Öyküler

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,240
Puanları
113
Konum
bâbil...
Cahit Zarifoğlu daha dün ölmüş gibi
7 Haziran 1987’de aramızdan ayrılmıştı Cahit Zarifoğlu. Vefatının 19. yılında hâlâ dün ölmüş kadar canlı ve sıcak güzelliği ile anılıyor. Küplüce’deki mezarı başında şairin dostları ve okurları bir araya gelecek.​

Kırk yaşında hayata veda eden Cahit Zarifoğlu çeşitli alanlarda edebi ürünler verdi. Kendi çocukları gibi gördüğü bütün çocuklara yönelik masallar yazdı. Müslüman duyarlılığını eserlerine yansıtmaktan çekinmedi

Bünyamin Yılmaz'ın haberi

7 Haziran 1987’de aramızdan ayrılmıştı Cahit Zarifoğlu. Vefatının 19. yılı dolayısıyla bugün çeşitli etkinlikler düzenlenecek. Önce şairin sevenleri ve dostları Küplüce’deki mezarı başında bir araya gelecekler. Fatihalar okunacak, Zarifoğlu hayırla yad edilecek. Aynı gün içinde Beykoz’da Rasim Özdenören yakın arkadaşı Cahit Zarifoğlu’nu ele alan bir konuşma yapacak. Başakşehir 4. Etap’ta bulunan Cahit Zarifoğlu İlköğretim Okulu’nda bir program düzenlenecek. Pertevniyal Lisesi’nde ise Zarifoğlu şiirleri okunacak. Bir de Bolu’da şairlerin katılımıyla Zarifoğlu üzerine Anadolu Gençlik Derneği’nin Radyo Şafak’la birlikte düzenlediği program var. Rasim Özdenören ’in "Yürek Safında Şair" konuşmasının ardından İsmail Kılıçarslan ve Mahmut Fazıl Coşkun’un hazırladığı "Yaşamak" adlı belgesel ve sinevizyon gösterimi yapılacak. Adem Turan, Hüseyin Akın, Hüseyin Kaya, Mehmet Şah Erincik, Mevlana İdris Zengin, Özcan Ünlü ve Yusuf Özkan Özburun’in katılımıyla şiir programı yapılacak. Başka?

Tüm kurumlar suskun...
Başkaca bir şey de yok. İsterseniz hayali bir yazı yazayım ve neler olması gerekirdi onları sıralayayım. Mesela, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı’nın bir hafta sürecek Zarifoğlu etkinliklerinden söz açalım. Sergilerden, konferanslardan, panellerden söz edelim. İstanbul’un en önemli kültür merkezlerinde çeşitli belediyelerin kültür bölümlerinin düzenlediği etkinliklere de girelim mi? Girmeyelim bence. Ümraniye Belediyesi’nin Cahit Zarifoğlu adına açtığı kütüphanede neler olacak, ona da bakalım mı? Bakmayalım bence. Özel kanalların yayın akışlarında Zarifoğlu değişikliği var mı bir bakalım mı? Mesela uzun yıllar hizmet ettiği kurum olan TRT’nin Zarifoğlu ile ilgili neler yaptığına bakmak gerekir mi? Geçelim.
Bürokrasinin en tepe noktalarına kadar tırmanan Zarifoğlu’nun arkadaşları nasıl bir hareketlilik içinde, araştıralım mı? Bence gerek yok. Kültür Bakanımızın resmi ya da gayri resmi programının neresinde Zarifoğlu var, ona da bakalım mı? Bakıyorum benden hızlısınız, ne gerek var diyorsunuz, haklısınız. Turizm mevsimi açıldı. Şu an önemli işler var.
Bundan birkaç yıl önce Cahit Zarifoğlu şiir girişimi gibi bir şey faaliyete geçmişti. O da mı hayaldi bilmiyorum, ama sanırım ilk yıl Zarifoğlu adına ödül de verildi. Sonra ne mi oldu? Bu sorunun da bir cevabı yok. Ya da şimdi cevap arayalım derken can sıkmayalım.

“Vermeyin kitap kardeşim!”
Cahit Zarifoğlu’nun kitaplarını Beyan Yayınları okura sundu. Beklenen oydu ki, çeşitli kurumlar bu yayınların daha çok insana ulaşması için çaba göstersinler. Kütüphane raflarında olsun bütün kitapları. Belediyeler etkinlikleri için bu kitapları fark etsinler. Oysa böyle bir şey olmadı ama şöyle bir şey oldu: Belediyeler dini bilgiler içeren kitapları dağıttılar ve medyanın hışmına uğradılar. İlmihal kitabına logo koydukları için belediyeler üzerinde baskı oluşturuldu. Başbakan bile açıklama yaptı. "Vermeyin kitap kardeşim!" dedi. Acaba bütün bu süreci önceden görüp, "ya biz ne yapıyoruz. Popüler kültürle her tarafımız sarıldı. Bu topluma faydalı kültür hizmetleri içine girmemiz gerekiyor. Ülkenin en önemli entelektüellerinin katılımıyla toplantılar yapalım. Şiirlerini okuduğumuz, eserlerinden faydalandığımız çok büyük değerlerimiz var. Onların konuşulmasını sağlayalım" diyenler de olmalı mıydı? Mesela Cemil Meriç’i, Necip Fazıl’ı, Cahit Zarifoğlu’nu geniş çerçeveli toplantılarla anmalı değil miydik? Yaşayan yazar ve şairler mi dediniz? Evet, onu da sormak üzereydim. Sezai Karakoç üzerine bir sempozyum yapıldı geçtiğimiz aylarda. Nerede mi? Kahramanmaraş’ta. Başka, sükut!
Bu arada gözüm TRT’ye takıldı. Meclis TV’de konuşan şair milletvekillerine baktım biraz. Recep Garip mesela. Nerelerde acaba? Ne gibi projeler sunmuştur hükümetine. ‘iktidarlar gelip geçici, bugün varız yarın yokuz, kalıcı şeyler yapalım" demiş midir? Yoksa Dünya Şiir Günü’nde şiir okuyunca edebiyatçı kimliğimiz anlamını bulmuş mu oluyor?

Zarifoğlu niçin önemlidir?..
Bunca şeyden sonra gelin biraz da kendimizi de içine katacağımız sorular soralım. Cahit Zarifoğlu niçin önemlidir? Ve bu soruya cevap vermek yerine İsmet Özel’den Enis Batur’a pek çok şairin Zarifoğlu’yla ilgili neler söylediklerine bakalım. Elbette bir farklılık yapıp bunları burada belirtmeyeceğim. Hayatımızın her alanına giren internete yönlendireceğim sizi. www.zarifce.com’a girip şöyle bir gezindiğinizde bu sorunun en anlamlı cevabını alacaksınız. Soruyu değiştirip cevabını hemen alabileceğimiz sorular soralım o zaman. Edebiyat dergilerinin, kültür dünyasının unutmadığı Cahit Zarifoğlu’nu en yakın arkadaşları da dahil –birkaçı hariç- olmak üzere, kendilerine görev düşen kurumlar neden unuttular?
Filmi geriye sarıp Türkiye Yazarlar Birliği’ne de bakacağım. Bir dönem, Necmettin Türinay göreve geldiğinde çeşitli illeri kapsayan programlar düzenlemişlerdi. Necip Fazıl ve Nurettin Topçu’yu ele alan çaplı etkinlikler düzenlediklerini biliyorum. Sonra ne oldu işte onu bilemiyorum. Yönetim değişince programlar da kesintiye uğruyor galiba. Şu an kendisi de şair olan Hicabi Kırlangıç var kurumun başında. Belki yakın dönemde göreve geldiği için hazırlık yapamadı ama TYB’de önceden plan hazırlayan bir ekip yok mudur? Cahit Zarifoğlu’nu TYB hatırlamayacak da Türkiye Yazarlar Sendikası mı hatırlayacak?

Mazluma sahip çıkmak...
Ahmet Sağlam, Vedat Can, Abdurrahman Cahit Zarifoğlu… Bu imzalar unutulur mu? Millî Gazete, Yeni Devir ve Zaman gazetesinde önemli yazılar kaleme alan ve dünyanın neresinde bir mazlum varsa onun acısına kardeş olan bu ağabeyimizi hatırlamak bizim boynumuzun borcudur. Düşünün ki, bugün Irak’ta, Afganistan’da küresel güçler nasıl büyük bir işgal hareketine giriştiler. Oradan yükselen feryatları Hollywood ve Avrupalı sinemacılar, yazarlar duydu da biz duyamadık. Eğer duymuş olsaydık bugün edebiyat aleminde bu acıyı şiirlerine ve nesirlerine yansıtan birileri olurdu. Afganistan işgal edildiğinde Zarifoğlu, şiirler yazdı, yüksek duyarlıklı yazılar kaleme aldı. Mavera dergisini Afganistan’dan gelen haberlere ayırdı. "Beyaz haberlerim var kardeşlerim" dedi. İşin özü söz burada bitsin ve Cahit Zarifoğlu bizi kendimize getirecek bir şiirle sözünü söylesin
Yanakları saçları gözleri yanmış / Zehirli gaz bombaları / Yılan gibi sokmuş yalamış gövdelerini / Ağızları, küçücük dilleri yanmış / Bütün Beyrut sapsarı kalmış / Sanki ağlamak imkansız / Başları / Paletlerle ezilmiş babaları / Yahudi doğramış analarını / Binlerce çocuk topların betonların altında / Beyrutun gözyaşları şimdi / Kudüsün yanıbaşında / Müslümanlarsa uzakta / Sanki başka /Gelinmez bir dünyada / Acın bir vadi / Zehirli çiçekler bir ova gibi karşımda / Gözüm baksın sadece / Ayrıntıları / Kıvrılıp kırılmış bilekleri / Kemikten yakılmış etleri / Kuma serilmiş cesetleri / Büyük ajansların yaydığı resimleri / Bir seyirci gibi görsün dursun / Bir kadın gibi ağlasın.. / Beyrut yengeç kıskacında / Çoğu müslüman kafir yanında / Yaslanmış yastıklara sonunu beklerler filmin /Sen filistin hokkaları doldur kanla / Şairler eğer ahın varken /Uzanırlarsa tomurcuklara güllere / Herbiri kanlı bir ateş gibi korku /Bir azar bir şamar olsun / Filistin sen işine bak kar toprağını / Yoğur gazabını yaradanın (...) Farzet körsün olabilir / Elele tut / Taş al ve at / Kafiri bulur /Hani ceylanların / Hani cihat marşın / Bir yumruk harbinden nasıl kaçtın / En arka safta bile kalmadın / Cengi attın dünyaya daldın /Tezeğe konan sinekler gibi... / Dönüyor burgaç / Dünya üstten yanlardan daralıyor / Ovalardan / Dar geçitlere sürülen sığırlar gibi / Bir gün ister istemez / Karşısında olacaksın kaçtıklarının / Dua et / O gün henüz mahşer olmasın

(Milli Gazete)
 
M

Murat Sâki

Guest
Şahmeran Efsenesini 'Bilirmisiniz..?'

Günümüzden binlerce yıl önce, Güney Anadolu'da Tarsus kenti dolaylarında, yedi kat yerin dibindeki mağralarda yaşayan yaratıklar varmış. Meran adı verilen bu yaratıklar, çok akıllı ve iyi yüreklilermiş. Arkadaşlığa, dostluğa, sevgiye büyük önem vererek, barış içinde mutlu bir yaşam sürerlermiş. Meranların başlarında Şahmeran denilen eceleri varmış. Genç ve güzel bir kadın olan Şahmeran hiç yaşlanmaz, öldüğü zaman da ruhu kızının vücuduna geçermiş.Meranların yaşadığı dönemde, İran'ın Tebriz kentinde, Keyhüsrev adinda bir kral, acımasızlığıyla ün yapmış. Halkı ağır vergi yükü altında yoksulluk içinde yaşarken sarayda keyfi alemler yapılırmış. Bundan rahatsızlık duyan Dünyal adındaki bir bilgin Keyhüsrev'i doğru yola çekmek için çok uğraşmış ve bu uğurda yapmadığı şey kalmamış.Dünyada oğlu Camsap'tan başka hiç bir kimsesi olmayan bilgin, Meranların yaşadığı bölgeyi bilir, uzun uğraşlardan sonra bulmayı başardığı gizli geçitten geçerek onlara ulaşır ve Şahmeran ile dertleşirmiş.

Ögrendiklerini ve gördüklerini bir kitap'ta toplayan bilgin Dünyal, yazdıklarını oğluna anlatır ve onu yetiştirmeye çalışırmış. Kitabın bir sayfasına çizdiği Şahmeran'ın resmini gören Camsap, Şahmeran gerçekten bu kadar güzel mi babacığım der. Babası ise evet oğlum resimdekinden çok daha güzel der.
Camsap o kitapta bellerinden aşağısı yılan, üstü ise insan olan, Meran adı verilen bu yaratıkların başındaki Şahmeran'a aşık olur ve onu görmek için elinden gelen herşeyi yapacağını söyler.

Babası ise Meran'lara vermiş olduğu sözden dolayı oğluna, oğlum dahi olmuş olsan Meran'lara nasıl ulaşabileceğini söyleyemem der. Keyhüsrev ordusunun saldırısına uğrayan bilginin evi sırasında Camsap evden kaçmayı başarır ve kaçarken yanına babasının Meran'lar hakkında yazmış olduğu kitabıda alır.
Artık babasını Yitirmiş olan Camsap en iyi arkadaşı olan Şehmur'a durumu anlatır ve Onu ikna ettikten sonra Meran'ların şehrine ulaşmak için yola çıkarlar. Bu olaylar gelişirken Meran'ların kentinde de Anne Şahmeran ölümcül bir hastalığa yakalanır ve ölür. Kızı ecem ise danışma meclisince Meran'ların yeni Şahmeran'ı ilan edilir. Şahmeran olabilmesi için evlenmesi töreler gereği zorunludur. Danışma Meclisi töreleri gereği bir yarışma düzenler ve yarışmayı başarıyla tamamlayan kişi Ecem ile evlenmeye hak kazanacaktır. Ancak bir insana aşık olan Şahmeran törelere karşı koymaya çalışsada danışma heyeti tarafından ikna edilir ve töreler gereği yarışma yapılır. Onlarca kişiden sadece iki kişi başarılı olur. Bunlardan birisinin kesin kazanacağını anlayan Şahmeran benimle evlenecek gençi kendim sınavdan geçirmek isterim demiş.

Bu iki genç Şahmeran'ın huzuruna getirilir ve gençlere ilk sorusunu yöneltir.
1. Beni gercekten sevdiginiz için mi yoksa benimle evlenerek Meranların başına geçmek için mi sınava katıldınız? Diye sormuş.
Gençler:
- Sizi çok sevdiğimiz için diye yanıtlamışlar
Şahmeran:
- Uğrunda ölecek kadar mı seviyorsunuz? Diye sormuş ikinci sorusunu
- Gençlerden bir tanesi kayıtsız kalırken diğeri:
- Evet, diye yanıtlamış.
Şahmeran Hüsrev'in hançerini gençe uzatarak:
- Kanıtla öyleyse, demii

Beklemediği bir durumla karşılaşan genç, bir süre bekledikten sonra hançeri havaya kaldırmış. Onu durduran Şahmeran:
Beni eğer gerçekten sevmiş olsaydın, başkasına birakmaz ve kendini öldürmeye kalkmazdın demiş. Bu nedenle seninlede evlenemem demiş.Beklenen yanıt alınamadığından Danışma heyeti Şahmeran artık istediğin genç ile evlenebilirsin demiş. Ancak törelere o gün (yani aynı gün) olması şartmış. Bu sırada muhafızlardan bir tanesi Şahmeran'ın yanına gelerek mağra girişinde 2 tane insan bulduklarını söylemiş. Şahmeran oldukca heycanlanmış bunlardan bir tanesinin Aşık olduğu insan olabileceğini düşünerek Muhafızlarına onlara zarar vermeden getirin talimatı vermiş.Muhafızlar tarafından getirilen 2 kişiden birisi baygın haldeymiş. Ayık olana Şahmeran, Kimsiniz? Ne isiniz var burada diye sormuş? Verdiği cevapların doğru olmadığını sezen Şahmeran, ya doğruları söylersin yada hemen zindana atılırsın dediğinde Yerde yatan Camsap gösterek işte efendim herşey bunun yüzünden oldu demiş. Meran'ların ecesi Olan Şahmeran'a aşık olduğundan dolayı buraya geldiklerini belirten Şehmur'un sözlerini duyan Şahmeran gözlerini belli bir süre Camsap'tan ayıramamış. Camsap'ın sorguya çekilmesi için ayılması beklenmiş.Camsap ayıldığında Şahmeran'ı görmek istediğini söylemiş, ardından duyduğu bir ses ile şaşkına dönen Camsap dönüp baktığında karşısında Şahmeran'ı görmüş. Gerçekten de resimde gördüğümden çok daha güzelmişsiniz demiş. Camsap ta töreler gereği Şahmeran tarafından danışma meslisi ve Meran halkı önünde sınava tabii tutulur.
Ona da daha öncekilere sorulan iki soru sorulur:
İlk soru:
Şahmeran:
- İstesem benim için canını verirmisin?
Camsap:
- Seni büyük bir tehlikeden kurtarmak için canımı vermem gerkirse bir saniye bile düşünmeden veririm; ama sevgimi kanıtlamam için ise Hayır.
Şahmeran:
- Pekala sana iki senecek veriyorum. Ya beni kendi ellerinle başka birisine tutsak vereceksin ya da ölmeme göz yumacaksın. Zorunlu kalmış olsaydın bu seçeneklerden hangisini seçerdin?
- Camsap:
Zor bir soru. Ölüm her zaman en son düşünülecek bir yoldur. Zorunlu kalsaydım, ölmenize göz yummam kendi ellerimle başkasına verirdim. Seven insan sevdiğine güvenir, hangi şartlarda olursa olsun, içinde bu sevgi varken sevdiğinin başkasının olmayacağını bilir. Ayrıca, insan sağ oldukça ümit var demektir.
 
M

Murat Sâki

Guest
Camsap'ın verdiği yanıtlar, orada bulunanların sayğıyla bakmalarına yol açar. Danışma meclisi Şahmeran ile Camsap'ın evlenebilmeleri için artık hiç bir engelin olmadığını söyler. Şahmeran benimle evlenirmisin der? Camsap ise hemen evet demiş.
Sonra evlenmişler, aradan bir yıl geçmiş ve bir kızları olacakmış. Camsap son zamanlar ülkesini ve ülkesinin insanlarını çok merak eder olmuş. Babasının bıraktığı işi yerinden devam ettirmek ve halkını o kötü kıral olan Keyhüsrev'den kurtarabilmek için yanıp tutuşmaktaymış. Bunun bu halini gören Şahmeran'da çok üzülmekteymiş. Birgün Camsap'a içinin rahat olmadığını görüyorum istersen ülkene dönüp mücadele edebilirsin demiş. Buna çok sevinen Camsap yanına arkadaşı Şehmur'u da alarak yola koyulmuşlar.

Ülkesine dönerken kralın muhafızlarına yakanalan Camsap ve Şehmur zındana atılmışlar ve idam edilecekleri günü bekliyorlarmış. Zindanda sinirden kıvranan Camsap bir ara yumruğunu duvara vurduğunda parmakları acıdığından elini okşamaya başlar. O sıra parmağındaki sihirli yüzük Şahmeran'ı yanına çağırır. Şahmeran görünmez olarak Camsap'ın yayındadır. Uzunca hasret giderirler ve Şahmeran Camsap'a bir ilaç ve birde hançer verir. İlaç ile: Kral keyhüsrev ölümcül bir hastalığa yakalanmış ancak bu ilaç ile iğleşir, huzuruna çağrıldığında seni affetmesi şartıyla bu ilaçı ona ver, hemen iyileşir der. Hançer ile: Bu hançer ile öldüremiyeceğin canlı varlık yoktur, hatta benim derime bile işler der. Kaf dağındaki devi bile öldürmeye yeter der. Muhafızlar tarafından kralın huzuruna götürelen Camap ve Şehmur'a kral derhal bunların kellesini uçurun der. O sıra efendim biliyorum ki ölümcül bir hastalığa yakalanmışsınız, elimdeki ilaç ile sizi iyleştirebilirim der, eğer beni serbest bırakırsanız size bu ilaçı vereceğim der. Bu teklifi kabul eden Kral'a ilaçı verir ve kral ileşir. Kralın danışmanı ise efendim Camsapı affettiniz ama bunu Deve teslim edeceğinize söz vermiştiniz der. Kral da bunu doğrular. Camsap ise Deve kendisinin gideceğini söyler. Kral'da arkadaşın Şehmur sen deve ulaşıncaya kadar burada mahkum kalacak der. Yola koyulan Camsap deve ulaşır ve Şahmeran'ın vermiş olduğu hançer ile devi öldürür ve halkının acısını almış olur. Kralın kızı olan Şahbanu da camsap'a deliler gibi aşıktır ve onunla evlenebilmek için yer yolu denemektedir.

Geri döndüğünde Kralın kızı Camsap ile evlenmek ister, ancak bunu arzulamayan arkadaşı Şehmur kralın kızına Camsap evli der. Meran'lardan birisiyle evli der. Bundan hoşlanmayan Kral kızı o bir insan ile evlenmeli der. Duyduklarına inanmadığından Camsapı yanına çağırır ve onada sorar. Üzülmesini istemediğinden anlatmak istemesede kral kızı ona Şahmeran'ı yanına çağır onunla konuşacağım der. Şehmur bunuda anlatmıştır. Parmağındaki yüzüğünü okşar ve Şahmeran gelir. Sonra görünmesi istenir. Kral kizi Şahmeran'ın güzelliğine çok şaşırır. Evet ben Camsap ile evliyim ve üstelik birde kızımız var der. Bu sırada Camsap'taki hançeri kapan Şehmur bunu Şahmeran'a saplar ve yere yığılan Şahmeran'ın üzerine kapanan Camsap'ın sırtına da hançeri saplar. Şahbanu ile evlenip kral olmak istiyordur.Artık Şahmeran ölmüştür.. Camsap ise belli bir süre hasta yattıktan sonra iyileşmiştir. Şahmeran'ın acısını unutmak için Kral'ın güzel kızı ile evlenir? birde oğulları olur. Şehmur ise yaptıkları kötülüklerin hesabını zindan da çekmektedir.

Grceği budur bılmeyenler için...
 

meftun

Paylaşımcı
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
246
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Merak ettiğim bir efsaneydi. Çok sağol. Sayende öğrendim.
 

mustafa

Profesör
Katılım
8 Haz 2006
Mesajlar
1,972
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Konum
Ankara
çok enterasan doğrusunu öğrendik sayende teşekkürler..
 

LoNeLY

Kişisel Biri
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
258
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
35
Konum
İstanbul
bir ara tv de dizisi vardı ama hikayesiyle alakası yokmus :)
 
M

Murat Sâki

Guest
Kasap Tahİrİn Tesbİhİ

KASAP TAHİRİN TESBİHİ

'O'nu tanıyan ve itaat eden zindanda dahi olsa bahtiyardır. O'nu unutan saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır.' (Bediüzzaman)

Kunduracılar esnafından iri yan, cesur bir adam. Afyon ve civarını haraca bağladığı için 'Belâlı Tahir' diye tanınırken, karısına sarkıntılık eden bir alçağı kösele bıçağıyla doğrayınca, 'Kasap Tahir' diye anılmaya başlamış.
Hem ellerinden hem ayaklarından prangaya vurulan idam mahkûmu Tahir, hücresinden hava almak için hapishane bahçesine çıkarıldığı zamanlarda bile bu zincirlerle dolaşırken, bir gün bahçede Üstad Bediüzzaman'la karşılaşır.
Üstad'ın 'sûreti'nden 'siyref'ini okuyan Kasap Tahir, derdini ummana atmanın kıvranışı içinde:
-Ne olur bana dua buyurun! Kurtarın beni bu halden Hocam! ., diye yalvarıp yakarınca, Üstad:
-Bu sana takılan şeyler, senin idam mahkûmiyetinin zin­cirleri değildir! Senin tesbihindir bunlar! .. Sen namazına başla, teşbihini çek, ben de dua edeceğim, inşaallah kurtulursun! ., diye nasihatte bulunur.

O andan itibaren Allah dostunun gönül frekanslarıyla ihti­zaza gelen Tahir, madden ve manen temizlenip tahir hale gelir ve namaza başlar. Namaz sonunda kendisini bağlayan zincirlerin halkalarını bir bir sayar. Bir de ne görsün; tamı tamına otuz üç halkadır zincir. O andan itibaren o zinciri de teşbih edinir temiz Tahir...

Ve günler, haftalar, aylar derken, bir süre sonra Üstadı­nın kerameti gerçekleşir ve daha önce ruhu hürriyetine kavu­şan Tahir, 1950 affıyla da tahlıye olur

 

EbRu

Paylaşımcı
Katılım
10 Haz 2006
Mesajlar
336
Tepkime puanı
3
Puanları
0
çok güzel bir hikaye sanırım daha önce okumuştum teşekkürler zınar
 
M

Murat Sâki

Guest
Nuri LEF LEF

Ankara yolunda bilecikte mola veriyor otobüs malum kış botlarımda geçen seneden kalma çamurlar var soda almaya giderken "boyayalım abi"diye bir ses yolumu kesiyor ."Boya be"diyorum hiç hesapta yokken, önce iyice fırçalıyor arkasından boyayı vuruyor "değiştir" abi diyor cilaya gelmiş sıra, cilayı sürmeye başlar başlamaz ciladan yayılan kokuyla taa 9 sene öncesine gidiyorum "nuri lef lef" mi "he abi "diyor gülerek.fakat ben gülecek kadar bugüne gelemiyorum o cilalayadursun bir gezintiye çıkıyorum 9 sene öncesinde ne günlerdi onlar.

kocaman sandığım vardı kendim yapmıştım diğer arakadaşlar gibi üstüne fiyat yazmamıştım "ne verirsen ver abi"derdim kimsede fazla vermezdi .

hatırlıyorum bir arefe günü çok para kazanmıştım,yine kriz ZAMANlarında bir ZAMANdı ve kimse yeni ayakkabı alamadığı için eskileri boyatarak giriyordu bayrama ve bu en çok boyacı çocuklara yarıyordu.Akşam olmuştu yani ki yarın bayramdı eve erkenden gidip "arefe suyu"nda yıkanmam lazımdı son bir kaveye girdim ordan aldığım ayakkabıyı dışarda boyarken siyah bir karaltı bana doğru yaklaştı .Yeni bir müşteri geldi heralde dedim sevindim başımı bir kaldırdım ne göreyim öğretmenim çok utanmıştım ama o yaptığımın güzel birşey olduğunu hem çalışıp hem okumayı herkesin beceremediğini falan filan bir sürü şey söyledi.aynı yıl okul birincisi olmuştum benden çok o sevinmişti buna.

şehri ayakkabılarından tanırdım bazı kahvehanelerden kovarlardı bizi boyacıların bile torpillisi vardı.Müşterim olmuştu bir sürü her hafta gel boya diyordu.Bazı arkadaşlar hazır boya kullanırlardı ve bana enayi derlerdi sen neden o kadar uğraşıyon ?sahtekarlıkla ilk tanışmamdı belki ama hiç hazır boya kullanmadım.

BİTTİ ABİ ABİİİ

şeyy tamam al bakalım şu bozuklukları....

Muaz FERZAN
 
M

Murat Sâki

Guest
Açlıktan öldüren servet

Bir zamanlar Yemen'de çok şiddetli bir sel ortalığı alt-üst eder. Sular çekildikten sonra eski bir mezarın açıldığı görülür. Ortaya bir kadın cesediyle büyük bir servet çıkar. Kitabedeki yazı okunduğunda görülür ki, bu ceset, Hımyerî hükümdarlarından Zu Şefer'in kızı olan Tace adındaki bir kadına aittir.

Yusuf (A.s) zamanında yaşadığı anlaşılan Tace'nin cesedinin boynunda yedi inci gerdanlık, kollarında yedişer kıymetli altın bilezik, ayaklarında mücevherli yedişer halhal, yani ayak bileziği ve on parmağında da muhteşem mücevher yüzüklerin bulunduğu görülür. Ayrıca baş tarafında çok kıymetli eşya ile doldurulmuş hazine gibi bir tabut parladığı da dikkatlerden kaçmaz.

Bu tabutun ön kısmındaki levhada yazılı olanlar, en az mücevherler kadar ilgi çekicidir:
"Ben Zu Şefer'in kızı Tace'yim. Memleketimizde müthiş bir kıtlık çıktığı için, tahıl getirtmek üzere Mısır Maliye Nazırı olan Yusuf Aleyhisselam'a adam yolladım. Epey bir zaman geçtiği halde gönderdiğim adam gelmeyince, adamlarımızdan bazı kimselere bir kantar (50 kilo kadar) gümüş verip, herhangi bir yerden bununla bir kantar un alıp getirmelerini istedim. Onlar da bulamadılar. Nihayet bir kantar altın verip tekrar gönderdimse de yine bulamadıkları için inci öğütüp yemekten başka çare bulamadım. Fakat o da beni besleyemediği için büyük bir servet içinde açlıktan ölümle yüz yüze kaldım. Benim bu hikayemi işitenler halime acısınlar! Acaba dünyada benden başka hangi kadın bu kadar muhteşem zinetler içinde açlıktan ölmüştür?"

Tarihte altının da, incinin de, mücevheratın da, paranın da beş para etmediği durumlar az değildir. Herhalde insanlık bu gibi olaylardan ibret almalıdır.
 

sırburcu

Üye
Katılım
16 Tem 2006
Mesajlar
110
Tepkime puanı
0
Puanları
0
dünya malı neye çare olmuş ki.........
 
M

Murat Sâki

Guest
Ölümden kaçış

Hayvanlarla konuşabilen ve rüzgara, maddeye hakim olabilme yeteneği ile donanmış Peygamber,Hazret-i Süleyman, bir gün Kudüs'te, çadırında arkadaşları ile oturup sohbet ederken, içeriye bir adam girer.

O mecliste oturan bir kişiye dikkat ve hayretle bakarak çıkıp gider.

Şaşıran adam, Hazret-i Süleyman'a sorar:

- Bu adam kimdi?

Peygamber cevap verir:

- Azrail'di.

Bu cevabı alan adam müthiş bir paniğe kapılır ve Hazret-i Süleyman'a yalvarır:

- Ya Süleyman, Azrail bana çok tuhaf baktı. Ne olur beni buradan kaçır. Uzaklara gönder.

Arkadaşının ricasını kırmaz gül yüzlü Peygamber. Rüzgar emrindedir ya bindirir rüzgara ve

gönderir Hindistan'a. Adam ertesi gün Hindistan'da birden karşısında, bir gece evvelinden

gördüğü ve artık tanıdığı Azrail'e rastlar. Başına geleceği anlar ve konuşur:

- Anladım, benim canımı almaya geldin. Yalnız bir sorum var, ona cevap ver öyle al canımı, der.

Dün beni Süleyman'ın çadırında görünce neden yüzüme hayretle baktın?

Azrail cevap verir:

- Ben dün senin canını, ertesi gün Hindistan'da almak emir almıştım. Seni Kudüs'te Süleyman'ın

çadırında oturur görünce, 'Bu adam bir günde Hindistan'a nasıl gidecek?' diye hayret ettim der.

Kıssadan hisse, size tayin edilen vakitten kurtulup daha fazla yaşamanız mümkün değildir.

Ecelden kaçılmaz. Ve ecel, bir gün mutlaka başımıza geleceğine göre ha bugün ha yarın, ne fark eder?
 

med-cezir

Profesör
Katılım
13 Haz 2006
Mesajlar
1,692
Tepkime puanı
33
Puanları
0
Yaş
116
Konum
Hiçbir Yerde...
ölümün ve misafirin ne zaman geleceği belli olmuyor, hani bir söz vardır "ölüm gelmiş haneye baş ağrısı bahane" yada buna benzer bişeydi :) dolayısıyla her daim hazırlıklı olmak gerekiyor
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst