Kurtuluş26
Profesör
Peygamber Efendimiz(s.a.v) Değerini Bilmeyenlere Cevaptır
Peygamberler Aynı Derecededir Diyenlere Cevaptır
http://www.ihvanforum.org/showthrea...ynı-Derecededir-Diyenlere-Cevaptır&highlight=
Kuranı Kerimde Ayetler
"Resul'üm! Biz Seni Âlemlere Rahmet Olarak Gönderdik."
(Enbiyâ: 107)
Sebe Süresi
28.Biz seni bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.
Araf Süresi
158.De ki, ey insanlar, ben, Allah’ın hepiniz için gönderdiği Resulüyüm.
“Andolsun, içinizden size öyle aziz bir Peygamber gelmiştir.” (Tevbe: 128)
“Ey Peygamber! Biz seni bir şâhit, bir müjdeci, bir uyarıcı, Allah’ın izniyle Allah’a çağıran ve nur saçan bir kandil olarak gönderdik.” (Ahzâb: 45-46)
“Doğru bir yol üzerindesin. Üstün ve çok merhametli Allah’ın indirdiği (Kur’an yolu üzerindesin).” (Yâsin: 4-5)
Kalem Süresi
4.Ve sen hiç şüphesiz ki büyük bir ahlâka sahipsin.
...
-Buhari (İçinde uydurma hadis yoktur)
-Müslim (İçinde uydurma hadis yoktur)
Not:Hadisleri tümden inkar edenler onlara zaten ne söylense pek anlamı olmuyor.Biz böyle inanıyoruz deyip lafı kısa keselim.
Câbir -radiyallahu anh-den rivâyet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
"Benden önce hiçbir peygambere verilmemiş olan beş şey bana verildi:
Bir aylık mesafeye kadar (düşmanlarımın kalbine) korku salmakla yardım olundum.
Bütün yeryüzü benim için mescid ve temiz kılındı. Ümmetimden her kim, nerede namaza erişirse orada namazını kılsın.
Benden öncekilere helâl kılınmamışken, ganimetler bana helâl kılındı.
Bana şefaat verildi.
Her peygamber yalnız kendi kavmine gönderilirken, ben bütün insanlığa peygamber olarak gönderildim." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 223)
Hadis No : 5076
Ravi: Ebu Hureyre
Tanım:Resulullah (sav) buyurdular ki: "Her peygamberin müstecab (Allah'ın kabul edeceği) bir duası vardır. Her peygamber o duayı yapmada acele etti. Ben ise bu duamı kıyamet gününde, ümmetime şefaat olarak kullanmak üzere sakladım (kullanmayı ahirete bıraktım). Ona inşaallah, ümmetimin şirk koşmadan ölenleri nail olacaktır."
Kaynak: Buhari, Da'avat 1, Tevhid 31; Müslim, İman 334, (198); Muvatta, Kur'an 26, (1, 212); Tirmizi, Daavat
Aşağıdaki hadis uzun bir hadis
Kaynak:Buhari, Enbiya 3, 8, Tefsir, Beni İsrail 5; Müslim, İman 327, (194); Tirmizi, Kıyamet 11, (2436).
Sahiheyn ve Tirmizi'nin Ebu Hureyre'den kaydettikleri bir rivayet şöyledir: "Biz bir davette Resûlullah ile beraberdik. Ona sofrada hayvanın ön budu(n dan bir parça) ikram edildi. Bud hoşuna giderdi. Ondan bir parça ısırdı ve:
"Ben Kıyamet günü ademoğlunun efendisiyim! Acaba bunun neden olduğunu biliyor musunuz? (Açıklayayım Allah o gün, öncekileri ve sonrakileri tek bir düzlükte toplar. Bakan onlara bakar, çağıran onları işitir. Güneş onlara yaklaşır. Gam ve sıkıntı, insanların tahammül edemeyecekleri ve takat getiremeyecekleri dereceye ulaşır. Öyle ki insanlar:
"İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musunuz, sizlere şefaat edecek birini görmüyor musunuz?" demeye başlarlar. Birbirlerine:
"Babanız Adem var!" derler ve ona gelerek: "Ey Adem! Sen insanların babasısın. Allah seni kendi eliyle yarattı, kendi ruhundan sana üfledi. (Bütün isimleri sana öğretti). Meleklerine senin önünde secde ettirdi. Seni cennete yerleştirdi. (Allah katında itibarın, makamın var.) Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın? Bizim şu halimizi, başımıza şu geleni görmüyor musun?" derler. Adem aleyhisselam da:
"Bugün Rabbim çok öfkelidir, daha önce bu kadar öfkelenmedi. Bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek. (Esasen şefaate benim yüzüm yok, çünkü, cennette iken, Allah) beni o ağaca yaklaşmaktan men etmişti. Ben, bu yasağa asi oldum. (Ben cennette iken işlediğim günah sebebiyle cennetten çıkarıldım. Bugün günahlarım affedilirse bu bana yeter). Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin, Nûh aleyhisselam'a gidin!" diyecek. İnsanlar Nûh aleyhisselam'a gelecekler:
"Ey Nuh! Sen yeryüzü ahalisine gönderilen resullerin ilkisin. Allah seni çok şükreden bir kul (abden şekûra) diye isimlendirdi. İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun? Başımıza gelenleri görmüyor musun? Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın?" diyecekler. Nuh aleyhisselam da şöyle diyecek:
"Bugün Rabbim çok öfkelidir. Daha önce hiç bu kkadar öfkelenmedi, bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek! Benim bir dua hakkım vardı. Ben onu kavmimin aleyhine (beddua olarak) yaptım. Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin. İbrahim aleyhisselam'a gidin!" diyecek. İnsanlar İbrahim aleyhisselam'a gelecekler:
"Ey İbrahim! Sen allah'ın peygamberi ve arz ahalisi içinde yegane Halilisin, bize Rabbin nezdinde şefaat et! İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun?" diyecekler. İbrahim aleyhisselam onlara:
"Rabbim bugün çok öfkeli. Bundan önce bu kadar öfkelenmemişti, bundan sonra da bu kadar öfkelenmeyecek. (Şefaat etmeye kendimde yüz de bulamıyorum. Çünkü ben) üç kere yalan söyledim!" deyip, bu yalanlarını birer birer sayacak. Sonra sözlerine şöyle devam edecek:
"Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Musa aleyhisselam'a gidin!" İnsanlar, Hz. Musa aleyhisselam'a gelecekler ve:
"Ey Musa! Sen Allah'ın peygamberisin. Allah seni, risaletiyle ve hususi kelamıyla insanlardan üstün kıldı. Bize Allah nezdinde şefaatte bulun! İçinde bulunduğumuz hali görmüyor musun?" diyecekler. Hz. Musa da:
"Bugün Rabbim çok öfkelidir. Daha önce böylesine öfkelenmedi, bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek. (Esasen Rabbim nezdinde şefaate yüzüm de yok. Çünkü) ben, öldürülmesi ile emrolunmadığım bir cana kıydım. (...Bugün ben mağfirete mazhar olursam bu bana yeterlidir.) Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Hz. İsa aleyhisselam'a gidin!" diyecek. İnsanlar Hz. İsa'ya gelecekler ve:
"Ey İsa, sen Allah'ın Peygamberisin ve Meryem'e attığı bir kelamısın ve kendinden bir ruhsun. Üstelik sen beşikte iken insanlara konuşmuştun. Rabbin nezdinde bize şefaat et! İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun?" diyecekler! Hz. İsa aleyhisselam da:
"Bugün Rabbim çok öfkeli. Daha önce bu kadar öfkelenmedi, bundan böyle de hiç bu kadar öfkelenmeyecek!" diyecek. -Hz. İsa şahsıyla ilgili bir günah zikretmeksizin- (Bir başka rivayette "(Beni, Allah'tan ayrı bir ilah edindiler. Bugün bana mağfiret edilirse bu bana yeter!") Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Muhammed aleyhissalatu vesselam'a gidin!" diyecek. İnsanlar Muhammed aleyhissalatu vesselam'a gelecekler, -bir diğer rivayette: "Bana gelirler!" denmiştir- ve:
"Ey Muhammed! Sen Allah'ın peygamberisin, bütün peygamberlerin sonuncususun. Allah seni geçmiş-gelecek bütün günahlarını mağfiret buyurdu. Bize Rabbin nezdinde şefaatte bulun. Şu içinde bulunduğumuz hali görmüyor musun?" diyecekler. Bunun üzerine ben Arş'ın altına gideceğim. Rabbim için secdeye kapanacağım. Derken Allah, benden önce hiç kimseye açmadığı medh u senaları benim için açacak (Ben onlarla Rabbime medh u senalarda bulunacağım). Sonra:
"Ey Muhammed başını kaldır ve iste! (İstediğin) sana verilecek! Şefaat talep et! Şefaatin yerine getirilecek!" denilecek. Ben de başımı kaldıracağım ve: "Ey Rabbim ümmetim! Ey Rabbim ümmetim! Ey Rabbim ümmetim!" diyeceğim. Bunun üzerine:
"Ey Muhammed! Ümmetinden, üzerinde hesap olmayanları cennet kapılarından sağdaki kapıdan içeri al! Esasen onlar diğer kapılarda da insanlara ortaktırlar!" denilecek."
Resûlullah sonra şöyle buyurdular:
"Nefsim kudret elinde olan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun. Cennet kapısının kanatlarından iki kanadının arasındaki mesafe Mekke ile Hecer arasındaki veya Mekke ile Busra arasındaki mesafe kadardır."
Hz. İbrahim aleyhisselam'ın kıssasıyla ilgili bir rivayette şu ziyade var: (Hz. İbrahim, (insanlar, şefaat etmesi için kendine geldikleri zaman, Allah'a şefaat talebinde bulunmasına mani olan üç günahı olarak yıldızlar hakkında sarfettiği "İşte bu Rabbim" (En'am 76) sözünü, atalarının putları hakkında sarfettiği "Belki de bu (putları kırma) işini onların en büyüğü yapmıştır" (Enbiya 63) sözünü ve bir de: "Ben gerçekten hastayım" (Saffat 89) sözünü zikretti."
Kaynak:Buhari, Enbiya 3, 8, Tefsir, Beni İsrail 5; Müslim, İman 327, (194); Tirmizi, Kıyamet 11, (2436).
Bu kadarı yeter fakat devam edelim.
HADİS
VasiIe Ibnu'1-Eska Hz. Peygamberi şöyle dediğini rivayet etmiştir:
“Allah, İbrahim’in soyundan İsmail’i, İsmail’in oğullarından Kinane oğullarını, Kinane oğullarından Kureyş’i, Kureyş’ten Haşimoğullarını, Haşim oğullarından da beni seçti.”[73]
[73] Müslim, Sahih, kitabu'l-fezail, babu fazli nesebi'n-nebiyy (s.a.v.), hadis no: 1; Tir-mizî, Sünen, kitabu'l-menakıb, V/583. Tirmİzi hadis hakkında şöyle demiştir. "Bu hasen sahih bir hadistir." imam Ahmed, Musned, İV/107; Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 1/165; Benzeri: İbn Sa'd, Tabakat, I/2; İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, H/256; Tarihu'l-Buharİ, I/4; Tarihu'l-Hatib XIII/64; Bağavî, Şerhu's-Sunne, VII/297.
HADİS
Ebu Hureyre (r.a.) Rasulullah'm (s.a.v.) şöyle dediğini rivayeT etmiştir:
"Ben -devirden devre ve aileden aileye geçerek seçilen- Adem oğulları soylarının en temizinden naklolundum. Sonunda şu içinde bu*lunduğum (Haşimi) topluluğundan ortaya çıktım." [75]
[75] Buharî, Sahih, kitabu'l-menakıb, bab: 23, sıfatun nebiyyi (s.a.v.); Beyhakî, Delai*lu'n-Nubuvve, 1/175; İmam Ahmed, Musned, H/373; Tefsiru İbn Kesir, IH/325.
HADİS
El-Abbas İbn Abdümuttalib şöyle anlattı:
-Ya Rasulellah! Kureyş oturup haseplerini (atalardan gelen şerei ve soyluluklarını) saydılar. Seni de çöplükte biten bir hurma ağacı gibi saydılar, dedim.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):
-Yüce Allah mahlukatı yarattı ve beni onların en hayırlılarının içinde bulundurdu. Onları fırkalara ayırdığında beni iki fırkanın en hayırlısında bulundurdu. Sonra onları kabilelere ayırdı ve beni, en hayırlı kabilenin içinde bulundurdu. Sonra onları ailelere ayırdı ve beni onların en hayırlısı içinde bulundurdu. Ben sizin, aile yönünden de, en hayırlınızım, nefis yönünden de en hayırlınızım." [76]
[76] İbn Mace, Sünen, Mukaddime, 11. bab, 1/50; Tİrmizî, Sünen, kitabu'l-menakıb.
Rabia da şöyle demiştir: Ensar'dan bazıları Hz. Peygamber'e (s.a.v.):
- Kendi kabilenden bazılarının Muhammed çöplükte biten hurma ağacı gibidir, dediklerini duyuyoruz, dediler.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):
- "Yüce Allah mahlukatmı yarattı sonra onları iki fırkaya ayırdı. Beni en hayırlı fırkanın içinde bulundurdu. Daha sonra onları kabilelere ayırdı. Beni en hayırlı olan kabilenin içinde bulundurdu. Ben sizin aile yönünden en hayırlmızım, nefis yönündende en hayırlmızım" dedi. [77]
[77] Hakim, Mustedrek, III/247; Beyhakî, Delaılu'n-Nubuvve, 1/168,169; İmam Ahmed, Musned, İV/166, 167; Suyutî, Durru'l-Mensur, IH/295.
Yine Hadis
Deylemi’nin İbn Ömer’den nakline göre Peygamberimiz (asm) şöyle buyurmuştur:
“Bana Cibril geldi ve “Ya Muhammed! Sen olmasaydın cennet yaratılmazdı, sen olmasaydın cehennem yaratılmazdı” dedi." (Keşfül hafa.c.1.s.45.hn.91)
Taberani, Hakim, Ebu Nuaym, Beyhaki ve İbn Asakir’in Hz. Ömer (ra)den rivayet ettiklerine göre Peygamberimiz (asm) şöyle buyurmuştur:
“Âdem işlediği günahı işlediğinde başını semaya kaldırdı ve “(Allah’ım) Muhammed hakkı için beni bağışlamanı istiyorum” dedi. Allah ona “Muhammed kimdir?” diye vahiyle sordu. Adem “Beni yarattığın zaman başımı arşına kaldırdığımda orada “Allah’dan başka ilah yoktur, Muhammed onun resulüdür” yazılı olduğunu gördüm. Bundan bildim ki, senin katında İsmini ismin ile beraber yazdığın bu zattan daha şerefi yüce kimse yoktur.” Dedi. Allah ona “Ey Adem! O senin zürriyetinden gelecek peygamberlerin sonuncusudur. Eğer o olmasaydı seni yaratmazdım” buyurdu.” (Ed-Dürrül Mensur.c.1.s.142)
Yine benzer bir rivayeti Hakim Müstedrek’inde “isnadı sahihdir” kaydıyla İbn Abbas’dan (ra) rivayet etmiştir.(Müstedrek. c.2.s.671)
Hadis-i şerif:
“Adem cennetten çıkarılmasına sebep olan zelleyi işlediğinde, hatasını anlayıp.
‘Yâ Rabb’i! Sen beni yaratıp bana ruhundan üflediğinde başımı kaldırdım arşın sütûnları üzerinde ‘Lâ ilâhe illallah. Muhammedün Resulullah’ cümlesinin yazılı olduğunu gördüm. Bildim ki sen, zâtının ismine ancak yaratılmışların en sevimlisini izafe edersin.’ dedi.
Bunun üzerine Allah-u Teâlâ:
‘Doğru söyledin ey Adem! Hakikaten o bana göre mahlûkatın en sevimlisidir. Onun hakkı için bana duâ ettin. Ben de seni bağışladım. Şayet Muhammed olmasaydı. Seni yaratmazdım.’ buyurdu.” (Hâkim. Müstedrek II. 672)
Allah’ın ilk yarattığı şey senin peygamberinin nurudur.
Hz. Cabir anlatıyor: “Ey Allah’ın Resulü! Anam-babam sana feda olsun, Allah’ın her şeyden önce ilk yarattığı şeyi bana söyler misiniz?” diye sordum. Şöyle buyurdu “Ey Cabir! Her şeyden önce Allah’ın ilk yarattığı şey senin peygamberinin nurudur. O nur, Allah’ın kudretiyle onun dilediği yerlerde dolaşıp duruyordu. O vakit daha hiçbir şey yoktu. Ne Levh, ne kalem, ne cennet, ne ateş/cehennem vardı. Ne melek, ne gök, ne yer, ne güneş, ne ay, ne cin ve ne de insan vardı.
Allah mahlukları yaratmak istediği vakit, bu nuru dört parçaya ayırdı. Birinci parçasından kalemi, ikinci parçasından Levh’i (Levh-i mahfuz), üçüncü parçasından Arş’ı yarattı. Dördüncü parçayı ayrıca dört parçaya böldü: Birinci parçadan Hamele-i Arşı (Arşın taşıyıcılarını), ikinci parçadan Kürsi’yi, üçüncü parçadan diğer melekleri yarattı. Dördüncü kısmı tekrar dört parçaya böldü: Birinci parçadan gökleri, ikinci parçadan yerleri, üçüncü parçadan cennet ve cehennemi yarattı. Sonra dördüncü parçayı yine dörde böldü: Birinci parçadan Müminlerin basiret nurunu/iman şuurunu, ikinci parçadan -marifetullahtan ibaret olan- kalplerinin nurunu, üçüncü parçadan tevhitten ibaret olan ünsiyet nurunu (La ilahe illallah Muhammedu’rresulüllah nurunu) yarattı.” (Bkz. İmâm Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404; Kastalanî, Mevahibü'l-Ledünniye: 1/6; Krş. Aclunî, I/262-6)
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bir hadisi kudsîde : "ALLAH : "Seni kendi nurumdan, diğer şeyleri de senin nurundan yarattım."buyurdu" buyurmuştur. (Îmân Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404; Aclûnî, Keşfü'l-Hâfâ I-265/827)
HADİS
Ben Abdülmuttalip,in oğlu Abdullahın oğlu Muhammedim.
Allah-u Teala insanları yarattı ve beni onların en hayırlıları arasında kıldı.
Sonra onları iki fırkaya ayırdı ve beni en hayırlısında bulundurdu.
Bu en hayırlı fırkayı kabilelere ayırdı ve beni içlerinde en hayırlısında bulundurdu.
Bu kabileyi de ev ev ayırdı ve beni aile olarak en hayırlı aileden dünyaya getirdi.
En hayırlı ailedenim ve şahıs olarak da insanların en hayırlısıyım.(Tirmizi)
HADİS
Dikkat ediniz! Ben Allahın habibiyim, bunu övünmek için söylemiyorum.
Kıyamet gününde Livay-ı hamd benim elimde olacaktır bunu övünmek için söylemiyorum.
O gün ilk şefaat eden şefeatı ilk kabul edilen ben olacağım bunu övünmek için söylemiyorum.
Cennet kapılarının halkalarını ilk defa çalan ben olacağım.
Allah-u Teala bana cenneti açacak ve beraberimde müminlerin fakirleri olduğu halde beni cennete
sokacaktır. Övünmek için söylemiyorum.
Geçmişlerin ve geleceklerin en değerlisiyim bunu övünmek için söylemiyorum. (Tirmizi)
Toprağı yarılarak kabirden ilk kalkan ben olacağım.
Üzerime cennet elbiselerinden bir elbise giydirilecek ve sonra arşın sağında duracağım.
İnsanlardan o makamda duran benden başka kimse bulunmayacaktır. (Tirmizi)
"SEN OLMASAYDIN..." HADİS-İ KUDSİ'Sİ HAKKINDA
SON OLARAK
Kamer Süresi
1.Kıyamet saati yaklaştı ve ay yarıldı.
2.Onlar bir mucize görseler, hemen yüz çevirirler ve: "Eskiden beri devam edegelen bir büyüdür. " derler.
3.Yalanladılar ve kendi heveslerine uydular. Halbuki her iş kararlaşmıştır.
4.Andolsun ki, onları bu hallerden vazgeçirecek nice mühim haberler gelmiştir.
5.O haberlerde hikmetin en üstünü vardır. Fakat uyarılar aslâ fayda vermiyor.
6.O halde sen de onlardan yüz çevir. O çağırıcının, görülmemiş ve tanınmamış bir şeye çağırdığı gün;
7.O halde sen de onlardan yüz çevir. O çağırıcının, görülmemiş ve tanınmamış bir şeye çağırdığı gün;
8.Kendilerini çağırana doğru koşarlar. Kâfirler ise: "Bu çetin bir gündür!" derler.
Ayın Yarılması Mucizesi Nasıl Gerçekleşti?
Ayın ikiye ayrılması mucizesinin Medine'ye hicretten önce[2] Kureyş müşriklerinin istekleri üzerine -Yüce Allah'ın izniyle- Peygamberimiz (asm) tarafından gösterildiği Enes b. Malik[3], Hz. Ali, Huzeyfe b. Yeman[4], Abdullah b. Mes'ud[5], Abdullah b. Abbas[6], Abdullah b. Ömer[7], Abdullah b. Amr b. Âs[8], Cübeyr b. Mut'im[9] (r.anhum ecmain) gibi pek çok sahabeden nakledilmiştir.[10]
Kureyş müşriklerinden, Velid b. Mugîre, Ebu Cehil, Âs b. Vâil, Âs b. Hişam, Esved b. Abdi Yağus, Esved b. Muttalib, Zem'a b. Esved, Nadr b. Haris ve daha başkaları[11], Peygamberimiz’e (asm):
"Eğersen gerçekten peygambersen, bize Kameri (Ayı), yarısı Ebu Kubeys dağı, yarısı da Kuaykıan dağı üzerinde görülmek üzere ikiye ayır!" dediler.
Peygamberimiz (asm):
"Eğer bunu yaparsam iman eder misiniz?" diye sordu.
Müşrikler:
"Evet! İman ederiz." dediler.
Ayın bedir, yani dolunay olduğu, iyice göründüğü gece, Peygamberimiz (asm), müşriklerin istedikleri şeyi kendisine vermesini, Yüce Allah’tan diledi.[12]
Cebrail (a.s.) inip, Allah’ın duasını kabul ettiğini O’na (asm) duyurunca, O da Mekkelilere haber verdi. Müşrikler Ayın on dördüncü gecesinde, Ayın ikiye ayrıldığını gördüler![13]
Yüce Allah, Ayın yarısını Ebu Kubeys dağı, yarısını da Kuaykıan dağı arasında doğdurunca, Peygamberimiz (asm):
"Ey Ebu Seleme b. Abdulesed! Erkam b. Ebi'l-Erkam! Şahit olunuz!" diyerek Müslümanlara;[14]
"Ey filan! Ey filan! Şahit olunuz!" diye de, müşriklere seslendi.[15]
Fakat müşrikler"Bu, Ebu Kebşe'nin oğlunun bir sihridir!"[16] "Ebu Kebşe'nin oğlu sizi sihirledi!"[17] "Muhammed bizi sihirledi!" dediler.[18]
Bazısı da:
"Muhammed bizi sihirlediyse[19], bütün insanları da sihirleyemez ya![20] Başka beldeler halkından, yanınıza gelecek olanlara, sorun bakalım: Bunu onlar da görmüşler mi?"[21] dedi.
Her taraftan[22] gelenlere sordular:[23]
"Evet! Onu biz de öyle gördük! Ayı ikiye yarılmış gördük!" dediler. Ayın ikiye ayrılmış olduğunu haber verdiler. Her taraftan gelenlerden, Ayın ikiye ayrıldığını görüp de haber vermeyen bir kimse kalmadı.[24]
Fakat müşrikler iman etmekten, Müslüman olmaktan yüz çevirip:
"Bu, müstemir (olagelen) bir sihirdir!"[25], “Ebu Talib‘in yetiminin sihri semâya da tesir etti”[26] dediler.
___________________________________________
[1]Kamer, 54/1-2.
[2]Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 466; Diyarbekıf, Hamis, c. 1, s. 298; Zürkânî, M evâhibu'l-ledünniye Şerhi, c.5, s.108.
[3]Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 1 86; Müslim , Sahih, c. 4, s. 2159; Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 397; Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 84-85; Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 472; Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 262, 265; Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 235; İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.114; Zehebî, Târıhu'l-İslâm, s. 209; Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 118.
[4]Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 235; İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 11 5; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118-119; Diyarbekrî, c. 1, s. 298; Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 1 08.
[5]Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 377,413; Buhârî, c. 4, s. 186; Müslim, c. 4, s. 2158; Tirmizî, c. 5, s. 397-398; Taberî, c. 27, s. 85; Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 471; Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 279, 281; Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s.264-265; Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 234; İbn Seyyid, c. 1, s. 114; Zehebî, s. 209-211; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118.
[6]Buhârî, c. 4, s. 186; Müslim , c. 4, s. 2159; Taberî, c. 27, s. 86; Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 472; Ebu Muaym, Delâil, c. 1 ,s. 279-280; Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 267; İbn Seyyid, c. 1, s. 114; Zehebî, s. 211; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118.
[7]Müslim, c. 4, s. 2159; Tirmizî, c. 5, s. 398; Taberî, c. 27, s. 85; Ebu Nuaym, c. 1, s. 279; Beyhakî, c. 2, s. 267; Kadı lyaz,Şifâ.c.1, s. 235; İbn Seyyid, c. 1, s. 114.
[8]Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 472; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118.
[9]Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 235; İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 115; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118-119; Diyarbekrî, c. 1, s. 298; Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 1 08.
[10]Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 235; Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye.c. 1, s. 466; Diyarbekrî,c. 1, s. 298; Zürkânî, Mevâhib Şerhi,c. 5, s. 108.
[11]Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 280; Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 119; Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6,s. 133; Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c.1 , s. 467; Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 299; Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 5, s.110.
[12]Ebu Nuaym, c. 1, s. 280; Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c.1, s. 272-273; Kurtubî, Tefsîr, c. 1 7, s. 1 27; Ebu'l-Fidâ, c. 3,s. 11 9-120; Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 133; Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 467; Diyarbekrî, Hamis, c.1, s. 299; Zürkânî,Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 110.
[13]Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 85; Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 120; Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 1 33.
[14]Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 280-281; E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 119-120; Suyûtî, Dürru'l-men*sûr, c. 6, s. 133.
[15]Kurtubî, Tefsîr, c. 17, s. 127.
[16]Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 85; Ebu Nuaym, c. 1, s. 281; Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 266; Vâhidf, Esbâbü'n-nüzûl, s.268; Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c.1 , s. 273; Kurtubî, Tefsîr, c. 17, s. 127; Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 210; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 121; Kastalâni, Mevâhib, c. 1, s. 466; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 5, s. 109.
[17]Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 281; Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 266; Vâhidf, Esbâbü'n-nüzûl, s. 268; Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 234; Kurtubî, Tefsîr, c. 17, s. 127; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 121.
[18]Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 82; Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 398; İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 114; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 119; Kastalâni, c. 1, s. 466; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 109.
[19]Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 82, Tirmizî, c. 5, s. 398, Beyhakî, c. 2, s. 266; İbn Seyyid, c. 1, s. 114-115; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 119; Kastalâni, c.1, s. 466; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, c. 5, s. 109.
[20]Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 82; Tirmizî, c. 5, s. 398; Ebu Nuaym, c. 1, s. 281; Beyhakî, c. 2, s. 266; İbn Seyyid, c. 1, s. 114-115; Zehebî, s. 211; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 119-121; Kastalâni, c. 1, s. 466; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, c.5, s. 109.
[21]Kadı lyaz, c. 1, s. 235; İbn Seyyid, c. 1, s. 114.
[22]Beyhakî, c. 2, s. 267; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 121; Kastalâni, c. 1, s. 467; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c.5, s. 109-110.
[23]Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 85; Beyhakî, c. 2, s. 267; Kadı lyaz, c. 1, s. 235; Kurtubî, Tefsîr, c. 1 7. s. 127.
[24]Ebu Nuaym , c. 1, s. 281; Beyhakî, c. 2, s. 267; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 121; Kastalâni, c. 1, s. 467; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, c. 5, s. 109-110; Taberî, c. 27, s. 85; Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 273; Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 110; Ebu Nuaym, c. 1, s. 281; Kadı lyaz, c. 1, s. 235; Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 211; Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 281.
[25]Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 397; Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 87; Kurtubî, Tefsîr, c. 17, s. 1 27.
[26]Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân 54; Müsned 3:165; et-Taberî, Câmiu’l-Beyân 27:84-85; el-Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân 17:126; el-Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve 2:268.
Daha çok şey eklenir tabi.Konuyu fazla uzatmayalım.
SONUÇ:Aralarında zayıf hadisler var derseniz"Bu kadarı yeter fakat devam edelim." kısmından önceki paragraflarda konu zaten açıklığa kavuşmuştur.
-Buhari (İçinde uydurma hadis yoktur)
-Müslim (İçinde uydurma hadis yoktur)
Peygamberler Aynı Derecededir Diyenlere Cevaptır
http://www.ihvanforum.org/showthrea...ynı-Derecededir-Diyenlere-Cevaptır&highlight=
Kuranı Kerimde Ayetler
"Resul'üm! Biz Seni Âlemlere Rahmet Olarak Gönderdik."
(Enbiyâ: 107)
Sebe Süresi
28.Biz seni bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.
Araf Süresi
158.De ki, ey insanlar, ben, Allah’ın hepiniz için gönderdiği Resulüyüm.
“Andolsun, içinizden size öyle aziz bir Peygamber gelmiştir.” (Tevbe: 128)
“Ey Peygamber! Biz seni bir şâhit, bir müjdeci, bir uyarıcı, Allah’ın izniyle Allah’a çağıran ve nur saçan bir kandil olarak gönderdik.” (Ahzâb: 45-46)
“Doğru bir yol üzerindesin. Üstün ve çok merhametli Allah’ın indirdiği (Kur’an yolu üzerindesin).” (Yâsin: 4-5)
Kalem Süresi
4.Ve sen hiç şüphesiz ki büyük bir ahlâka sahipsin.
...
-Buhari (İçinde uydurma hadis yoktur)
-Müslim (İçinde uydurma hadis yoktur)
Not:Hadisleri tümden inkar edenler onlara zaten ne söylense pek anlamı olmuyor.Biz böyle inanıyoruz deyip lafı kısa keselim.
Câbir -radiyallahu anh-den rivâyet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
"Benden önce hiçbir peygambere verilmemiş olan beş şey bana verildi:
Bir aylık mesafeye kadar (düşmanlarımın kalbine) korku salmakla yardım olundum.
Bütün yeryüzü benim için mescid ve temiz kılındı. Ümmetimden her kim, nerede namaza erişirse orada namazını kılsın.
Benden öncekilere helâl kılınmamışken, ganimetler bana helâl kılındı.
Bana şefaat verildi.
Her peygamber yalnız kendi kavmine gönderilirken, ben bütün insanlığa peygamber olarak gönderildim." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 223)
Hadis No : 5076
Ravi: Ebu Hureyre
Tanım:Resulullah (sav) buyurdular ki: "Her peygamberin müstecab (Allah'ın kabul edeceği) bir duası vardır. Her peygamber o duayı yapmada acele etti. Ben ise bu duamı kıyamet gününde, ümmetime şefaat olarak kullanmak üzere sakladım (kullanmayı ahirete bıraktım). Ona inşaallah, ümmetimin şirk koşmadan ölenleri nail olacaktır."
Kaynak: Buhari, Da'avat 1, Tevhid 31; Müslim, İman 334, (198); Muvatta, Kur'an 26, (1, 212); Tirmizi, Daavat
Aşağıdaki hadis uzun bir hadis
Kaynak:Buhari, Enbiya 3, 8, Tefsir, Beni İsrail 5; Müslim, İman 327, (194); Tirmizi, Kıyamet 11, (2436).
Sahiheyn ve Tirmizi'nin Ebu Hureyre'den kaydettikleri bir rivayet şöyledir: "Biz bir davette Resûlullah ile beraberdik. Ona sofrada hayvanın ön budu(n dan bir parça) ikram edildi. Bud hoşuna giderdi. Ondan bir parça ısırdı ve:
"Ben Kıyamet günü ademoğlunun efendisiyim! Acaba bunun neden olduğunu biliyor musunuz? (Açıklayayım Allah o gün, öncekileri ve sonrakileri tek bir düzlükte toplar. Bakan onlara bakar, çağıran onları işitir. Güneş onlara yaklaşır. Gam ve sıkıntı, insanların tahammül edemeyecekleri ve takat getiremeyecekleri dereceye ulaşır. Öyle ki insanlar:
"İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musunuz, sizlere şefaat edecek birini görmüyor musunuz?" demeye başlarlar. Birbirlerine:
"Babanız Adem var!" derler ve ona gelerek: "Ey Adem! Sen insanların babasısın. Allah seni kendi eliyle yarattı, kendi ruhundan sana üfledi. (Bütün isimleri sana öğretti). Meleklerine senin önünde secde ettirdi. Seni cennete yerleştirdi. (Allah katında itibarın, makamın var.) Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın? Bizim şu halimizi, başımıza şu geleni görmüyor musun?" derler. Adem aleyhisselam da:
"Bugün Rabbim çok öfkelidir, daha önce bu kadar öfkelenmedi. Bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek. (Esasen şefaate benim yüzüm yok, çünkü, cennette iken, Allah) beni o ağaca yaklaşmaktan men etmişti. Ben, bu yasağa asi oldum. (Ben cennette iken işlediğim günah sebebiyle cennetten çıkarıldım. Bugün günahlarım affedilirse bu bana yeter). Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin, Nûh aleyhisselam'a gidin!" diyecek. İnsanlar Nûh aleyhisselam'a gelecekler:
"Ey Nuh! Sen yeryüzü ahalisine gönderilen resullerin ilkisin. Allah seni çok şükreden bir kul (abden şekûra) diye isimlendirdi. İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun? Başımıza gelenleri görmüyor musun? Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın?" diyecekler. Nuh aleyhisselam da şöyle diyecek:
"Bugün Rabbim çok öfkelidir. Daha önce hiç bu kkadar öfkelenmedi, bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek! Benim bir dua hakkım vardı. Ben onu kavmimin aleyhine (beddua olarak) yaptım. Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin. İbrahim aleyhisselam'a gidin!" diyecek. İnsanlar İbrahim aleyhisselam'a gelecekler:
"Ey İbrahim! Sen allah'ın peygamberi ve arz ahalisi içinde yegane Halilisin, bize Rabbin nezdinde şefaat et! İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun?" diyecekler. İbrahim aleyhisselam onlara:
"Rabbim bugün çok öfkeli. Bundan önce bu kadar öfkelenmemişti, bundan sonra da bu kadar öfkelenmeyecek. (Şefaat etmeye kendimde yüz de bulamıyorum. Çünkü ben) üç kere yalan söyledim!" deyip, bu yalanlarını birer birer sayacak. Sonra sözlerine şöyle devam edecek:
"Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Musa aleyhisselam'a gidin!" İnsanlar, Hz. Musa aleyhisselam'a gelecekler ve:
"Ey Musa! Sen Allah'ın peygamberisin. Allah seni, risaletiyle ve hususi kelamıyla insanlardan üstün kıldı. Bize Allah nezdinde şefaatte bulun! İçinde bulunduğumuz hali görmüyor musun?" diyecekler. Hz. Musa da:
"Bugün Rabbim çok öfkelidir. Daha önce böylesine öfkelenmedi, bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek. (Esasen Rabbim nezdinde şefaate yüzüm de yok. Çünkü) ben, öldürülmesi ile emrolunmadığım bir cana kıydım. (...Bugün ben mağfirete mazhar olursam bu bana yeterlidir.) Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Hz. İsa aleyhisselam'a gidin!" diyecek. İnsanlar Hz. İsa'ya gelecekler ve:
"Ey İsa, sen Allah'ın Peygamberisin ve Meryem'e attığı bir kelamısın ve kendinden bir ruhsun. Üstelik sen beşikte iken insanlara konuşmuştun. Rabbin nezdinde bize şefaat et! İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun?" diyecekler! Hz. İsa aleyhisselam da:
"Bugün Rabbim çok öfkeli. Daha önce bu kadar öfkelenmedi, bundan böyle de hiç bu kadar öfkelenmeyecek!" diyecek. -Hz. İsa şahsıyla ilgili bir günah zikretmeksizin- (Bir başka rivayette "(Beni, Allah'tan ayrı bir ilah edindiler. Bugün bana mağfiret edilirse bu bana yeter!") Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Muhammed aleyhissalatu vesselam'a gidin!" diyecek. İnsanlar Muhammed aleyhissalatu vesselam'a gelecekler, -bir diğer rivayette: "Bana gelirler!" denmiştir- ve:
"Ey Muhammed! Sen Allah'ın peygamberisin, bütün peygamberlerin sonuncususun. Allah seni geçmiş-gelecek bütün günahlarını mağfiret buyurdu. Bize Rabbin nezdinde şefaatte bulun. Şu içinde bulunduğumuz hali görmüyor musun?" diyecekler. Bunun üzerine ben Arş'ın altına gideceğim. Rabbim için secdeye kapanacağım. Derken Allah, benden önce hiç kimseye açmadığı medh u senaları benim için açacak (Ben onlarla Rabbime medh u senalarda bulunacağım). Sonra:
"Ey Muhammed başını kaldır ve iste! (İstediğin) sana verilecek! Şefaat talep et! Şefaatin yerine getirilecek!" denilecek. Ben de başımı kaldıracağım ve: "Ey Rabbim ümmetim! Ey Rabbim ümmetim! Ey Rabbim ümmetim!" diyeceğim. Bunun üzerine:
"Ey Muhammed! Ümmetinden, üzerinde hesap olmayanları cennet kapılarından sağdaki kapıdan içeri al! Esasen onlar diğer kapılarda da insanlara ortaktırlar!" denilecek."
Resûlullah sonra şöyle buyurdular:
"Nefsim kudret elinde olan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun. Cennet kapısının kanatlarından iki kanadının arasındaki mesafe Mekke ile Hecer arasındaki veya Mekke ile Busra arasındaki mesafe kadardır."
Hz. İbrahim aleyhisselam'ın kıssasıyla ilgili bir rivayette şu ziyade var: (Hz. İbrahim, (insanlar, şefaat etmesi için kendine geldikleri zaman, Allah'a şefaat talebinde bulunmasına mani olan üç günahı olarak yıldızlar hakkında sarfettiği "İşte bu Rabbim" (En'am 76) sözünü, atalarının putları hakkında sarfettiği "Belki de bu (putları kırma) işini onların en büyüğü yapmıştır" (Enbiya 63) sözünü ve bir de: "Ben gerçekten hastayım" (Saffat 89) sözünü zikretti."
Kaynak:Buhari, Enbiya 3, 8, Tefsir, Beni İsrail 5; Müslim, İman 327, (194); Tirmizi, Kıyamet 11, (2436).
Bu kadarı yeter fakat devam edelim.
HADİS
VasiIe Ibnu'1-Eska Hz. Peygamberi şöyle dediğini rivayet etmiştir:
“Allah, İbrahim’in soyundan İsmail’i, İsmail’in oğullarından Kinane oğullarını, Kinane oğullarından Kureyş’i, Kureyş’ten Haşimoğullarını, Haşim oğullarından da beni seçti.”[73]
[73] Müslim, Sahih, kitabu'l-fezail, babu fazli nesebi'n-nebiyy (s.a.v.), hadis no: 1; Tir-mizî, Sünen, kitabu'l-menakıb, V/583. Tirmİzi hadis hakkında şöyle demiştir. "Bu hasen sahih bir hadistir." imam Ahmed, Musned, İV/107; Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 1/165; Benzeri: İbn Sa'd, Tabakat, I/2; İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, H/256; Tarihu'l-Buharİ, I/4; Tarihu'l-Hatib XIII/64; Bağavî, Şerhu's-Sunne, VII/297.
HADİS
Ebu Hureyre (r.a.) Rasulullah'm (s.a.v.) şöyle dediğini rivayeT etmiştir:
"Ben -devirden devre ve aileden aileye geçerek seçilen- Adem oğulları soylarının en temizinden naklolundum. Sonunda şu içinde bu*lunduğum (Haşimi) topluluğundan ortaya çıktım." [75]
[75] Buharî, Sahih, kitabu'l-menakıb, bab: 23, sıfatun nebiyyi (s.a.v.); Beyhakî, Delai*lu'n-Nubuvve, 1/175; İmam Ahmed, Musned, H/373; Tefsiru İbn Kesir, IH/325.
HADİS
El-Abbas İbn Abdümuttalib şöyle anlattı:
-Ya Rasulellah! Kureyş oturup haseplerini (atalardan gelen şerei ve soyluluklarını) saydılar. Seni de çöplükte biten bir hurma ağacı gibi saydılar, dedim.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):
-Yüce Allah mahlukatı yarattı ve beni onların en hayırlılarının içinde bulundurdu. Onları fırkalara ayırdığında beni iki fırkanın en hayırlısında bulundurdu. Sonra onları kabilelere ayırdı ve beni, en hayırlı kabilenin içinde bulundurdu. Sonra onları ailelere ayırdı ve beni onların en hayırlısı içinde bulundurdu. Ben sizin, aile yönünden de, en hayırlınızım, nefis yönünden de en hayırlınızım." [76]
[76] İbn Mace, Sünen, Mukaddime, 11. bab, 1/50; Tİrmizî, Sünen, kitabu'l-menakıb.
Rabia da şöyle demiştir: Ensar'dan bazıları Hz. Peygamber'e (s.a.v.):
- Kendi kabilenden bazılarının Muhammed çöplükte biten hurma ağacı gibidir, dediklerini duyuyoruz, dediler.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):
- "Yüce Allah mahlukatmı yarattı sonra onları iki fırkaya ayırdı. Beni en hayırlı fırkanın içinde bulundurdu. Daha sonra onları kabilelere ayırdı. Beni en hayırlı olan kabilenin içinde bulundurdu. Ben sizin aile yönünden en hayırlmızım, nefis yönündende en hayırlmızım" dedi. [77]
[77] Hakim, Mustedrek, III/247; Beyhakî, Delaılu'n-Nubuvve, 1/168,169; İmam Ahmed, Musned, İV/166, 167; Suyutî, Durru'l-Mensur, IH/295.
Yine Hadis
Deylemi’nin İbn Ömer’den nakline göre Peygamberimiz (asm) şöyle buyurmuştur:
“Bana Cibril geldi ve “Ya Muhammed! Sen olmasaydın cennet yaratılmazdı, sen olmasaydın cehennem yaratılmazdı” dedi." (Keşfül hafa.c.1.s.45.hn.91)
Taberani, Hakim, Ebu Nuaym, Beyhaki ve İbn Asakir’in Hz. Ömer (ra)den rivayet ettiklerine göre Peygamberimiz (asm) şöyle buyurmuştur:
“Âdem işlediği günahı işlediğinde başını semaya kaldırdı ve “(Allah’ım) Muhammed hakkı için beni bağışlamanı istiyorum” dedi. Allah ona “Muhammed kimdir?” diye vahiyle sordu. Adem “Beni yarattığın zaman başımı arşına kaldırdığımda orada “Allah’dan başka ilah yoktur, Muhammed onun resulüdür” yazılı olduğunu gördüm. Bundan bildim ki, senin katında İsmini ismin ile beraber yazdığın bu zattan daha şerefi yüce kimse yoktur.” Dedi. Allah ona “Ey Adem! O senin zürriyetinden gelecek peygamberlerin sonuncusudur. Eğer o olmasaydı seni yaratmazdım” buyurdu.” (Ed-Dürrül Mensur.c.1.s.142)
Yine benzer bir rivayeti Hakim Müstedrek’inde “isnadı sahihdir” kaydıyla İbn Abbas’dan (ra) rivayet etmiştir.(Müstedrek. c.2.s.671)
Hadis-i şerif:
“Adem cennetten çıkarılmasına sebep olan zelleyi işlediğinde, hatasını anlayıp.
‘Yâ Rabb’i! Sen beni yaratıp bana ruhundan üflediğinde başımı kaldırdım arşın sütûnları üzerinde ‘Lâ ilâhe illallah. Muhammedün Resulullah’ cümlesinin yazılı olduğunu gördüm. Bildim ki sen, zâtının ismine ancak yaratılmışların en sevimlisini izafe edersin.’ dedi.
Bunun üzerine Allah-u Teâlâ:
‘Doğru söyledin ey Adem! Hakikaten o bana göre mahlûkatın en sevimlisidir. Onun hakkı için bana duâ ettin. Ben de seni bağışladım. Şayet Muhammed olmasaydı. Seni yaratmazdım.’ buyurdu.” (Hâkim. Müstedrek II. 672)
Allah’ın ilk yarattığı şey senin peygamberinin nurudur.
Hz. Cabir anlatıyor: “Ey Allah’ın Resulü! Anam-babam sana feda olsun, Allah’ın her şeyden önce ilk yarattığı şeyi bana söyler misiniz?” diye sordum. Şöyle buyurdu “Ey Cabir! Her şeyden önce Allah’ın ilk yarattığı şey senin peygamberinin nurudur. O nur, Allah’ın kudretiyle onun dilediği yerlerde dolaşıp duruyordu. O vakit daha hiçbir şey yoktu. Ne Levh, ne kalem, ne cennet, ne ateş/cehennem vardı. Ne melek, ne gök, ne yer, ne güneş, ne ay, ne cin ve ne de insan vardı.
Allah mahlukları yaratmak istediği vakit, bu nuru dört parçaya ayırdı. Birinci parçasından kalemi, ikinci parçasından Levh’i (Levh-i mahfuz), üçüncü parçasından Arş’ı yarattı. Dördüncü parçayı ayrıca dört parçaya böldü: Birinci parçadan Hamele-i Arşı (Arşın taşıyıcılarını), ikinci parçadan Kürsi’yi, üçüncü parçadan diğer melekleri yarattı. Dördüncü kısmı tekrar dört parçaya böldü: Birinci parçadan gökleri, ikinci parçadan yerleri, üçüncü parçadan cennet ve cehennemi yarattı. Sonra dördüncü parçayı yine dörde böldü: Birinci parçadan Müminlerin basiret nurunu/iman şuurunu, ikinci parçadan -marifetullahtan ibaret olan- kalplerinin nurunu, üçüncü parçadan tevhitten ibaret olan ünsiyet nurunu (La ilahe illallah Muhammedu’rresulüllah nurunu) yarattı.” (Bkz. İmâm Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404; Kastalanî, Mevahibü'l-Ledünniye: 1/6; Krş. Aclunî, I/262-6)
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bir hadisi kudsîde : "ALLAH : "Seni kendi nurumdan, diğer şeyleri de senin nurundan yarattım."buyurdu" buyurmuştur. (Îmân Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404; Aclûnî, Keşfü'l-Hâfâ I-265/827)
HADİS
Ben Abdülmuttalip,in oğlu Abdullahın oğlu Muhammedim.
Allah-u Teala insanları yarattı ve beni onların en hayırlıları arasında kıldı.
Sonra onları iki fırkaya ayırdı ve beni en hayırlısında bulundurdu.
Bu en hayırlı fırkayı kabilelere ayırdı ve beni içlerinde en hayırlısında bulundurdu.
Bu kabileyi de ev ev ayırdı ve beni aile olarak en hayırlı aileden dünyaya getirdi.
En hayırlı ailedenim ve şahıs olarak da insanların en hayırlısıyım.(Tirmizi)
HADİS
Dikkat ediniz! Ben Allahın habibiyim, bunu övünmek için söylemiyorum.
Kıyamet gününde Livay-ı hamd benim elimde olacaktır bunu övünmek için söylemiyorum.
O gün ilk şefaat eden şefeatı ilk kabul edilen ben olacağım bunu övünmek için söylemiyorum.
Cennet kapılarının halkalarını ilk defa çalan ben olacağım.
Allah-u Teala bana cenneti açacak ve beraberimde müminlerin fakirleri olduğu halde beni cennete
sokacaktır. Övünmek için söylemiyorum.
Geçmişlerin ve geleceklerin en değerlisiyim bunu övünmek için söylemiyorum. (Tirmizi)
Toprağı yarılarak kabirden ilk kalkan ben olacağım.
Üzerime cennet elbiselerinden bir elbise giydirilecek ve sonra arşın sağında duracağım.
İnsanlardan o makamda duran benden başka kimse bulunmayacaktır. (Tirmizi)
"SEN OLMASAYDIN..." HADİS-İ KUDSİ'Sİ HAKKINDA
"SEN OLMASAYDIN..." HADİS-İ KUDSİ'Sİ HAKKINDA
Bazı aklı evvellerce uydurma olduğu söylenen Hadisi-i Kutsi'de :
“SEN OLMASAYDIN, FELEKLERİ YARATMAZDIM.” (Keşf'ul Hafa Cilt : Sayfa :164) buyruluyor.
Bu hadisi kutsinin uydurma olduğu yalanı sünnet düşmanları tarafından seslendiriliyosa da asıl “uydurma olduğu şayiasının “ uydurma olduğu bilinmelidir. Çünkü, (Sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım) kudsi hadisi, Marifetname’nin ön sözünde, Yusuf-i Nebhani Hazretlerinin Envar-ı Muhammediyye kitabının 13. sayfasında ve imam-ı Rabbani hazretlerinin Mektubat’ının 122. mektubunda vardır.
Mektubatın Farisi haşiyesinde, bu hadisin Deylemi’nin Firdevsi'nde bulunduğu bildirilmektedir.
Deylemi de, Buhari ve diğer muhaddisler gibi, meşhur ve muteber bir hadis âlimidir.
Mektubat-ı Rabbaninin 3.cildinde, “Sen olmasaydın Cenneti yaratmazdım” , “O olmasaydı kâinatı yaratmaz, rububiyetimi izhar etmezdim.” kudsi hadisleri de bildirilmektedir.
Miraçta Allah-u Tealâ, Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimize, “Senden başka her şeyi senin için yarattım” buyurunca, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem de, “Ben de senden başka her şeyi senin için terk ettim.” dedi. (Mirat-i Kâinat)
Bu hadis-i kutsiye uydurma diyenler, herhangi bir hadisi hangi kitapta olduğu zaman kabullendiklerini açıklamalıdırlar. Reddiyesini yaptığımız bu kitabın müellifi Buhari ve Müslim gibi iki sahih hadis kitabını dahi sıhhatli bulmadığını ve içlerinde uydurma hadis olduğunu ifade etmektedir. Böyle inanıştaki bir insana hangi hadisi nasıl kabul ettirebilirsiniz ?
Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimizin başkasında bulunmayan, eşi-benzeri olmayan yüce değerleri vardır.
Âdem aleyhisselâm, Arşta gördüğü nûrun mahiyetini sual etti. Hak Tealâ buyurdu ki:
“Bu nûr, gökte Ahmed, yerde Muhammed denilen, zürriyetinden bir peygamberin nûrudur. O olmasaydı, seni de, yer ve gökleri de yaratmazdım.” (Mevahib-i ledünniyye)
Allah-u Tealâ yine buyuruyor ki:
“Ya Âdem, Muhammed aleyhisselâmın ismi ile her ne isteseydin, kabul ederdim. O olmasaydı, seni yaratmazdım.” (Hakim)
“Ey Resulüm, İbrahim’i hâlil (dost), seni de habib (sevgili) edindim. Senden daha sevgili hiç bir şey yaratmadım. Senin, benim indimdeki yüksek derecenin bilinmesi için dünyayı ve dünya ehlini yarattım. Sen olmasaydın, kâinatı yaratmazdım.” (Mevahib-i ledünniyye)
Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
--Âdem aleyhisselâm Cennetten çıkarılınca, ya Rabbi, Muhammed aleyhisselâmın hürmetine beni affet diye duâ etti. Allah-u Tealâ ise, “ne cevap vereceğini bildiği hâlde, cevabını da diğer insanların duyması için” “Ya Âdem, onu henüz yaratmadım. Nereden bildin?” buyurdu. Âdem aleyhisselâm da, Arşta “La ilahe illallah Muhammedün Rasûlullah” yazılı olduğunu gördüm. Anladım ki, şerefli isminin yanına ancak en çok sevdiğinin, en şerefli olanın ismini layık görürsün dedi. Allah-u Tealâ buyurdu ki: “Ya Âdem doğru söyledin. O bana insanların en sevgilisidir. Onun hürmetine duâ ettiğin için seni affettim. Eğer Muhammed aleyhisselâm olmasaydı, seni yaratmazdım”-- (Taberani)
“Allah-u Tealâ, İbrahim’i hâlil edindiği gibi beni de hâlil edindi.” (Mevahib-i ledünniyye)
Şu hâlde Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz hem habibdir, hem hâlildir.
Diğer yüce değerleri :
---İlk defa Onun için kabir yarılacak ve O binitli olarak mahşere gelecektir.
---Mahşer divanının en büyüğü O'dur.
---Adem Aleyhisselâmın ve ondan sonra gelenlerin toplandıkları sancak O'nun sancağıdır.
---Durak yerinde ziyaretçileri en çok olan havuz, O'nun havuzudur.
---En yüce ve en büyük şefaat Allah (Azze ve Celle) katında O'nun şefaatıdır.
-Ümmeti arasında hüküm veren ilk Peygamber O'dur.
---Bütün müminler Cennete O'nun şefaatı ile gireceklerdir.
---Cennete ilk girecek olan O'dur.
---O'nun Ümmeti diğer ümmetlerden önce Cennete girecektir.
---Cennetteki makamların en yücesi olan “vesile” nin sahibi O'dur.
-Üstünlüklerinin en üstünü, Hazret-i Allah (Azze ve Celle) 'ın dostu ve sevgilisi olmasıdır.
Yazar ın bu bölümün sonundaki paragrafta O'nun en üstün olduğunu O'na söyletmek için yola çıkanları hayal kırıklığına uğrattığı bir olayı naklederek Rasûlullah'ın tevazuunu adeta ;
”Üstün olmayı kabul etmedi. Demek ki diğer insanlardan bir üstünlüğü yok demeğe mi getiyordu ?” pek anlayamadık!..
Bırakın Rasûlullah'ı, İslâm ahlâkından bir nebze nasîbdar olanlar bilir ki, övülmekle müftehir olmak şeytandadır. Ve bir insanı yüzüne karşı meth-u sena etmek onu öldürmekle eş tutulmuştur ve yüze karşı meth-u sena edenlere bu din toprak saçılmasına cevaz verir. Şimdi, gelmiş-geçmiş bütün insanların en hayırlısı olan bir zat olan Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz, böyle bir soru sorana karşı, kendisini “Evet, ben insanların en üstünüyüm.” diye mi tanıtacaktı ? Böyle bir şey olabilir mi ?
Ama, kendisine sorulmadan bu konuda beyanda bulunmuştur. Merak edenler için tekrar ediyoruz :
“Ben Abdulmuttalib'in oğlu Abdullah'ın oğlu Muhammed 'im. Allah-u Tealâ insanları yarattı ve beni onların en hayırlıları arasında kıldı. Sonra onları iki fırkaya ayırdı, beni en hayırlısında bulundurdu. Bu en hayırlı fırkayı kabilelere ayırdı ve beni içlerinde en hayırlısında bulundurdu. Bu kabileyi de ayırdı ve beni aile olarak en hayırlı aileden dünyaya getirdi. En hayırlı ailedenim ve şahıs olarak da insanların en hayırlısıyım. (Tirmizi)
“Dikkat ediniz ! Ben Allah (Azze ve Celle) 'ın Habibiyim,bunu öğünmek için söylemiyorum.
Kıyamet Gününde Livây-ı Hamd benim elimde olacaktır,bunu öğünmek için söylemiyorum.
O gün ilk şefaat eden ve şefaati ilk kabul edilen ben olacağım, bunu öğünmek için söylemiyorum.
Cennet kapılarının halkalarını ilk defa çalan ben olacağım. Allah-u Tealâ bana cenneti açacak ve beraberimde müminlkerin fakirleri olduğu hâlde beni cennete sokacaktır. Öğünmek için söylemiyorum.
Kıyamet günü peygamberlerin imamı, hatibi ve hepsinin şefaatçısı olacağım. Bunu söylemekle öğünmüyorum.
(Tirmizi)
SON OLARAK
Kamer Süresi
1.Kıyamet saati yaklaştı ve ay yarıldı.
2.Onlar bir mucize görseler, hemen yüz çevirirler ve: "Eskiden beri devam edegelen bir büyüdür. " derler.
3.Yalanladılar ve kendi heveslerine uydular. Halbuki her iş kararlaşmıştır.
4.Andolsun ki, onları bu hallerden vazgeçirecek nice mühim haberler gelmiştir.
5.O haberlerde hikmetin en üstünü vardır. Fakat uyarılar aslâ fayda vermiyor.
6.O halde sen de onlardan yüz çevir. O çağırıcının, görülmemiş ve tanınmamış bir şeye çağırdığı gün;
7.O halde sen de onlardan yüz çevir. O çağırıcının, görülmemiş ve tanınmamış bir şeye çağırdığı gün;
8.Kendilerini çağırana doğru koşarlar. Kâfirler ise: "Bu çetin bir gündür!" derler.
Ayın Yarılması Mucizesi Nasıl Gerçekleşti?
Ayın ikiye ayrılması mucizesinin Medine'ye hicretten önce[2] Kureyş müşriklerinin istekleri üzerine -Yüce Allah'ın izniyle- Peygamberimiz (asm) tarafından gösterildiği Enes b. Malik[3], Hz. Ali, Huzeyfe b. Yeman[4], Abdullah b. Mes'ud[5], Abdullah b. Abbas[6], Abdullah b. Ömer[7], Abdullah b. Amr b. Âs[8], Cübeyr b. Mut'im[9] (r.anhum ecmain) gibi pek çok sahabeden nakledilmiştir.[10]
Kureyş müşriklerinden, Velid b. Mugîre, Ebu Cehil, Âs b. Vâil, Âs b. Hişam, Esved b. Abdi Yağus, Esved b. Muttalib, Zem'a b. Esved, Nadr b. Haris ve daha başkaları[11], Peygamberimiz’e (asm):
"Eğersen gerçekten peygambersen, bize Kameri (Ayı), yarısı Ebu Kubeys dağı, yarısı da Kuaykıan dağı üzerinde görülmek üzere ikiye ayır!" dediler.
Peygamberimiz (asm):
"Eğer bunu yaparsam iman eder misiniz?" diye sordu.
Müşrikler:
"Evet! İman ederiz." dediler.
Ayın bedir, yani dolunay olduğu, iyice göründüğü gece, Peygamberimiz (asm), müşriklerin istedikleri şeyi kendisine vermesini, Yüce Allah’tan diledi.[12]
Cebrail (a.s.) inip, Allah’ın duasını kabul ettiğini O’na (asm) duyurunca, O da Mekkelilere haber verdi. Müşrikler Ayın on dördüncü gecesinde, Ayın ikiye ayrıldığını gördüler![13]
Yüce Allah, Ayın yarısını Ebu Kubeys dağı, yarısını da Kuaykıan dağı arasında doğdurunca, Peygamberimiz (asm):
"Ey Ebu Seleme b. Abdulesed! Erkam b. Ebi'l-Erkam! Şahit olunuz!" diyerek Müslümanlara;[14]
"Ey filan! Ey filan! Şahit olunuz!" diye de, müşriklere seslendi.[15]
Fakat müşrikler"Bu, Ebu Kebşe'nin oğlunun bir sihridir!"[16] "Ebu Kebşe'nin oğlu sizi sihirledi!"[17] "Muhammed bizi sihirledi!" dediler.[18]
Bazısı da:
"Muhammed bizi sihirlediyse[19], bütün insanları da sihirleyemez ya![20] Başka beldeler halkından, yanınıza gelecek olanlara, sorun bakalım: Bunu onlar da görmüşler mi?"[21] dedi.
Her taraftan[22] gelenlere sordular:[23]
"Evet! Onu biz de öyle gördük! Ayı ikiye yarılmış gördük!" dediler. Ayın ikiye ayrılmış olduğunu haber verdiler. Her taraftan gelenlerden, Ayın ikiye ayrıldığını görüp de haber vermeyen bir kimse kalmadı.[24]
Fakat müşrikler iman etmekten, Müslüman olmaktan yüz çevirip:
"Bu, müstemir (olagelen) bir sihirdir!"[25], “Ebu Talib‘in yetiminin sihri semâya da tesir etti”[26] dediler.
___________________________________________
[1]Kamer, 54/1-2.
[2]Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 466; Diyarbekıf, Hamis, c. 1, s. 298; Zürkânî, M evâhibu'l-ledünniye Şerhi, c.5, s.108.
[3]Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 1 86; Müslim , Sahih, c. 4, s. 2159; Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 397; Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 84-85; Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 472; Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 262, 265; Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 235; İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.114; Zehebî, Târıhu'l-İslâm, s. 209; Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 118.
[4]Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 235; İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 11 5; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118-119; Diyarbekrî, c. 1, s. 298; Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 1 08.
[5]Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 377,413; Buhârî, c. 4, s. 186; Müslim, c. 4, s. 2158; Tirmizî, c. 5, s. 397-398; Taberî, c. 27, s. 85; Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 471; Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 279, 281; Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s.264-265; Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 234; İbn Seyyid, c. 1, s. 114; Zehebî, s. 209-211; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118.
[6]Buhârî, c. 4, s. 186; Müslim , c. 4, s. 2159; Taberî, c. 27, s. 86; Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 472; Ebu Muaym, Delâil, c. 1 ,s. 279-280; Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 267; İbn Seyyid, c. 1, s. 114; Zehebî, s. 211; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118.
[7]Müslim, c. 4, s. 2159; Tirmizî, c. 5, s. 398; Taberî, c. 27, s. 85; Ebu Nuaym, c. 1, s. 279; Beyhakî, c. 2, s. 267; Kadı lyaz,Şifâ.c.1, s. 235; İbn Seyyid, c. 1, s. 114.
[8]Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 472; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118.
[9]Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 235; İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 115; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118-119; Diyarbekrî, c. 1, s. 298; Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 1 08.
[10]Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 235; Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye.c. 1, s. 466; Diyarbekrî,c. 1, s. 298; Zürkânî, Mevâhib Şerhi,c. 5, s. 108.
[11]Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 280; Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 119; Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6,s. 133; Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c.1 , s. 467; Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 299; Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 5, s.110.
[12]Ebu Nuaym, c. 1, s. 280; Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c.1, s. 272-273; Kurtubî, Tefsîr, c. 1 7, s. 1 27; Ebu'l-Fidâ, c. 3,s. 11 9-120; Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 133; Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 467; Diyarbekrî, Hamis, c.1, s. 299; Zürkânî,Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 110.
[13]Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 85; Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 120; Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 1 33.
[14]Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 280-281; E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 119-120; Suyûtî, Dürru'l-men*sûr, c. 6, s. 133.
[15]Kurtubî, Tefsîr, c. 17, s. 127.
[16]Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 85; Ebu Nuaym, c. 1, s. 281; Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 266; Vâhidf, Esbâbü'n-nüzûl, s.268; Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c.1 , s. 273; Kurtubî, Tefsîr, c. 17, s. 127; Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 210; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 121; Kastalâni, Mevâhib, c. 1, s. 466; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 5, s. 109.
[17]Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 281; Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 266; Vâhidf, Esbâbü'n-nüzûl, s. 268; Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 234; Kurtubî, Tefsîr, c. 17, s. 127; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 121.
[18]Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 82; Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 398; İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 114; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 119; Kastalâni, c. 1, s. 466; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 109.
[19]Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 82, Tirmizî, c. 5, s. 398, Beyhakî, c. 2, s. 266; İbn Seyyid, c. 1, s. 114-115; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 119; Kastalâni, c.1, s. 466; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, c. 5, s. 109.
[20]Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 82; Tirmizî, c. 5, s. 398; Ebu Nuaym, c. 1, s. 281; Beyhakî, c. 2, s. 266; İbn Seyyid, c. 1, s. 114-115; Zehebî, s. 211; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 119-121; Kastalâni, c. 1, s. 466; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, c.5, s. 109.
[21]Kadı lyaz, c. 1, s. 235; İbn Seyyid, c. 1, s. 114.
[22]Beyhakî, c. 2, s. 267; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 121; Kastalâni, c. 1, s. 467; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c.5, s. 109-110.
[23]Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 85; Beyhakî, c. 2, s. 267; Kadı lyaz, c. 1, s. 235; Kurtubî, Tefsîr, c. 1 7. s. 127.
[24]Ebu Nuaym , c. 1, s. 281; Beyhakî, c. 2, s. 267; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 121; Kastalâni, c. 1, s. 467; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, c. 5, s. 109-110; Taberî, c. 27, s. 85; Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 273; Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 110; Ebu Nuaym, c. 1, s. 281; Kadı lyaz, c. 1, s. 235; Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 211; Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 281.
[25]Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 397; Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 87; Kurtubî, Tefsîr, c. 17, s. 1 27.
[26]Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân 54; Müsned 3:165; et-Taberî, Câmiu’l-Beyân 27:84-85; el-Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân 17:126; el-Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve 2:268.
Daha çok şey eklenir tabi.Konuyu fazla uzatmayalım.
SONUÇ:Aralarında zayıf hadisler var derseniz"Bu kadarı yeter fakat devam edelim." kısmından önceki paragraflarda konu zaten açıklığa kavuşmuştur.
-Buhari (İçinde uydurma hadis yoktur)
-Müslim (İçinde uydurma hadis yoktur)