Rabita

alizeynel

Üye
Katılım
19 Ağu 2006
Mesajlar
10
Tepkime puanı
0
Puanları
0
ALLAH a hamd rasulüne salat ederim
evvela şunu belirtmemiz gerekirki biz tasavvufa topyekün karşı değiliz bu oluşuma bulaşmış olan kurana ve sünnete açıkça aykırı olan amelleredir bizim karşı çıkışımız.bu kurana ve sünnete aykırı amelleri ve sözleri kim hangi şart altında yaparsa yapsın biz buna karşı çıkmalıyız.
bu dine sonradan sokulmuş amellerden biriside yarikatın olmazsa olmaz larından biri olan şeyhe rabıtadır.
"rabıta bir müridin,mürşidi kamilinin ruhaniyetiyle beraber,suretini kalp gözünün önüne getirerek hayal etmesi ve kalbiyle ondan yardım istemesinden ibarettir"(ruhul furkan c.2 s64)
bu tarifi birazdaha açalım mürid şeyhini çok yükseklerdegörüyor,onun birçok yetkiye sahip olduğunu düşünüyor kendisinide çok düşük seviyede sayıyor.sonra şeyhinin hayalini karşısına getiriyorve ondan yardım istiyor
"rabıtanın en üstün derecesi,iki gözün arasında olan hayal hazinesi ile mürşidin ruhaniyetinin yüzüne hatta iki gözünün arasına bakmaktır.zira orası feyiz kaynağıdır.ondan sonra mürşide karşı kendini alçaltarak,son derece tevazu ile yalvarmak ve onu mevla ile kendi arana vesile kılmak üzere mürşidin ruhaniyetinin hayal hazinesine girip oradan kalbine ve derinliklerine yavaş yavaş indiğini düşünüp,senin de peşinden oraya aktığını ve indiğini hayal ederk,şeyhini kendi nefsinden geçinceye kadar hayal gözünden kaybetmemektir"(ruhul furkanc.2 s.79)
madem bu yapılan iş okadar önemli ve bunun dinde bir yeri varda neden tahrife varana kadar zorlama tevillerle bunu delillendirmeye çalışıyorlar da net bir delil öne süremiyorlar.öyle ya namaz ,oruç zekat hac vs bu ibadetlerle alakalı bir sürü ayet ve hadis varda neden rabıtaya delil yok.
tarikata mensup kimseler bu amellerine ebu bekri örnek ğösteriyorlar evet ebu bekr ALLAH rasulüne aşırı düşkünlüğünden dolayı onu sav. tuvalette bile aklından çıkaramadığını dile getirmiştir peki bunun rabıta ile ne alakası var kişinin çok sevdiği birini aklından çıkaramaması normal bir şeydir.tarikata mensup kimseler yani şunumu demek istiyor ebu bekr ALLAH rasulünün ruhaniyetiyle beraber suretini kalp gözünün önüne getirerek hayal edip yardımmı istitor?bu ebu bekre yapılacak en büyük iftiradır.
ayrıca rabıta sırasında şeyhin ruhaniyetinin müridin yanına geldiği iddiası var.şeyhin ruhaniyeti müridin yanına nereden gelebilirki bunada delil olarak yusuf(sav)in kadınla başbaşa kalınca yakub(sav)in suretini görerek kendini toparladığını ifade ediyorlar bununda keşşaf tefsirinde geçtiğini söylüyorlar.demekki bunu diyenler keşşaf tefsirini hiç okumamış çünkü keşşaf bununla alakalı derki:"bu ve bunun gibi şeyler hurafeci zorbaların tutundukları şeylerdir.ALLAH tealaya ve peygamberine iftira bunların dini olmuştur"

şimdi ALLAH rızası için şunu düşünelim resime bakmak şeyhi hayal edip kalp gözünün önüne getirerek hayal etmekten daha kolaydır.resim caiz olsaydı bu iş resme bakılarak daha kolay yapılacaktı.düşünmeye devam edlim eğer heykel caiz olsaydı iş dahada kolaylaşacaktı ozaman her müridin evinde şeyhin bir putu olacak,mürit putun karşısına geçerekona rabıta yapacakve onun ruhaniyetinden yardım isteyecekti.ona karşı kendini alçaltacakson derce tevazu ile yalvaracaktı.şimdi meselenin özüne inelim puta tapanların yaptığıda zaten buydu.aradan heykeli çıkartıp ve şeyhin ruhaniyetini koymak neyi değiştirir.puta tapanlarda zatentaştan tahtadan bir şey beklemiyor onun temsil ettiği varlığın ruhaniyetinden yardım bekliyordu.

"iyi bilki halis din ALLAH ındır.onun berisinden birtakım velilere tutunanlarda şöyle demektedirlerbiz onlara ibadet etmiyoruz ancak bizi ALLAH a yakın yaklaştırsınlar diye.." (zümer 3)
evet biz şeyhe ibadet etmiyoruz diyecekler öyleyse ibadetin ne demak olduğunu iyi anlamalıyız
tasavvufi ahlak kitabının 2. ciltinde müridin inancı şöyle tarif edilir
.haklı dahi görünse müridin üstadına itirazı haramdır

.itraz çok çirkindir.itirazcının özrü kabul edilmaz.itrazdan doğan ayrılığın ilacı yoktur.bu itirazın zararı müride akan feyzin kapanmasıdır

.müride lazım olan şartlardan biride şeyhin emrettiği şeyleri tevil etmeyerek ve geciktirmeyerek yapmasıdır.zira tevil ve geciktirme büyük kesintiye sebeptir

.şeyh müride birşey telkin ettiğinde devamlı onunla meşgul olmalı ve kalbine hayr şer bir şey getirmemelidir

.sadık müridin sermayesi sevgi ve bağlılıktır.inatlık asasını ve muhalefet sevdasını bırakıpşeyhin emri altında sukunettedir.tarikata sevgisi ve şeyhe bağlılığı ile mürit tarikatta kalmaktan emin olur

. mürit şeyhin terbiyesinde ölü yıkayanın elindeki ölü gibi olmalıdır

yani kısaca mürit şeyhin kölesi olacak.hatta köledende öte bir bağlılık olacak.çünkü köle efendisine zaman zaman baş kaldırır baş kaldırmasa bile içinden homurdanırama mürit hem içi hem de dışı ile şeyhinin tam kölesi olacakşeyhin emri altında sessiz sedasız bekleyecekki tarikattan atılmasın

evet bağlılığında bir sınırı var .herhangi bir itaat ancak ALLAH ın emri VE ÇİZDİĞİ SINIRLAR DAHİLİNDE OLMALIDIR.ana babaya itaat gibi onlara itaat farzdır ama seni şirke zorluyorlarsa ozaman itaat ortadan kalkmalıdır aksi taktirde bu ALLAH a isyan olur. ama burada bütün sınırlar aşılıyor.insanları kendine köle edinen birtek peygamber yok.
"İnsanlardan hiçbir kimseye, Allah kendisine kitap, hüküm ve peygamberlik verdikten sonra, kalkıp insanlara: "Allah'ı bırakıp bana kul olun." demesi yakışmaz. Fakat onun: "Öğrettiğiniz ve okuduğunuz kitap gereğince Rabb'e halis kullar olun" (demesi uygundur)."(ali imran 79)


herkim bu dinde olmayan birşeyi yaparsa o merduttur yani reddedilmiştir.rabbimiz bizleri yalnızca kendisine ibadet edelim diye yarattı bu ibadetleride rabbimiz bekirlemiş ve ALLAH rasulü tatbik ederek bize öğretmiştir bunların dışında dine sokulan şeyler bidattır her bidat sapıklıktır ve her sapıklık sahibini ateşe götürür
 

inteus

Üye
Katılım
1 Eyl 2006
Mesajlar
124
Tepkime puanı
0
Puanları
0
güzel bir açıklama olmuş bazı insanlar hayel dünyalarında kendilerini mürşidinin karşısında küçük düşürmeleri bunuda mutavazilik olarak göstermesi islamın tevhid anlayışına ters olsa gerek...hz ebubekirin hz muhammedi çok sevmesi rabıta olarak sunulup bir ibadet şeklinimi almalı.nitekim arkadaşlardı,dostlardı belkide hz muhammedde dostu ebu bekiri düşünüyordu,bu durumda düşünülecek bir şey varsa husnuzan dır bu sadece seyhin için değil bütün iyi insanlar ve müslümanlar için olmalı..hem onların muhabbetinin senin şeyhinle rabıta yapmana gerekçe olabilirmi sorusunuda soruyor.bana öyle geliyorki yukarda anlatılan şekliyle rabıta hayel dünyasında boğuşma ve bir tür mistik ruh anlayışı oysa islam eylem dinidir ahlak ve öğrenme dinidir.kişi bilgi,ahlak ve çalışmalarla ehli kamil olabilir bence..kendi tarikatının içinde bir yerlere gelmiş kısmen ruhunu yüceltmissin ama bu genel anlamda etksizsindir.gecenin bir vakti bir köşeye çekilip şeyhini düşünmek nasıl oluyor bilmiyorum ama rabıtayla kastediliyorsa düpedüz bir tapınma bu.örnek almak ayrı onun gibi olmayı düşünmek apayrı.Allah herkese geniş adalet duygu,yükselme çabası poatansiyeli ve öğrenme hevesini eşit şekilde vermiştir.birde mesala şeyhlikler babadan oğula geçiyor bu durumda ister istemez akla o eğitimden gecen herkesin şeyh olabilecegini gösteriyor pekela neden babadan oğula geçiyor hep..sorular sorular sorularr
 

MARVEL

Üye
Katılım
9 Eyl 2006
Mesajlar
6
Tepkime puanı
0
Puanları
0
selamun aleyküm
şimdi anlamadığım bir konu var. Tasavvufta rabıta yok mudur,yoksa tasavvuf diye birşeyde de mi yoktur. Anlatımlarınızdan tasavvuf diye birşey olmamalı demektesiniz ve o zamanda başlığı RABITA değil Tasavvuf yazmalıydınız. bende Tasavvuf un ne olduğunu anlatayım içinde rabıta ile sorulanıza cevap bulacaksınız.
"Tasavvuf :Allah-u Teâlâ’yı bilmek, bulmak ve O’na yaklaşmak için takip edilecek ibadet yolu” mânâsına gelir. bunu anladıktan sonra şimdi delillere geçelim.Tabi bu delilleri kabul etmek için İmam Gazali,Bedduzaman saidi nursi , Abdulkadir-i geylani,İmam Rabbani Hz.lerini de kabul etmeniz lazımki etmemenizde mümkün değildir herhalde.Bütün herkes tarafından kabul görülen şahıslarıdır çünkü.Kitaplarından alıntıları yazacağım şimdi.

İmam Gazali şöyle diyor.
“...Sonra kendi durumuma baktım. Bir de ne göreyim! Dünyevî alâkalar içine dalmış batmışım. Bu alâkalar beni her taraftan sarmışlar. Yaptığım işlerimi gözden geçirdim. Onların en güzeli tedris ve tâlim idi. Fakat bu sahada da ehemmiyetsiz, âhiret yoluna faydası olmayan ilimlerle meşgul olduğumu anladım. Tedris hakkındaki niyetimi yokladım. Onun da Allah rızâsı için değil, mevki ve şöhret kazanmak gayesi ile olduğuna kanaat getirdim. Bu hâlimle uçurumun kenarında bulunduğuma, eğer durumumu düzeltmek için harekete geçmezsem ateşe yuvarlanacağıma kanaat getirdim.”
Yakinen anladım ki, sûfiler hakikaten Allah yolunu bulan kimselerdir. Onların gidişleri, gidişlerin en güzelidir. Gittikleri yol, yolların en doğrusu, ahlâkları ahlâkların en temizidir.
Dünyadaki bütün akıllı insanların akılları, hikmet sahiplerinin hikmetleri, şeriatın bütün teferruatını bilen zâhir ulemâsının ilimleri, onların gidişat ve ahlâkından bir şey değiştirmek ve yerine daha iyisini koymak üzere bir araya gelseler, buna muvaffak olamazlar.
Onların zâhir ve bâtınlarındaki hareket ve duyguların hepsi, Nübüvvet kandilinin nûrundan alınmıştır. Yeryüzünde ise nübüvvet nurundan başka hidâyet rehberi, nûr kaynağı yoktur.” (El-munkizu min’ed-dalâl)

Beddiuzaman Saidi Nursi Hz.leri Mektubat adlı eserinin 29. Mektub’undaki 3. Telvih’te tarikat hakkındaki şu beyanları ne kadar arza şayandır:

“Madem Adalet-i ilâhiyye böyle hükmeder ve hakikat dahi bunu hak görür; tarikat, yâni Sünnet-i Seniyye dairesinde tarikatın hasenatı seyyiatına kat’iyyen müreccah olduğuna delil: Ehl-i tarikat, ehl-i dalâletin hücumu zamanında imanlarını muhafaza etmesidir. Adi bir samimi ehl-i tarikat; sûrî, zahiri bir mutefenninden daha ziyade kendini muhafaza eder. O zevk-i tarikat vasıtasıyla ve o muhabbet-i evliya cihetiyle imanını kurtarır. Kebâirle fâsık olur, fakat kâfir olmaz; kolaylıkla zındıkaya sokulmaz. Şedit bir muhabbet ve metin bir itikad ile aktab kabul ettiği bir silsile-i meşâyihi, onun nazarında hiçbir kuvvet çürütemez. Çürütemediği için, onlardan itimadını kesemez. Onlardan itimadı kesilmezse, zındıkaya giremez. Tarikatta hissesi olmayan ve kalbi harekete gelmeyen, bir muhakkik âlim zat da olsa, şimdiki zındıkların desiselerine karşı kendini tam muhafaza etmesi müşkülleşmiştir.

Bir şey daha var ki: Daire-i takvâdan hariç, belki daire-i İslâmiyetten hariç bir suret almış bazı meşreblerin ve tarikat namını haksız olarak kendine takanların seyyiatiyle, tarikat mahkûm olamaz. Tarikatın, dini ve uhrevî ve ruhânî çok mühim ve ulvî neticelerinden sarf-ı nazar, yalnız Âlem-i İslâm içindeik kudsî bir rabıta olan uhuvvetin inkişafına ve inbisatına en birinci, te’sirli ve hararetli vasıta tarikatlar olduğu gibi, âlem-i küfrün ve siyaset-i hıristiyaniyyenin, Nur-u İslâmiyeti söndürmek için müdhiş hücumlarına karşı dahi, üç mühim ve sarsılmaz kal’a-i İslâmiyyeden bir kal’asıdır.

Merkez-i Hilâfet olan İstanbul’u, beşyüzelli sene bütün âlem-i hıristiyaniyyeninin karşısında muhafaza ettiren, İstanbul’da beşyüz yerden fışkıran envâr-ı Tevhid; ve o Merkez-i İslamiyedeki ehl-i imanın mühim bir nokta-i istinadı, o büyük camilerin arkalarındaki tekyelerde “ALLAH, ALLAH!” deyinlerin kuvvet-i imaniyeleri ve Mârifet-i İlâhiyyeden gelen bir muhabbet-i ruhanî ile cuş u huruşlarıdır.

İşte ey akılsız hakimiyet-füruşlar ve sahtekâr milliyet-perverler! Tarikatın, hayat-ı içtimaiyenizde bu hasenesini çürütecek hangi seyyiatlardır, söyleyiniz?” (29. Mektup)
"
buralardan da anlayabileğiniz gibi nasıl namaz kılmak için abdest almak , temizlenmek gerekiyorsa, Hakka ulaşmak için kalbin temizlenmesi gerekir.bunun için Tasavvuf gerklidir.Daha çok delil gösterilebilir uzun olmasın diye kısaca yazdım.

Gelelim RABITA ya ayeti kerimede ;
"Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve O’na yaklaşmaya vesile arayın.” (Mâide: 35)
Bir hadisi şerifte ise ;
Abdullah bin Mes’ud -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmuşlardır:

“İnsanlar içinde öyleleri vardır ki, Allah’ı hatırlamanın anahtarıdır. Onlar görüldüklerinde Allah zikrolunur.” (Câmiüs-sağîr: 2466)

İmâm-ı Rabbânî -kuddise sırruh- Hazretleri ise Râbıta hususunda şöyle buyuruyorlar:

“Kendini zorlamaksızın Râbıta’nın kendiliğinden hasıl olması, mürid ile şeyh arasında tam bir yakınlık olduğunun alâmetidir. Bu yakınlık faydalı olma ve istifade etmeye yarar. Yollar içinde Râbıta’dan daha çabuk kavuşturanı yoktur.

Ne büyük bir saâdettir ki, o kimseye bu nimeti ihsan ederler.

Hâce Ubeydullah Ahrar -kuddise sırruh- Hazretleri:

‘Râbıta, Hakk’ın zikrinden daha faydalıdır.’ buyurur.

Yani şeyhin hayali, mürid için zikirle meşgul olmaktan daha evlâdır. Çünkü müridin başlangıçta Allah-u Teâlâ ile tam bir yakınlığı yoktur. Bunun için zikir yolu ile çok fayda temin edemez.” (187. Mektup)

biraz daha araştırırsanız daha çok bilgiye sahip olacaksınız arkadaşlar. Benim delillerimde bunlardır sizde olmadığı hakkında delillerinizi sunun yalnız benim istediğim deliller hadis ve ayet olmalı kendi zannınız değil.
selamün aleyküm.
 

inteus

Üye
Katılım
1 Eyl 2006
Mesajlar
124
Tepkime puanı
0
Puanları
0
rabıta Muhammed Bahaüddin Nakşibend (791/1388)'e isnad edildiğini göstermektedir. Kendisine ve tarikatine bu ismin verilmesinin, müridlerin mürşidlerinin süretini kalplerine nakşetmeleri şeklinde tezahür eden rabıtadan aldığı da ileri sürülen fikirler arasındadır..dolayısı ile rabıta islam sonrası çıkan bir olaydır.muhammed nakşi bendi tarafından böyle bir kavram ortaya atılmıştır.rabıta belki sizin algılarınızla tasavvufa dahil edilebilir ancak tasavvuf eşittir rabıta diyemezsiniz.tassavvuf, mana alemi ile ilgili bir duyuş, düşunuş, ve inanış sistemidir. bu sistemde sadece allahınn birligi degil, allahin varlığı ve onun yegane mutlak varlık oldugu esasina dayanır oysa rabıtada endekslenen durum müridinin şeyhidir.eğer siz rabıtayı inkar edenin tasavvufuda inkar ettiğini söylüyorsanız rabıta eşittir tasavvuf demiş oluyorsunuzki bu şimdiye kadar hiç bir alim,yahur prefösör tarafından söylenmemiş saglam dii kaynaklarlada belirtilmemiştir.öyleyse siz kafanıza göre rabıtayla tasavvufu özdeşleştirmeye çalışıyorsunuzkki bunun vebalide sizedir arkadaşım...ayrıca bu tip ritüeller sadece islamiyete ait değil tabi pek çok semavi ve semavi olmayan dinlerde de dini büyükleriyle bu tip telepatik ilişkiler kurarak iç arındırma var.En çok da budistlerde bunu görmek mümkün...söylenecek bir şey yok
 

MARVEL

Üye
Katılım
9 Eyl 2006
Mesajlar
6
Tepkime puanı
0
Puanları
0
ben tasavvuf eşittir rabıta demiyorum lakin sizin anlattıklarınızdan rabıtaya mı olmaz diyorsunuz yoksa tasavvufa mı anlamadım. tasavvufun aslını ortaya atan şahsı yani senin dediğin Muhammed Bahaüddin Nakşibend rabıtayı ortaya attımış ve tasavvuf un kurucusudur. lakin onun söylediklerinden tasavvufu alıp rabıtayı almamak olmaz ,ikisi bir bütündür. imam rabbani hzleride bunun öneminden bahsetmiştir(yukarıdaki yazdığım yazıda var).
Sen bu yolun alimlerine diğer insanlar gibi bakamazsın.O kişiler Allah ın sevip seçtiği kullarıdırki ve Hz.Allah'ın bizden daha çok onlara yakın olduğunu şu kudsi hadisi şerifle " kulum bana bir karış gelirse ben ona bir kulaç yürüyerek gelirse bende ona koşarak gelirim nafile ibadetlerle bana öyle yaklaşırki artık benimle görür,benimle düşünür, benimle duyar"söylemiştir.
Bu zatlar Allaha yakın kimseler ve bizzat Hz.Allah ın Cemal ve Celal sıfatlarını alan kişiler, nasıl onlara biz yakın olmayalım ve nasıl onları düşünmeyelim ve bu durumu nasıl putlarla aynı kılıyorsunuz anlamış değilim. tasavvuf hakkında fazla bilginmiz yoksa fazla konuşmayalım çünkü biz kimizki bu zatların var dediği şeylere yok demek.Bence böyle birşeyin olmadığı yani rabıtanın olmadığının delillerini verirseniz "hadis,ayet, veya evliyaullah tan ifşat isterim"
en iyi sonucu bu verecektir.
 
M

Murat Sâki

Guest
şahsen benimde merak ettiğim bir konu rabıta'nın esas amacı nedir insana ne gibi bir fayda sağlar ve tasaffuv'un kurucularının rabıta anlayışı ile günümüz arasında fark nedir.
 

kemalali

Profesör
Katılım
18 Ağu 2006
Mesajlar
1,560
Tepkime puanı
10
Puanları
0
Rabıta

"Müridin "Fena Fillah" makamına ulaşmış olan Şeyh'i nin suretini, hayalinde saklamak suretiyle, O’nun ruhaniyetin-den feyz almak ve istimdad dinlemekten İbarettir."
Rabıta, etrafında kıyametler koparılmak istenen, bazılarınca şirke kadar varmakla itham edilen bir tasavvuf mes'elesidir. İlk devir sufilerinde lafız olarak rastlanmayan bu kavram, yanlış algılamalar sonucu neredeyse mahkum edilmek istenmiş, ve muhdes, ya da bid'at gözüyle bakılmıştır. Aslında "rabıta" bağ, alaka, artırmak, güçlendirmek, vuslat ve muhabbet anlamlarındadır. Nasıl sevgi; sevgilinin hayalini, güzelliğini, hal ve hareketlerini düşünerek kalbi sevgiliye bağlamak ise, rabıta da aynı şekilde; kişinin mürşidine sevgiyle gönülden bağlanmasıdır. Allah ve Resul'ünün emirleri ile ahlaklanmak gayesini gerçekleştirmek isteyen insanoğlunun, sürüp giden hayatında, canlı ve müşahhas bir modele olan ihtiyacı."insanın insanı taklidi" realitisini ortaya çıkarmıştır.
Kavram olarak rabıta yani Lügat manası:
Rabt kökünden türetilmiş olan Rabıta Lügatta, iki şeyi birbirine bağlayan ip, alaka, bağ, vuslat, münasebet, ilgi ve sevgi ile mensubiyet, cesur ve dayanıklı olmak gibi manalara gelir. Filizlenmesi için saksıya konmuş ve üzeri sulanmış hurma fidesine "Rabıt" dendiği gibi, nefislerini dünyadan çekip kendilerini ahirete adamış zahid, hakim ve rahibe de aynı isim verilir.
Aynı kökten türeyen ve Kur'an-ı Kerim'de yer alan Ribat ve Murabata (1) ise, sınırlarda düşmanı gözetlemek, nöbet tutmak, verilen emrin eksiksiz yerine getirilmesi gibi anlamları ifade eder. Beden ile nefsin irtibatını sağlaması ve "Halk alemi" ile "Emir alemi" ni bünyesinde barındırması dolayısı ile kalbe de "Ribat" denmiştir. Zira tasavvufa, “Nazargah-ı İlahi” kabul edilen ve "masiva"nın girmemesi için herşeyden önce gözetlenmesi gereken yer kalb'dir. Daha sonra hudut boylarında askerlerin, gurbette misafirlerin, atlarını bağlayıp konakladıkları tekke, kervansaray, imaret gibi müesseselere alem olmuştur.
Kur'an-ı Kerim'de "Rabitü" şeklinde geçen ve emir ifade eden Ribat ve Murabata, yalnızca maddi ve dış düşmana karşı değil, bizi içten vuran ve "kötülüğü emredici" karakteri ile tanımlanan nefs ve şeytan düşmanına karşı da vaziyet almayı, bunların aldatıcı hilelerine karşı kalbi gözetlemeyi amir bulunduğu, başından beri bu ayetlerin iki manayı da aynı anda hedef aldıkları hemen çoğu müfeessirlerce sözkonusu edilmiştir. Unutulmamalıdır ki hem ferdlerin hem de toplumların hayatında sıcak savaşlar arızi, soğuk savaşlar sa sürekli ve daimidir. Sıcak savaşlarda dış, soğuk savaşlarda ise iç düşmanın dikkatle gözetlenmesi gerektiği açık bir husustur. Zamanın icab ve ihtiyaçlarına göre bunların tercih edilip değerlendirilebileceği söylenebilir. Kaldı ki müfeessirler, bu terimlerin tasvvufi anlamlarını gösterirken İslami delillere istinad ettirmeyi de ihmal etmemişlerdir.
Ragıb elIsfahani, Ribat ve Murabata'nın ikili anlamına işaret ederken: "Bir vakit namazdan öteki vakit namaza kadar beklemek ve kalbi mescidlere bağlı tutmak.”(2) hadis'ine dikkat çekiyor ve Kur'an-ı Kerim'de "rabt” kökünden türetilmiş kelimeleri ihtiva eden ayetleri sıraladıktan sonra, bu ayetlerdeki "rabt"ın: "O Allah, mü'minlerin kalbine sekinetine (iç huzuru, ma'nevi kuvvet ve sabrı) indirendir.(3) Ayetinden hareketle kalb sekinetine delalet ettiğini söylüyor.
Kelimenin gerek lügat anlamı, gerekse İslam alimlerinin yukarıda işaret ettiğimiz fikirleri, Ribat ve Murabattını sadece sufilerce değil, diğer alimlerce de tasavvufi bir muhtevaya sahip olduğunu gösteriyor. Bu kelimelerden türetilerek vücud bulan müesseselerin, hem asgari ve idari, hem de dini ve tasavvufi sahalarda hizmet veren kuruluşlar olarak faaliyette bulunduğu tesbit edilmiştir.
 

kemalali

Profesör
Katılım
18 Ağu 2006
Mesajlar
1,560
Tepkime puanı
10
Puanları
0
Rabıta

Rabıtanın İstilahi Tasavvufta ki manası:
Ribat ve Murabata ile aynı kökten gelen ve tasavvufi bir terim olarak kullanılan Rabıta ise:
"Şuhud ve ıyan makamına ulaşmış kamil bir şeyhe kalbi bağlamak" "İlahi ve Zati sıfatlarla mutavassıf, müşahede mertebesine ermiş kamil bir şeyhe kalbi bağlayıp, huzur ve gıyabında o şeyhin sureti, sıreti ve özellikle ruhaniyetini hayalen kendisiyle birlikte farzederek, yanında iken takındığı tavır, gıyaben de sürdürmeye çalışmak demektir”.(4)
Rabıta konusunda müstakil bir Risale yazan Mevlana Halid-i Bağdadi'ye göre Rabıta: "Müridin (fena fillah) makamına ulaşmış olan şeyhinin suretini, hayalinde saklamak suretiyle, onun ruhaniyetinden feyz almak ve istimdad dinlemekten ibarettir."(5)
Abdülhakimin Arvasi'ye (1943) göre Rabıta:
"Mürşidi, Allah ile aranızda vesile ve vasıta mevkiindeki zat olarak düşünecek, onu yanınızda ve karşınızda farz ederek , alınan yani iki kaşı ortasına gözlerinizi dikecek, keskin bir aşk iradesiyle o zatın simasını hayalinizde saklayacak, hayalen onun siretini kalbinizde durdurarak, kendisiyle ma'nevi bir beraberlik te'sis edeceksiniz.(6)
Bu tariflerden Rabıta'da en önemli hususun, şeyh'in suretini sıcak ve canlı bir şekilde hayalde tasavvur ve gözleri keskin bir dikkatle onun iki kaşı arasına dikmek olduğu anlaşılıyor. Bu keyfiyet, müridin zamanla şeyhini benimsemesi, onun ahlak ve faziletiyle bezenmesi, şahsiyetinin onun şahsiyetinde erimesi ve onunla aynileşmesini te'mine yarayan bir vasıtadır. Tasavvuf literatüründe "Fena fi'ş-şeyh" denilen hal işte budur.(7)
Tarikatlar ve sufiler arasında erdirici ortak bir yol kabul edilen Rabıtaya riayet eden mürid, zamanla şeyh'in hal ve vasıfların kendisine yansımasına sebep olur. Daha sonra bu durum müridi, “fenafi'r Rasul", nihayetinde de "Fena Fillah"a ulaştırmayı hedef alır. Bu yüzden kabiliyeti, vasıtasız olarak Allah'tan feyz almaya muktedir olan müridlere Rabıta tavsiye edilmemiş, aksine terketmeleri gerektiği tavsiye edilmiştir.
Rabıta'nın üzerinde önemle durulması gereken bir yanı da, onun mutlaka Allah'a vasıl olmuş, Fena ve Beka (Fena:Allah'ü Teala'da yok olmak, Beka ise: Allah'ü Teala'da baki olmak, Allah (Celle Celalühu) ile var olmak demektir.) mertebelerini aşmış, kamil ve salih bir zata yapılmış olmasıdır. Bu özellikleri taşımayan zat, hal ve ahlakı düzgün olsa da Rabıta'ya yetkili sayılamaz. Olsa olsa mahalli bir çevrede bulunan müridlere zikir telkinine yetkili olabilir.(8)
Kemal elde niyetinde olan samimi bir mürid, aynı niyyetle kalbini kamil bir mürşide bağlar ve davranışlarını onun davranışlarına benzetmeye çalışırsa, ancak böyle bir rabıta yetiştirici olur. Eğitici kabul edilir. Hatta bu konuda, zikirsiz tek başına rabıta erdirici ve yetiştirici kabul edildiği halde, rabıtasız zikrin olgunlaşmak için yetersiz sayıldığı söylenmiştir.(9)
Mehmet Talu Hoca
Dipnotlar (1) Al-i İmran 200 / Enfal 60
(2) Buhari,Vudu 6 Müslim , Taharat 34 41, Tirmizi, Taharat 39 -103
(3) Feth Süresi 4
(4) Haydar Zade İbrahim Fasıh Meci Talid Ter.T.Yakup 105
(5) Mevlana Halid, Risale-i Halidiye Ter. Şerif Ahmet b. Ali 1257, 6 7
(6) Abdülhakim Arvasi, Rabıta-i Şerife1342 8
(7) Abdülhakim Arvasi, Rabıta-i Şerife 2
(8) Arvasi, Age 25
(9) Gümüşhanevi, Camiu'l Usul 1276 – 224

Mehmet Talu Hoca - Beyan Dergisinden Alınmıştır.
 
Katılım
8 Tem 2006
Mesajlar
12
Tepkime puanı
0
Puanları
0
pekii bir sorum olcak söyle bir ayet veya hadis turu biseyler varmi .

KURANI KERIM ve hadisi seriflerde soyle bir sey yaziyormu veya buna benzer birsreyler.Kuran ve sunnette yer almayan her ibadet yanlitir gunahtir gibi birseyler yaziyorsa soyleyin lutfen.
 

kemalali

Profesör
Katılım
18 Ağu 2006
Mesajlar
1,560
Tepkime puanı
10
Puanları
0
inteus' Alıntı:
güzel bir açıklama olmuş bazı insanlar hayel dünyalarında kendilerini mürşidinin karşısında küçük düşürmeleri bunuda mutavazilik olarak göstermesi islamın tevhid anlayışına ters olsa gerek...hz ebubekirin hz muhammedi çok sevmesi rabıta olarak sunulup bir ibadet şeklinimi almalı.nitekim arkadaşlardı,dostlardı belkide hz muhammedde dostu ebu bekiri düşünüyordu,bu durumda düşünülecek bir şey varsa husnuzan dır bu sadece seyhin için değil bütün iyi insanlar ve müslümanlar için olmalı..hem onların muhabbetinin senin şeyhinle rabıta yapmana gerekçe olabilirmi sorusunuda soruyor.bana öyle geliyorki yukarda anlatılan şekliyle rabıta hayel dünyasında boğuşma ve bir tür mistik ruh anlayışı oysa islam eylem dinidir ahlak ve öğrenme dinidir.kişi bilgi,ahlak ve çalışmalarla ehli kamil olabilir bence..kendi tarikatının içinde bir yerlere gelmiş kısmen ruhunu yüceltmissin ama bu genel anlamda etksizsindir.gecenin bir vakti bir köşeye çekilip şeyhini düşünmek nasıl oluyor bilmiyorum ama rabıtayla kastediliyorsa düpedüz bir tapınma bu.örnek almak ayrı onun gibi olmayı düşünmek apayrı.Allah herkese geniş adalet duygu,yükselme çabası poatansiyeli ve öğrenme hevesini eşit şekilde vermiştir.birde mesala şeyhlikler babadan oğula geçiyor bu durumda ister istemez akla o eğitimden gecen herkesin şeyh olabilecegini gösteriyor pekela neden babadan oğula geçiyor hep..sorular sorular sorularr

Allah dostlarını,alimleri bırakıp şimdiki çogu ilahiyatçılaramı,mezhepsizleremi inanalım. Bütün Allah dostları seyyidler ,alimler yanlış sizmi dogrusunuz.Bu sitenin Ehli Sünnet olduğuna inanıyorum. Hz Ebubekirin Resulullahı düşünmesi bir erkeğin kızı düşünmesine benzemez. Felsefe mantılakla anlaşılmaz.Mantıkla yola çıkanlar asla gerçeği anlayamazlar. Tasavvufu mistik inançlarla ,budizimle karıştırmayın.İnsan aklı acizdir. Senin Yazdıkların İslam karşıtlarının,laiklerin görüşüdür.Dini bölümde ne işi var. Dünyada Rabıtası olmayan hiçbir insan yoktur. Araba,kadın,para,malmülk,giyimkuşam gibi şeyleri rabıta ediyoruz malesef. Yalan yazıyorsun Şeyhlik babadan oğula geçen bir şey deiğldir.Herkes Şeyh olamaz.Verildiği halde yapmayan Allah dostu vardır. İstismar edenleri savunmuyoruz.
 

inteus

Üye
Katılım
1 Eyl 2006
Mesajlar
124
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Allah dostlarını,alimleri bırakıp şimdiki çogu ilahiyatçılaramı,mezhepsizleremi inanalım
ithamlarına dikkat et arkadaşım.ne biçim insanlarsınız ya.allah dostları kim.nasıl anlaşılıyor..öyle ya sizin tarikataınıza inanmayanları zındık mezhepsiz olarak göreceksiniz nede olsa bir dinmiş gibi lanse ediyorsunuz.biz soruyoıoruz kuranda ve hadiste rabıta varmıdır siz hale bize tanımadığımız isimleri örnek gösteriyorsunuz.sahebe yaşantısındada varmıdır eger hz ebı bekir hz muhammedi seviyorsa bunu rabatıya bağlamanın anlamı nedir.bunun bir motivasyon olduğunu söyleyebilirsiniz(korkmayın ecnebi bir tabir olmasından çekinmeyin)bunun bir seyhine bağlılğın bir iafedesi olarak gösterebilirsiniz ama islam bu muymuş gibi farz ibadet gibi göstermeniz yanlış hala aynı tarenelerde geveleyip duruyorsunuz.
rabıta ayetle bildirilmiş midir?kur an da bahsi geçmeyen hüküm yok ki efendimiz (S.a.v)tarafından uygulanmasın,yaşanmasın.mustafa islamoğlu hocamızın dediği gibi ayaklı kur an dır O ...ya da aişe validemizin dediği gibi O nun ahlakı Kur an ahlakı...
fakat islam tarihinde rasulallah ın böyle bir uygulaması yoktur.bunu direk ayete atfetmek çokda sağlıklı olmuyor bu durumda
 

kemalali

Profesör
Katılım
18 Ağu 2006
Mesajlar
1,560
Tepkime puanı
10
Puanları
0
inteus' Alıntı:
Allah dostlarını,alimleri bırakıp şimdiki çogu ilahiyatçılaramı,mezhepsizleremi inanalım
ithamlarına dikkat et arkadaşım.ne biçim insanlarsınız ya.allah dostları kim.nasıl anlaşılıyor..öyle ya sizin tarikataınıza inanmayanları zındık mezhepsiz olarak göreceksiniz nede olsa bir dinmiş gibi lanse ediyorsunuz.biz soruyoıoruz kuranda ve hadiste rabıta varmıdır siz hale bize tanımadığımız isimleri örnek gösteriyorsunuz.sahebe yaşantısındada varmıdır eger hz ebı bekir hz muhammedi seviyorsa bunu rabatıya bağlamanın anlamı nedir.bunun bir motivasyon olduğunu söyleyebilirsiniz(korkmayın ecnebi bir tabir olmasından çekinmeyin)bunun bir seyhine bağlılğın bir iafedesi olarak gösterebilirsiniz ama islam bu muymuş gibi farz ibadet gibi göstermeniz yanlış hala aynı tarenelerde geveleyip duruyorsunuz.
rabıta ayetle bildirilmiş midir?kur an da bahsi geçmeyen hüküm yok ki efendimiz (S.a.v)tarafından uygulanmasın,yaşanmasın.mustafa islamoğlu hocamızın dediği gibi ayaklı kur an dır O ...ya da aişe validemizin dediği gibi O nun ahlakı Kur an ahlakı...
fakat islam tarihinde rasulallah ın böyle bir uygulaması yoktur.bunu direk ayete atfetmek çokda sağlıklı olmuyor bu durumda

Kendi Mantığınıza göre yazıyorsunuz.Karşı olanların isbatı yoktur.Haşa Tarikattan olmayanlara zındık, mezhepsiz demedim ki.Farz ibadet gibi göstermedim. Tarikatı din olarak göstermiyorum. Tarikat İslamın Hizmetkarıdır.Günümüze kadar bir çok insanların Hidayetine vesile olmuştur.Gerçek Tarikatların ne kadar çok hizmet yapdığı ortadadır. Yazdıklarımı çarpıtmakta üstünüze yok.Tartışmayı karşı çıkarak siz başlattınız.Ne biçim insanlarsınız diyerek aşağılamaya hakkınız yok. Bizi tanımıyorsunuz. Sahte olan Şeriatsiz tarikatlara kökten karşıyım. Günümüzdeki Evliyaullahın isimlerini söylesemde sizin için anlamı yok. Sen tanımıyorsan bizdemi tanımayalım. Tanıyanlar var.İnternetten ararsan bulursun bazılarının hayatını.Sitede de var bu konular. Aç Kuranı Kerim Mealini Namazın ,abdestin,şeklini ,mezhepleri bulabilecekmisiniz. Siz dini konuları basit görüyorsunuz. Resulullah sadece bizim gibi beşer değildir.Onların sevgisi bizim babamızın,annemizin sevgisi gibi değildir.Tasavvuf Bölümüne tasavvufa karşı yazılar yazılmamalıdır.Onun Ahlakı Kuran Ahlakı.Kuranı Kerimi Peygamberimizin,Alimlerin açıklamasıyla anlayabiliriz.Yoksa kendi görüşümüze göre yorum yapmaya kalkarız. Tasavvuf daki her konuyu herkes anlayamaz ben anladığımı da iddia edmiyorum. Anlamıyorsak karşı çıkmayız.
 

mavigece

Asistan
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
880
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Antalya
Rabıta konusuna değinmek istiyorum...Şimdiye kadar duyduğum okuduğum çoğu kaynaktan aklımda kalanlar...Rabıtada insan yerinde saymaz arkadaşlar...Merdivenlerin basamaklarını düşünün...Bir anda en üste çıkabilirmisiniz ?..Hayır...sırayla...Önce mürşidini rabıta edersin...Ve belli bir yol kat ettikten sonra mürşidin mürşidini oradan peygamber efendimize kadar yol katedersiniz...Tabi bağlı olduğunuz kişi peygamber efendimize kadar uzanan bir mürşidi kamil olmalıdır...İnsan Allah'a her zaman yakındır...Ama Allah'a tertemiz ve günahsız yaklaşabilmek için tövbe edip bir velinin yoluna tabi olmak şart..Zincirleme olarak farzdır...Neden farzdır diyeceksiniz şimdi siz?...Ne alaka diyeceksiniz...Onuda açıklayayım..Kur'anı kerimde nefis terbiyesi ve zikir farzdır!..Tasavvuf yoluda şeriatı emreder...Şeriat nedir?...Allah'ın kur'andaki emirleridir...O yüzden tarikat korkulacak bir şey değildir...Bana tarikat kelimesi eskiden çok ürkütücü itici gelirdi...Fakat medya çok yanlış yansıtıyor...İstanbulu fetheden Fatih Sultan Mehmet bile Akşemseddine bağlıydı...Rabıta demek zaten düşünmek demektir...Bu da güzel bir şeydir...Rabıtada sadece mürşidini rabıta etmezsin mesela ölümüde rabıta edersin...Yani herkes ölmeyecekmi?Hepimiz öleceğiz...Peki günde kaç kere ölümü düşünüyosunuz?...İşte rabıta düzenli olduğu zaman ölümü unutmazsınız...Ölümü çok hatırlamakta hadis-i şeriflerde mevcut...Çok konuştum hakkınızı helal edin:D
 

inteus

Üye
Katılım
1 Eyl 2006
Mesajlar
124
Tepkime puanı
0
Puanları
0
mavigece' Alıntı:
Rabıta konusuna değinmek istiyorum...Şimdiye kadar duyduğum okuduğum çoğu kaynaktan aklımda kalanlar...Rabıtada insan yerinde saymaz arkadaşlar...Merdivenlerin basamaklarını düşünün...Bir anda en üste çıkabilirmisiniz ?..Hayır...sırayla...Önce mürşidini rabıta edersin...Ve belli bir yol kat ettikten sonra mürşidin mürşidini oradan peygamber efendimize kadar yol katedersiniz...Tabi bağlı olduğunuz kişi peygamber efendimize kadar uzanan bir mürşidi kamil olmalıdır...İnsan Allah'a her zaman yakındır...Ama Allah'a tertemiz ve günahsız yaklaşabilmek için tövbe edip bir velinin yoluna tabi olmak şart..Zincirleme olarak farzdır...Neden farzdır diyeceksiniz şimdi siz?...Ne alaka diyeceksiniz...Onuda açıklayayım..Kur'anı kerimde nefis terbiyesi ve zikir farzdır!..Tasavvuf yoluda şeriatı emreder...Şeriat nedir?...Allah'ın kur'andaki emirleridir...O yüzden tarikat korkulacak bir şey değildir...Bana tarikat kelimesi eskiden çok ürkütücü itici gelirdi...Fakat medya çok yanlış yansıtıyor...İstanbulu fetheden Fatih Sultan Mehmet bile Akşemseddine bağlıydı...Rabıta demek zaten düşünmek demektir...Bu da güzel bir şeydir...Rabıtada sadece mürşidini rabıta etmezsin mesela ölümüde rabıta edersin...Yani herkes ölmeyecekmi?Hepimiz öleceğiz...Peki günde kaç kere ölümü düşünüyosunuz?...İşte rabıta düzenli olduğu zaman ölümü unutmazsınız...Ölümü çok hatırlamakta hadis-i şeriflerde mevcut...Çok konuştum hakkınızı helal edin:D
arkadaşım mertebeleri aşma güzel bir olay.rabıta mım kendiside anlamlı bir işlev olabilir.bağlılılıkta ayrı bir mesele...düşünmekte güzel ben binlerce insanı düşündüm onlar gibi olmayı hayel ettim ama hepsi gelip gecici elektiriklerdi benim için.rabıtanın dinde yeri varmıdır onu tartışıyoruz...
 

Bedrin_Aslanı

Profesör
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
1,792
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Anlamak istemeyen anlamaz yukarıda çok güzel açıklamalar olmuş. Mezheplerde Kuranda geçmiyor, ve Efendimiz S.A.V kim Kuranı kafasına göre yorumlamaya kalkarsa cehennemde yerini hazırlamıştır diyor. Mezhep imamlarıda ayet ve hadisleri yorumlamış ve biz onların yorumlarına göre hareket etmiyormuyuz. Şah-ı Nakşibend, Abdülkadir Geylani bu şekilde yapmış, kendilerinden öncekilerde bunu görmüş ve günümüze kadar gelmiştir. Bizde onlara tabi olup onların gösterdiği yol üzerine gidiyoruz. Rabıta hakkında Ayet ve hadislerde yazıldı ama onlar görülmüyor sanırım.

Bana mezhepler hakkında bir hadis veya ayet gösterebilirmisiniz. Eğer gösteremezseniz ve buna rağmen bir mezhep sahibiseniz sizin rabıtaya karşı çıkmanız ve bazı kişilerin ona şirk demesi tamamen bilgisizlikten veya fitne çıkarmaktan ibarettir.
 

inteus

Üye
Katılım
1 Eyl 2006
Mesajlar
124
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Limriemvrm' Alıntı:
Anlamak istemeyen anlamaz yukarıda çok güzel açıklamalar olmuş. Mezheplerde Kuranda geçmiyor, ve Efendimiz S.A.V kim Kuranı kafasına göre yorumlamaya kalkarsa cehennemde yerini hazırlamıştır diyor. Mezhep imamlarıda ayet ve hadisleri yorumlamış ve biz onların yorumlarına göre hareket etmiyormuyuz. Şah-ı Nakşibend, Abdülkadir Geylani bu şekilde yapmış, kendilerinden öncekilerde bunu görmüş ve günümüze kadar gelmiştir. Bizde onlara tabi olup onların gösterdiği yol üzerine gidiyoruz. Rabıta hakkında Ayet ve hadislerde yazıldı ama onlar görülmüyor sanırım.

Bana mezhepler hakkında bir hadis veya ayet gösterebilirmisiniz. Eğer gösteremezseniz ve buna rağmen bir mezhep sahibiseniz sizin rabıtaya karşı çıkmanız ve bazı kişilerin ona şirk demesi tamamen bilgisizlikten veya fitne çıkarmaktan ibarettir.
sen mezheplere inanmıyorsan aynı fitne ve fesat vurgularını sen taşıyor olmus olacaksınki tamemen kendi görüşlerini dine uyarlama bencilliğini gösteriyorusn.hele git bir hocana sor mezhepler yokmu de.birde ehli sünnet havariliği yaparsın burda..
 
M

Murat Sâki

Guest
mavigece' Alıntı:
Yani herkes ölmeyecekmi?Hepimiz öleceğiz...Peki günde kaç kere ölümü düşünüyosunuz?...İşte rabıta düzenli olduğu zaman ölümü unutmazsınız..

demek rabita yapmayan bir insan ölümü düşünmüyor?...
 

inteus

Üye
Katılım
1 Eyl 2006
Mesajlar
124
Tepkime puanı
0
Puanları
0
mavigece' Alıntı:
Peki günde kaç kere ölümü düşünüyosunuz?...İşte rabıta düzenli olduğu zaman ölümü unutmazsınız...Ölümü çok hatırlamakta hadis-i şeriflerde mevcut...Çok konuştum hakkınızı helal edin:D
ölüm düşüncesi kişinin bilinç gözlüğünün rengine bağlıdır düşüncenin gittiği yer. kimi siyah görür , kimi mavi, kimi pembe. kimi gözünü kapatır bir daha açmamacasına, bir yokluk deryasında kaybolur gider, kimi kendi imparatorluğunun kralı olur, bir yanında huriler, öbür yanında huriler. ne olursa olsun, kim olursa olsun, bilinmeyen bir yolculuğa çıkmıştır farkında olmadan ve nerede neyin beklediğini bilmez. ölüm bir kalp çarpıntısı kadar yakındır, hayal edemeyeceğimiz tropikal adaların kıyısında dalgaların ahengiyle salınan çakıl kadar uzak. düşünce insanı ölüme yaklaştırır. aslolan düşünmemektir,ne kadae dengeli düşünürseniz o kadar uzak kalırsınız ölümün korkusuna.ne kadar benliğinize yoğınlaşmadan düşünürseniz ölümü o kadar bu dünyada daha çok şey yapmanız gerektiğini düşünürsünüz.çünkü ölüm yoldaşınızdır...yoldaşınızı ne fazla sıkın nede fazla uzaklaştırın kendinizden çünkü yoldaşınızı size her gün her an bu dunyada ahirete hazırlanma mesajları veriyor size...benliğinize yüklenmeyin çünkü nefsin,rengi kokusu teni bütün ihtişam ve korkunclığıyla ordadır.size sahdamarınızdan daha yakın olan Allah tır.iliklerinize kadar hissedebilirseniz varlığını o zaman mana kendini bulur...
 

Bedrin_Aslanı

Profesör
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
1,792
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Ben mezheplere inanmıyorum dedimmi?
Sen diyorsun ki rabıta ya delil yok. Bende diyorum ki mezheplerede delil yok.
Birşeyde illaki delil arıyorsan sen mezheplerede inanmıyorsun demek. Bana mezheplere neye dayanarak inandığını bir mezhep sahibi olduğunu açıkla. Hangi ayet veya hadise göre bir mezhep sahibisin.

Ben hanifi mezhebindenim ve 4 mezhebinde hak olduğuna inanıyorum.

Bir konu için sürekli delil isteyen insanlar diğer bir konu için hiç bir delile ihtiyaç duymaksızın inanırlarsa ben bunun altında bir samimiyetsizlik ararım.

Rabıta ya en büyük ve görünürde ki delil: Şah-ı Nakşibend Hz. leridir.Tüm tasavvuf ehlidir. Rabıta ya şirk deyen dinde yeri yok deyen kişi bu gibi mübareklerin hepsinin hakkına geçmiş oluyor Allah C.C korusun.
 
Üst