veri
Yasaklı
- Katılım
- 8 Kas 2010
- Mesajlar
- 0
- Tepkime puanı
- 661
- Puanları
- 0
Tahlil
Bir bölüm siyaset bilimci; artık sosyal ve ekonomik çatışmaların devrinin kapandığını, sırada etnik, dinsel ve kültürel çatışma döneminin olduğuna işaret ederken, önemli bir tespite dikkatleri çeliyorlar: Ekonomik ve sosyal çatışma içerisindeki gruplar, sistemle bir noktada mutlaka uzlaşabilmektedir. Fakat; dinsel, kültürel ve etnik çatışma içerisindeki tarafların sistemle uzlaşabilmeleri, imkansız denilebilecek kadar zordur.
Refah Partisi üst yönetimi ve Erbakan, sistemle güya barışık durma gayretinde görünürken; partisinin teşkilatları, yan kuruluşları ve sempatizanlarının bir bölümü, siyasete savaş açma aşamasındadır. İşte bu tablo Erbakan’ı hem tabanın önemli bir bölümüne ve kamuoyuna karşı takiyeci bir kimliğe taşımıştır. Çünkü; Erbakan bir yandan sistem içerisinde, sistemin kurallarını benimsemiş bir görüntü içerisinde, sistemden fazlasıyla beslenirken, diğer yandan parti tabanına radikal ve gerçekleşmeyeceğini bile bile pembe mesajlar göndererek, en önemli çelişkisinin temellerini atıyordu.
Refah Partisi içerisindeki bazı isimlerin konuşmalarına önce göz yumarak, tabanın bir bölümüne hoş geleceğini düşündüğü belli çıkışları yaptıran Erbakan, kamuoyundan gelen tepkilerin yoğunluğuna göre, bazen geri adım atmak, bazen de partililerine göstermelik ikazlarda bulunmak suretiyle,ikiyüzlü siyaset anlayışından en seçme örnekleri sıralamaktaydı. Erbakan ve yakın çevresi, parti tabanlarını radikal çıkışlarla beslerken, kamuoyunun gündeminde yumuşama ve ılımlı politika izleme görüntüsüyle yer alma gayretindedirler.
Mevcut sisteme düşman bir grubu temsil etme durumu ve iddiasında olan Erbakan, siyasi kimliği ile sistemin tam ortasına oturan kötü bir kopya durumuna düşmüştür. Özellikle 1990 sonrasında iyice belirginleşmeye başlayan bu çelişki, RP’nin ne denli tutarsız ve attığı adımlarda ne denli samimiyetten yoksun olduğunu gözler önüne sermeye yetmiştir.
İktidarı dönemindeki icraatları, kendi sermaye grubunu palazlandırmak ve devlet kadrolarını partili yandaşlarıyla doldurmakla sınırlı kalan RP kanadı, tabanına karşı kolaycılığa ve popülizme sarılarak, bazı semboller üzerinde siyaset yapma yolunu seçmiş görünmektedir. gerçek yüzlerinin açığa çıkması sonucunu doğurmamış. yaklaşımları yüzünden toplumda zaman zaman bazı gerginliklerin doğmasına da sebep olmuştur.
Erbakan, muhalefetteyken savaş çığlıkları attığı İsrail konusunda, iktidarı döneminde geri adım atarken ve İsrail’le başta askeri konular olmak üzere, ikili anlaşmalar imzalarken, radikal mesajları ile diri tutmaya çalıştıkları tabanlarına mensup bir partilileri. “İsrail uşaklığı yapıyor” gerekçesiyle, hanım bir gazeteciyi sokak ortasında yumrukluyordu. Tabii ki, gerçek suçlu yumruğu atan o genç değildi! Asıl suçlu, bir yandan sempatizanlarını fişekleşip, diğer yandan sahte demokrat ve hoşgörü mesajları yayınlayanlardı. Refah Partisi iktidarında yaşananlar. sadece RP’nin muhalefette yürüttüğü sorumsuz. ölçüsüz ve demagojiye dayalı politikaların normal bir sonucuydu.
Tabanına demokrasiyi batı dayatması olarak sunan Refah Partisi Yöneticileri ve Erbakan. kamuoyuna karşı demokrasinin en iyi rejim olduğunu söylemekte bir sakınca görmüyordu.
Siyaset bilimcilere göre, aşırı ideolojik partilerde, tabanın düş kırıklıklarının arttığı ve tabanda çözülme emarelerinin başladığı dönemlerde. radikal söylem bilinçli olarak ortaya çıkarılmaktadır. Refah Partisi’nin iktidarı dönemindeki zikzaklı politikalarının ardında yatan nedenlerden birisi de budur.
Muhalefetteki radikal çizgisini, iktidar rehaveti içerisinde uyutmak isteyen Erbakan. kendi tabanına karşı da maskeli davranışlar sergilemekte bir sakınca görmemektedir. Tabii ki, burada siyaset tarihinin önemli bir tespitine kulak vermek yerinde olacaktır. 0 da. böyle çelişkili ve tutarsız söylemlerle hem kamuoyuna. hem de tabanına karşı takiye içerisinde olanların, zamanı geldiğinde söylemlerinden birisini tercih etme zorunda kalacakları yolundadır. Bu seçimin doğal sonucu da partinin parçalanmasıdır. Siyasi tarih bunun sayısız örnekleriyle doludur. Refah Partisi’ni bekleyen kaçınılmaz sonun da bu olacağı açıktır.
Burada gündeme gelen “Hangi Erbakan” veya “Hangi Refah Partisi ” sorusunu, muhalefet ve iktidar ekseninde değerlendirmeden önce, Refah Partisi Programı’nın takdim bölümüne bir göz atmanın faydalı olacağını düşünüyorum. Refah Partisi Programı şu ifadelerle başlamaktadır: Bu program; Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu’nda yer alan Atatürk İlkeleri doğrultusunda. tarih boyunca bağımsız yaşamış Türk Milleti’nin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, cumhuriyet ve demokrasiyi konmak. Kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, kişilerin temel hak ve hürriyetlerini. sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamak amacıyla, Türkiye Cumhuriyeti’nin her şeyden önce Atatürk Milliyetçiliği’ne bağlı, yani bütün fertlerinin kaderde, tasada ve kıvançta ortak, bölünmez bir bütün halinde, diğer bir deyişle, milli dayanışma ve adalet anlayışı içerisinde yaşayan bir toplum olduğu görüşüyle., hazırlanmıştır”
İktidardaki Refah Partisi, her defasında basının sesini kısmak için çareler arar ve başarısızlığının faturasını bile basma çıkarırken, parti programının 37’inci sayfasında şu görüşlere yer verilmektedir Basın ve neşir hak ve hürriyetleri, milletimizin tabii hakkıdır Bu hak ve hürriyetlerin, demokrasimizin sağlıklı bir şekilde işleyişine ve milletimizin huzur ve selametini teminde yapıcı ve yardımcı bir faktör olarak kullanılmasını temin maksadıyla daha ileri ve geliştirilmiş sistemlere geçilmesi gereğine inanıyoruz.” Refah Partisi’nin laiklik anlayışı da oldukça ilginç! Yine parti programının 37’nci sayfasında, Refah Partisinin laiklik anlayışı şu şekilde özetlenmektedir: “Laiklik din düşmanlığı olmayıp, bilakis din ve vicdan hürriyetlerini her türlü ihlalden koruyucu bir prensip olarak geliştirilmiş ve uygulama planına konulmuş bir prensiptir.”
İşte. parti programından başlayarak, iktidara uzanan bir takiye belgeseli böyle başlamaktadır. Muhalefette olduğu dönemlerde zamanın iktidarlarını gün yüzü görmemiş sözlerle itham eden ve iktidarların her icraatına savaş açan Erbakan, kendi iktidarının icraatlarını eleştiren kesimleri, “Gulu Gulu Dansı yapıyorlar” diyerek küçümseyen ve yamyam olarak nitelendirecek kadar da “Demokrat(!)” ve “Hoşgörülü(!)” bir Başbakan vardı karşımızda... Bazıları için Erbakan’ın iktidarı dönemindeki çıkışları sürpriz olmamıştı. Fakat, Refah. Partisi’ne verilen “Deneme’ ve “Emanet oyların” sahiplerinin kafası karışmıştı. Acaba, hangi Refah Partisi ve hangi Erbakan gerçekti? Bütün partilerden farklı olduklarını iddia eden Refah Partili yöneticilerin sözünü ettiği fark, muhalefetteki vaatlerinin hiçbirisini tutmaması ve hepsinden çark etmesi miydi? Erbakan’ın ve yakın çevresinin takındığı maske. muhalefetteki politikalarında mıydı? Yoksa, iktidardaki yaklaşımlarında mıydı? Refah Partisi’nin gerçek hedefi neydi? “Hoca” takiye mi yapıyordu? Yoksa, politikayı en acımasız kurallarıyla uygulayan. oportünist bir kişilik miydi?
Burada kısa bazı anekdotları vermekte yarar görüyorum.
Cumhurbaşkanlarının birçok resepsiyonuna içkili olduğu gerekçesiyle katılmadığını kamuoyuna açıklayan Erbakan, iktidardayken gerek devletteki görevi gereği ve gerekse resmi olmayan davet]ere katılma noktasında, içkiden rahatsız olmamaya başlamıştı. Muhalefetteki Erbakan’a itici gelen içki ve içkili toplantılar, iktidardayken birdenbire mubah olmuştu. Erbakan’ın günü gününe uymayan ruh hali ve siyasi tutarsızlıklarını yakından bilenler için, Erbakan’ın U dönüşleri sürpriz değildi. Zaten Erbakan da bu garip halini ve tuhaf politik ifadelerini zaman zaman gün yüzüne çıkarıyordu. Fakat, yine de kamuoyunun ve toplumun önemli bir bölümü için maskeli bir Erbakan vardı karşımızda. Bu gerçek, Refah Partisi tabanı için de geçerliydi. Hem tabanına karşı maskeli, hem kamuoyuna karşı... Fakat ikisi de gerçek Erbakan değildi. Ne kamuoyu önünde görünmeye çalıştığı gibi demokrat. hoşgörülü, ılımlı ve uzlaşmacıydı Erbakan; ne de tabanının bir bölümünün rüyalarını süsleyen “Mücahit” Erbakan’dı!
İşte muhalefet dönemindeki Erbakan’dan bazı inciler! 1994 yılında yapılan Mahalli idareler Seçimleri’nde propaganda çalışmalarını yürüten Erbakan, seçmenlere şunları söylüyordu: (16.3.1997 tarihli Günaydın gazetesi ..)
“Bir emir seçip. ona biat edip, orduyu oluşturmak ilk farzdır. Refah. İslam-i Cihat Ordusudur Hepimiz bu orduya asker olacağız.” Erbakan’ın maskeli aralanmaya başladı değil mi?
Erbakan devam ediyor: Kişinin müslümanlığı cihat için verdiği parayla ölçülür Bit müslüman götürüp zekatını fakire vermez. Zekatını Beyt-ül Mal’a. yani Cihat Ordusunun karargahına verecektir.” Yani, “Fetva makamı” Erbakan’a göre, müslümanlar zekâtlarının fakir-fukaraya değil, Refah Partisi’ne vermeliler.
Erbakan’ın fetvaları bu kadarla da kalmaz. Ona göre. Refah Partisi’ne hizmet etmeyenlerin ibadetleri bile kabul olmayacakmış. Kul ibadetini Allah rızasını kazanmak için yaparken ve bütün islami kaynaklar bu gerçeğin altını çizerken. büyük” Mücahit”, “Başkomutan” Erbakan’a göre bu geçerli değildir. Ona göre ibadetin makbul olanı, Refah Partisi’ne çalışmak doğrultusunda olanıydı. Çünkü Erbakan’a göre, Refah Partisi’ne karşı çıkanlar “Patates dini’ndendi.
Erbakan’ın kendi ağzından verdiğimiz bu yaklaşımlar; Erbakan’ın demokrasi, karşı fikirlere saygı gibi konularda, kişiliği hakkında bir fikir verdiği gibi. Refah Partisi’ne destek vermeyen insanları hangi gözle ‘gördüğü, nasıl bölücülük yaptığı, “Mücahit” geçinmesine rağmen, müslüman insanımızı destekledikleri partilere göre değişik sıfatlarla anarak, nasıl bir dini bölücülük yaptığı konusunda da bir fikir vermektedir.
Devlet protokolündeki bazı toplantılara içkili olduğu gerekçesiyle katılmayarak dini popülizme sarılan Erbakan; yine yukarıdaki konuşmasında, lidere itaat konusunu işlerken şunları söylemişti: “Sen gözünle emirin günah işlediğini gönen bile, ona itaat edeceksin. Mesela, içki içtiğini gördün. Sonra da ayıldıktan sonra sana geldi ve emir verdi. İtaat edeceksin. Herkes bölgesindeki Refah Partisi Başkanı’na itaat edecek!”
Devletteki bazı resepsiyonlarda. bazıları içki içiyor diyerek katılmadığını beyan eden Erbakan, teşkilatlarına, “Lideriniz içki içiyorsa da itaat edeceksiniz” diye talimat veriyor İşte Erbakan’ın bir başka yüzü!
Muhalefet döneminde dünyayı değiştirmekten bahseden Erbakan, iktidarı döneminde dünyayı değiştirememişti ama, kendisi 180 derece değişmişti.
26.2.1994 tarihli Dünya gazetesinde yine Erbakan’ın o bilinen beyanatlarından birisi yer almaktaydı: “Refah iktidara gelince, tir tir titreyeceksiniz.”
Refah iktidarında korkudan kimse titremedi ama, ekmek ve yiyecek yardımı kuyruklarında binlerce fakir-fukara, soğuk altında ve çamur içerisinde ur tir titrediler. Kim bilir? Belki de Erbakan, Adil Düzeni’nde böyle olacağını öngörmüştü de, onu kimse anlayamamıştı...
Muhalefetteki Refah Partisi ile iktidardaki Refah Partisi arasındaki çelişkiler ortaya konulduğunda, Refah Partisi kanadı hep aynı savunmayı yapıyordu: “Tek başına iktidar değiliz”
Oysa Koalisyon Hükümetleri kurulurken, her parti Koalisyon Protokolü’ne kendi anlayışını egemen kılmaya çalışır Belli bir denge sağlanarak koalisyon gerçekleşir. Eğer, “Ne pahasına olursa olsun iktidar olayım” ilkesizliği ve koltuk aşkı, partinin ilkelerini ve hedeflerini bir yana ittiyse, o zaman Refah Partisi’nin ve Erbakan’ın durumu daha utanç vericidir.
Buradaki mazeretin iki izahı olabilir. Ya Refah Partisi’nin Türkiye’nin problemlerini çözebilecek reçeteleri yoktur. Ya da Refah Partisi ve Erbakan, iktidar olma pahasına bu ilkelerinden çark etmiştir. Her iki durumda da Erbakan’ın ve Refah Partisi kanadının, “Tek başına iktidar değiliz. Koalisyon Hükümetiyiz” savunmaları, göz boyamaktan ve gerçekleri örtmeye çalışmaktan öte bir mana taşımayacaktır. Bu konuda, Erbakan’ın muhalefet döneminde söylediği şu sözler, beni haklı çıkarmaktadır: “Refah Partisi’nin tezlerini kabul etmeden koalisyon olmaz. Refah Partisi’nin inisiyatifi olmadan koalisyon olmaz!” Başka söze gerek var mı? Üstelik, Doğru Yol Partisi kanadından ziyade Refah Partisi kanadı, ortaklılarının büyük bir anlayış ve uyum içerisinde olduğunu söylemiyor muydu? 0 halde, muhalefet döneminde, “Dilin kemiği yok” sözünü haklı çıkartırcasına, ağzına gelen her vaadi seçmene söyleyen ve bir bölümünü de kandırmayı başaran Refah Partisi’nin, iktidardaki başarısızlığını Koalisyon Hükümeti olmalarına bağlaması. kendi kendilerini inkar etmekten öte bir anlam ifade etmemektedir.
Tahlil bölümünü, çekirdekten yetişme bir Refah Partili olan ve Ankara, İl Başkanlığı seçimini demokratik bir yarış sonucunda kazanmasına rağmen, İl Başkanlığı’na atanmayan Mehmet Tellioğlu’nun 10 Mart 1997 tarihli Radikal gazetesindeki ropörtajından alıntılarla bitirmek istiyorum. Tellioğlu şunları söylemişti: “ Refah Partisi yönetim kadrosu, muhalefette olduğu gibi, sistemi iktidarda sorgulama noktasında olmadı. Bu açık! Onun için istenen başarıyı gösteremedi. Bunun için parti tabanı rahatsız. 27 yıldır söylediklerine baktığımızda, iktidardaki Refah Partisi başarısızdır.”
Tellioğlu devam ediyor: “ Enflasyon tırmanıyor, işsizlik tırmanıyor. siz Taksime Camii yapalım diyorsunuz. Bu yaklaşımı doğru bulmak mümkün değildir. Genel Başkan. ehliyetsiz ve liyakatsiz kişileri yanında tutuyor. Bu kadrodan. Türkiye’nin problemlerini çözecek proje üretmeleri beklenemez.” Aynı ropörtajda Tellioğlu şöyle devam ediyordu: “Müslümanların fen olarak referansları İslam’dır. Ama, yüzde 99’unun müslüman olduğu bir ülkede, siyasi parti faaliyeti yapıyorsak, hem yasalar bakımından, hem de ülke bütünlüğü bakımından, bize oy veren müslüman, vermeyen değil, diye bir ayrıma gidemeyiz. Bu ayrımı kim yapana, hata yapar. işin doğrusu ve parti olmanın icabı budur! Refah Partisi başarısız oluna, İslam mı başarısız olacak yani... Olacak şey değil.” Refah Partisi’nin maskesi biraz aralandı değil mi? Daha fazlası için kitabı okumanız gerekecek’? Muhalefetteyken kendilerinin verdiği Soru önergelerinin aynılarına, iktidarda ne cevap verdiklerini iyi inceleyiniz ki. Refah Partisi’nin gerçek yüzünün ne olduğunu anlayabilesiniz! İşte Refah Partisi’nin gerçek yüzünü ortaya koyan belgesel başlıyor...