Peygamberlere Olan İhtiyaç

tevhid_yolcusu

Profesör
Katılım
30 Eyl 2009
Mesajlar
811
Tepkime puanı
34
Puanları
0
Allah, insanların iradelerini doğru itikad, güzel ahlak ve amel bakımından imtihan için yaratmıştır. Eğer, Allah Teâlâ, insanlara tekliflerini tebliğ edecek, iyilik yapanları müjdeleyici, kötülük yapanları azabından korkutucu resul ve nebilerini göndermemiş olsaydı, onların Allah'a karşı ileri sürecekleri delil ve bahaneleri olur; hakka irşâd olunmadıkları için küfür ve işledikleri çeşitli günahlardan dolayı mâzur tutulmaları lazım gelirdi. Halbuki Allah, işledikleri türlü türlü ma'siyetlerden dolayı insanların kendisine karşı ileri sürecekleri bir özür ve delilleri olmasın diye peygamberler göndererek onlara hüccetini tamamlamıştır.[1]

İnsanın tek başına aklı da onun yaratılışındaki gayeyi idrak etmesi ve doğru yolu bulmasına yeterli değildir.

Akıl her ne kadar Allah Teâlânın varlığını ve bazı sıfatlarını bilirse de O'na layık olduğu şekilde ibadeti, ahireti ve ondaki mükafat ve mücazâtı da bilemez. Halbuki insanların ıslahı ve hayatta amellerini düzeltmeleri için bunların bilinmesine çok ihtiyaç vardır. Bunların normal ilim yolları ile bilinmesine imkân yoktur. Bu dünyada ve ahirette ebedi saadetimiz için gerekli olan bütün bu bilgileri, doğruluklarına dair kendilerinde emareler yaratılmış ve mucizelerle tasdik olunmuş rasuller haber verir.

İnsanlar, tek başlarına hayırların hepsine, insanî fazilet ve ahlâkî kemallere ulaşamazlar ve bunlar da birleşemezlerdi. Çünkü, bencillik, nefis ve hevâları, onları hak ve hayırlardan alıkoyar, rezalet, ahlâksızlık, zulüm gibi batıl ve şerlerin peşlerinde koşarlar, adeta ormanlarda yaşayan iptidai ve vahşi insanlar gibi olurlardı. Hayır, ahlakî kemal ve faziletlerin hepsini bilmede insanlar Allah'ın gönderdiği peygamberlere muhtaç olmuşlardır.

İnsanlar; ferd ve toplumlarını ıslah edip ahlâk ve fazilette yükseltmede örnek alınacak ve örnek olacak, her bakımdan doğru dürüst bir eğitici ve terbiyeciye muhtaçtırlar. Islahatçı bilgin ve filozoflar ise günahlardan masum değildirler. Çok defa da kendi kafalarından koydukları kanun ve felsefelerine bağlı kalarak iyi örnek olamazlar. Bu hususlarda da yüzlerce hataların içerisine düşerler. Sadece peygamberler günahtan masumdurlar. Tebliğ ettikleri bilgileri kendi nefislerinde yaşayarak güzel örnek olurlar. Onlar her türlü günahlardan korunmakta Allah'ın yardımına mazhar olmuşlardır.

Peygamberlerden başka diğer ıslahatçıların ellerinde insanlara tatbik etmek istedikleri esasların doğruluğuna delâlet edecek bir delil ve âlamet de yoktur. Çok defa bu esaslar akl-ı selime ve insanın körelmemiş temiz vicdanına da aykırı düşer. O halde insanlar, muhtaç olup da bilemedikleri iki cihan saadetini gerektiren bilgilerin hepsini peygamberlerden öğrenirler. [2]




[1] en-Nisa: 4/165.

[2] Muhiddin Bağçeci, Şamil İslam Ansiklopedisi: 5/227.
 

dostluk

Kıdemli Üye
Katılım
18 Haz 2007
Mesajlar
5,663
Tepkime puanı
304
Puanları
0
Yaş
50
Konum
istanbul
2006 yılı 17 ayında yayınlanan Onlar, Rasûlullah (sav)’a Âşık İdiler (Dr.Halil İbrahim KUTLAY) başlıklı makale.


Allah Rasûlü’nün Ümmet Sevgisi Peygamberimiz (sav), ümmetini son derece seviyordu. O (sav)’nun hadis-i şeriflerinde ümmetine duyduğu şefkat ve rahmet açıkça okunuyordu. O (sav) dâima en çok sevdiği Rabbi ile çok sevdiği ümmetini yan yana zikrederek bu sevgisini ifade ediyordu.

O (sav), dâimâ (Allahümme Ümmetî! Allahümme Ümmetî!) diyordu.

“Allah’ım, Ümmetim! Allah’ım, Ümmetim!”

Hz. Muhammed Mustafa (sav), Kitabımızın şehâdetiyle, Allah Elçisi idi ama ümmetin içinden çıkmıştı. Onlardan biriydi. Ümmetine sıkıntı veren şeyler O (sav)’na ağır geliyordu. O ümmeti üzerine tir tir titriyordu. O (sav), ümmetine son derece şefkatli ve son derece merhametli idi.

Allah Rasûlü (sav), ümmeti için yaşadı. Ümmeti için gayret etti. Ümmetini sevgi ile bağrına bastı. Her fırsatta ümmetini uyardı. Ümmetin öncülerini, ilk nesli, “Örnek Nesil” olarak yetiştirdi.

Örneklerle Sahabenin Rasûlullah Sevgisi Ümmetine bu denli düşkün olan bir Peygamberi, Sevgililer Sevgilisi Peygamberimiz (sav)’i dünya gözüyle mü’min olarak gören, O (sav)’nun sohbetinden, O (sav)’nun ilminden hissedar olan Muhammed Ümmeti’nin ilk mübârek nesli olan “Sahabe-i Kiram”, Allah Rasûlü (sav)’nü candan-gönülden sevmişlerdi. O (sav)’na son derece muhabbet ve hürmetle bağlanmışlardı. Onlar gerçek anlamıyla Rasûlullah (sav) âşıkı idiler.


Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştu: “Sizden biriniz Beni; annesinden, babasından, evladından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe gerçek mü’min olamaz.”2

Buna göre Allah Rasûlü (sav)’nü sevmek imanımızın gereği, gerçek mü’min olmanın özelliklerinden biri idi.


Sahabe-i Kiramdan Abdullah b. Hişam (ra) anlatıyor:

Peygamberimiz (sav)’le beraberdik. Peygamberimiz (sav), Hz. Ömer’in elini tutuyordu. Hz. Ömer (ra), Peygamberimiz (sav)’e: - Ya Rasûlallah! Sen Bana her şeyden daha sevgilisin ancak nefsim hariç, dedi.

Peygamberimiz (sav) Hz. Ömer’e hitaben; - “Hayır, Nefsimi kudretinin elinde tutan Allah’a yemin olsun ki, Sizden biriniz, Beni kendi nefsinden de daha çok sevmedikçe gerçek anlamıyla iman etmiş olamaz.” buyurdu.

Bunun üzerine Hz. Ömer (ra) -Allah’a yemin olsun ki Ya Rasûlullah! Şu anda Sen bana nefsimden de daha sevgilisin, dedi.

Bunun üzerine Efendimiz (sav): -İşte şimdi oldu, yâ Ömer, buyurdu.3


Hz. Ali (ra)’ye: -Rasûlullah (sav)’a olan sevginiz nasıldı, diye sorulmuştu. Hz. Ali (ra) şöyle cevap verdi: “Allah’a yemin olsun ki, O (sav), bize mallarımızdan, evladımızdan annelerimizden ve babalarımızdan daha sevgili idi. Susuzluktan yanan insana soğuk sudan daha sevgili idi.”4


Bilâl-i Habeşî (ra), Şam’da son saatlerini yaşıyordu. Ölümü yakındı. Hanımı: - “Ah benim üzüntüm?!” dedi. Bunun üzerine Bilâl: - “Ah benim sevincim?!” Yarın ben, sevgili dostlarıma, Muhammed (sav)’ime ve ashabına kavuşuyorum, dedi.5

Mekkeli müşrikler, Zeyd b. Desinne (ra)’yi öldürmek için Harem bölgesi dışına çıkarmışlardı. O sırada Ebu Süfyan ona: -

“Allah aşkına ya Zeyd!” Muhammed’in şu anda bizim yanımızda senin yerinde olmasını, O’nun boynunun vurulmasını, senin de ailen içinde, huzurla oturmanı ister misin?” diye sordu.

Zeyd: - “Allah’a yemin olsun ki, benim evimde ailemle birlikte olup ta Muhammed Mustafa (sav)’nın benim yerimde darağacının önünde olmasını değil; Medine’de bulunduğu yerde O (sav)’nun ayağına bir diken batmasını bile istemem.” dedi.

Bunun üzerine Ebu Süfyan: -Muhammed’in ashabının Muhammed’i sevdiği kadar insanlar arasında hiç kimsenin kimseyi sevdiğini görmedim, dedi.6

Abdullah bin Zübeyr (ra), Haccac tarafından şehid edilmişti. Abdullah b. Ömer (ra) O (sav)’nun kabri başında durdu. Onun için dua ve istiğfarda bulundu ve şöyle dedi:

“Ey Zübeyr’in Oğlu! Allah’a yemin ederim ki, Sen bildiğim kadarıyla geceleri ayakta namazda, gündüzleri oruçlu idin. Sen gerçekten Allah ve Rasûlü (sav)’nü seviyordun.” dedi.7



Safvan b. Kudame (ra) anlatıyor:

Allah Rasûlü (sav)’ne hicret ettim. Onun huzuruna geldim. - Ya Rasûlallah! Bana elini ver. Sana bey’at edeyim, dedim.

Bana elini verince: - Ya Rasûlallah! Ben Seni seviyorum, dedim. Allah Rasûlü (sav): - “Kişi sevdiğiyle beraberdir.” buyurdu.8


Sahabe-i Kiramdan Halid b. Ma’dan’ın kızı Abde anlatıyor:

Babam Halid b. Ma’dan (ra), yatağına her yattığında Allah Rasûlü (sav)’ne olan özlemini ve isim vererek O (sav)’nun ashabına, Ensar ve Muhacirlere olan özlemini ifade eder ve gözlerine uyku girinceye kadar şöyle derdi: -

Onlar benim özümdür. Ben onlardan bir parçayım. Benim kalbim onlara hasret duyuyor. Onlara olan özlemim giderek artıyor. Ya Rabbi! Benim rûhumu al. Beni dostlarıma kavuştur.9




Bir sahabî, Peygamberimiz (sav)’e geldi ve şöyle dedi: -Ya Rasûlallah! Sen bana ailemden ve malımdan daha sevgilisin. Ben seni hatırlayınca, Sana gelip seni görmeden duramıyorum. Bir gün öleceğimi, Senin de öleceğini düşündüm. Anladım ki Sen Cennet’e girince Peygamberlerle beraber olacaksın. Ben Cennet’e girersem Seni göremeyeceğim, dedi.10

Bunun üzerine şu meâldeki âyet nazil oldu:Kim Allah’a ve Rasûl’e itaat ederse, böyleleri Allah’ın kendilerine nimet verdiği Peygamberler, sıddıklar, şehitler ve sâlihlerle beraberdir. Onlar ne güzel dostturlar.”11


Kadını-erkeği, genci yaşlısıyla bütün ashâb-ı kiram, Allah Rasûlü’ne âşık idiler. Her vesîleyle en güzel ifadelerle bunu dile getiriyorlardı.


Megazî müellifi İbn İshak anlatıyor: Uhud günü Ensar’dan Dinar Oğulları kabilesinden bir hanım; babasını, kardeşini ve kocasını kaybetmişti. Uhud meydanına koşup gelen bu kadın, bu duruma hiç aldırış etmemişti. Kadın sürekli olarak her gördüğü kişiye: -

“Rasûlullah ne yaptı? O’nun durumu nasıl?” diye soruyordu. Ashab-ı Kiram: - Allah’a hamdolsun O sağdır, iyidir, arzu ettiğin gibidir, dediler. Kadın: - Bana O’nu gösterin. O’nu göreyim, dedi. Efendimiz (sav)’i görünce: - Sen hayatta olduktan sonra hiçbir musibet önemli değildir, dedi.12


Zeyd b. Eslem anlatıyor: Hz. Ömer (ra) halifeliği döneminde Medine’de halka güven vermek için geceleri dolaşırdı. Bir evde kandil ışığında yün eğiren yaşlı bir kadın gördü. Yaşlı kadın yanık yanık şu şekilde şiir okuyordu:

“Ebrar’ın salâtı Muhammed’in üzerine olsun. En iyiler, en hayırlılar O’na salât eylesin. Sen ki, oruçluydun gündüzleri, namazla geçirirdin gecelerini, Ah! Ne desem?! Düşünüyorum ölümün sebeplerini, Acaba âhiret yurdu buluşturur mu “En Sevgili” ile beni?” Bunu duyan Hz. Ömer (ra) gözyaşlarını tutamamış, ağlamaya başlamıştı.13


Sahabe Sonrası Nesillerde Rasûlullah (sav) Sevgisi Öncü nesil Sahabe-i Kiram’da zirvesini yaşayan bu Rasûlullah Sevgisi, sonraki nesillerde de aynı şekilde devam etmiştir. Sahabe sonrası yaşayan, Peygamberimiz’e erişemediği ve O’nu hayatında hiç göremediği halde O’na sonsuz sevgi duyan nesillerde de bu sevgi çağlayanı devam edecek, kıyamete kadar O’nun ümmeti olarak bu sevgi seli akacaktır Allah’ın izniyle… Bu gerçek, Efendimiz (sav)’in ifadesiyle şöyle dile getirilmektedir: “Ümmetim içerisinde Beni en çok sevenler arasında öyleleri var ki, Benden sonra yaşayacak olan bu kişilerden her biri Beni görebilme karşılığında âilesini ve malını feda etmeyi temenni edecektir.”14


Tarih boyunca nice Allah dostları, İslâm âlimleri, irşad erbabı, gönül adamları, belâgat ve fesahat üstadları, söz sultanları, Rasûlullah (sav) âşıkları bu sevgiyi terennüm etmişler; ilâhîler, kasideler, medhiyeler, mevlidler, miraciyeler, hilyeler, şemâiller, siyerler ve diğer eserlerle, ders ve sohbetleriyle hep bu sevgiyi dile getirmişlerdir.



Bugün de ihlaslı mü’minler, bu sevgi sebebiyle O (sav)’na itaat ve sadâkati sergilemekte, O (sav)’nun getirdiği Kur’an’ı okuyup yaşamakta, O (sav)’nun nezih sünnetini baş tacı etmektedirler. Şuurlu mü’minler, gençliğe ve yeni nesle O (sav)’nun hayat çizgisini aşılamakta, O (sav)’nun sahâbe-i kiramını sevmekte, O (sav)’na dost olanları dost, O (sav)’na düşman olanları düşman kabul etmekte, O (sav)’nu daima salavatla, salât ü selâmla anmaktadırlar.


Rasûlullah sevgisiyle hayat bulan imanlı gönüller; bu sevgiyle yaşayacak, ilahî huzura bu sevgi ile varacaklardır, Allah’ın izniyle. Ne mutlu O (sav)’nu gönülden severek Cennet’te O (sav)’nunla beraber olanlara!



Dipnotlar:

1-Anadolu Gençlik Dergisi, Nisan sayısı, İstanbul.

2-Buharî: İman 8; Müslim: İman 70

3- Buharî: Eyman 3 (Fethu’l-Barî: 11/523, Hadis No: 6632)

4-Kadı İyaz, Şifa: 2/51. (thk. Üsame Rifaî, Cemal es-Seyravan ve arkadaşları)

5-Kadı İyaz, Şifa: 2/53.

6-Beyhakî, Şuabü’l-İman; Kadı İyaz, Şifa: 2/54.

7-İbn Sa’d, Tabakat; Kadı İyaz, Şifa: 2/54.

8- Kadı İyaz, Şifa: 2/47.

9-Kadı İyaz, Şifa: 2/50.

10-Taberanî, el-Mu’cemü’l-Kebir; İbn Mürdeveyh, Müsned; Kadı İyaz, Şifa: 2/48.

11-Nisa: 6

12-İbn İshak, Megazî, Beyhakî, Şuabü’l-İman, Kadı İyaz, Şifa: 2/51

13-Abdullah b. Mübarek, Kitabü’z-Zühd; Kadı İyaz, Şifa: 2/52. 14-Müslim: Cennet 13; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 2/417; 5/156•
 
Üst