PKK'dan Üst Düzey Askere: Zayiat Veriyoruz Ya Koordinatları Değiştirin Ya da Heronları Düşürün

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
PKK'dan Üst Düzey Askere: Zayiat Veriyoruz Ya Koordinatları Değiştirin Ya da Heronları Düşürün

PKK'lı teröristlerle irtibatlı havacı bir subayın görüştüğü üst rütbeli bir subaya "kendi adamlarımız" dediği teröristlere çok zayiat verdirdiği gerekçesiyle Heronlar'ın düşürülmesi ya da koordinatlarının değiştirilmesini istediği belirlendi.

İsimleri tespit edilen iki subaya soruşturma açıldı. Ancak soruşturmayı yürütmekle görevli Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok'un, tıpkı Karargah Evleri soruşturmasında olduğu gibi "ihanet soruşturmasını" da kararttığı öne sürüldü. Hala görevde olan subaylarla ilgili aynı birlikte görev yapan askeri personelden komutanlarına "Bu hainlere tahammül etmeye devam ettikçe inancımız sarsılmakta" diyerek şikayet mektupları yağdı.

"HERONLAR ÇOK İYİ TESPİT YAPIYOR"

Skandal görüşme 2007'de yaşandı. 10 Ekim 2007'de Ankara'daki 388 XX X6 nolu sabit telefondan bir GSM numarasını arayan subay heronların çok iyi tespit yaptığını, PKK elemanı olan kendi adamlarının çok zayiat verdiğini aktardı. Heronlar'ın düşürülmesini ya da koordinatlarının değiştirilmesini isteyen subaya karşı taraf ise bir çaresine bakacakları cevabını verdi. Skandal konuşmayı tespit eden Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) gereğinin yapılması için konuyu Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na iletti.

Kara Kuvvetleri Komutanı (O dönem İlker Başbuğ) ise 28 Ekim 2007'de olayla ilgili soruşturma emri verdi. Soruşturmayla görevlendirilen Askeri Savcı Naci Dalkılıç, Jandarma ve Emniyet kriminal vasıtasıyla konuşmayı yapan iki havacı subayın kimliklerini tespit etti. Zayiat veren PKK'lılar için kendi adamlarımız diyen ve Heronlar'ın düşürülmesi ya da koordinatlarının değiştirilmesini isteyen kişinin Hava Pilot Üsteğmen Fırat Ç., karşı taraftan "bir çaresine bakarız" diyen kişinin ise Hava Pilot Yarbay Selami Selçuk Ç. olduğu belirledi.

KARARGAH EVLERİYLE BİRLEŞTİRMEDİ

Skandal konuşmayı yapan subayların Hava Kuvvetleri Askeri Savcılığı'nda devam eden İP/Karargah Evleri soruşturmasında adlarının geçmesi nedeniyle davanın bu dosya üzerinden devam etmesi için 9 Eylül 2008 tarih ve 2008/2-1 sayı ile yetkisizlik kararı verilerek dava dosyası Hava Kuvvetleri Askeri Savcılığı'na gönderildi.

İhanet dosyasının takibatı Hava Kuvvetleri Askeri Savcılığı'ndaki 2008/339 nolu İP/Karargah Evleri dosyasını yürüten Hava Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok'a verildi. Tıpkı İP/Karargah Evleri dosyasında yaptığı gibi bu dosyayı da kararttığı iddia edilen Üçok, verdiği önem nedeniyle gelen Heron dosyasını Karargah Evleri dosyasıyla birleştirmedi.

SADECE BİR GECE NEZARETTE TUTTU

Dosyanın geldiğini 23 Eylül 2008'de Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na bildiren Üçok, dosyayı birleştirmeden 2008/204 esas nosu ile ayrı bir dosya olarak devam ettirdi. Dosyaya 2009'un Temmuz ayına kadar dokunmayan Üçok'un, dosyada sadece Hava Pilot Üsteğmen Fırat Ç.'yi şüpheli olarak dinlediği ve sadece bir gün nezarete alıp tutuklamaya sevk etmeden bıraktığı iddia edildi. Ayrıca Üçok'un, Üsteğmen Fırat Ç.'yi "bir çaresine bakarız" diyen Yarbay Selami Selçuk Ç.'yi ise şüpheli sıfatıyla değil tanık sıfatıyla dinleyip hakkında işlem yapmadığı öğrenildi.

GENELKURMAY DOSYAYA BAKACAK

Üçok'un "sahte çürük raporu çetesi" soruşturmasından tutuklanması üzerine Hava Kuvvetleri Askeri Savcılığı'na atanan Hakim Albay Hakan Özbek ise dosyadaki sanıklardan birinin amiral olması ihtimaline binaen soruşturmayı yürütecek merciin Genelkurmay Askeri Savcılığı olduğunu belirterek görevsizlik kararı verdi. Hava Kuvvetleri Askeri Savcılığı'nın yetkisizlik kararında amiral şüphelinin kim olduğu belirtilmediği gerekçesiyle dosyayı alan Genelkurmay Askeri Savcısı Hakim Binbaşı Yaşar Yüce de Nisan 2010'da yetkisizlik kararı verdi.

Ortada kalan dosya, ihtilafın halli için Milli Savunma Bakanlığı Adalet İşleri Başkanlığı'na gönderildi. MSB Adalet İşleri Başkanlığı ise dosyaya bakmakla görevli yerin Genelkurmay Askeri Savcılığı olduğu kararını verdi. Dosyaya normal şartlarda Hakim Binbaşı Yaşar Yüce'nin bakacağı belirtildi.

MİT BELGESİ BİLGİSAYARINDAN ÇIKTI

Bilgisayarında Karargah Evleri yapılanmasıyla ilgili MİT Belgesi bulunan Yarbay Selami Selçuk Ç.'nin "açıklanması yasaklanmış bilgiyi temin etmek" suçunu işlediği iddiasıyla tutuklandığı öğrenildi. Hava Kuvvetleri Askeri Savcılığı'nın 30 Mart 2003 tarih ve 2010/954-129 esas nolu davasından yargılanan Yarbay Ç., tutukluluğuna itiraz etti. İtirazı değerlendiren Genelkurmay Askeri Mahkemesi Hakimi Albay A. Rıza ise Yarbay Ç.'nin tahliyesine karar verdi.

SUBAYDAN KOMUTANA ŞİKAYET MEKTUBU

Havacı subayların 'ihanet' konuşmaları görev yaptıkları askeri birliklerde büyük rahatsızlığa neden oldu. "Sayın Komutanım" diyerek üstlerine mektup yazan bir askeri personel "PKK'lı olan Hava Pilot Üsteğmen Fırat Ç. birliğimizde bir huzursuzluk sebebidir" dedi. Subay ve astsubay personelin TSK'nın misyonuna olan inancının sarsıldığını belirten asker, mektubunda şunlara yer verdi:

BİZİM İNANCIMIZ SARSILIYOR

"Birliğimizde birçok kişi Heronlar'ın PKK'lılarca düşürülmesi için casusluk yapmak eylemi nedeniyle Üsteğmen Ç. hakkında devam eden soruşturmadan haberdar ve Hava Kuvvetleri Askeri Savcısı Albay Ahmet Zeki Üçok tarafından göstermelik şekilde sadece bir gün gözetime alındıktan sonra serbest bırakıldığı konuşulmakta. Aramızdaki bu haine tiksinmeden bakmak imkansız.

Yüz binlerce şehit verilerek kurulan Cumhuriyetimizin ordusu bu hainlere tahammül etmeye devam ettikçe bizim inancımız sarsılmakta. Üstününe üstlük bu kişinin gördüğü destek ile gittikçe artan şımarık ve pişkin tavırları sinirleri germekte. PKK yardakçısı bir hainin ordu içerisindeki bu rahatsızlığı, kendisini göstermelik olarak gözaltına aldıktan bir gün sonra serbest bırakan savcının desteği ve yardımdan olsa gerek. Bu duruma sebebiyet veren Hava Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok hakkında yasal işlem yapılmasının temini arz ederiz"

GEDİKTEPE VE AKTÜTÜN'DE HERON FARKI

Terör örgütünün Hakkari Gediktepe baskınında PKK'lıların tüm adımlarını görüntülendiği ortaya çıkan Heronlar en son Siirt Pervari'deki terörist grubun saldırı hazırlığını ortaya çıkartarak büyük bir faciayı engellemişti. Heronlarla tespit edilen terörist gruba son ayların en ağır zayiatı verdirilmişti. İkisi asker 3'ü korucu 5 şehidin verildiği çatışmada 12 terörist etkisiz hale getirilmişti.

Aktütün sınır karakoluna 2008 yılında gerçekleşen PKK saldırısının hazırlıkları da Heronlar tarafından tespit edilmişti. Taraf gazetesinin haberine göre saldırının yapıldığı 3 Ekim Cuma günü erken saatlerde Heronlar, Aktütün'ün karşısında 10 km Irak sınırları içinde kalan tepelerde PKK'lıların saldırı hazırlıklarını görüntüleyip askeri yetkililere ulaştırmıştı. Görüntüler canlı yayında izledi. Görüntülerde sayıları hızla artan PKK'lılar tepelere mevzileniyor, ağır silahlarını konuşlandırıyor, araziyi mayınlıyordu.
bugün
 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
İhanete sessiz kalanlara kükredi

Taraf yazarı Ahmet Altan, Bugün gazetesinin manşetten verdiği 'iki subayın ihaneti' haberine kayıtsız kalan Türk ve Kürt medyasına ateş püskürdü.


İşte Ahmet Altan'ın Taraf'ta çıkan yazısı:

Sessizlik

Türkiye'nin gerçek yüzünü görmek için medyanın hangi konularda sessiz kaldığına bakmak gerekir.

"Hastalık" medyanın bu "sessiz" bölgelerinde saklı çünkü.

Bugün gazetesi son zamanların en büyük haberlerinden birini yakaladı.

Bir üsteğmenin bir PKK birliğini korumak için komutanını arayarak, "o birliği gözetleyen Heron'un düşürülmesini" istediğini ortaya çıkardı.

Bir iki gazetedeki küçük haber dışında medya bu skandalı tam bir sessizlikle karşıladı.

Televizyonlar tek kelime söz etmedi bundan.

Kendilerine "merkez medya" diyenler tümüyle sustu.

Hükümet, sanki olay başka bir ülkede geçiyormuş gibi başını öte yana çevirdi.

Olayın doğrudan muhatabı olan Genelkurmay tek satırlık bir açıklama yapmadı.

Ve, bu sessizliğe Kürt medyası da katıldı.

Ordu ile PKK "düşman", merkez medya ile Kürt medyası da "düşman" ama sessizlikleri ortak.

Bir de bana tehdit mektupları yazan Türk ve Kürt milliyetçilerin öfkesi ortak.

Ortada ancak "fantastik" filmlerde görülebilecek türden bir tuhaflık var ama kimse bunun ortaya çıkmasını istemiyor.

Niye herkes sessiz?

Niye "düşman" görünen herkes bu meselenin altındaki gerçeğin ortaya çıkmamasında hemfikir?

Ortadaki bu büyük sessizliğe rağmen dün Ankara temsilcimiz Lale Kemal'in ulaştığı Savunma Bakanı Vecdi Gönül, biraz utangaçça da olsa olayın doğruluğunu kabul etti.

Soruşturmanın yeniden başlatıldığını açıkladı.

Hesap sorulacağını söyledi.

Bu kadar ciddi bir olayda soruşturma neden üç yıldır savsaklanmış?

Bir subayın, "düşman" birliklerin korunması için "kendi uçağının" düşürülmesini istemesi çok normal ve sıradan bir durum mu?

Niye ordu bu bilgiye ulaştığında telaşa kapılmamış?

Niye Genelkurmay Başkanı, Ergenekon sanıklarını, Balyoz darbesini, "ıslak imzayı" korumak için gösterdiği arzunun binde birini bu olayın aydınlanması için göstermemiş?

Niye hükümet bir açıklama yapmamış, bunun hesabını Genelkurmay'a sormamış?

Bunun ortaklaşa bir sessizlikle geçiştirilmeye çalışılmasında çok kuşkulu bir durum var.

Ve bu kuşkuyu besleyen sorular ortada duruyor.

Üsteğmenin korumaya çalıştığı PKK birliği gerçek bir PKK birliği miydi?

Yoksa PKK kılığına girmiş "ordu birliklerini" mi korumaya çalışıyordu?

Heron o "PKK" birliğini nerede yakalamıştı?

Neden o birliğin "korunması", bir uçağın düşürülmesini talep edecek kadar önemliydi?

Neydi o PKK birliğinin ya da PKK'lı kılığına girmiş askerlerin görevi?

Üsteğmen "Heron'un düşürülmesini" nasıl o kadar rahat isteyebiliyordu?

O üsteğmen kime bağlıydı?

Nasıl kendini bu kadar güvende hissediyordu?

Neden o üsteğmene dokunulmadı, soruşturulmadı, yargılanmadı?

Kimler tarafından ve niye korundu?

Üsteğmenin "korumaya" çalıştığı o PKK birliği "büyük bir göreve" sahip olmalı, başka türlü onları korumak için bir uçağın düşürülmesi istenemezdi.

O "görevin" ne olduğunun anlaşılması birçok sırrı ortaya çıkaracak sanırım.

O birliğin bulunduğu bölgeyi bilmiyoruz ama Bugün gazetesi, üsteğmenin "Heron'u düşürün" dediği günlerde meydana gelen olaylara bakmış.

O konuşmadan on bir gün sonra Dağlıca baskını gerçekleşmiş.

Bu saptama, bizi daha korkunç bir soruya götürüyor.

Üsteğmenin korunmasını istediği PKK birliğinin ya da PKK kılığındaki birliğin Dağlıca baskınıyla bir ilgisi var mıydı?

Bunlar, Türk medyasıyla Kürt medyasının "ortak sessizliğine" kurban edilen sorular.

Neden bu ülkede kimse gerçekleri merak etmiyor?

Her konuda birbirine düşman olan insanlar, gazeteler, televizyonlar, partiler, "gerçeğe düşman" olmak konusunda nasıl böyle muhteşem bir ittifak kurabiliyorlar?

Bir şeyler saklıyorlar bizden.

Eğer kararlı davranırsak, "gerçeği yalnızca gerçeği" istersek, gerçeğe kızanlara dikkatle bakarsak, bizden neleri sakladıklarını, niye sakladıklarını, bizi neyin zavallı figüranı haline getirmeye çalıştıklarını öğrenebiliriz.

Şimdi hep birlikte, Başbakan'a, hükümete, Genelkurmay'a, siyasi partilere, "sessizlik kardeşliği" kuran Türk ve Kürt medyasına sormalıyız.

O üsteğmenin koruduğu birlikte kimler vardı?

Nereye gidiyorlardı?

Görevleri neydi?

Ve, niye hepiniz susuyorsunuz?


Ahmet Altan-Taraf
 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
BİRİ 'PKK ŞANSLI' MI DEMİŞTİ ?
Ortada Türkiye’yi ayağa kaldırması gereken, bu ülkenin yöneticilerinin uykularını kaçırması gereken çok vahim bir iddia var.

İki üst düzey subayın birbirleriyle yaptıkları iddia edilen telefon konuşması; Türkiye’ye, Türk askerine, işçisinden köylüsüne, sanayicisinden aydınına ve vergi veren herkese kadar bu ülkenin insanlarına karşı müthiş bir pusuyu ortaya koyuyor.

İddiaya göre biri üsteğmen diğeri yarbay iki havacı subay telefonda teröristlerin korkulu rüyası olan insansız hava aracı Heronların düşürülmesinden bahsediyor.

Yani; bu ülkenin ordusunun iki subayı, bu ülkenin ordusunun uçağını düşürmekten bahsediyor.

Niçin mi ?

Bu uçaklar Pkk’lı teröristleri vurduğu için.

Bu iki subay Pkk’lı teröristler için “bizim adamlar” diyor ve kendi adamları yani teröristler çok kayıp verdiğinden Heronların düşürülmesi gerektiğini konuşuyorlar.

Bu olay 3 yıl önce yaşanıyor.

O zaman bir soruşturma başlatılıyor ve iki subay ifadeleri alındıktan sonra soruşturma kapatılıyor.

Soruşturmayı yürüten ve kapattığı iddia edilen kişi de yine TSK içindeki ihanet şebekeleriyle adı anıldığı belirtilen bir askeri savcı.

Bu haber Türkiye’yi ayağa kaldırmalıydı.

İki subayın Pkk’lıları vurduğu için düşürülmesinden bahsettikleri uçaklar bu ülkenin bütün fertlerinin vergileriyle satın alınıyor, uçuruluyor.

İnsanlar çalışıp evlerine, çoluk çocuklarına götürecekleri ekmeğin bir kısmını bu uçaklar için devlete vergi ödüyor.

Ve yine bu ülkenin insanlarının vergileriyle maaş alan bu ülkenin sözüm ona iki subayı kendi uçaklarımızın düşürülmesini istiyor.

Türkiye; o iki subayın Heronların düşürülmesinden bahsettiği günlerde teröre çok ağır kayıplar veriyordu.

MİT’in tespit ettiği bu ihanet konuşması 2007'deki Dağlıca baskınından 11 gün önce yani 10 Ekim’de yapılmış.

21 Ekim 2007'de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleriyle aynı günde gerçekleşen Dağlıca baskınında 13 askerimiz şehit olmuştu.

Ayrıca; bu konuşmanın yapıldığı 10 Ekim’den 3 gün önce 7 Ekim’de, Şırnak Gabar’da operasyondan dönen birliğimize saldıran teröristler 13 askerimizi şehit etti.

O dönemi hatırlarsanız; Dağlıca’da teröristlerin gelişi ve karakola saldıracakları, olaydan 9 gün önce Jandarma İstihbarat raporuyla Genelkurmay dahil tüm birimlere bildirildiği halde, saldırının olacağını neredeyse bilmeyen duymayan kalmadığı halde askerlerimiz şehit olmuştu.

Şimdi siz ne düşünürsünüz ?

Kuzuları kurda mı teslim etmişiz diye geçmez mi aklınızdan ?

Pkk’lılara “bizim adamlar” diyen bir komutan, teröristler ölüyor diye Türk uçağının düşürülmesini istiyorsa ve diğer komutan da bu isteğe “bakarız çaresine” diye cevap veriyorsa; bu konuşmadan üç gün önce ve 11 gün sonra iki büyük saldırı yaşanıyorsa ve toplam 26 askerimiz şehit oluyorsa sizin kafanızda koskoca bir soru işareti oluşmaz mı ?

Bu ihanetin yaşandığı tarihte İlker Başbuğ Kara Kuvvetleri Komutanıydı ve skandal konuşmadan 18 gün sonra soruşturma başlattı.

Sonuç ne ?

İddiaya göre o subaylar hala Türk ordusunda görev yapıyor, üstelik o tarihten sonra terfi bile aldıkları ifade ediliyor.

Üstelik “Heronları düşürün” diyen üsteğmene “çaresine bakarız” cevabını veren yarbayın TSK içindeki İşçi Partisi oluşumu olan Karargah Evleri bağlantısı sebebiyle tutuklanıp daha sonra serbest kaldığı bilgisi var.

Üstelik bu olaya; TSK’daki vatanını milletini seven birçok subayın tepki gösterdiği ama bu pkk işbirlikçisi oldukları iddia edilen subayların korunması sebebiyle öfkelerini yutmak zorunda kaldıkları ifade ediliyor.

Bu konuyla ilgili günlerdir Genelkurmay’dan çıt yok.

Genelkurmay başkanı bu konuyla ilgili konuşmayıp ne zaman konuşacak ?

Uğur Dündar’a açıklama yaparken “Pkk şanslı bir örgüt” diyen Orgeneral İlker Başbuğ acaba böyle bir şanstan mı bahsediyordu ?

Türk ordusu içinde Pkk’yı koruyup kollayan subayların olduğunu mu anlatmaya çalışıyordu ?

Bu tür bilgileri deşifre edenleri Türk kanı taşımamakla itham eden Başbuğ acaba bizi bu subayların ne kanı taşıdıkları konusunda aydınlatabilir mi ?

Şimdi Türkiye terörle mücadele için özel eğitilmiş birlikler oluşturmaya çalışıyor. Bu ülkeyi yönetenler büyük bir heyecanla bu birliklerin nasıl görev yapacaklarını anlatıyorlar.

Şimdi normal olarak bazı sorular akla geliyor;

İktidarın; özel birlikler konusunda bazı konuları sorgulayıcı olması gerekmiyor mu ?

Mesela bu özel birliklere komuta edecek bir general de teröristi çoban sanabilir mi ?

Ya da kendi mayınımızla şehit olan askerimiz için “olur böyle kazalar” diyebilecek kadar rahat olabilir mi ?

Önceden istihbarat alınmasına rağmen bu özel birlikler de bu kadar kolay baskın yiyebilir mi ?

Ya tamamen TSK’ya bağlı görev yapacak olan bu birliklere komuta edecek subayların içine de, Pkk’lılara “bizim adamlar” diyen bu hainler sızarsa ne olacak ?

Başlatılan ihanet soruşturması neticelenmeden kapatıldıysa bu tehlikenin nasıl engelleneceği konusunda fikri olan var mı ?

Yüksek Askeri Şura öncesi bu kadar çok general ve subayın terör örgütü iddiasıyla sanık konumunda bulunması endişe verici değil mi ?

Sanık konumdaki bu kadar çok sayıda komutanın terfi ettirilmek istenmesi kaygı uyandırmıyor mu ?

Pkk’lılara “bizim adamlar” diyen subaylarla ilgili kamuoyuna tatmin edici bir açıklama yapılmadan, bu insanlardan hesap sorulmadan terörle mücadele konusunda tartıştığımız çözümlerin hiçbir anlamı yok maalesef.

Ve maalesef bu hesabı sormayan ya da soramayanlar, en büyük ayıbı, bu ülkenin gerçek vatansever subaylarına yapıyor.


ABDULLAH ABDULKADİROĞLU
SAMANYOLUHABER
 

manifesto

Yasaklı
Katılım
23 Ara 2006
Mesajlar
0
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Konum
Kocaeli
Bu olayın üzerine gitmeyenler de suçlu
Bazan insan düşünüyor
Acaba PKK mı daha tehlikeli TSK mı?
 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
karikaturs.jpg


Casus Heron dilinizi mi koparttı?

Balyoz İddianamesi’nin kabulü... Çukurca’da mayına teslim ettiğimiz askerlerimiz... Yükseköğretim Programları ve Kontenjanları Kılavuzu’nda “küçük unutkanlık” sonucu ortaya çıkan 49 hata...
Tam Gün Yasası”nın kısmi iptali ertesinde beliren kaotik resim...

Müslüman Suriye’de okullarda “peçe” yasağı...

92. yaş günü vesilesiyle Birleşmiş Milletler’in 19 Temmuz’u “Nelson Mandela Günü” ilan etmesi...

Hiçbiri “İhanet Skandalı” olarak nitelenen ve ortaklaşa büyük sessizlikle karşılanan, nedense askeriye kadar PKK’nın da öfkesini çeken haber kadar öncelikli değildi.

***

Önce olayın son aşamasını da kapsayan Bugün Gazetesi’ndeki dünkü haberi okuyup, tüm kurumların ve çok minik bir kısmı dışında medyanın ortaklaşa neye sustuklarını görelim:

“Bugün’ün ortaya çıkardığı ‘Çok PKK’lı vuruluyor, Heronları düşürün’ ses kaydındaki üçüncü ismin, o dönem kilit bir görevde bulunan Tuğamiral A.S. olduğu ortaya çıktı.

MİT, 10 Ekim 2007’de PKK’lıları ‘kendi adamları’ olarak niteleyen bir subayın, bir yarbayı arayarak çok PKK’lı vurulduğu için ‘Heronların ya koordinatlarının değiştirilmesini ya da düşürülmesini’ istediğini kayda geçirdi.

MİT, skandal konuşmayı dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ’a gönderdi. O da askeri savcılara soruşturma talimatı verdi.

Kara Kuvvetleri Askeri Savcısı, telefon numaraları üzerinden takiple, şüphelilerin ses kayıt analizlerini de yaptırarak ‘ihanet’ konuşmasının Hava Pilot Üsteğmen Fırat Ç. ile Hava Pilot Yarbay Selami Selçuk Ç. arasında geçtiğini tespit etti.

Yarbay Selami Selçuk Ç’nin adı yine MİT’in tespit ettiği Ergenekon’un yasadışı Karargâh Evleri yapılanmasında ikinci adam olarak geçtiği için, Kara Kuvvetleri Savcısı dosya hakkında yetkisizlik kararı verdi ve dosyayı Hava Kuvvetleri Askeri Savcılığı’na gönderdi.

Halen ‘çürük çetesi’ yöneticisi olmaktan tutuklu Askeri Hâkim Albay Ahmet Zeki Üçok, dosya hakkında yeniden inceleme başlattı. Üsteğmen Fırat Ç’nin, Yarbay’ı aramadan hemen önce bir tuğamiral tarafından arandığını belirledi.

Kritik görevdeki iki tuğamiral önleme amaçlı dinlemeye alındı. Elde edilen yasal ses kayıtları Emniyet Kriminal ve Jandarma Kriminal’e ayrı ayrı gönderildi. MİT’in tespit ettiği ses ile karşılaştırılarak, ses analizi yapıldı. Her iki birim de üsteğmeni arayan ismin Tuğamiral A.S. olduğunu teyit etti. Ancak bu tespitlerin ardından dosya önce sümenaltı edildi.

Savcı Üçok çürük çetesi nedeniyle tutuklanınca, yerine gelen savcı dosyayı yeniden açtı. İki şüpheli havacı subay olsa da üçüncü ismin amiral olması nedeniyle dosyayı Genelkurmay Askeri Savcılığı’na gönderdi. Onlar da geri iade etti. Uyuşmazlığı Milli Savunma Bakanlığı Adalet Komisyonu karara bağladı. Soruşturmayı Genelkurmay Askeri Savcısı’nın yürütmesi gerektiğinde karar kıldı. Böylece ‘ihanet’ konuşması üç yıl boyunca soruşturulamadı.

Üsteğmen Fırat Ç’nin görüştüğü ve kriminal testlerle kesinleşen Tuğamiral A.S., skandal konuşmanın gerçekleştiği tarihte çok kritik bir görevde bulunuyordu. Dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın, ‘PKK ve Kandil’i BBG Evi gibi izliyoruz’ dediği, Amerika’nın Türkiye ile görüntülü istihbaratı paylaştığı ‘ODC’de görev yapıyordu. Office Defense Center (ODC) Ankara’da bulunuyor. ABD’li subaylar ile Türk subaylar birlikte görev yapıyor. Dost kuvvetler arasında bir çatışma yaşanması engelleniyor ve operasyonel eşgüdüm sağlanıyor.

ABD’nin İnsansız Hava Araçları Kuzey Irak’tan aldıkları görüntüleri önce Virginia’ya gönderiyor. Orada istenilen bazı kısımlar ayıklanıp, Türkiye’deki ODC’ye naklediliyor. Türk subaylar bu görüntüleri değerlendirerek, Türkiye’nin terörle mücadelesinde istihbarat desteği sağlıyor.

Tuğamiral A.S. skandal ortaya çıkınca, Genelkurmay personeli olduğu için Deniz Kuvvetleri bir işlem yapamıyor. Genelkurmay da onu ODC’den alıp, yerine karacı bir albayı atıyor. Herkes Tuğamiral A.S. emekli olacak diye beklerken, o Türk Boğazları ile Çanakkale’de bir göreve atanıyor. Halen bu görevini sürdürüyor.”

***

Şimdi iki soru:

Birincisi bu iddiaya karşı askeriyenin içindeki Ergenekoncular ile PKK nasıl oluyor da tıpatıp aynı öfkeyi gösteriyor? Saklamak istedikleri bir şey mi var?

İkincisi, neden herkes susuyor?


MEHMET ALTAN
 

barayev

Doçent
Katılım
24 Mar 2010
Mesajlar
608
Tepkime puanı
21
Puanları
0
Hainler içeride ... Hainler ,Ajanlar Bakkal dükkanında örgütlenmezler ,,ORDU içinde örgütlenirler... İRTİCA yaygarası boşuna değilmiş demek ki..

3.dünya ülkeleri Halkları kendi ordularınca İŞGAL altındadır ,,Musaddık.
 
Üst