AKP’nin temelli kapatılması istemiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından açılan davadan bu yana dışarıdan gelen telkinler açık tehdide dönüştü. AB yetkililerinin yaptıkları açıklamalar bize ne tür bir demokrasiyi reva gördüklerini ortaya koyarken, Amerikalı ve Avrupalı yayın organları ipin ucunu tamamen kaçırdılar.
İpin ucunu kaçırdılar; çünkü söylenenlerin eleştiri ile alakası yok. Tehdit dolu ifadeler söz konusu. Ayrıca bu tehditlerin yapılma şekli ve muhtevası Türk demokrasisine zarar veriyor. Ama adamların Türk demokrasisiyle fazlaca ilgilenmedikleri ortada. Çıkarları neredeyse ona destek veriyorlar.
Geçen hafta basına yansıyan bir haber AKP’ye neden bu kadar destek verdiklerini gayet güzel gösterir nitelikteydi. Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşundan AKP’nin iktidara ilk geldiği 2002 yılına kadar yabancıların Türkiye’de aldıkları toplam mülk miktarının iki misli kadar AKP hükümetleri zamanında satış yapılmış yabancılara.
Vakıflar yasası da çıktığına göre bundan sonra yabancı vakıflarla kurulacak parasal ilişkiler yoluyla Türkiye’deki azınlık vakıfları ve diğerleri şirketler kurarak daha ne kadar mülk alacaklar muhtemelen. Stratejik bölgelerde yabancılar tarafından alınan mülklere misyonerlik faaliyetlerinin ülke çapında kol gezmesini eklediğimizde bile AKP’ye verilen desteğin gerekçesi ortaya çıkmıyor mu?
Ayrıca Amerika’nın İsrail ile birlikte yürüttüğü kirli Ortadoğu projelerini, Irak’ın kuzeyinde bir kukla devlet kurulması girişimlerini, bu kukla devlet yapısının ‘demokratikleşme’, ‘insan hakları’, ‘özgürlükler’ ve ‘AB reformları’ adı altında Türkiye içerisine bir ur gibi genişletme çabalarını dikkate aldığımızda, ABD ve AB’nin kime ve neye göre destek vereceği kendiliğinden anlaşılacaktır.
İşin doğrusunu söylemek gerekirse, ne AB’nin ne de ABD’nin AKP’ye bu kadar destek vermesinde yadırganacak bir durum da yok. Çünkü AKP Türk siyasi tarihi boyunca bu dış güçlerin işine gelen icraatları onların beklediğinden de fazla yapan veya yapmaya niyetli bir topluluk. Bir konfederasyon... Dolayısıyla onlar da AKP’ye destek veriyorlar ve verecekler.
Dünya siyasi tarihi, diplomasi tarihi bu tür işbirliklerinin örnekleriyle doludur. Üniversitelerde öğrencilere devletler arası ilişkilerde kalıcı dostluklar ve düşmanlıklar olmadığını; geçici dostlukları ve düşmanlıkları belirleyen en temel unsurun çıkar olduğunu anlatıyoruz. Yani işin amentüsü bu... O halde AKP’ye verilen bu dış destekte hiç bir garabet yok.
Ancak bu durum, AB hakkında bugüne kadar söylenenlerin aslında nasıl bir psikolojik harekat olduğunu gösteriyor. Yıllardır AB’nin bir medeniyet projesi olduğunu; AB’nin demokrasi başta olmak üzere bir değerler sistemini temsil ettiğini; eskiden olduğu gibi sadece çıkarları doğrultusunda hareket etmediğini söyleyenlere ne demeli? Onlar bu lafları inanarak söylemiş olsalardı şimdi muhtemelen yüzleri kızarırdı; ancak samimiyetle demedikleri için şu anda yüzlerinin kızarmasını beklemek safdillik olur.
Örneğin Refah Partisi kapatılırken, laiklik hassasiyeti gösteren Avrupalı çevreler şimdi ‘aslında önemli olan demokrasidir, laiklik olmasa da olur’ demeye getiriyorlar. The Economist dergisi Refah kapatılırken neden bu görüşleri dile getirmiyordu? Veya Newsweek dergisi AKP’yi kapattırmamak için ‘gerekirse ABD Türkiye’ye müdahale etmeli’ diyecek kadar kendini neden kaybeder?
AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn Anayasa Mahkemesi’ndeki yargıçları ‘ülkenizin menfaatleri doğrultusunda karar verin haaa, yoksa görürsünüz’ diyecek kadar neden saçmalar. İspanya’da Herry Batasuna, partisi kapatılırken veya Avusturya’da iktidarın büyük ortağı olacak kadar oy alan Heider siyasetten anti-demokratik metotlarla uzaklaştırılırken bundan memnun olan AB, AKP’nin kapatılması ihtimalinden neden bu derece ürker? En önemlisi de neden Refah Partisi’ne en ufak bir destek gelmemişti? Refah’ın günahı Kıbrıs’tan Ortadoğu’ya kadar her dış politika meselesinde milli durmak mıydı?
Hasan Ünal
http://www.milligazete.com.tr/
İpin ucunu kaçırdılar; çünkü söylenenlerin eleştiri ile alakası yok. Tehdit dolu ifadeler söz konusu. Ayrıca bu tehditlerin yapılma şekli ve muhtevası Türk demokrasisine zarar veriyor. Ama adamların Türk demokrasisiyle fazlaca ilgilenmedikleri ortada. Çıkarları neredeyse ona destek veriyorlar.
Geçen hafta basına yansıyan bir haber AKP’ye neden bu kadar destek verdiklerini gayet güzel gösterir nitelikteydi. Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşundan AKP’nin iktidara ilk geldiği 2002 yılına kadar yabancıların Türkiye’de aldıkları toplam mülk miktarının iki misli kadar AKP hükümetleri zamanında satış yapılmış yabancılara.
Vakıflar yasası da çıktığına göre bundan sonra yabancı vakıflarla kurulacak parasal ilişkiler yoluyla Türkiye’deki azınlık vakıfları ve diğerleri şirketler kurarak daha ne kadar mülk alacaklar muhtemelen. Stratejik bölgelerde yabancılar tarafından alınan mülklere misyonerlik faaliyetlerinin ülke çapında kol gezmesini eklediğimizde bile AKP’ye verilen desteğin gerekçesi ortaya çıkmıyor mu?
Ayrıca Amerika’nın İsrail ile birlikte yürüttüğü kirli Ortadoğu projelerini, Irak’ın kuzeyinde bir kukla devlet kurulması girişimlerini, bu kukla devlet yapısının ‘demokratikleşme’, ‘insan hakları’, ‘özgürlükler’ ve ‘AB reformları’ adı altında Türkiye içerisine bir ur gibi genişletme çabalarını dikkate aldığımızda, ABD ve AB’nin kime ve neye göre destek vereceği kendiliğinden anlaşılacaktır.
İşin doğrusunu söylemek gerekirse, ne AB’nin ne de ABD’nin AKP’ye bu kadar destek vermesinde yadırganacak bir durum da yok. Çünkü AKP Türk siyasi tarihi boyunca bu dış güçlerin işine gelen icraatları onların beklediğinden de fazla yapan veya yapmaya niyetli bir topluluk. Bir konfederasyon... Dolayısıyla onlar da AKP’ye destek veriyorlar ve verecekler.
Dünya siyasi tarihi, diplomasi tarihi bu tür işbirliklerinin örnekleriyle doludur. Üniversitelerde öğrencilere devletler arası ilişkilerde kalıcı dostluklar ve düşmanlıklar olmadığını; geçici dostlukları ve düşmanlıkları belirleyen en temel unsurun çıkar olduğunu anlatıyoruz. Yani işin amentüsü bu... O halde AKP’ye verilen bu dış destekte hiç bir garabet yok.
Ancak bu durum, AB hakkında bugüne kadar söylenenlerin aslında nasıl bir psikolojik harekat olduğunu gösteriyor. Yıllardır AB’nin bir medeniyet projesi olduğunu; AB’nin demokrasi başta olmak üzere bir değerler sistemini temsil ettiğini; eskiden olduğu gibi sadece çıkarları doğrultusunda hareket etmediğini söyleyenlere ne demeli? Onlar bu lafları inanarak söylemiş olsalardı şimdi muhtemelen yüzleri kızarırdı; ancak samimiyetle demedikleri için şu anda yüzlerinin kızarmasını beklemek safdillik olur.
Örneğin Refah Partisi kapatılırken, laiklik hassasiyeti gösteren Avrupalı çevreler şimdi ‘aslında önemli olan demokrasidir, laiklik olmasa da olur’ demeye getiriyorlar. The Economist dergisi Refah kapatılırken neden bu görüşleri dile getirmiyordu? Veya Newsweek dergisi AKP’yi kapattırmamak için ‘gerekirse ABD Türkiye’ye müdahale etmeli’ diyecek kadar kendini neden kaybeder?
AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn Anayasa Mahkemesi’ndeki yargıçları ‘ülkenizin menfaatleri doğrultusunda karar verin haaa, yoksa görürsünüz’ diyecek kadar neden saçmalar. İspanya’da Herry Batasuna, partisi kapatılırken veya Avusturya’da iktidarın büyük ortağı olacak kadar oy alan Heider siyasetten anti-demokratik metotlarla uzaklaştırılırken bundan memnun olan AB, AKP’nin kapatılması ihtimalinden neden bu derece ürker? En önemlisi de neden Refah Partisi’ne en ufak bir destek gelmemişti? Refah’ın günahı Kıbrıs’tan Ortadoğu’ya kadar her dış politika meselesinde milli durmak mıydı?
Hasan Ünal
http://www.milligazete.com.tr/