Kutlamalar O'nu ne kadar anlatıyor...!
Son yılların ‘Kutlu Doğum’ etkinlikleri, her yaşa, her meşrebe hitap edecek kadar çeşitlendi. Kimileri camilerde mevlit dinleyerek geceyi ‘eski usül’ ihya ederken, kimileri de gelenekte karşılığı olmayan ‘farklı’ kutlamaları tercih ediyor. Son yıllarda gerçekleştirilen ‘Kutlu Doğum Haftası’ etkinliklerinde, yakın dönemdeki kutlamalarla kıyaslandığında ciddi bir artış söz konusu… Panellerden konserlere, yarışmalardan promosyonlara, her geçen yıl kutlamalar çeşitlenerek artıyor. Kimi toplumbilimciler bu durumu, 11 Eylül sonrasında İslâm’a yönelik oluşturulan bakışa bir alternatif geliştirme, modern dünyanın şartları ve enstrümanları ile Hz. Peygamber’e muhabbeti ifade etme çabası olarak görüyor. Ancak kutlamalardaki bu renklilik, son yıllarda öyle değişiklikler gösterdi ki kutlamanın dili, üslubu ve içeriği bakımından ciddi sorunları da beraberinde getirdi.
Çok değil, daha 10 yıl öncesine kadar hicri 12 Rabiu’l Evvel’in adı Mevlit Kandili’ydi ve o gecede yaygın olarak Efendimizin doğumunu anlatan mevlid-i şerifler, ilahiler ve Kur’an okunarak, salat-ü selamlar getirilerek uzun uzun dualar ediliyordu. Bugünün ‘Kutlu Doğum Haftası’nın idrak etkinlikleri ise bunlardan oldukça farklı… Televizyon ekranlarına da taşınan ve daha çok camilerde icra edilen ‘klasik’ mevlit programlarının kendisine hitap etmediğini düşünen pek çok kimse yeni kutlama biçimlerinin ‘farklı’ cazibesinde buluyor kendini. İşte, son yıllarda toplumda giderek yaygınlaşan ve kimi ilim adamlarını, bu yeni kutlama biçimleri ile ilgili olarak toplumu uyarma ihtiyacına sevk eden etkinliklerden birkaçı: Kutlu Doğum Günü’nde, İslam kültüründe Hz. Peygamber’in sembolü olarak kabul edilen gül hediye edilmesi... Kadınların arasında ‘Peygamberimiz için en güzel pastayı kim yapacak’ yarışmalarının düzenlenmesi... Çocuklara yönelik kutlamalarda Peygamberimize doğum günü pastasının kesilmesi… Kimi evlerde o gün masaya bir tabak fazla konarak, tabağın Peygamberimize ayrılması… Evlerde Efendimiz’e bir köşenin düzenlenip bir sepetin içine dilek ve temennilerin yazılıp atılması… Ve bütün bunların sosu olarak da yazı ve konuşmalarda, ‘Yüzüklerin Efendisi’ filminden mülhem ‘güllerin efendisi’ şeklinde Hz. Peygamber’i ifade etmeye koşulmuş mazmun…
Bugünün koşulları ve dili içinde İslam’ı yaşama, Hz. Peygamber’i anma ve anlatma amacını güden ve iyi niyetle gerçekleştirilen bu etkinlikleri, iletilen mesajın dili, içeriği ve sonucu bakımından detaylarıyla tartışmak, bu sütunların hacmini aşacak kadar geniş. Ancak bu kutlamaların özetle, kökeninin İslam kültüründe olmadığını, Batı kaynaklı hakim popüler kültürden etkilenmiş reaksiyoner bir nitelik arz ettiğini, işte tam da bu yüzden sonuçlarının, baştaki niyetin pek de yakınına düşmediğini söylemek mümkün. Yaşanan süreci algılayabilmek, Kutlu Doğum aynasındaki yansımamızı doğru tespit edebilmek için, işin ehline müracaat edip sorularımızı sorduk: Bu nevzuhur kutlama biçimlerini ortaya çıkaran sebepler neler? İyi niyetle yapılan bu kutlamalar, Hz. Peygamber’in kimliğini doğru algılama konusunda ne kadar etkili oluyor? Bunları yapmayacaksak önerilerimiz, kriterlerimiz neler olacak?
Geleneğin bıraktığı boşlukta ortaya çıktı..
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ali Akyüz, “Yaşayan Kur’an Hazret-i Peygamber” adlı, 14 baskı yapan kitabıyla, Efendimizi farklı ve güzel bir dille anlatmayı başarmış bir yazar aynı zamanda. Konu ile ilgili yaptığımız görüşmede Prof. Akyüz’e, bu yeni kutlama biçimlerinin sebeplerini sorduk. Prof. Akyüz’ün verdiği cevap, yakın geçmişte geleneksel dini ritüellerin, radikal çıkışların gazabına uğradığı döneme işaret ediyordu: “Cami ya da başka yerlerde Kur’an-ı Kerim tilaveti, salâvat, mevlit ve Hz. Peygamber’e adanmış ilahiler eşliğinde ifade edilen geleneksel toplu merasimler son derece soylu bir kutlama biçimi… Ancak geçmiş zaman diliminde bazı yazarlarımız ve hocalarımız bu gibi âdet ve kutlamalara tepki gösterip bunların yanlış olduğunu söyledi; mevlidin sağladığı işitsel-görsel zevk ve idrak imkânını küçümsedi. Bu âdetler olumsuzlanınca toplum bunlardan uzaklaştı. Bu eksiklik derinden hissedildiği için şimdi başka kültürlerin ritüelleriyle Hz. Peygamber’i anmaya çalışıyoruz. Onların yerini neyle doldurduğumuzu ancak şimdi görüyor ve bir problem olarak şimdi konuşuyoruz. O yüzden bu nevzuhur âdetlerin ortaya çıkışında kanaatimce bu söylediğim şeyin etkisi büyüktür.” Akyüz, bu geleneksel idrak ve kutlama ritüellerinin yüzyıllarca yaşayıp etkili olmasını da hedeflerinde isabetli oluşları ile açıklıyor ve “Üstelik bu kutlamalar, dini yaşama noktasında en radikal ile rahat olan arasında bir köprü oluşturuyordu.” diyor.
Yazar ve sosyolog Ali Bulaç, yaşanan sürecin, küresel ölçekte yaşamakta olduğumuz krizle de yakın bağlantısı olduğunu belirterek şöyle diyor: “Her şeyin maddileşip dünyevileştiği, kültürün eğlence, tüketim ve bedeni hazlara indirgendiği bir dünyada insan kutsalı arıyor, kendine varlıkta ruhunu irtibatlandıracağı bir referans noktası, hakiki, sahici bir anlam çerçevesi istiyor.
” Edebi eserleri kadar yaşadığımız toplumsal sürece ilişkin yaptığı ilginç tespitlerle bilinen yazar ve sosyolog Fatma Karabıyık Barbarosoğlu da Kutlu Doğum Haftası’ndaki yeni âdetlere projektörlerini çevirmiş durumda. Geçen yılki Kutlu Doğum’un ertesinde kaleme aldığı yazısında Barbarosoğlu, sıraladığımız yeni kutlama biçimlerine ilişkin şöyle diyor: “Düşüncemiz seküler dünyanın törenlerinde takılı kalmış gözüküyor. Gül dağıtmak yerine gül fidanı dikmek olmalı muradımız. En güzel pastayı yapan kadınlar değildir sünneti yaşatanlar, bütün çocukları kendi çocuğu gibi seven kadınlardır. Peygamberimiz için bir köşe hazırlamak değil, Peygamberimizin davranışlarını kalbimizde ve zihnimizde saklı tutmaktır esas olan.”
Ali Bulaç - Kutlu Doğum etkinlikleri, gizli sekülerleştirmeye dönüşmesin Tüketimin tahriki, eğlence sektörünün iş yapması veya yıl boyu unutulan özel grupların hiç değilse bir gün veya haftada anılması için özel gün ve haftalar düzenleniyor: 1 Mayıs İşçi Bayramı, 8 Mart Kadınlar, anneler-babalar günü, Sevgililer Günü, Özürlüler Haftası, Çevre Haftası, Yaşlılar Haftası vs… Bana öyle geliyor ki, bu “Kutlu Doğum Haftası” da bu kabil gün ve haftalar arasına girmeye başladı. Senede bir hafta Peygamber sevgisini dile getirmek, sünneti ve sireti üzerinde düşünmek yetiyor. Zaman zaman Hıristiyanların Hz. İsa’ya yakıştırdıkları aşırılıkları andıran şeyler söylenip çiziliyor. Unutmamalı ki, Kelime-i şahadet “Allah’ın birliğine ve Muhammed (sas)’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna şahadet” etmektir. Yani Peygamber Efendimiz (sas) önce bir “kul”, sonra “Allah’ın Elçisi”dir. Bir de öylesine içi boş bir retorik kullanılıyor ki, bu retorikten Hz. Peygamber’in sahiden ne yapmak üzere gönderildiğini, nübüvvet-risalet gibi görevlerin ne olduğunu, Peygamber’i örnek almanın ne anlama geldiğini, bugün bizim için hayatının ve tebliğinin ne ifade ettiğini anlamak mümkün olmuyor. Eğer güvenilir delillere dayanmadan hareket edecek olursak, niyetimize muhalif sonuçlarla karşılaşmamız mukadder olur. Dikkat edelim: Bu “Kutlu Doğum Haftası” ve “kutsal geceler” meselesi dinî hayatı ve algıyı “gizli sekülerleştirme” projesinin aracına dönüşmesin: ‘Beş-altı gün “din”e, 360 gün “din-dışı” olana ait olsun’, demek isteyenler olabilir.
Prof. Dr. Ali Akyüz - Gelenek ve kültür, çocuklarımızın kişiliklerinin şekillenmesinde önemli Bu gibi kutlama biçimlerini Hz. Peygamber’in kutlu doğumu ile örtüştürülmesini doğrusu pek tasvip edemiyorum. Çünkü Kutlu Doğum’u pasta kesmeye indirgemek, bir gül dağıtma merasimine dönüştürmek hadiseyi daha başında bir başka kültürün yedeğine koymak anlamına gelir. Bu tip kutlama biçimleri bizim kültürümüzün algısı değildir. Gelenek ve kültür, çocuklarımızın kişiliklerinin şekillenmesinde önemlidir. Bakın, Hz. Peygamber, devr-i saadetlerinde Müslüman çocukların saç tıraşlarının, Medine’de yaşayan diğer din ve kültür mensuplarının tıraşlarına benzememesini öğütlerdi. Çocuklar aynı gelenek ve kültürün mensubu olduklarını hissederek büyümesinler, İslam toplumu olarak ayrı bir düşünce, dini algı ve kültürel kimliklerinin olduğunu anlasınlar diye bunu öğütledi. O yüzden Hz. Peygamber’in doğumu, O’nun kimlik ve şahsiyetini tanımaya imkân verecek ve orijini İslam kültürü olan kutlamalarla yapmalı. Bunları dışlayıp Kutlu Doğum’u pasta merasimlerine indirgediğimizde seviyenin daha da düşeceğini, hiç de istenen sonucu alamayacağımızı düşünüyorum. Çocukların zihninde Hz. Peygamber’in kutlu doğumunu anarken bile başka kültürlerin imajlarını yerleştirmekle çok kötü bir şey yapıldığını düşünüyorum. Çünkü Hz. Peygamber’i referans ederek başka kültürleri yenilemiş oluyoruz.