Rasûle itaat Allah'a itaatir

Erhan

Profesör
Katılım
21 Tem 2006
Mesajlar
2,115
Tepkime puanı
42
Puanları
48
Konum
Ankara
Web sitesi
www.softajans.com
Resûl'e itaat farzdır; çünkü kim Resûl'e itaat ederse gerçekte Allah'a itaat etmiştir;

- Helâl O'nun helâl kıldığı,

- Haram O'nun haram kıldığı,

- Din, O'nun teşri ettiği (kanun ve şeriat olarak kabul ettiği) dir.

Resûl'ün dışında kalan âlimler, şeyhler, idareciler ve krallara, ancak onlara itaat Allah için olduğu zaman itaat gereklidir.

Bu kimseler, Allah ve Resulü onlara itaat emrettiği zaman, onlara itaat edildiğinde Resûl'e itaat kapsamına girer.

Allah konuyu şu şekilde belirlemiştir:

"Ey iman edenler! Allaha itaat edin. Rasulüne ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah’a ve ahiret gününe gerçekten iman etmişseniz onu Allah’a ve Rasulüne götürün. Bu hem hayırlı hem de netice bakımından daha iyidir." (Nisa, 4/59)

Âyette: "Etî'ûr-Resûl ve etîû ulil-Emri minkum" denilmemiş.

Çünkü burada ulûlemre itaat, Resûl'e itaat kapsamına dahil edilmiştir. Resûl'e itaat ise gerçekte Allah için itaattir.

Âyette, Resûl'e itaat hususunda "etîû" fiili tekrarlanırken ulûlemre itaat konusunda tekrarlanmamıştır. Çünkü kim Resûl'e itaat ederse gerçekte Allah'a itaat etmiştir. Zira bir kimsenin, Resul bir şeyi buyurduğunda o şeyi Allah'ın emredip emretmediğini sorgulaması gerekli değildir.

Ulûlemr ise bunun tersinedir. Çünkü onların bazan Allah'a isyan ile emrettikleri olur. Bu yüzden onlara her itaat eden kimse gerçekte Allah'a itaat etmiş değildir.

Yalnızca, Allah'a isyan olmadığı kesinlikle bilindiği, emredileni Allah'ın emredip emretmediğine bakıldıktan sonra, onların emrettiklerine itaat edilir.

Bu kimselerin ulemadan ya da idarecilerden olan emir sahiplerinden olmaları bu hakikati değiştirmez.

Âlimlerin taklid edilmesi, diğer saygın iktidar sahibi emir sahiplerine itaat da bu yasa kapsamına dahildir. Ancak bu uygulama neticesinde din tamamen Allah'a ait kılınmış olur.

Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor:

"Fitne tamamen yok oluncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya dek onlarla savaşın." (Enfâl, 8/39)

Öte yandan Rasûlullah da şöyle buyurmaktadır:

"Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'a soruldu:

Ey Allah'ın elçisi! Kişi şecaat arzetmek için savaşır; kızgınlık ve gayret için savaşır; riya için savaşır; şimdi bu durumda bunlardan hangisi Allah yolundadır? Rasûlullah şu cevabı vermiş:

"Kim, Allah'ın kelimesi en yüce olsun diye savaşırsa işte yalnızca o Allah yolundadır."

(Buhari, Kitab-ül-İlim, c. I, s. 40; Kitab-üt-Tevhîd, c. VIII; Müslim, Kitab-ül-İmâre, c. II, s. 1512-1513, H. No 1904; Tirmizî, K. Fezail-ül-cihad, c. IV, s. 179, H. No 1646; İbn Mâce, K. Cihâd, c. II, s. 931, H. No 2783; Ahmed, el-Müsned, c. IV, s. 397-405, 417; Beyhâkî,Sünen, c. IX, s. 167-168)

Gerçekte insanların çoğu bir halifeyi bir âlimi, bir şeyhi ya da bir idareciyi öylesine severler ki onu Allah'a eş koşar. Her ne kadar o kimseyi Allah için sevdiğini iddia etse de işin aslı budur.

Her kim Resûl'den başkasını, Allah'ın ve Resûlü'nün emirlerine ters olduğunu bile bile her emrettiği ve yasakladığı konuda itaat edilmesi gerekli birisi olarak bellerse, işte o kimseyi Allah'a ortak / şirk koşmuştur.

Belki de o kimse, hıristiyanların Mesih'e yaptıkları gibi, o kimseye duâ eder, o kimseden imdat ister ve onun dostlarını veli edinir, düşmanlarına düşmanlık eder. Her emrettiği ve her yasakladığı konuda helâl ve haram olarak belirlediği meselelerde itaati gerekli görür. Böylelikle söz konusu kimseyi Allah'ın ve Resûl'ün yerine koyar.

İşte bu Mesih'in yandaşlarının içine düştüğü şirktir.

Nitekim şu âyet-i kerîmede buna işaret edilmiştir:

"İnsanlardan kimileri, Allah'tan başka ortaklar edinerek, Allah'ı sever gibi onları severler. İman edenler ise en çok Allah 'ı severler." (Bakara, 2/165)

Aslında "tevhid" ve "şirk" kalpten kaynaklanan söz ve görüşler ile yine kalpten kaynaklanan amellerde olur.

Bunun için Cüneyd (Bağdadî) şöyle demiş:

"Tevhid, kalbin sözü ve görüşü, tevekkül ise kalbin amelidir."

Cüneyd bu sözü ile şunu demek istemiş:

"Tevhid, tasdikten ibarettir. Tasdiki, tevekküle yakın bulduğu için Cüneyd, tevekkülü tasdikin temeli kılmıştır."

Zira tevhid kelimesi tek kaldığında bu durumda kalbin sözünü ve eylemini / amelini de içerir. Tevekkül ise, tevhidin tamamlayıcısıdır
 
Üst