PEYGAMBERİMİZ sav Doğumunu bu şekilde kutlamak DOĞRUMU dur ? YANLIŞ mıdır ?

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
PEYGAMBERİMİZ sav Doğumunu bu şekilde kutlamak DOĞRUMU dur ? YANLIŞ mıdır ?

Bir arkadaşım haftalardır hazırlığını yaptı ve yaklaşık 15 Evde hazırlandı.

O gün için özel Pasta yaptırdı.

Ortalama 7,9,10 Yaşlarında çocuklar o evlerde toplandı.Ufak olanlar da vardı.

PEYGAMBERİMİZ sav in doğumunu kutladılar pastalalar kesilirken SELAVAT lar getirildi Dua ezberleyenlere ödüller verildi.

Çevremde sorduğum bazı kişilerin kimileri YABANCI benzerliği taklit dediler karşı çıktılar.Kimileri ise Çocuklara Peygamberimiz sav anlatımda sevdirmede güzel bir sosyal iletişim kabul ettiler.

SİZLER ne dersiniz ?
 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
İLGİNÇ tir

Forum da kişi , Kişileri ve Sosyal oluşumları

AYET lerle , Hadislerle Yargılayanlar , Değerlendirenler bu soruma yardımcı olmak için cevap vermiyorlar.

HATA lı ise HATA lı deyin DOĞRU ise DOĞRU deyin
.
 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
İLGİNÇ tir

Forum da kişi , Kişileri ve Sosyal oluşumları

AYET lerle , Hadislerle Yargılayanlar , Değerlendirenler bu soruma yardımcı olmak için cevap vermiyorlar.

HATA lı ise HATA lı deyin DOĞRU ise DOĞRU deyin
.

Hala cevap yok.

Aydınlatın Forum un İslam alimleri
 
Katılım
14 May 2008
Mesajlar
2,994
Tepkime puanı
93
Puanları
0
Hala cevap yok.

Aydınlatın Forum un İslam alimleri
Allahü Teala Hazretleri senin gibilere akıl fikir versin.Yine hafiflik üzere devam ediyorsun.Kimmiş İslam Alimi.?Sen İslam Alimini ne zannediyorsun.?Hani nerde kimmiş gösterde bizde istifade edelim.
Cevabı kendince malum olan bir şeyi sorman uygunmu.?Diyelim yalnış diyen olsa bunu kabulmu edeçeksin,Yoksa kendi bildiğin şeyleri israrla savunaçaksın.?
 

musavi

Doçent
Katılım
19 Şub 2011
Mesajlar
515
Tepkime puanı
13
Puanları
0
çok hoş bir kutlama şekli değil bu şekil olmamalı
 
Katılım
19 Ocak 2011
Mesajlar
440
Tepkime puanı
17
Puanları
0
Yaş
35
Hazırlanan arkadaşın halis bir niyetle hazırlandığını sanıyorum, böyle olunca o çocuklar içinde bence bir güzelliktir...
Bizim nur talebesi kardeşler, "bugün kaç kişinin ayağını kaydırdın?" diye şaka yaparlar aralarında, yani kaç kişiyi hizmetle tanıştırdın babında, ehl-i hizmet hepsi maşaAllah...
Allah üzerlerinde varsa ağır teklif zincirlerini kaldırsın, şevklerini artırsın, onların hizmeti çok önemli
inşaAllah...
 

ıtri

Üye
Katılım
30 Ağu 2009
Mesajlar
1,235
Tepkime puanı
153
Puanları
0
Yaş
37
Konum
Ankara
Niyeti güzelse yaptığı güzel.
Ama doğru ile yanlışı karıştırmama adına başka metod kullanmalı, ya da bu tip kutlama hakkındaki doğru bilgiyi onlara vermeli.
En doğrusu metodu -batıl la karışmaması adına- değiştirmek.
 

Ehl-i Sünnet

Kıdemli Üye
Katılım
5 Şub 2011
Mesajlar
3,061
Tepkime puanı
139
Puanları
0
Buna benzer bir soruya verilmiş cevap inşaallah sizin sorunuzada cevap olur agbi kardeş...
Kutlamalar O'nu ne kadar anlatıyor...!

Son yılların ‘Kutlu Doğum’ etkinlikleri, her yaşa, her meşrebe hitap edecek kadar çeşitlendi. Kimileri camilerde mevlit dinleyerek geceyi ‘eski usül’ ihya ederken, kimileri de gelenekte karşılığı olmayan ‘farklı’ kutlamaları tercih ediyor. Son yıllarda gerçekleştirilen ‘Kutlu Doğum Haftası’ etkinliklerinde, yakın dönemdeki kutlamalarla kıyaslandığında ciddi bir artış söz konusu… Panellerden konserlere, yarışmalardan promosyonlara, her geçen yıl kutlamalar çeşitlenerek artıyor. Kimi toplumbilimciler bu durumu, 11 Eylül sonrasında İslâm’a yönelik oluşturulan bakışa bir alternatif geliştirme, modern dünyanın şartları ve enstrümanları ile Hz. Peygamber’e muhabbeti ifade etme çabası olarak görüyor. Ancak kutlamalardaki bu renklilik, son yıllarda öyle değişiklikler gösterdi ki kutlamanın dili, üslubu ve içeriği bakımından ciddi sorunları da beraberinde getirdi.
Çok değil, daha 10 yıl öncesine kadar hicri 12 Rabiu’l Evvel’in adı Mevlit Kandili’ydi ve o gecede yaygın olarak Efendimizin doğumunu anlatan mevlid-i şerifler, ilahiler ve Kur’an okunarak, salat-ü selamlar getirilerek uzun uzun dualar ediliyordu. Bugünün ‘Kutlu Doğum Haftası’nın idrak etkinlikleri ise bunlardan oldukça farklı… Televizyon ekranlarına da taşınan ve daha çok camilerde icra edilen ‘klasik’ mevlit programlarının kendisine hitap etmediğini düşünen pek çok kimse yeni kutlama biçimlerinin ‘farklı’ cazibesinde buluyor kendini. İşte, son yıllarda toplumda giderek yaygınlaşan ve kimi ilim adamlarını, bu yeni kutlama biçimleri ile ilgili olarak toplumu uyarma ihtiyacına sevk eden etkinliklerden birkaçı: Kutlu Doğum Günü’nde, İslam kültüründe Hz. Peygamber’in sembolü olarak kabul edilen gül hediye edilmesi... Kadınların arasında ‘Peygamberimiz için en güzel pastayı kim yapacak’ yarışmalarının düzenlenmesi... Çocuklara yönelik kutlamalarda Peygamberimize doğum günü pastasının kesilmesi… Kimi evlerde o gün masaya bir tabak fazla konarak, tabağın Peygamberimize ayrılması… Evlerde Efendimiz’e bir köşenin düzenlenip bir sepetin içine dilek ve temennilerin yazılıp atılması… Ve bütün bunların sosu olarak da yazı ve konuşmalarda, ‘Yüzüklerin Efendisi’ filminden mülhem ‘güllerin efendisi’ şeklinde Hz. Peygamber’i ifade etmeye koşulmuş mazmun…

Bugünün koşulları ve dili içinde İslam’ı yaşama, Hz. Peygamber’i anma ve anlatma amacını güden ve iyi niyetle gerçekleştirilen bu etkinlikleri, iletilen mesajın dili, içeriği ve sonucu bakımından detaylarıyla tartışmak, bu sütunların hacmini aşacak kadar geniş. Ancak bu kutlamaların özetle, kökeninin İslam kültüründe olmadığını, Batı kaynaklı hakim popüler kültürden etkilenmiş reaksiyoner bir nitelik arz ettiğini, işte tam da bu yüzden sonuçlarının, baştaki niyetin pek de yakınına düşmediğini söylemek mümkün. Yaşanan süreci algılayabilmek, Kutlu Doğum aynasındaki yansımamızı doğru tespit edebilmek için, işin ehline müracaat edip sorularımızı sorduk: Bu nevzuhur kutlama biçimlerini ortaya çıkaran sebepler neler? İyi niyetle yapılan bu kutlamalar, Hz. Peygamber’in kimliğini doğru algılama konusunda ne kadar etkili oluyor? Bunları yapmayacaksak önerilerimiz, kriterlerimiz neler olacak?

Geleneğin bıraktığı boşlukta ortaya çıktı..

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ali Akyüz, “Yaşayan Kur’an Hazret-i Peygamber” adlı, 14 baskı yapan kitabıyla, Efendimizi farklı ve güzel bir dille anlatmayı başarmış bir yazar aynı zamanda. Konu ile ilgili yaptığımız görüşmede Prof. Akyüz’e, bu yeni kutlama biçimlerinin sebeplerini sorduk. Prof. Akyüz’ün verdiği cevap, yakın geçmişte geleneksel dini ritüellerin, radikal çıkışların gazabına uğradığı döneme işaret ediyordu: “Cami ya da başka yerlerde Kur’an-ı Kerim tilaveti, salâvat, mevlit ve Hz. Peygamber’e adanmış ilahiler eşliğinde ifade edilen geleneksel toplu merasimler son derece soylu bir kutlama biçimi… Ancak geçmiş zaman diliminde bazı yazarlarımız ve hocalarımız bu gibi âdet ve kutlamalara tepki gösterip bunların yanlış olduğunu söyledi; mevlidin sağladığı işitsel-görsel zevk ve idrak imkânını küçümsedi. Bu âdetler olumsuzlanınca toplum bunlardan uzaklaştı. Bu eksiklik derinden hissedildiği için şimdi başka kültürlerin ritüelleriyle Hz. Peygamber’i anmaya çalışıyoruz. Onların yerini neyle doldurduğumuzu ancak şimdi görüyor ve bir problem olarak şimdi konuşuyoruz. O yüzden bu nevzuhur âdetlerin ortaya çıkışında kanaatimce bu söylediğim şeyin etkisi büyüktür.” Akyüz, bu geleneksel idrak ve kutlama ritüellerinin yüzyıllarca yaşayıp etkili olmasını da hedeflerinde isabetli oluşları ile açıklıyor ve “Üstelik bu kutlamalar, dini yaşama noktasında en radikal ile rahat olan arasında bir köprü oluşturuyordu.” diyor.

Yazar ve sosyolog Ali Bulaç, yaşanan sürecin, küresel ölçekte yaşamakta olduğumuz krizle de yakın bağlantısı olduğunu belirterek şöyle diyor: “Her şeyin maddileşip dünyevileştiği, kültürün eğlence, tüketim ve bedeni hazlara indirgendiği bir dünyada insan kutsalı arıyor, kendine varlıkta ruhunu irtibatlandıracağı bir referans noktası, hakiki, sahici bir anlam çerçevesi istiyor.

” Edebi eserleri kadar yaşadığımız toplumsal sürece ilişkin yaptığı ilginç tespitlerle bilinen yazar ve sosyolog Fatma Karabıyık Barbarosoğlu da Kutlu Doğum Haftası’ndaki yeni âdetlere projektörlerini çevirmiş durumda. Geçen yılki Kutlu Doğum’un ertesinde kaleme aldığı yazısında Barbarosoğlu, sıraladığımız yeni kutlama biçimlerine ilişkin şöyle diyor: “Düşüncemiz seküler dünyanın törenlerinde takılı kalmış gözüküyor. Gül dağıtmak yerine gül fidanı dikmek olmalı muradımız. En güzel pastayı yapan kadınlar değildir sünneti yaşatanlar, bütün çocukları kendi çocuğu gibi seven kadınlardır. Peygamberimiz için bir köşe hazırlamak değil, Peygamberimizin davranışlarını kalbimizde ve zihnimizde saklı tutmaktır esas olan.”

Ali Bulaç - Kutlu Doğum etkinlikleri, gizli sekülerleştirmeye dönüşmesin Tüketimin tahriki, eğlence sektörünün iş yapması veya yıl boyu unutulan özel grupların hiç değilse bir gün veya haftada anılması için özel gün ve haftalar düzenleniyor: 1 Mayıs İşçi Bayramı, 8 Mart Kadınlar, anneler-babalar günü, Sevgililer Günü, Özürlüler Haftası, Çevre Haftası, Yaşlılar Haftası vs… Bana öyle geliyor ki, bu “Kutlu Doğum Haftası” da bu kabil gün ve haftalar arasına girmeye başladı. Senede bir hafta Peygamber sevgisini dile getirmek, sünneti ve sireti üzerinde düşünmek yetiyor. Zaman zaman Hıristiyanların Hz. İsa’ya yakıştırdıkları aşırılıkları andıran şeyler söylenip çiziliyor. Unutmamalı ki, Kelime-i şahadet “Allah’ın birliğine ve Muhammed (sas)’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna şahadet” etmektir. Yani Peygamber Efendimiz (sas) önce bir “kul”, sonra “Allah’ın Elçisi”dir. Bir de öylesine içi boş bir retorik kullanılıyor ki, bu retorikten Hz. Peygamber’in sahiden ne yapmak üzere gönderildiğini, nübüvvet-risalet gibi görevlerin ne olduğunu, Peygamber’i örnek almanın ne anlama geldiğini, bugün bizim için hayatının ve tebliğinin ne ifade ettiğini anlamak mümkün olmuyor. Eğer güvenilir delillere dayanmadan hareket edecek olursak, niyetimize muhalif sonuçlarla karşılaşmamız mukadder olur. Dikkat edelim: Bu “Kutlu Doğum Haftası” ve “kutsal geceler” meselesi dinî hayatı ve algıyı “gizli sekülerleştirme” projesinin aracına dönüşmesin: ‘Beş-altı gün “din”e, 360 gün “din-dışı” olana ait olsun’, demek isteyenler olabilir.

Prof. Dr. Ali Akyüz - Gelenek ve kültür, çocuklarımızın kişiliklerinin şekillenmesinde önemli Bu gibi kutlama biçimlerini Hz. Peygamber’in kutlu doğumu ile örtüştürülmesini doğrusu pek tasvip edemiyorum. Çünkü Kutlu Doğum’u pasta kesmeye indirgemek, bir gül dağıtma merasimine dönüştürmek hadiseyi daha başında bir başka kültürün yedeğine koymak anlamına gelir. Bu tip kutlama biçimleri bizim kültürümüzün algısı değildir. Gelenek ve kültür, çocuklarımızın kişiliklerinin şekillenmesinde önemlidir. Bakın, Hz. Peygamber, devr-i saadetlerinde Müslüman çocukların saç tıraşlarının, Medine’de yaşayan diğer din ve kültür mensuplarının tıraşlarına benzememesini öğütlerdi. Çocuklar aynı gelenek ve kültürün mensubu olduklarını hissederek büyümesinler, İslam toplumu olarak ayrı bir düşünce, dini algı ve kültürel kimliklerinin olduğunu anlasınlar diye bunu öğütledi. O yüzden Hz. Peygamber’in doğumu, O’nun kimlik ve şahsiyetini tanımaya imkân verecek ve orijini İslam kültürü olan kutlamalarla yapmalı. Bunları dışlayıp Kutlu Doğum’u pasta merasimlerine indirgediğimizde seviyenin daha da düşeceğini, hiç de istenen sonucu alamayacağımızı düşünüyorum. Çocukların zihninde Hz. Peygamber’in kutlu doğumunu anarken bile başka kültürlerin imajlarını yerleştirmekle çok kötü bir şey yapıldığını düşünüyorum. Çünkü Hz. Peygamber’i referans ederek başka kültürleri yenilemiş oluyoruz.
 

muhammedusame

Asistan
Katılım
27 Eyl 2010
Mesajlar
233
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
40
Niyetin iyi olması, yapılanı meşrulaştırmaz.
Öncelikle şunu sorgulamak gerekir; bu uygulamalar Selef-i salihin (sahabe, tabiin, tebei tabiin) döneminde var mıydı? Büyük imamlar böyle bir şey yaptılar mı? İnsanlara dini anlatmak için mevlid kandilini ihya(!) ettiler mi? Bilebildiğimiz kadarıyla böyle birşey kaynaklarımızda mevcud değil.
Selef bunu düşünemedi mi? Doğum günü kutlamaları o gün yok muydu? Yahudi ve hristiyan adetlerinde vardı ama müslümanlar o dönemde böyle birşeye tevessül etmediler.
Yani bugün yapılan kutlu doğum etkinlikleri çok sonradan Şii fatimiler döneminde ortaya çıktı ve maalesef zamanla ehli sünnet arasında sızdı.
Dinde sonradan çıkarılan herşey bid'attır her bid'atta sapıklıktır...
 

musavi

Doçent
Katılım
19 Şub 2011
Mesajlar
515
Tepkime puanı
13
Puanları
0
selefi salihin yani tabiinin yolu en iyi yol değil mi muhammed kardeş ?
 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
Allahü Teala Hazretleri senin gibilere akıl fikir versin.Yine hafiflik üzere devam ediyorsun.Kimmiş İslam Alimi.?Sen İslam Alimini ne zannediyorsun.?Hani nerde kimmiş gösterde bizde istifade edelim.
Cevabı kendince malum olan bir şeyi sorman uygunmu.?Diyelim yalnış diyen olsa bunu kabulmu edeçeksin,Yoksa kendi bildiğin şeyleri israrla savunaçaksın.?

Şükür Aklım da yerinde Fikrim de.

Şimdi size sormak isterim

Birey i veya Birey leri toplulukları AYET le HADİS le yargılayanlar demekki kendilerinde bu ilmi buluyorlar ki BU FORUM da çok var demekki onlar kendilerine göre İslam alimleri.

SAĞLIKÇI Benim ilmim bildiğim İslam ilmi kimsetyi AYET le veya Hadisle yargılamaya yetmez ANLATABİLDİMMİ ?

Sorum bu ilme sahip olduklarını düşünüp ayetlerle bu Forumda kişileri yargılayanlar.[/SIZE]
 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
Niyetin iyi olması, yapılanı meşrulaştırmaz.
Öncelikle şunu sorgulamak gerekir; bu uygulamalar Selef-i salihin (sahabe, tabiin, tebei tabiin) döneminde var mıydı? Büyük imamlar böyle bir şey yaptılar mı? İnsanlara dini anlatmak için mevlid kandilini ihya(!) ettiler mi? Bilebildiğimiz kadarıyla böyle birşey kaynaklarımızda mevcud değil.
Selef bunu düşünemedi mi? Doğum günü kutlamaları o gün yok muydu? Yahudi ve hristiyan adetlerinde vardı ama müslümanlar o dönemde böyle birşeye tevessül etmediler.
Yani bugün yapılan kutlu doğum etkinlikleri çok sonradan Şii fatimiler döneminde ortaya çıktı ve maalesef zamanla ehli sünnet arasında sızdı.
Dinde sonradan çıkarılan herşey bid'attır her bid'atta sapıklıktır...

İZMİR MAVİŞEHİR Karşıyakada

ELİT ve ENTEL toplumun olduğu yer.

Bir İkindi Namazında orada oturan bir kişin ÇEVRESİNDE yenidoğançocuğuna verilecek isim için Ezan bilenini bulamamış ve Camiye gelip Hocadan yardım istiyor.

Çok merak ettim bu tür yerlerde Peygamberimiz sav dan bi haber olmayanlara PEYGAMBERİMİZ sav nasıl anlatırsınız?

BEN DÜŞÜNDÜM seneye oralara gidip Parklarda oynuyan Çocıuklara ÇİKOLATA dağıtacağım ve sebebide söyliyeceğim. BUNUN YANLIŞ OLDUĞUNA DAİR bana delil getirimn.

 

Ehl-i Sünnet

Kıdemli Üye
Katılım
5 Şub 2011
Mesajlar
3,061
Tepkime puanı
139
Puanları
0
BEN DÜŞÜNDÜM seneye oralara gidip Parklarda oynuyan Çocıuklara ÇİKOLATA dağıtacağım ve sebebide söyliyeceğim. BUNUN YANLIŞ OLDUĞUNA DAİR bana delil getirimn.

Böyle yapmanız kesinlikle çok güzel bir davranış olur, Allah muvaffak etsin kardeşim...
 

Ehl-i Sünnet

Kıdemli Üye
Katılım
5 Şub 2011
Mesajlar
3,061
Tepkime puanı
139
Puanları
0
Dinde sonradan çıkarılan herşey bid'attır her bid'atta sapıklıktır...

Kısmen yanlış bir cümle.


Bidat-ı Hasene, Bidat-ı Seyyie:
bid’at-ı hasene, aslı dinde olup, faslı şer’an formüle edilmeyen şeylerden ibaret amel demektir. Bid’at-ı seyyie ise, hem aslı, hem de formülü dinde olmayan. Bidatı hasene ve seyyie olarak ikiye ayıran alimlerin ilki, İmam Şafii’dir (204/819). Harmele ibn Yahya, İmam Şafii’den şunu nakleder: “Bidat iki kısımdır: Övülen (mahmûd) ve yerilen (mezmûm). Sünnet’e uygun olana övülen, sünnete muhâlif olana ise yerilen bidat denir.” Beyhakî, İmam Şafii’nin bu sözünü şöyle izah eder: “Yerilen (kötü/seyyie) bidatın dinde dayanacağı bir aslı yoktur. Şer’î ıstılahta buna mutlak bidat denir. Övülen (hasene/güzel) bidat ise Sünnet’e uygundur. Yani Sünnet’ten dayanacağı bir delil vardır. Bu şer’î manâsıyla değil, sözlük manâsıyla bidattır. İmam Şafii’den şöyle bir söz de nakledilmiştir: “Sonradan ortaya çıkan şeyler (muhdesat) iki çeşittir. Bir kısmı, Kitap, Sünnet, Eser veya İcma’dan birine muhâliftir ki, bu dalâlet olan bidattır. Hayır/iyilik olarak ortaya çıkarılan yenilikler ise, ihtilafsız bir şekilde iyidirler, tenkit edilemezler” (Askalânî, 17/10).
Şimdi bunu biraz daha açalım. Meselâ Kur’ân, “Ey imân edenler! Allah’ı çokça zikredin.” Acaba buradaki çokluk, nedir? Eğer Allah (cc)’ın ganiyy-i ale’l-ıtlak olduğunu, bizim de nihayetsiz muhtaç olduğumuzu nazara alırsak, devamlı O’nu zikredip, takdiste bulunmamız gerekmez mi? Hem meselâ, tekrarlanması sevap olan ve aynı zamanda mesnun bulunan “Sübhanallahi ve bihamdihi, Sübhanallahi’l-Azim” kelimesini formüle etmişler ve demişler ki günde 500 defa, “Lâilâhe İllallah” kelimesini de 1000 defa tekrar etmeliyiz. Bu adet 600-700 de olabilir. İşte Rasûlullah (sav)’dan mervi olmayan âmâl ve ezkârın formülü buna benzer şekillerde ve daha çok da ilhamla tesbît edilmiştir. Bu itibarla, birşey sünnet-i sahihada yoksa hemen inkâra gidilmemeli, onun sünnette bir mahmilinin bulunup bulunmamasına bakılmalıdır. Ayrıca bu ezkârın cehrî ya da hafî şeklinde yapılması da mesnun değildir. Biz bunları, kendi rûh hâlimiz itibariyle bazen hafî, bazen cehrî yapmak isteyebiliriz. Tabiî, bütün bunların aslı dinde olduğu için bunlar bid’at-ı hasene tarifine girerler. Mevlid de böyledir. Meselâ Ka’b b. Züheyr, Efendimiz (sav)’in huzurunda O’nu övmüş ve teşvik görmüştür.. keza, Hassan b. Sabit de teyid ve teşvik görmüştür. Mevlid de çok rahatlıkla aynı şekilde mütalâa edilebilir. Belki formül olarak aslı yoktur denebilir. Ama, dinde hiç yeri yoktur, denmez. Ne var ki, bu güzel âdette işi ticarete döküp, yozlaştıranlar me’sul olurlar. Zaten ticarete dökülürse, bunların değil mevlid okumaları, Kur’ân okumaları bile tasvib edilemez. Zira Kur’ân, böyle ağızlarda renk kaybına uğrar ve te’sirini yitirir.


Örn: namazlardan sonra toplu halde yapılan Tesbihat Peygamber Efendimiz zamanında yoktu ama Osmanlı ecdadımız(Allah onlardan razı olsun) bunu bu şekilde adet haline getirerek
"Kim ki her namazın sonunda 33 kere Allah`ı tesbih eder, 33 kere Allah`a hamdeder ve 33 kere de tekbir getirir ve sonunda da "Lâ ilâhe illâllahü vahdehû lâ şerîke leh. Lehü`l-mülkü ve lehü`l-hamdü ve hüve alâ külli şey`in kadîr" derse, deniz köpüğü kadar da olsa günahları afvedilir." (Müslim). Peyganber efendimiz(SAV)in bu sözünün unutulup terkedilmesini önlemiştir. Budamı sapıklık!!!

Hz. Ömer(ra) Peyganber Efendimizin "Sizin cemaatla teravih namazını kılmaya ne kadar arzulu olduğunuzu görüyorum. Benim çıkıp, size namazı kıldırmama engel olan bir husus da yoktu. Ancak ben size, teravih namazının farz olmasından korktuğum için çıkmadım" (Buharî, Teheccud, 57). ve
"Benden sonra benim sünnetimden ve raşit halifelerin sünnetinden ayrılmayın" (Tirmizî, İlim, 16; İbn Hanbel, IV, 126). sözlerine göre hareket etmiş ve Hanefilere göre, teravih namazının rekât sayısı Hz. Ömer (r.a)'ın uygulamasına dayanır. Hz. Ömer Mescid-i Nebevî'de halifeliğinin son zamanlarında teravih namazını yirmi rekât olarak kıldırdı. Dört halife devrinden sonra da kimse teravihin yirmi rekat olarak cemaatla kılınmasına karşı çıkmadı. Budamı sapıklık!!!
http://www.islamiyet.gen.tr/namaz/teravih_namazi.php
 
Katılım
19 Ocak 2011
Mesajlar
440
Tepkime puanı
17
Puanları
0
Yaş
35
Ordaki çocuklar gelmeseydi, o günlerini salavatlar, dualar duyarak değilde tv karşısında, bilgisayar karşısında ya da en iyisi ders başında geçirse çok daha faydalı olacaktı onlar için heralde (!)

İçki mi içilmiş?
Parti falan mı yapılmış?
Şarkılar türküler mi söylenmiş?

Haramlar helal mi sayılmış?

Neyi yanlış bunun?
Bir günaha mı rastladınız ya da bir harama?

Herhalde ben yanlış yoldayım Allah beni affetsin...
 
Katılım
14 May 2008
Mesajlar
2,994
Tepkime puanı
93
Puanları
0
Örn: namazlardan sonra toplu halde yapılan Tesbihat Peygamber Efendimiz zamanında yoktu ama Osmanlı ecdadımız(Allah onlardan razı olsun) bunu bu şekilde adet haline getirerek "Kim ki her namazın sonunda 33 kere Allah`ı tesbih eder, 33 kere Allah`a hamdeder ve 33 kere de tekbir getirir ve sonunda da "Lâ ilâhe illâllahü vahdehû lâ şerîke leh. Lehü`l-mülkü ve lehü`l-hamdü ve hüve alâ külli şey`in kadîr" derse, deniz köpüğü kadar da olsa günahları afvedilir." (Müslim). Peyganber efendimiz(SAV)in bu sözünün unutulup terkedilmesini önlemiştir. Budamı sapıklık!!!
Toplu olarak zikretmek değil,Müezzinlerin komut etmesi bidattir.
 

Ehl-i Sünnet

Kıdemli Üye
Katılım
5 Şub 2011
Mesajlar
3,061
Tepkime puanı
139
Puanları
0
Örn: namazlardan sonra toplu halde yapılan Tesbihat Peygamber Efendimiz zamanında yoktu ama Osmanlı ecdadımız(Allah onlardan razı olsun) bunu bu şekilde adet haline getirerek "Kim ki her namazın sonunda 33 kere Allah`ı tesbih eder, 33 kere Allah`a hamdeder ve 33 kere de tekbir getirir ve sonunda da "Lâ ilâhe illâllahü vahdehû lâ şerîke leh. Lehü`l-mülkü ve lehü`l-hamdü ve hüve alâ külli şey`in kadîr" derse, deniz köpüğü kadar da olsa günahları afvedilir." (Müslim). Peyganber efendimiz(SAV)in bu sözünün unutulup terkedilmesini önlemiştir. Budamı sapıklık!!!
Toplu olarak zikretmek değil,Müezzinlerin komut etmesi bidattir.

Müezzinlerin komut vermesi bilenler için hoş karşılanmaz, bilenlerin içinden kendi okuması daha uygundur denilebilir ama bid'at denmesi doğru değildir kardeş..




Resûlüllah Efendimiz namazların arasında cemaate dönmüş ve duada bulunmuşlardır. Ancak "tesbihât" müezzin ya da bir başkasının öncülüğünde yapılmamıştır. Efendimizin, "Kim namazdan sonra şu kadar tesbih söylerse" şeklindeki hadislerinden şu olmalıdır. Bunları herkesin kendi başına, düşünerek ve hatta en iyisi gizlice söylemesi istenmiştir. Sonraları Kur'ân diliyle dua vs. okumayı beceremeyen yabancıların müslüman olmasıyla alimlerimiz, cemaate öğretme gayesiyle imamın bu tesbihati seslice söylemesinde beis olmadığını söylemişlerdir. Ancak bu dua ve tesbihatin her birilerini herkesin söylemesi müstehap olduğundan, günümüzde uygulanan biçimiyle cemaatin sadece tesbihleri okuyup diğerlerini müezzinin söylemesi sünnete uygun değildir. Herkes, söyleyebiliyorsa müezzine uymayı gerekli görmeden, söyleyemiyorsa müezzinle beraber ve de düşünerek bu duaları okumalıdır. Müezzinin yaptığı sırf bir hatırlatmadır ve bunu aslında imamın yapması daha uygundur.... ""
Hz. Peygamber(SAV) zamanında seslice ve bir müezzinin komutuyla söylenmiyordu, bunları herkes kendisi içinden okuyordu. Sonradan İslam’a Arapçayı ve namazı bilmeyen insanlar girince, onlara öğretmek için görevliler bu duaları biraz seslice okumaya başladılar. Sonra buna alışıldı ve bunları hatırlatmak müezzinin görevi gibi oldu. Böylece de aslının böyle olduğu sanıldı. Oysa bilenler için doğrusu, farzını kıldıktan sonra herkesin bu tespihatı kendi halinde okumasıdır. Bilmeyenler için sesli söylenip hatırlatılmasında da bir sakınca yoktur. Ancak bilenler için bu durum hoş değildir, PROF.DR FARUK BEŞER
Namaz tesbihatını tek başına yapmak mümkün olduğu gibi, cemaat halinde îfa etmek de mümkündür.

Cemaatle kılınan namazlardan sonra bu tesbih ve duâları müezzinin iştirakiyle cemaat de hep birlikte yapar ki, fazilet ve sevabı bakımından daha güzel ve daha isabetlidir. Namaz tesbihatının cemaat halinde yapılmasının sünnette yerinin olup olmadığına gelince, Resul-i Ekrem Efendimiz toplu halde yapılan zikir, duâ ve ibadetleri her seferinde teşvik etmiş; Sahabîlerini toplu halde sohbet eder, zikreder ve ibadet eder halde görürse memnun olmuş ve onlara bazı müjdeler vermiştir. Mehmet PAKSU Hocaefendi)
 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
İMANSIZ gençlik ten şikayet edenler.

GENÇLİĞİN bugünkü sosyal düşüncelerini beğenmeyenler.

GENÇ lik öncesi ÇOCUKLUK devrinde bireylere neden

Peygamberimiz sav anlatmak için sevdirmek için DÜŞÜNMEZLER ve Peygamberimiz sav sevgisini ÇOCUKLAR da yaşama geçirmezler.

BUGÜNKÜ SİSTEMİ ve SİSTEMİ yapan kişilerden ŞİKAYET EDECEĞİMİZE gelecek vaad eden Çocuklara eğilip İSLAM a hizmet etmeliyiz.

Evet

Konumuz çocuklar

Onlara yaklaşma tebliğ etme metodlarının oluştuğu FİKİRLERİNİZ ?
 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
İMANSIZ gençlik ten şikayet edenler.

GENÇLİĞİN bugünkü sosyal düşüncelerini beğenmeyenler.

GENÇ lik öncesi ÇOCUKLUK devrinde bireylere neden

Peygamberimiz sav anlatmak için sevdirmek için DÜŞÜNMEZLER ve Peygamberimiz sav sevgisini ÇOCUKLAR da yaşama geçirmezler.

BUGÜNKÜ SİSTEMİ ve SİSTEMİ yapan kişilerden ŞİKAYET EDECEĞİMİZE gelecek vaad eden Çocuklara eğilip İSLAM a hizmet etmeliyiz.

Evet

Konumuz çocuklar

Onlara yaklaşma tebliğ etme metodlarının oluştuğu FİKİRLERİNİZ ?

Fikirleriniz ?
 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
Bir arkadaşım haftalardır hazırlığını yaptı ve yaklaşık 15 Evde hazırlandı.

O gün için özel Pasta yaptırdı.

Ortalama 7,9,10 Yaşlarında çocuklar o evlerde toplandı.Ufak olanlar da vardı.

PEYGAMBERİMİZ sav in doğumunu kutladılar pastalalar kesilirken SELAVAT lar getirildi Dua ezberleyenlere ödüller verildi.

Çevremde sorduğum bazı kişilerin kimileri YABANCI benzerliği taklit dediler karşı çıktılar.Kimileri ise Çocuklara Peygamberimiz sav anlatımda sevdirmede güzel bir sosyal iletişim kabul ettiler.

SİZLER ne dersiniz ?

Neden olmasın. Güzel bir şey.
 
Üst