dedekorkut1
Doçent
ÖZGÜRLÜK MEŞALESİ İNSAN RUHUNDA GİZLİ
SELİM GÜRBÜZER
İnsan sosyal olmayı çok istese de şu bir gerçek karınca ve arı kadar sosyal olamayacağı muhakkak. Çünkü insanın ruhunda özgürlük tutkusu kodlu olduğu için ferdi yönü daha çok ağır basabiliyor. İçindeki özgürlük tutkusuna rağmen yine de kendini bu dünyada bir arada yaşamanın gereği kolektif davranmak gerektiğini hissedecektir.
İşte özgürlük tutkusu bu ya, insan her nedense çoğu kez kendini ispatlama ihtiyacı duyar, hatta bununla da yetinmez bireysel yetenek ve başarılarını ortaya koymak ister de. Bu kimi zaman kendi egosunu tatmin yönünde, kimi zaman topluma faydalı olmak şeklinde kendini gösterir de. Hani psikolojik danışma ve rehberlik hizmeti veren kurum ve kuruluşlar ikide bir bireysel yetenek ve başarıların önemine sık sık vurgu yaparlar ya, aslında vurgulanan güdü zaten insanoğlunun fıtri yapısında mevcut. Burada sadece psikolojik danışman ve rehberlerin rolü var olan güdünün açığa çıkmasını sağlamaktan başka bir şey değildir. Kaldı ki, insan Allah’ın isimlerini öğrenmiş olarak dünyaya gelmekte. Dolayısıyla burada psikolojik danışmanların yapması gereken doğuştan var olan bu isimler doğrultusunda rehberlik yapmaktır. Çünkü insan buluğ çağına ilerledikçe doğuştan kodlu olan isimlerin mana ve ruhundan uzaklaşıp unutabiliyor. İşte bu noktada ona özünü hatırlatacak araçlar devreye girmeli ki insan fıtratıyla barışık bir hayat yaşayabilsin. Bilhassa bu yönde hizmet vermeye kendini adamış kılavuzların insanın doğuştan var olan bilgi ve kabiliyetlerini göz ardı etmemeleri gerekir. Aksi halde insan fıtratına ters düşen reçetelerle rehberlik yapıyım derken bir bakmışsın kaş yaparken göz çıkarmış olur.
Sakın ola ki, rehberlik hizmetini hafife alıp es geçmeyelim, öyle ki bu hizmet insanlık tarihi kadar eskidir dersek yeridir. Bakın, şöyle geçmiş ümmetlere kılavuz olmuş tüm peygamberlerin hayatlarına, her birinin insanın yaradılış mayasına uygun doğru yolu, güzel ve iyi olan fıtri davranışları tebliğ ettikleri görülecektir. Sadece tebliğ mi, bizatihi uygulayıp öğretmişler de. Zaten rehberliğe konu olan tebliğ tatbik edilirse rehberlik hizmeti ancak o zaman bir anlam ifade edebiliyor. Aksi halde her şey havada kalıp afakî iş olsun türünden bir rehberlik olacaktır.
Peki, rehberlik hizmetleri aksarsa ne olur denildiğinde, tam da bu noktada cevaben; “kendi kendileriyle baş başa kalan insanların yaradılış gayesinin dışında bireysel takılıp güya özgür olduklarından dem vuracaklardır” deriz. Oysa özgürlük kendi aklınca ben istediğimi yaparım şeklinde bireysel takılmanın adı değildir, tam aksine nefsin heva ve hevesinin esaretinden kurtulmak asıl özgürlüktür. Nitekim bu manada özgürlük insan ruhunun derinliklerinde kodlu bile. Şayet insanı kendi ruh köküne bağlı özgürlüğünün dışında kendi başına salıverilirse keskin sirke misali hem kendi küpüne zarar verir hem de ısırgan otu misali özgürlük havarisi kesilip fütursuzca toplumu ısıracaktır. Dolayısıyla insanların ısırgan olmasına meydan vermemek için gerçek manada fikri hür vicdani hür nesiller yetiştirmek gerekiyor. Nitekim Peygamberler, âlimler ve evliyalar fikri hür vicdani hür mümin yetiştirmek için irşad görevi üstlenmişlerdir. İrşad olan özgür olur da. Çünkü Allah’a abd olmak ancak insanı iç ve dış sahte mabutların esaretinden kurtarabiliyor. Anlaşılan o ki, gerçek manada hür olmak insana hayatın her alanında cesaret ve güven veren bir meşaledir. Yeter ki, insan ruhundaki özgürlük meşalesini ateşlemesini bilsin, bak o zaman gerçek özgürlük neymiş tüm vücut azalarında tatmış olacaktır. Sanmayın ki bu tad insanın kendi egosunu tatmin etmeye yönelik bir haz, tam aksine Allah’a kul olmanın beraberinde getirdiği özgürlük tutkusu bir hazdır. Bu hazzı tadan toplum içinde ‘Halka hizmet Hakka hizmettir’ bilinciyle hareket eder de. Nasıl öyle hareket etmesin ki, bir başarı kendi kişisel egosunu tatmin için değil, toplumla paylaşılırsa bir anlam ifade edecektir. Bunun dışında kendim çaldım kendim oynadım havasından başka bir adım öteye geçemeyecektir. Madem öyle, şimdi kendi kendimize geçmişimizin muhasebesini bir yapalım: acaba bize ne oldu ki, iyi günde kötü günde, hemen her gün kapımızı çalıp acımızı ve sevincimizi paylaşacak komşuları artık göremez olduk. Göremeyiz elbet, beşeri münasebetlerde bireysel takılıp nefsin hevesine kapılmış özgürlükten dem vurulursa olacağı buydu. Başımızda leş kargaları dolandıkça bu hasret, bu özlem, burada bitmeyecek gibi. Etrafımıza baksanıza hava atan atana. Hem bu nasıl hava atmaksa, maalesef maskaralık bireysel özgürlük olarak addediliyor. Onlar maskaralıklarına devam ede dursun, biz en iyisi mi asıl özgürlük neymiş birde Nesefi el- Farisi’nin dilinden dinleyelim: “Hür insan yedi şeyi bir arada bulundurduğunda asıl o zaman hürriyete kavuşur. Bunlar sözlerinde hür, bilgilerinde hür, ahlakında hür, iyiliğin ve hoşluğunda hür, münzevi hayatında hür, kanat ve huzurunda hür…”
SELİM GÜRBÜZER
İnsan sosyal olmayı çok istese de şu bir gerçek karınca ve arı kadar sosyal olamayacağı muhakkak. Çünkü insanın ruhunda özgürlük tutkusu kodlu olduğu için ferdi yönü daha çok ağır basabiliyor. İçindeki özgürlük tutkusuna rağmen yine de kendini bu dünyada bir arada yaşamanın gereği kolektif davranmak gerektiğini hissedecektir.
İşte özgürlük tutkusu bu ya, insan her nedense çoğu kez kendini ispatlama ihtiyacı duyar, hatta bununla da yetinmez bireysel yetenek ve başarılarını ortaya koymak ister de. Bu kimi zaman kendi egosunu tatmin yönünde, kimi zaman topluma faydalı olmak şeklinde kendini gösterir de. Hani psikolojik danışma ve rehberlik hizmeti veren kurum ve kuruluşlar ikide bir bireysel yetenek ve başarıların önemine sık sık vurgu yaparlar ya, aslında vurgulanan güdü zaten insanoğlunun fıtri yapısında mevcut. Burada sadece psikolojik danışman ve rehberlerin rolü var olan güdünün açığa çıkmasını sağlamaktan başka bir şey değildir. Kaldı ki, insan Allah’ın isimlerini öğrenmiş olarak dünyaya gelmekte. Dolayısıyla burada psikolojik danışmanların yapması gereken doğuştan var olan bu isimler doğrultusunda rehberlik yapmaktır. Çünkü insan buluğ çağına ilerledikçe doğuştan kodlu olan isimlerin mana ve ruhundan uzaklaşıp unutabiliyor. İşte bu noktada ona özünü hatırlatacak araçlar devreye girmeli ki insan fıtratıyla barışık bir hayat yaşayabilsin. Bilhassa bu yönde hizmet vermeye kendini adamış kılavuzların insanın doğuştan var olan bilgi ve kabiliyetlerini göz ardı etmemeleri gerekir. Aksi halde insan fıtratına ters düşen reçetelerle rehberlik yapıyım derken bir bakmışsın kaş yaparken göz çıkarmış olur.
Sakın ola ki, rehberlik hizmetini hafife alıp es geçmeyelim, öyle ki bu hizmet insanlık tarihi kadar eskidir dersek yeridir. Bakın, şöyle geçmiş ümmetlere kılavuz olmuş tüm peygamberlerin hayatlarına, her birinin insanın yaradılış mayasına uygun doğru yolu, güzel ve iyi olan fıtri davranışları tebliğ ettikleri görülecektir. Sadece tebliğ mi, bizatihi uygulayıp öğretmişler de. Zaten rehberliğe konu olan tebliğ tatbik edilirse rehberlik hizmeti ancak o zaman bir anlam ifade edebiliyor. Aksi halde her şey havada kalıp afakî iş olsun türünden bir rehberlik olacaktır.
Peki, rehberlik hizmetleri aksarsa ne olur denildiğinde, tam da bu noktada cevaben; “kendi kendileriyle baş başa kalan insanların yaradılış gayesinin dışında bireysel takılıp güya özgür olduklarından dem vuracaklardır” deriz. Oysa özgürlük kendi aklınca ben istediğimi yaparım şeklinde bireysel takılmanın adı değildir, tam aksine nefsin heva ve hevesinin esaretinden kurtulmak asıl özgürlüktür. Nitekim bu manada özgürlük insan ruhunun derinliklerinde kodlu bile. Şayet insanı kendi ruh köküne bağlı özgürlüğünün dışında kendi başına salıverilirse keskin sirke misali hem kendi küpüne zarar verir hem de ısırgan otu misali özgürlük havarisi kesilip fütursuzca toplumu ısıracaktır. Dolayısıyla insanların ısırgan olmasına meydan vermemek için gerçek manada fikri hür vicdani hür nesiller yetiştirmek gerekiyor. Nitekim Peygamberler, âlimler ve evliyalar fikri hür vicdani hür mümin yetiştirmek için irşad görevi üstlenmişlerdir. İrşad olan özgür olur da. Çünkü Allah’a abd olmak ancak insanı iç ve dış sahte mabutların esaretinden kurtarabiliyor. Anlaşılan o ki, gerçek manada hür olmak insana hayatın her alanında cesaret ve güven veren bir meşaledir. Yeter ki, insan ruhundaki özgürlük meşalesini ateşlemesini bilsin, bak o zaman gerçek özgürlük neymiş tüm vücut azalarında tatmış olacaktır. Sanmayın ki bu tad insanın kendi egosunu tatmin etmeye yönelik bir haz, tam aksine Allah’a kul olmanın beraberinde getirdiği özgürlük tutkusu bir hazdır. Bu hazzı tadan toplum içinde ‘Halka hizmet Hakka hizmettir’ bilinciyle hareket eder de. Nasıl öyle hareket etmesin ki, bir başarı kendi kişisel egosunu tatmin için değil, toplumla paylaşılırsa bir anlam ifade edecektir. Bunun dışında kendim çaldım kendim oynadım havasından başka bir adım öteye geçemeyecektir. Madem öyle, şimdi kendi kendimize geçmişimizin muhasebesini bir yapalım: acaba bize ne oldu ki, iyi günde kötü günde, hemen her gün kapımızı çalıp acımızı ve sevincimizi paylaşacak komşuları artık göremez olduk. Göremeyiz elbet, beşeri münasebetlerde bireysel takılıp nefsin hevesine kapılmış özgürlükten dem vurulursa olacağı buydu. Başımızda leş kargaları dolandıkça bu hasret, bu özlem, burada bitmeyecek gibi. Etrafımıza baksanıza hava atan atana. Hem bu nasıl hava atmaksa, maalesef maskaralık bireysel özgürlük olarak addediliyor. Onlar maskaralıklarına devam ede dursun, biz en iyisi mi asıl özgürlük neymiş birde Nesefi el- Farisi’nin dilinden dinleyelim: “Hür insan yedi şeyi bir arada bulundurduğunda asıl o zaman hürriyete kavuşur. Bunlar sözlerinde hür, bilgilerinde hür, ahlakında hür, iyiliğin ve hoşluğunda hür, münzevi hayatında hür, kanat ve huzurunda hür…”