Resulsüz ve Şeriatsiz İslam...!

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
Had cezalarının hangilerini nebevi methoda uygun yada değil buluyorsun, meselâ şu üçünü irdeler misin?

-İrtidat,
-Zina,
-Namaz
Allah Resulu Kuran'da catisi kurulmamis bir konuda hukum getirmez. Kuran'da var olan husularin detayini aciklar, tafsil eder ve uygulama bicimini detaylandirir ama Kuran'in sinirlarinin disina cikmadan yapar bunu.

Yukarida saydigin hususlar bu cercevenin disina cikan, onu asan, detaylandirmayi degil yeni bir had, ceza getiren hukumlerdir. Bizim de bunu kabul etmemiz mumkun degildir.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Daha once de degisik vesilelerle belirtmistim, hayatimin hicbir doneminde hadis inkarcisi olmadim. Zaman zaman git-geller yasadigim dogrudur ancak asla inkar eder konuma dusmedim.

Tum hayati kitabin hikmet uzere hayata uygulanmasindan ibaret olan nebevi sunneti inkar etmem (etmek) hic mumkun muydu, elbette degildi. Zira Akidesi ilahi olan bir gorusun hayata gecirilisi (metodu) beseri olamazdi. O halde Allah Resulunun din adina konustugu her soz Allah'tan gelen vahye bir bir uygun duser ve itaat ederiz, etmeliyiz. Bazilarinin iddia ettigi gibi bunlara tavsiye niteligindeki metinler gozuyle bakamayiz zira ayetle sabittir ki Resule itaat, Resulun (sahih) sozlerine itaat farzdir.

Dinin temel kaynagi elbette Kuran'dir. Ancak Peygamberimiz Kuran'i aciklayan soz ve uygulamalari da vardir, bunu inkar edemeyiz. Yasa ve yonetmelik ornegi bunu cok guzel izah eder. Kuran yasa, sunnet yasanin yonetmeligidir. Esas olan yasadir, yonetmelikler yasayi aciklar. Ve yonetmelikler yasaya aykiri olamazlar. Digerlerinden bizleri ayiran en temel nokta iste burasidir. Biz diyoruz ki; yonetmelik diye niteledigimiz hadislerin gecerli olabilmesi icin iki temel olcut gerekir.

1- Rivayet zinciri kopuksuz, saglam olmalidir, muhaddisler bunu yapmislar. Ancaaak, kabul edilemez bir bicimde ilk ravi olan sahabeleri elestirilemez gormusler.

2 - Metin Kuran'a uygun olmalidir. Uygun degilse senedi ne kadar saglam olursa olsun, bunu hadis diye kabul etmek dogru degildir. Cunku Peygamber Kuran'a aykiri bir soz soylemez. Boyle bir sey yaptigi takdirde 'senin damarini keseriz" tehdidi altina girer.

Toparlayayim.

Eger samimi isek ve niyetimiz sahih, saf İslam'i aramak ise once Kuran'i bir guzel inceleyecegiz. Ayetleri aciklayan hadislere bakacagiz. Rivayet zincirleri saglam ve metni de Kuran uygunsa, Kuran'in aciklmasi kabul edip onunla amel edecegiz.

Yazida gectigi uzere bazilari gibi asla nefsime bir pay bicerek boyle bir sonuca varmis degilim. Allah beni de niyetimi de cok iyi biliyor.
@Kaptan,

Senin bu forumda Samimiyetinden, Hak mücadelenden, Tevhidi duruşundan, Kur'anı konumlandırışından baştan ben, kimsenin tereddütü olduğunu düşünmüyorum.

Hakkı tutup kaldırmak, batılı reddedip zelil etmek adına içinde duyduğun iştiyaki hepimiz hissediyoruz.
Ancak iştiyak muhakemeyi engellememeli diyorum ben yine de.

Davamız hak adına konuşmak iste yaftalamaktan, etiketlemekten şiddetle kaçınmalı, özellikle "inkarcı" sözünü özellikle
kullanmamalıyız, ki insanların bu kışkırtma amaçlı sözcüğün altında kişisel enaniyetlerini perdelediğini de gözlemleyebiliriz.

Sadece hakkı konuşmak adına, alıntıladığım yazınla ilgili olarak bazı sorular sormak istiyorum.

1) Senin de söylediğin "Peygamber A.S'ın dine ilişkin sözlerinin vahye uygun olamayağı" iddiası akıl sahibi bir insanın iddiası olabilir mi?
Peki, hadis inkarcısı diye yaftalanan insanların temel Sav'ı da bu sav değil midir? Yani peygamber Kur'anın hilafına konuşmaz temeli üzerinde dönmez mi iddialar.
"Metin Kur'ana uygun olmalıdır, önümüze gelen hadis ne kadar sahih olursa olsun metin Kur'anın hilafına ise elimizin tersi ile itmeliyiz"
diyorsun, ki herzaman buluştuğumuz noktadır burası.
Peki farklı bir açıdan baktığımız da bu şu demek değil midir, sağlamlığı ne ölçüde olursa olsun en sağlam hadis kaynaklarında bile tahrifat olasıdır. Forumda defalarca kez de bunun örneklerini konuştuk, tartıştık.
Asıl sorum şu ki, eğer böyle bir olasılığı kabul ediyor isen, ilgili hadis metninin Kur'andan doğrulanacak ya da yanlışlanacak bir referansı bulunmadığında hak olup olmadığının mihengi nedir o halde. Eğer Kur'an ile yanlışlayamıyorsak kesinlikle doğrudur diye iddia ediyorsak bir paradoks üretmiş olmuyor muyuz? Bilakis eğer tahrif niyetli varsa bir zat'ın Kur'an ile yanlışlanamayacak alanları seçmiş olması gerekmez mi?

2) Sünnet olarak ulaşan bilgilerin Tavsiye/Emir telakkisindeki yanılgı üzerinde vurgu yapmışsın.
Peki Emir mi, Tavsiye mi, yoksa kuvvetli tavsiye mi, yasak mı, haram mı? olduğu kanısında nasıl varıyoruz.
Mezhep içtihadlarına baktık, büyük ulemanın, orta ulemanın, küçük ulemanın içtihadlarını inceledik.
Gördük ki, en büyüğü dediklerimiz dahil hep tenakuzlarla boğulduk, ama hak arama sevdası ile konuşan adını ancak senin benim bildiğim çok azınlaklara sesini duyurabilmiş insanların hakka en yakın, kalbi tatmine en yakın içtihadları yaptığını da gördük.
Bunları birlikte mütaala ettik.
O halde bir hükmü yasak/haram/tasviye vs nitelerken mihengimiz nedir, ne olmalıdır?
Bu ikilem Helâl/Haram koyucunun Allah olduğu ilkesinde tahrifata neden olmaz mı?

Bir bariz bir örnek verecek isek, Kur'an haricinde en belirgin Haram tabirinin Erkekler için Altın ve İpek kullanımında olduğunu görürüz.
100 kişiye sorsak islâm dininde altın haramdır diyecektir.
Peki bu hükmün detaylarını araştırken ben şöyle bir nakil ile karşılaştım,
sahabeden bir şahıs altın yüzüğü ile halife Ömer R.A'nın huzuruna geldiğinde Ömer; O parmağındaki nedir?
diye soruyor. Sahabi yüzük diyor, Ömer sen altın takma konusunda Resulullah'ın söylediğini bilmiyor musun diye çıkışıyor,
Sahbi ise bu yüzüğü senden daha hayırlı olan peygamber gördü ama beni nehyetmedi sana ne oluyor diyerek Ömere cevap veriyor.
Hadis sahih bakılabilir. Şimdi bir sahabinin bile algısı böyle iken, nasıl bu yasak tıpkı Allah'ın haramı gibidir diyerek biraz aşırıya gitmiş olmaz mıyız?

Hakeza altın sloganlaştığı için çok biliyoruz, halbuki aynı yasak şablonu ile Resulullah şu dirhemden fazla gümüş'de olsa yüzük takmayın , paçalarınızı topuklarından aşağı sarkıtmayın vs gibi nehiyleri var, hangimiz Altın/İpek gibi haramiyet derecesinde bunları biliyoruz.
Çünkü bunların kullanım ruhsatlarını gösteren nakiller de mevcut, tek tırnaklı binek hayvanlarının etindeki yasaklamada da,
diğer bir çok yasaklamada da bu tür nakilleri bolca görmek mümkün.

Bir hükme Allah'ın haramıdır/tıpkı onun gibidir diyebilmek için elimizde Allah'ın bize ulaşmasını istediği vahiyle ile desteklenmesi gerekmez mi.
"Resulullah'ın verdiğini alın, geri bıraktığını bırakın" amenna, işte hikmetli hüküm bina etme dahilinde buyruğuna tabi olmak değil midir? Örneğin al Bilâl bu araziler senin payındır dediği arazileri Ömer içtihad kullanarak Bilal Ra'nın elinden alabilir miydi?

Ayrıca sistematik olarak vahiy ile ulaşmayan ama Allah'ın haramı mesabesinde görülmesi gereken husurlar var idiyse Resulullah'ın bilgisi dahilinde, bunları tıpkı vahiy katipliği müessesesi gibi bir sünnet/hikmek katipliği müessesi gibi bir sistematiğe dökmesi gerekmez miydi? Ulaşıp ulaşmaması ancak dağlarda tepelerde, sahralarda dolaşılarak bilgisine ulaşılabilecek bir gizli/kapaklı tahrife açık bir yapının insafına devredermiydi?
Lisan-ı Hâl iddiayı doğrulamaktan uzak, keşke doğrulasa
Basiretleri ile övündüğümüz gurur duyduğumuz Ebu Bekr, Ömer, Osman, Ali Ra. gibi halifeler sünneti sistematik bir külliyata dökme girişimine girse idiler bu yine bu iddiayı destekleyecek bir argüman olurdu elimizde.
Ama bakıyoruz ki tam tersi bir uygulama var, hatta Kur'an dışı külliyatlaşmayı Yahudilerin mişnaları ile dinlerini tahrif etmesine benzeten bir Ömer okuyoruz.

Kimse buradan hadisler kaldırılıp çöpe atılmalıyı anlamasın lütfen, zira ben de @Kaptan gibi hiç bir zaman bunu söylemedim.
Ancak eğer bir ortada bir ikilem var ise, bunu üstünü örterek değil, konuşarak ve hak olduğuna inandığımı savunarak gösterir,
bilâkis üstüne giderim.

Hülâsa Kur'an, Hadis/Sünnet, İçtihad, Ulema, Kıyas, Akıl kavramlarını dinimizin içinde oturmadıkça bırakın ümmet olmayı bireysel olarak da tenakuzlar içinde yüzer dururuz.

Ümmet olarak karışık okyanus suları misali tenakuz içinde yüzüyoruz, dışarıdan bu halimiz ile asla İslam'ı temsil edemediğimiz gerçeğini yadsımadan, İslâm'ı seçenlerin geçerli/geçersiz şahsi kabullerler geldiğini görüyoruz.
İnsanlık içinden çıkarılmış O hayırlı ümmet değiliz artık kabul edelim, safraları temizleyelim, arı-duru Allah'ın dininin peşinde koşalım,
Allah koşanlarden eylesin.
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Hz Peygamber, yeni bir Kur'an hükmü ortaya koymaz, lakin koyulan hükmün uygulamasını gösterir ya da bazı detay açıklamalar yapar veya var olan hükmü genişletebilir, daraltabilir.
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Recm, öldürme, yeni bir hükmün karşılığı değildir, zina ile ilgili Kur'an'ın hükmü, Kur'an'da ifade edilmeyen detay üzerine genişletilmiştir.

NOT

Sahih hadisler var. Bu bilgi ekseninde böyle bir yorum yaptım.

Böyle bir hadisin olmadığını beyan edenler de var, onlar bu yoruma takılmasınlar!

--))
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Recm, öldürme, yeni bir hükmün karşılığı değildir, zina ile ilgili Kur'an'ın hükmü, ifade edilmeyen detay üzerine genişletmedir.

Bu haliyle söylediğiniz de çelişki var, dostum.
Eğer bir genişlemeden söz edilecekse ayrıntıya doğru genişlemeden bahsedilmelidir değil mi?
Ayrıtıları verilip ana konuya doğru genişleme nasıl oluyor?
Allah'ü Teâlâ zina konusunda neredeyse bir sahife ayırıp iddia sahiplerinin tutumundan,
suçlananın hak ve taleplerine kadar ayrıntısına kadar açıklarken,
taşlayarak öldürün demeyi ihmal etmiş olabilir mi?

Bu ayrıntı mıdır yoksa konunun özü müdür?
Halbuki Celde cezasında tatbikteki detaylara inerken,
çok daha ağır bir ceza olan Recm cezasının bahsi bile geçmemesi
iddianızda bir tenakuz oluşturmuş olmuyor mu?

Bu nasıl ayrıntıya inmedir ki?
Ana konu ortada yok ama tüm şekli iddia ayrıntıları,
hükmün bina edilmesine ilişkin hususlar var ama hüküm yok?
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Söylediğiniz de çelişki var, dostum
Eğer bir genişlemeden söz edilecekse ayrıntıya doğru genişlemeden bahsedilmelidir.
Ayrıtıları verilip ana konuya doğru genişleme nasıl oluyor?
Allah'ü Teâlâ bir sahife ayırıp iddia sahiplerinden, suçlananın hak ve taleplerine kadar arıntısına kadar açıklayıp,
taşlayarak öldürün demeyi ihmal etmiş olabilir mi?

Bu ayrıtı mıdır yoksa konunun özü müdür?
Halbuki Celde cezasında tatbikteki detaylara inerken, çok daha ağır bir ceza olan Recm cezaına değinmemesi tenakuz değilde nedir?
Bu nasıl ayrıntıya inmedir ki? Ana konu ortada yok tüm iddia ayrıntıları, hükmün binası var ama hüküm yok?

Açıklamamı düzelttim. Hadis var, o bilgi ekseninde böyle bir yorum yaptım. Hadis olmadığını söyleyenler bu yorumumu pas geçsinler.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Açıklamamı düzelttim. Hadis var, o bilgi ekseninde böyle bir yorum yaptım. Hadis olmadığını söyleyenler bu yorumumu pas geçsinler.

Şimdi keçi meçi olayına, "Lafzı mensuh Hükmü Baki" olayına filan girersek bu konu darmadığın olur hocam, onun için dağıtmayalım.
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
O ifadenizin ayetle bir ilgisi yoktur ve tamamen uydurmadır. SİFİL gibi kompleks ülama, bu gibi şeyleri dillendirmiştir.

Dolayısıyla, bu bağlamda ne keçi hikayesi vardır, ne de koyun ne de sığır...

Göbeğinden hadisler vardır ve göbeğinden Peygamber'in uygulamaları vardır.

Sizler katılmayabilirsiniz.

Yani şu demek istiyorum:

"Recm hadisesi" yeni bir hüküm ortaya koymak değildir, ifade edilmeyen evli erkeklerin ve evli kadınların hallerini açıklamaya matuftur.

Bu kadar.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
O ifadenizin ayetle bir ilgisi yoktur ve tamamen uydurmadır. SİFİL gibi kompleks ülama, bu gibi şeyleri dillendirmiştir.

Dolayısıyla, bu bağlamda ne keçi hikayesi vardır, ne de koyun ne de sığır...

Göbeğinden hadisler vardır ve göbeğinden Peygamber'in uygulamaları vardır.

Sizler katılmayabilirsiniz.

Yani şu demek istiyorum:

"Recm hadisesi" yeni bir hüküm ortaya koymak değildir, ifade edilmeyen evli erkeklerin ve evli kadınların hallerini açıklamaya matuftur.

Bu kadar.

Bunu tüm detayları ile daha önce konuşmuştuk.
Siz bu konuda pass geçseniz dahi günümüz ehl-i sünnet söylemindeki,
"Lafzı Mensuh, Hükmü Baki" olgusunun varlığını yadsıyamazsınız.

Bu olgu üzerinden bina edilemeyecek bir hüküm olabilir mi?
Tabi ki hayır... Mes'elenin özü budur, yoksa keçi yemiş, kedi yemiş, yağmurda silinmiş meselesi değildir olay.
Zımnen Kur'anın hükmi olarak bina etmek istediği ahkam konusunda text-metin olarak eksik olduğu eksik ulaştığı iddiasıdır bu.

Ufacık tefecik hadiselerde bile zındık avcısı kesilen bir takım zat-ı muhteremler,
bu kadar alenen Kur'ana eksiklik izafe ederken,
bir Kur'an imanlısı iddiacısı olarak özeleştiri yapıyım erdemini gösteremezler.

Ben görmedim en azından.
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Hak olan ülema, İmam Azam Ebu Hanife ve talebeleri, İmam Şafii, İmam Ahmed b Hanbel ve İmam Malik ve onların talebeleri "cem'an" "recm" üzerinde durmuşlardır. İhtilaf yoktur!
Ümmetin alimlerinin tamamı "batıl" üzerinde ittifak edecek değillerdir.
Bu da önemlidir!
Peygamber'in uygulamasında olmayan bir "şey"i alimler "hüküm" olarak ortaya dökmezler!
Tartışmanın bir anlamı yoktur.
Ben, bir şeyi ifade için böyle bir örnek verdim.
 

Hakperest

Kıdemli Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
10,142
Tepkime puanı
3,186
Puanları
113
Konum
:::::YerKüre:::::
@Kaptan,

Senin bu forumda Samimiyetinden, Hak mücadelenden, Tevhidi duruşundan, Kur'anı konumlandırışından baştan ben, kimsenin tereddütü olduğunu düşünmüyorum.

Hakkı tutup kaldırmak, batılı reddedip zelil etmek adına içinde duyduğun iştiyaki hepimiz hissediyoruz.
Ancak iştiyak muhakemeyi engellememeli diyorum ben yine de.

Davamız hak adına konuşmak iste yaftalamaktan, etiketlemekten şiddetle kaçınmalı, özellikle "inkarcı" sözünü özellikle
kullanmamalıyız, ki insanların bu kışkırtma amaçlı sözcüğün altında kişisel enaniyetlerini perdelediğini de gözlemleyebiliriz.

Sadece hakkı konuşmak adına, alıntıladığım yazınla ilgili olarak bazı sorular sormak istiyorum.

1) Senin de söylediğin "Peygamber A.S'ın dine ilişkin sözlerinin vahye uygun olamayağı" iddiası akıl sahibi bir insanın iddiası olabilir mi?
Peki, hadis inkarcısı diye yaftalanan insanların temel Sav'ı da bu sav değil midir? Yani peygamber Kur'anın hilafına konuşmaz temeli üzerinde dönmez mi iddialar.
"Metin Kur'ana uygun olmalıdır, önümüze gelen hadis ne kadar sahih olursa olsun metin Kur'anın hilafına ise elimizin tersi ile itmeliyiz"
diyorsun, ki herzaman buluştuğumuz noktadır burası.
Peki farklı bir açıdan baktığımız da bu şu demek değil midir, sağlamlığı ne ölçüde olursa olsun en sağlam hadis kaynaklarında bile tahrifat olasıdır. Forumda defalarca kez de bunun örneklerini konuştuk, tartıştık.
Asıl sorum şu ki, eğer böyle bir olasılığı kabul ediyor isen, ilgili hadis metninin Kur'andan doğrulanacak ya da yanlışlanacak bir referansı bulunmadığında hak olup olmadığının mihengi nedir o halde. Eğer Kur'an ile yanlışlayamıyorsak kesinlikle doğrudur diye iddia ediyorsak bir paradoks üretmiş olmuyor muyuz? Bilakis eğer tahrif niyetli varsa bir zat'ın Kur'an ile yanlışlanamayacak alanları seçmiş olması gerekmez mi?

2) Sünnet olarak ulaşan bilgilerin Tavsiye/Emir telakkisindeki yanılgı üzerinde vurgu yapmışsın.
Peki Emir mi, Tavsiye mi, yoksa kuvvetli tavsiye mi, yasak mı, haram mı? olduğu kanısında nasıl varıyoruz.
Mezhep içtihadlarına baktık, büyük ulemanın, orta ulemanın, küçük ulemanın içtihadlarını inceledik.
Gördük ki, en büyüğü dediklerimiz dahil hep tenakuzlarla boğulduk, ama hak arama sevdası ile konuşan adını ancak senin benim bildiğim çok azınlaklara sesini duyurabilmiş insanların hakka en yakın, kalbi tatmine en yakın içtihadları yaptığını da gördük.
Bunları birlikte mütaala ettik.
O halde bir hükmü yasak/haram/tasviye vs nitelerken mihengimiz nedir, ne olmalıdır?
Bu ikilem Helâl/Haram koyucunun Allah olduğu ilkesinde tahrifata neden olmaz mı?

Bir bariz bir örnek verecek isek, Kur'an haricinde en belirgin Haram tabirinin Erkekler için Altın ve İpek kullanımında olduğunu görürüz.
100 kişiye sorsak islâm dininde altın haramdır diyecektir.
Peki bu hükmün detaylarını araştırken ben şöyle bir nakil ile karşılaştım,
sahabeden bir şahıs altın yüzüğü ile halife Ömer R.A'nın huzuruna geldiğinde Ömer; O parmağındaki nedir?
diye soruyor. Sahabi yüzük diyor, Ömer sen altın takma konusunda Resulullah'ın söylediğini bilmiyor musun diye çıkışıyor,
Sahbi ise bu yüzüğü senden daha hayırlı olan peygamber gördü ama beni nehyetmedi sana ne oluyor diyerek Ömere cevap veriyor.
Hadis sahih bakılabilir. Şimdi bir sahabinin bile algısı böyle iken, nasıl bu yasak tıpkı Allah'ın haramı gibidir diyerek biraz aşırıya gitmiş olmaz mıyız?

Hakeza altın sloganlaştığı için çok biliyoruz, halbuki aynı yasak şablonu ile Resulullah şu dirhemden fazla gümüş'de olsa yüzük takmayın , paçalarınızı topuklarından aşağı sarkıtmayın vs gibi nehiyleri var, hangimiz Altın/İpek gibi haramiyet derecesinde bunları biliyoruz.
Çünkü bunların kullanım ruhsatlarını gösteren nakiller de mevcut, tek tırnaklı binek hayvanlarının etindeki yasaklamada da,
diğer bir çok yasaklamada da bu tür nakilleri bolca görmek mümkün.

Bir hükme Allah'ın haramıdır/tıpkı onun gibidir diyebilmek için elimizde Allah'ın bize ulaşmasını istediği vahiyle ile desteklenmesi gerekmez mi.
"Resulullah'ın verdiğini alın, geri bıraktığını bırakın" amenna, işte hikmetli hüküm bina etme dahilinde buyruğuna tabi olmak değil midir? Örneğin al Bilâl bu araziler senin payındır dediği arazileri Ömer içtihad kullanarak Bilal Ra'nın elinden alabilir miydi?

Ayrıca sistematik olarak vahiy ile ulaşmayan ama Allah'ın haramı mesabesinde görülmesi gereken husurlar var idiyse Resulullah'ın bilgisi dahilinde, bunları tıpkı vahiy katipliği müessesesi gibi bir sünnet/hikmek katipliği müessesi gibi bir sistematiğe dökmesi gerekmez miydi? Ulaşıp ulaşmaması ancak dağlarda tepelerde, sahralarda dolaşılarak bilgisine ulaşılabilecek bir gizli/kapaklı tahrife açık bir yapının insafına devredermiydi?
Lisan-ı Hâl iddiayı doğrulamaktan uzak, keşke doğrulasa
Basiretleri ile övündüğümüz gurur duyduğumuz Ebu Bekr, Ömer, Osman, Ali Ra. gibi halifeler sünneti sistematik bir külliyata dökme girişimine girse idiler bu yine bu iddiayı destekleyecek bir argüman olurdu elimizde.
Ama bakıyoruz ki tam tersi bir uygulama var, hatta Kur'an dışı külliyatlaşmayı Yahudilerin mişnaları ile dinlerini tahrif etmesine benzeten bir Ömer okuyoruz.

Kimse buradan hadisler kaldırılıp çöpe atılmalıyı anlamasın lütfen, zira ben de @Kaptan gibi hiç bir zaman bunu söylemedim.
Ancak eğer bir ortada bir ikilem var ise, bunu üstünü örterek değil, konuşarak ve hak olduğuna inandığımı savunarak gösterir,
bilâkis üstüne giderim.

Hülâsa Kur'an, Hadis/Sünnet, İçtihad, Ulema, Kıyas, Akıl kavramlarını dinimizin içinde oturmadıkça bırakın ümmet olmayı bireysel olarak da tenakuzlar içinde yüzer dururuz.

Ümmet olarak karışık okyanus suları misali tenakuz içinde yüzüyoruz, dışarıdan bu halimiz ile asla İslam'ı temsil edemediğimiz gerçeğini yadsımadan, İslâm'ı seçenlerin geçerli/geçersiz şahsi kabullerler geldiğini görüyoruz.
İnsanlık içinden çıkarılmış O hayırlı ümmet değiliz artık kabul edelim, safraları temizleyelim, arı-duru Allah'ın dininin peşinde koşalım,
Allah koşanlarden eylesin.


mükemmeliyet merkezli bir dinden çok itidal merkezli bir dine ihtiyacımız vardır
eğer dini dediğiniz mecraya çekersek
sahabeler de dahil çoğu kimse kurtulamayacaktır
ve hatta peygamber sav "geçmiş ve gelecek günahları affedilen biri makamına çıkan peygamber" olmayacaktı

bunu nerden mi çıkarıyorum
gelen ayetlerin bir sebebi nuzülü vardır
yani Allah cc ile kulları arasında etkileşimli bir döngü içerisindedir
bu döngüsellik ilk emirler uygulandıkça bir sonraki aşamaya geçilir
bazan da aşamalardan bile dönülür
mesela gece ibadetinin tahfifi

acaba bu etkileşimli din mükemmliyete ne kadar yaklaşmıştır
Allah cc kabul ettiği orana dayanmıış ve tamamlanmıştır

fakat mükemmliyet zeminine;
Allah cc ın peygamberin sav günahını affedip
ona fethi vermesinden,
ulaşmadığını anlıyorum (isteyen istediği gibi anlar)
ki bu kadarını paygamber sav efendimizden başkası da başaramazdı

şimdi sorarım size Yahayy hocam
sıfır hatalı davranan bir peygamber olsa idi ( peygamber sav büyük bir ahlak üzeredir)
daha başka ayetler mi inecekti
evet muhtemelen daha farklı ayetler inecekti

şimdi biz mükemmeliyeti şüpheli olması muhtemel
bu dini, ayetleri kabul etmiyoruz demeye hakkımız var mı
tabiki yok

eğer halifeler hemen kuranı kerimi derlese
ardından hadisleri derlese
çok daha sağlam gelecekleri kesin idi
ama öyle olmadı
herşey mükemmel gelişmedi

bu bize dinin itidalli denge dinamizmini bozmamıza sebeb değildir.
ilerleme ve gerileme
statiklik ve dinamizm
stratejik duruş
ibadet ve sosyal hayat
işte bu zikredilen düzlem üzere olmalıdır
ki gelen her bilgide bu kodlar gizlidir
hatta okuyabilen için sahih olmayan hadislerde bile mevcudttur
ki bu hadislerden dönemin çatışkı, çelişki vs kodları çıkarılabilir


iyi olan kişiyi tesbit için sisli alan gereklidir
yoksa düz yolda herkes ilerler
biraz sis
biraz soğuk
biraz dayak
biraz korku

mesele ayağa kalkabilmekte
ama malesef şu anda
bireyci, oburlaşmış tüketim canavarlarıyız
her şeyi karman çorman yapıp flulaştıran,eriten postmodern akıma kapılıp
dini de yemeye çoktan başladık
bu her cenahta böyledir
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Hak olan ülema, İmam Azam Ebu Hanife ve talebeleri, İmam Şafii, İmam Ahmed b Hanbel ve İmam Malik ve onların talebeleri "cem'an" "recm" üzerinde durmuşlardır. İhtilaf yoktur!
Ümmetin alimlerinin tamamı "batıl" üzerinde ittifak edecek değillerdir.
Bu da önemlidir!
Peygamber'in uygulamasında olmayan bir "şey"i alimler "hüküm" olarak ortaya dökmezler!
Tartışmanın bir anlamı yoktur.
Ben, bir şeyi ifade için böyle bir örnek verdim.

Ok bu konu şuan için furuat, hususen @Kaptan 'dan yahut @Herhangibiri'nden görüş beklediğim ana mesaj şudur.
Atlamayalım inşaAllah.


@Kaptan,

Senin bu forumda Samimiyetinden, Hak mücadelenden, Tevhidi duruşundan, Kur'anı konumlandırışından baştan ben, kimsenin tereddütü olduğunu düşünmüyorum.

Hakkı tutup kaldırmak, batılı reddedip zelil etmek adına içinde duyduğun iştiyaki hepimiz hissediyoruz.
Ancak iştiyak muhakemeyi engellememeli diyorum ben yine de.

Davamız hak adına konuşmak iste yaftalamaktan, etiketlemekten şiddetle kaçınmalı, özellikle "inkarcı" sözünü özellikle
kullanmamalıyız, ki insanların bu kışkırtma amaçlı sözcüğün altında kişisel enaniyetlerini perdelediğini de gözlemleyebiliriz.

Sadece hakkı konuşmak adına, alıntıladığım yazınla ilgili olarak bazı sorular sormak istiyorum.

1) Senin de söylediğin "Peygamber A.S'ın dine ilişkin sözlerinin vahye uygun olamayağı" iddiası akıl sahibi bir insanın iddiası olabilir mi?
Peki, hadis inkarcısı diye yaftalanan insanların temel Sav'ı da bu sav değil midir? Yani peygamber Kur'anın hilafına konuşmaz temeli üzerinde dönmez mi iddialar.
"Metin Kur'ana uygun olmalıdır, önümüze gelen hadis ne kadar sahih olursa olsun metin Kur'anın hilafına ise elimizin tersi ile itmeliyiz"
diyorsun, ki herzaman buluştuğumuz noktadır burası.
Peki farklı bir açıdan baktığımız da bu şu demek değil midir, sağlamlığı ne ölçüde olursa olsun en sağlam hadis kaynaklarında bile tahrifat olasıdır. Forumda defalarca kez de bunun örneklerini konuştuk, tartıştık.
Asıl sorum şu ki, eğer böyle bir olasılığı kabul ediyor isen, ilgili hadis metninin Kur'andan doğrulanacak ya da yanlışlanacak bir referansı bulunmadığında hak olup olmadığının mihengi nedir o halde. Eğer Kur'an ile yanlışlayamıyorsak kesinlikle doğrudur diye iddia ediyorsak bir paradoks üretmiş olmuyor muyuz? Bilakis eğer tahrif niyetli varsa bir zat'ın Kur'an ile yanlışlanamayacak alanları seçmiş olması gerekmez mi?

2) Sünnet olarak ulaşan bilgilerin Tavsiye/Emir telakkisindeki yanılgı üzerinde vurgu yapmışsın.
Peki Emir mi, Tavsiye mi, yoksa kuvvetli tavsiye mi, yasak mı, haram mı? olduğu kanısında nasıl varıyoruz.
Mezhep içtihadlarına baktık, büyük ulemanın, orta ulemanın, küçük ulemanın içtihadlarını inceledik.
Gördük ki, en büyüğü dediklerimiz dahil hep tenakuzlarla boğulduk, ama hak arama sevdası ile konuşan adını ancak senin benim bildiğim çok azınlaklara sesini duyurabilmiş insanların hakka en yakın, kalbi tatmine en yakın içtihadları yaptığını da gördük.
Bunları birlikte mütaala ettik.
O halde bir hükmü yasak/haram/tasviye vs nitelerken mihengimiz nedir, ne olmalıdır?
Bu ikilem Helâl/Haram koyucunun Allah olduğu ilkesinde tahrifata neden olmaz mı?

Bir bariz bir örnek verecek isek, Kur'an haricinde en belirgin Haram tabirinin Erkekler için Altın ve İpek kullanımında olduğunu görürüz.
100 kişiye sorsak islâm dininde altın haramdır diyecektir.
Peki bu hükmün detaylarını araştırken ben şöyle bir nakil ile karşılaştım,
sahabeden bir şahıs altın yüzüğü ile halife Ömer R.A'nın huzuruna geldiğinde Ömer; O parmağındaki nedir?
diye soruyor. Sahabi yüzük diyor, Ömer sen altın takma konusunda Resulullah'ın söylediğini bilmiyor musun diye çıkışıyor,
Sahbi ise bu yüzüğü senden daha hayırlı olan peygamber gördü ama beni nehyetmedi sana ne oluyor diyerek Ömere cevap veriyor.
Hadis sahih bakılabilir. Şimdi bir sahabinin bile algısı böyle iken, nasıl bu yasak tıpkı Allah'ın haramı gibidir diyerek biraz aşırıya gitmiş olmaz mıyız?

Hakeza altın sloganlaştığı için çok biliyoruz, halbuki aynı yasak şablonu ile Resulullah şu dirhemden fazla gümüş'de olsa yüzük takmayın , paçalarınızı topuklarından aşağı sarkıtmayın vs gibi nehiyleri var, hangimiz Altın/İpek gibi haramiyet derecesinde bunları biliyoruz.
Çünkü bunların kullanım ruhsatlarını gösteren nakiller de mevcut, tek tırnaklı binek hayvanlarının etindeki yasaklamada da,
diğer bir çok yasaklamada da bu tür nakilleri bolca görmek mümkün.

Bir hükme Allah'ın haramıdır/tıpkı onun gibidir diyebilmek için elimizde Allah'ın bize ulaşmasını istediği vahiyle ile desteklenmesi gerekmez mi.
"Resulullah'ın verdiğini alın, geri bıraktığını bırakın" amenna, işte hikmetli hüküm bina etme dahilinde buyruğuna tabi olmak değil midir? Örneğin al Bilâl bu araziler senin payındır dediği arazileri Ömer içtihad kullanarak Bilal Ra'nın elinden alabilir miydi?

Ayrıca sistematik olarak vahiy ile ulaşmayan ama Allah'ın haramı mesabesinde görülmesi gereken husurlar var idiyse Resulullah'ın bilgisi dahilinde, bunları tıpkı vahiy katipliği müessesesi gibi bir sünnet/hikmek katipliği müessesi gibi bir sistematiğe dökmesi gerekmez miydi? Ulaşıp ulaşmaması ancak dağlarda tepelerde, sahralarda dolaşılarak bilgisine ulaşılabilecek bir gizli/kapaklı tahrife açık bir yapının insafına devredermiydi?
Lisan-ı Hâl iddiayı doğrulamaktan uzak, keşke doğrulasa
Basiretleri ile övündüğümüz gurur duyduğumuz Ebu Bekr, Ömer, Osman, Ali Ra. gibi halifeler sünneti sistematik bir külliyata dökme girişimine girse idiler bu yine bu iddiayı destekleyecek bir argüman olurdu elimizde.
Ama bakıyoruz ki tam tersi bir uygulama var, hatta Kur'an dışı külliyatlaşmayı Yahudilerin mişnaları ile dinlerini tahrif etmesine benzeten bir Ömer okuyoruz.

Kimse buradan hadisler kaldırılıp çöpe atılmalıyı anlamasın lütfen, zira ben de @Kaptan gibi hiç bir zaman bunu söylemedim.
Ancak eğer bir ortada bir ikilem var ise, bunu üstünü örterek değil, konuşarak ve hak olduğuna inandığımı savunarak gösterir,
bilâkis üstüne giderim.

Hülâsa Kur'an, Hadis/Sünnet, İçtihad, Ulema, Kıyas, Akıl kavramlarını dinimizin içinde oturmadıkça bırakın ümmet olmayı bireysel olarak da tenakuzlar içinde yüzer dururuz.

Ümmet olarak karışık okyanus suları misali tenakuz içinde yüzüyoruz, dışarıdan bu halimiz ile asla İslam'ı temsil edemediğimiz gerçeğini yadsımadan, İslâm'ı seçenlerin geçerli/geçersiz şahsi kabullerler geldiğini görüyoruz.
İnsanlık içinden çıkarılmış O hayırlı ümmet değiliz artık kabul edelim, safraları temizleyelim, arı-duru Allah'ın dininin peşinde koşalım,
Allah koşanlarden eylesin.
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Bir de şu vardır:
Böyle bir cezanın şiddetine havi olarak "rahmet"i gündeme getirerek böyle bir cezaya meydan okunuyor. Gülesim geliyor.
Çünkü, Tevrat da, İncil de, Zebur da Allah'ın kelamı.
Cem'an hepsinde "recm" vardır..!
---)))
 

abdullah birisi

Kıdemli Üye
Katılım
12 Mar 2013
Mesajlar
10,357
Tepkime puanı
517
Puanları
0
Konum
istanbul
“Allah, sivrisinekle yahut ondan daha küçüğüyle misal vermekten çekinmez. İman edenler bilirler ki, o, Rablerinden gelen hakkın tâ kendisidir. İnkâr edenler de “Allah bu misalle ne demek istedi?” deyiverirler. Allah, bu misalle nicelerini saptırır, nicelerini de doğru yola ulaştırır. Aslında, Allah’ın saptırdıkları, zaten yoldan çıkmış olanlardır.”

Bakara /26..
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Bir de şu vardır:
Böyle bir cezanın şiddetine havi olarak "rahmet"i gündeme getirerek böyle bir cezaya meydan okunuyor. Gülesim geliyor.
Çünkü, Tevrat da, İncil de, Zebur da Allah'ın kelamı.
Cem'an hepsinde "recm" vardır..!
---)))

Yazmayım diyorum zorla yazdırıyorsun abi.
Bak gene tenakuz yaptın :)
Cem'an hepsin de vardır diyorsun, Ama Kur'anda yok az önce söyledin ya :)
Madem diğer kitaplarda zikredildi ise Kur'anda neden eksik bırakıldı buyur buradan yak, yazdığın şeye göre.
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Kur'an'da zina'nın cezaları vardır, ele alınmayan ceza da Hz Peygamber'in beyanında ifade edilmiştir.
Bunda şaşılacak bir durum yoktur diye düşünüyorum.
Selamlar, kapattım konuyu.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul



mükemmeliyet merkezli bir dinden çok itidal merkezli bir dine ihtiyacımız vardır
eğer dini dediğiniz mecraya çekersek
sahabeler de dahil çoğu kimse kurtulamayacaktır
ve hatta peygamber sav "geçmiş ve gelecek günahları affedilen biri makamına çıkan peygamber" olmayacaktı

bunu nerden mi çıkarıyorum
gelen ayetlerin bir sebebi nuzülü vardır
yani Allah cc ile kulları arasında etkileşimli bir döngü içerisindedir
bu döngüsellik ilk emirler uygulandıkça bir sonraki aşamaya geçilir
bazan da aşamalardan bile dönülür
mesela gece ibadetinin tahfifi

acaba bu etkileşimli din mükemmliyete ne kadar yaklaşmıştır
Allah cc kabul ettiği orana dayanmıış ve tamamlanmıştır

fakat mükemmliyet zeminine;
Allah cc ın peygamberin sav günahını affedip
ona fethi vermesinden,
ulaşmadığını anlıyorum (isteyen istediği gibi anlar)
ki bu kadarını paygamber sav efendimizden başkası da başaramazdı

şimdi sorarım size Yahayy hocam
sıfır hatalı davranan bir peygamber olsa idi ( peygamber sav büyük bir ahlak üzeredir)
daha başka ayetler mi inecekti
evet muhtemelen daha farklı ayetler inecekti

şimdi biz mükemmeliyeti şüpheli olması muhtemel
bu dini, ayetleri kabul etmiyoruz demeye hakkımız var mı
tabiki yok

eğer halifeler hemen kuranı kerimi derlese
ardından hadisleri derlese
çok daha sağlam gelecekleri kesin idi
ama öyle olmadı
herşey mükemmel gelişmedi

bu bize dinin itidalli denge dinamizmini bozmamıza sebeb değildir.
ilerleme ve gerileme
statiklik ve dinamizm
stratejik duruş
ibadet ve sosyal hayat
işte bu zikredilen düzlem üzere olmalıdır
ki gelen her bilgide bu kodlar gizlidir
hatta okuyabilen için sahih olmayan hadislerde bile mevcudttur
ki bu hadislerden dönemin çatışkı, çelişki vs kodları çıkarılabilir


iyi olan kişiyi tesbit için sisli alan gereklidir
yoksa düz yolda herkes ilerler
biraz sis
biraz soğuk
biraz dayak
biraz korku

mesele ayağa kalkabilmekte
ama malesef şu anda
bireyci, oburlaşmış tüketim canavarlarıyız
her şeyi karman çorman yapıp flulaştıran,eriten postmodern akıma kapılıp
dini de yemeye çoktan başladık
bu her cenahta böyledir
@Hakperest kardeşim, yazın tamamıyla fıtrati anlayışa uygun, anlıyorum seni.
Söylediklerin dahil, buradan çıkarılacak sonuç aslında ilk mesajdaki kat'i tutum dahil,
ithamda itidalli olmayı, buldumcuğulu zorlaştırması, önlemesi gerekmez mi.

Hatta bir mesaj altında ben sana benzer şeyler söylemeye çalıştım,
madem bu bir yolculuktur, imani esaslar ve şirk unsurları hariç insanları
İslam dairesi içinde dışında görme kolaycılığı ile aramıza mesafe koymalıyız.

Bunu birazcık, Romantizme bağlıyorum demek istemiştim.
Hemfikirim seninle.
 

Hakperest

Kıdemli Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
10,142
Tepkime puanı
3,186
Puanları
113
Konum
:::::YerKüre:::::
@Hakperest kardeşim, yazın tamamıyla fıtrati anlayışa uygun, anlıyorum seni.
Söylediklerin dahil, buradan çıkarılacak sonuç aslında ilk mesajdaki kat'i tutum dahil,
ithamda itidalli olmayı, buldumcuğulu zorlaştırması, önlemesi gerekmez mi.

Hatta bir mesaj altında ben sana benzer şeyler söylemeye çalıştım,
madem bu bir yolculuktur, imani esaslar ve şirk unsurları hariç insanları
İslam dairesi içinde dışında görme kolaycılığı ile aramıza mesafe koymalıyız.

Bunu birazcık, Romantizme bağlıyorum demek istemiştim.
Hemfikirim seninle.

hocam tam olarak anlayamadım
bazan kafa duruyor bende @yusufi geçenlerde şerh düşmüştü
yanlış anlamayayım diye :D
 
Üst