Refah’ın Günahı Neydi?

kemalali

Profesör
Katılım
18 Ağu 2006
Mesajlar
1,560
Tepkime puanı
10
Puanları
0
AKP’nin temelli kapatılması istemiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından açılan davadan bu yana dışarıdan gelen telkinler açık tehdide dönüştü. AB yetkililerinin yaptıkları açıklamalar bize ne tür bir demokrasiyi reva gördüklerini ortaya koyarken, Amerikalı ve Avrupalı yayın organları ipin ucunu tamamen kaçırdılar.

İpin ucunu kaçırdılar; çünkü söylenenlerin eleştiri ile alakası yok. Tehdit dolu ifadeler söz konusu. Ayrıca bu tehditlerin yapılma şekli ve muhtevası Türk demokrasisine zarar veriyor. Ama adamların Türk demokrasisiyle fazlaca ilgilenmedikleri ortada. Çıkarları neredeyse ona destek veriyorlar.

Geçen hafta basına yansıyan bir haber AKP’ye neden bu kadar destek verdiklerini gayet güzel gösterir nitelikteydi. Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşundan AKP’nin iktidara ilk geldiği 2002 yılına kadar yabancıların Türkiye’de aldıkları toplam mülk miktarının iki misli kadar AKP hükümetleri zamanında satış yapılmış yabancılara.

Vakıflar yasası da çıktığına göre bundan sonra yabancı vakıflarla kurulacak parasal ilişkiler yoluyla Türkiye’deki azınlık vakıfları ve diğerleri şirketler kurarak daha ne kadar mülk alacaklar muhtemelen. Stratejik bölgelerde yabancılar tarafından alınan mülklere misyonerlik faaliyetlerinin ülke çapında kol gezmesini eklediğimizde bile AKP’ye verilen desteğin gerekçesi ortaya çıkmıyor mu?

Ayrıca Amerika’nın İsrail ile birlikte yürüttüğü kirli Ortadoğu projelerini, Irak’ın kuzeyinde bir kukla devlet kurulması girişimlerini, bu kukla devlet yapısının ‘demokratikleşme’, ‘insan hakları’, ‘özgürlükler’ ve ‘AB reformları’ adı altında Türkiye içerisine bir ur gibi genişletme çabalarını dikkate aldığımızda, ABD ve AB’nin kime ve neye göre destek vereceği kendiliğinden anlaşılacaktır.

İşin doğrusunu söylemek gerekirse, ne AB’nin ne de ABD’nin AKP’ye bu kadar destek vermesinde yadırganacak bir durum da yok. Çünkü AKP Türk siyasi tarihi boyunca bu dış güçlerin işine gelen icraatları onların beklediğinden de fazla yapan veya yapmaya niyetli bir topluluk. Bir konfederasyon... Dolayısıyla onlar da AKP’ye destek veriyorlar ve verecekler.

Dünya siyasi tarihi, diplomasi tarihi bu tür işbirliklerinin örnekleriyle doludur. Üniversitelerde öğrencilere devletler arası ilişkilerde kalıcı dostluklar ve düşmanlıklar olmadığını; geçici dostlukları ve düşmanlıkları belirleyen en temel unsurun çıkar olduğunu anlatıyoruz. Yani işin amentüsü bu... O halde AKP’ye verilen bu dış destekte hiç bir garabet yok.

Ancak bu durum, AB hakkında bugüne kadar söylenenlerin aslında nasıl bir psikolojik harekat olduğunu gösteriyor. Yıllardır AB’nin bir medeniyet projesi olduğunu; AB’nin demokrasi başta olmak üzere bir değerler sistemini temsil ettiğini; eskiden olduğu gibi sadece çıkarları doğrultusunda hareket etmediğini söyleyenlere ne demeli? Onlar bu lafları inanarak söylemiş olsalardı şimdi muhtemelen yüzleri kızarırdı; ancak samimiyetle demedikleri için şu anda yüzlerinin kızarmasını beklemek safdillik olur.

Örneğin Refah Partisi kapatılırken, laiklik hassasiyeti gösteren Avrupalı çevreler şimdi ‘aslında önemli olan demokrasidir, laiklik olmasa da olur’ demeye getiriyorlar. The Economist dergisi Refah kapatılırken neden bu görüşleri dile getirmiyordu? Veya Newsweek dergisi AKP’yi kapattırmamak için ‘gerekirse ABD Türkiye’ye müdahale etmeli’ diyecek kadar kendini neden kaybeder?

AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn Anayasa Mahkemesi’ndeki yargıçları ‘ülkenizin menfaatleri doğrultusunda karar verin haaa, yoksa görürsünüz’ diyecek kadar neden saçmalar. İspanya’da Herry Batasuna, partisi kapatılırken veya Avusturya’da iktidarın büyük ortağı olacak kadar oy alan Heider siyasetten anti-demokratik metotlarla uzaklaştırılırken bundan memnun olan AB, AKP’nin kapatılması ihtimalinden neden bu derece ürker? En önemlisi de neden Refah Partisi’ne en ufak bir destek gelmemişti? Refah’ın günahı Kıbrıs’tan Ortadoğu’ya kadar her dış politika meselesinde milli durmak mıydı?

Hasan Ünal

http://www.milligazete.com.tr/
 

Azimli

Ordinaryus
Katılım
6 Nis 2008
Mesajlar
2,408
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Konum
bursa
Refahın gühahı çok büyüktü kardeşim
sözde değil özde olarak milli ve manevi değerleri savunan bir siyaset izlemek,İslam dünyasını birleştirecek ve kalkındıracak projeler hazırlamak,yıllardır borçlandırılıp her söyleneni yapmaya zorlanan Türkiye'nin borçlarını silmeye yaklaşmak,ülkenin ımf'ye ve AB'ye olan bağımlılığını ortadan kaldırmaya çalışmak,batıla karşı hakkı savunmak.
Dünya siyonizmine kafa tutmuş siyonizm işbirlikcilerinin ipliğini pazara dökmek üzereiken daha önce iki kere partisi kapatılmış ama yıldırılamamış
bütün bunları alt alta sıralarsanız Refahın günahı nı anlamak o kadarda zor olmasa gerek.

Refah Partisinin bayağı suçu varmış gerçekten.
 

Bîçâre

Profesör
Katılım
23 Şub 2008
Mesajlar
951
Tepkime puanı
57
Puanları
0
Konum
Simeranya...
Erbakan yanlısı Baykal, Baykal yanlısı Milli Gazete...

Kapatılsın kardeşim Akp(arti) sırf böyle insanların sol hükümet altında ezikliğini görmek için ezilmeye razıyım, yahu akıl var mantık var insan başına defalarca gelmiş bir zulmü, başka bir parti görünce nasıl Avrupa'yı ileri sürerek eleştiri getirir. Refah'ın günahı 28 Şubat'tı, başka bir günah aramayın. O dönem RP'ye gönül veren bir kişi olarak söylüyorum bunu, RP doğuya yöneldi batıya mesafeli durdu. AB'ye sicak bakmayan bir hükümete, AB nasıl sicak baksın?

Akp(arti)'nin ola ki kapanmasından memnuniyet duyacak ne çok oy meraklısı varmış... Akp(arti) işbirlikçi olduğu gerekçesi ile kapanmayacak, dini ögelere sarıldığı (tıpkı Refah, Fazilet gibi) gerekçesiyle kapatılacak (tabi kapatılırsa)...
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Refahın gühahı çok büyüktü kardeşim
sözde değil özde olarak milli ve manevi değerleri savunan bir siyaset izlemek,İslam dünyasını birleştirecek ve kalkındıracak projeler hazırlamak,yıllardır borçlandırılıp her söyleneni yapmaya zorlanan Türkiye'nin borçlarını silmeye yaklaşmak,ülkenin ımf'ye ve AB'ye olan bağımlılığını ortadan kaldırmaya çalışmak,batıla karşı hakkı savunmak.
Dünya siyonizmine kafa tutmuş siyonizm işbirlikcilerinin ipliğini pazara dökmek üzereiken daha önce iki kere partisi kapatılmış ama yıldırılamamış
bütün bunları alt alta sıralarsanız Refahın günahı nı anlamak o kadarda zor olmasa gerek.

Refah Partisinin bayağı suçu varmış gerçekten.


Aslında buna siz de inanmıyorsunuz :)
 

faruk

Üye
Katılım
26 Eki 2006
Mesajlar
286
Tepkime puanı
0
Puanları
0
AKP’nin temelli kapatılması istemiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından açılan davadan bu yana dışarıdan gelen telkinler açık tehdide dönüştü. AB yetkililerinin yaptıkları açıklamalar bize ne tür bir demokrasiyi reva gördüklerini ortaya koyarken, Amerikalı ve Avrupalı yayın organları ipin ucunu tamamen kaçırdılar.
Hasan Ünal
http://www.milligazete.com.tr/
Bu adam neden hala milli gazete de yazıyor...27 Nisan bildirgesinde parmağı vardı hatırlarsanız...Hani başörtülü minik kızları tehdit gören bildirge de...Bir ayağı genelkurmayda olan akredite yazarımız...

Adam düpedüz AKP'yi kapatan savcının yanında yer almış ve ona karşı çıkan demokrasiye vurgu yapan AB yetkililerini kınıyor.Halbuki AKP nin kapanmasının arkasında masonların olduğunu bilmemesi imkansız.
Bir milli gazete yazarının masonlarla işbirlikçi olması acı birşey olmalı...
 

kemalali

Profesör
Katılım
18 Ağu 2006
Mesajlar
1,560
Tepkime puanı
10
Puanları
0
Bu adam neden hala milli gazete de yazıyor...27 Nisan bildirgesinde parmağı vardı hatırlarsanız...Hani başörtülü minik kızları tehdit gören bildirge de...Bir ayağı genelkurmayda olan akredite yazarımız...

Adam düpedüz AKP'yi kapatan savcının yanında yer almış ve ona karşı çıkan demokrasiye vurgu yapan AB yetkililerini kınıyor.Halbuki AKP nin kapanmasının arkasında masonların olduğunu bilmemesi imkansız.
Bir milli gazete yazarının masonlarla işbirlikçi olması acı birşey olmalı...

masonlarıla isbirlikci diyecek kadar ileri gittin. o bildirgede ne yazmıs onu da söyle
 

oguz

Yeni
Katılım
29 Eki 2006
Mesajlar
1,560
Tepkime puanı
36
Puanları
0
Bir milli gazete yazarının masonlarla işbirlikçi olması acı birşey olmalı...

Böyle bilip bilmeden sadece iftira mahiyetinde karşı tarafa çamur atmayı ne insanlığa nede müslümanlığa sığdırabiliyorum
AKP nin karşısında olan demekki herkes sizce mason .yapmayın Allah aşkına
 

Kaf-Nun

Asistan
Katılım
14 Haz 2006
Mesajlar
544
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Yer_6
Bu adam neden hala milli gazete de yazıyor...27 Nisan bildirgesinde parmağı vardı hatırlarsanız...Hani başörtülü minik kızları tehdit gören bildirge de...Bir ayağı genelkurmayda olan akredite yazarımız...

Adam düpedüz AKP'yi kapatan savcının yanında yer almış ve ona karşı çıkan demokrasiye vurgu yapan AB yetkililerini kınıyor.Halbuki AKP nin kapanmasının arkasında masonların olduğunu bilmemesi imkansız.
Bir milli gazete yazarının masonlarla işbirlikçi olması acı birşey olmalı...




İnsanların bilip bilmeden böyle bol keseden sallaması ne acı Size Hasan Ünal'ın Bu yalan haberle ilgili yazdığı yazısını okumanızı tavsiye ederim...



Pazartesi (30 Nisan 2007) günü başlayan; ismimi vermeden; ama ima yoluyla devam eden tezvirat 2 Mayıs Çarşamba günü Hürriyet’te Ahmet Hakan’ın köşesinde benim adımla çıktı. Buna göre, Genelkurmay Başkanlığı’nın 27 Nisan 2007 tarihinde saat 23’den sonra yayınladığı bildiriyi ben kaleme almışım. Ayrıca bildiriyi kaleme aldığım için de CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ı ve belki başkalarını da haberdar etmişim.

Bunlar bütünüyle yalan ve iftiradır. Hiçbir bölümü doğru değildir. Öncelikle söylemek gerekirse, Genelkurmay Başkanlığı bugüne kadar onlarca bildiri yayınlamıştır. Bunlardan bazılarının ifadesi sert, bazıları ise göreceli olarak daha yumuşaktır. Bu bildirilerin her birini ayrı bir köşe yazarı yazmış olmayacağına göre, bu son bildiride de benim bir alakam olması söz konusu bile değildir.

Zaten ortalama düzeyde aklı, mantığı, bilgisi ve zekası olan birisi böyle bir iddiayı duyduğu anda ‘deli saçması’ olduğunu düşünür. Genelkurmay Başkanlığı’nın bildirisi kendisine aittir. Benimle uzaktan yakından hiç bir alakası olmadığı gibi, bildirinin hazırlanmakta olduğuna dair benim herhangi bir bilgim vs. olması da ne mümkündür ne de muhtemeldir. Kurumlara dair birazcık bilgisi olan herkes de bu söylenenlere sadece güler.

Ben demokratik ve kalkınmış bir Türkiye mücadelesi yürütmekteyim. Bütün hayatım boyunca ve özellikle de yurt dışı tahsilim sırasında Türkiye’nin milli çıkarları doğrultusunda olan her faaliyete gücümün yettiği ölçüde destek verdim. Bundan sonra da vermeye devam edeceğim.

Milli Gazete’deki köşemi okuyanlar bu mücadelemin bütün unsurlarını yazılarımda görmüşlerdir.

Milli duruş ve milli çıkar eksenli düşündüğüm için AKP’nin izlediği gayri milli iç ve dış siyaseti ve yer yer de ekonomi politikalarını bilgiye dayalı bir biçimde eleştiren birisiyim.

Son yıllarda bu eleştirilerimi Milli Gazete’de yapmaktayım. Bana yöneltilen bu saldırılardan sonra, yaptıklarımın ne kadar doğru olduğunu bir kez daha gördüm.

Söylenenler tamamen iftira olup, konuyu yargıya taşıma aşamasındayım.
Türk yargısına ve milletimizin muhabbetine güvenim tamdır. Bana atılmaya çalışılan çamur ellerinde kalacaktır. Saygılarımla.


Hasan Ünal
 

okur

Doçent
Katılım
6 Ocak 2007
Mesajlar
603
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Hasan Ünal 27 Nisan 2007 tarihli muhtırayı kaleme alan kişidir.O yüzden o öncelikle milletten o muhtırayı kaleme aldığı için özür dilesin.
Ortalığı karıştırmaya çalışmasın.Milli görüşçü mü yoksa ulusalcı mı olduğunu ortaya koysun.
AKPARTİ'nin kapatılşmasını haklı göstermek ne buna islami camiadan destek bulabilmek için saçmalamasın!
Hoş kendisinin saçmalamayı ne kadar sevdiğini 27 Nisan muhtırasında yazdıklarından biliriz!
Orada İslama hakaret eden birinin milli gazetede yazmaya devam etmesi de boşuna değil.
 

Kaf-Nun

Asistan
Katılım
14 Haz 2006
Mesajlar
544
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Yer_6
Dikkanttinizi çekerim aynı Hasan Ünal Milli Gazeteden önce Zaman gazetesinde de Köşe yazarlığı yapmıştır

Bugün Hasan Ünal akp yi eleştiriyor diye bu kadar yüklenen ve iftira atan arkadaşlar acaba Hasan Ünal 2002 Yılında zaman gazetesinde yazdığı yazıları okudularmı okudularsa o gün niye bu kadar eleştirilmiyordu Sayın Hasan Ünal

Ulusalcıda olsa Milli Görüşçüde olsa severek okuyorum kendisini en azından vizyon sahibi işkembeden sallamayan, hayal aleminde yaşamayan, olaylara tarafsız bakabilen, ve en önemlisi yaşadığı coğrafyanın sorunlarını, gerçeklerini bilen ender köşe yazarlarımızdan birisidir kendisi. dış politika ile yazdıkları hamasetetn uzak, verilere dayalıdır. herkese tavsiye ederim
 

okur

Doçent
Katılım
6 Ocak 2007
Mesajlar
603
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Milli gazete,sabah,star,zaman,türkiye yeni şafak gibi gazeteler Genel kurmay'ın hiç bir faaliyetine katılamazlar.Sadece Hasan Ünal katılabilir.
Hatta 27 Nisan muhtırasını kaleme alır.Muhtırayı kaleme aldığını inkar ederken bile muhtıraya toz kondurmaz.
Ama müslüman kardeşim,islami değerlere saldıran bu kişiyi savunur.
Neymiş at gözlüğü ile bakmıyormuş!Ergenekon gözlüğü ile bakıyor.
 

oguz

Yeni
Katılım
29 Eki 2006
Mesajlar
1,560
Tepkime puanı
36
Puanları
0
Milli gazete,sabah,star,zaman,türkiye yeni şafak gibi gazeteler Genel kurmay'ın hiç bir faaliyetine katılamazlar.Sadece Hasan Ünal katılabilir.
Hatta 27 Nisan muhtırasını kaleme alır.Muhtırayı kaleme aldığını inkar ederken bile muhtıraya toz kondurmaz.
Ama müslüman kardeşim,islami değerlere saldıran bu kişiyi savunur.
Neymiş at gözlüğü ile bakmıyormuş!Ergenekon gözlüğü ile bakıyor.


Genelkurmayın bir çok uygulamalarını doğru bulmuyorum
bazı uygulamaları ise bence haklı neden ?
kürel emperyalistlerle kol kola ülkeyi pazarlayanlar .sözde islamcı gözüküp halkı kandıranlar elbetde fişlenmeye mahkumdur..
milli olmayan gayri milli bir islam anlayışını desteklemek her halde vahabiliği desteklemekten farksızdır...
 

faruk

Üye
Katılım
26 Eki 2006
Mesajlar
286
Tepkime puanı
0
Puanları
0
okur beye katılıyorum...Hasan Ünal'ın ben yazmadım demesine neden inanalım...Bir ayağı genelkurmayda ve o günlerde de genelkurmay binasından çıkmıyordu... ayrıca bildiri aleyhine tek kelimeyle bile karşı çıkmamış birisi...
O bildiri de AKP değil tüm müslümanlar, ilahi okuyan minik kızlar hedef alınmıştı...
Neyin hedef alındığını anlamak istemeyen devekuşu misali kafasını kuma gömmeye devam etsin...
Adamın hangi kafa yapısında olduğu mason ergenekoncular aleyhine tek kelime yazmamasından belli değil mi?...
Yakın geçmişte halka savaş açan 27 Nisan meşum bildirisinin yanında yer aldı mı almadımı?
Şu an kapatma davasının yanında yer alıyormu yer almıyormu?..
Benim için nerede durduğu önemli...
 

oguz

Yeni
Katılım
29 Eki 2006
Mesajlar
1,560
Tepkime puanı
36
Puanları
0
Bu muhtıra AKP nin çıkarlarına hizmet ettiğine göre
nasıl olurda Hasan ünal böyle bir hata yapabilir
olurmu böyle bir şey ....
 

sim

Üye
Katılım
29 Ağu 2007
Mesajlar
15
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
bursa
Türk'ün Türk'ten başka da dostları vardır...

Siyasette neyin doğru, neyin yanlış olduğuna karar vermek giderek zorlaşıyor.
Değişimin getirdiği olgular, eski doğruları da eski yanlışları da anlamsız kılmakta.
İngiliz devlet adamı Winston Churchill'in bir sözü, geçen yüzyılın ortalarında "Devlete (veya Kraliçeye) sadık" siyasetçinin nasıl olması gerektiğine örnek olarak gösterilirdi.
Churchill şöyle demişti:
- İngiltere'nin dışındayken kendi ülkemin hükümetini asla eleştirmem. İngiltere'ye dönünce kaybettiğim zamanı telafi ederim.
Globalleşmenin ve iletişim çağının yaşandığı bu dönemde, Churchill'in "vatanseverlik" kavramını siyaseten tanımlayan bu sözünün eski anlamı olabilir mi?
Ülkenizin hükümetini eleştiriyorsanız ve bu eleştiriniz gerçekleri yansıtıyorsa, eleştirinizi hangi coğrafyada seslendirirseniz seslendirin, bunu duyması gereken herkes duyacaktır.
Uluslararası ortamda artık "mahallenin ayıbı" kavramı kalmamıştır ve hiçbir kol kırıldığı zaman yen içinde saklanamamaktadır.

İnsanlığa sadakat
Ayrıca vatanseverlik kavramına da, bir başka İngiliz'in (veya İskoç'un) getirdiği tanım, ağırlıklı biçimde ışık tutuyor. Bernard Shaw, vatanseverliği şöyle tanımlamakta:
- Vatanseverlik, siz orada doğduğunuz için, kendi ülkenizin diğer ülkelerden daha değerli ve daha üstün olduğuna inanmanızdır.
Günümüzde vatana bağlılık ve devlete sadakat gibi olguların kapsam ve boyut değiştirdiğini görüyoruz. Tarihi süreçlerin kaçınılmaz sonucudur bu.
Kabileye sadakatten, krala sadakate dayanan çizgi çağımızda "insanlık değerlerine sadakat" e dayanmıştır.
Avrupa Birliği'nin başlangıcında "Kıtaya sadakat" ten söz edilirdi. Bu şekilde birbirlerine düşman Alman, Fransız milliyetçiliklerinin, "Avrupalılık" içinde nötralize edileceği var sayılırdı.
Doğu Avrupa'nın eski Demir Perde ülkeleri de Avrupa Birliği'ne katıldıktan sonra, sade milliyetçilikler değil, doktriner ideolojiler de aynı potada eridiler.
Artık söz konusu olan bir kıtaya sadakatten öteye, liberal demokrat dünya görüşünün siyasette de, ekonomide de üst değer olarak kabul edilmesiydi.

Sürecin içinde olmak
Ulusal egemenliklerin birer bölümü, bu potaya atılarak, "vatanseverlik" kavramı nitelik değiştirdi. "Devletlerin birbirlerinin işlerine karışmaması" diye tanımlanan kuralın eski anlamı kalmadı.
Belki tam bilincinde değiliz ama Türkiye de, bu süreçlerin içindedir.
Bazıları eski dünyanın koşullarından henüz çıkamadıkları için, AB'nin Genişleme Komiseri Olli Rehn'in, Türkiye'de hukukun siyasallaşması tehlikesi karşısında gösterdiği tepkiyi, "Bu adam bizim işlerimize nasıl karışabilir" diyerek karşı tepki ile karşılamışlardır.
Daha da ötesi bazıları Türkiye'nin Avrupa Konseyi'nin kurucu üyesi olduğunu ve Avrupu İnsan Hakları Mahkemesi içtihadının, Türkiye'nin üst hukuk metinlerini oluşturduğunu da düşünmek istemeyebilirler. Hatta bazıları bizim üst yargı organımız olan Anayasa Mahkemesi kararlarının da, AİHM tarafından yeniden yargılanabileceğini hiç düşünmek istemeyenler çıkabilir.

Onlara benzemek meselesi
Bu gerçeklerin ışığında Olli Rehn'in, Avrupa demokrasilerinde siyasetin mahkeme salonlarında değil parlamentolarda yapıldığını söylemesi ve "AK Parti'nin kapanması, Türkiye demokrasi sisteminde bir sistem hatasına yol açar ve sistemin tümünü etkiler. Anayasa hızlı şekilde reformize edilmeli ve özellikle siyasi partiler kanunu değişmelidir. Anayasa Mahkemesi üyeleri büyük sorumluluk altında olduklarını bilmelidir" demesi, dışarıdan gelen bir müdahale değil, bizim de içinde bulunduğumuz camianın iç sesidir.
Biz bu camiada kalacak mıyız?
Ya da eski söylemlerimizle yeni dünyadan kopmak yolunu mu seçeceğiz.
- Biz bize benzeriz... Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur...
- Bir Türk dünyaya bedeldir...
Yani bir karar vermemiz gerekiyor.
Şöyle demeyi de artık özümseyebilecek miyiz?
- Biz onlara da benzeriz ve Türk'ün Türk'ten başka dostları da vardır. Avrupa Türklerin sadece turist veya işçi olarak gittikleri bir coğrafya değildir. Avrupa Türkiye'dir de. MEHMET BARLAS
 

faruk

Üye
Katılım
26 Eki 2006
Mesajlar
286
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Bu muhtıra AKP nin çıkarlarına hizmet ettiğine göre
nasıl olurda Hasan ünal böyle bir hata yapabilir
olurmu böyle bir şey ....
Ne çıkarından bahsediyorsun sen?...
Daha 6 ay önce %47 oy almış bir parti ve önünde 4 yıllık bir süre varken..
.En iyimser tahminle 10 yıl daha rakipsizken...Bir iktidar partisi kapatılmak isteniyor...Tehditle baskıyla şantajla...AKP kapatılınca liderleri yasaklanınca çıkar sağlayacakmış....böyle bir aldatmaya devekuşu örneğindekiler inanmaya devam edebilirler...
 

okur

Doçent
Katılım
6 Ocak 2007
Mesajlar
603
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Kapatma davası da büyük bir ihtimalle AKPARTİ'ye yarayacak.Ama bu kapatma davasını açanların AKPARTİ'nin büyümesini istediklerini göstermez.Onların nasıl bir hesabı varsa Allah'ın da hesabı vardır.Mesele bundan ibarettir.
Muhtırayı da Hasan Ünal denen adam kaleme aldı.Almadı diyen ,Hasan'ın muhtırayı eleştirdiği bir yazısını göstersin.Tam tersine siz bunu hakettiniz diye yazdı,değil mi?Milli gazete okurları o yazıyı iyi bilirler!30 Nisantarihli yazıdan önceki yazısı!
 

faruk

Üye
Katılım
26 Eki 2006
Mesajlar
286
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Hasan Ünal gibilerin bize reva gördükleri Türkiye:

Bir tür “sömürge” yönetimi.
Böyle bir “zihniyet” devletin içinde var bugün.
Başka türlü Ergenekon çetesinin eline binlerce bomba teslim edilmezdi.

Ta 1960’lardan itibaren kışkırtıcı ajanlarla üniversitelerde çatışmalar çıkarılmaz, gencecik çocuklar “darbe hazırlığı” yapabilmek için öldürtülmezdi.

Halkın seçtikleri devrilmezdi.
Muhtıralar verilmez...
Hukuk darbeleri düzenlenmezdi.
Cinayetlerin adı “vatanseverlik” konulmazdı.
Uyuşturucu kaçakçılarıyla ortak çeteler kurulmazdı.
Halkın parasıyla beslenen bankalar ona buna peşkeş çekilmezdi.

Bütün bunların hepsi yapıldı.
Ve, halk yıllarca korkutulup susturuldu.

Binlerce kanlı oyun oynandı.
1 Mayıs’ta kalabalıklar tarandı, üniversite kapılarına bombalar atıldı, faili meçhul cinayetler işlendi.
Halka bir “düşman” gibi davranıldı.
Tek amaç vardı, halkın karışmadığı bir yönetim biçimi kurmak, halkın parasını halka hesap vermeden kullanmak.
Lockheed uçak alımında olduğu gibi “cebe atılan rüşvetlerin” yargılanmasını engellemek.
Bütün bunlar bombalarla, silahlarla, cinayetlerle sağlandı.

O zamanlar, Sovyetlerle çıkacak bir Üçüncü Dünya Savaşı’nda “nükleer çöplük” olması beklenen Türkiye’nin içindeki rezilliklere Amerika ve Batı tarafından göz yumuluyor, hatta bu durum destekleniyordu.
Halkından destek bulamayanlar bu desteği “dışardan” alıyorlardı.
O günlerde Amerika’yı eleştirmek bile suçtu.
Amerika, “darbeleri” desteklediği sürece “en büyük müttefik” olarak selamlandı bu ülkenin egemenleri ve medyası tarafından.
Amerika’yı eleştirenler “Sovyet ajanı” ilan edildi.

Ama dünya değişti.
Amerika değişti, Batı değişti.
Artık bu güçler “darbeyi” desteklemiyor.
Ve, onlar darbeyi desteklemekten vazgeçtiğinden beri devletin içinden birileri ve devletin medyası onları “Türkiye’yi parçalamak isteyen” düşmanlar olarak görüyor.
Darbeleri destekleyen, cinayetlere göz yumanlar bu ülkenin “dostu” ama darbeye karşı çıkanlar “düşmanları.”

Eğer darbe olmazsa, cinayet işlenmezse, çeteler kurulmazsa ülke “parçalanacak.”
Onlara göre, öyle bir ülkede yaşıyoruz ki bu ülkenin bütünlüğü ancak hukuksuz bir çetecilik devletin içinde varlığını sürdürürse sağlanabilecek.
Ancak “devlet” ve “halk” birbirinden kopartılırsa ülke “bütün” kalabilecek.
Böyle bir saçmalığa insanları inandırabilmek için ellerinden geleni yaptılar.
Birçoklarını inandırdılar da...

Hâlâ, darbelerin ve cinayetlerin ülkeyi kurtaracağına inananlar var.
Seksen yıllık Cumhuriyet, varlığını “hukukla” sürdürecek bir olgunluğa hâlâ erişememiş.

Halkınla “düşman” olursan hukuka da düşman olursun elbette.
Hukuktan, demokrasiden nefret edersin.
“Adalet” sözcüğünden ödün patlar.
Çünkü o zaman iktidarını kaybedersin, kendi halkına bir sömürge halkı gibi davranamazsın, binlerce bombayı çetecilere dağıtamazsın.

Ve, “cumhuriyetle” çeteciliğin aynı anlama geldiğine insanları ikna etmeye uğraşırsın.
Demokrasi ile cumhuriyeti iki zıt kavram gibi sunarsın.

Cumhuriyet, ancak demokrasi ile bereketlenip zenginleşir.
Aksi takdirde sokaklarında binlerce bombanın dolaştığı bir çete yönetimine döner.
 
Üst