlar: hatta gerisin geri ülkesine götürmek istiyorlar: hem de zorla.. Ama Allahu zül-Celal'in yardımı ile Fatma hanım o beladan da yakasını sıyırıyor.
Sonra, 1940 yılında Fatma hanımın beyi vefat eder... Daha sonra bir gün gelecek, çocuklarına şöyle diyecektir: "Allah'ın emriyle 63 yaşında vefat edeceğim.." Fatma hanım, 1951 yazında ve tam 63 yaşında hastalanır ve hastalık süreci mü'minlerin ayı olan şehr-i Ramazan-ı şerife kadar uzanmıştır.. işte tam o günlerde de: Akşam yatsı ezanı arasında vefat edeceğini söyler.. Hatta son günlerinde gelini Hediye hanımı yanına çağırarak şöyle sorar: "Kızım, eğer korkmazsan şu gördüğüm şeyleri anlatayım mı sana?.." Anneciğim hayırdır inşallah ne anlatacaksınız?.. "Kızım bak, şu odanın içinde melaike-i kiram vardır ki yerleri şurası şurası şurasıdır.. Kapının üzerinde de bir kızılcık dalı durur. ve hazret-i Peygamber Efendimiz de (s.a.v.) . teşrif buyuracaktır: O gelmeden de vefat etmeyeceğim!!..."
İşte o günün akşamı, akşam ezanı okunmaya başlar, Fatma hanımın oğlu ve gelini iftar sofrasındadırlar. O sırada birden bir ses duyarlar, cama taş atıldığı zannı ile odadan çıktıklarında Fatma hanım seslenir: "Oğlum, buraya gelin, ben gidiyorum. Hakkınızı helal edin!.." Fatma hanım o anda son derece mesrur ve münşerih olduğunu ifade eder ve heman kelime-i Şehadet getirerek ruhunu Rahman'a teslim eyler..
Şimdi neye anlattım bunu?.. Sahib olduğumuz iman nurunun kıymetini bilelim diye.. Kalb, mahall-i imandır efendiler! Şu kalıba ne kadar İslam geliyorsa kalbde o kadar İman var demektir.. Binaenaleyh, imanın konak ve köşkü misali olan şu kalbimizi küfür, nifak ve bid'at yelleri ile enkaza uğratmayalım.. Malum olsun ki: kalbimizde ki iman nuru, nur-i Muhammedî'dir..
Allah'ım bizleri o nur-i Muhammedî'nin Sahabîsi (fedaisi) eylesin.. Fatma hanım bize büyük ibret oldu: iyi ders aldık Elhamdülillah.. Mevla'm onu Habibinin şefaatına erdirsin, cennetiyle ödüllendirsin, Cemali ile gözlerini aydın eylesin.. Âmin..
bir Na't-ı şerif:
Devâdır hâk-i kûyun hastegâna ya Resulallah
Şifa bahşetti nutkun cism ü câna ya Resulallah
Kevâkib saymadan isyanımın ta'dadı müşkildir
Eğer afv etmesen sığmaz cihâna ya Resulallah
Huzûra varmağa bâr-ı günahdan yok mecâlim vâhh;
Şebâbette dönüp kaddim kemâna ya Resulallah!..
Ne rütbe ağlasam isyânımın bir zerresi olmaz
Boyansa ağlamaktan dîde kâna ya Resulallah
Bu kara yüzle dûzahdan dahi şerm eylerim Billah
Değil Leylâ kulun layık cinâna ya Resulallah..
- Leyla Hanım -
Yazan: Kudsi Tıklayınız