Ragıp Zarakolu - İstanbulluların Atina’dan Gelen Sesi

Oğuz-Kağan

Aktifleşmemiş
Katılım
11 Ara 2013
Mesajlar
112
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Konum
Zonguldak
ANADOLU BABAMIZIN ÇİFTLİĞİ DEĞİL

Anadolu kadar son 100 yıldır, sosyal Darwinciliğin harekat sahası haline gelmiş ve gerek insan coğrafyası gerekse doğal coğrafyası on bin yıllardır, ilk kez bu kadar yıkıma uğramış ve köksüzleştirilmiş bir başka dünya parçası acaba var mıdır diye düşünüyorum bir süredir.
İnsanı ve doğayı yok sayan, talan ve imha eden, böylesi bir coğrafya acaba var mıdır?
Tehcir, sürgün, tenkil ve tedip yetmedi, şimdi coğrafya saldırı altında.
Böylesi bir kolanizasyon ve imha, ancak 500 kusür yıl önce İspanyol konkastitorların /fatihlerin bütün bir coğrafyayı adeta kazıyarak temizlemesine benzetilebilir.
Bu yaz, ailemin çevresinde kök saldığı Kelkit vadisinden geçtim, tam bir imhaydı, devasa iş makinaları korkunç bir doğa kırımı faaliyetindeydi.
Köklerimin söküldüğünü hissettim.
Fetih ve yayılma bitmek bilmiyor.
Dersim 1938’den daha beter bir kimliksizleştirme ve imha programı ile yüz yüze.
Hakkari Dağlarının teslim olmayan halkı sudan duvarlarla kuşatılmak isteniyor.
Karadeniz’in isyankar sularını zapturapt altına alıp, karlarına kar katacaklar, Karadeniz’i de insansızlaştıracaklar.
Ya Ege uygarlıklarının suya boğulması yetmedi, Keban’ınki, Harput eteklerininki yetmedi.
Edessa’nın verimli topraklarının zehirlenmesi, sulara sellere kapılıp gitmesi yetmedi.
Anadolu bir kez farklı bir istilanın tehdidi altında.
Bu tehdit inşaat, madencilik, alışveriş merkezleri konsorsiyumlarının iş makineleri ile geliyor.
İnsan malzemesini bir eritme potasına koyarak toptan kimliksizleştirmeyi hedefliyor.
Kolonyalizm en üst evresine erişmek üzere.
“10 ayrı koldan yola çıkan kervanlar, geçtikleri güzergâhlardan katılımlarla büyüyerek yürüyorlar.” “Kervanda yürüyen insanlara at, eşek, deve, köpek gibi hayvanlar da eşlik ediyor.” “Kervanlar her gün yaklaşık 20 kilometre yürüyor.”
Bütün bu planların harekat üssü olan Ankara, Anadolu savucularını kabul etmiyor.
Vize istiyor onlardan!
Sopa kırıyorlar sırtlarında.
Daha 1915 yılında dürüst yöneticileri alınıp, sosyal mühendislere terk edilerek, binlerce yıllık çok kimlikli karakterini yitiren Ankara kenti hey gidi!
Bitmek bilmez mi, raporların, planların, insan olan her şeye, insana dair her şeye yabancı olan…
Yaşar Kemallerden, İlyas Venezislerden, yeni yitirdiğimiz Esma Ocaklardan, Ahmet Ariflerden, Yorgo Andreadislerden, Kirkor Ceyhanlardan, Maria Yordanidulardan, Didi Sotiriyulardan, Mintzurilerden öğrendik bu coğrafyayı...
Yitirdiğimiz o dünyanın zenginliğini ve bugünkü yoksulluğumuzu.
Yaşar Kemal’in manifesto gibi çağrısına kulaklar sağır:
“Doğaya düşman olan bir ülke olduk. Toros dağları bizim dağlarımızdı. Yaylalar çok güzeldi. Ormanlarda çiçeklerin kokusundan geçilmezdi. Bugüne geldik. Bu günler, o günler değil. Bu ağaçlar o ağaçlar değil. Yaylalara girildi, ormanlar kesildi, ağaçlar gece gündüz ovalara, şehirlere, kasabalara, köylere taşındı, ceviz ağaçları da başka ülkelere. Ormanlarda ceviz ağaçları tükendi. Bu, kazançlarından başka dünyayı görmeyen, bilmeyen yöneticilerin marifetidir. Bizde barajların ne olduğunu bilmeyenler gitsinler Rusya’yı, Mısır’ı görsünler, gelsinler bizi görsünler. Adana’yı, Urfa’yı görsünler, bir de Allianoi’yi, Hasankeyf’i görsünler. Allianoi’nin ne olduğunu bilmeyenler üstüne çakıl taşı dökmüşler. Oysa burası insanlığın sağlık merkezidir, insanlığın kutsal bir yeridir. Bize gelince, Anadolu babamızın çiftliği değildir. Size ben söylüyorum. Ben bir Anadolu köylüsüyüm. Bu halkı iyi biliyorum. Anadolu’yu keyfiniz için bu hallere sokuyorsanız yanlışsınız. Belki siz de Anadolulusunuz da başınız dönmüştür. Öyledir herhalde, bilemiyorum, başınız dönüyorsa Allianoi’ye gidin, belki size bir ilaç bulunur. Bugün varsınız yarın yoksunuz. Bu Anadolu insanları kolay bağışlamaz. Bugün bir kez daha “Anadolu’yu Vermeyeceğiz” diyerek yola çıkanların yolu açık olsun.

Ragıp ZARAKOLU
2011-05-30


 

Oğuz-Kağan

Aktifleşmemiş
Katılım
11 Ara 2013
Mesajlar
112
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Konum
Zonguldak
İstanbulluların Atina’dan Gelen Sesi

İSTANBULLULARIN ATİNA'DAN GELEN SESİ

İstanbul Rumluğu bize, yenilerde onca öğündüğümüz Osmanlı’dan emanet…
Ama İstanbul Rumluğu can çekişiyor…
Tek parti rejimi sırasında hazırlanan CHP’nin toplum mühendisliği raporlarından birinde, İstanbul’un Fethinin 500. yılında İstanbul Rumluğunun bitmesi hedefleniyordu.
CHP 1950 yılında seçimleri bitirince bu misyonu sürdürme işi DP’ye kaldı. 1955, 6-7 Eylül Pogromu sırasında Cumhurbaşkanı olan Celal Bayar, eski bir Teşkilat-ı Mahsusa elamanı idi. Atatürk’ün son başbakanı olan Celal Bayar’ın devr-i saadetinde, MİT ajanları, Selanik’teki Atatürk Evine bomba koyabildi, salt provokasyon olsun diye…
Ve aslında İstanbul’un kozmopolitizmi asıl o gün öldü.
“Ben de Yazdım” adlı ancak 8 cildini yayınlayabildiği anılarında Bayar’ın en öğündüğü çalışmalarından biri, 1914 yılında Batı Anadolu Rumlarının küçük çaplı pogromlarla Yunanistan’a göçe zorlanması operasyonu idi.
Şu sıralarda Mihail Rodas’ın “Almanlar Türkiye Rumlarını Nasıl Mahvetti” adlı kitabının çevirisi üzerinde çalışıyorum, canını kurtarıp Midilli’ye kaçtığı 1916 yılında yayınlamış sıcağı sıcağına…
Dersim Soykırımı sırasında görevde olan Başbakan da O’ydu.
Ama bu “Rum Temizliğini” tamamlayacak olan, Celal Bayar’ın siyasal hasmı, yeminli Rum düşmanı olan İsmet Paşay’dı. 1960 Darbesi sonrasında asker desteği ile kurduğu koalisyon hükümetinin ilk işi, ünlü ve gizli Azınlıklar Tali Komisyonunu oluşturmak olacaktı. Ve 1964 yılındaki ünlü son İstanbul Rum Tehcirinin mimarı da oydu. “1964 Rum Tehciri” ile ilgili bir sözlü tarih çalışması da programımızda. 1974 Kıbrıs Müdahelesinin bir ayağı da, İstanbul Rumluğunun iyice baskılanması oldu. Son göç dalgası ise 1980 darbesi sonrası yaşandı. 1945 tarihli CHP raporunda belirlenen misyon artık tamamlanmıştı.
Atina’da önemli sayıda İstanbullu Rum var. Bunların bir bölümü hala TC Pasaportlu, Yunan vatandaşlığına geçmiş olan da çok. Ama hâlâ kendilerini kovulmuş ve sürgünde hissediyorlar. Rüyalarında hâlâ kentlerini görüyorlar ve onu özlüyorlar. Türk milliyetçileri gibi, Yunan milliyetçilerinin de umurunda değil onların acıları. Arkaik bir fosil gibi bakılıyor onlara Yunan devletince.
Oysa onlar kök olarak İstanbul’un bin küsür yıllık sakinleriydi, Bizans’ın binbir rengini bugüne taşıyan… Hilmi Yavuz’un şiirlerindeki erguvanlar gibi…
Bay Erdoğan, Belçika’daki Waterloo komleksini andırır gösterişli bir Fetih kompleksi yaptırdı Topkapı’da. Ama Fetih’in bir başka anlamı daha var. II. Mehmed’in annesi de Rumdu. Ve O, Patrikaneyi koruyarak, tüm Ortodoks tebasını Fener’e emanet etti. İşte zaten “Ekümeniklik” kavramının anlamı da bu: sözcük anlamı olan Evrensellik… Yani denizin iki yakasındaki milliyetçiliğin hoşlanmadığı bir şey…
Yunan milliyetçiliği çok istedi, Fener Atina’ya taşınsın ve orası milli bir kilise olarak dünya Ortodoksluğunun merkezi olsun. Türk milliyetçiliğinin isteği ise Fener’in kovulması idi…
İyi hoş da, sonuçta söz konusu olan İNSANLARIN hayatları… Arada mahvolan onların hayatları oldu.
Atina’da İstanbullu yoksulların kaldığı bir Yaşlılar Evi var. Orayı ziyaret edin, gözyaşları içinde sizinle hasret giderirler ve dolaplarındaki birkaç domates, biber ve peyniri paylaşırlar sizinle.
İki yıl önce Başbakan Erdoğan Atina’yı ziyaret ettiğinde, “Yahu, geri gelsenize” dediğinde İstanbulluların yürekleri yerinden oynadı, acaba geri dönüş gerçekten mümkün mü diye... “Dersim”den söz edince, nasıl Dersimlilerin yüreği yerinden oynadıysa… Ya da Kürtlerden söz ettiğinde… Ama söz edilip, bir ilerleme olmadığında insanlardaki hayal kırıklığı çok daha büyük oluyor.
Başbakan Erdoğan, Atina’ya gittiğinde İSTANBULLULAR EKÜMENİK FEDERASYONU (İEF) ile de buluşmuş, onları dinlemişti. Geçen hafta ise, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu İEF temsilcileri ile görüştü. İnşallah CHP’nin “açılımları” da AKP’ninkiler gibi sonuçlanmaz. Kılıçdaroğlu ekibi, aslında ilk açılımı daha yönetimi almadan İstanbul’da yapmış ve bazı Ermeni adaylara yerel seçimlerde şans tanımıştı. Adalar Belediye Başkanı seçilen Mustafa Farsakoğlu da, daha kaymakamlığı sırasında farklı bir tavır sergileyerek, Yunanistan’daki Büyükadalıları davet etmişti. Bunlar belki küçük ama desteklenmesi gereken adımlardı.
Eğer AKP ve CHP bu “açılımlarında” ciddi iseler, dalaşacaklarına (belki de bir şey yapmamanın gerekçesi olarak dalaşıyorlar), Parlamentoda azınlık hakları da dahil, demokratik adımlar atmamaları için hiçbir neden yok.
Şimdi, Atina’daki İstanbulluların beklentilerini yansıtan basın açıklamasını sizlerle paylaşmak istiyorum:
“Yunanistan- Vouliagmeni ‘de yapılan Sosyalist Enternasyonal toplantıları bünyesinde, bugün İSTANBULLULAR EKÜMENİK FEDERASYONU Yönetim Kurulu heyeti, Sayın Kılıçdaroğlu’nun yönetimindeki CHP heyetiyle bir toplantı gerçekleştirmiştir. İmralılar Derneği de toplantıya katılmıştır. İEF heyeti, görüşmenin başında İstanbul’dan yurtdışına sürülen Rumların, arzuları hilafına anavatanlarının dışında kaldıklarını, çünkü ondan önce on yıllarca insan haklarının çiğnenmesi yüzünden kaçmak zorunda kaldıklarını belirtti. Ayrıca İEF mevcut durumun ve yerleşmiş uluslararası hukuk ilkelerinin İstanbul’dan sınır dışına sürülen Rumların yasal hakların ve tazminat talebinin belli ölçülerde karşılanmasına imkân tanıdığını da belirtmiştir. İEF, CHP’den Türk Hükümeti’ne iletilmiş bulunan sorunların çözümünü desteklemesini istemiştir. İEF, bundan böyle sadece insan haklarına saygı gösterilmesinin değil, ayrıca geçmiş haksızlıkların giderilmesi ve tazminat taleplerinin de karşılanması için önlemler alınmasının önemini vurgulamıştır. Bu yönde, CHP’den İstanbullu Rumların tazminat talepleri konusunda Türk Devleti’nin alması gereken önlemleri desteklemesi istenmiştir. Ayrıca, İEF aşağıda askıda kalan sorunların çözülmesini de talep etmiştir:
a) Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayan öğrencilerin Rum azınlık okullarına kaydırılması yasağı;
b) Türkiye’de Rum Cemaatlerine ait vakıflarla ilgili olarak adaletin yeniden uygulanması konusundaki cidden birikmiş sorunların halli;
c) Yunan vatandaşlarının miras haklarına konan kısıtlamalar;
d) dileyenlerin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını geri kazanması.
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, ortaya konulan sorunlar, özellikle de insani boyut taşıyanlar üzerinde uygun bir çözüm bulunacağını belirterek, yukarıdaki sorunların çözümünde ilerleme kaydetmek için temasların devamının önemini vurguladı.”
Bu arada tarihi Apoyevmatini Gazetesi kapanma eşiğinde… Bu son Rum gazetesine abone olarak destek sunmaya çağırıyorum
Apoyevmatini gazetesinin abonelik bedeli, 3 aylık 25 TL, 6 aylık 50 TL, 1 senelik 100 TL’dir, gazete veznesine ya da verilecek banka hesabına yatırılabilir.Ayrıntılı bilgi ve iletişim için: [email protected], (0 212) 225 59 57, (0212) 293 20 35)


Ragıp ZARAKOLU
2011-07-11
 
Üst