Paşa: 367 Kararını Çıkartmazsanız Ordu Yönetime El Koyacak

inkişaf_

Doçent
Katılım
3 Eyl 2006
Mesajlar
1,124
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yasemin Çongar, Taraf Gazetesi'ndeki yazısında şok iddialarda bulundu.

Paşa, Anayasa Mahkemesi üyelerini tehdit etti. "367 kararını çıkartmazsanız ordu yönetime el koyacak..."

İşte Yasemin Çongar'ın yazısı...

Yüksek yargı mensuplarının vicdanları rahat mı? Geçen hafta boyunca hep aynı yastıktan hep aynı manzaraya baktım.

Pencerenin pervazına uzanan dalları "Bak artık nisan" dercesine her gün biraz daha serpilen güzelim bir erguvanla trenlerin artık sık uğramadığı yaşlı bir istasyondan ibaretti gördüklerim.

Yatağıma dağılmış, bitkinlikten yarım yamalak okuyabildiğim gazetelerin anlattığı kaostan bihaber bir memleket köşesiydi bu.

Sakindi; sükûnete davet ediyordu. O sükûnet içinde, ateşin ve ağrıların dayattığı hayat muhasebesini yaparken bu kaosun bir yerinde rahatsız vicdanlar olduğuna inandım.

Bir darbe süreci yaşıyoruz. Yüksek yargı eliyle seçim sandığının hükmünü bertaraf etmek için yapılan bir darbe bu.

Her ağızlarını açtıklarında hukukun üstünlüğünden dem vuran darbe destekçileri de, darbe icracıları da çok iyi biliyor ki hukuk bu süreçte sadece bir örtü.

Ak Parti aleyhindeki kapatma davası hukuka rağmen başlatıldı; hukuka rağmen ilerleyecek. Tabii, savunma yapmaya hazırlanan Ak Parti yöneticileri de farkında durumun.

Haklarındaki iddianame, hukuku çiğnedikleri için değil, ikinci kez ve üstelik daha büyük bir halk desteğiyle hükümete geldikleri için hazırlandı. Suçları, o gülünç kupür derlemesine malzeme oluşturan demeçler değil; suçları iktidar olmaya yeltenmek.

Herkesin her şeyin farkında olduğu böyle bir ortamda vicdanlar rahat eder mi? Hukukun üstünlüğünün bir darb-ı mesele dönüştüğünü gören bir hukukçu huzur duyabilir mi?

Kendisini darbenin icracısı konumunda bulan yüksek yargı mensupları geceleri rahat uyuyabilir mi?

Diyeceksiniz ki, TESEV'in Yargıda Algı ve Zihniyet Araştırması'nı hatırla: "Adaletten önce devlet" diyen bir mantığın temsilcisi onlar; hukuku kullanarak siyasete darbe yaptıklarında asli görevlerini yerine getirdiklerine inanıyorlar.

Ya hepsi öyle değilse? Ya aralarında istisna varsa? Ya bazı yargıçlar baskı altında tutulmaktan rahatsızsa?

Bugün birinci sayfamıza taşıdığımız "Yargıtay harekâtta" haberini okuyun. Ergenekon operasyonu kapsamında tutuklu bulunan Ümit Sayın'ın 18 şubatta verdiği şu muştuları kafanıza kaydedin:

"Yargıtay Başkanı Genelkurmay'a çağrıldı; Harekât Başkanı'yla görüştü... Artık ordu muhtırasız darbe yapacak.. Danıştay, Sayıştay, Yargıtay eliyle mesaj verilecek..."

Şaşırmadınız değil mi? Peki, korkunç değil mi şaşırmamanız?

Herkesin her şeyin farkında olduğu bir ortamda kimseyi şaşırtmayan bu tür muştuların yüksek yargı mensuplarının vicdanını hiç ağırlaştırmaması daha da korkunç olmaz mı peki?

Bu mümkün mü gerçekten? Mümkün olduğunu sanmıyorum. Bu kaosun orta yerinde rahatsız, hem de çok rahatsız bazı vicdanlar var; ben öyle inanıyorum.

Mesela, Anayasa Mahkemesi'nin geçen yılki o evlere şenlik 367 kararına imza koyan yargıçlar arasında bu ahlaki yükü aylardır sessizce taşıyanlardan bazılarının artık çok zorlandıklarını düşünüyorum.

Ve umuyorum ki, bir gün konuşacaklar. 367 kararını almaları kendilerine yukarıdan tebliğ edildiğinde, neden "Bunu torunlarıma anlatamam" diye gözyaşlarıyla itiraz ettiklerini anlatacaklar örneğin.

Bu kararı kendilerine tebliğ edenin kim olduğunu da öğreneceğiz o zaman. Anayasa Mahkemesi'nin neyle tehdit edildiğini de birinci elden bileceğiz.

Acaba anlatılanlar doğru mu? Dönemin kuvvet komutanlarından biri, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin meşrebine uygun saymadığı bir siyasetçinin Çankaya'ya çıkmasını önlemek için Anayasa Mahkemesi'ne görev verdi mi?

Bu göreve, "Olmaz paşam" diye karşı çıkan yargıçlar kimdi? İtiraz edenlerin, "367 kararını çıkartmazsanız, ordu yönetime el koyacak" diye darbe tehdidiyle bastırıldığı rivayeti rivayetten mi ibaret?

Bu soruların yanıtını bir gün öğreneceğiz. Herkesin her şeyin farkında olduğu bu darbe sürecinde, öğrendiklerimiz muhtemelen yine şaşırtmayacak bizi.

Ama en azından bu memleketin rahatsız vicdanları sükunete davet etme gücüne inancımız pekişecek.

SAMANYOLUHABER
 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
Mahkeme İle Asker Arasında Ne Oldu?

367 vakası: Yüksek Mahkeme ile asker arasında ne oldu?..

Bir şeyler bir yerlerinden yırtılıyor, kapalı kapılar arkasında yaşananlar saklanamaz hale geliyor.
Geçmişte böyle değildi.
Bir şeyler daha kolay saklanabilirdi.
Bazı gerçeklerin üstüne örtülen şalın kalkması çok uzun yıllar alır, hatta kalksa da yüksek izne tabi olarak kalkardı.
Şimdi öyle değil.
Devir değişti!
Saklanacağı sanılan şeyler artık pek öyle uzun süre saklanamıyor. Bir bakıyorsunuz, gerçek orasından burasından kendini ele vermeye başlamış...

2003-2004'ün darbe tertipleri...
Saklanamadı.
Orasından burasından yırtıldı.
Hem de kısa sürede.
Nokta dergisi kapatıldı, Genel Yayın Yönetmeni Alper Görmüş hakkında dava açıldı.
Ama yine olmadı.
Sarıkız ve Ayışığı kod adlı darbe tertiplerinin yer aldığı günlüklerin, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek'in Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'ndaki bilgisayarından çıktığı resmi Emniyet raporuyla belgelendi.

Haberi de Taraf'ta çıktı.
N'olacak şimdi?..
Öte yandan, değerli meslektaşım İsmet Berkan, Radikal'ın üçüncü sayfasında yedi gündür “Ergenekon'un yakın tarihi”ni yazıyor. Son üç dört yıldır Türkiye'de rejimin karşı karşıya kaldığı darbe tertiplerini yalın bir dille anlatıyor.

Aslında İsmet Berkan istese biraz daha ayrıntıya ve isimlendirmeye rahatça girebilir. Belki daha uygun bir zamanlamayı bekliyor. Çok yakın gelecekte yeni isim ve ayrıntılarla darbe tertiplerini yazmaya devam edebilir.
Şu sıralar güncel gerçeğin peşinde, bazı şeylerin yırtılması, açığa çıkması için koşturan meslektaşlarımdan biri de Taraf'dan Yasemin Çongar.

Bu haftaki yazılarından birinde, Anayasa Mahkemesi'nin geçen yılki 367 kararını örten perdeyi şöyle bir aralamıştı. Abdullah Gül'ün Çankaya yolunu kesmek için bulunan '367 formülü'nde yüksek mahkemeyle asker arasındaki muhtemel bir bağı sorguluyordu.
Herhalde anımsadınız 367'yi.
Neredeyse bir yıl geçti.
Geçen yılın 27 Nisan günü gece vakti asker muhtıra vermişti.
Neden?

Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olmasın diye.
Askerin muhtırasıyla uyumlu olanlar ise Baykal'ın CHP'si ile Anayasa Mahkemesi'ydi.
Gül'ün Çankaya yolunu kesmek için Anayasa Mahkemesi bir hukuk skandalı olan 367 formülünü benimserken, Baykal da cumhurbaşkanı seçimini iptal ettirmek için muhtıraya selam durup yüksek mahkemeye başvurmuştu.
Peki, 367'ye nasıl gelinmişti?
Yasemin Çongar'ın yazısından:
“Anayasa Mahkemesi'nin geçen yılki o evlere şenlik 367 kararına imza koyan yargıçlar arasında, bu ahlaki yükü aylardır sessizce taşıyanlardan bazılarının artık çok zorlandıklarını düşünüyorum.
Ve umuyorum ki bir gün konuşacaklar. 367 kararını almaları kendilerine yukarıdan tebliğ edildiğinde, neden 'Bunu torunlarıma anlatamam' gözyaşlarıyla itiraz ettiklerini anlatacaklar örneğin.
Bu kararı kendilerine tebliğ edenin kim olduğunu da öğreneceğiz o zaman. Anayasa Mahkemesi'nin neyle tehdit edildiğini de birinci elden bileceğiz.
Acaba anlatılanlar doğru mu?

Dönemin kuvvet komutanlarından biri, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin meşrebine uygun saymadığı bir siyasetçinin Çankaya'ya çıkmasını önlemek için Anayasa Mahkemesi'ne görev verdi mi? Bu göreve, 'Olmaz Paşam' diye karşı çıkan yargıçlar kimdi?

İtiraz edenlerin, '367 kararını çıkartmazsanız, ordu yönetime el koyacak' diye darbe tehdidiyle bastırıldığı rivayeti rivayetten mi ibaret?
Bu soruların yanıtlarını bir gün öğreneceğiz.” (Taraf gazetesi, 8 Nisan 08)

Öte yandan, Milliyet'teki köşesinde Çongar'ın bu yazısının önemine değinen Taha Akyol, geçen yılki bir yazısından şu alıntıyı yapıyordu:
“Belli ki 'içeri'de çok tartışmalar olmuş... Saygın bir hukukçu olan Sayın Tülay Tuğcu'nun bu süreçte yaşananları anı olarak yazmasını, yarının hukukçularına 'ders' olarak bırakmasını diliyorum.”
Yazımın başında dediğim gibi...
Bir şeyler yırtılıyor!
Saklanamaz hale geliyor.

Gittikçe de öyle olacak.
Eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun imzasıyla ilk kez Cumhuriyet gazetesinin ikinci sayfasında gün ışığına çıkan '367 formülü'nün Anayasa Mahkemesi gündemine gelmesi ve böyle bir süreçte Anayasa Mahkemesi'nin asker kökenli hukukçularıyla askeriye arasındaki gelgitler konusu...
Evet, çok şey var.
Demokrasi ve hukuk adına hem yapılması, hem aydınlatılması gereken çok şey var bu ülkede.
Ve bunları yapacak ve aydınlatacak vicdan sahibi insanlar, demokrasi ve hukuka gerçekten değer veren, inanan insanlar da elbette var bu ülkede.

hasan cemal
 

Kenz_ül_Arş

Paylaşımcı
Katılım
20 May 2007
Mesajlar
167
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Haber verilerek darbe mi olur?’
Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Karahanoğlu, haberlerde yer alan iddiaların mantık dışı ve saçma olduğunu da ifade ederek şu değerlendirmeyi yaptı:

“Çıkan haberler, yazılar doğrusu akla ziyan. Bir kuvvet komutanı, Anayasa Mahkemesi Başkanı’nı veya bir üyeyi arayıp, ‘şu kararı almazsanız, darbe yapacağız’ der mi? Bunun akla sığan bir tarafı var mı? Mantıklı bir yönü var mı? Olacak iş mi? Ayrıca öyle haber verilerek darbe mi yapılır?

Darbe yapmanın da kuralları vardır, gizliliği vardır. Bu bile düşünülse, iddiaların saçma olduğu anlaşılır.”

haber3

Tabi tabi inandık, darbe günlükleride yalandı zaten


 

Dua Nur

Kıdemli Üye
Katılım
29 Nis 2007
Mesajlar
37,459
Tepkime puanı
247
Puanları
0
Darbeninde bir usulü varmış, bak paşa öyle diyor!!
 

zaman

Asistan
Katılım
3 Eyl 2006
Mesajlar
520
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Aköz, 'inanmak'ta niye zorlanıyor?

Askerin mahkeme üyelerini 367 konusunda tehdit ettiği yönündeki iddiaya Emre Aköz'den net tavır. Aköz, bu olayı yalanlayanlara niye inanmıyor? Aköz vukuatları tek tek sıraladı:

Aköz, "beyan beyandır doğru olduğunu kabul ediyoruz. Ama ben buna inanmıyorum." dedi. Aköz, neden bu açıklanaları inandırıcı bulmuyor? İşte cevabı...

"İnanmamızı beklemeyin!

Sanırım ilk yazan Taraf'tan Yasemin Çongar oldu. Onu Milliyet'ten Hasan Cemal, Taha Akyol, Güneri Cıvaoğlu, Zaman'dan Ekrem Dumanlı, Radikal'den İsmet Berkan, Star'dan Eser Karakaş takip etti.
Kimi iddiayı tekrarladı. Kimi açıklığa kavuşması gerektiğini yazdı. Neydi iddia?
Önce olayları hatırlayalım:
Geçen yıl... " Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk iki turunda en az 367 milletvekilinin olması şart mı " tartışması yapılıyordu.
Bu icadı yapan Yargıtay'ın eski başsavcısı Sabih Kanadoğlu'ydu. Hukuk şapkasından böyle bir tavşan çıkarmasının sebebi, iktidar partisi AKP'nin, Cumhurbaşkanını seçmesini engellemekti.

İlk tur yapıldı. CHP, DYP ve Anavatan, Meclis'e girmedi. 367 kişi bulunamadı. CHP, iptal için Anayasa Mahkemesi'ne ( AYM ) gitti.
Şimdi ne olacaktı?
27 Nisan gecesi Genelkurmay'ın internet sitesinde bir ' muhtıra' yayınlandı. Sivil siyaset ve Anayasa Mahkemesi uyarıldı.
Bu arada Deniz Baykal, " 367 şart koşulmazsa, ülkede kargaşa çıkar " diyordu.
Neticede AYM, " 367 gereklidir " kararını aldı. Seçime gidildi. '367 şartı' ise 21 Ekim 2007'deki referandumla kaldırıldı.
Gelelim bugüne...

İddiaya göre, o tartışmalar devam ederken, dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Yener Karahanoğlu, AYM üyelerine 367 konusunda en hafif tabirle, "telkinde" bulunmuştu.
Bu iddiaya karşı, Karahanoğlu da, AYM'nin geçen yılki başkanı Tülay Tuğcu, özetle, " Böyle bir şey olmadı " dedi.

Peki, olay kapandı mı?
Beyan, beyandır. Şimdilik doğru olduğunu kabul ediyoruz. Ama ben buna inanmıyorum.
Sebebini anlatayım:
1) 28 Şubatçı generallerin bazı yargıç ve savcılara, " Onu öyle yapın, bunu böyle yapın " diye telefonlar ettiklerini biliyoruz. Yani bu tip müdahaleler bal gibi yapılıyor.

2) Nokta dergisi, 'Darbe Günlükleri'ni yayınladı. Emekli Oramiral Özden Örnek, Yayın Yönetmeni Alper Görmüş'e karşı " hakaret " ve " iftira " davası açtı. Sonuçta Görmüş beraat etti. Böylece 'Günlükler'in doğruluğu ortaya çıktı. (Başka kanıtlar da var.)
3) Madem 'Günlükler' sahih, o zaman gelin 21 Ocak 2004'e uzanalım. Şöyle yazılmış: "14.00-14.30 Eski Dışişleri Bakanı Coşkun Kırca'nın ziyareti... 14.45-15.15 Mehmet Ali Kışlalı'nın ziyareti. (...) Her ikisi de bana, ' zaman geçiyor ve her gün daha kötüye gidiyoruz; ne yapacaksanız yapın, yoksa geç olacak " mesajını verdiler."
Yani Radikal yazarı, gazeteci Mehmet Ali Kışlalı, ordunu siyasete müdahale etmesini istiyor.

Peki, 'Günlükler' ortaya çıkınca Kışlalı ne dedi? 20 Nisan 2007'de şöyle yazdı: "Nokta piyasaya çıktığında (...) arayan muhabir meslektaşlara kısaca ' Özden Amiral'i birkaç defa ziyaret ettim. Ama kendisine bu tarz görüş bildirmiş olmam söz konusu olamaz' dedim. (...) Özden Amiral de, bir günlüğün mevcut olmadığını söylüyor."
Hadi buyurun bakalım!

"Kendisine bu tarz görüş bildirmiş olmam söz konusu olamaz" diyor. Ben bu cümleye geçen yıl okuduğumda da inanmamıştım. Çünkü:
- Bu tip " ret " cümleleri öyle yandan çarklı biçimde kurulmaz. " Amiralle buluştum ama böyle bir şey demedim " diye yazarsın, olur biter.
- Ama öyle yazmıyor. Yazamıyor. " Ben yapmadım " diyemiyor Kışlalı. " Söz konusu olamaz " diyebiliyor ancak. Yani topu bize ( söz konusu edenlere ) atıyor. Niye söz konusu olamazmış ki?

- Amiralle konuşmuş; 'günlük' yokmuş. Ee, var işte! Hem de adıyla, sanıyla, tarihiyle, yeriyle var...
Tekrarlayayım: Beyanı doğru kabul ederiz ama şimdilik. İnanmamızı, güvenmemizi ise beklemeyin. Çünkü vukuatınız çok."

Sabah
 

Türkay

Doçent
Katılım
2 Ocak 2007
Mesajlar
542
Tepkime puanı
2
Puanları
0
“Darbelerin de kuralı var”mış

Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı, 367 için Anayasa Mahkemesi’ne baskı yapmadığını “Darbenin kuralı, gizliliği var” diye açıkladı. Emekli Oramiral Karahanoğlu, 367 kararı için devreye girdiği iddiasını yalanladı: Akla ziyan. Bir komutan Anayasa Mahkemesi’ne ‘Şu kararı almazsanız darbe yapacağız’ der mi? Yener Karahanoğlu, mahkemenin denizci kökenli üyesiyle “özel arkadaşlık” görüşmeleri yaptığını, bu görüşmelerin hiçbirinde hiçbir davayı konu etmediğini söyledi

Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığını önlemek için Anayasa Mahkemesi üyelerinin 367 kararını “darbe tehdidi” altında aldığı yönündeki haberlere on günden fazladır sessiz kalan muhataplar açıklama yaptı.

Taraf’tan Yasemin Çongar’ın 8 nisandaki yazısının ardından Milliyet’ten Taha Akyol, Hasan Cemal ve Güneri Cıvaoğlu, Zaman’dan Ekrem Dumanlı, Star’dan Eser Karakaş ve Radikal’den İsmet Berkan’ın konunun üzerine gitmesine rağmen konuşmayan Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Yener Karahanoğlu’nun “Gazetelerde çıkan haberlerin, yazıların tamamı hilaf-ı hakikattir” sözleri dün Milliyet’in manşetine yerleşti.

DARBE HABER VERİLİR Mİ ?
Fikret Bila’ya konuşan Karahanoğlu’nun, Anayasa Mahkemesi üyelerine 367 kararı öncesinde “darbe olur tehdidiyle baskı yaptıkları” iddialarına “darbenin yöntemleri, mantığı ve kuralları”ndan bahsederek yanıt vermesi dikkat çekti. Ayrıca Anayasa Mahkemesi üyeleriyle daha önce de topladıklarını, hatta Anayasa Mahkemesi’nin Deniz Kuvvetleri kökenli üyesiyle (Serdar Özgüldür) kişisel dostluğu sebebiyle zaman zaman görüştüğünü açıklayan Karahanoğlu yalanlamasında şunları söyledi: “Çıkan haberler, yazılar doğrusu akla ziyan. Bir kuvvet komutanı, Anayasa Mahkemesi Başkanı’nı veya bir üyeyi arayıp, ‘Şu kararı almazsanız, darbe yapacağız’ der mi? Bunun akla sığan bir tarafı var mı? Mantıklı bir yönü var mı? Olacak iş mi? Ayrıca öyle haber verilerek darbe mi yapılır? Darbe yapmanın da kuralları vardır, gizliliği vardır. Bu bile düşünülse, iddiaların saçma olduğu anlaşılır. Deniz Kuvvetleri’nden Anayasa Mahkemesi üyesi arkadaşımla görüşürüm. Aynı üniformayı yıllardır taşımışız. Arkadaşlığımız, dostluğumuz var. Ama bu görüşmeler özel arkadaşlık görüşmeleridir ve hiçbirinde hiçbir dava konu edilmemiştir.”

TUĞCU’YU TANIMAM
Karahanoğlu, dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu’yu tanımadığını, resmi törenlerde el sıkışmak dışında bir görüşmesi olmadığını da eklerken, Tuğcu da önceki günkü açıklamasında ‘kendisinin muhatap olmadığı’nı belirterek “Karardan önce böyle bir olayın (telekonferansla tehdit edilme) muhatabı olmadığım gibi asker ya da sivil bir tehdit de olmadı” demişti.

Taraf
 

inkişaf_

Doçent
Katılım
3 Eyl 2006
Mesajlar
1,124
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Darbelerin de bir kuralı varmış. Bu kurallara askeri okullardamı öğretiliyor? Yoksa ergenekon çetesinin yeraltı dünyasındamı? Darbeci Karahanoğlu, ‘Mahkemenin asker kökenli üyesiyle dostuz’ diyor. İyiya işte dostunumu kıracaktı ASKER KÖKENLİ ÜYE. Sizin isteklerinizi götürmüş, diğer üyelere USULÜNCE anlatmış! .
 

KAVİ

Paylaşımcı
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
177
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Valla billa yapmadım moduna geçmiş bir Oramiral

Yasemin Congar’ın yayınladığı ‘Yargıya baskı iddiası’ gazetecilik başarısı idi. Ancak on gün sonra cevap gelebildi. Her şeyin gizli kalacağı ve bu milletin saf olduğu ön kabulü ile yapılan seri yanlışlar ortaya çıktı.

İttihatçı gelenekten gelen generaller darbeci cumhuriyet döneminin bittiğini demokratik cumhuriyet dönemini başladığını itiraf edemiyorlar. Ancak kalplerine korku girdiği için lafı eğip büküyorlar, kelimelerin arkasına saklanıyorlar.

Harp Akademileri’nde liderlik derslerinde açık ve net olmamayı korkaklığın bir türü olarak öğretirler. Cesur olmayan bir komutan güven vermez ve savaş gücünü yitirir.

‘Ya 367 ya darbe’ diyenler seçim darbesi ile tornistan ettiler. Kaptan-ı derya Karahanoğlu tornistanı iyi bilir. Eski özgüveni olsaydı 2006’daki gibi gürlerdi.

2006’da Oramiral Yener Karahanoğlu Deniz Harp Okulu’nun açılış töreninde esip gürlemişti. “Ya bu ülkeyi terk edecekler ya da Anadolu denizinde boğulacaklar” sözleri halen hafızalarımızda. Denizde kim boğuldu acaba? ‘Valla billa yapmadım’ moduna geçmiş bir Oramiral. Yazık çok yazık…

Darbenin gizliliği ve kuralları varmış... Şecaat arz ederken sirkatini söylemek diye herhalde buna denir.

Darbeyi unut Sayın Amiral? Hangi çağda yaşıyorsun? Millete tepeden bakmayı bırak, vatan sevgisi senin tekelinde değil!

Senin gibi düşünmeyenler karşı devrimci değil! Cumhuriyetimiz ergenlik dönemini çoktan bitirdi. Korumacı ebeveyn gibi davranma!

Biraz topluma güven, kafandaki vesayeti kaldır!

İnsanımıza değer ver, ordu evinden dışarı çık, halkın arasında dolaş. Özgüveni ayağa kalkmış Türkiye’ye engel olma.

Her neyse… Son olaylarda çeşitli tuhaflıklar var.

Birincisi E.Dz.K.K.Oramiral Yener Karahanoğlu ‘Yazılanların hiç birisinin benimle alakası yok’ diyor. Genelkurmay Başkanı ile alakası yok demiyor. Zaten askeri sistemimizi bilenler üstlerin onayı olmadan böyle bir girişim olmayacağını da bilirler. Doğru olan Genelkurmay Başkanlığı’nın resmi açıklamasıdır, tabii olursa.

İkinci çelişki 27 Nisan e-muhtırasının 367 oylaması arefesinde olmasının bir tesadüfmüş gibi aymazlıkla davranılması, örtülmeye çalışılmasıdır. Bir komutana yakışan şey toplumdan özür dilemektir. Kelimelerin arkasına sığınmak değildir. 28 Şubat brifinglerinde ‘yargıçlara uygulanan beyin yıkama’ unutulmadı.

Herkesi sağır âlemi de kör mü zannediyorsunuz? Bizim insanımız saf olabilir ama asla aptal değildir. Söyleneni değil söylenmeyeni hissedecek kadar da sağduyu sahibidir. Satır arasını okumasını iyi bilir. Uygulanan psikolojik harekât taktikleri ‘Kurtlar Vadisi’ndeki Muro’nun bile makarası oldu.

Üçüncü iddia: Yüksek yargıçlar size karşı direndiler. “Torunlarıma izah edemem dediler.” Konuyu sessizce halledemediğiniz için alelacele ve gece internet muhtırası verdiniz. Şimdi de muhtıranın arkasında durmadınız.

Eğer bu iddia doğru ise bu millet kendilerine yöneltilsin diye mi sizin elinize silah verdi! Düşününüz. Hiç asker böyle işi aceleye getirir mi? Ama niyet demokratik ve iyi niyetli olmadığından Allah şaşırtıyor. İnternet muhtırasında yer verdiğiniz çocukların ilahi okumaları, kutlu doğum haftası kutlamaları yine aynı şekilde devam ediyor. Peki neden susuyorsunuz?!

Dördüncü iddia şu: Anayasa Mahkemesi üyeleri aracıların telkinlerine ve internet bildirisine rağmen direndiler. Bundan sonra darbe ile tehdit edildiler. Sayın Tülay Tuğcu’nun ve Sayın Karahanoğlu’nun açıklamaları bu seçeneğin olmadığını gösteriyor.

Beşinci soru işareti asker kökenli Yüksek Mahkeme üyesi yoluyla baskı uygulanması yapıldı görüşüdür. Zaten Sayın Karahanoğlu görüştüğünü inkar etmiyor. Ama ayrıntı da vermiyor.

İnternet muhtırası verecek kadar önemsediğin bir konuda arkadaşın gibi olan bir askeri yargıca ulaklık yaptırmayı ihmal et. Kusura bakmayın buna zekası 50 olanlar bile inanmazlar!

İki türlü baskı vardır. Birincisi negatif baskıdır. Bağırıp çağırma veya silahla, ölümle tehdit etmedir. Diğeri ise güçsüzlerin, korkanların veya karşı tarafı incitmek istemeyenleri yaptığı pozitif baskıdır. Şöyle örnek verebiliriz bir anne çocuğuna yüksek sorumluluk yükler. Başarılı olmalısın, en iyi olmalısın yoksa ailece çok şey kaybedeceğiz derler. Çocuk ağlaya ağlaya gizli öfke ile istenenleri yapmaya çalışır. İlk fırsatta da anne babaya düşman olur. Hem sevgi hem de öfke hissederler.

Bugün yapılanlara baktığımızda ‘Laiklik elden gidiyor, Cumhuriyet tehlikede ‘ gibi dostlara uygulanan pozitif baskı yöntemini gözlemleyebiliyoruz. Bu psikolojik harekât yöntemi yargıya uygulanıyor diyebiliriz.

Ancak yargıçlarımızın laik demokratik cumhuriyete en çok zarar verecek şeyin hukuksuzluk olduğunu bildiklerini bilmek istiyoruz. Pireyi deve yapan psikolojik harekat taktiklerine dikkat edelim!

Askerden gelen telkinlere açık bir yargı sistemi çok ağır bir suçlamadır.

Sayın Büyükanıt keşke darbe geleneğini bitirecek adımlar atabilse!

Nevzat Tarhan
 
Üst