Referandum: Değişen Ne?

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Seyit Mehmet Şen, 2010-09-15

Türkiye’de sorgulama dönemi başlıyor

Bu ülke insanı, ikisi darbelerin gölgesinde olmak üzere, bugüne kadar altı defa referandum için sandık başına gitti...
Darbelerin gölgesinde yapılan ilk iki referandumda, darbecilerin özenle seçtikleri çok özel kişilere hazırlattıkları Darbe Anayasaları oylandı...
Ve oylamalar elbet darbecilerin istedikleri doğrultuda sonuçlandı...
Birisi biraz insaflı (% 61.70), diğeri ise Saddam Hüseyin ve Hüsnü Mübarek benzeri bir yüzdeyle (% 91.37)...
Referandum sonuçlarının ne kadar sağlıklı olduğunu bilemesek de; bildiğimiz bir şey varsa, o da darbecilerin özenle seçtikleri çok özel kişilere hazırlattıkları bu iki Anayasa ile yaklaşık 50 yıldır idare edildiğimiz ve bugüne kadar geldiğimiz gerçeğidir...
Kimileri diyebilirler ki; yaklaşık elli yıldır idare edildiğimiz bu Anayasalarda defalarca değişiklikler, düzeltmeler ve düzenlemeler yapıldı...
Evet doğrudur...
Özellikle Netekim Paşa’nın yaptırdığı ve yaklaşık % 92 oyla bu millete kabul ettirdiği Darbe Anayasası’nda birçok defa düzenlemeler yapıldı...
Neresinde?..
Kesinlikle öze inmeden, sadece makyajında...
Çünkü soldan sağa, masonundan farmasonuna, erkeğinden ürkeğine, kapitalistinden komünistine kadar birçok siyasi görüş bu ülkede iktidarın şurasından burasından tutma imkânına sahip olduğu halde; hiçbirisi de çıkıp darbecileri ayrıcalıklı bir konumda tutan, yani devlet içindeki çetelere darbe yapmayı özendiren geçici 15. maddeyi düzenlemeyi akıl edemedi...
Neden dersiniz?..
Çünkü bu Darbe Anayasası sayesinde, kimi çevreler bu ülkenin hazinelerini soyma imkânına sahip olabiliyordu...
Çünkü bu Darbe Anayasası sayesinde, kimi çevreler bu ülkenin ekonomisini çıkmaza sokabiliyordu...
Çünkü bu Darbe Anayasası sayesinde, kimi çevreler siyasi rakiplerini bertaraf edebiliyordu...
Çünkü bu Darbe Anayasası sayesinde, kimi çevreler peşlerinden gelenleri öcülerle, ecinnilerle, gülyabanilerle korkutup yıllar yılı yokuşlarda susatabiliyordu...
Bütün bunlar, bu ülkenin dizleri üzerine doğrulmasını önlüyor; böylece kendi ayakları üzerinde durmasına imkân vermiyordu...
Ve sonuç olarak, içimizdeki çetelerle onların arkalarında duran kimi çevrelerin dayanışması, güçlü bir Türkiye’nin önünü kesiyordu...
Bu da kimi güç odaklarının ve onların ağababalarının zaten amaçladıkları şeydi...
Evet darbeler ve Darbe Anayasalarıyla amaçlanan şey ölmeyen, fakat kesinlikle onmayan bir Türkiye idi...
Darbe Anayasalarıyla bugüne kadar bu amaca fazlasıyla ulaşıldı...
Ve insanlık tarihinin devlet tecrübesi en fazla olan bu milleti, bin yıldır bu topraklarda tutunuşunun ve duruşunun yansıması olmayacak bir şekilde, bir zamanlar şamar oğlanına çevirdiği batılı ülkelerden, teknolojik yönün dışında daha birçok bakımdan çok gerilerde kaldı...
Evet istenen buydu...
Yineleyecek olursak:
Ölmeyen, fakat kesinlikle onmayan bir Türkiye...
Ve sivil yönetimler eliyle yapılan referandumlarla, bu ülkenin Darbe Anayasalarının etkisinden belli ölçülerlerle de olsa kurtulmasına gayret edildi...
Rahmetli Özal’ın döneminde yapılan iki referandumda halk, iktidarın talebini geri çevirdi...
Bir başka deyişle, o gün için doğru olan neyse, ona karar verdi...
Fakat iki referandumda da kaybetmiş gözüken Rahmetli Özal, bu millete gerektiğinde referanduma gitme hakkını kazandırdı...
O güzel insanın kazandırdıklarıyla AKP hükümeti 2007 yılında referanduma gitti ve Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesi imkânını elde etti...
Bu son referandumda ise bu millet sorgulama hakkını kazandı ki; bu kazanç şimdiye kadar kazandıklarının hepsinden fersah fersah ileridedir...
Çünkü bu kazançla, bu millet en yakınlarından başlayarak, peşinden gittiklerini, önüne çıkanları, yönetime getirdiklerini, elbet darbecileri ve onlara çanak tutan, onları alkışlayan, onlarla dayanışma içinde olanları sorgulamaya başlayacak...
Hacıları da, hocaları da...
Cinleri de, şeytanları da...
Erkekleri de, ürkekleri de...
Yarım asırdır aile fertlerini bir türlü doyuramadığımız Güniz Sokak sakinlerini de...
Kendisini oraya getirenlere Anayasa kitapçığını fırlatarak Türk ekonomisini milyarlarca dolar zarara uğratan Gölbaşı sakinlerini de...
Hipokrat yemini ettikleri halde, insanları kılık kıyafetlerine göre tedavi etmeye kalkanları da...
Kamusal alan safsatasıyla inancını yaşayan kadınlarımızı belli alanlara sokmayanları da...
Evet, bugünden itibaren Türkiye’de müthiş bir sorgulama başlayacak...
Ve her insanımız sorgulamaya en yakınından başlayacak...
Öncelikle Darbe Anayasası’na ‘Hayır’ diyenler başlayacak en yakınlarını sorgulamaya...
“Hangi maddeler bizim önümüzü kesiyordu, söyler misiniz?” diyecekler...
Ve sonra, elbet günü gelince, Kürt kardeşlerimiz sorgulayacaklar kendilerini boykot adı altında referandum sandığına gitmekten zor kullanarak men edenleri...
“Darbecilerle, statükonun muhafazıları olan MHP ve CHP’lilerle ortaklığınızın boyutları neydi ki; bizleri sandığa gidip irade beyanında bulunmaktan mahrum ettiniz?” diyecekler...
Evet, artık Türkiye’de yepyeni bir dönem başlayacak...
Müthiş bir sorgulama dönemi...
Bu dönemde...
Kimse, zalimi alkışlayamayacak...
Kimse, hırsıza arka çıkmayacak...
Kimse, darbeciyle aynı fotoğraf karesine giremeyecek...
Hiçbir yargı mensubu, darbeciye plaket veremeyecek...
Hiç kimse, çetelerle işbirliği yaparak kendisine verilen silahı bu millete doğrultamayacak...
Bundan böyle partilerin kapısına kilidi yüksek yargı değil, milletin kendisi vuracak...
Tıpkı ANAP’ın, DYP’nin, DSP ve benzerlerinin kapısına kilit vurduğu gibi...
Bundan sonra da milletin değerlerine karşı siyaset yapanların kapılarına kilit vuracağı gibi...
Yani, herkes sadece kendi işini yapacak...
Asker askerliğini...
Sivil sivilliğini...
Yargılama mı?..
Ben, sessiz çoğunluğun sorgulamasından yanayım...

habervaktim
 

Zübeyirr

Üye
Katılım
11 Ağu 2010
Mesajlar
46
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Akpnin akıbetide anapınkinden farklı olmayacak..
Hiç merak etmeyin.Bu millet onuda birgün sıfırlayacak..
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Akpnin akıbetide anapınkinden farklı olmayacak..
Hiç merak etmeyin.Bu millet onuda birgün sıfırlayacak..

Anap sıfırlandı Akparti geldi ak parti sıfırlanınca gelecek olan için çalışıyoruz biz de zaten :)
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Avni Özgürel - Radikal, 2010-09-15

MHP için perşembenin gelişi...

Gerek Sayın Bahçeli’nin, gerekse MHP sözcülerinin referandum sonuçları belli olduktan sonra yaptıkları açıklamaların özeti şöyle: “Oylarımızı koruyoruz, seçmen tabanımızda bir kayma yok. MHP’nin kaybettiğine ilişkin yorumlar, partimizi hedef alan AKP’nin yürüttüğü psikolojik harekâtın ürünüdür. Birkaç seçim çevresinde alınan olumsuz sonuç da Gülen Cemaati’nin seçmenleri baskı altına almasıyla ortaya çıkan neticedir!”
Dilerim, kaza geçiren insanın darbe aldığı anda acı hissetmeyip toparlanmaya çalışmasına benzer ruh halinin yansımasıdır bu.. Ve umarım MHP fazla gecikmeden önünde duran fotoğrafı gerçek boyutlarıyla okumaya yönelir. Zira sonuç sürpriz değildir. (*)
MHP, milliyetçiliğinin yanında muhafazakârlık çizgisini koruyagelmiş, gelenekleri olan bir parti. Nitekim rahmetli Türkeş’in vefatından sonra Devlet Bahçeli’nin liderliğinde benimsediği yeni siyaset üslubu ve programıyla oy oranını %8’den %18’e bu kimliği ve demokrasi kültürünü tabana yayma konusundaki kararlılığıyla tırmandı. Teferruatına girip bilinenleri tekrar etmek istemem. Ama Türkiye siyasetinin 2002’de yaşadığı alt-üst oluşun ardından MHP’nin 2007 genel seçimlerinde aldığı %15, 2009 yerel seçimlerinde %16 oranındaki oyun mazrufunda, milliyetçi, muhafazakâr kimliğinin yanına vesayetçi, statükocu anlayışa muhalif, demokrat bir duruş eklemiş olması vardır.
Ancak görünen o ki 2009 yerel seçimlerinde CHP’yle örtülü işbirliği MHP açısından bir kavşak noktası oldu. Yüksek sesle dillendirilmemekle birlikte geleneksel milliyetçi muhafazakâr düşünce, yerini ‘ulusalcılık’ denilen, hâkim karakteri laik cumhuriyetçilik olan çizgiye bıraktı. Ve 2011 seçimlerinden sonra mutasavver MHP- CHP koalisyonunun hedeflendiğinin işaretleri görülmeye başlandı. Bahçeli’nin CHP tabanına sıcak gelen söylemleri, Deniz Baykal’ın CHP’nin milliyetçi karakterini öne çıkarma arzusunda olduğunu gösteren üslubu, Kutlu Doğum Haftası konuşması v.s... Keza anayasa değişiklik paketi gündeme geldiğinde de iki parti önerinin içeriğine bakmaksızın AK Parti karşısında ortak dil ve tavır beraberliği içine girdi. Ama evdeki hesaplar beklenmedik anda gelen bir derin dalgayla bozuldu. Baykal’la doku uyuşmazlığı yaşamayacağını düşünürken MHP neden birlikte yürüdüğünü seçmenine anlatmakta zorlanacağı Kemal Kılıçdaroğlu’nu buldu karşısında.
MHP tarihinde görülmemiş, milliyetçi kesimin geçmişte hayal etmekte zorlandığı başarıya imza atmış, yakın zamana kadar uzak duran kitleleri MHP’nin sesine kulak verir hale getiren Bahçeli’yi kim/kimler yanılttı sorusunun cevabına girmek istemem.
Ancak geçen hafta şirazesinden çıkan bir televizyon programında hasbelkader karşı karşıya geldiğim, beni ve anayasa değişiklik paketine ‘hayır’ demesi sebebiyle MHP’yi eleştiren milliyetçileri AK Parti yandaşlığıyla suçlayan, MHP Genel Başkan Yardımcısı Sayın Deniz Bölükbaşı’yla ilgili bir hatıramı nakletmek boynuma borç.
1968’de rahmetli Osman Bölükbaşı’nın CKMP’sinin Ankara’da Dışkapı semtindeki Yıba Çarşısı’nda yapılan, Alparslan Türkeş’in genel başkanlığından önceki büyük kongresine giden milliyetçi gençler grubunun içindeydim. ‘Ülkücü’ adının kullanıldığı ilk derneğin başkanı Salih Dilek arkadaşımız başı çekiyordu. Osman Bölükbaşı’nın Millet Partisi çatısı altında siyasi hayatının son mücadelesini verdiği, ancak tafsilatını anlatmaya gazete yazısının imkân tanımadığı ortamda kurucusu olduğu CKMP’yi uzaktan kontrol etmeye devam ettiği bir ortam söz konusuydu.
Kongrenin yapıldığı salona girdiğimizde tetikte bekleyen bir grup ‘Kahrolsun faşistler, defolun.. ’ diye bağırarak üzerimize gelmeye başladı. Orayı terk etmemizi istiyorlardı. Kalabalık değildik, direndiysek de ite-kaka dışarı çıkarıldık. O gün karşımıza çıkan hiddetli kalabalığın önünde yumrukları sıkılı halde hançeresi yırtılırcasına ateşin bir şekilde bize bağırırken hatırlıyorum Deniz Bölükbaşı’yı.. Ya yeni bitirmişti liseyi, ya da yeni girmişti üniversiteye.. ‘Osman Bölükbaşı’nın oğlu’ olduğunu söylediklerinde şaşırmıştım..
Önceki gün kendisini milliyetçi/ülkücü tayinine memur mevkide gördüğünü işittiğimde gülme
hissi doğdu içimde..

(*) MHP’nin anayasa değişiklik paketi konusunda izlediği yolu 31.03.2010 ve 21.07.2010 tarihlerinde yayımlanan yazılarımda değerlendirmeye çalışmış, bu siyasetin MHP açısından ne gibi sonuç doğuracağına ilişkin görüşlerimi okurlarla paylaşmıştım.
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Anap'ı Mesut Yılmaz gibiler sıfırladı. 90 öncesinin Anap'ıyla 90 sonrasının Anap'ı aynı mıydı?
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Taha Akyol - Milliyet, [email protected], 2010-09-15

MHP’nin ikilemi

MHP tabanının küçümsenmeyecek bir bölümü referandumda ‘evet’ dedi. Kamuoyunda sorular gündeme geliyor: MHP tabanında bir yarılma mı var? Seçimlerde MHP oy kaybeder mi?..
Bunlar aceleci sorulardır, çünkü referandumda ‘evet’ veya ‘hayır’ demek başka, seçimde partisine oy vermek başkadır.
Fakat MHP’nin referandumdan sıkıntıyla çıktığı da bir gerçektir.
Hem genel sonuçlar, hem MHP’nin kalesi durumundaki illerde “evet”lerin yüksekliği, benim hesaplamalarıma göre, üç veya dört MHP seçmeninden birinin “evet” oyu verdiğini gösteriyor! Bunun iki temel sebebinin olduğunu hissediyorum:
l MHP tabanı milliyetçi ve aynı zamanda muhafazakârdır.
l MHP tabanında 12 Eylül ve 28 Şubat’a karşı ciddi bir tepki vardır.
Referandumda bu değerler etkili olduğu için MHP sıkıntıya girdi.
Bahçeli’nin “Erdoğan, Öcalan’la anlaştı” söylemi, muhtemelen, meseleyi PKK karşıtlığına indirgeyerek tabandaki bu duyguların yönünü değiştirmekti. Fakat bu çok ölçüsüz bir iddia olduğu için inandırıcı olmadı, tanınmış bazı ülkücülerle birlikte tabanın bir bölümü muhafazakâr ve sivil duygularla evet oyu verdi.

Muhafazakârlık ve ordu
Merhum Alparslan Türkeş’in 1960’lardan itibaren konuşma ve yazıları incelendiğinde, Türkçü-Kemalist bir söylemden, “milliyetçi muhafazakâr” söyleme doğru bir değişim görülür. Son olarak da MHP’nin yerinin “merkez sağ” olduğunu söylemişti.
Bugünkü MHP’nin de türban yasağını kaldırmada iktidarla birlikte anayasa değişikliği yapması, muhafazakâr değerlere verdiği önemin göstergelerinden biridir.
Fakat Anayasa Mahkemesi “yetki gaspı” pahasına bunu iptal etti... MHP tabanı herhalde “28 Şubat yargısı” görüntülerinden de çok rahatsız olmuştu...
Şimdi, Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nın kompozisyonunu ‘çeşitlendiren’ bir referandumda böyle bir MHP tabanının toptan ‘hayır’ demesi mümkün müydü?!
MHP tabanında 12 Eylül ve 28 Şubat’a duyulan tepkiye gelince... Bu iki müdahale, geleneksel MHP kültüründe idealize edilen ordu tasavvurunu yıkmış, daha realist bir ordu algılamasına yol açmıştır: Terörle mücadele eden, şehitler veren orduya saygı, ama milli iradeye müdahale eden, kızların saçıyla başıyla uğraşan orduya kırmızı ışık!

Mutedil MHP
Referandumda MHP’nin çok keskin bir hayır kampanyası yürütmesi, böyle bir ikilemle karşı karşıya kalması demekti. Onun için ‘hayır’lar en büyük fireyi MHP tabanından verdi.
Bu sosyolojik gerçek ortada dururken, MHP yöneticilerinin bir de “evet” diyen ülkücüleri “alet olmakla” falan suçlamaları rasyonel bir davranış değildir; karşı karşıya bulundukları ‘ikilem’i de derinleştirecektir üstelik...
Kaldı ki MHP’nin önünde duran bu ‘ikilem’ sorunu, geçici de gözükmüyor. Yarın başka bir anayasa tartışması gündeme geldiğinde yine ortaya çıkacaktır.
Türkiye’de ‘devrimci otoriter devlet’ karşısında tarihen muhafazakârlar ve liberaller aynı kanatta yer almıştır. Terakkiperver ve Serbest Fırka hareketlerinde de bu böyledir. Bugün de ülkemizdeki demokratikleşmenin toplumsal motoru yine aynı dinamiktir.
Onun için MHP’nin önündeki ‘ikilem’in geçici olmadığını düşünüyorum.
MHP ancak mutedil ve kapsayıcı politikalarla çözüm üretebilir. Keskin ve dışlayıcı söylem ve politikalarını gözden geçirmelidir.
 

ıtri

Üye
Katılım
30 Ağu 2009
Mesajlar
1,235
Tepkime puanı
153
Puanları
0
Yaş
37
Konum
Ankara
Akpnin akıbetide anapınkinden farklı olmayacak..
Hiç merak etmeyin.Bu millet onuda birgün sıfırlayacak..

Fakirin ekmeği umut demişler.
Umut et, belki armut ağzına düşer.
Ha, birde Abdurrahman abiye dua et de ,
Bir dava daha açıversin.
 

MECZUP

Profesör
Katılım
5 Ağu 2010
Mesajlar
887
Tepkime puanı
178
Puanları
0
Konum
Bî mekân..
Ben referandum sonucunda güzel şeyler bekliyorum, Türkiye dedğişiyo yetmez mi ?Rabbim yer ve yardımcıları olsun devletimizin....
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Amin ecmain.

Emre Aköz - Sabah, 2010-09-14

Kılıçdaroğlu artırdığı oyları nasıl düşürdü?

Referandum gecesi TRT'de yorum yaparken, Kemal Kılıçdaroğlu için "Bence başarılı" dedim ama sürekli yerinden çıkan kulaklığımla boğuşmaktan, ne demek istediğimi anlatamadım.
Şöyle... Kılıçdaroğlu, liderler piyasasında kendine yer açmak için referandumu fırsat bildi.
Ve o kadim numarayı uyguladı:
Mahallenin dayılığına oynayan yeni aktör, kıdemli dayıya mutlaka bir yumruk çakmalıdır.
Kılıçdaroğlu da Başbakan Erdoğan'a sağlı sollu girişti. Hatta bunun için siyasi ahlakı bile göz ardı etti. Yöntemi etik dışı olsa da Kılıçdaroğlu, belli bir yer edindi...


***
Başarı derken kastettiğim işte buydu.
Ama işin içinde koca bir başarısızlık var!
Şöyle... Tarhan Erdem dün açıkladı. Kılıçdaroğlu, Aydın Doğan medyasının verdiği gazı da arkasına alarak, CHP'nin oyunu, 21-23 bandından 29 puana çıkarmıştı. (Haziran araştırması).
Deniz Baykal'a kızdığı için partiden uzaklaşanlar, yeni parti arayışına giren Aleviler ve yüzergezer seçmenin bir kısmı CHP'ye yönelmişti...
Ancak Tayyip Erdoğan'a vurarak kendine yer açma telaşındaki Kılıçdaroğlu; meydanlara bir stratejisi olmadan çıktı.
Konuşmalarının belkemiği yoktu:
Kayısıdan söz etti... Havuzlu villa tartışmasını açtı... Genel aftan bahsetti... Evetçi sanatçılara vurdu... Rakibi hakkında envai çeşit yalan söyledi, vs. vs.
Ancak Erdoğan'a çakmanın yetersizliğini, belli bir kampanya stratejisine sahip olması gerektiğini kavrayamadı.
Sonuç: Yüzde 29'a çıkan CHP oyları, Konda'nın araştırmasına göre, son düzlüğe girildiğinde yüzde 24'e düştü.
Buna karşılık Erdoğan'ın, "Anayasa değişikliğinin anlamı" ve "AKP'nin hizmetleri" gibi temel konulara odaklanmasıyla Evet oyları giderek arttı.
Not: Tabii asıl önemlisi, CHP+MHP koalisyonu planlayan kesimlerin Kılıçdaroğlu'nu nasıl gördüğü. Konda'nın anketini sansürlediklerine göre henüz karar verememişler...

Hayrola Adil Gür?
Araştırmacı Adil Gür, 26 Temmuz'da Evet ile Hayır arasında çok az fark (2-3 puan) olduğunu söyledi. (Milliyet)
6 Eylül günü de iddiasını tekrarladı. (Taraf) Bu sözleri not ettim ve "13 Eylül günü görüşürüz" diye mırıldandım.
Çünkü Adil Gür'e epeydir mim koymuştum: Bir yıla yakındır, araştırma sonuçlarını AKP aleyhine yorumluyordu.
Dikkat: 'Yalan söylüyordu' demiyorum, bardağın dolu tarafını es geçip, boş tarafına bakıyordu.
Adil Gür'deki bu yanlış eğilimin bir noktada patlaması gerekiyordu. Referandumda berhava oldu.
Tarhan Erdem, belki de 2007 seçim sonuçlarını tutturmanın rehavetiyle, 2009 yerel seçimlerinde başarısız oldu. Bunun üzerine dersine sıkı çalıştı ve 2010 referandumunu bildi.
Adil Gür zeki bir insan... Ben 2011 seçimlerinde kendini toparlayacağını umuyorum.
(Not: Acaba ne oldu da o yanlış eğilime girdi? Soruyorum çünkü kulağımıza inanılması güç dedikodular geliyor.)
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Ahmet Kekeç - Star, [email protected], 2010-09-15

Baykal kurultay isteyecek

Ben söylesem “yandaş”, “vatan haini”, “satılmış”, bilmem ne diyeceksiniz... Bu arada Bedri Baykam’ın avukatından bir tekzip aldım; “vatan haini” deyince aklıma geldi...

Diyor ki Avukat Bey, “Müvekkilim hiçbir zaman, hiçbir yerde, referandumda evet oyu kullananların vatan haini sayılacaklarını söylememiştir. Düzeltmenizi rica ediyorum.”

Düzeltelim, hay hay...

Fakat, değerli ressam Bedri Baykam da bazı şeyleri düzeltsin, tuttuğu avukata dikkat etsin... Avukat Bey, tekzibini, ismini ilk kez duyduğum Ahmet Keçeci diye birine yollamış. Son derece özensiz... Ben olsam, kime tekzip yolladığını bilmeyen birini “vekâletime” tayin etmezdim.

Neyse, konumuza dönelim...

Ben söylemiyorum, Tarhan Erdem söylüyor...

Hem de sizin Tarhan Erdem’iniz... CHP’yi en iyi bilen ve en isabetli analizleri yapan Tarhan Erdem... Benim için de Tarhan Bey elbette...

İnsaflı, vicdanlı, dünya tatlısı bir adam... Üstelik rasyonaliteden kopmamış ve “ölümüne” doğrucu bir adam!

Diyor ki Tarhan Bey, “CHP büyük parti olma fırsatını kaçırdı...”

Sonra da ekliyor: “CHP referandum sürecinde siyasetini yalan üzerine kurdu... Doğruları söyleseydi, tablo başka türlü şekillenecekti. Biraz daha rasyonel davransaydı, bugün Türkiye’de iki büyük parti olacaktı; AK Parti ve CHP... O zaman daha istikrarlı bir siyaset düzenine kavuşacaktık. Ancak CHP görevini yapmadı. Büyük parti olmayı reddetti. Marjinal ve uç fikirlerle netice alacağını zannetti. Netice alamayacağını gördü. Bundan sonra da alması söz konusu değil...”

Haksız mı? Haklı ama Kılıçdaroğlu’na politika tayin edecek halim yok...

Neyi doğru biliyorsa, onu yapsın.
Hatta, ne hali varsa görsün.

İster yeniden “büyük parti” olmanın yollarını arasın, isterse “küçük”te sebat etsin...

Tarhan Bey’in açıklamasında benim dikkatimi daha çok “CHP referandum sürecinde siyasetini yalan üzerine kurdu” ifadesi çekti... Evet, yalan... Kılıçdaroğlu’nun referandum yenilgisini açıklayan sihirli sözcük bu!

Kemal Bey, kampanya süresince, anayasa değişikliğiyle murat edilen şeyin tersini iddia etti... Sürekli AK Parti’nin yargıyı ele geçirmek istediğini, 12 Eylül’den de beter bir sıkı düzen kurulacağını, hoşa gitmeyen sanatçıların bir gece alınıp götürüleceklerini, kayısı fiyatının yükselmeyeceğini, fındığın yerde kalacağını, çiftçinin ucuz mazota kavuşamayacağını, “faşist bir sistem kurulacağını” filan söyledi ve bazı “iyileştirme vaatlerinde” bulundu.

Sonra da verdiklerini geri aldı.

Genel aftan söz etti, ertesi gün geri aldı.

Başörtüsü sorununu çözeceklerini söyledi, ertesi gün AİHM, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi’nin bağlayıcı kararlarını hatırlattı.

Havuzlu villada oturmayacağını söyledi, “havuzlu kooperatif evi” inşa ettirdiği ortaya çıktı.

Sürekli muhatabının dilinden yakındı, mikrofonu eline aldığında “Recep Bey, kalpazan, koca kulaklı” diye saydırdı... Uzatılabilir...

Emre Aköz, “Ben hayatımda onun kadar kolay yalan söyleyen bir siyasetçi görmedim” diyordu, “Yalanlarını bir başarı öyküsü olarak görüyor. Bu konuda duyarsız... Yalan söylediğinde ‘süperegosu’ müdahale etmiyor. Bu adamdan çekeceğimiz var...”

Emre’yi bilmem ama CHP’nin çekeceği var.

Bakmışsınız Baykal çıkmış “olağanüstü kurultay” istiyor... İster mi ister...

Bu tablodan sonra hakkıdır!
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Baykal ölmeden çekilmez... şimdi bir pundunu bekliyor :)
 

ibrahimi

Has Uşak
Katılım
19 Haz 2006
Mesajlar
23,463
Tepkime puanı
1,831
Puanları
0
Yaş
37
Konum
forvet arkası
değişim başlamıştı bu olay sadece sürece biraz daha ivme kazandırdı.
umarım önlerine bir engel çıkmaz.
 
Üst